$type=slider$cate=5$meta=0$cate=4$show=home$rm=0

FAŞİZM VE KADINLAR[1]

“Kadınların ne varoluşu vardır, ne de ƶzü. Onlar  yoktur; hiƧliktirler.”  [2] AKP’li yazar Ɩmer Turan geƧenlerde şöyle bir dizi ...


“Kadınların ne varoluşu vardır,
ne de ƶzü. Onlar yoktur;
hiƧliktirler.” [2]

AKP’li yazar Ɩmer Turan geƧenlerde şöyle bir dizi tweet atmıştı:
“Türkler Ƨocuk yapsın, yoksa 40 senede Anadolu’da azınlık olacaklar. Erdoğan’ın üç Ƨocuk ısrarı boşuna değil. Erdoğan bu tehlikeyi gƶrdü… Türk milliyetƧisi kızlara, kadınlara sesleniyorum: slogan atmayın gidin bol Ƨocuk yapın. Sonra da onları Müslüman Türk şuuruyla yetiştirin… Şu aşamada en büyük Türk milliyetƧiliği bol Ƨocuk yapmak. Aile başına en az 4 Ƨocuk olmalı. Yoksa Anadolu’daki Türk varlığı tehlikede… Alttan deist, agnostik, Kürtçü, LGBTsever bir operasyon kuşağı geliyor. Devlet şimdiden hazırlık yapmazsa bu kuşak devletin anasını ağlatır”[3]
İkinci Dünya Savaşı Avrupa faşizmiyle ne muhteşem bir rezonans, değil mi?
Biraz Hitler, Mussolini ve hempalarını yad edelim mi?

20. Yüzyıl Faşizminin Doğurganlık Saplantısı

Adolf Hitler’in Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi’ndeki vekili Rudolf Hess Führer’in gƶrüşlerini şöyle yankılandırıyordu: “Bir kadının toplumuna yapabileceği en büyük hizmet, ulusun hayatta kalmasını sağlayacak, ırksal aƧıdan sağlıklı Ƨocukları dünyaya getirmektir.”[4]
Ve “Il Duce”, 1927 Ekim’inde kendisini ziyaret eden Faşist Parti kadın kolları üyelerine şöyle sesleniyordu: “Evlerinize dƶnün ve kadınlara doğuma ihtiyacım olduğunu sƶyleyin. Bol bol doğursunlar.”[5]
“Ulusun selameti adına bol ve ‘safkan’ Ƨocuklar doğurma: 20. yüzyıl ortaları faşizmin “ulusun kadınları”na yƶnelik birincil beklentisi, buydu. Ve faşizm, yüzyıl ortalarında bu beklentiyi karşılayacak bir dizi politikayı harekete geƧirdi.
İtalya’da doğurganlık-yanlısı vurgu, Mussolini’nin sƶylemine 1920’lerin ikinci yarısında dahil olur. Mussolini 1927’deki bir sƶylevinde İtalya’daki doğurganlık oranlarının 1886’da binde 39’dan, 1926’da 27’ye düştüğünden yakınmakta, “hedonizm ve ahlĆ¢ksal korkaklık alt edilmedikƧe”, bu düşüşün daha da devam edeceği konusunda uyarmaktadır. Bir Alman yazarı sƶzünü bizzat DuƧe’nin yazdığı kitabında doğum oranlarındaki düşüşten kadınların ƶzgürleşmesini sorumlu tutarken, 20. yüzyıl Avrupalı faşistlerinin ortak duygusuna tercüman olmaktadır adeta. İtalyan faşistleri Slav, Britanya ve Fransız İmparatorlukları, Rus, Ƈinli, hatta Alman nüfusunun İtalya’yı geride bırakmasından rahatsızdırlar.
Bu bağlamda, her türlü doğum kontrol aracının satışı, 1926’da “kamu ahlĆ¢kına aykırılık” gerekƧesiyle yasaklanır. 1931’de bir adım daha atılarak birini doğumu ƶnlemeye teşvik, İtalyan Ceza yasası kapsamında cezaya tabi bir suƧ sayılacaktır. Kürtaj yaptıran kadınların ise beş yıla kadar hapisle cezalandırılması ƶngƶrülmektedir.
1925’te kurulan Anne ve Bebek Ulusal Ajansı “aile bağlarını en yüksek ƶlçüde güçlendirme” hedefini güdüyordu: gƶrevleri arasında doğum-ƶncesi ve sonrası bakımı iyileştirmek üzere annelik merkezlerini kurmak, bekĆ¢r anne adaylarına yardımcı olmak bulunuyordu. Ajans, her yıl, “Ana ve Ƈocuk Günü” ilan edilen Noel günlerinde yeni evlenenlere, Ƨocuk sahibi olanlara ve Ƨocuklarını sağlıklı yetiştirenlere parasal ƶdüller dağıtmaktaydı…
Yanısıra, faşizm ƶncesi dƶnemden devralınan analık sigortasının kapsamı genişletilirken, Ƨocuklu Ƨiftlere kamu konutlarında ƶncelik tanınması, devlet memurlarına (1929) ve işçilere aile desteği (1934) gibi teşvikler nüfus politikasını desteklemek üzere devreye sokuldu. 1928’de Ƨok Ƨocuklu ailelere vergi indirimleri getirilecek, ertesi yıl kamu personeli istihdamında evli ve Ƨocuklu erkeklere ƶncelik tanınmaya başlanacaktı. 1936-37’de aile yardımlarının kapsamı genişletilirken, “İtalya ailelerinin kurulmasını teşvik” amacıyla kredi uygulamasına geƧildi: Ƈiftler birinci Ƨocukları doğduğunda kredinin yüzde 10’unu, ikinci Ƨocuklarında yüzde 20’sini, üçüncüde yüzde 30’unu ve dƶrdüncü ve daha fazla Ƨocuk dünyaya getirdiklerinde yüzde 40’ını geri ƶdemekten muaf tutulacaklardı. (Durham, 1998: 10)
Nüfusunun ƶnemli bir bƶlümünü besleyemeyen, kırsal kesimde yoğun bir toprak sıkıntısı hissedilen ve 1920’de uygulamaya sokulan kotaya dek ABD’ye ƶnemli miktarda gƶƧ vermiş bir ülke iƧin, ilginƧ bir nüfus politikası! Mussolini’nin nüfus takıntısı, 1926-27 ekonomik krizinde tek eğlencesi Ƨocuk yapmak olan İtalyan kırsal yoksullarının dikkatini kriz ve (ABD kapıları gƶƧe kapandıktan sonra kentlere yƶnelen kırsal nüfus) işsizliğ(in)e karşı bir oyalama taktiği olarak değerlendirilmektedir. (de Grazia, 1992: 41-42)
Yine onca teşvik, işe yaramamışa benziyor: 1931-35 arasında binde 24 olan doğum oranı, 1936-40 arasında binde 23.4’e düşecekti. (Durham, 1998: 10)
“Ƈok Ƨocuk” takıntısı, Nazi Almanyası’nda ise, “ırkın saflığı”na ilişkin ƶjenik kaygılara eklemlenir.[6]
Nazilerin iktidara geƧer geƧmez uygulamaya koyuldukları ilk ƶnlemlerden biri, evlenmeyi düşünen Ƨiftlere destek iƧin, kadının Ƨalışmaktan vazgeƧmesi koşuluyla (koca adayına) faizsiz kredi verilmesini ƶngƶren Haziran 1933 tarihli “İşsizliği Ɩnleme Yasası”ydı. Kredilerin yüzde 1’lik dilimler hĆ¢linde aylık olarak geri ƶdenmesi ƶngƶrülüyordu; ilk Ƨocuk doğduğunda kredinin yüzde 25’lik dilimi geri ƶdemeden muaf hĆ¢le gelecek, izleyen doğumlarda aynı oranda bağışıklığa yol aƧacaktı. Ancak hemen belirtmeli: bu kredi “herkes” iƧin değildi: rejim muhalifleri, kalıtsal hastalık ya da kusurları olanlar krediden yararlanamıyordu!
Evlilik kredilerinin yanısıra, rejim Ƨocuklu aileler iƧin vergi bağışıklığı, aile yardımları gibi malĆ® teşvikler ile ana-Ƨocuk sağlığı kliniklerinin sayısını arttırma gayreti iƧine girdi. 1939’un Anneler Günü’nde dƶrt ya da daha Ƨok Ƨocuk sahibi Aryen annelere Alman Analık madalyaları dağıtılmaya başlandı; bu anneler aynı zamanda Hitler genƧliği tarafından selamlanma hakkını elde etmişlerdi!
Bu teşvikler ve onur beratları nüfus artışında belirli bir hızlanma sağlamış olsa da (1933’te binde 59; 1938 ve 39’da binde 81) yine de üreme hızı, yüzyıl başındakinin bir hayli altında kalıyordu.
Rejim 1933 Mayıs’ında kürtaj karşıtı yasayı takviye ederken doğum kontrol araƧlarının teminini güçleştirdi. Bu ƶnlemler savaş yıllarında zirve yapacak, gebelik ƶnleyici araƧların üretim ve satışı tümüyle yasaklanırken, kürtaj yapmak ƶlümle cezalandırılan bir suƧ sayılacaktı.
Ancak doğum, bedensel ya da zihinsel kalıtımsal bir engeli olmayan Aryen anneler iƧin bir “hak”tı; İƧişleri bakanı Wilhelm Erick, Haziran 1933’de bir milyonun üzerinde Alman’ın Ƨocuk sahibi olmaya uygun olmadığını ilan ederek, “Halkımızı genetik değerine gƶre derecelendirme cesaretine sahip olmalıyız,” diyordu. Ertesi ay, “yaşam değeri olmayan yaşamlara” son verilmesini ƶngƶren bir yasa kabul edildi. Ve izleyen 12 yıl iƧerisinde, 200 bin kadar kadın, “volk’un bedeninin tedrici arındırılması” adına zorla kısırlaştırıldı.
“Ɩjeni” burada durmadı. Eylül 1935’te Alman Kanı ve Alman Onuru’nu Koruma Yasası gereği Aryenlerle Yahudiler arasındaki evlilikler ve cinsel ilişki yasaklandı; ertesi yıl kabul edilen Evlilik Sağlığı Yasası ise evlenecek Ƨiftlerin Ƨocuklara geƧecek bir hastalık taşımadıklarına dair bir sağlık raporuyla müracaat etmeleri koşulu getirildi. (Bu kısıtlama, doğumları teşvik adına savaşın hemen ƶncesinde kaldırılacaktır.)
Nüfusu arttırma takıntısı, boşanmaları da etkilemekteydi: Nazi Almanyası 1938’de resmĆ® boşanmanın Ƨiftlerin üç yıl boyunca ayrı yaşadıklarını kanıtlama zorunluluğuna bağladı.
Nüfus sorunu, “bekar anneler”i de sorunsal kılmaktaydı. Nazi Almanyası, propagandistlerince “Yahudi ahlĆ¢kı”ndan duƧar, yozlaşmış Weimar Cumhuriyeti’nden bir kopuş ilan edilmekteydi; Nazi iktidarının ilk uygulamalarından biri, “müstehcen” yayın, resim ve performansların yasaklanması olmuştu. Ancak evlilik-dışı Ƨocuklara karşı hükümet ikilemdeydi: savaş yaklaştıkƧa, konu daha geniş bir hoşgƶrü kapsamında değerlendirilecek ve Alman kadınların en ƶnemli hizmeti, ulusa “hayatta kalmasını sağlayacak, ırksal aƧıdan sağlıklı Ƨocuklar armağan etmek” (Rudolf Hess) olarak formüle edilecekti. (Durham, 1998: 16-18)

