“Önlenebilir her ölüm cinayettir.” [2] Öğretmen kızı, 6 yaşındaki torunuyla birlikte şu şom namlı “Rönesans Rezidans”ta yaşıyormuş dün...
“Önlenebilir her ölüm cinayettir.”[2]
Öğretmen kızı, 6 yaşındaki torunuyla birlikte şu şom namlı “Rönesans Rezidans”ta yaşıyormuş dünya başlarına yıkıldığında…
Karı-koca “cennetten bir köşe” olarak lanse edilen rezidansın son tuğlası kaldırılana dek, gözlerini ayırmadan beklemişler enkazın başında, “Kızımız, torunumuz çıkartılırsa teslim alalım, en azından gömdüğümüz yeri bilelim,” diye… Olmamış.
Bunun üzerine DNA örneklerini verdikten sonra geçici olarak Bursa’ya göçüp bir misafirhaneye yerleşmişler. Altı ay sonra bir telefon… Kızları Hatay Şehitler Mezarlığı 915 numaralı mezarda, torunu ise 369 numaralı mezarda “bulunmuş”.
“Bizim haberimizin olması 6 ay sürdü ama buna da şükür,” diyor baba. “6 ay sabrettik, dua ettik. Çok mutluyum, çok huzurluyum. Hem buruk sevincim var hem üzüntüm var. En azından cenazelerimize kavuştuk. Darısı diğer depremzedelerin başına. Ayın 4’ünde haber geldikten sonra 6’sında kesin raporu aldık. Gıyabında eş, dost, akrabalarla cenaze namazlarını kıldık. Hatimlerini indirdik. Daha sonra oradan ayrıldık. Devletimizden Allah razı olsun…”[3]
DEVLETİMİZDEN ALLAH RAZI OLSUN?
Gönüllüler afet bölgesine 5-6 saatte varabilmiş, enkaz altında kalanları kurtarmak, sağ çıkanlara sağlık hizmeti, sıcak çorba, içme suyu sağlayabilmek için çırpınırken, ülkenin her köşesinden yardımlar akarken ancak üç gün sonra, o da son derece yetersiz, beceriksiz, basiretsiz bir şekilde ortalıkta boy gösteren… “askeri görüntü vermemek için” orduyu depremzedelere yardımla görevlendirmeyen[4]…
Yurtdışından gelen yardım konvoylarını engelleyen[5]… çarşafa dolandığına dair eleştirileri duymamak, duyurmamak için enkaz altında kalanların tek haberleşme aracı interneti kesen… inisiyatif kullanmayı beceremeyip en küçük görev için tepeden emir bekleyen liyakâtsiz kapıkullarının pespayeliği nedeniyle kurtarılabilir durumdaki onbinlerce canı yitirmemize neden olan[6]…
Yüzlerce naaş enkaz altında beklerken arama kurtarmaya son verip iş makinelerini yıkıntılara süren… geride kalanlara bırakın düzenli, sağlıklı bir barınma olanağı sağlamayı, bir çadır vermeyi günlerce beceremeyen… afetten aylar sonra depremzedelerin su, elektrik, ısınma, sağlık gereksinimlerini karşılayamayan[7]…
Depremzedelerin barınma alanlarının bitişiğinde yıkım ve enkaz kaldırma çalışmalarını sürdürürken ortalığa saçılan asbesti ve oluşturduğu sağlık tehdidini umursamayan… depremden bir yıl sonra dahi, depremzedeleri yerleştirdiği (ve her yağmur yağdığında sular altında kalan) konteynırlara düzenli elektrik veremeyen[8]…
Ve tüm bunları yaşamak zorunda bırakılmış, evleri başlarına yıkılmış, sevdiklerinin enkaz altından çıkartılmasını günlerce beklemiş, hayatları sönmüş insanları “hiç değilse bir mezarı olacak” sevincine mahkûm kılan… Bir devletten mi Allah razı olsun?
(Sahi, neden bu kadar azla yetinir, neden bu kadar tepkisiz, bu kadar kaderine razı, bu kadar kendini hiçe sayar insanlarımız? Bu ülkenin vergisini veren, yükümlülüklerini hakkıyla yerine getiren yurttaşları olarak haklara sahip olduklarını, bir devletin Anayasası’ndaki “sosyal” nitelemesinin, yurttaşların ondan hizmet talep edebilecekleri, etmeleri gerektiği anlamına geldiğini neden bilmezden gelirler?)
