ANKARA 35. ASLİYE CEZA MAHKEMESİ HĆKİMLİÄİ’NE DOSYA NO : E. 2016/57 SAVUNMASINI SUNAN : Sibel Ćzbudun Demirer D.KONUSU : İ...
ANKARA 35. ASLİYE CEZA MAHKEMESİ HĆKİMLİÄİ’NE
DOSYA NO : E. 2016/57
SAVUNMASINI
SUNAN : Sibel Ćzbudun Demirer
D.KONUSU : İddianamedeki iddialarla ilgili savunmalarımın sunulmasıdır.
AĆIKLAMALAR : “İNSANLAR, BİR ÅİİR OKUDUKLARI, BİR RESME BAKTIKLARI İĆİN İSYAN ETMEZ”
“Sequi debet potentia justitiam,
non praecedere”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet TaÅtan’ın hakkımda hazırladıÄı, 04/01/2016 tarih ve 2016/9 sayılı iddianamenin -mahkemeniz tarafından 14.01.2016 tarihinde- kabul edilmesi üzerine, facebook sitesinde adıma aƧılan sayfada yaptıÄım iki paylaÅımdan yargılanmak üzere ƧaÄrıldım.
Ćncelikle Åunu belirteyim: Sƶz konusu paylaÅımlardan ilki, 5 AÄustos 2015 günü ResmĆ® Gazete’de yayınlanarak yürürlüÄe giren ve temel bir anayasal hak olan toplantı ve gƶsteri yürüyüÅü düzenleme hakkını idarĆ® amir ve kolluk kuvvetlerinin keyfĆ® sınırlama ve yasaklamalarına terk eden, “Toplantı ve Gƶsteri YürüyüÅleri Kanunu’nun Uygulanmasına Dair Yƶnetmelikte DeÄiÅiklik Yapılmasına Dair Yƶnetmelik”i eleÅtirmek üzere, itiraz iƧin yapılmıÅtır.
Savcılıkta ifade ettiÄim üzere paylaÅımdaki gƶrseli ben hazırlamadıÄım gibi, benden ƶnce birƧok kez paylaÅılmıÅtır.
Sƶz konusu yƶnetmelik yayınlandıÄı andan itibaren kamuoyunda “OHAL dƶnemine dƶnüÅ,” “faÅizme tam yol yƶnetmelik” benzeri aÄır eleÅtirilerle karÅılanmıÅ; yayınlanır yayınlanmaz ana muhalefet partisi CHP tarafından Anayasa Mahkemesi’ne gƶtürülmüŠve ‘Türkiye Barolar BirliÄi’ iptali yƶnünde DanıÅtay’a baÅvuru yapmıÅtır.
Bu yƶnetmeliÄi, AKP hükümetinin temel bir insan hakkı olan ve bir darbe Anayasası olarak eleÅtirilen 12 Eylül Anayasası tarafından dahi güvence altına alınan toplantı ve gƶsteri yürüyüÅü düzenleme hakkını, salt parlamentodaki ƧoÄunluÄuna güvenerek ihlĆ¢l etmesinin bir ƶrneÄi olarak gƶrdüm ve hĆ¢len de ƶyle gƶrüyorum.
Bir iktidar partisinin parlamentoda ƧoÄunluÄu elinde tutması, ona temel insan hak ve ƶzgürlüklerini ihlĆ¢l yetkisi vermez. İktidar partisi, bu tip “oldu bitti”lerle fiilĆ® durum(lar) yaratıyor ve onu denetlemesi gereken erkler bu tip uygulamalar karÅısında eli kolu baÄlı kalıyor, ya da hukukĆ®liÄi ve vicdanĆ®liÄini gƶzetmeksizin iktidar uygulamalarına destek veriyorlar, itirazları bastırıyorlarsa, bu durumda rejimi (bir meclis bulunsa ve zaman zaman seƧimler yapılsa da) “demokratik” olarak nitelemek, mümkün deÄildir.
PaylaÅımı bu duygu ve düÅüncelerle, demokratik rejimlerin tesisinde ƶnemli rol oynayıp, Amerika ve Fransız BaÄımsızlık Bildirgelerinde tanınan; 1791, 1793 ve 1795 Fransız Anayasalarının baÅlangıƧ bƶlümlerinde, insan hakları bildirileri iƧinde yer alan; “daha sonra, Fransız İhtilali’nin etkisinde kalan 19. ve 20. yüzyıl Avrupa anayasalarında klasik hak ve ƶzgürlükler arasında” gƶrülen ve İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin baÅlangıcındaki “İnsanın zulüm ve baskıya karÅı son Ƨare olarak ayaklanmaya mecbur kalmaması iƧin insan hakları hukuk rejimi ile korunmalıdır” ibaresinde ima edilen “Baskıya karÅı direnme hakkı”na gƶnderme olarak yaptım. “BaÅkasına yapılan haksızlıÄa baÅkaldırmak denli insanı insan yapan bir Åey yoktur bu evrende,” der Prof. Dr. Hayrettin ĆkƧesiz. Katılıyorum...