Faşizm ve Kadın İstihdamı

Hem faşist İtalya hem de Nazi Almanya kadınların çalışması konusunda bir hayli gönülsüzdür. Bu, kısmen faşizmin işsizlik oranlarını katlayan ekonomik krize bir yanıtıdır: kadınları olabildiğince evlerine göndererek erkek istihdamının önünü açmak.
Ancak bu, faşist yƶnetimlerle genelde sıkı bir ittifak iƧerisindeki sanayicileri ucuz işgücünden yoksun bırakmak anlamına gelmeyecektir. Faşizm İtalya’da sanayicilere desteği, devrimci sendikacılığı ezerek, patronlarla işçileri uyumlu bir organizma olarak kurgulayan korporatizmi ve sendikacılığın korporatist/faşist bir versiyonunu devreye sokarak, grev ve işçi eylemlerini yasaklayarak sağlar. Verili bir noktada erkeklerin ücretleri o denli düşecektir ki, kadınlar ucuz işgücü kaynağı olmaktan Ƨıkacaktır - ƶzellikle de sanayide. Bol ve ucuz işgücü, sanayide makineleşme itimini de yavaşlatmaktadır.
İtalya’da kadınların Ƨalışmasına karşı faşist rejimin tutumu, birkaƧ düzlemde açığa Ƨıkar. Ɩncelikle, korporatist ƶrgütlenmenin kadınlara yƶnelik ayağında: Ocak 1938’de Faşist Parti tarafından kurulan Fabrika ve Ev İşçileri Seksiyonu (SOLD), kadın faşistler tarafından kurulmuş ve yƶnetilmekteydi.
SOLD yalnızca bir işçi örgütü olarak işlememekteydi; daha çok İtalyan kadınları esas işlevleri olarak görülen ev kadınlığı ve analık görevlerine hazırlama misyonunu üstlenmiş gözüküyordu. Yalnız çalışan kadınları değil, işçi ailelerini de bünyesinde toplayan örgüt, kadınların ev-içi ve ev dışı görevlerini bağdaştırmak, analık görevi ve ev işlerinde onlara destek olmak, sosyal yardım gibi konularda odaklaşmaktaydı, bağımsız bir varlık olarak kadın işçiyi genel kadınlık söylemi içerisinde yok etmeyi hedefliyordu.
SOLD’un yanısıra, kadın işçilere yƶnelik koruyucu tüzük ve yƶnetmelikler de kadın istihdamını sınırlandıracak tarzda işlemekteydi. Nihai biƧimini 1934 yılında alan Koruyucu Yƶnetmeliğin iki amacı vardı: küçüklerin ve Ƨalışan annelerin korunması. Yƶnetmelik kadınlara her türlü gece Ƨalışmasını ve 12 yaş altı Ƨocukların Ƨalışmasını, 12-15 yaş arası genƧlerin ise tehlikeli ve sağlıksız işlerde Ƨalıştırılmasını yasaklıyordu.
Ancak yƶnetmelik en Ƨok Ƨalışan annelerin korunmasını hedeflemekteydi: gebeliğin son ayı ve doğumdan sonra bir ayı kapsamak üzere zorunlu ve ücretli iki aylık doğum izni, annelerin istemeleri durumunda gebeliğin altıncı ayından itibaren doğumdan sonra 6 hafta (büro işçileri iƧin 3 ay) ücretsiz izin hakkı, doğumla ilgili hastalık durumunda ekstra bir ay daha izin hakkı; elliden fazla kadının Ƨalıştığı işyerlerinde emzirme odası zorunluluğu, emzikli kadınlara Ƨocuk bir yaşına gelene kadar emzirme izni; doğum başına 150 liretlik doğum yardımı ile 400 lireti bulan (ortalama iki aylık ücret) işsizlik yardımları… 1938’de iktidar bu yardımları tarım emekƧilerini de kapsayacak şekilde genişletecekti.
Dƶnemin Avrupalı feministlerinin dahi takdirini kazanan kadın-dostu ƶnlemler. Ancak faşist yƶnetimin antifeminist sƶylemler, ƶzellikle de kadın işçileri yükselen işsizlik karşısında evlerine dƶnerek işlerini erkeklere terk etmelerine yƶnelik resmĆ® Ƨağrılar eşliğinde gerƧekleştikleri ƶlçüde, “ayırımcı koruma” olarak nitelenmeyi hak ediyorlar. Nitekim, koruyucu ƶnlemler kadın emekƧilerin maliyetini arttırdıkƧa, patronlar işe alırken tercihlerini erkeklerden yana kullanmaya başlayacaklardı. Ɩte yandan, bu sƶylem ve ƶnlemler doğum yapan kadınları işten ayrılma eğilimine yƶneltirken, geriye dƶnmek istediklerinde, ancak her türlü sosyal güvenceden yoksun, kayıt-dışı işler bulabileceklerdi. (de Grazia, 1992: 174-178)
Bƶylelikle kadın işgücünün toplam işgücü iƧerisindeki oranı tarım sektƶründe 1911-1936 arasında gƶreli sabit kalırken (1911: % 43.2; 1936: % 41.3) sanayide dramatik bir düşüş kaydedilmiştir (1911: % 43,9; 1921: % 39.0; 1931: % 34,4; 1936: % 33,1; 1951: % 28) Buna karşılık hizmet sektƶründe kadın emekƧilerin payı, faşizmin karşı propagandasına ve engelleyici ƶnlemlere karşı tedricen de olsa büyümeye devam etmiştir: 1911’deki % 39,5’ten 1936’da % 42,8’e.
İtalyan faşizmi, DuƧe’sinin Ƨalışmanın kadınları birincil gƶrevlerinden, annelikten alakoyduğu, kadın doğasına ters olduğu, kadın Ƨalışanlarla rekabetin erkek Ƨalışanların erilliğine zarar verdiği yolundaki tüm sƶylemlerine karşın, kadınları bütün bütüne istihdam alanından uzaklaştır(a)mamıştır. Buna karşılık, “eril” addedilen mesleklerden men edilmişlerdir: kamusal hukuk, politika, askerlik… 1920’de kadınların gemi kaptanı, ticari tekne sahibi, üst düzey memur, diplomat ya da konsolosluk ataşesi olması yasaklandı. Yasak kısa sürede kadınların orta dereceli okullarda yƶneticilik yapması, tarih, felsefe, GrekƧe, Latince, İtalyanca öğretmesi yasaklandı. 1928’de hükümet tüm üst düzey kamu yƶneticilerine işe alma ve terfilerde erkek aile reislerini tercih etmelerini tavsiye edecekti. Büyük Kriz’de ise kadınların kamu gƶrevlerine müracaatları sınırlandırıldı; Mart 1934’te üst düzey kamu gƶrevlisi kadınların oranı yüzde 5, tüm kamu gƶrevlileri arasında ise yüzde 20 ile sınırlandırıldı. Bu oran bankacılık sektƶründe yüzde 12, sigortacılıkta ise yüzde 15 ile sınırlandırılacaktı. Ve nihayet, 5 Eylül 1938 tarihli yasa, tüm büyük ve orta boy kamu ve ƶzel işletmelerde kadın istihdamı yüzde 10 ile sınırlandırıldı. 10’dan az sayıda personel Ƨalıştıran işletmelerde ise kadınların oranı, bu yasayla sıfırlanacaktı.
Ancak İkinci Dünya Savaşı’nın eşiğinde bu yasa fazla uzun ƶmürlü olamayacaktı. Erkekler savaşa doğru ƧekildikƧe tüm sektƶrler kadınlara ve genƧlere aƧıldı.
Nazi Almanyası’nda da kadınların istihdamı konusu aynı ƶlçüde ikircimli gƶzükmektedir: Kadının esas gƶrevinin ev işleri ve analık olduğu, rejimin temel düsturlarındandır ama ideoloji, I. Dünya Savaşı’nda milyonlarca erkeğin yaşamını yitirmesi sonrasında belki de hiƧ evlenemeyecek milyonlarca bekar ve dul kadın konusunda dilsiz kalmaktadır.
Hayatın katı koşulları, geƧimini sağlamak iƧin Ƨalışmaktan başka Ƨaresi olmayan milyonlarca savaş dulunun varlığı ve patronların ucuz, uysal kadın işgücüne talebi, Nazi “Kinder, Kuche, Kirsche” idealini aşındırıyordu; bunun yerine, rejim kadın işleriyle erkek işlerini birbirinden ayırma işine girişti. Kız öğrencilerin kadın öğretmenlerce yetiştirilmesi, kadın hastaların kadın doktorlara muayene olması bir yere kadar normal karşılanmalıydı; ancak bir ailede iki ekmek kazanıcısı olması fikri Nazileri yine de irkiltiyordu. Uygunu, kadının evlenir evlenmez işten ayrılmasıydı; bunu kimi memuriyet gƶrevlerinin kadınlara kapanması, kadınların kimi ağır işlerde Ƨalıştırılmasının yasaklanması gibi ƶnlemlerle desteklemeye Ƨabalıyorlardı. Hatta kadın işçiliğini patronların gƶzünde daha az Ƨekici kılmak iƧin “eşit işe eşit ücret” uygulaması bile denendi.
Bƶylelikle sınai istihdamda kadın işgücü 1933’de tüm işgücünün % 29.3’ü iken bu oran ertesi yılın sonunda % 25.5’e düşecekti. Ancak genel işsizlik oranlarındaki artış gƶzƶnünde bulundurulduğunda, kadın istihdamındaki bu düşüşü tümüyle Nazi ideolojisi ve uygulamalarına bağlamak zor. Durham (1998: 18) 1933 yılında 4,85 milyon olan sigortalı kadın sayısının, üç yıl sonra 5.63 milyona Ƨıktığına dikkat Ƨekiyor. 1934’de rejimin işçi ƶrgütü Emek Cephesi’nin kadın seksiyonunun kurulması, kadın işçilerin geri dƶnüşsüz biƧimde istihdam alanındaki varlığını doğrulamaktadır. Bu nedenle Ƨabalar, kadınları işyerlerinden uzaklaştırmaktansa, Ƨalışma ve aile yaşamlarını bağdaştıracak ve Ƨalışmanın analık gƶrevlerine zarar vermesini ƶnleyecek ƶnlemlere yƶnelecektir.
Kadın Ƨalışmasının vaz geƧilmezliği, İkinci Dünya Savaşı’nın erkek işgücünü Ƨekip almasıyla daha da vurgu kazanırken, bir Nazi kadın subayın 1940’ta sarf ettiği şu sƶzler, ideolojinin hayata uyum sağlayabilmek iƧin nasıl eğilip bükülebileceğini de gƶzler ƶnüne sermekteydi: “Kadının yerinin evi olduğu, inancımızın temel taşlarından biridir. Ama bütün Almanya evimiz olduğuna gƶre, en iyi nerede hizmet veriyorsak orada olmamız gerekir.” (Durham, 1998:19)

