SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER “-Prometheus: Ölüm kaygısından kurtardım ölümlüleri. - Koro: Nasıl bir deva buldun bu derde karşı? - Prometh...
SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER
“-Prometheus: Ölüm kaygısından kurtardım ölümlüleri.
- Koro: Nasıl bir deva buldun bu derde karşı?
- Prometheus: Kör umutlar saldım içlerine.”[1]
O sadece kasketli değil; kasketin en çok yakıştığı insandı.
Benjamin Franklin’in, “Bazıları 25’inde ölür ama 75’ine kadar gömülmezler,” saptamasını tekzip eden bir mücadelenin, direncin, tarihin -ve elbette acının- adıydı.
‘Kırmızı Gül Buz İçinde’ belgeselinde babası Ali Kaypakkaya anlatır: “Ordan bi hamal tuttum, o adam öylece baktı. Ondan sonra ‘Ne bu’ dedi. Öğrenciydi dedim. Burada işkencede öldürdüler, Çorum’a götürecem dedim. Adam ağlamaya başladı, ‘ben almayayım o 5 lirayı, helal olsun’ dedi. Ağladı, yürüdü gitti.”
Yine aynı belgeselde Muzaffer Oruçoğlu da aktarır: “Hamallara olan derin sevgisi. Parti kadroları içinde en çok hamalları seviyordu. Diyordu ki, ‘Bu adam bu kadar çalışıyor ama bu çalıştığını bakışlarıyla, sözleriyle, davranışlarıyla hiç açığa vurmuyor. Bu korkunç bir şey, bu peygamberlik gibi bir şey,’ diyordu...”
Ve: “18 Mayıs, İbrahim Kaypakkaya’nın onurlu ve işkenceden sağ biçimde çıktıktan sonra yargısız infazla öldürüldüğü tarih”ti![2]
* * * * *
Olması gerektiği gibi yaşadığı için “yaşar-MIŞ” gibi yapanlar hatırlamaz gibi yapıp, görmezden gelirler Onu.
Kimilerinin adını dahi duymak istemediği komünist bir önderdir; ihtilalcidir.
Ehlileştirilemeyendir; yıkıcı düşüncelerinin eylemcisidir. Ancak kaç yıl geçerse geçsin unutulmayacaklardandır.
İbrahim Kaypakkaya’yı övmek haddimiz değildir; ayrıca Onun buna da ihtiyacı yoktur.
Şimdi anlamak, hatırlamak zamanıdır Onu.
* * * * *
Önemli bir teorisyendir; hep genç kalan ve asla yaşlanmayanlardandır.
1972’deki istihbarat ve güvenlik raporlarında, “Rejim için çok tehlikeli fikirlere sahip” olduğu not edilen O; Diyarbakır zindanlarında katledildiğinde henüz 24 yaşında olmasına karşın, ardında 5000 sayfalık teorik çalışma bırakmıştı.
Johann Wolfgang von Goethe’nin, “İnandığı şeyi yapan insanların enerjileri asla tükenmez,” ifadesindeki üzere Milliyetçiliğin ve ulus-devlet ideolojisinin tam karşısında yer alıp; sınıfsız-sömürüsüz-sınırsız komünist ütopya için yollara düşmüştü.
* * * * *
Jean Paul Sartre’ın, “İnsan, uğrunda ölümü göze alabileceği bir şey bulmadığı müddetçe insan değildir,” saptamasındaki baş eğdirilemeyen, diz çöktürülemeyen, boyun eğdirilemeyen ihtilalci direnci zulmü naçar bırakıp; “Bize ölüm yok” dedirterek; tarihi(mizi)n devrimci Panteon’u(muz)da hak ettiği yeri almıştır.
Ölü(msüzleşen) bedeni paramparça bir halde babasına teslim edilen “ser verip sır vermeyen” yiğit, sorgusundaki örnek duruşuyla, Albert Camus’nün, “Bir insan söyledikleri kadar söylemedikleriyle de insanlaşır”; Furuğ Ferruhzad’ın, “İnsanı sessiz kalmaya zorlayan acı,/ Onu bağırmaya zorlayan acıdan/ Çok daha büyüktür”; Julius Fuçik’in, “Dünya üstünde çevrilmiş bütün filmleri biraraya getirin, tutukluların yeni bir sorguyu, işkenceyi ya da kendi ölümlerini beklerken, gözlerinin bu duvara yansıttığı filmlerin sayısını tutmaz kesinlikle,”[3] satırlarını yaşamı ve ölüm(süzlüğ)ü ile doğrulamış bir öğretidir.