BilindiÄi üzere, bir toplum, “halkın kendini yƶnetmesi” anlamına gelen demokrasi ile yƶnetilen rejimlerde, salt seƧimden seƧime oy kullanarak yƶnetime katılmaz. Talep ve tepkilerini farklı yollardan iktidarlara iletir: dilekƧe vermekten lobi yapmaya, mitinglerden protesto gƶsterilerine uzanan bir erimde deÄiÅkenlik gƶsterir bu yollar. Demokratik rejimlerde bu kanallar aƧık tutulmalı, kullanımları yƶneticilerin keyiflerine bırakılmamalıdır. Bu kanallar sınırlandırıldıÄında ya da yok edildiÄinde, veya yƶnetilenlerin talep ve tepkileri yƶneticiler tarafından dikkate alınmadıÄında, tepkiler yoÄunlaÅır, sıkıÅır ve “sosyal patlama” dediÄimiz durum ortaya Ƨıkar. Bunun yakın bir ƶrneÄini, Haziran 2013 tarihinde ülke Ƨapında milyonlarca kiÅinin katıldıÄı protesto gƶsterilerinde yaÅadık.
Hatırlanacaktır; dƶnemin muhalefet liderlerinden Mesut Yılmaz, Aralık 1984’deki büyük memur eylemleriyle ilgili olarak, “İsyan etmeyen memurun insanlıÄından Åüphe ederim,” demiÅ; bu sƶzü iktidarda olduÄu, kamu emekƧilerinin sendikalaÅma taleplerinin yükseldiÄi 1990’lı yıllarda, kendisine sık sık hatırlatılmıÅtı.
Politikacılar muhalefetteyken doÄruları sƶylemeye daha yatkındırlar. Mesut Yılmaz Ƨok insanĆ® bir gerƧekliÄi dile getiriyordu: geƧim sıkıntıları ve/ veya baskılar, yƶnetilenleri isyana sevk eder. Ve bu koÅullarda isyan, meÅrudur. Bu sƶzlerinden dolayı Mesut Yılmaz hakkında hiƧbir zaman dava aƧılmadı. Mesut Yılmaz’ın yararlandıÄı ƶzgürlük alanından ben neden yoksun bırakılayım ki?
Gelelim “yorumum”un yer aldıÄı imgeye”… Mesajda yer alan gƶrsel, savcının iddianamesinde de belirttiÄi üzere, “maskeli ve elinde Molotof kokteyli gibi bir malzeme bulunan” bir eylemciyi betimlemektedir. Bu fotoÄrafın ne zaman, nerede ƧekildiÄini, gƶrüntüdeki kiÅinin kim olduÄunu bilmiyorum. Savcının bu kiÅiyi neden “illegal” olarak tanımladıÄını anlayabilmiÅ de deÄilim. “İddianame”de de bu konuda herhangi bir aƧıklama olmadıÄı gibi, savcının ifadesi de somut verilere dayanmıyor.
İddianamede yer alan, “eylemcinin ve arkasında yine bir eylemi temsil eden Ƨizimlerin bulunduÄu” savına gelince: Resmi dikkatle inceleyecek olursanız, arka plandaki Ƨizimlerin ikisinin de “eylem” betimlemeleri olmadıÄını gƶrürsünüz. Sol taraftaki, Haziran 2013 Gezi olaylarında hemen tümü polis Åiddeti sonucu yaÅamını yitiren Gezi Åehitlerini temsil ediyor En genƧleri olan 14 yaÅındaki Berkin Elvan, en yaÅlıları olan 27 yaÅındaki Ethem Sarısülük’ün omuzlarında. Ćocukların hepsi gülüyorlar. Ćlüm Ƨok uzaklarındaymıÅƧasına... Sosyal medyada binlerce kez paylaÅıldı; Gezi direniÅine katılan milyonlarca kiÅi iƧin Ƨok deÄerli bir simge.
SaÄdaki resimde ise, bisiklete binen genƧler gƶrülüyor. Ćzerlerinde “Hayallerimize giden yol sokaktan geƧiyor” ibaresi yer alıyor...
Savcının her yerde “eylem” gƶrme “iddia”sını anlamlandırmak zor!
Gelelim bu resmin ve benim eklediÄim yorumun, savcı beyin iddia ettiÄi gibi “kiÅileri alenen kanunsuz ve suƧ sayılan eylemler yapmaya tahrik” edip etmediÄine...
Semiyoloji ya da gƶstergebilime gƶre, resimler ve benzeri gƶrseller birer simgedirler; simgeler ise, Ƨoksesli, farklı yorumlara aƧık, Ƨok-katmanlıdırlar. Bir baÅka deyiÅle bir gƶrselin “neyi” temsil ettiÄi, onun katılımcıları (resmi yapan/fotoÄrafı Ƨeken/deseni Ƨizen; onu sergileyenler; yayınlananlar; iletenler; ona bakanlar...) iƧin Ƨok farklı (ve ƧoÄul) anlamlar iletir. ĆrneÄin bu paylaÅım kimilerinde sƶzkonusu yƶnetmeliÄe karÅı bir tepki uyandırabilir, kimi salt estetik bir gƶrüntü olarak algılayabilir, kimileri iƧin geƧmiÅteki eylemlerin anısını canlandıran güzel bir hatırlatıcı, kimileri iƧin ise devlete baÅkaldırmıÅ, ortalıÄı kırıp dƶken terƶristler olarak gƶrülebilir. Bir facebook kullanıcısı olarak paylaÅımlarıma gelen Ƨok farklı tepkilerden biliyorum; benim yaratılma kasıtlarından Ƨok farklı mesajlar iletmek üzere kullandıÄım pek Ƨok gƶrsel, takipƧiler tarafından benim kastımdan Ƨok farklı biƧimlerde yorumlandı, beni Ƨok ÅaÅırtan tepkilerin hedefi oldu...
