“Yani yaşıyor olmak, yaşamakla bağdaşmaz bazen.” [2] Kolombiya Devrimci Silahlı Kuvvetleri(FARC)’ın [ve Kolombiya’da gerilla sa...
“Yani yaşıyor olmak,
yaşamakla bağdaşmaz bazen.”[2]
Kolombiya Devrimci Silahlı Kuvvetleri(FARC)’ın [ve Kolombiya’da gerilla savaşı veren bir başka örgüt olan ELN (Ulusal Kurtuluş Ordusu)nun] tarihi, 1950 ve 60’lı yıllara, ülkenin Liberaller ile Muhafazakârlar arasındaki, yıllar sürecek bir kanlı iç savaşa sahne olduğu La Violencia dönemine dayanır.
Biraz Tarih
Kolombiya, İspanya Krallığı’ndan bağımsızlığına kavuştuğu 1810 yılından beri bitmez tükenmez iç savaşlara sahne olmuştur. Cumhuriyet tarihi döneminde 12’den fazla iç savaş yaşadı. Bu savaşlar esas olarak ülkede 160 yıldır hâkimiyet süren iki siyasi partinin Liberal Parti ve Muhafazakâr Parti taraftarları arasında gerçekleşiyordu. Liberal Parti’nin militanları genellikle sol görüşlü, liberal ve laik ideolojiyi savunan kentlilerden oluşmaktaydı. Muhafazakâr Parti’nin destekçisi ise köleliği savunan büyük toprak sahipleri ve Katolik Kilisesi idi. Bu iç savaşların ana sebebi ise büyük arazi sahipleri ile küçük toprak sahibi köylüler arasındaki toprak paylaşımıydı. Kolombiya’nın en büyük problemi yıllardır yapılamayan adil toprak paylaşımıdır.[3]
Bu iç savaşlar arasında en kanlısı ve en uzun sürelisi olan ve La Violencia (Şiddet) olarak anılan kanlı kesiti, Liberal Parti lideri ve 1949’daki Devlet Başkanlığı seçiminin en güçlü aday Jorge Eliecer Gaitán’ın 1948’de bir suikast sonucu öldürülmesi tetiklemişti. Suikastı protesto eden on binlerce Kolombiyalı, devlet güçleri tarafından katledildi. Başkent Bogotá’da başlayan olaylar kısa sürede tüm ülkeye özellikle de kırsal kesime yayılacak, Muhafazakâr parti yönetimindeki hükümet ve ordu, arkasına ABD’nin de desteğini alarak Liberaller ve onları destekleyen halk üzerinde terör estirecekti. 10 yıllık iç savaş kesitinde ölü sayısı 200 ila 300 bin arasında hesaplanmaktadır.
Bu korkunç şiddet, köylüleri Kolombiya Komünist Partisi’nin de etkisiyle büyük toprak sahiplerine karşı harekete geçerek, toprak işgallerine ve topraklarındaki askeri faaliyetlere son verilmesi, yaşam koşullarının iyileştirilmesi için protestolara yöneltecekti. Devletin desteğini alan büyük toprak sahipleri ise bu taleplere şiddeti arttırarak karşılık verdi. Köylüler de silahlanarak kendi öz-savunmalarını ve devamında özyönetim bölgelerini oluşturmaya başladı.
İç savaş, 1958’de liberaller ile muhafazakârların iki partili bir düzen üzerinde anlaşmasıyla sonuçlandı. Taraflar yönetimi beraber ele aldıkları ‘Ulusal Cephe’ denen koalisyonu kurdular. ‘Ulusal Cephe’ ilk iş olarak özyönetimleri tanımadığını ilan edip silahların bırakılması çağrısını yapacaktı. Köylüler ise silahlarını bırakmayı reddedip, özyönetimlerini korudu. Hatta bunu daha da geliştirerek, 1961’de Komünist Parti militanı Manuel Marulanda’nın liderliğinde kurulan Marquetalia Komünü başta olmak üzere, birçok komün kurdular. FARC’ın tohumları atılmıştı.[4]
Komünler Kolombiya hükümetinin 1960’lı yıllarda ABD’li danışmanların dalaletiyle giriştiği sınai tarıma doğrudan bir tehdit olarak görülüyordu. Hiç kuşkusuz küçük köylüler de sınai tarım girişimini… Küba devriminin kıtaya yayılması kaygısı buna eklenince komünler üzerine yoğun bir askeri harekât başladı. Marulanda ve 47 yoldaşı Marquetalia Komünü’nde16 000 kişilik ABD destekli bir orduyla çatıştılar. Ardından dağa çekilerek FARC’ın kuruluşunu ilan ettiler. (1966) Kolombiya Silahlı Kuvvetleri kısa sürede çoğu köylü binlerce kadın ve erkeğin katılımıyla egemenlerin korkulu rüyası hâline gelecekti. Tehlikeyi sezen ABD ilk andan itibaren gerilla faaliyetlerine karşı Kolombiya devletine güçlü bir istihbarat ve askeri destek sağladı.
Kuruluşundan kısa süre sonra ülkenin güneydoğusunda son derece güçlü hâkimiyet alanları elde eden FARC, 1980’lere gelindiğinde on binlerce militan ve sempatizanıyla ülkenin yüzde 40’lık bir bölümünü denetlemektedir. Hastaneler okullar ve yollar inşa edip işleterek kır yoksullarına sosyal destek sağlayan örgüt, birçok bölgede, özellikle de yoksul köylüler nezdinde “yerel yönetim” olarak kabul ediliyordu. Gerillalar uyuşturucu kaçakçılarıyla köylüler arasındaki ilişkileri düzenlemekte ve gündelik yaşam ve geçim faaliyetlerini yönetmekteydi.
FARC, 1982’deki 7. Gerilla Kongresi’nde büyük şehirlere ilerlemeyi gündemine alacaktır. Bu kongrede, savaşın orta ölçekli şehirlere taşınması ve ekonomik durumun iyileştirilmesi için doğal kaynaklar açısından zengin bölgelerin elde edilmesi kararlaştırılır. Bu ise, o güne dek Kolombiya ordusunun kırsal kesimdeki küçük çaplı çatışmalardan, daha geniş boyutlu “antiterör” operasyonlarına geçmesine yol açacaktır.