İdeologların Misogyny’si

İdeolojiler köşeli, hayat akışkandır. Ancak ideolojiler yine de hayata yön verme gayreti içindedir.
O zaman sormalı: nedir Alman ve İtalyan faşistlerini kadınların yaşamına bu denli müdahaleye iten? Biraz namlı faşist ideologların kadınlar konusundaki fikirlerine bakalım mı? Ɩnce faşistlerin Kutsal Kitabı Kavgam’dan başlayalım, dilerseniz.
Kavgam’da kadın algısı, ulus safkanlığının güvencesi, ulus sürdürücülüğü ve zaafları nedeniyle ulus iƧin taşıdığı tehditten ibarettir.
Kadın, tehdittir; çünkü her an bir Yahudi onu baştan çıkartıp ulusun kanını bozabilir:
“Siyah saƧlı pis Yahudi, saatlerce tehlikeden habersiz olan genƧ kızı gƶzetler. Sonunda bu genƧ kızı kendi adi kanı ile kirletir. Onu mensup olduğu ırktan Ƨekip alır... Yahudi, hĆ¢kimiyetine almak istediği ırkın dayandığı bütün temelleri kƶkünden yıkmak ister. Kadın ve genƧ kızların ahlĆ¢klarını bozduğu gibi, kendi ırkı ile diğer ırklar arasında ‘kan’ın yaptığı seti yıkmak ve ortadan kaldırmak iƧin her türlü Ƨareye başvurur. Zenciyi Almanya’ya getirenler Yahudilerdi. Hep aynı gizli gaye ve aƧık hedef iƧin hĆ¢lĆ¢ getirmektedirler. Nefret ettikleri beyaz ırkı melezleşmeden Ƨıkacak piƧleşme ile yok etmek, onu eriştiği medeniyet ve siyaset seviyesinden indirmek ve ona hĆ¢kim olmak istemektedirler.”
Sadece Yahudi’den kaƧınmak değil; kadınlar dünyaya sağlıklı Ć§ocuklar getirmekle yükümlüdürler. Hastalıklı Ƨocuk da ulusun geleceği iƧin bir tehdittir:
“IrkƧı devlet, bugün bu konuda yapılması ihmal edilmiş veya bilhassa yerine getirilmemiş olan şeylerin tamamını tamir etmelidir. IrkƧı devlet, ırkı toplum hayatının merkezi durumuna getirmeli ve ırkın halis kalmasına nezaret etmelidir. Aynı zamanda, bir milletin en değerli malının ‘Ƨocuk’ olduğunu kabul ve ilĆ¢n etmelidir. Yalnız, sağlam olanların Ƨocuk yetiştirmelerini sağlamalıdır. IrkƧı devlet şunu sƶylemelidir: Bir hastalığa tutulmuş iken ve birtakım büyük eksiklikleri haiz iken, Ƨocuk yapmak en ayıp bir harekettir. Bu durumda en şerefli hareketin Ƨocuk yapmaktan vazgeƧmenin olacağı anlatılmalıdır. Devletin bu müdahale hakkı vardır. Çünkü devlete, bir milletin binlerce senelik bir geleceği teslim edilmiştir. Bu durum karsısında ferdin arzulan bir hiƧten ibarettir. Ferde boyun eğmekten başka yapacak bir iş düşmez. Devlet, fikrini aydınlatmak iƧin modern tıp ilminden istifade etmelidir, irsi bir sakatlığı bulunan ve bu hĆ¢li zürriyetine intikal edecek olanlara nesil yetiştirmek hakkına sahip olmadıkları anlatılmalıdır. Aynı zamanda devlet, sağlam bir kadının Ƨok evlĆ¢t yetiştirmek gibi Tanrı’nın bir lütfu olan kabiliyetinin, hükümet sisteminin mali siyasetiyle tahdit edilmemesine dikkat etmekle gƶrevlidir. Devlet, Ƨok evlĆ¢t yetiştiren ailelerin teşekkülüne imkĆ¢n hazırlayacak sosyal şartlara karşı gƶsterilmekte olan tembel tutuma ve lĆ¢kaytlığa son vermelidir.
Devlet kendini, değeri takdir edilemeyecek kadar yüksek bir milletin en büyük koruyucusu bilmelidir.
Devletin dikkati orta yaşlılardan ziyade Ƨocukların üstünde olmalıdır. Fizik ve ahlĆ¢kƧa sağlam olmayan bir kimse Ƨocuklarının vücudunda kendi sakatlığını devam ettirmemelidir. Devletin terbiye yƶnünden yerine getireceği büyük bir gƶrevi vardır. IrkƧı devlet, millete terbiye yoluyla, hastalıklı ve zayıf olmanın utanılacak bir hĆ¢l olmadığını, aksine kaƧınılacak bir felĆ¢ket olduğunu ve bencillik sevkiyle bu felĆ¢keti, masum bir Ƨocuğa intikal ettirmenin ise cinayet olduğunu öğretmelidir. Devlet bu ilkelere gƶre hareket etmek iƧin gayesinin anlaşılıp anlaşılmadığını, uygun veya uygunsuz bulunduğunu tahkik ile vakit geƧirmemelidir.”
Dünyaya Yahudi dölü olmayan sağlıklı çocuklar getirmek ise, kadınların devletin gözetim ve desteğinde gerçekleştirmeleri gereken aslî görevidir:
“IrkƧı devlet, erkek Ƨocuklarla olduğu gibi kızlarla da meşgul olacaktır. Kızların da eğitimleri aynı ilkeler dahilinde idare edilecektir. Kızlar iƧin en ƶnemli nokta fiziki eğitim olmalıdır. Karakterin eğitim daha sonra gelir. Nihayet fikri eğitimlerin gelişmesi meselesi ele alınır. Kız eğitiminin tek gayesinin, kızı, geleceğin annesi olarak hazırlamaktan ibaret olduğu hiƧbir zaman unutulmamalıdır.”
“IrkƧı devletin fert tipi mert, mağrur; enerji sahibi erkekler ve dünyaya gerƧeği seven insanlar getirmeye kabiliyetli kadınlardır.”
Bu kadar… Kavgam’da kadınlar iƧin tek ƶngƶrülen tek işlev, ırksal olarak saf, sağlıklı Ƨocuklar doğurmaktan ibarettir. “Kadın” kavramının geƧtiği diğer yerlerde ise, “subliminal” bir misogyny yükselir buram buram. Kadınlar zaaf yüklü, basit, alık, kolay kandırılabilir ve manipüle edilebilir varlıklardır… NOKTA.
“Halkın büyük bir Ƨoğunluğu tıpkı bir kadın ruh hĆ¢li iƧindedir. Bunlar, fikir ve düşünceleri, fiil ve hareketlerden ziyade duyguların doğurduğu düşüncelerden Ƨıkarırlar. Bu izlenimler karışık olmayıp, gayet basit ve sınırlıdır. Bunların arasında birtakım ince farklar yoktur, sadece sevgi veya kin, hak veya haksızlık, gerƧek veya yalan, olumlu veya olumsuz konular vardır. HiƧbir zaman yarım hissiyata tesadüf edilmez, işte İngiltere’nin propagandasını idare edenler ƶzellikle bu hususları gayet iyi anlamışlardır, İngiliz propagandasında şüphe doğuracak yarım tedbirlere rastlanmazdı.”
“GerƧekte ordu Ƨağdaş devrin en Ƨok ihtiyaƧ duyduğu şeyi yetiştiriyordu: İNSAN. Bir gevşeme hĆ¢linden, yayılmakta olan bir kadınlaşma bataklığından, her yıl ordunun safları arasından 350.000 genƧ yetişiyordu ki, her birinden kuvvet fışkırıyordu.”
Kadınların konum ve işlevlerine ilişkin düşünceler Hitler’de doğrudan ƶjenik kaygılarla biƧimlendirilmişse, Mussolini’de ƶjenik ilke gƶrülmez; onun misojinisinde Katolisizm ve gelenekƧiliğe belenmiş bir antifeminizm başattır:
“Kadın boyun eğmelidir… Onun devlet iƧindeki rolüne dair fikrim, her türlü feminizmle zıttır. Doğal olarak onun kƶle olmasını savunmuyorum, ama ona oy hakkı tanıyacak olsam, benimle alay edilir. Devletimizde onun herhangi bir konumu olmamalı…”
“Faşist İtalya’da İtalyan kadınlarının yapabileceği en faşist şey, Ƨok sayıda Ƨocuk yetiştirmektir.”
“Bir kadın Ƨalışmakla düşüş hĆ¢lindeki bir aileyi, hatta kendini kurtarabilir; ancak genelde bakıldığında, Ƨalışması siyasal ve ahlĆ¢ksal bozulmanın kaynağıdır. Bir avuƧ kişinin kurtulması, büyük Ƨoğunluğun kanı pahasına olur.” (de Grazia, 1992: 168)
“Kadından, bırakın bir tapınağı, bir kulübe inşa etmesini isteyin, beceremeyecektir.” (de Grazia, 1992:195)
Bunlar “sƶzler”. “Kuram” vb. değil. Ama faşist kuramcılar da var. Rejimlerinin hüküm sürdüğü ülkelerde kadınların “ne” olması, ne yapması gerektiğine ilişkin “doğrultuları” veren…
Bunlardan biri, İtalyan faşizminin en yetkin ideologlarından olan Giovanni Gentile’dir. 1922-24 yıllarında kamu eğitimi bakanlığı yapan Gentile, bakanlığı dƶneminde kadınlara karşı keskin bir ayırımcılığın başlangıcına işaret eden kƶklü bir eğitim reformunu başlattı.
Gentile’nin faşizme katkıları bakanlığıyla sınırlı kalmamıştır: 1923-29 arasında Büyük Faşist Konsey üyeliği yaptı; İtalyan Faşist Kültür Enstitüsü’nü kurup yƶnetti, 1920’li yıllarda faşist kültürün biƧimlendirilip yayılması konusunda amiral gemisi rolünü üstlenen Giornale critico della filosofia italiana (Eleştirel İtalyan Felsefesi Dergisi)’nın yƶneticiliğini yaptı; Ä°talyan Asiklopedisi’ni yayınladı. “Faşist Aydınlar Manifestosu”nu kaleme alan oydu (1925). Yaşamı boyunca Mussolini’ye sadık kalan Gentile’nin fikirleri, DuƧe’yi fazlasıyla etkilemiştir. (Lucia Re)
Gentile’ye gƶre, feminizm, ne mutlu ki ƶlmüştü. Feminizm ƶlmüştü, çünkü üzerine temellendiği eşit haklar kavramının modası geƧmişti. Eşit haklar hareketinin felsefĆ® temelinin, yani kadın-erkek, tüm bireylerin bazı temel, doğal haklarla donanmış olduğu ve seƧilmiş temsilcilerin gƶrevinin de bu hakların korunması olduğu fikrinin bir yanılgı olduğu, kanıtlanmıştı. Dolayısıyla, kadınlar erkeklerden aşağıda varlıklar değildi; onlar erkeklerle eşitti: herhangi bir hakka sahip olmamakta eşit! Kadınlar ve erkeklerin hakları değil, ancak gƶrevleri vardı, Devlet’e karşı gƶrevler…
Ve Gentile’ye gƶre faşist devlet demokratik devletin bütün biƧimlerinden üstündür ve olası tek modern devlet biƧimidir. Gentile faşist ve modern terimlerini eşanlamlı olarak kullanmaktadır.
Devam edelim: Gentile feminizm ve eşit haklar hareketinin ƶlümünün modernitenin temel bir başarısı olduğunu iddia etmektedir; çünkü bƶylelikle feminizmin bulanıklaştırdığı erkek ile kadın arasındaki farklılık, kesin hatlarla tanımlanmıştır. Netlik, şeylerin zıtlıklar hĆ¢linde kutuplaşması her zaman iyidir; muğlaklık, bulanıklık modern (= faşist) devleti, faşist değerler hiyerarşisini tehdit eden unsurlardır. Bir başka deyişle, sorun salt kadınların toplum iƧerisindeki yerine ilişkin ataerkil ƶnyargıların kümelenişi değildir; faşizmin dizaynının tesisidir sƶz konusu olan. “Faşist ideolojik yapının bütününün cinsiyet farklılığı temeline yaslandığı sƶylenebilir.” (Lucia Re, s.83)
Ancak kadın ile erkek arasındaki farklılık biyolojik değil, kültürel bir inşadır: kadın cinsiyetinin sınırlarında yatar. Bu sınır, kadının erkeğe gƶre “ƶteki oluş hĆ¢li”dir; onu erkek nezdinde cazip kılan da bu “ƶtekilik”tir. Gentile’ye gƶre, “ƶteki” olarak kadın bedeni, ancak erkek tarafından arzulandığı zaman vardır. Kadın, bireyselliğini tam da onu elde ettiği an yitirir: çünkü kadın, ancak bir erkeğe ait olduğu ƶlçüde bireydir. Bireyselliği, bir erkeğin kadını olarak konumuna denk düşmektedir. Bütün sağlıklı ve düzenli toplumların temelinde aile ve din bulunmaktadır; ailenin etik ve kutsallığının güvencesi ise, kadındır.
Kadını insan ile Tanrı arasında ƶzverili halka kılan kutsallık, analıktır. Analık kadına iƧkin, ƶzgün ve ƶzsel bir şeydir; ƶyle ki, her bakire, tanımı itibariyle anadır. Bakire Meryem tarafından temsil edilen “bakire analık”a saygı gƶstermeyenler, dünyadaki aşkı sƶndürmektedirler.” (Lucia Re, s.85)
Bir başka faşist ideolog, sosyolog Ferdinando Loffredo Politica della Famiglia’sının (1938) temel argümanı, kadınların ƶzgürleşmesinin (eğitim gƶrmeleri ve ev dışında Ƨalışmaları) tüm modern toplumlar üzerindeki etkisi, yıkıcı olmuştur. Yalnızca doğum oranlarındaki dramatik düşüşler nedeniyle değil; aynı zamanda kadınların fiziksel ve ruhsal yabancılaşması, onların evlerine ve aile yaşamına yabancılaşmasını getirmiştir beraberinde. Loffredo’ya gƶre faşist İtalya da bu yıkımdan azade değildir; gerƧi İtalya kadın ƶzgürlüğü konusunda ƶrneğin Fransa ve Sovyetler Birliği’ndeki kertede yıkıcı sonuƧlarla karşılaşmak durumunda değildi; ƶrneğin İtalyan bakanlarının kadın partililere seslenmek yükümlülüğü yoktu; ailenin hiyerarşik yapısı feminist ƶrgütlerin tehdidi altında değildi; eşit haklar yasası gibi bir şey sƶz konusu olamazdı. Ama yine de, kadınlara tanınan sınırlı ƶzgürlükler bile rejim iƧin bir tehdit oluşturuyordu.
Loffredo’ya gƶre yılın dƶrtte üçü boyunca bedeninde bir bebeği büyüten, organizmasının salgısıyla onu besleyen, yeni yetmeliğe kadar Ƨocuğu eğiten kadının erkekle aynı eğitimi alması, bir saƧmalıktan ibaretti.
Loffredo kadının yerinin evi olması gerektiği konusunda o denli kararlıydı ki, daktilonun icadının aile yapısının çözülmesine yol açan en zararlı olaylardan biri olduğunu ileri sürmektedir. Ona kalırsa kadınlar aşırı beden düşkünlüğüne yol açan, üreme sistemine zarar veren, kadınların dikkatini çocuk bakımından başka yere yönelten ve kadını yuvadan dışarı çıkartan spor dahi zararlıydı.
Loffredo, bozulma ve yozlaşmanın ƶnüne geƧebilmek iƧin faşist rejime bir dizi ƶneride bulunmaktadır: Kadın baba ya da koca, bir erkeğe mutlak tabiiyet iƧinde olmalıdır: manevĆ®, kültürel ve iktisadĆ®… MeslekĆ® ve orta öğretim kapıları kadınlara kesin olarak kapanmalı, onları yetkin ev kadınları hĆ¢line getirecek ƶzel eğitim programları dizayn edilmeliydi. Kadının evinin dışında Ƨalışma hakkı, faşist devlet tarafından ev dışında Ć§alışmama hakkı olarak revize edilmeli, kamuoyu, “zorunluluğu kanıtlanmış bir gerekƧe olmadıkƧa, işe gitmek iƧin evinden Ƨıkan, erkeklerle rasgele ilişki iƧinde olan, sokaklarda dolaşan, tramvaya binen, fabrika ve bürolarda yaşayan kadınları lanetleyecek şekilde eğitilmelidir.” (Lucia Re, “Fascist Theories of ‘Woman’ and the Construction of Gender”, Robin Pickering-Iazzi (der.), Mothers of Invention, Women, Italian Fascism and Culture, University of Minnesota Press, 1995, ss.86-88)
Mussolini gibi Hitler de akıl hocalarından yoksun değildi. Ɩrneğin devletin erkek savaşçılara dayandığını ve kadınların etkisinden uzak olması gerektiğini savunan Alfred Rosenberg; kendilerine en uygun gƶrevler olan hizmetkarlığa dƶnebilmeleri iƧin kadınların Yahudi eşitlik kavramından kurtarılması gerektiğini savunan Gottfried Feder; Hitler’in ƶjenik coşkusunu paylaşan Üçüncü Reich’ın kƶylü lideri ve tarım bakanı Walther DarrĆ©, “doğru” üremenin ƶnemine dikkat Ƨekerken, Alman kızların sağlıklı, safkan ve Ƨok sayıda Ƨocuk doğurmak üzere eğitilmesi gerektiğini sƶylüyor. (Durham, 1998: 13)