Ama kültür bilimleriyle uzun yıllardır uÄraÅan bir ƶÄretim elemanı olarak Åunu kesinlikle sƶyleyebilirim ki, insanlar bir resme, ya da resimlere baktıkları, Åiir okudukları iƧin isyan etmez, “kanunsuz” denilen eylemlere yƶnelmezler! İnsanlar aƧlık, hayat pahalılıÄı, yoksullaÅma, ƶzgürlüklerinin kısıtlanması, baskılar, haklarının elinden alınması, adaletsizlik vb. nedenlerle baÅkaldırabilir; veya mevcut haklarını ilerletmek, yeni haklar kazanmak, ƶzgürlüklerinin alanını geniÅletmek iƧin eylem yapmaya yƶnelebilirler; ama bir resme bakarak eyleme kalkıÅmazlar... Nitekim, benim sƶz konusu resmi facebook’ta paylaÅtıÄım 7 AÄustos 2015’i izleyen günlerde Türkiye sathında yƶnetmeliÄe iliÅkin kayda deÄer hiƧbir eylem olmadı. Bir baÅka deyiÅle (eski ƶÄrencilerim dahil) kimse, benim facebook’taki paylaÅımıma bakıp sokaklara dƶkülmedi... 5-6 bin izleyicisi olan bir facebook sayfasında paylaÅılan bir resmin nasıl olup da “yakın ve mevcut tehlike” sayılabildiÄini anlamak, mümkün deÄil!
Yanısıra, akademik konumumun hakkımdaki “potansiyel kıÅkırtıcı” suƧlamasını desteklemek üzere kullanılması, iddianameyi daha da anlamsızlaÅtırmaktadır. Nitekim, merkezi ABD’de bulunan Orta DoÄu AraÅtırmaları DerneÄi (MESA) baÅkanı Profesƶr Dr. Beth Baron ve Yƶnetim Kurulu BaÅkanı DoƧ. Dr. Amy W. Newhall, mevcut davamla ilgili, MESA ve ve onun Akademik Ćzgürlükler Komitesi (CAF) adına BaÅbakan Ahmet DavutoÄlu’na yazdıÄı 2 Åubat 2016 tarihli mektupta (Bkz: EK), Åƶyle diyorlar:
“Siz de bir akademisyen olarak bir hükümetin akademisyenlerin aƧıklamalarını takibe alıp siyasal gƶrüÅlerini paylaÅmalarının ƶÄrencileri ‘kıÅkırtma’ olarak ya da ‘terƶrist propaganda’ oluÅturduÄu savıyla cezaĆ® soruÅturmalara tabi tutmaya baÅlamasının, akademik ƶzgürlük ve ifade ƶzgürlüÄü iƧin nasıl bir tehlike teÅkil ettiÄinin kuÅkusuz ki bilincindesiniz. (...) DoƧ. Dr. Ćzbudun’a yƶnelik suƧlamaların bu veƧhesi, akademisyenleri, eleÅtirel gƶrüÅlerini ifade etmelerinin, ƶÄrencileri üzerinde potansiyel etki yapacaÄı teorisi uyarınca suƧa teÅvik konulu cezaĆ® kovuÅturmaların hedefi kılmakla, tehlikeli bir iƧtihat oluÅturacaktır. SuƧa teÅvik yasasının bƶylesi bir yoruma tabi tutulması, ƶÄretmen-ƶÄrenci iliÅkisini potansiyel bir suƧ üreticisi olarak sunmakla, üniversite ƶÄretim elemanlarının ƶÄretim misyonlarını doÄrudan zarara uÄratmaktadır. ”
Yeri gelmiÅken, 2000 yılında Lübnan sınırındaki bir İsrail karakoluna taÅ atarken gƶrüntülendiÄi iƧin hakkında Siyonist Ƨevrelerce bir linƧ kampanyası baÅlatılan, Columbia Ćniversitesi’ndeki gƶrevine son verilmesi iƧin üniversite yƶnetimine baskı yapılan Profesƶr Edward Said iƧin üniversite rektƶrü Jonahtan R. Cole’un yazdıÄı tarihĆ® mektubu anımsatayım:
“Said’in faaliyetleri de, diÄer ƶÄretim gƶrevlileri gibi, bu akademik ƶzgürlük ilkeleriyle güvence altındadır,” diyordu rektƶr Cole, mektubunda. “Columbia’da bir ifade yasası olduÄuna inanmadıÄımız gibi, ifade polisi gibi davranmayı da reddederiz. Åimdi Said’in bir ülke sınırının ƶtesine taÅ attıÄı Åu ünlü fotoÄrafa gelirsek: BildiÄime gƶre taÅ belirli bir insana yƶneltilmiÅ deÄil; herhangi bir yasa ihlĆ¢l edilmiÅ deÄil; bu konuda herhangi bir dava aƧılmıŠdeÄil; Said aleyhine herhangi bir cezai veya sivil giriÅimde bulunulmuÅ da deÄil. (...)