Ancak çatışmaların çapının büyümesi ve hem kentlerde hem de kırsalda sivil hedefleri, özellikle de sendikacıları, köylü liderlerini ve insan hakları aktivistlerini hedefleyen paramiliterlerin devreye girmesi “barış görüşmeleri”ni de gündeme getirecekti.
Ama Kolombiya’da “barış görüşmeleri” dönüp dolaşıp çıkmaza giren bir kısır döngüler tekrarının ötesine geçemiyor.
1980’lerin başlarında, Başkan Belisario Betancur gerillalarla barış görüşmeleri olasılığından söz etmeye başladı. 1984’de imzalanan Uribe Anlaşması,1984-1987 arasında süren bir ateşkesi gündeme getirecekti.
1985’de FARC-EP üyeleri başka solcu ve komünist gruplarla birlikte Yurtsever Birlik (UP) olarak bilinen bir siyasal parti kurdular. UP anayasa reformu, daha demokratik yerel seçimler, siyasal adem-i merkezîleşme, Kolombiya demokrasisi üzerindeki Liberal-Muhafazakâr sultasının sona ermesi gibi başlıklar içeren bir “Demokratik Açılım” paketini gündeme getiriyordu. Bunun yanısıra, toprak dağıtımı, sağlık ve eğitim harcamalarının arttırılması, yabancı şirketlerin, Kolombiya bankalarının ve ulaşımın millîleştirilmesi, kitle iletişimine kamusal erişim gibi sosyoekonomik reformları talep etmekteydi.
FARC militanlarının yanısıra sendikacıları, KKP üyelerini, köylü aktivistleri, öğrencileri bünyesinde toplayan UP toplumsal tabanını hızla genişleterek Kolombiya tarihinde solun alabildiği en yüksek oy oranına erişti. 1986 seçimlerinde 350 yerel konsey üyeliği, bölge meclislerinde 23, ulusal mecliste 9 milletvekilliği ve 6 senatörlük kazandılar. Başkan adayları Jaime Pardo Lean oyların yüzde 4.6’sını elde etti.
Ama bu başarıları, UP’ye pahalıya mal olacaktı. Kısa sürede 8 Kongre üyesi, 13 milletvekili, 11 belediye başkanı, 70 belediye meclis üyesi, iki devlet başkanı adayı ve yaklaşık 3500 üyesi paramiliter gruplar ve devlet güçleri tarafından art arda katledildi.[5] Bu katliamların ardından FARC yeniden silahlanarak ülkenin Güneydoğusu’na çekilecektir.
1991-92 yıllarında FARC ve hükümet güçleri arasında yapılan çeşitli görüşmeler de benzer biçimde, sonuçsuz kalacaktı.
1998’de çatışmalarda önemli bir dönüm noktası oldu. Yeni Devlet Başkanı, muhafazakâr Andreas Pastrana FARC’ın kontrolü altındaki dağlık bölgelere bizzat gidip FARC lideri Manuel Marulanda ile görüştü. Böylelikle başlayan ateşkes sürecinde FARC’ın zaten etkili olduğu, ülkenin Güneydoğusundaki Caqueta bölgesinde 16 bin km karelik askerden arındırılmış bir güvenli alan örgüte bırakıldı (İsviçre yüzölçümüne denk).
1998’den 2002’ye yine gel-gitlerle geçecek bu süreçte, FARC bölgede eğitimden, kültüre, hukuki ve idari yapıdan ekonomi ve toprak yönetimine kendine ait otonom bir yapı kurdu. Gerillalar bölgede özgürce gezip, halkın güvenliğini sağladı. “Açık ki bugün imzalanan, silahların bırakıldığı, gerillanın tasfiye edildiği ‘barış’ anlaşmasına kıyasla, gerçek anlamda kazanımla sonuçlanan bir ateşkes-barış dönemidir bu.”[6]
Ancak doğrudan Marksizm-Leninizm referanslı bir gerilla örgütünün “arka bahçesi”nde böylesine büyük bir etkiye sahip olması, Yankee İmparatorluğu için kabul edilebilir bir şey değildi. ABD “uyuşturucuyla mücadele” kisvesi altında Kolombiya Planı’nı devreye sokarak Kolombiya’ya askerî yardımları arttırdı (1998-2000 arasında 50 milyon dolardan 1 milyar dolara; toplamda 10 milyar dolar). Ateşkese son verilirken Kolombiya ordusu güçlendirilerek ordu mevcudu 500 bin askere çıkartıldı; bunun yanısıra paramiliterler de bastırma harekâtlarına dâhil edildi.
Pastrana’dan sonra devlet başkanı seçilen ve “Kolombiya’nın Pinochet’si” olarak anılan Alvaro Uribe (2002-2010), ABD’nin milyarlarca dolarlık desteğiyle FARC ve diğer gerilla örgütlerinin yanısıra sivil hak savunucularına karşı uzun süreli ve acımasız bir kirli savaşa girişti.