Ancak bu kadar aymazlık, beceriksizliklerin, ihmalin yanında, pekâlâ becerdikleri de var: Örneğin, deprem sürecinde Kızılay’ın elindeki çadırları depremzedeler için kullanacak yerde pazarlayarak[9] bir sosyal yardım kurumu değil ama işbilir bir tüccar olduğunu kanıtladı[10]… Özelleştirilen enerji şirketi, Aralık ayından itibaren depremzedelere on gün içerisinde ödenmek kaydıyla “ilk okuma tarihi 6 Şubat 2023 olan” elektrik faturaları göndermeye başladı.[11] Bir başka deyişle devlet deprem gününden itibaren depremzedelerin ısınma ve aydınlanma giderlerini desteklemeyerek itibardan değil ama, “sosyal” niteliğinden “tasarruf” etmeyi başardı…
Devletin deprem sürecinde bir başka “başarı”sı, OHAL ilan etmesiydi: “7 Şubat 2023 günü tüm deprem bölgesinde OHAL ilan edildi. “Neden seferberlik değil de OHAL” sorusunu can derdinden kimseler tartışamadı. 20 yıldır bu kentlerde bile isteye deprem riski konusunda doğru düzgün bir tedbir almayanlar, depremi bir ‘güvenlik sorunu’ olarak etiketledi, henüz ikinci günde…”[12]
Peki deprem bölgesindeki OHAL yetkileri hangi amaçlarla kullanıldı? İnşaat şirketlerinin makine parklarında atıl duran iş makineleri ve vinçlere el koyup kurtarma çalışmaları için bölgeye sevk etmek için mi, örneğin? Seferberlik ilan edip askerleri kurtarma çalışmalarında görevlendirmek için? Mali kaynakları öncelikle depremzedelere acilen sağlıklı, düzenli barınma, sağlık ve eğitim olanakları sağlamaya yönlendirmek için?
Bunların hiçbiri değil. Peki OHAL yetkileri ne için kullanıldı?
Devam edelim: “Enkazda on binlerce insan varken, depremden kurtulanlar yardım beklerken 24 Şubat günü bu sefer de 126 No’lu Olağanüstü Hâl Kapsamında Yerleşme ve Yapılaşmaya İlişkin Cumhurbaşkanı Kararnamesi yayımlandı. Kararnamenin özeti şuydu: ‘Deprem bölgesinde her ne yapılacaksa kimseye açıklamak zorunda değiliz.’ Kararla yapılaşmaya dair tüm düzenlemeler askıya alındı. Mevcut hukuki rejim de geçerli değil yani. Üstelik bu kararın asıl önemli noktası, Cumhurbaşkanı’nın arzu ettiği her yeri imara açma, işaret ettiği her mülkün statüsünü ve malikini değiştirme yetkisiydi. Derhâl deprem bölgesi olmayan yerlerde de ‘acele kamulaştırma’ kararları art arda yayımlandı. Biz Kızılay’ın akla ziyan faaliyetlerini tartışırken 10 Mart günü de OHAL kararına dayanılarak Hatay’da geçici barınma alanları için ‘bedeli daha sonra ödenmek üzere’ arazilere el koyma kararı ve listesi açıklandı. Liste sonradan sürekli uzadı elbette. Ve son olarak 5 Nisan’da, Cumhurbaşkanı imzasıyla Antakya’nın tarihi merkezini de kapsayan 307 hektarlık bölüm, ‘riskli alan’a çevrildi.”[13] Ama “riskli alan”daki yapıların bir bölümü orta hasarlı bile değildi; muhtarlıklara yapılan tebligat yeterli sayılmış, kat maliklerine itiraz için iki gün, itiraz etmeyenlere konutlarını tahliye etmeleri içinse bir gün tanınmıştı.