Said’in güvence altında tutulan türden bir ‘fikir beyanı ve iliÅki’ ile iÅtigal hĆ¢linde olduÄuna inansak da inanmasak da, ortada üniversitenin el atmasını gerektiren bir durum yoktur. Kaldı ki, hakkında ABD’de veya baÅka bir ülkede dava aƧılmıŠolsaydı bile, üniversitenin kendi kuralları itibarıyla Said’in cezalandırılması sƶz konusu olmayabilirdi. Kısacası, üniversite, bir gƶrevlisinin fikirlerini aƧıklamasına veya davranıÅlarına karÅı, bunlar yargının alanına girse bile müdahale etmeyebilir. KarÅılıÄı, hĆ¢l ve Åartlar belirler. (...) Bir üniversite iƧin, bireyin siyaseten baskın bir ideolojinin titreten-felƧ edici etkisinden korkmaksızın, gƶrüÅünü ifade etmekte kendisini ƶzgür hissetmesinin güvence altında olmasından daha temel bir ikinci Åey yoktur. John Stuart Mill, ‘On Liberty’ (Ćzgürlük Ćzerine) adlı eÅsiz makalesinde, bize hoÅ gelmeyen fikirlerin ifade edilebilmesini desteklememizin ƶzgürlük kavramı aƧısından niye Ƨok ƶnemli olduÄunu belagatle ortaya koyar; ki o fikirler bizim fikrimize aykırı olabilir veya fikrimizi tehdit eder gƶrünebilir: ‘EÄer tüm insanlıÄın, farklı düÅünen tek bir kiÅiyi susturmasını haklı buluyorsanız, gün gelip o tek kiÅinin iktidarı ele geƧirdiÄinde tüm insanlıÄı susturmasına karÅı Ƨıkmaya da hakkınız olmaz...’
Fikirler, sınıf iƧinde veya dıÅında kamusal ifade buldukƧa anlam taÅır; bazı fikirler bize Ƨirkin gelebilir, ‘doÄruluk’ mefhumumuza aykırı düÅebilir, yargılarımıza veya kabullerimize meydan okuyabilir, ama ne olursa olsun akademik düzenimizin temel yapısını tehdit etmedikƧe güvence altında olmaları gerekir.
Bu nedenle, Said’in etrafında süregiden son tartıÅma da bizi rahatsız etmemelidir; yeter ki tartıÅma ƶzgür fikir alıÅveriÅine zincir vurma veya Profesƶr Said’e yaptırım uygulama Ƨanlarını iƧerir hĆ¢le gelmesin. Hepimizi ve akademik ƶzgürlüÄü tehdit eden iÅte tam da Said’in ifade ƶzgürlüÄünü ya da eleÅtirilerini sınırlama düÅüncesinin kendisidir. ĆÄretim üyelerimizin gƶrüÅlerine yƶnelik bu tür kısıtlamaların, bu üniversitenin saygın bir ƶzelliÄi aƧısından uzun süreli olumsuz etkileri olabilir: Bu ƶzellik, ƧoÄunluÄun kabul edilemez gƶrebileceÄi fikirlere karÅı hoÅgƶrü gƶstermektir.
Columbia olarak biz, McCarthy dƶneminde bile, diÄer kurumların yaptıÄı gibi, farklı siyasi gƶrüÅleri bulunan profesƶrlerimize kısıtlama uygulamak veya onları iÅten uzaklaÅtırmak doÄrultusundaki baskılara ve telkinlere boyun eÄmedik; bugün de ifade ƶzgürlüÄünü güvence altına alan tutumumuzdan geri adım atmayız. ”
Bu tarihĆ® metinden ƧıkartabileceÄimiz birkaƧ sonuƧ var:
• “TaÅ atan Edward Said” gƶrüntüsü konusunda ne ABD’nde ne de baÅka bir yerde dava konusu olmuÅ deÄildir.
• Profesƶr Said’in gƶrev yaptıÄı Columbia Ćniversitesi, Edward Said’in eylemini düÅünce ve ifade ƶzgürlüÄü ƧerƧevesinde deÄerlendirmiÅ ve sahiplenmiÅtir.
• Ćniversite yƶnetimi, düÅünce ve ifade ƶzgürlüÄünün yalnızca anaakım, geniÅ toplumsal kabul ve onay gƶren düÅünceler iƧin deÄil, “bize Ƨirkin gelebilecek, ‘doÄruluk mefhumumuza aykırı düÅebilecek, yargılarımıza veya kabullerimize meydan okuyabilecek” fikir ve ifadeleri de kapsadıÄı gƶrüÅünü sahiplenmektedir.
• Yƶnetim, Profesƶr Said’in “aykırı”, “yargı ve kabullere meydan okuyan” fikirlerini deÄil, onların ifadesini sınırlandırmaya, engellemeye yƶnelik giriÅimleri “tehlikeli” bulmaktadır.
Bilim insanı Edward Said’in taÅ atmasını düÅünce ve ifade ƶzgürlüÄü kapsamı iƧinde deÄerlendirerek sahip Ƨıkan Columbia Ćniversitesi rektƶrü ile, “Åahsın emekli ƶÄretim üyesi olması nedeniyle Ƨok sayıda ƶÄrencisinin bulunduÄu ve ülkemizde zaman zaman maskeli kiÅilerin molotof kokteyl, taÅ, sopa kullanarak polise, kamu binalarına, araƧlara zarar verdiÄi gƶzetildiÄinde Åüphelinin eyleminin yakın ve mevcut tehlike oluÅturacak nitelikte olduÄu”nu ƶne sürerek cezalandırılmamı talep eden Savcı’nın tutumları arasındaki uƧurum, bu ülkenin iktidara biat etmeyen, eleÅtirel tutumdan vazgeƧmeyen aydınları iƧin ne acı bir istihza, ne acı bir ironi!