Savaş, her bakımdan “kirli”ydi: yalnızca binlerce sivil sendikacının, köylü eylemcinin, insan hakları aktivistinin, yerli önderinin “gerillaya yardım” gerekçesiyle kaçırılması, işkence edilmesi ve öldürülmesi, FARC’ın “lojistik desteğini kesme” adına milyonlarca yerlinin ekmek yedikleri topraklardan kopartılıp kentlerin varoşlarına sürülerek açlığa mahkûm edilmesi, yalnızca binlerce kadına, kız çocuğuna tecavüz edilmesi, yalnızca paramiliter çetelerin sırtları sıvazlanarak en kirli işleri gördürülmeleri açısından değil. Uribe döneminde Kolombiya devleti tam bir narko çete devletine dönüştü. Narko-paramiliter çetelerle işbirliği iddiaları öylesine ayyuka çıkacaktı ki, önce kuzeni, eski Antioquia valisi senatör Mario Uribe Escobar Kolombiya Birleşik Meşru Müdafaa (AUC) örgütü ile irtibatları nedeniyle yargılanıp ceza yiyecekti (2008). Başkan Álvaro Uribe’nin kendisi de aynı isnattan yakayı kurtaramadı. Öte yandan Çoğu Uribe’nin müttefiki olan siyasi partilerden 60’dan fazla milletvekili, paramiliter örgütlerle ilişki skandalıyla ilgili olarak soruşturma geçirecekti.[7]
AUC (Autodefensas Unidas de Colombia - Kolombiya Birleşik Öz Savunma Kuvvetleri) Kolombiya kırsalında geniş ve kendinden menkul bir özerklikten yararlanan büyük toprak sahiplerinin, 1980’li yıllardan itibaren Kolombiya’nın politik yaşamının birincil figürleri hâline gelen uyuşturucu baronlarının, Kolombiya topraklarında faaliyet gösteren Çokuluslu şirketlerin (Coca Cola dahil)[8] karşılarındaki yerel direnişi kırmak üzere kullandıkları paramiliter çeteler arasında en etkilisidir; bu çeteler kokain ticaretinden nemalanmaktadırlar ve sayıları onbinlerle ifade edilen sivil ölümlerinden, işkencelerden, kayıplardan, yerli cemaatlerin yerinden edilmesinden, tecavüzlerden sorumlu tutulmaktadır. Aslına bakılırsa Kolombiya devleti, gerilla karşıtı savaş sürecinde bu birimlerin (büyük toprak sahipleri, uyuşturucu baronları, paramiliter çeteler, ordu, çokuluslu şirketler, FBI…) gevşek bir koalisyonuna dönüşmüştür…
Bu koalisyonun geçici lideri Uribe FARC ve diğer gerilla örgütlerine karşı amansız bir imha savaşı yürüttü. Öyle ki, uluslararası kuralları hiçe sayarak 1 Mart 2008’de Ekvator topraklarına yönelik bir saldırı düzenlemekten çekinmedi. Bu saldırıda FARC’ın ikinci lideri konumundaki Raúl Reyes ve 16 gerilla ile 3 sivil katledildi. Bu saldırı, sonra bölge ülkelerini kısa süreli de olsa savaşın eşiğine getirecektir.
“Barış Süreci”
Günümüzdeki “Barış süreci” böylesi bir ortamdan doğdu.
2010’daki Başkanlık seçimini, Uribe’nin Savunma Bakanlığını yapmış ve Uribe tarafından dahi “aşırı” bulunduğu için bu görevden ayrılmak zorunda kalmış,[9] “Şahin” lakaplı Juan Manuel Santos kazandı. Santos seçildikten iki yıl sonra, 2012’de FARC’la görüşmelerin yeniden başladığını duyuracaktı. Ancak, “geçmişten ders aldıklarını, görüşmeler sürerken askerî operasyonlara ara vermeyeceklerini” açıklamayı ihmal etmedi… Görüşmeler FARC gerillaları üzerine sürdürülen askerî operasyonların ve paramiliter saldırıların[10] gölgesinde devam etti. Örneğin FARC liderlerinden Raúl Reyes ve Iván Rios 2008’de, ‘Mono Jojoy’ lakaplı askeri lider Jorge Briceno 2010’da, örgütün kurucularından Alfonso Cano 2011’de öldürüldü.[11]
Saldırılar yalnızca gerillaları hedeflemiyordu. İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) 2015’de “Kolombiya’da askerî yetkililerin çok sayıda sivilin öldürülmesi için emir verdiğini” açıklıyordu. Ordu, 2002-2008 yılları arasında 3000’den fazla sivilin ölümünden sorumluydu! Örgütün ABD Direktörü José Manuel Vivanco, “O zaman bu emirleri veren askeri yetkililer adaletten kaçmayı başardı, hatta kimileri terfi bile ettirildi ki buna şu anki silahlı kuvvetlerin başındaki en yüksek rütbeli isimler de dâhil” demekteydi.[12]
Görüşmeler bu koşullar altında 18 Ekim 2012’de Norveç’in başkenti Oslo’da başladı. “Müzakere Masası” bir ay sonra Havana’ya taşınacaktı. Müzakere başlıkları arasında tarım reformu, uyuşturucu ticareti, siyasete katılma, mayınlı alanların temizlenmesi, savaş mağdurları/kurbanları için adaleti sağlama, yaraları sarma, kayıpların akıbetlerinin araştırılması gibi başlıklar bulunuyordu. Görüşmeler boyunca FARC defalarca tek taraflı ateşkes ilan etti, her seferinde ordunun saldırıları karşısında bu kararı kaldırdı.[13] FARC’ın 8 Temmuz 2015’de ilan ettiği bir aylık ateşkes, Devlet başkanı Santos’un 25 Temmuz’da operasyonlara son verdiklerini açıklamasının ardından fiilen kalıcı hâle geldi ve 23 Haziran 2016’da ilk kez çift taraflı ateşkes ilan edildi. 25 Ağustos 2016’da Santos orduya ateşi tamamen durdurması emrini verdi. 28 Ağustos’ta ise FARC silahları bir daha almamak üzere bıraktığını açıklayacaktı.
Böylelikle 26 Eylül 2016 günü Kolombiya’nın İspanya’dan bağımsızlığın kazanılmasında önemli bir rol oynayan Cartagena kentinde uluslararası heyetlerin gözlemciliği altında Devlet Başkanı Juan Manuel Santos başkanlığındaki hükümet heyeti ile FARC lideri Timoşenko ile gerilla heyeti arasında 40 oturum sonucu oluşturulan 297 sayfalık barış anlaşması imzalandı.[14]
İmza töreni, gerçekten de bir hayli “teatral” idi:
“Anlaşmayı önce Timoçenko, sonra Santos imzaladı. Kullandıkları mermiden yapılmış kalemin üzerine ‘Geçmişimiz kurşunlarla yazıldı, geleceğimiz eğitimle yazılacak’ ifadesi işlenmişti. Kolombiya lideri, göğsünden çıkardığı beyaz güvercin rozetini eski düşmanına uzattı, o da kendi kalbinin üzerine taktı. Ardından gülümseyerek, uzun uzun tokalaştılar. ‘Çok yaşa Kolombiya, çok yaşa barış’ tezahüratları alkışlara karıştı.