“Faşizm(ler)”de Kadın

20. yüzyıl ortası İtalyan ve Alman faşizmlerinin kadınların toplum iƧerisindeki yerine ilişkin gƶrüş ve uygulamalarının genelde ataerkil mantığa boyun eğmekle birlikte, hem hayata geƧiriliş tarzları dolayısıyla da sonuƧları, hem de dayandıkları rasyoneller aƧısından nüanslarla ayırt edildiklerini gƶrdük. Nazizm’in kadınlardan birincil beklentisi “ırk”ı saf tutmaları, Alman ulusu iƧin sağlıklı ve bol Ƨocuk doğurmaları iken, faşizmin kaygısı daha Ƨok feminizmin “yıkıcı” etkilerinin izale edilmesi gibi gƶzükmekteydi.
Nazi Almanyası ve İtalyan faşizmiyle eşzamanlı olmakla birlikte daha “liberal” bir gelenek iƧerisinde boy veren Britanya faşizmi ise, Ƨağdaşlarına gƶre Ƨok daha “feminizan” vurgular iƧermektedir.
Ɩncelikle, Britanyalı faşistlerin ilk ƶrgütü, British Fascisti (BF), Bolşevik Devrimi’nden ürken ve İşçi Partisi’nin yükselişe geƧmesinden kaygılanan muhafazakĆ¢r sağ bünyesinde, savaş sırasında ambulans hemşiresi olarak Ƨalışan bir kadın, Rotha Linton Orman tarafından kurulmuştur (1923).
Ancak iki savaş arası Britanyası’nda en etkili faşist ƶrgütlenme, muhafazakĆ¢rlıktan tümüyle kopamamış olan BF değil, İşçi Partili eski bir bakan olan Oswald Mosley tarafından kurulan Ekim 1932’de kurulan Ƨok daha vurgulu bir anti-semit ve korporatist hatta ƶrgütlenen Britanya Faşistler Birliği (BUF)’dir.
İngiltere’deki Ƨok-partili sistemi lağvetme ve korunmacı ekonomi politikalara dayalı korporatist bir sistem kurma emellerini gizlemeyen, Yahudilerin ekonomik ve kültürel yaşamdaki etkilerini kırmaya yeminli, Alman Nazizmi ve İtalyan faşizmine hayranlığını her vesileyle dile getiren (ve her ikisinden de malĆ® yardım alan) BUF kurucusu Mosley’in kadınlar konusundaki gƶrüşleri ikircimlidir. 1932’de partisinin “erkek gibi erkekler, kadın gibi kadınlar” istediğini vurgularken, 10 yıl sonra, tutuklandığında BUF’un tam bir kadın-erkek eşitliğinden yana olduğunu aƧıklayacaktı. (Durham, 1998: 21)
Tutukluluk koşullarının zorlaması, ya da seƧimlerin sürdüğü, üstelik de güçlü bir Süfrajet hareketine yataklık yapmış bir ülkede kadınları “ürkütmemek” adına bir takıyye… Belki. Ancak BUF’un kadınların toplumsal yaşama, hatta karar alma mekanizmalarına katılması, Ƨalışması ya da Ƨocuk yapması konusundaki fikirleri, Alman ve İtalyan hempalarından oldukƧa farklıdır. Ɩrneğin, partinin ülkedeki meslek dallarının 23 korporasyon hĆ¢linde ƶrgütlenmesi ve bu korporasyonların kendilerini ilgilendiren konulardaki karar mekanizmalarına katılmalarını ƶngƶren programında, ev kadınlarının da korporasyonlardan birini oluşturması ve diğer korporasyonların kendilerini ilgilendiren kararlarında (ƶrn. et, süt fiyatları) sƶz sahibi olması ƶngƶrülmektedir.
Ɩte yandan, BUF ideologları, partilerinin kadınları “kuluƧka makineleri” olarak gƶrmediklerini ısrarla vurgulamaktadır: Kadınlar diliyorlarsa Ƨalışmalıdırlar; kuşkusuz, kendilerine uygun işlerde, hem de erkeklerle eşit ücretlerle… Sorun, onların geƧim sıkıntısı yüzünden Ƨalışmak zorunda kalmamalarıdır: Korporat devlet, erkeklere daha yüksek bir geliri güvence altına alarak Ƨalışmayı kadınlar iƧin bir zorunluluk olmaktan, bir seƧim olmaya yƶneltecektir. Korporat devlet, ev kadınlarına Ƨalışan kadınlarla eşit bir statü verecek ve kendi korporat ƶrgütleri aracılığıyla parlamento dahil farklı düzlemlerde temsil edilmelerini sağlayacaktır. Ev kadınları korporasyonu, kadınların temsil organı olmanın yanısıra, kadınlara “ev sanatları”, analık, sağlık ve hijyen gibi konularda eğitim verecektir.
Yanısıra, BUF kadınların yoğun olarak çalıştıkları pamuklu ve yünlü dokuma sektörlerinde temsil edilmeleri sağlanacak, evlenen kadınların işten çıkartılamayacağını, doğum sonrası en az dört aylık ücretli izinden yararlanabileceklerini öngören bir İş Yasası hazırlanacaktı.
1935 tarihli bir başka broşürde (Women and Fascism- Kadınlar ve Faşizm) BUF ev kadınlarının korporasyonları aracılığıyla temsilini bir kez daha vurguluyor, kadınların yetenekleri ve ulusal gereksinimlerin gerektirdiği işlerde Ƨalışmasının desteklendiğini belirtiyordu. Dahası, faşizm, tıp, mimarlık, mühendislik, Ƨocuk bakımı, hukuk ve ev idaresi gibi mesleklerde daha fazla kadına gereksinim duyulduğunu kabul ediyor, kentlerin ve evlerin tasarımında kadınların oynayacağı rolü ƶnemsediğini vurguluyordu…
Ɩzetle, Britanya faşizmi ailenin gelir düzeyini yükselterek kadınları ekmeği kazanmak iƧin Ƨalışma zorunluluğundan kurtarırken, ev kadınlarının haklarını da korporatif ƶrgütlenmeleri sayesinde korumayı vaad ediyordu. Buna karşılık, Ƨalışmayı tercih eden kadınlara karşı herhangi bir ayırımcılık sƶz konusu olmayacak; eşit ücret, kadın doğasıyla uyumlu işler, hamilelik sırasında korunmadan yararlanacaklardı. Yetenekli genƧ kadınlar yƶnetici olarak eğitileceklerdi.
BUF’un doğum kontrolü karşısındaki tutumu da Alman ve İtalyan hempalarınınkinden farklıydı. 1936’da yayınlanan 100 Soruda Faşizm başlıklı broşürlerinde, doğum kontrolüne ilişkin bilimsel bilginin arzu eden herkesin erişimine aƧık olması gerektiğini -ƶjenik ve (doğum kontrolünün Britanya aile yapısını Ƨƶkertmeye yƶnelik bir ‘Yahudi icadı’ olduğu yƶnündeki ifadeler gibi) antisemit tınılara karşın- belirtiyorlar, başka yerlerde de “doğum kontrolünü tümüyle kişisel bir sorun olarak gƶrdüklerini, faşist yƶnetimde devletin doğum oranlarını yükseltmekten yana olmakla birlikte, “aile mahremiyetine müdahale etmeyeceği”nin güvencesini veriyorlardı. BUF’un nüfusu arttırma politikası, Ƨok Ƨocuklu ailelere maddĆ® teşvikler biƧimini almaktaydı.
Gƶrüldüğü üzere, Britanya faşizminin kadınlar karşısındaki tutumu, Alman ve İtalyan kafadarlarınınkinden bir hayli farklıydı: Mary Allen ve Norah Elam gibi 20. yüzyıl başlarındaki süfrajet mücadelesinin ƶncü isimlerini faşist hareket saflarına Ƨekecek kadar farklı. Ɩyle bir farklılık ki, eski bir süfrajet sempatizanı Mary Richardson’a süfrajet ƶnder Sylvia Pankhurst’e mektubunda, İtalyan faşizminin kadınlara yƶnelik tutumunun Britanya faşizmiyle kıyaslanamayacağını, çünkü “İtalya’da kadınların durumunun hiƧbir zaman Britanyalı kadınlarınkine benzemediğini” yazdıracak kadar farklı. Faşist kadın yazar Anne Brock Griggs de benzer bir tonda, Nazilerin kadın öğretmenleri gƶrevden aldığı yolundaki haberler karşısında kaygılarını dile getiren bir BUF üyesini “farklı bir ırksal geleneğin, kadınlara yƶnelik”, İtalyan ve Alman tutumlarının Britanya’yla karşılaştırılmasını olanaksız kıldığı sƶzleriyle teskin ediyordu. (Durham, 1998: 20-24).