* * * * *
İşkencede -eğer ölünmesi gerekiyorsa- nasıl ölmesi gerektiğini herkese öğreten O; “11. Tez”deki gibi yaşama ne olduğunun altını çizer…
Sadece Diyarbakır Zindanı’nda “Kaypakkaya ile Son 48 Saat”te[4] ilişkin Hasan Zengin’in satırlarına bile bakmanız yeter de artar bile!
Tıpkı Erich Fromm’un, “Ölüm keskin bir acıdır. Fakat yaşamadan ölme düşüncesi katlanılmaz bir ızdıraptır”; Andrey Tarkovski’nin, “Ölüm diye bir şey yok. Sadece ölüm korkusu var. Bu dehşetli bir korkudur. Bazen insanlara yapmaması gereken şeyleri yaptırır. Ölümden korkmamayı başarsaydık her şey ne kadar farklı olurdu,” betimlemelerindeki üzere!
* * * * *
Yolun düz olanını değil, sarp, çakıllı, taşlı olanını tercih eden Onun vizyonu komünist bir dünyaydı; Muzaffer Oruçoğlu’nun ifadesiyle, “Çocuksu bir iç dünyası vardı İbrahim’in”…
O her ihtilalci komünist gibi katışıksız, yalansız dolansız, dik durup diklenen hakikât idi.
Sınıf mücadelesi gerçekliğinden ayrı bir imgesi yoktu; bunun içinde ikonlaştırılmaya müsait değildir. Çünkü O, hamalları seven bir devrim hamalı idi.
“Büyük insan, kişisel yetenekleri dolayısıyla zamanının ihtiyaçlarına herhangi bir kimseden daha iyi cevap veren insandır.”[5]
Kişilik özellikleriyle saygı uyandıran, döneminin yetiştirdiği ödünsüz ihtilalcilerden olan İbrahim Kaypakkaya hepimize Paul Klee’nin, “İnsan bitmemiştir”; Yaşar Kemal’in, “İnsan dediğin yüreğiyle, inceliğiyle insan olmalı”; Albert Camus’nün, “İnsan insan olmadığı sürece insanlar insan gibi yaşayamaz”; George Bernard Shaw’ın, “İnsan olmak zor zanaattır”; Lev Nikolayeviç Tolstoy’un, “Yiyordu, içiyordu, uyuyordu, uyanıyordu; ama yaşamıyordu”; Friedrich Wilhelm Nietzsche’nin, “Bazen kafeste olduğumuzu farkedemeyiz. Hayat öyle güzel süslemiştir ki onu; aile, eş, iş gibi planlı kurdelelerle. İstersek uçabiliriz deriz, istersek gidebiliriz, istersek, istersek, istersek… Ama hiç istemeyiz. Çünkü biliriz biz, özgürlüğü bir “eğer” sözcüğü ile eşdeğer tuttuğumuzu. Eğer özgürlük varsa, bu kafesler niye? Neden basit bir böcek kadar bile kanatlanamıyoruz? Neden kartalın baktığı yerden göremiyoruz dünyayı? Neden jaguar gibi hızlıca koşamıyoruz? Düşünüyoruz ama düşünmek bizi özgür kılmıyor işte. Düşündükçe yeni yeni duvarlar örüyoruz kendimize ve Düşünen Hayvan’lar, tüm diğer hayvanlardan daha az özgür oluyor bu durumda. Ayçiçeği gibiyiz aslında. Nerde güneş, yönümüz orda. İşte bu yüzden bizim özgürlüğümüz de, ancak bir bitkinin başının güneşe bakması kadar,” vurgularındaki üzere insan olmak ve kalmak dersi verir.