Beethoven’ın 9. Senfoni’sinden Neşeye Övgü’nün notaları yükselirken beyaz mendillerini sallayan davetlilerin çoğu ağlıyordu. Anlaşma için siyasi geleceğini riske atan 65 yaşındaki Santos da konuşması sırasında gözyaşlarına hâkim olamadı. ‘Yarım yüzyılı aşkın süredir gölgesinde yaşadığınız şiddetin korkunç gecesi bitti. Kalplerimizi yeni bir şafağa, olasılıklarla dolu parlak bir güneşe açtık. Her hedefimize ulaşacağız, her engeli aşacağız ve hep hayal ettiğimiz barış içindeki ülkeye kavuşacağız’ diyen Santos, Kolombiya’dan tüm dünyaya ‘Savaşa hayır’ mesajı gönderdiklerini söyledi.
Siyasi sürece katılmaya hazırlanan gerillalara da seslenen Kolombiya lideri, ‘Mermileri oylarla, silahları düşüncelerle değişmek bir isyancı grubun alabileceği en cesur ve akıllıca karardır. Hepimizin sevdiği bu vatanın devlet başkanı olarak, sizlere demokrasiye hoş geldiniz diyorum’ ifadelerini kullandı.
İlk kez televizyondan canlı yayında ulusa seslenen FARC lideri Timoçenko lakaplı FARC lideri Rodrigo Londoño, ‘Savaşın tüm kurbanlarından sebep olduğumuz acı için özür dilerim’ deyince ayakta alkışlandı.
57 yaşındaki Timoçenko, ‘Sözümüz, silahımız olacak. Yeni bir uzlaşma dönemi başlatmak ve barışı inşa etmek için yeniden doğacağız. Hepimiz kalplerimizi ve zihinlerimizi silahlardan arındıracağız. Eşitsizlik ve adaletsizliğe karşı mücadelemizi sürdüreceğiz. Sosyalist düşüncemizden vazgeçmedik’ diye konuştu. Gökyüzünde beliren gösteri uçaklarına atıfla da ‘Bu kez bombalamaya değil barışı selamlamaya geliyorlar’ dedi.”[15]
Evet, dramaturjisi yüksek bir gösteri.
Peki anlaşma neler getiriyordu?
‘The Washington Post’ muhabiri Nick Miroff’un “Marksist-Leninist FARC 52 yıldır devirmek için savaştığı siyasal ve iktisadî sistemde önemli değişiklikleri gerçekleştirmek için müzakereleri kullanma iddiasından çoktan vazgeçmişti. Artık Kolombiya’yı değiştirmek için mücadeleyi sürdüreceklerini söylüyorlar. Ama AK-47’ler ve el bombalarıyla değil, solcu fikirleriyle…” diye betimlediği koşullarda, taraflar arasında varılan anlaşma daha çok FARC mensuplarına, silah bırakmaları koşuluyla sağlanacak güvenceler üzerinde odaklanmaktaydı. Anlaşma, özetle şu başlıkları kapsıyordu:
1. Siyasal şiddetin son bulması. FARC bir isyancı ordu olmaktan vaz geçerek siyasal partiye dönüşecekti. Anlaşmanın imzalanmasının ardından, isyancılar BM gözetimindeki kamplara aktarılarak 180 gün içinde silahsızlandırılacaktı. Kampların uyuşturucu kaçakçılarının, sağcı milislerin ve başka FARC düşmanlarının olası saldırılarına karşı korunması görevini ise Kolombiya ordusu üstlenecekti.
2. Çatışma kurbanları için adalet. Kolombiya isyancılar, paramiliter gruplar ve güvenlik güçlerinin işlediği savaş suçlarını sorgulamak üzere, hakikat ve uzlaşma süreci benzeri özel mahkemeler kuracaktı. Savaşçılar suçlarını kabul ederlerse alternatif hükümlere ve kurbanlara tazmine yönelik onarıcı adalete tabi olacak, doğruyu söylemezlerse cezaî yargılamaya tabi olup yirmi yıla kadar hapisle cezalandırılabileceklerdi.
3. Kırsal kalkınma. Hükümet FARC’ın hüküm sürdüğü, uzun süredir ihmal edilmiş kırsal bölgelere büyük miktarlarda yatırım yapmayı taahhüt etti. Hiç kuşku yok ki bir kez politikaya atıldıktan sonra FARC komutanları bu projelerin yönetilmesinde belirleyici rol oynayabileceklerdi. Bu yatırımların bölgedeki küçük çiftçilerin ve yoksul köylülerin koşullarını iyileştireceğine inanılıyordu.
4. FARC’ın politikaya dâhil olması. FARC daima pek çok mensubunun ve başka solcuların demokratik politikaya katılmaya çabalarken sağcı katiller tarafından katledilmesi üzerine özsavunu amacıyla silahlandığını öne sürmekteydi. Santos 2018 boyunca isyancıların Kongre’de sınırlı bir temsile sahip olacaklarını, oy kullanamamakla birlikte barış anlaşmasının yürürlüğe konulması konusunda konuşma hakları olacaktı. 2018’den itibaren iki yasama dönemi boyunca ise Kolombiya Senatosu’nda asgari 5, Millet Meclisi’nde de 5 üyeye sahip olacaklar, bunun ardından seçimlerde kazandıkları kadar temsilci bulundurabileceklerdi.
5. Uyuşturucu ticaretinin sonu. Kolombiya’nın yasadışı kokain ticareti, onyıllar boyunca çatışmaların sürmesini sağlayan benzin işlevi görmüştü. Barış anlaşması gereğince FARC uyuşturucu ticaretinden çekilecek ve Kolombiyalı çiftçileri koka tarımından vaz geçirme konusunda hükümetle işbirliği yapacaktı.[16]
Anlaşma imzalanır imzalanmaz, eski devlet başkanı Alvaro Uribe’nin başını çektiği sağcı muhalefet kazan kaldırdı. Santos “teröristler”e aşırı tavizler vermekle, onları Parlamento’ya taşımakla suçlanıyor, Kolombiyalılar 2 Ekim’de gerçekleştirilecek referandumda anlaşmaya “Hayır” oyu vermeye çağrılıyorlardı.