“Geri Dƶnen” Faşizm ve Kadınlar: Avrupa’nın Faşizm HĆ¢lleri

20. yüzyıl sonlarında Batı/Kuzey kapitalizmindeki neoliberal dƶnüşümlerle atbaşı muhafazakĆ¢r reaksiyon ile ırkƧılığın yükselişe geƧmesi ve bunun bir gƶstergesi olarak İkinci Dünya Savaşı Alman ve Hitler faşizmleriyle ünsiyetlerini gizlemeyen neo-faşist partilerin Avrupa’nın bağrında hızla yükselmesi, Avrupalı entelektüellere “Faşizm geri mi dƶnüyor?” sorusunu sordururken, Toplumsal Araştırmalar Yeni Okulu ve Eugene Lang College’da (New York) felsefe doƧent doktoru Chiara Bottici bu soruya, “Aslında faşizm hiƧ gitmemişti ki…”, yanıtını veriyor:
“Faşizmden anladığımız, ideolojiye adını vermiş ve onu aƧıktan benimsemiş olan tarihi rejim ise, bundan, bu konseptin sadece İtalya’da 1922 ile 1943 arasında hüküm süren siyasi rejime uygulanabileceği sonucuna varmalıyız. Ancak bunu sƶylemek, laf kalabalığından ileri gitmez: ‘İtalyan faşist rejimi’ eşittir ‘İtalyan faşist rejimi.’ Yani ‘Tarih asla tekerrür etmez, dolayısıyla faşizm kategorisini bu bağlam dışında uygulamaya dƶnük her girişim başarısız olmaya yazgılıdır.’ Bunu sƶylemek, tarihƧiler iƧin yerinde bir uyarı olabilir ama ya toplum ve siyaset teorisyenleri iƧin? Faşizm konsepti, farklı iktidar biƧimleri üzerine düşünüp bunları karşılaştırmanın sezgisel bir aracı olabilir mi?
Eğer faşizmden anladığımız, 1922-43 arası İtalya krallığında cisimleşen ve gƶrünür hĆ¢le gelen bir siyasi model ise, Ƨok farklı bir sonuca ulaşırız. Bu iktidar biƧimini karakterize eden ƶzellikleri ele alalım: hiper milliyetƧilik, ırkƧılık, maƧoluk, lider kültü, “Ƨƶküş ve yeni siyasal rejimde yeniden doğuş” miti, siyasi düşmanlara karşı şiddetin şu veya bu şekilde aƧıktan benimsenmesi ve devlet kültü. İşte o zaman bu iktidar biƧiminin, 1943’te formel olarak ortadan kalkmasından sonra, farklı biƧimlerde ve şekillerde, sadece Avrupa’da değil başka yerlerde de nasıl var olmaya devam ettiğini aƧık bir şekilde gƶrebiliriz. Faşist partilerin nasıl varlığını sürdürdüğünü, faşist sƶylemlerin nasıl yayıldığını ve savaş sonrasında dünya Ƨapında ortaya Ƨıkan farklı rejimlerin, formel olarak faşizmi benimsemeksizin nasıl faşist ƶzellikler sergilediğini gƶrebiliriz.
Günümüze gelirsek, TrumpƧ’ılığın, temsili demokrasinin formel ƶzelliklerine saygı, serbest piyasa ideolojisi ile popülist sƶylemin bir birleşimi ve bir yandan devletin aygıtlarına yoğun şekilde başvururken diğer yandan devleti eleştirme paradoksu gibi belirli hususiyetler ile birlikte, bir ideoloji olarak faşizmin neoliberal bir biƧimini nasıl temsil ettiğini gƶrebiliriz. Ancak aynı zamanda aşırı milliyetƧilik, sistematik ırkƧılık, maƧo-popülizm ve şiddetin ƶrtük şekilde meşrulaştırılması gibi, faşizme mahsus ƶzellikler de sergilemektedir. Toplamda, faşizmi, modern iktidarın bir eğilimi ve onun devlet egemenliği mantığını ise, Karstik bir nehir gibi, formel kurumların altından akan ama ne zaman bir aƧıklık bulsa daima en yıkıcı formunda patlak veren bir eğilim olarak değerlendirmeliyiz.”[7]
Sosyalist blokun 20. yüzyıl sonlarına doğru Ƨƶzülüşü, sermaye hareketlerinin “küreselleşme” olarak vaftiz edilen dizginsizleşmesinden Ƨok daha fazlasına yol aƧtı: sosyalizmin kendisine dayattığı sınırlardan bu yolla kurtulan kapitalizm, neoliberal formunda emeğe ve emeğin kazanımlarına karşı pervasız bir saldırı başlatırken, aynı zamanda bilinen “burjuva demokrasisi”nin de sonunu ilan ediyordu. SeƧimler (en “demokratik” denilen ülkelerde dahi) Berlusconi, Sarkozy, Trump gibi arrivistlerin at koşturduğu bir “show business”a dƶnüşürken, “parlamenter demokrasi”nin kendini savunacağı ilkeler giderek aşınıyordu. Günümüz “sağ”ında popülizm, muhafazakĆ¢rlık, aşırı sağ ve faşizm gibi kavramlar arasındaki sınırlar iyice muğlaklaşırken sağ politik zemin iyiden iyiye kayganlaşmıştır.
Ilımlıdan aşırıya, “demokrat”tan faşiste tüm sağı kaygan bir eğik düzlem iƧine Ƨeken bu siyasal gƶrüngü, tarihƧi, arkeolog ve siyasal düşünür Neil Faulkner’a “1930’ların bu filminin ağır Ƨekimde yeniden gƶsterimde olduğu da doğru gƶrünüyor. Ekonomik durgunluk, artan toplumsal çürüme, uluslararası düzende bir kırılma, artan silahlanma ve savaş harcamaları ve eli kulağında bir iklim felaketi ile, belki de 1930’larınkinden daha zorlu bir dünya kapitalist krizi ile yüz yüzeyiz,” dedirten zeminde gerƧekleşmektedir:
“Emek hareketleri -sendikalar ve kitlesel sosyalist partiler- 35 yıllık neoliberalizm sürecinde zayıfladılar. Krizin sillesini yiyen Ƨoğu Ƨalışan insan, kolektif mücadeleyle direnebilmelerini sağlayacak etkili mekanizmaların yokluğunu Ƨekiyor. Toplumsal yaşam atomizasyon, yabancılaşma ve ümitsizlik ile karakterize oluyor. Bu, milliyetƧilik, ırkƧılık, faşizm ve savaş iƧin verimli bir zemin yaratıyor.
Sağın hiƧbir Ƨƶzümü, ƶnerecek hiƧbir şeyi yok. Siyasetlerinin ƶzü bu nedenle işçi sınıfını birbirine düşürmekten, kadınları, yoksulları, engellileri, etnik azınlıkları, Müslümanları, LGBT bireyleri, gƶƧmenleri, mültecileri vb. günah keƧisi yapmaktan ibaret. Farklı yerlerde farklı biƧimler alıyorlar. ABD’de Trump. İngiltere’de Brexit. Fransa’da Le Pen. Almanya’da AfD. Ama mesajın ƶzü aynı. Ve silahlı Ƨetelerin sendikaları, solu ve azınlıkları bastırmaya dƶnük şiddeti ve baskısı ile bunun topyekĆ»n faşizme dƶnme potansiyeli var.”[8]
Evet, günümüz faşizmi, sosyalist sistemin Ƨƶküşü ile birlikte kapitalist sistemin “tarihin sonu”nu ve kendisinin ebedĆ®liğini ilan edişinden kısa bir süre sonra iƧine sürüklendiği ve neredeyse 10 yıldır debelendiği krize bir tepkidir: “Küresel kapitalizm 2008 Büyük Resesyonu ile derin bir yapısal krize girdi, 1930’dan beri en kƶtü kriz. ABD’de Trump’Ƨılık, İngiltere’de Brexit, Avrupa Ƨapında ve dünya genelinde (İsrail, Türkiye, Filipinler, Hindistan ve diğer yerler gibi) neo-faşist ve otoriter partilerin ve hareketlerin artan etkisi, küresel kapitalizmin krizine aşırı sağ bir yanıt arz ediyor,” diyor California Üniversitesi’nde Sosyoloji, Küresel Ƈalışmalar ve Latin Amerika Ƈalışmaları profesƶrü William I. Robinson. Kriz nedeniyle konumlarını yitirme, işsiz kalma, aşağı doğru mobilite tehdidiyle karşı karşıya kalan Kuzey’li emekƧiler ve orta sınıflar, inandırıcı bir sol alternatifin yokluğunda[9], güvenliği neo-faşizan yabancı-düşmanı, İslĆ¢mofobik, muhafazakĆ¢r ve izolasyonist gƶrüşlerinde aramaktadırlar: “Faşizm, akut kapitalist kriz dƶneminde, kitlesel korku ve endişeyi ABD ve Avrupa’da-gƶƧmen işçiler, Müslümanlar ve mülteciler gibi-günah keƧisi hĆ¢line getirilen topluluklara yƶnlendiren psikososyal mekanizmalara dayanıyor. Aşırı sağ güçler bunu, yabancı düşmanlığına dayanan bir sƶylem repertuvarı, ırk/kültür üstünlüğü iƧeren gizemli ideolojiler, idealize ve uydurma bir tarih anlatısı, binyılcılık, ve savaşı, toplumsal şiddeti ve tahakkümü adeta kutsayan militarist ve erkekƧi bir kültür üzerinden yapıyor.”[10]
GƶƧmen karşıtı sƶylemlerin Fransa, Almanya, BelƧika ve Hollanda’da neo-faşist partilerin seƧmen tabanını genişletmesi, 1990’lardan itibaren yabancı (gƶƧmen) düşmanlığının Avrupa’da (ve Ƨok geƧmeden ABD’nde de) neofaşizmin temel gündem maddesi hĆ¢line gelmesini sağladı. Milletvekilleri aracılığıyla Avrupa ülkelerinin parlamentolarında -ve Avrupa Parlamentosu’nda- ƶzellikle Müslüman ülkelerden gelen gƶƧe karşı daha sert ƶnlemler talep eden sesler yükselirken -ve ırkƧı partiler koalisyon ortakları olarak iktidarlara katıldıkları ƶlçüde bu ƶnlemler devreye sokulurken- bu tutumun sokaklardaki yansımaları da kısa sürede kendini hissettirmeye başlayacaktı: Yalnızca Almanya’da, 1991’de Hoyerswerda’daki sığınmacı hostelinin kundaklanması; Ağustos 1992’de Rostock’da gƶƧmen mahallesinde Ƨıkartılan yangın; Mayıs 1993’te Solingen’de beş Türk’ün ƶlümüyle sonuƧlanan kundaklamayı hatırlamak yeterlidir.