Kolay mı O; işçi sınıfı ideolojisi güzergâhında halkların kardeşliğine inan; ütopyası coğrafyamızın sınırlarını aşan; varolan düzenin hiç bir yanını kabul etmeyen; geçici değil kalıcı çözümler peşindeki ihtilalcidir…
* * * * *
Onun dediklerini asla unutmayın!
“Şimdi biz, herkesin gözü önünde yükseklere bir bayrak çekiyoruz.”
“Türkiye’nin geleceği çelikten yoğruluyor, belki biz olmayacağız ama bu çelik aldığı suyu unutmayacak.”
“Esasen biz komünist devrimciler, prensip olarak siyasi kanaatlerimizi ve görüşlerimizi hiçbir yerde gizlemeyiz. Ancak örgütsel faaliyetlerimizi, örgüt içinde bizimle birlikte çalışan arkadaşlarımızı ve örgüt içerisinde olmayıp da bize yardımcı olan şahıs ve grupları açıklamayız. Kişisel sorumluluğum açısından gerekeni zaten söylemiş bulunuyorum. Ben buraya kadar anlattıklarımı samimiyetle inandığım Marksist-Leninist düşünce uğruna yaptım. Ve sonuçta asla pişman değilim. Ben bu uğurda her türlü neticeyi göze alarak ve can bedeli bir mücadeleyi öngörerek çalıştım ve neticede yakalandım. Asla pişman değilim. Bir gün sizin elinizden kurtulursam gene aynı şekilde çalışacağım.”
“Tarih, insanın hayatını şekillendiren nesnel biçimlerin bitmek bilmeyen yıkılışının öyküsüdür.”
“Acı çeken insanlığın tümünün kurtuluşunu tarih, işçi sınıfının omuzlarına yüklemiştir.”
“Toplumsal yaşamın odağı sınıf mücadelesidir. Sınıf mücadelesi de durağan, ölü, statik, donmuş bir şey değil, tam tersidir. Süregelen sınıf mücadelesi, toplumsal yaşamın yeni sorunlarını devrimci ve komünistlerin önüne koymaktadır. Yaşam yeni sorunlar, yeni çelişkiler, yeni olgularla yüklü olarak sürüp gitmektedir.”
“İşçi sınıfını siyasi bilincine nasıl ulaştıracağız? Bunun için toplumun bütün sınıfları arasına gitmeliyiz. Bütün haksızlıklara karşı zamanında ve geniş mücadele kampanyaları örgütlendirmeli, canlı olayları, çevremizde olup bitenleri yığınların gözleri önüne sermeliyiz. Bütün alanlarda örgütlenen bir siyasi gerçekleri açıklama kampanyası, “Ancak böyle bir kampanya, yığınların siyasi bilincine ulaşmasını sağlayabilir ve yığınların devrimci eylemini hızlandırabilir.”
“Proletaryanın sınıf mücadelesi, yani bilinçli siyasi mücadele, onun dünya görüşü olan bilimsel sosyalizmin emrettiği mücadeledir. Sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya yaratmayı hedef alan ve o hedefe doğru, bilinçle götürülen mücadeledir.”
“Kitleler kendilerine önderlik edecek, güven verecek, kararlı, enerjik akıllı bir komünist önderliğe muhtaçtır.”
“Biz işçi sınıfı hareketiyiz, onun öncü müfrezesiyiz. Köylü hareketi asla değil. Ülkemizin bugünkü somut şartları bize köylülükle ilgili görevler yüklüyor. Ama bu geçicidir, bizi asıl görevimize yaklaştıran geçici bir adımdır. Köylülük kitle olarak, bir bütün olarak ‘üretim araçlarının özel mülkiyeti alanında’ bulunmaktadır. Kapitalist toplumun temelinin muhafazasından yanadır. Köylülük modern sanayi karşısında dağılan ve yok olmaya doğru giden bir sınıftır. Oysa proletarya, mülkiyetle bütün bağlarını koparmıştır. Modern sanayinin özel ürünü ve asıl ürünüdür... Bu nitelikleri dolayısıyla da, toplumun bütün emekçi kesimlerinin, bu düzenden acı çeken insanlığın tümünün kurtuluşunu, tarih işçi sınıfının omuzlarına yüklemiştir. İşte biz, bu sınıfın öncü müfrezesiyiz ve bu yüzdendir ki, partimizin önüne bir de köylü sıfatının eklenmesi bilimsel olarak yanlıştır.”