Sƶz bilim insanları ve dünya karÅısında alabilecekleri tavırdan aƧılmıÅken, izninizle bir-iki ekleme daha yapmak istiyorum:
Oxford Ćniversitesi Sosyoloji Profesƶrü Anthony Heath, “Bilim adamlarının ve araÅtırmacıların gƶrevleri, ülkeyi yƶnetenleri, aldıkları kararların amaƧlanmamıŠsonuƧları ve duymamayı yeÄledikleri bulgular konusunda uyarmaktır. Daha fazla bilgi edinmenin, daha iyi yƶnetmeye yol aƧacaÄına inanmak isterim. Bu bilgiler hoÅunuza gitmese bile bunları bastıracaÄınıza, hesaba katmanız akıllıca bir davranıŠolur,” der.
London School of Economics hocalarından John Kay ise, “Basından ve hükümetten gelen bilgilerin güvenilirlikleri konusunda kuÅku ƧoÄaldıkƧa halka elden geldiÄince doÄruları yansıtmaya ƧalıÅan kimselerin var olması Ƨok ƶnemlidir,” demiÅtir.
Gelelim, “ülke bƶlünsün istiyorum, yandaÅ, yalaka ve yavÅaklar bir tarafa, onurlu, Åerefli, emekƧi ve vatansever insanlar bir tarafa” yolundaki Åiiri paylaÅmama...
Aslında bu konuda fazla sƶz sƶylemenin boÅuna nefes tüketmek olduÄu kanısındayım. Bu Åiir bugüne dek hiƧ yargı ƶnüne getirilmemiÅti, nasip banaymıÅ! Ama yeniden Åiirlerin yargılandıÄı günlere geri dƶnüyorsak, bu ülkede düÅünce ƶzgürlüÄü ve demokrasi iƧin bir kez daha tehlike Ƨanları Ƨalıyor demektir!
12 Mart ve 12 Eylül askerĆ® darbelerini yaÅadım. Darbe olur olmaz evinde “yasak” kitaplar bulunan insanların sakıncalı olduÄunu düÅündükleri yayınları banyolarında, arka bahƧelerinde nasıl yaktıklarını acıyla anımsıyorum. Aleyhime aƧılan davaya iliÅkin gazete haberlerinden bir tanesi, bana o günleri anımsattı. Hakkımdaki dava sürecine iliÅkin haberin altında Åu kayıt düÅülmüÅtü: “Bu olay üzerine sosyal medya kullanıcıları profillerinden daha ƶnce paylaÅtıkları Åiirleri kaldırdı.” Salt bu olay bile, iktidar Ƨevrelerinin iddialarının aksine, ülkenin gidiÅatının “ileri demokrasi”ye deÄil, insanların korku iƧinde yaÅadıkları bir baskı rejimine doÄru olduÄunu gƶstermiyor mu?
DüÅünce ve ifade ƶzgürlüÄünün sınırlandırılması, eleÅtirinin “kriminalize edilmesi” benim vakamla sınırlı olsaydı, “münferit” der geƧer, ve emin olun ki, bu kadar vaktinizi almazdım. Oysa bugün Türkiye’de düÅünce ve ifade ƶzgürlüÄüne yƶnelik baskı ve kovuÅturmalar, kaygı verici olma boyutunu aÅmıÅ, sayın savcıdan ƶdünƧ alacaÄım terimle, “yakın ve mevcut tehlike” hĆ¢lini almıÅtır. Nitekim, dünya Ƨapında hukukun üstünlüÄünün geliÅtirilmesi iƧin ƧalıÅan, baÄımsız ve disiplinler arası bir organizasyon olan Dünya Adalet Projesi/ The World Justice Project (WJP)’nin 102 ülkeyi deÄerlendirdiÄi ‘2015 AƧık Yƶnetim Endeksi’ raporuna gƶre, Türkiye 102 ülke arasında 82’nci sıradayken; en kƶtü puanın ise ƶrgütlenme ve ifade ƶzgürlüÄü konusunda alındıÄı bildirilmektedir. Aynı kuruluÅun ‘Dünya Hukukun ĆstünlüÄü Küresel Endeksi’ne gƶre de Türkiye 99 ülke arasında 59. sırada; aƧık devlet kategorisinde 69., hükümetin hesap verebilirliÄinde 72., temel haklarda ise 78. Sırada yer alıyor. Proje bu durumun nedenini “ifade ƶzgürlüÄü üzerindeki kısıtlamalar ve ƶzel hayata müdahale” olarak aƧıklıyor.
Viyana merkezli ‘Uluslararası Basın Enstitüsü’nün (IPI) 2015’te yayınladıÄı raporda da benzer eleÅtiriler dile getirilmekte ve “Türkiye Haziran 2015 parlamento seƧimlerine yaklaÅırken, insan haklarına ve ƶzellikle de ifade ve medya ƶzgürlüÄü genel bir aÅınmaya uÄruyor. Ne yazık ki iktidardakilerin tavır ve davranıÅlarında temelden bir deÄiÅim yaÅanmamasının, demokrasinin zayıflamasının ve bu Ƨemberin kendisini her gün hem idame edip hem artırmasının yakın gelecekte bir sonu varmıŠgibi gƶrünmüyor,” denilmektedir.