Oysa olan olmuş, deprem çevrimi tamamlanmıştı. Antakya, Hatay barosu avukatlarından Ecevit Alkan’ın deyişiyle “belki de Türkiye’nin en güvenli yeri”ydı artık. “Çünkü 100 yıl daha bu depremi beklemiyoruz… 6306 sayılı yasanın temel amacı depremden önce can kaybını azaltıp, kentsel dönüşümü sağlamaktır. Şu anda risk gerçekleşti. Bütün yakınlarımızı kaybettik. Buna rağmen idare, risk gerçekleştikten sonra bizim mülklerimizin bulunduğu alanı riskli alan ilan etti.”[14]
Bir başka deyişle OHAL, yurttaşların mülklerine el koymak, deprem bölgelerini “rant alanları”na çevirmek üzere kullanılıyordu. “Riskli alan” taktiğinin hukuksal açıdan tutmayacağı açığa çıkınca bir başka yola başvuruldu: “Rezerv alan”… “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”, meclisten 195 muhalefet milletvekilinin katılmadığı oylamayla alel acele geçirilirken ‘rezerv yapı alanı’ tanımında değişikliğe gidildi. Böylelikle, mevcut yerleşim alanlarının da TOKİ’nin talebi ya da Bakanlık kararıyla “rezerv yapı alanı” ilan edilerek istimlak edilmesinin önü açılmış oldu…
“Rezerv alan” uygulamasındaki değişiklikten ilk payını alan, Antakya’ydı: “9 Kasım 2023’te 6036 Sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunda yapılan değişiklik ile Antakya ve Defne’yi kapsayan 270 hektarlık alan rezerv yapı alanı olarak ilan edildi. Bu düzenleme ile hasarsız ya da az hasarlı yapılar da yıkılabilecek. Böylece Türkiye’de ilk kez bir yerleşim alan rezerv alanı ilan edilmiş oldu.[15] Sadece Antakya ve Defne değil, Samandağ’da yüzlerce yurttaş, telefonlarına gelen mesajla evlerinin hazineye devredildiğini öğrendiler.[16] Antakya depremden önce de iktidar ve yandaş şirketler açısından cazip bir bölgeydi. Körfez sermayesine pazarlanıp bir “Toledo/Sur”, bir “Galataport”, bir Mall of İstanbul vb. yaratılmaması için bir neden yoktu…
Süleyman Demirel’in ünlü bir lafı vardır: “Tapuyu deldirmem!” Ecevit’in “Toprak işleyenin, su kullananın” sloganına karşı, özel mülkiyetin “kutsallığı”na atfen sıkça tekrarladığı bir slogandı bu. “Tapuyu delmek”, deprem tehdidinden fırsatlar devşiren AKP iktidarına nasip oldu…
AKP iktidarının “krizleri fırsata çevirme”deki mahareti nicedir biliniyor. Deprem sonrasında bölgeye “yandaş müteahhitler”in hücum ederek ballı ihaleleri kapması, bir başka “başarı”… Malatya’da yapılacak 800 adet deprem konutu ihalesi, Antaş Altyapı Anonim Şirketi, Ankara’da yaptığı AFAD binasının cephesi fırtınada uçan ve Tarsus-Adana-Gaziantep yolu son depremde boydan boya yarılan Silahtaroğlu Mühendislik İnşaat Anonim Şirketi ve Gökyol İnşaat ve Sanayii Anonim Şirketi’ne gitti, örneğin. Antakya’da TOKİ tarafından yaptırılacak olan 1415 konut ve çevre düzenlemesi işi ise, AKP’li eski Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın çocukluk arkadaşı Ahmet Sarıdağ’a ait, Erzurum’da inşa ettiği kayak pisti çöken Sarıdağlar İnşaat ve Ticaret Anonim Şirketi’yle Egemen İnşaat ve Ticaret Anonim Şirket iş ortaklığına verildi[17]… Antakya’da yapılacak deprem konutlarının bağlantı yolları ve rezerv alanları imar yolları ile altyapı işleri ihalesi ise İntaş Taahhüt Yapı ile, kurucuları arasında eski AKP Trabzon İl Başkan Yardımcısı İsmail Keleş’in yer aldığı, Sarıosmanoğlu İnşaat Madencilik Nakliyat Turizm ve Ticaret Limited Şirketi iş ortaklığına verildi[18]… Aynı iş için düzenlenen ikinci ihaleyi ise AKP Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı‘nın dünürü Mehmet Çeker‘in yönetim kurulu başkanı olduğu İntaya İntes İnşaat Taahhüt Yatırım Ticaret Anonim Şirketi aldı.[19] İskenderun’da Düğünyurdu mahallesi konut inşaatı ve altyapı-çevre düzenlemesi ihalesinin “talihli”si ise, 2019 yılında AKP’den Şırnak Belediye Başkanı seçilen Mehmet Yarka’nın May İnşaat’ıydı.[20]