“Eğer bir komünist hareketin taşıması gereken niteliklere sahip olur ve bunları sürekli olarak korursak, hareketimizin hızla büyüyüp gelişeceğine, halk kitleleri arasında dal budak salıp kökleşeceğine derinden inanıyoruz. Çünkü halk tava gelmiş toprak gibidir, bizler de sağlam ve yeşermeye hazır tohumlar olmalıyız.”
“Hizipçi ve bölücü olanlar, revizyonist çizgide ısrar edenlerdir. Bütün eleştirilere rağmen hatalarını düzeltmeyenler, düzeltmemekte ısrar edenlerdir. Hizipçi ve bölücü olanlar samimiyetle özeleştiri yapmak yerine, sadece çok sıkıştıkları zaman revizyonist özü yeni bir biçimle kamufle edenlerdir.”
“Kurtuluş Savaşı’ndan sonra komprador büyük burjuvazinin ve toprak ağalarının bir kesiminin hâkimiyetinin yerine, bir başka kesiminin hâkimiyeti geçmiştir.”
“Milletin kendi kaderini tayin hakkıyla, halkın kendi kaderini tayin hakkı tamamen farklı şeylerdir. Milletin kendi kaderini tayin hakkı, ayrı bir devlet kurma hakkı anlamına gelir. Oysa, halkın kendi kaderini tayin hakkı, o halkın devrim yapma hakkı demektir.”
“Komünist hareket, bir devlet içindeki her milliyetten emekçi halkın sınıf hareketini kayıtsız şartsız destekler ve buna önderlik eder. Yine komünist hareket, bir devlet içindeki ezilen milliyetlerin ulusal boyunduruğa, ulusal eşitsizliğe ve imtiyazlara, devlet kurma imtiyazına karşı giriştiği mücadeleyi kayıtsız şartsız destekler.”
“Kürtlere yapılanlara sessiz kalmak iğrenç bir şovenizmdir.”
“Kürt ulusal hareketinin tarihten gelen haklılığı öncelikle kabul edilmelidir. Fakat bu kabul edişin Kürt burjuva milliyetçiliği savunusu biçimine bürünmesine; proleter öncü ortak olamaz. Sınıf bilinçli proletarya, bu harekette ilerici olanı desteklemekle yetinir, daha öteye gitmez.”
“Komünistler Kürt milletinin ayrı bir devlet kurup kurmayacağı kararını tamamen ve kesinlikle Kürt milletine bırakır. Kürt milleti isterse ayrı bir devlet kurar, istemezse kurmaz. Buna karar verecek olan başkaları değil, Kürt milletidir. Komünistler, bir milletin ayrılma isteğinin önüne kendileri asla engel çıkarmayacağı gibi, burjuva ve toprak ağalarının hükümetinin engel çıkarma, zor kullanma girişimleriyle de aktif olarak mücadele eder. Her türlü dış müdahaleye karşı mücadele eder.”
“Halkların kardeşliği sloganı liberal burjuva bir hiledir. Önce tam hak eşitliği, sonra halkların kardeşliği.”
“Sünnîlik, Alevîlik, Kürtlük, Türklük diye ayrım yapmak yanlıştır. Bu kavga yoksul-zengin kavgasıdır. Kimden olursa olsun bütün yoksulların birleşmesi şarttır.”
“Komünistler ‘her şart altında’ ittifaka hazır değildir. ‘Bağımsızlıklarını korumak’, ‘kendi kuvvetlerine dayanmak’, ‘inisiyatifi kaybetmemek’ ve program hedeflerine uygun olmak şartıyla, ittifaklar kurarlar.
“Kendi kuvvetlerimize dayanmak esastır, müttefiklere dayanmak talidir.”
“Proleter devrimcilerin bir tek cephe politikası vardır; o da, proletarya önderliğinde halkın birleşik cephesidir. Ayrıca, bunun dışında demokratik güç birliği veya devrimci güç birliği gibi safsatalarla proletaryanın ve komünistlerin işi yoktur.”