Neo-faşist şiddet, kısa sürede tüm Avrupa’yı sararken (ABD ve Rusya bundan muaf değildir, faşizan genƧlik ƶrgütleri hem yoksullaşan “beyaz” mahallelerden hem de sosyal medya üzerinden hızla büyürken, faşist partilere de ilgi artmaktadır.
Ancak 90’lı yıllardaki anket ve araştırmalar, aşırı sağa ilginin cinsiyet-temelli olarak farklılık gƶsterdiğini gƶzler ƶnüne sermektedir:Ɩrneğin, 1989 Berlin eyalet seƧimlerinde eski bir SS askeri tarafından kurulan Republicaner (REP / CumhuriyetƧi) Parti, erkeklerin yüzde 10.8’inin, buna karşılık kadınların yüzde 5.9’unun oylarını alabilmişti. Fransa’da 1986 parlamento seƧimlerinde erkeklerin yüzde 12’si Le Pen’in Ulusal Cephe’sini desteklerken bu oran kadınlarda yüzde 7’de seyrediyordu. Baba Le Pen seƧmen tabanını genişletirken dahi, kadın oylarıyla erkek oyları arasındaki farklılık süregidiyordu: 1988 başkanlık seƧimlerinde Le Pen erkek oylarının yüzde 13’ünü alırken, kadınlardan alabildiği oyun oranı yüzde 6’da kaldı. Ulusal Cephe Le Pen yƶnetiminde olduğu sürece, kadın oylarıyla erkeklerinkiler arasındaki bu açığı kapatamayacaktı. (Durham, 1998: 55-56)
İki olgu, bu durumu tersine çevirecektir: İlki, neo-nazi, neofaşist partilerin kadınlara yönelik söylemlerini gözden geçirerek kadın taleplerine daha duyarlı kılma yönünde çaba sarf etmeleri ve buna koşut olarak yönetimlerinde kadınların ağırlığının artması; ikincisi ise, 21. yüzyıl başlarından itibaren radikal İslâmcı şiddetin Batı dünyasında kendini yoğun bir biçimde hissettirmeye başlamasıyla birlikte, Müslüman ülkelerden gelen göçmenlere yönelik tepkinin İslâmofobi biçimini alması.
Ɩnce ilkine bakalım: İkinci Dünya Savaşı sonrasında, yani faşist rejimlerin yenilgiye uğratılmasından sonra Ƨeşitli Avrupa ülkelerinde yeniden boy gƶsteren neo-nazi, neo-faşist yƶnelimli parti ve hareketlerin kadınlar konusunda başlangıƧta seleflerinin misojinizminden ƶteye geƧebildikleri sƶylenemez. Ɩrneğin aşırı sağcı Alman Reich Partisi (DRP)’nin 1958 programında kadınların ancak acil durumlarda evleri dışında Ƨalışabilecekleri kaydediliyor, parti genƧleri Amerikan etkisine karşı uyarırken, genƧ erkekleri “cesur”, genƧ kızları ise “saf” olmaya Ƨağırıyordu. Medyanın “ahlĆ¢ksız” yayınlardan arındırılması, Alman neo-nazilerinde bir takıntı hĆ¢lindeydi; kürtaj karşıtı tutumları bir “ata mirası” olarak süregidiyordu; ta ki, Republikaner partili kadınlar parti programında 1990’daki “Kadınlarla erkekler eşit haklara sahiptir. Kendini gerƧekleştirme hakkı hem kadınlar hem de erkekler iƧin geƧerlidir. Bu, ƶzellikle meslek hayatı iƧin geƧerlidir,” yolundaki değişikliği dayatana dek.
Alman (neo-)Nazilerinin geleneksel (ve fakat kendi saflarındaki kadınlar tarafından kimi itirazlarla karşılanan) misojinist tutumları (kürtaj karşıtlığı, antifeminizm, kadınların analık rollerine vurgu, ev kadınlığı ve anneliğin devlet teşvikleri aracılığıyla desteklenmesi…) Avrupalı diğer hempalar tarafından da paylaşılıyordu[11].
Ancak 2000’li yıllara gelindiğinde, bu alanda kimi ƶnemli değişiklikler yaşandı. Avrupa’nın faşizan/faşist partilerinde kadınlar ƶne Ƨıkmaya başladılar. Fransız Ulusal Cephe’yi babası Jean-Marie Le Pen’den devralan ve Fransa’daki 2017 Cumhurbaşkanlığı seƧimlerinin ikinci turunda oyların yüzde 35’ini alan Marine Le Pen, belki de bu kadınlar arasında en yaygın bilineni. Marine Le Pen’in, babası dƶneminde Ulusal Cephe’nin oldukƧa düşük olan kadın desteğini yükselttiği ve aradaki farkı kapattığı biliniyor. Bƶylelikle, babası kadınların ancak yüzde 5-6’sının oyunu alabilirken, Marine Le Pen kadınlar arasındaki oy oranını yüzde 26’ya Ƨıkarttı; üstelik kadın ve erkek oyları arasındaki farkı da kapattı. Marine Le Pen’in bunu “kadın hakları” ajandasını gƶƧmen/İslĆ¢m karşıtlığıyla bağdaştırmasındaki başarıya bağlıyor Ƨoğu yorumcu. 8 Mart’ta (2017) RTL’e verdiği rƶportajda İslĆ¢mcı kƶktenciliğin kontroluna karşı kadınların hakkını savunuyorum,” diyordu ƶrneğin. “Kadınlar diledikleri gibi giyinebilmeli, etek ya da şort..”[12]
 Ćœstelik Marine Le Pen tek değil. Ne Fransa’da ne de Avrupa’da. Yeğeni Marionne MarĆ©chal-Le Pen, üçüncü kuşak Le Pen olarak 2012’de 23 yaşında iken seƧildiği Fransız Parlamentosu’nda politik misyonunu sürdürürken, partisi Ulusal Cephe’de teyzesinin “fazla ılımlı” bulduğu politikalarına eleştirilerini dile getirmeye başladı.
Almanya’da Eylül 2017 seƧimlerinde büyük başarı kazanıp üçüncü büyük parti olarak parlamentoya giren AfD (Almanya İƧin Alternatif Partisi) eski eşbaşkanı Frauke Petry, seƧimin hemen ardından partisinden istifa etmiş olsa da, eski eşbaşkan, LGBTI kimliğini gizlemeyen Alice Weidal ile birlikte, partinin seƧmen tabanını, ƶzellikle de kadın seƧmenlerin sayısını dikkate değer ƶlçüde arttırabildi.
IrkƧı vurgularıyla ƶne Ƨıkan NorveƧ İlerici Parti’nın lideri, bir dƶnemin maliye bakanı Siv Jensen de, kendisini Thatcher tarzı bir serbest piyasa muhafazakĆ¢rı, partisini “klasik liberal, hatta Ƨok demokrat” olarak tanımlasa da, “sinsi” İslĆ¢mileşme karşısında yurttaşları uyarmayı bir parti politikası olarak benimsemesi ve İsrail’e verdiği ateşli destekle “anaakım sağ”dan yolunu ayırıyor.
Danimarka Halk Partisi lideri Pia Kjaersgaard da muadilleri gibi sıkı anti-gƶƧmen politikalarıyla temayüz ediyor, 2000 yılında Danimarka’nın euro’yu para birimi olarak benimsemesine karşı yürüttüğü başarılı kampanyayla anımsanıyor.[13]
Britanya’nın faşist partisi Britain First’ün kadın lideri Jayda Fransen ise tavizsiz ırkƧı ve İslĆ¢m karşıtı gƶrüşleriyle tanınıyor.
Faşizmin “kadın yüzü”, hiƧ kuşku yok ki “aşırı sağın şiddete eğilimli, eril yüzü”nden rahatsız olan kadın seƧmenleri[14] aşırı sağa ikna etmeye yƶneliktir.[15] Ve aşırı sağa destek veren kadın oylarındaki yükselme trendi, bu tip parti ve hareketlerin saƧaklardan merkeze doğru taşınmasında etken oluyor.
Bu nedenle de bu hareketler, aƧık ayırımcı, kadın düşmanı sƶylemleri geri Ƨekmekte, kadınların aktif siyasete girmeleri desteklenmekte, Ƨalışma, Ƨocuk sahibi olma gibi konularda “tercih” vurgusu ƶn plana Ƨıkmakta, hatta LGBTI hakları gündeme getirilmektedir. 2015 seƧimlerinde 4 milyon oy alan Brexit yanlısı ırkƧı UKIP bünyesinde ƶrneğin, bir LGBT grubu bulunuyor. Hem partilileri LGBT’ye ilişkin konularda eğitmek, hem de dışa karşı partinin “homofobik” olmadığını kanıtlamak iƧin.[16]
Kadınların son yıllarda ırkƧı, faşist partilere ilgisinin artmasının ikinci etkeni ise, hiƧ kuşkusuz, giderek yaygınlaşan İslĆ¢mofobi. Ya da “yabancı/gƶƧmen düşmanlığı”, ırkƧılık gibi ayırımcılık biƧimlerinin Avrupa ülkelerindeki “Müslüman ƶteki”ne yƶnelmesi. İşin ilginƧ yanı, ƶrneğin Fransız ya da Alman, İngiliz vb. erkeklerin kadınlara yƶnelik şiddet ve cinsel saldırıları karşısında genellikle sessiz kalan faşistlerin[17], saldırgan Müslüman ülke kƶkenli biri olduğunda, feminist kesilmeleri. 2015 yılbaşı gecesi Kƶln’de yaşanan toplu tacizi bahane ederek gƶƧ konusunda bir referandum Ƨağrısı yapan Marine Le Pen, “Korkarım ki gƶƧmen krizi kadın haklarında sonun başlangıcını işaret ediyor,”[18] diyor ƶrneğin Opinion dergisine verdiği rƶportajda. Bu konuda yalnız değil; “Avrupa sağı uzun süredir hicab’ı ataerki simgesi olarak gƶrüyor. Daha yakın zamanlarda ise Müslümanların mahallelerinde eşcinsel ve kadınlara yƶnelik saldırıların Avrupa değerleri aƧısından bir tehdit teşkil ettiğini vurgulamaya başladı.”[19]