Öyle de yaptılar. Barış anlaşmasının 2 Ekim 2016’da oylandığı halkoylamasına katılım bir hayli düşüktü: Yüzde 37! Sandıktan çıkan sonuç yüzde 50.24 ile ‘Hayır’ oldu. Oylamaya katılan 13 milyon seçmenden ‘Hayır’ diyenlerin sayısı, ‘Evet’çilerden 63 bin daha fazlaydı.[17]
Ancak referandumdan “Hayır” oyu çıkması, taraflar arasındaki kavli bozmadı. Hükümet ile FARC arasındaki görüşme masası yeniden kuruldu ve önceden üzerinde anlaşmaya varılmış maddeler önemli ölçüde revize edildi. 56 maddede değişiklik yapıldı. Buna göre,
• Yeni antlaşma Anayasa’da yer almayacaktı. Santos, “Sadece insan haklarına dair düzenlemeler Anayasa’da yer alacak” dedi.
• FARC-EP tüm mal varlığını açıklayacak ve çatışmalı süreçte zarar görmüş olan “mağdurlar” için harcanmak üzere teslim edecekti.
• Barış mahkemesi FARC militanlarına verilecek cezaları ve uygulanacağı yerleri dikkatle seçecek; yaptırımların hayata geçirilmesini periyodik olarak denetleyecekti.
• Sivil toplum örgütleri savcı rolü üstlenmeyecek, suçlamada bulunmayacak; bunun yerine bilgi talebinde bulunacak ve bu talepler yetkililer tarafından yanıtlanacaktı.
• Kurulacak Barış Mahkemeleri’nin tüm hâkimleri Kolombiyalı olacak ve sulh mahkemelerinin sahip olduğu yetkilere sahip olacaktı.
• Süreçte özel mülkiyete ve mülkiyet hakkına saygı gösterilecekti. Bu değişiklik toprakların kamulaştırılmasının zorlaşması anlamına geliyordu.
• Toprak sorununda uzmanlardan oluşan bir komisyon oluşturulacak ve toprak konusunu bu komisyon inceleyecek.
• Santos, “Kimi iş adamlarının barış sürecinde ekonomiye dair endişeleri” olduğunu söylemişti. Buna göre yeni antlaşmanın uygulanmasında 10 yıl boyunca “Vergi baskısının azaltılması için mali sürdürülebilirliğe” özen gösterilecekti.
• Özel Barış Hukuku (JEP) 10 yıl boyunca yürürlükte olacak ve sadece ilk iki yıl boyuna başvuru kabul edecekti. Önceki antlaşmada zaman sınırı bulunmuyordu.
• FARC-EP’in kuracağı siyasi partiye yapılması kararlaştırılan mali yardım -ilk antlaşmadakine göre- yüzde 30 düşürülecekti.
• FARC-EP üyeleri seçimler aracılığıyla siyasi görevler üstlenebilecek ancak bu, Meclisteki 16 geçici koltukla sınırlandırılacaktı.
• FARC-EP tarafından kurulacak siyasi partinin üyeleri, Mecliste köylüler ve azınlıklar için ayrılmış kontenjanlar için aday olamayacaklardı.
• “Toplumsal cinsiyet ideolojisi” yeniden ele alındı ve “Aile kurumuna saygı” gerekçesiyle antlaşmada yer verilmemesine karar verildi. Bu değişiklikte dini lider ve kurumların itirazlarının dikkate alınmıştı. “Eşitlik” ve “Ayrımcılığa hayır” ilkeleri yeterli görüldü.[18]
Bu yeni anlaşma referanduma götürülmeyip Kongre’de onaylanmasıyla yetinildi (30 Kasım 2016). Adını Fuerza Alternativa Revolucionaria del Comun (FARC= Komünün Alternatif Devrimci Gücü) olarak değiştirip bir siyasi partiye dönüşen FARC ise 17 Ağustos 2017’de son silahını teslim ettiğini açıkladı.
Böylelikle 52 yılda 260 binden fazla insanın canını alan, 45 bin kişinin “kaybolduğu”, 6.5 milyona yakın insanın da yerinden yurdundan olduğu bir çatışma[19] sona ermişti!
Öyle mi olmuştu gerçekten?
Öldüren Barış
Anlaşmanın çoğu maddelerinin iktidarca “dolgu malzemesi” olarak görüldüğü ve “uygulanmamak üzere” aktedildiği kısa sürede açığa çıkacaktı. Alp Altınörs’ün de vurguladığı gibi: “Anlaşmanın toprak ve demokrasiyle ilgili maddeleri baştan itibaren bir detay gibi görüldü ve zaten uygulanmadı. 50 yıllık silahlı çatışmanın temel toplumsal nedenlerini ortadan kaldıracak dönüşümler gerçekleşmedi. Kamuoyunun bütün dikkati eski FARC üyelerine af getirilmesi ve Senato’da FARC’a 10 kişilik kontenjan ayrılması üzerine yoğunlaştı.”[20]
Yani Kolombiya, 50 yıllık çatışmaların 200 bini aşkın ölümün, onbinlerce “kayıp”ın ardından dönüp dolaşıp aynı noktaya gelmişti: “Kolombiya, bir gerilla kolu kurmanın, sendika kurmaktan daha kolay olduğu bir ülke. Resmiyette burjuva demokratik bir anayasası var. Ama fiiliyatta paramiliter çeteler ve uyuşturucu mafyası yaşamı belirliyor. Büyük oranda çeteleşmiş bir devlet. Anayasal bir devlet değil. Dolayısıyla, 1950’lerden bu yana sürekli gerilla örgütlerinin ortaya çıktığı, devletle savaşarak büyüdüğü, sonrasında silah bırakarak politik partiye dönüştüğü ve paramiliterlerin katliamlarına maruz kaldığı bir kısır döngü yaşanıyor.”[21]
Gerçekten de, barış anlaşmasının imzalanmasının ertesi gününden başlamak üzere[22], paramiliter çeteler bir yandan silah bırakan FARC gerillaları, bir yandan da sivil toplum örgütleri, sendikalar, köy cemaatleri, yerli önderleri üzerinde terör estirmeyi, katliamları sürdürdüler. Dahası, uyuşturucu ticaretini sürdürebilmek için FARC’ın boşalttığı alanları doldurma konusunda birbirleriyle yarışa girdiler. BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in açıkladığı BM raporuna göre örgütün silah bırakıp devlet ile barış anlaşması imzaladığı günden 1 Ocak 2019 tarihine dek 85 eski FARC militanı paramiliter cinayetlere kurban gitti. Öldürülen sivil toplum örgütü üyesi sayısı ise 400’ü geçmişti. Raporda “Cinayetlerin büyük kısmı FARC’ın terk ettiği ve devletin sınırlı varlık gösterdiği yerlerde işlendi” ifadelerine de yer veriliyordu[23] Çokuluslu şirketlerin, uyuşturucu baronlarının ve büyük toprak sahiplerinin baskısıyla yerli halkların yerlerinden edilmesi de sürüp gidiyordu.[24]