Ayrıca ABD DıÅiÅleri BakanlıÄı’nın yayınladıÄı ‘Türkiye 2014 İnsan Hakları Raporu’nda TCK ve TMK’da varlıÄını sürdüren Ƨok sayıda maddenin düÅünce ve ifade, basın ve interneti sınırlandırdıÄı belirtilmekte, cezaevlerindeki gazeteci sayısına dikkat Ƨekilerek, basında otosansürün yaygınlaÅtıÄı kaydedilmektedir. Aynı raporda güvenlik güçlerinin protestocuları daÄıtmak iƧin aÅırı güce baÅvurduÄu belirtilmekte, sosyal medya kullanıcıları iƧin istenen uzun süreli hapis cezalarına dikkat Ƨekilmektedir.
Yargıtay BaÅkanı İsmail RüÅtü Cirit, ‘Uluslararası Hukuk Kurultayı’ndaki konuÅmasında “İfade ƶzgülüÄü iƧin uygun bir ortam yaratılması toplumun ve devletin geleceÄi aƧısından yaÅamsal bir ƶneme sahiptir,” deyip ekliyor: “İfade ƶzgürlüÄü sadece insan hakları katalogunda yer alan bir temel hak deÄil, bir toplumun zekĆ¢ ve anlama gücüdür. Avukatın baÄımsızlıÄı ve savunma dokunulmazlıÄı tartıÅılırken konunun bu yƶnün de ihmal edilmemesi gerektiÄini düÅünüyorum.”
Evet, bugün Türkiye’de düÅünce ve ifade, ya da eleÅtiri ƶzgürlüÄü ihlĆ¢lleri, TCK ve TMK’da kimi deÄiÅiklikleri ƶngƶren 4. Yargı paketi vesilesiyle konuÅan dƶnemin Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in “Türkiye’de artık düÅünceyi ifade etmek, yazı yazmasından dolayı ceza gƶrmek, tarihe karıÅmıÅtır” demesine karÅın, tüm hızıyla sürmektedir. Bu konuda rekor, sanıyorum “CumhurbaÅkanı’na hakaret” suƧlarında olsa da (İngiltere, Galler ve İskoƧya PEN üyesi 25 yazar, BaÅbakan DavutoÄlu’nun ziyareti ƶncesi BirleÅik Krallık BaÅbakanı David Cameron’a gƶnderdikleri aƧık mektupta, “CumhurbaÅkanı ErdoÄan’ın 2014’te gƶreve gelmesinden bu yana, 1923’ten beri gƶrev alan tüm seleflerinin toplam gƶrev sürelerindekinden daha fazla Türkiye yurttaÅı hakkında ‘Türkiye CumhurbaÅkanına hakaret ettiÄi’ gerekƧesiyle cezai kovuÅturma aƧılmıŠbulunuyor,” diye uyardılar,) bugün bu ülkede “terƶr ƶrgütü propagandası”, “ayaklanmaya teÅvik”, “suƧu ve suƧluyu ƶvmek”, “kin ve düÅmanlıÄa tahrik” vb. gerekƧelerle Ƨok sayıda “düÅünce suƧlusu” üretilmiÅ durumdadır. Bir sivil toplum giriÅimi olan düÅünce suƧları davaları veritabanı ĆTL’nin internet sitesinde, 4 Åubat 2016 itibariyle, 84’ü basın-yayın, 13’ü biliÅim, 35’i (ƧoÄunlukla CumhurbaÅkanı’na) hakaret, 2’si polis Åiddeti ve 12’si toplantı ve gƶsteri yürüyüÅleriyle iliÅkili hĆ¢len devam etmekte olan tam 146 dava yer alıyor. Bu, veritabanı hazırlayıcılarının eriÅebildiÄi, ya da kendilerine bildirilen davalar.
Sayının hergün kabardıÄını gƶrmek iƧin günlük gazeteleri takip etmek yeter! Anayasa Mahkemesi’nin, AYM’ye 23 Eylül 2012 - 10 Nisan 2015 tarihleri arasında 38 067 bireysel baÅvuru olması ve bunlardan 4435’inin temel hak ve ƶzgürlüklerin korunması, 4279’unun devletin insan haklarına saygı gƶstermesi, 1565’inin toplantı hak ve ƶzgürlüÄü, 462’sinin düÅünce, din ve vicdan ƶzgürlüÄü, 1083’ünün düÅünceyi aƧıklama ve yayma ƶzgürlüÄü gibi konumuzu doÄrudan ilgilendiren baÅlıklarla iliÅkili olması dahi, bu ülkede son yıllarda düÅünce, ifade ve eleÅtiriyi “suƧ” sayma eÄiliminin güçlendiÄini gƶsteriyor.
Bu geliÅmeye koÅut daha sakıncalı bir geliÅme ise, bu tip davalara sivil linƧ kampanyalarının eÅlik etmesidir. Son ƶrneÄini ‘Akademisyenler Bildirgesi’nde gƶrdüÄümüz, imzacı akademisyenlerin bir bƶlümünün can güvenliklerini tehlikeye düÅüren (imzacı ƶÄretim elemanlarının resimlerinin teÅhiri, odalarına düzenlenen saldırılar, kapılarının yakılması, internet üzerinden iletilen tehditler, Sedat Peker’in “kan banyosu” tehdidi” vb.) bu durum, konuyu salt hukuksal bir sorun olmaktan Ƨıkartarak ciddi bir toplumsal kutuplaÅmanın alanı kılmaktadır. EÄer baÄımsızlıÄı ve kuvvetler ayrılıÄı konusundaki duyarlılıÄında ciddiyse, yargının bertaraf edilmesi konusunda Ƨok ƶnemli bir rol üstlenebileceÄi bir toplumsal gerilimden sƶz ediyorum.