* * *
Bu nasıl iştir? Deprem olur… On binlerce insan ölür, bir o kadarı yaralanır… Ölüler mezarsız kalır… Kentler yıkılır… Çocuklar kaybolur… Yüzbinlerin evi, barkı, ocağı söner, sonu belirsiz bir oradan oraya sürüklenme içine düşerler… Yüzbinler işini gücünü yitirir, ele güne muhtaç durumda kalır… Tarihler yıkılır, anılar tarumar olur…
Ve “pusudakiler” ellerini ovuşturmaya başlar. Yine bir “Allah’ın lütfû” hasıl olmuş, “nasıl ederiz de çöreklenip parseller, rezidanslar, port’lar, AVM’ler diker, Körfez sermayesine pazarlarız” diye düşündükleri uçsuz bucaksız alanlar bir depremle yağmalarına açılmıştır. “Kentsel dönüşüm” dedikleri devasa sermaye transferi, küçük mülk sahiplerinin birikimlerine el konulup mülksüzleştirilmesi, kiracıların kent saçaklarındaki TOKİ kutularına sürülmesi, bereketli tarım topraklarının, zeytinliklerin imara açılıp eş-dost şirketlerine, yerli-yabancı sermayeye peşkeş çekilmesi artık mümkündür… Projeler İstanbul’un “business” merkezlerinde, hayatlarında deprem bölgelerine adım atmamış CEO’ların gözetimi altında, hayatlarında deprem bölgelerine adım atmamış maaşlı teknisyen kadrolara, proje firmalarına hazırlattırılır. Daha kazma vurulmadan Dubai’de, Katar’da, Londra’da, Kuveyt’te, Moskova’da muhtemel yatırımcılara sunumlar yapılır, pazarlığa oturulur…
Çok mu kötümserim?
1999 Gölcük depreminden sonra İstanbul’da yaşananları anlatıyorum aslında. İstanbul’un “kentsel dönüşüm”ü, düşük gelirliler için erişilebilir, depreme dayanıklı konutları, arama kurtarma çalışmalarının engelsiz yürütülebileceği geniş, sağlam yolları, toplanma alanlarını, müdahaleye hazır bekleyen iş makinası parklarını, acil yardım noktalarını vb. getirmedi beraberinde. Hayır, bunun yerine kentin gökdelenler, rezidanslar, AVM’ler, beş yıldızlı oteller ve daha nice “Alis Harikalar Diyarında”larla doldurulduğunu gördük. Gecekondu mahalleleri “soylulaştırıldı”, arsa spekülasyonu dizginden boşaldı, yoksullar kent dışına sürüldü. Taşrada imalathane sahibi yandaşların İstanbul yağması sayesinde birkaç yılda Forbes dergisinin dünyanın en zenginleri listesine girdiğine tanık olduk. “İstanbul’un gerçekten deprem riski taşıyan alanları ile iktidarın ‘kentsel dönüşüm’ projelerini aynı haritada üst üste koyduğunuzda yüzde 20 oranında dahi çakışmaması neyi, niçin yaptıklarını gösteriyor zaten,” diyor Bahadır Özgür.[21]
Ve kentin sakinlerine, evleri başlarına yıkılmışlara, günler boyu, yaktıkları derme çatma ateşle ısınmaya çalışarak sevdiklerinin enkaz altından çıkartılmasını bekleyenlere, artık yerle bir olmuş kafelerde bir zamanlar dostlarıyla koyu sohbetlere dalmış olanlara, tanınmaz hâldeki sokaklarda içinden bir türkü mırıldanarak dolaşmaktan haz duyan eczacıya, semt pazarını en az iki kez turlamadan alışverişe başlamayan ev kadınına, şimdi dükkânının yerinde yeller esen köşedeki bakkala takılmadan geçmeyen muzip öğretmene, “askıda ekmek” uygulaması başlatan fırıncıya, kahvede emekli maaşına gelecek zammı hesaplayan ihtiyara, okula geç kalmamak için her sabah kaldırımlardan bir koşu tutturan öğrenciye… hiçbir şey sormuyorlar: Nasıl evlerde yaşamak istersiniz? Mahallenizin nasıl olmasını istersiniz? Çocuk bahçesi nereye yapılsın? Meydan nasıl düzenlensin? Yıkılan tarihi yapıların replikalarını mı inşa edelim? Bir deprem müzesi yapalım mı?