Peki ya ABD?

Avrupa sağı üzerinde bu kadar durup da Trump’ın ABD’sinden sƶz etmemek olmaz.
Neoliberalizm 1980’lerde Reaga-Thatcher ikilisi eliyle kesin zaferini ilan ettiğinde, emekƧilerin, yoksulların ve kadınların ellerinden tüm kazanımlarını geri almaya yƶnelik bir toplumsal-kültürel dalganın yükselişine de tanık olduk. Kendilerini “yeni-muhafazakĆ¢r” (neo-con) olarak tanımlayan yeni tip ideologlar, serbest piyasaya tam iman etmişken, ateizm, feminizm ve aşırı liberalizm elinde fazlasıyla aşındığını düşündükleri ahlĆ¢ksal değerlere dƶnüş Ƨağrısı yapıyorlardı topluma: kürtaj karşıtlığı, evlilik ve aile bağlarının kutsanması, genƧ kızların evliliğe kadar bekaretlerini muhafaza etmeleri, Ƨok Ƨocuklu ailelere dƶnüş, kiliseye dƶnüş, LGBTI düşmanlığı, gƶƧmen karşıtlığı…
İşin ilginƧ yanı, kadınların bu hareketler iƧinde başat bir yer tutmalarıydı. “İlginƧ”, lafın gelişi. Yoksa ABD’nde kadınlar ƶteden beri sağcı taban ƶrgütlerinde başat rol oynayagelmişlerdir: ABD feminizminin kƶklerinde kısmen orta sınıf kadın ƶrgütlerinin alkolün yasaklanması, fuhşun ƶnlenmesi vb. konusundaki eylemlerini kapsayan “AhlĆ¢kĆ® Diriliş” hareketinin yattığı gƶz ƶnünde bulundurulduğunda, bunda şaşılacak bir şey yoktur.
“Kadınlar en azından McCarthy dƶneminden bu yana sağ kanat hareketlerde başat olageldiler,” diyor Michelle Goldberg. Ve sosyalbilimci Abby Scher’den aktarıyor: “1950’lerin başları boyunca taban antikomünist aktivistlerin büyük bƶlümü, kadınlardı.” 1980-90’larda hareketin sürmesini olanaklı kılan yerel eylemcilerin Ƨoğunluğunu da kadınlar oluşturmaktaydı.[20] “Kartal Forumu”yla Eşit Haklar Yasası’na (ERA) karşı amansız bir haƧlı seferi başlatan Phyllis Schlaffly, kadınlara evlerine dƶnüp yuvalarının uysal melekleri, müşfik anaları olma işini yeniden öğretme misyonunu üstlenen Ruth Carter Stapleton, Anita Bryant, Marabel Morgan sağcı kadınların “antifeminist” cihadının 1980-90’lı yıllardaki başkomutanlarıydı.[21] Bu kez “ABD Başkanları’nın en cinsiyetƧisi” ƶdülünü hak eden Donald Trump’a yedeklenen ABD’li neo-con kadınlar muhafazakĆ¢r vaazları ile “feministƧe” yaşam tarzları arasında keskin bir Ƨelişki sergileseler de[22], ana argümanlarını feminizm karşıtlığı üzerinde temellendirmektedirler. Phyllis Schlaffly, ƶrneğin, 1970’lerin sonları, 80’lerin başlarında Eşit Haklar Yasası’na karşı savaşım yürütürken, yasanın kadınlara zorunlu askerlik getireceği ve kocaları eşleri ve Ƨocuklarına olan malĆ® yükümlülükten kurtararak kadınlara zarar vereceği tezlerini işlemekteydi. İzinden giden neo-con kadınlar da argümanlarını feminist taleplerin kadınlara zararlı olduğu savına dayandırıyorlar:
 • Kürtajın kadınlara zarar verdiği: Amerika’nın Kaygı Duyan Kadınları ƶrgütü, ƶrneğin, kürtajın depresyon, kaygı ve meme kanserine yol aƧtığı, serbest bırakılmasının bu semptomların yaygınlaşmasına yol aƧtığını ileri sürüyor.
• Silahları sınırlandırmaya yƶnelik yasanın kadınlara zararlı olacağı: Bağımsız Kadınlar Forumu sƶzcüsü, Ocak 2013’te silah bulundurmayı sınırlandırmaya yƶnelik yasanın cinsiyetler arasındaki kuvvet dengesini, silahlı bir kadının saldırganlara karşı daha avantajlı olduğunu ileri sürmüştü.
• GenƧ üniversiteli kadınların feministlere karşı Ƨıkma ve kadın araştırmaları müfredatını sorgulamaya teşvik edilmesi: ClareBooth Luce Politika Enstitüsü, ƶrneğin, muhafazakĆ¢r kadın öğrencileri eğitiyor ve feminist Vajina Monologları’nın sahnelenmesinin engellenmesi konusunda teşvik ediyor. Feminist yaklaşımın kadınları “cinsel organlarına indirgerken”, kadınları gerƧekten güçlendirmenin yolunun “yürekte ve akılda” yattığını ƶne sürüyorlar.
• Kadınlara Karşı Şiddet Yasası’nın eleştirisi: Bağımsız Kadınlar Forumu, kuruluşundan bu yana, “aile-iƧi şiddetin temel nedeninin cinsiyetƧilik olduğu varsayımıyla bağdaşmadıkları iƧin, uyuşturucu kullanımı, psikolojik bozukluklar ve evlilik sorunları gibi kanıtlanmış şiddet nedenlerine Ƨok az fon ayrılmasını ƶngƶren” bu yasaya karşı Ƨıkıyor.[23]

SonuƧ Olarak…

Gƶrüldüğü üzere yeni-muhafazakĆ¢rlık, ahlĆ¢kƧılık, din, milliyetƧilik, ırkƧılık, yabancı düşmanlığı, İslĆ¢mofobi gibi girdilerden beslenen neo-faşist hareketlerin kadınlarla ilişkisi oldukƧa karmaşık. BizatihĆ® kadınları, üstelik de neredeyse iki yüzyıllık bir “kadın mücadeleleri” tarihinin kazanımlarının meyvalarını devşirmiş kadınları iƧermeyi arzuladıkları ƶlçüde, geleneksel misojin karakterlerini zaman zaman bir hayli esnetmek, eğip bükmek zorunda kalıyorlar. Ɩte yandan, orta-alt sınıf kadınların neoliberal dƶnüşümlerin yıkıcı sonuƧlarından kaynaklanan kaygılarını, hoşnutsuzluklarını (Ƨeperlerden merkeze yƶnelik gƶƧ dalgası, işsizlik, yoğunlaşan geƧim sıkıntısı, kadın ticareti, uyuşturucu kullanımı, sokak şiddeti ve suƧ oranlarındaki artış…) manipüle ederken, kadınların mobilizasyonundan da büyük ƶlçüde yararlanmazlık edemiyorlar. Faşizmin gƶvdesi, bƶylelikle kadınlaşıyor. Kadınlaşırken de kadınlara itici gelmeyecek sƶylemleri benimsiyor… Ya da benimser gƶzüküyor.
Çünkü faşizm pragmatik, akışkan ve demagojik bir gƶrüngüdür. Umberto Eco, onun “düş kırıklığı ve Ƨaresizlik duygusu iƧindeki bir ‘orta sınıfa’, ekonomik bunalımdan ya da politik aşağılanmadan mustarip ve alt toplumsal katmanların baskısından korkan bir sınıfa Ƨağrıda bulunduğunu vurgularken ana karakteristiklerini “gelenek kültü, issasyonalite, eylem-merkezcilik, anti-entelektüalizm, farklılık korkusu, milliyetƧilik, aşağılanmışlık duygusu, savaş ruhu, popülist seƧkincilik, machismo, parlamentoya inanƧsızlık, basitleştirici bir yeni sƶylem” [24] olarak sıralar. Ɩyle gƶzüküyor ki faşizm, bu karakteristikleri, iƧinde boyverdiği dƶnemin koşullarına gƶre serbest nazım yeniden ve yeniden dizayn edebilmektedir. Nitekim, ortalama insanın en yontulmamış hissiyatına seslenen demagojik (ve irrasyonel) ƶzelliği, kendisini Ƨelişkilerini aƧıklamak ya da ƶzeleştiriye tabi tutmak gibi Ƨapraşık işlemlerden azade kılmaktadır.
Nitekim, akademik, feminizan, LGBTI-duyarlı, hatta Ƨevreci vurgularla yola koyulan ve başlangıƧta “profesƶrler partisi” olarak adlandırılan Alman neo-faşist AfD, sığınmacılar krizinin patlak vermesiyle birlikte, toplumsal tabanını değiştirerek yeni bir sƶyleme yƶnelecekti: Yıldızoğlu’nun deyişiyle, parti, “geleneksel faşist partilerin kültürlerine Ƨok benzeyen eklektik, ırkƧı, yabancı düşmanı, giderek daha Ƨok ataerkil (LGBT evliliklerine karşı) bir kültür ve rakip siyasi liderlere hakaret etmeyi doğal sayan, şiddet öğeleri iƧeren, 1930’lardan bu yana duyulmamış bir dili birleştiriyor. Nazi, SA kadrolarının taşıdığı hanƧerinin kabzasına kazılı “Her şey Almanya iƧin” sloganı, AfD toplantılarında da duyuluyor.”[25]
“AB’ye tam üyelik” perspektifiyle Türkiye’yi “vesayet rejimi”nden kurtararak demokratikleştirmek ve ƶzgürleştirmek, Kürt sorununu Ƨƶzüme kavuşturmak sƶylemleriyle yola Ƨıkan bir partinin nelere dƶnüşebileceğine birinci elden tanık olan bizler iƧin bu dƶnüşümü anlayabilmek, hiƧ de zor değil!