“Cephe, her şeyden önce, belli hedefler etrafında, birbirinin aynı olmayan güçlerin, birliğini ifade eder ve ancak böyle olursa cephe olur.”
“İnsan, kötü hocalardan da iyi dersler öğrenir. Böyle hocalardan insan, ne yapmaması gerektiğini, neyi savunmaması gerektiğini öğrenir ki, bu da iyi bir derstir,”[6] der İbrahim Kaypakkaya ve zikredemediklerimizi de!
* * * * *
Lev Nikolayeviç Tolstoy’un, “İnsanın gerçek gücü sıçrayışta değil, sarsılmaz duruştadır,” saptamasında tecessüm eden İbrahim Kaypakkaya 71 kopuşunun en ileri noktalarındandı.
Dünyada serüvenciler tükenmedikçe, umut tükenmedikçe adı hep bilinçlerde olacak ve geleceğe taşınacak özellikleriyle O; resmi ideolojiye başkaldırandı.
Kemalizm’den radikal kopuştu.
Kemalizme en doğru yaklaşan 68’liydi.
Devletin korktuğu devrimciydi. (Kemalizm konusunda kaleme aldığı tezler ile oluşmuştur söz konusu korku…)
Kaypakka’nın katledilmesi üzerine MİT raporlarında geçen; “Türkiye’de komünist mücadelede şimdi halka en tehlikeli olan Kaypakkaya’nın fikirleridir. Onun yazılarında sunduğu görüşler ve öngördüğü mücadele metotları için hiç çekinmeden ihtilalci komünizmin Türkiye’ye uygulanması diyebiliriz,”[7] ifadesi de bundan mülhemdi.
Nihat Behram’ın 30 yıldır serbest olan ‘Ser Verip Sır Vermeyen Bir Yiğit’ başlıklı yapıtı yeniden yasaklanırken[8] Onunun Kemalizm değerlendirmesi, komünist ve devrimci hareketi, resmi ideolojinin etkisinden çıkarmayı hedeflemesinden ötürü; hâlâ anılması yasaktır, meydanlarda adının zikredilmesi hapis nedenidir; anılmasından korkulduğu için mezarı başına jandarma karakolu dikilmiştir.
“Ülkeni kalbinde yaşatırken, ufkunda dünya olsun,” Mao Zedong’un ve Büyük Kültür Devrimi’nin yoldaşı olan “Kaypakkaya’nın oluşturucu liderleri arasında yer aldığı ‘71 Devrimci Hareketi, o dönem, yenisömürge ve sömürge ülkelerde devrimci yükselişle ve devrimlerle belirlenen dünya çapında devrimci dalganın bir parçasıydı. Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da, ‘71 Devrimci Hareketi, büyüyen işçi, gençlik, köylü hareketinin devrimci yükselişi içinde oluştu, o hareket içinden doğdu.”[9]
Resmi ideolojiye boyun eğmeden; Ermeni Soykırımı’na, Kürt Meselesine “sırtını dönmeden”!
Bu neden kardeşi Ali Ekber Kaypakkaya’nın, ‘İbrahim, milli meselenin esasının Kürt sorunu olduğunu ifade etmiştir. O egemen sınıftan köklü bir kopuştur,”[10] saptamasındeki üzere Kürt ulusal sorunu ve azınlık milliyetler meselesine Marksizm-Leninizm’in enternasyonalist duyarlılığıyla yaklaştı.
Bakış açısını biçimlendiren ise, Karl Marx’ın, “Başka bir halkı ezen bir halk özgür olamaz, özgürleşemez,” tutumuydu!
* * * * *
Sokrates’in, “Sorgulanmamış bir hayat, yaşanmaya değmez” ya da Andrey Tarkovski’nin “Dünyada ne kadar kötülük varsa, güzellik yaratmak için de o kadar sebebimiz var demektir,” sözleriyle betimlenmesi mümkün olan İbrahim Kaypakkaya’nın “Katledilmesiyle dağlar öksüz kaldı” diyenler yanıldı(lar); “Biz halkız yeniden doğarız ölümlerde” vurgusundaki üzere Pablo Neruda’nın…
Çelik aldığı suyu unutmadı;[11] unutması da mümkün değil!