Yargı kurumu, ƧoÄunlukla “gizli tanık” ya da isimsiz ihbarlara dayanarak hazırlanan emniyet fezlekelerine dayandırılan iddianameleri ciddiye almayarak bu gerilimin düÅürülmesinde Ƨok ƶnemli bir iÅlev üstlenebilir.
Yargı, en azından ‘Akit’ten Kenan Alpay’ın, “‘Trans birey’ diye ortalıkta gezdirilen tiplere bir bakalım. Bir taraftan tiksinti ve nefret duygularını Åaha kaldıran diÄer taraftan acıma ve Ƨaresizlik hislerini tırmandıran büyük bir felaket tablosu durur karÅınızda. Psikolojik yıkım ve aƧmazlarını ileri düzeyde agresif ve cüretkĆ¢r dıÅavurumlarla kamusal alana taÅıyarak bu sapkın karakterlerin tedavi olmasına imkĆ¢n yok. Hemen tamamı travmatik kiÅiliklere sahip, aile iƧin cinsel Åiddete uÄramıÅından tecavüz maÄduruna kadar ƧoÄunluÄu alkol, uyuÅturucu baÄımlısı, üst düzeyde intihar eÄilimi taÅıyan karakterlere tedavi yolunu deÄil de reklam ve Åov kanallarını aƧmanın sebepleri üzerinde durmak lazım,” diyen satırlarına yƶnelik suƧ duyurusunu, yazıyı “düÅünce ve ifade ƶzgürlüÄü” kapsamında deÄerlendirerek iÅleme koymayı reddederken gƶsterdiÄi esneklik ve “ƶzgürlükten yana” tutumu, benimki ve benzeri davalarda da gƶsterebilmelidir, diyorum.
Bu konuda yargı, ƶrnek teÅkil edecek kararlar verebildiÄini gƶstermiÅtir. ĆrneÄin:
• ‘Evrensel Gazetesi’nin bir haberinde CumhurbaÅkanı Recep Tayyip ErdoÄan’a hakaret gerekƧesiyle baÅlatılan soruÅturmanın, savcılık makamı tarafından, “yorumun eleÅtirel mahiyette olduÄu, ÅikĆ¢yetƧinin Türkiye Cumhuriyeti CumhurbaÅkanı olması nedeni ile eleÅtirilere diÄer insanlar gƶre daha fazla katlaması gerektiÄi, (...) kullanılan dil ve ifadelerin, provokatif ve kaba olduÄu ve belli ifadelerin meÅru Åekilde saldırgan diye sınıflandırılabileceÄi varsayılsa bile, bu ifadelerin hĆ¢lihazırda kamuoyunda tartıÅılan bazı olaylar ve geliÅmeler ile ilgili deÄer yargıları olduÄu” gerekƧesiyle kovuÅturmaya yer olmadıÄı kararı verilmesi;
• Yine ‘Evrensel Gazetesi’nin 7 Eylül 2015 tarihli nüshasında yer alan, BirleÅik Haziran Hareketi’ne ait “CumhurbaÅkanı ErdoÄan’ın ve AKP’nin iktidarını sürdürmek iƧin kanlı bir savaÅ baÅlatarak halkın iradesini silahlarla, bombayla teslim almaya ƧalıÅtıÄı...” aƧıklaması hakkında CumhurbaÅkanı’na hakaret konulu suƧ duyurusu, Savcı tarafından, “Toplumu ilgilendiren ya da ilgilendirmesi gereken tüm olaylar hakkında, halkı objektif ve gerƧekleri yansıtacak biƧimde aydınlatmak, ƧeÅitli sorunlar üzerinde kamuoyunu düÅünmeye ƧaÄıracak tarzda tartıÅmalar aƧmak, onu toplumsal ve siyasal oluÅumlar üzerinde doÄru ve gerƧeÄe uygun bilgilerle donatmak, yƶneticileri eleÅtirmek, uyarmak ve bu yƶntemlerle denetleme, ayrıca iƧinde yaÅadıÄı toplumun ve tüm insanlıÄın sorunları konusunda bireyi bilinƧlendirmek durumunda olan basına, bu ƶdevlerini yerine getirirken ihtiyaƧ duyacaÄı bir kısım haklar tanınmıÅtır. Bunlar; bilgi edinme, yayma, eleÅtirme, yorumlama ve eser yaratma haklarıdır,” gerekƧesiyle reddedilmiÅtir.
• Antalya 10. Sulh Ceza Mahkemesi, ‘Antalya Ćzgürlükler DerneÄi’ üyelerine 2012 yılında düzenlenen operasyonda gƶzaltına alınanlarla ilgili basın aƧıklamasında kullanılan “AKP’nin eli kanlı polisleri”, “Katil iÅkenceci polisler”, “AKP’nin eli kanlı faÅist polisleri” gibi ifadelerin suƧ olmadıÄına, sert eleÅtiri kapsamına girdiÄine hükmetti.