Referandumla reddedilen anlaşma metnindeki kırsal kalkınma, çatışma kurbanları için adalet vb. vaatler unutulmuşluğa terk edilirken, uyuşturucu ticaretinin kontrolü tümüyle devletin silahsızlandırmadığı paramiliter çetelerin eline geçti. İktidarın eski FARC gerillalarına verdiği can güvenliği güvencesi ise, kovuşturmaları savsaklanan paramiliter cinayetler zinciri içinde un ufak oldu…
Barış sürecinin tek somut getirisi, böylelikle 12 bin FARC gerillasının silahsızlandırılması olmuştu. İktidar, bu anlaşmayla karşılığında neredeyse hiçbir şey vermeden 50 yıllık FARC “belası”ndan kurtulmuş olmayı umuyordu. Üstelik müzakerenin mimarlarından devlet başkanı Santos Nobel Barış ödülünü de almıştı…
Aldığı binde 4 oya karşın beşi Kongre, beşi de Senato üyeliği olmak üzere on temsilcilik kazanan FARC ise, bu “kontenjan”ın dahi “nafile” olduğunu 2018’deki seçimlerde görecekti. Kontenjana seçilen on eski militandan biri, Jesús Santrich ABD’nin baskısıyla, “uyuşturucu kaçakçılığı” suçlamasıyla tutuklandı. Senatör seçilmesinin ardından serbest bırakılmayınca eski FARC komutanı ve parti senatörü Iván Márquez diğer sekiz militanın katıldığı yemin törenini protesto ettiğini açıkladı. Gerek Santrich, gerekse Márquez barış görüşmelerinde önemli roller oynamış gerilla komutanlarıydılar.
FARC (Parti)’ın hem süregiden cinayetlere hem de senatörlerinin ABD’nin Kolombiya elçisinin bastırması üzerine tutuklanmasına tepkisi, lideri Rodrigo Londoño’nun ağzından zayıf bir “kınama”dan ibaret kaldı. Ancak Londoño aynı solukta, “Biz sonuna kadar barışa bağlı kalacağız, umarım devlet de kalır,”[25] güvencesini vermekten geri durmuyordu.
Ne ki, bir yandan süregiden paramiliter terörü, bir yandan 2018’de seçilen yeni başkan, “Uribe’nin kuklası”, “Kolombiya oligarşisinin en savaşçı ve en mafyatik kanadının temsilcisi[26] olan Iván Duque’nin göreve geldiğinden beri bir çok kez anlaşmanın çeşitli hükümlerini tanımadığını ilan etmesi, JEP’i lağvetmeye çabalaması[27] ve legal partinin “her ne pahasına olursa olsun barışı koruyalım” tavrı FARC içinde yoğun bir gerilime yol açacaktı.
Ve nihayet, Özel Barış Hukuku (JEP) tarafından serbest bırakılan Jesús Santrich ve Iván Márquez senato koltuklarını bırakıp bir grup eski gerillayla birlikte dağa çıkarak silahlı mücadeleye döndüklerini ilan ettiler. FARC’la eşzamanlı olarak hükümetle barış görüşmelerine başlayan, ancak bu süreci devam ettirmeyen diğer Marksist gerilla örgütü ELN ise bu kararı “memnuniyetle” karşıladığını açıklamakta gecikmedi.[28] Legal parti FARC’ın lideri ise, silahlara dönme kararı alan eski yoldaşları için “Bu kararı alanlar, kendi hatalarını gizlemek için bildiri yayınlayan modası geçmiş bir avuç hayalperest, benim çıkardığım sonuç budur”, deyip barışta ısrarcı olacaklarını duyuruyordu.[29]
Kolombiya’ya “gerçek anlamıyla” barış gelir mi? Zor gözüküyor. FARC’ın bir kanadının silahları yeniden ele alacağını duyurması, “FARC’a kanlı operasyon” haberlerini bir kez daha manşetlere taşıdı.[30] Bir başka deyişle ordu, paramilitelerin yanıbaşındaki yerini aldı bile. Kaldı ki, Duque’nin başkan seçildiği 7 Ağustos 2018 ile Kasım 2019 arasında “en az 135 eski gerilla ve 700’den fazla FARC üyesi öldürülürken, devlet de kırsal bölgelerdeki paramiliter unsurları anlaşmaya aykırı şekilde güçlendir”mişti.[31]
Kolombiya’ya “gerçek anlamıyla” barışın gelmesi kıtadaki diğer “barış süreçleri”nin sonuçları göz önünde bulundurulduğunda da zor gözüküyor. Nitekim 1960’dan 1996’ya kadar Guatemala’da silahlı mücadele verdikten sonra düzene dönen URNG’nin (Guatemala Devrimci Ulusal Birlik) parlamentodaki temsilcilerinden birisi şöyle diyor:
“Birçok problem barışın imzasından önceki durumdan daha iyi bir durumda değil ve hatta birçok sosyal problem barış imzasının öncesinden daha beter bir durumda. Ayrıca barış imzasından önce de var olan birçok ekonomik tekel, barış imzasından sonra daha da gelişkin olarak varlıklarını sürdürmekte. Halkın önemli bir bölümü de temel ihtiyaçlarını karşılayamamakta. Ayrıca barıştan önce bu kesimin taleplerini karşılama gücü de sonradan kaybolmuş durumda.”[32]
“Açıkçası Guatemala halkının ve URNG’nin yaşadığı sürecin bir benzeri önümüzdeki dönemde FARC ve Kolombiya halkını da bekliyor. Kolombiya’da bugün bile ekili arazilerin yarısı 37 büyük toprak sahibinin elinde bulunurken, nüfusun en zengin yüzde 1’lik kesimi servetin yüzde 45’ini kontrol ediyor. Diğer yandan Kolombiya bugün artık ABD üsleriyle, aldığı milyarlarca dolarlık askeri yardımlarla emperyalizmin ileri karakolu, bölgenin İsrail’ine dönüşmüş durumda. Bir başka sorun olan uyuşturucu ve paramiliter çeteler de hâlâ varlığını koruyor.”[33]
Bugün Kolombiya’yı sarsan kitlesel grevlerin de gösterdiği gibi, bu devasa eşitsizlik sürdüğü sürece, ne Kolombiya’ya ne de başka bir ülkeye “gerçek anlamda barış”, gelmez!