Onların hiç söz hakkı yok… Hiç… Yıllar yılı, kuşaklar boyu yaşadıkları kenti biçimlendiren, ona kendilerinden bir şeyler katan, ondan bir şeyler alan, kentle, yaşadıkları mekânla özdeşleşmiş insanlardan geriye kalanlar, her an cep telefonlarına gelecek bir mesajla evlerinden olmayı, mahallelerinden, kentlerinden sürülmeyi bekler hâle düştüler. Sürüye sayıldılar…
Devlete hayır duası etmeden, bunları düşünmek gerekmez mi?
17 Ocak 2024 17:03:57, İstanbul.
N O T L A R
[1] Barbarları Beklerken, Deprem Özel. Der.: Dolunay Aker, Aleni Kitap, 2024, ss.21-34.
[2] Zeki Gül, Evrensel, 10 Ocak 2024.
[3] https://www.milliyet.com.tr/gundem/180-gundur-bekledigi-aci-haber-geldi-o-an-icin-dunyanin-en-mutlu-insaniydim-6988839
[4] “CHP Ankara Milletvekili Yıldırım Kaya, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında, (…) ‘Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) 1999 depreminde zamanında müdahale ettiği için 10 bin 528 kişinin hayatını kurtardı. 24 sene sonra TSK’nin deprem alanına inmesine izin verilmediği için elindeki tüm imkânlara rağmen sadece 327 canı kurtarabildi’ dedi.” (Ekonomim, 14 Mart 2023, https://www.ekonomim.com/gundem/kaya-tsk-1999-depreminde-10-bin-528-kisinin-hayatini-kurtardi-haberi-686469#google_vignette)
[5] “Sınır Tanımayan Eczacılar-Almanya ekibi ile tanıştık. Bu ekip iki TIR dolusu tıbbi malzeme, ultrason gibi tanı olanakları ve 17 sağlık çalışanından oluşan ekiple depremin dördüncü gününden beri kendilerine izin verilmesi ve yer gösterilmesi için çaba gösterdiklerini anlattılar. Henüz hizmet sunmaya başlayamamışlardı.” (Halk Sağlığı Uzmanları Derneği (HASUDER) Hatay Raporundan. “HASUDER’den Çarpıcı Hatay Raporu: İlk 48 Saat Arama Kurtarma Yapılamadı, AFAD Yetersiz Kaldı”, Birgün, 23 Şubat 2023, https://www.birgun.net/haber/hasuder-den-carpici-hatay-raporu-ilk-48-saat-arama-kurtarma-yapilamadi-afad-yetersiz-kaldi-422475
[6] “Enkaz Altında Kalanlar Donarak Yaşamını Yitirdi: Yalvardık İş Makinesi Gelmedi”, Mezopotamya Ajansı, https://mezopotamyaajansi35.com/tum-haberler/content/view/197788.