11 Mayıs 2022 19:16:09, İstanbul.
N O T L A R
[*] Gazete Patika, Mayıs 2020…
[1] Aiskhylos, Zincire Vurulmuş Prometheus, çev: Azra Erhat-Sabahattin Eyüboğlu, Bilgi Yay., 1968.
[2] Ragıp Zarakolu, “19 Mayıs’tan bir gün önce 18 Mayıs”, 19 Mayıs 2021… https://www.avrupademokrat.com/19-mayistan-bir-gun-once-18-mayis-ragip-zarakolu/
[3] Julius Fuçik, Darağacında Röportaj, çev: İrfan Yalçın, Yar Yay., 1995, s.17.
[4] Hasan Zengin, “Diyarbakır Sıkıyönetim Tutukevinde Kaypakkaya ile Son 48 Saat”, (13 Mayıs 2011) 17 Mayıs 2019… https://www.gazetepatika10.com/diyarbakir-sikiyonetim-tutukevinde-kaypakkaya-ile-son-48-saat-37646.html
[5] Georgiy V. Plehanov, Tarihte Bireyin Rolü Üzerine, çev: Nahide Özkan, Yazılama Yay., 2014, s.40.
[6] İbrahim Kaypakkaya, Bütün Yazıları, Umut Yay., 1992.
[7] “Cemil Amed: Kaypakkaya’nın Bilinci ve Yüreği Kürt Halkının Özgürlüğü İçin Çarpmıştır”, 17 Mayıs 2021… https://www.nupel.online/cemil-amed-kaypakkayanin-bilinci-ve-yuregi-kurt-halkinin-ozgurlugu-icin-carpmistir-176947.html
[8] “Nihat Behram: 25 Yıldır Serbest Olan Kitabım Yine Yasaklandı”, 25 Nisan 2018… https://www.gazeteduvar.com.tr/gundem/2018/04/25/nihat-behram-25-yildir-serbest-olan-kitabim-yine-yasaklandi
[9] Ziya Ulusoy, “Kaypakkaya’nın Devrimci Önemi”, Atılım, Yıl:1, No:13, 21 Mayıs 2021, s.22.
[10] Hasan Akbaba, “İbo Köklü Bir Kopuş ve Turnusol”, 18 Mayıs 2021… http://yeniyasamgazetesi2.com/ibo-koklu-bir-kopus-ve-turnusol/
[11] Bkz: i) Temel Demirer, “Şoven Gericilik Dalgasına Karşı Kaypakkaya’yı Anlamak ve Anlatmak”, 2007… https://temeldemirer.wordpress.com/2012/04/07/kaypakkayayi-anlamak/... ii) Temel Demirer, “Yalanı Yenen ‘Ölümsüz’: Kaypakkaya”, Halkın Günlüğü, Yıl:2, No:38, 20-30 Mayıs 2012… iii) Temel Demirer, “İbrahim Kaypakkaya (ve Yapıtları) Hakkında”, Gelecek Dergisi (Kıbrıs), No:79, Nisan 2013… iv) Temel Demirer, “… ‘Zamanın Ruh(suzluğ)u”na Karşı İbrahim Kaypakkaya”, Kaldıraç, No:144, Haziran 2013… v) Temel Demirer, “Kasketin En Çok Yakıştığı İnsana Minnet ve Hayranlıkla”, Newroz, Yıl:9, No: 269, 14 Temmuz 2015… vi) Temel Demirer, “Tarihselden Güncele İbrahim Kaypakkaya”, Arasöz Dergisi, Haziran 2016… vii) Temel Demirer, “68 Hareketi, Mayıs(ımız), Kaypakkaya ve 1971”, Kaldıraç Dergisi, No:203, Haziran 2018 ve Partizan, No:90, Eylül 2018… viii) Temel Demirer, “Mayıs Kızıllığında ‘71 Kopuşu ve Kaypakkaya”, Kaldıraç Dergisi, No:215, Haziran 2019… ix) Temel Demirer, “2020’nin 18 Mayıs’ında Ona Dair”, 2020… https://temeldemirer.wordpress.com/2020/05/18/2020nin-18-mayisinda-ona-dair/
Yorum Ekle