8 Aralık 2019 16:33:21, İstanbul.
N O T L A R
[1] 14 Aralık 2019 tarihinde Diyarbakır İHD Şube’de yapılan konuşma… Newroz, Ocak 2020…
[2] Edip Cansever.
[3] Bekir Sami Paydak, “FARC: Barış mı, Teslimiyet mi?”, 5 Eylül 2016… http://siyasol.org/farc-baris-mi-teslimiyet-mi
[4] Kolombiya Dağlarının İsyancı Önderi: Manuel Marulanda Velez, Çev: Canan Ateş, Ütopya Yayınevi, 2009.
[6] Bekir Sami Paydak, “FARC: Barış mı, Teslimiyet mi?”, 5 Eylül 2016… http://siyasol.org/farc-baris-mi-teslimiyet-mi
[8] “Coca-Cola Dahil 120 Şirket Kolombiya’da Paramiliterleri Desteklemekten Suçlanıyor”, 11 Eylül 2016… http://www.neynik.com/single-post/2016/09/11/Coca-Cola-dahil-120-%C5%9Eirket-Kolombiyada-Paramiliterleri-Desteklemekten-Su%C3%A7lan%C4%B1yor
[9] Bekir Sami Paydak, “FARC: Barış mı, Teslimiyet mi?”, 5 Eylül 2016… http://siyasol.org/farc-baris-mi-teslimiyet-mi
[10] “Kolombiya’da 62 kişinin cesedinin bulunduğu toplu mezar açığa çıkarıldı. Başsavcılık yetkilileri, ülkenin güneybatısında bulunan toplu mezarda, 2000 ile 2005 yılları arasında, aşırı sağcı silahlı gruplar tarafından öldürüldükleri düşünülen, yaklaşık 60 kişinin cesedine ulaşıldığını bildirdi.” (“Kolombiya’da Toplu Mezar Bulundu”, Gündem, 9 Şubat 2015, s.13.)
[13] Barış görüşmeleri boyunca FARC’ın ilan ettiği tek taraflı ateşkesler: 20 Kasım 2012-23 Ocak 2013; 15 Aralık 2013-15 Ocak 2014; 20-28 Mayıs 2014; 20 Aralık 2014-Mayıs 2015.
[14] “Kolombiya’da FARC’ın Silah Bırakma Süreci Tamamlandı”, Evrensel, 27 Haziran 2017, https://www.evrensel.net/haber/324790/kolombiyada-farcin-silah-birakma-sureci-tamamlandi
[16] Nick Miroff, “Here are the details critics would say the devils in Colombia’s peace deal with FARC”, The Washington Post, 24.08.2016… https://www.washingtonpost.com/news/ worldviews/wp/2016/08/24/here-are-the-details-critics-would-say-the-devils-in-colombias-peace-deal-with-farc/
[17] “Kolombiya’da Sandıktan ‘Barışa Hayır’ Çıktı!”, Duvar, 3 Ekim 2016… http://www.gazeteduvar.com.tr/dunya/2016/10/03/kolombiyada-sandiktan-barisa-hayir-cikti/)
[18] “Kolombiya’da Yeni Anlaşma!”… http://www.halkinbirligi.net/kolombiyada-yeni-anlasma-56-maddede-geri-adim-atildi-fasist-cetelerin-ve-sermayenin-dedigi-oldu/
[20] Alp Altınörs, “Kolombiya’da FARC Yeniden Dağlarda”, Artı Gerçek, 3 Eylül 2019… https://www.artigercek.com/yazarlar/alp-altinors/kolombiya-da-farc-yeniden-daglarda
[21] Alp Altınörs, “Kolombiya’da FARC Yeniden Dağlarda”, Artı Gerçek, 3 Eylül 2019… https://www.artigercek.com/yazarlar/alp-altinors/kolombiya-da-farc-yeniden-daglarda
[22] “Yeni barış antlaşmasının imzalandığı Kolombiya’da Lozada-Guyvero Çevre ve Köylü Derneği (ASCAL-G) önderi Erley Monroy Fierro öldürüldü. Dernek, Shone Energy, Hupecol gibi petrol şirketlerini Macarena bölgesine sokmamak için ve yeraltı su kaynaklarının ve doğanın kimyasallarla kirlenmesine neden olan bir petrol çıkarma yöntemi olan ‘fracking’e karşı mücadele yürütüyordu.” (“Kolombiya’da Köylü Önderi Katledildi”, Evrensel, 20 Kasım 2016… https://www.evrensel.net/haber/296415/kolombiyada-koylu-onderi-katledildi)
[23] “Barış Anlaşması İmzaladığı Tarihten Günümüze 85 FARC Eski Militanı Öldürüldü”, 1 Ocak 2019… https://www.gazetepatika8.com/baris-anlasmasi-imzaladigi-tarihten-gunumuze-85-farc-eski-militani-olduruldu-28724.html
[24] “İki yıl önce, İspanya İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu bünyesinde Kolombiya’ya gittim. Juan Manuel Santos’un başkanlığındaki hükümet ile Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri (FARC) arasında imzalanan Barış Antlaşmasının (Kasım 2016) üzerinden üç ay geçmişti. O zaman antlaşma hükümlerinin yerine getirilmesine başlanmasında oldukça yavaş davranıldığını, işi yokuşa sürme çabasında olunduğunu, antlaşma süresince kullanılacak fonların yönetilmesinde yolsuzluklar; daha önce FARC’ın kontrol ettiği bölgelerin paramiliter güçlerce işgal edildiğini, mülksüzleştirilen köylülerin topraklarının iade edilmesinde güçlükler yaşandığını, insanların yerinden yurdundan edildiğini, toplumsal önderlerin tehdit edildiğini, sendikaların görevlerini yerine getirmede zorluklar yaşadıklarını tespit etmiştik. (…)İki yıl sonra bu yılın Şubat-Mart ayında yine aynı komisyon bünyesinde Kolombiya’ya yeniden gittim. Çok sayıda topluluk önderinin katledildiği, ciddi şiddet olaylarının yaşandığı yerler olan ve Kolombiya’nın güneydoğusundaki Narino ve Cauca ile kuzeydoğusundaki Cordoba ve Sucre eyaletlerini ziyaret ettik. Esas olarak yerli toplulukları, siyahlar (Afrika kökenli) ve köylü topluluklarıyla toplantılar yaptık. Her ne kadar Santos ve geçen ağustos ayında seçilen yeni başkan Ivan Duque (Eski narko-devlet başkanı Uribe’nin kuklası) tüm dünyayı Kolombiya’da barış sağlandığına inandırmış olsa da gerçeğin böyle olmadığına tanık olduk. (…)Tehdit altındaki siyahi liderler (katiller, katlettikleri kişi başına bin avronun biraz üzerinde para alıyor) kırsal kesimde yaşananların aynısının Tumaca (Narino) kentinde de yaşandığını anlattılar. Bu liderlerin geneli korkudan herhangi bir şikâyette bulunamıyor, yargıya güvenmiyorlar. Buna silahlı paramiliter gruplara göz yummakla suçladıkları polise ve askere güvensizliği de eklemek gerek. Dolayısıyla buradaki halk da el konulmuş olan topraklarını (silahlı paramiliter grupları kullanan büyük toprak sahipleri, çokuluslu şirketlerce) geri alamıyorlar. Bu şiddet ortamı bir insanlık krizi şeklinde sürüyor.