[7] Öyle anlaşılıyor ki, ısıtıcı alabilmek için “şehit” olmak gerekiyor: “Pençe Kilit Harekatı bölgesinde teröristlerle çıkan çatışmada şehit olan Piyade Sözleşmeli Er Müslüm Özdemir’in acı haberi, Kahramanmaraş’taki depremzede ailesine ulaştı. Ailenin evinin 6 Şubat’taki depremlerde yıkıldığı konteyneri ısıtamadıkları için çadırda kaldıkları öğrenildi. (…)Ailenin konteyneri ısıtamadığı için çadırda kaldığı öğrenilirken şehit haberinin alınmasının ardından ailenin çadırına konulan 10 adet ısıtıcı dikkat çekti.” (“Depremzede Şehit Ailesine 10 Adet Isıtıcı Verildi”, Cumhuriyet, 13 Ocak 2024, https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/depremzede-sehit-ailesine-10-adet-isitici-verildi-2162435)
[8] “Deprem bölgesinde bitmeyen sorunlar yaşamı daha da zorlaştırıyor. Hatay’da uzun süreli elektrik kesintileri çekilen çilenin son örneği oldu. Çadır ve konteynerlerde kalan yurttaşlar, ‘Bazen günlerce elektrik gelmiyor. Geceleri donuyoruz. Çocuklarımız için kaygılıyız. Sesimizi duyun’ dedi.” (Çağdaş Bayraktar, “Soğuk Havalarda Elektrik Kesintisi Nedeniyle Isınamayan Depremzedeler İsyan Etti: Geceleri Donuyoruz”, Cumhuriyet, 28 Aralık 2023, https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/soguk-havalarda-elektrik-kesintisi-nedeniyle-isinamayan-depremzedeler-2156483)
[9] “Kızılay’ın bedelsiz dağıtması gereken çadırları Ahbap’a ve bölgeye sahra eczaneleri kurmak isteyen Türk Eczacılar Birliği’ne parayla sattığı ortaya çıktı.” (“Kızılay Çadırları: ‘Asrın Felaketi, Asrın Ticaretine Dönüşmüş”, Duvar, 26 Şubat 2023, https://www.gazeteduvar.com.tr/kizilayin-cadir-satmasi-gundem-neden-bagis-aliyorlar-o-zaman-galeri-1605642)
[10] Kızılay Yatırım Holding Anonim Şirketi, 30 Kasım 2018’de 100 milyon TL sermaye ile Türkiye Kızılay Derneği tarafından kuruldu. (…) Kızılay Yatırım Yönetimi bünyesinde aşama aşama yeni şirketler kuruldu ve hâlen 11 farklı şirket faaliyet gösteriyor. Kızılay, 11 şirketin de yüzde 100 hissesine sahip. 11 şirketin de adresi Kızılay Genel Müdürlüğü ile aynı.
Şirketler kurulunda, Kızılay mal ve hizmet alımını kendi şirketlerinden yaptığı için ihaleye çıkmasına gerek kalmıyor. Şirketler kendileri mal ve hizmet ürettiği gibi, dışarıdan da mal ve hizmet alımı yapabiliyor. Bu şirketler Türk Ticaret Kanunu’na göre kurulduğu için mal ve hizmet alımında ihale yapmasına gerek kalmıyor. Böylece Kızılay, dolaylı olarak mal ve hizmet alımlarında ihale usulünü devre dışı bırakmış oluyor. (…)
Kızılay’ın 11 şirketinin 11’inde de iki kişi değişmez yönetim kurulu üyesi. Kızılay Başkanı Kerem Kınık ve Kızılay Yatırım CEO’su İlyas Haşim Çakmak. (…) yönetim kurulu üyeleri aylık huzur hakkı alıyor. Huzur hakları asgari ücret üzerinden belirleniyor ve her şirket yönetim kurulu üyeliği için ortalama dört asgari ücret tutarında huzur hakkı ödeniyor. Bu şirketlerin kârlarından ise, yıl sonunda kâr payı da dağıtılıyor yönetim kurulu üyelerine.
Bu şirketlerin tüm vergi ödemelerden sonra kalan kârları ise Kızılay’a bağış olarak aktarılıyor.
Kızılay’ın bir gelir kalemi de bağışlar. Kurumun, bireysel ve kurumsal bağışçıları var. Kurumsal bağışçılar, bağışlarını gider olarak gösterip vergiden düşebiliyor. Bağışçılar, para ve değerli mal dışında, ev, arsa, bina gibi taşınmazlar da bağışlayabiliyor. Kızılay’ın bu şekilde farklı illerde ev ve yurtları bulunuyor. Kızılay, deprem sürecinde bu ev yurtları depremzedelere tahsis etmedi. Kızılay’ın, sahibi ya da kullanım hakkı olduğu gayrimenkullerin işletilmesi için Taşınmaz Yönetimi A.Ş.’yi kurma hazırlığında olduğu öğrenildi. (Hıdır Göktaş, “Kızılay: Yardım Kuruluşundan Devasa Bir Holdinge”, 28 Şubat 2023, https://medyascope.tv/2023/02/28/kizilay-yardim-kurulusundan-devasa-bir-holdinge/)
[11] “Depremzedelere 11 Aylık Elektrik Faturası Gönderildi: 10 Gün İçinde Ödenmesi Bekleniyor”, ArtıGerçek, 10 Ocak 2924, https://artigercek.com/guncel/depremzedelere-11-aylik-elektrik-faturasi-vade-farksiz-8-taksit-279991h
[12] Bahadır Özgür, “Antakya’da özel bir hâkimiyet kuruluyor”, Birgün, 9.4.2023, https://www.birgun.net/makale/antakyada-ozel-bir-hakimiyet-kuruluyor-428209
[13] Bahadır Özgür, a.y
[14] Havva Gümüşkaya, “Hatay’da ‘Riskli alan’ kararına karşı hukuk mücadelesi başladı”, Birgün, 3 Mayıs 2023, https://www.birgun.net/haber/hatay-da-riskli-alan-kararina-karsi-hukuk-mucadelesi-basladi-434069.