Bu konuda en ƶnemli ƶrneÄin, benim davamla da iliÅkili Yargıtay kararı olduÄunu düÅünüyorum. Olayla ilgili gazete haberi Åƶyle:
“Diyarbakır’da 1 Haziran 2011’de dƶnemin BaÅbakanı Recep Tayyip ErdoÄan’ın kente geliÅi nedeniyle düzenlenen protesto gƶsterilerine katılan N.K. hakkında Toplantı ve Gƶsteri YürüyüÅleri Kanunu’na muhalefet ettiÄi iddiasıyla Diyarbakır 8. AÄır Ceza Mahkemesi’nde dava aƧıldı. İddianamede, N.K.’nın, ‘yasadıÅı gƶsteriye katıldıÄı, zafer iÅareti yaparak ƶrgüt lehine propaganda yaptıÄı, güvenlik güçlerine yoÄun bir Åekilde taÅ attıÄının tespit edildiÄi’ belirtildi.
Mahkeme, hakkında daha ƶnce katıldıÄı gƶsteriler nedeniyle de, ‘ƶrgüt üyesi olmamakla birlikte ƶrgüt adına faaliyette bulunmak’ suƧundan dava bulunan N.K.’ya Toplantı ve Gƶsteri YürüyüÅleri Kanunu’na muhalefet suƧundan ƶnce 10 ay hapis cezası verdi, ardından bu cezayı 5 bin TL para cezasına Ƨevirdi.
Kararın temyiz incelemesini yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesi ise 6352 sayılı Yasa ile 31 Aralık 2011’den ƶnce iÅlenen düÅünce ƶzgürlüÄüne iliÅkin suƧlarda davanın ertelenmesinin ƶngƶrüldüÄüne dikkati Ƨekti. Daire, kanunda erteleme kapsamına alınacak suƧlarla ilgili olarak ‘sair düÅünce ve kanaat aƧıklama yƶntemleri’ ile iÅlenmesi Åartının arandıÄına dikkat Ƨekerek Åu deÄerlendirmelerde bulundu:
‘Toplantı ve Gƶsteri YürüyüÅleri Kanunu’nun 33/1. maddesine (toplantı ve yürüyüÅe silahla katılmak) uygun olduÄu kabul edilen eyleminin mutat ve meÅru bir ‘düÅünce ve kanaat aƧıklama yƶntemi’ olduÄu kabul edildiÄinden, sanıÄa yüklenen suƧun düÅünce ve kanaat aƧıklama yƶntemiyle iÅlendiÄi ve bu nedenle sanık hakkında aƧılan dava ertelenmelidir.’
Daire bu kararına AİHM’nin Avusturya ve Rusya’ya karÅı aƧılan iki davada verdiÄi kararları emsal gƶsterdi.
Dairenin verdiÄi bozma kararının ardından dosya yeniden yerel mahkemeye gƶnderildi. Yerel mahkeme, ƶnceki kararında direnerek dairenin bozma kararına uymadı. Kararda, sanıÄın elinde taÅ ile gƶsteri alanında atmaya hazır bulunmasının kanaat ve düÅünce aƧıklama yƶntemiyle baÄdaÅmayacaÄı vurgulandı.
Yerel mahkemenin bu kararı üzerine dosya nihai kararı verecek olan Ceza Genel Kurulu’na gƶnderildi. Genel Kurul, yerel mahkemenin kararının bozulmasına karar verdi. Bƶylece elinde taÅla gƶsteriye katılan sanıÄın cezasının ertelenmesi kesinleÅti.”
Yargı taÅ atma edimini “düÅünce ve ifade ƶzgürlüÄü” ƧerƧevesinde deÄerlendirebiliyorsa (ki 21. yüzyıl baÅından bu yana dünyanın ƧeÅitli ülkelerinde gerƧekleÅen küreselleÅme karÅıtı kitlesel gƶsterilerde eylemcilerin maske takması, taÅ atması vb. durumlar “düÅünce ve ifade ƶzgürlüÄü” ƧerƧevesinde deÄerlendirile gelmektedir), benim internet ortamında yüzü ƶrtülü bir eylemci resmini ya da sƶz konusu Åiiri paylaÅmamı da bu kapsamda deÄerlendirmelidir.
Nihayetinde, ceza hukuku niyetler, eÄilimler deÄil, eylemlerle ilgilidir.
Aksi, yani mahkemenizin savcı Mehmet TaÅtan’ın benim sosyal medyadaki paylaÅımlar aracılıÄıyla “kiÅileri alenen kanunsuz ve suƧ sayılan eylemler yapmaya tahrik ettiÄi”m iddiasını ciddiye alması durumunda, avukat Kadir Kƶkten’in, müvekkilleri, kapaÄında CumhurbaÅkanı ErdoÄan’ın fotoÄrafı ve ‘2 Kasım Pazartesi Türkiye İƧ SavaÅı’nın BaÅlangıcı’ yazısı yer alan 24. sayısı hakkında toplatma ve el koyma kararı verilen Nokta Dergisi’nin Genel Yayın Yƶnetmeni Cevheri Güven ile Sorumlu YazıiÅleri Müdürü Murat Ćapan’ın “Halkı, Türkiye Cumhuriyeti hükümetine karÅı silahlı bir isyana tahrik” iddiasıyla tutuklanması üzerine sorduÄu soruyu sormak, benim iƧin de hak olur.
Åƶyle sormuÅtu Kadir Kƶkten, “Müvekkiller derginin yanında promosyon olarak el bombası mı daÄıtmıÅlardır?” Ben de soruyorum: Facebook paylaÅımımın yanında molotof kokteyli mi daÄıttım?
Sizden, düÅünce ve ifade ƶzgürlüÄünü ƶnemseyen bir karar vermenizi talep ediyorum.
4 Åubat 2016 10:30:46, Ankara.
Yorum Ekle