SİBEL ÖZBUDUN YALNIZ DEĞİLDİR (ORTAK AÇIKLAMA)

SİBEL ÖZBUDUN YALNIZ DEĞİLDİR Coğrafyamız büyük bir altüst oluş sürecinden geçiyor; gündönümüdür yaşadığımız… Bir yanda keyfi, k...

SİBEL ÖZBUDUN YALNIZ DEĞİLDİR

Coğrafyamız büyük bir altüst oluş sürecinden geçiyor; gündönümüdür yaşadığımız…

Bir yanda keyfi, kural tanımaz bir otoritaryanizm; öte yanda ona kaşı eşitlik, özgürlük, adalet için direnenler. Bu tabloda otoritaryanizm totalitarizme dümen kırarken; hızla bir iç savaş ya da darbe koşullarına doğru yol alıyoruz.

Uzun uzun izaha gerek yok: Kürt illerinde yaşanan vahşet, daha önce tarihin tanık olduğu (93 konsepti, “Dersim Tertelesi”, Ermenilerin 1915’i gibi) tarihsel pratikleri anımsatan düzeye ulaşmıştır.

Diyarbakır-Sur, Şırnak-Cizre, Mardin-Silopi, Nusaybin, Dargeçit, Hakkâri-Yüksekova’da vd’lerinde yaşatılanlar buna tanıktır. Ayrıca iş(ci) cinayetleri, Artvin-Cerattepe zulmü, Gazi Cem Evi’ne saldırılar, Armutlu’da, Okmeydanı’nda sürdürülen insan avı, coğrafyamızdaki siyasal tablonun ölçeğini ortaya koyar niteliktedir.

Hayatın her alanı Diyanet “fetva”larıyla, ataerkil-milliyetçi-şöven saldırganlıkla gericileştirilirken; Ortadoğu’daki gericilik odaklarıyla da içli dışlı olunmaktadır.

Tüm muhalif basının susturma operasyonları, otoriterliğe her türlü itirazın (özelleştirilmiş) yargı eliyle ted’ip edildiği gidişattan akademi de payına düşeni almaktadır.

Örneğin ‘Bu Suça Ortak Olmayacağız’ başlıklı bildirinin imzacılarından üç akademisyen, Esra Mungan, Muzaffer Kaya ve Kıvanç Ersoy, 15 Mart 2016’da, imzaladıkları bildiride “Devletin katliam yaptığından bahsedip, asıl saldırıları gerçekleştiren terör örgütü mensuplarının eylemlerine hiç değinilmemesi (…) şüphelilerin terör örgütüyle aynı fikir ve eylem birlikteliği içinde olduklarının delili olduğu” gerekçesiyle tutuklandılar.

Hem de Recep Tayyip Erdoğan’ın, “Elinde silahı olan, bombası olan teröristle, konumunu, kalemini, ünvanını, amacına ulaşabilmesi için teröriste emir verenin de hiçbir vasfı yoktur. Akademisyen olması, gazeteci olması, STK yönetici olması, aslında o kişinin terörist olduğu gerçeğini değiştirmez,” fetvasının hemen ardından!

Evet Bertrand Russell’ın, Kürtçesi’yle “Heke hin ramanan pejirandin an jî li dij wan sekînin, an jî di hin mijaran de ji tiştekî bawerkirin an jî bawernekirin bi ziman xistin, rê bide danekirinên sizayê, raman ne azad e,” dediği gibidir her şey; yani Türkçesi’yle: “Bazı fikirleri benimsemek veya onlara karşı olmak, ya da bazı konularda bir şeye inandığımızı veya inanmadığımızı dile getirmek, ceza yaptırımlarına yol açıyorsa düşünce özgür değildir.”

Bu “çığırından çıkmış” zamanın “çılgınlık hâli”yken, Sibel Özbudun tam da böylesi bir tabloda yargılanıyor; Theodor Adorno’nun, “Bilim itaatsiz olana ihtiyaç duyar,” uyarısını hatırlatırcasına…

Sibel Özbudun’un facebook hesabını incelemeye alınmış ve bu hesapta “taş atan bir gösterici görüntüsü” ile Can Baba’nın, “Ben bu ülkenin bölünmesini istiyorum. Sömürücüler, yandaşlar, yavşaklar, yalakalar... bir tarafa, namuslu insanlar, devrimciler, sosyalistler, vatanseverler bir tarafa,” sözlerini paylaşması “suç” ilan edilip, “dava” konusu edilmiştir. Şaka gibi; ama “şaka” değil, “gerçek”!

“Bilim insanı” dediğimiz kişi “çağının tanığı”dır. Sadece “tanık” değil aynı zamanda “taraf”tır. Ya sömürüden, baskıdan, zulümden yana, ya da sömürüye, baskıya zulme karşı direnişten yana “taraf”tırlar.

Onlarca kitabın, bilimsel makalenin yazarı, antropolog, akademisyen, bilim insanı Sibel Özbudun’un facebook paylaşımlarında “suç” aramak, güneşin doğmasında, yağmurun yağmasında, gök gürlemesinde, rüzgârın esmesinde, denizin dalgalanmasında “suç” aramaktan farksızdır.

Çünkü baskı, zulüm, sömürü ve soygun düzeni karşısında susmak, yaltaklanmak, yardakçılık ve işbirlikçilik kadar, reddetmek, karşı çıkmak, direnmek de hayatın bir parçasıdır. Bütün sorun “tercih” meselesidir.

Kabaca değindiğimiz tabloda Sibel hocamızın “paylaşımları” suç oluşturmak bir yana çok “naif” bile kalır.

“Korkarak yaşarsan, yalnızca hayatı seyredersin,” diyen Friedrich Wilhelm Nietzsche’nin uyarısını “es” geçmeden, sömürü ve soygun düzenine, zulme, baskıya “direnmek” suçsa biz de bu suça ortak oluyoruz.

Nihayet, Oruç Aruoba’nın “İnsanca özlemler dünyaya uymuyorsa, bozuk olan dünyadır; insanca özlemler, değil,” sözünün altını çizerek haykırıyoruz: Direnmek yaşamaktır; insan olmaktır!

AKA-DER, ANKARA DÜŞÜNCEYE ÖZGÜRLÜK GİRİŞİMİ,

HERKES İÇİN BARIŞ, KALDIRAÇ, ÖSP,

SİBEL HOCA’NIN ÖGRENCİLERİ