[15] “Rezerv Alan Nedir? Rezerv Alanı İlan Edilirse Ne Olur? İstanbul’da Rezerv Alanı İlan Edilen Yerler Neresi?”, Cumhuriyet, https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/rezerv-alan-nedir-rezerv-alani-ilan-edilirse-ne-olur-istanbulda-2154583?utm_medium=AramaSonuc&utm_source=AramaSonuc
[16] Çağdaş Bayraktar, “Samandağ’da Rezerv Alan Tepkisi: Yüzlerce Yurttaş Tek Mesajla Evlerinden Oldu!”, Cumhuriyet, 11 Aralık 2023, https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/samandagda-rezerv-alan-tepkisi-yuzlerce-yurttas-tek-mesajla-2150347?utm_medium=AramaSonuc&utm_source=AramaSonuc
[17] Şeyda Öztürk, “Deprem Bölgelerinde İnşa Edilecek Konutlar ‘Sabıkalı’ Şirketlere Emanet”, https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/deprem-bolgelerinde-insa-edilecek-konutlar-sabikali-sirketlere-emanet-2082376
[18] Cengiz Karagöz, “Antakya’daki Altyapı İhalesini Saray Yolu Yapan AKP’li İsmail Keleş Aldı: Dikmece Köyü De Kapsam Alanında”, Cumhuriyet, 1 Aralık 2023, https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/antakyadaki-altyapi-ihalesini-saray-yolu-yapan-akpli-ismail-keles-2147105
[19] Şeyda Öztürk, “AKP’li Hayati Yazıcı’nın Dünürü Deprem Bölgesinden Yine İhale Aldı”, Cumhuriyet, 24 Haziran 2023, https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/akpli-hayati-yazicinin-dunuru-deprem-bolgesinden-yine-ihale-aldi-2093462?utm_medium=AramaSonuc&utm_source=AramaSonuc
[20] Elbette bu kadar değil ve elbette sadece Hatay değil. Adıyaman Kahta’da iktidar yanlısı bir gazete çıkartan Mustafa Fevzi Koç ve Halil Koç; Adıyaman merkez ilçede eski AKP milletvekili Galip Ensarioğlu’nun şirketinin ortağı Biroğlu İnşaat; Gaziantep Şehitkamil ilçesinde Abdullah Gül’ün damadı Mehmet Sarımermer; Nurdağı ve İslahiye’de MÜSİAD üyesinin ortak olduğu Can İnşaat; Maraş-Elbistan’da AKP’li bakanlarla yakın ilişki içindeki Nazmi Coşar; Malatya Yeşilyurt’ta Kalyon, Limak, Cengiz vb. ile ortak işler yapan eski AKP milletvekili Abdülkadir Kart; Urfa-Eyyubiye’de AKP milletvekili aday adayı Bedreddin Binbay… AKP’nin “ihale piyangosu”ndaki ikramiyeleri kapan talihliler oldular. (“Yine Tanıdık İsimler! Deprem Bölgesindeki İhaleler Yine Yandaş Şirketlere”, Tele1, 11 Mart 2023 https://tele1.com.tr/yine-tanidik-isimler-deprem-bolgesindeki-ihaleler-yine-yandas-sirketlere-803422/)
[21] Bahadır Özgür, “Antakya’da Özel Bir Hâkimiyet Kuruluyor”, Birgün, 9 Nisan 2023, https://www.birgun.net/makale/antakyada-ozel-bir-hakimiyet-kuruluyor-428209
Yorum Ekle