Tumaco’da yirmi yıl önce yok denecek kadar az koka vardı. Bugün bu kent, Kolombiya’nın mafyası bol, uyuşturucu ve uyuşturucu kaçakçılığı kenti konumunda. Uyuşturucu bölge ekonomisinin yüzde 70’ini oluşturuyor. Mevcut on silahlı grup uyuşturucu işinin kontrolü için çatışma hâlinde. Devletten destek görmedikleri için bölge halkının geneli yaşamlarını sürdürebilmek için yasa dışı ekim yapıyor ya da paramiliterler onları buna zorluyor… Kolombiya’da barış antlaşması imzalanmasının üzerinden iki yıl geçti; ancak insan hakları açısından durum öncekinden daha vahim. Hak savunucularının, toplumsal önderlerin katledilmesi artarak sürüyor. Görüşmelerde bulunduğumuz Savunma Ofisi’ne (Ombudsman türü resmi bir organ) göre 2016-2018 arasında 461 toplumsal lider katledilmiş; 2019’un ilk iki ayında 29 kişi öldürülmüş. Barış antlaşması nedeniyle sivil yaşama geçen 90’ın üzerinde FARC üyesi de... FARC’ın terkettiği bölgeler, paramiliterler, FARC muhalifleri, kısmen de ELN tarafından işgal edilmiş. Göreceli bir sakinliğin ardından halkın yerinden yurdundan edilmesi, arazi gaspı, yaşça küçük çocukların yasadışı işlerde zorla çalıştırılması, kız çocuklarının cinsel tacize uğraması, zorla sürgünler ve suikastlar geri dönmüş.
Devletin, halkların büyük bir yoksulluk içinde yaşamaları ya da katledilmeleri pahasına, büyük sermayenin (maden çıkarma, endüstriyel tarım, enerji, hayvancılık sektörleri) çıkarı doğrultusunda çalışması sürüyor. Paramiliterler, bölgelerin sermaye lehine “temizlenmesi” kirli işinden sorumlular.
Barış antlaşması hükümlerinin yerine getirilmesi yeni hükümetin ilgi alanı içinde değil. Antlaşmanın, Barış İçin Özel Yargılama türünden önemli bazı maddelerini değiştirme çabasında olup bu konuda endişe verici adımlar atıyor. (İspanya İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ile Kolombiya’ya giden Jesus de la Roza’nın anlattıkları. Jesus de la Roza, “İki Yıl Sonra Kolombiya: Barış Yok Sermaye Lehine Baskıyla Dönüşüm Var”, Evrensel, 22 Nisan 2019, s.9.)
[25] Yavuz Özcan, “FARC Lideri Rodrigo Londoño ‘Kazanan Barış Olacaktır’ Dedi”, 4 Haziran 2019… https://www.artigercek.com/haberler/farc-lideri-hdp-liderleri-de-bizimkiler-gibi-tutuklu-ayni-kaderi-yasiyoruz
[26] Alp Altınörs, “Kolombiya’da FARC Yeniden Dağlarda”, Artı Gerçek, 3 Eylül 2019… https://www.artigercek.com/yazarlar/alp-altinors/kolombiya-da-farc-yeniden-daglarda
[27] Ertan Erol, “Kolombiya’da Barışın Krizi”, Evrensel, 20 Mayıs 2019, s.9.
[28] Kavel Alpaslan, “ELN Komutanı Uriel: Kolombiya’da Silahlı Mücadele ‘Tek’ Değil, Ama Hâlâ Geçerli Bir Yol”… https://www.gazeteduvar.com.tr/dunya-forum/2019/09/03/eln-komutani-uriel-kolombiyada-silahli-mucadele-tek-degil-ama-hala-gecerli-bir-yol/
[29] Yavuz Özcan, “Rodrigo Londoño: Barış Süreci Sonuç Değil Karmaşık Sürecin Başıydı”, 3 Aralık 2019… http://direnisteyiz27.org/rodrigo-londono-baris-sureci-sonuc-degil-karmasik-surecin-basiydi-yavuz-ozcan/
[30] “FARC’a Kanlı Operasyon”, Yeni Yaşam, 1 Eylül 2019, s.9.
[31] “Kolombiya’da Yeniden ‘Barış’ Görüşülecek”, Birgün, 13 Temmuz 2019, s.15.
[32] Metin Yeğin, Gerillanın Barışı, Öteki Yay., 2015, s.28.
[33] Bekir Sami Paydak, “FARC: Barış mı, Teslimiyet mi?”, 5 Eylül 2016… http://siyasol.org/farc-baris-mi-teslimiyet-mi/
Yorum Ekle