29 Aralık 2017 16:55:01, İstanbul.

N O T L A R
[1] Newroz, Ocak 2018… İstanbul Ɩzgür Üniversite’de 13 Ocak 2018’de yapılan konuşma…
[2] Otto Weininger
[3] Sol Haber Portalı, “AKP’li Yazar: Bu Kuşak Devletin Anasını Ağlatır”, 10 Eylül 2017… http://haber.sol.org.tr/toplum/akpli-yazar-bu-kusak-devletin-anasini-aglatir-209058
[4] Aktaran: Martin Durham, Women and Fascism, Londra-New York, Routledge, 1998: 18.
[5] Aktaran: Victoria de Grazia, How Fascism Ruled Women, Italy 1922-1945. University of California Press, 1992: 41.
[6] Hitler, Kavgam’da “ırk”ı bozan tehditlerden biri olarak gƶrdüğü fuhuş ve cinsel aşırılıklara karşı mücadele iƧin genƧlerin olabildiğince erken evlendirilmesini va’zeder. Evliliğin amacı, türü ve ırkı korumaktır. Ancak tek başına evlilik yeterli değildir; aynı zamanda cinselliğin erken uyanmasını ƶnlemek iƧin eğitim de gereklidir. Ve hiƧ kuşkusuz, yozlaşmış, müstehcen kültüre karşı mücadele… “Tiyatro, sanat, edebiyat, sinema, basın, afişler ve vitrinler çürüyen dünyamızın bütün tezahürlerinden arındırılmalı ve ahlaksal, siyasal ve kültürel fikirlerimizin hizmetine sokulmalıdır. (…) Kişisel ƶzgürlük hakkı, ırkı koruma gƶrevinin ƶnünde geriler.” (Mein Kampf, 1969: 234) Ahlaksal çürümenin sorumlusu ise, tabii ki Yahudilerdir: “Modern Almanya’da yüzbinlerce kişi, şeytani bir neşeyle, kanıyla kirleterek halkından Ƨalacağı saf kızlar iƧin pusuya yatmış Yahudiler tarafından baştan Ƨıkartılıyor.” Hitler’e gƶre tek bir kutsal hak vardı: kanı en saf hĆ¢liyle koruma hakkı.” Köşe başlarında satılan doğum kontrol hapları, en sağlıklı Almanların Ƨoğalma haklarını ellerinden almaktaydı. Ve geleceğin devleti, ırkı merkeze yerleştirerek yalnızca sağlıklı olanların Ƨocuk sahibi olmasını sağlayacak, sağlıksızların dünyaya Ƨocuk getirmesi, sağlıklıların ise getirmemesi bir onursuzluk addedilecekti. (Mein Kampf, 1969: 365-7)
[7] Cihan Aksan-Jon Bailes, “Faşizm Geri mi Dƶnüyor?”, 15 Aralık 2017… http://yenidenatilim.com/fasizm-geri-mi-donuyor-cihan-aksan-ve-jon-bailes/3251/
[8] a.y.
[9] “Demokrat/sol/sosyal demokrat/sosyalist yaftalı partilerin Kuzey Amerika ve Avrupa’da neoliberal politikaların şampiyonluğunu yaptığı unutulmamalı.
[10] a.y.
[11] Kürtaj karşıtlığı sık sık, gƶƧmenlerin hızlı üremesi korkusu karşısında “ulusal kimliği koruma” tınısıyla yüklenir. Jean-Marie Le Pen, 1986’da Daily Mail’e verdiği rƶportajda: “Ƈok daha fazla Fransız annenin Fransız bebekler doğurup ülkeyi Fransızlarla doldurmasını istiyoruz ve evlerinde oturup gururlu, sağlıklı insanlar yetiştirmeleri iƧin onlara para ƶdeyeceğiz,” diyordu. (Durham, 1998:66)
[12] Aamna Mohdin, “Marine Le Pen’s plan to lure French women to the far right is working”, Quartz, 8 Mart 2017… https://qz.com/926336/le-pen-is-slowly-destroying-the-consensus-that-soft-hearted-women-vote-left/
[13] “Women of the Far Right”, Vogue,10 Nisan 2017… http://www.vogue.co.uk/gallery/women-of-the-far-right-politics-europe.
[14] Ä°sveƧ ve Hollandalı toplumbilimcilerin 17 Avrupa ülkesinde yürüttüğü ve 2015 sonlarında Patterns of Prejudice dergisinde yayınlanan bir araştırma, kadınların aşırı sağa oy vermedeki gƶnülsüzlüklerinin, başka etkenlerin yanı sıra, bu partilerin tarihsel olarak şiddete yatkınlıklarından kaynaklandığını ortaya koymuştu. (Somini Sengupta, “On Europe’s Far Right, Female Leaders Look to Female Voters”, The New York Times, 2 Mart 2017… https://www.nytimes.com/2017/03/02/world/europe/political-strategy-for-europes-far-right-female-leaders-wooing-female-voters.html.)
[15] Yine de bütün kadınların “şiddetten arınmış” bir gƶrüntüyü arzuladıklarını sƶylemek olanaksız. Alman neo-nazileri arasında 1991’de kurulan Alman Dazlak Kızlar Cephesi (SFD) mensubu kadınlar, ırkƧı saldırılarda aktif rol almakta, ƶrneğin. (Durham, 1998: 63)
[16] “Far-right Millennials: What Drives Young Women To Extreme Politics?” Marie-Claire… http://www.marieclaire.co.uk/reports/far-right-millennials-507601.
[17] Britain First liderlerinden Jayda Fransen’in parti lideri Paul Golding’in adının karıştığı bir cinsel taciz vakasını ƶrtbas etmeye Ƨalıştığı yakın zaman ƶnce medyaya yansımıştı. (“Britain First’s Jayda Fransen ‘tried to halt sex assault complaint’, The Guardian, 2 Aralık 2017. )
[18] Somini Sengupta, “On Europe’s Far Right, Female Leaders Look to Female Voters”, The New York Times, 2 Mart 2017… https://www.nytimes.com/2017/03/02/world/europe/political-strategy-for-europes-far-right-female-leaders-wooing-female-voters.html.)
[19] a.y.
[20] Michelle Goldberg, “Women in Conservative Politics: The Original Mama Grizzlies”… https://www.thedailybeast.com/women-in-conservative-politics-the-original-mama-grizzlies
[21] 20. yüzyıl sonlarına doğru “Neo-con” Amerikan sağının antifeminist “cihad”ı konusunda bkz: Andrea Dworkin, Right Wing Women, Perigee Books, 1982.
[22] Yeni neo-con “star”lardan Christine O’Donnell ƶrneğin… ÅžĆ¶yle tanımlanıyor: “Yalnızca lezbiyen bir kız kardeşi olan LGBTI-karşıtı bir eylemci değil. Aynı zamanda bekar, Ƨocuksuz ve Hıristiyan rock şarkıcısı David Hust’la aynı evi paylaşan bir aile değerleri şampiyonu. Hükümetin toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlama yƶnündeki girişimlerinin ƶnünü kesmek iƧin Ƨabalayan bir ƶrgüt iƧin canla başla Ƨalışıp, kadınların “zarafetle kocalarına teslim olmaları”nı va’zediyor. Ancak Intercollegiate İncelemeler Enstitüsü’nde (ISI) işe girip cinsiyeti nedeniyle ayırımcılığa uğradığı hissine kapılınca MedenĆ® Kanun’un XII. maddesi gereği 6.9 milyon dolarlık bir tazminat davası aƧmakta duraksamadı. Avukatı dava dilekƧesinde şöyle yazıyordu: “ISI’nin toplumsal cinsiyet rollerine ilişkin belirli bir yorumu benimseyen muhafazakĆ¢r inanƧlarına gƶre, Bayan O’Donnell’in kurumda Ƨalıştığı sırada ISI kadınların bir erkeğin gƶzetimi altında Ƨalışması ve bir erkeğin yƶnetim ya da yetkesi altında olmaksızın yetke sahibi kılınmaması gerektiğine ilişkin kurumsal inancını ifade etmiştir.” (Michelle Goldberg, a.y.)
[23] Ronnie Schreiber, “How Conservative Women’s Organizations Challenge Feminists in U. S. Politics”… www.scholarsstrategynetwork.org
[24] Umberto Eco, “Ur-Faşizm ya da Sonsuz Faşizm”, B. Brecht, U. Eco, I. Ehrenburg, Faşizm Yazıları, Ütopya Yay., 2001, ss.47-53.
[25] Ergin Yıldızoğlu, “… ‘Zamanın Ruhu’ Olarak Almanya”, Cumhuriyet, 28 Eylül 2017.

Yorum Ekle

BLOGGER

|/fa-clock-o/ Başlıklar$type=list-tab$c=5$date=1$au=0$page=1$sn=1

/fa-star-o/ Ɩne Cıkanlar$type=list-tab

/fa-comments/ Yorumlar$type=list-tab$com=0$c=5$src=recent-comments$pages=1

/fa-history/ Arşivden $type=list-tab$source=random-posts$author=0$c=5

/fa-users/ TAKIP ET

Ad

“HOŞGƖRÜDEN EŞİTLİĞE: TÜRKLERLE ERMENİLER ARASINDAKİ GƜƇ İLİŞKİLERİNİ BİR SİVİL HAKLAR MODELİ ARACILIĞIYLA DEĞİŞTİRMEK,1,“KOBANÊ’NİN ‘BİZ’İMLE NE ALƂKƂSI VAR?,1,“NEFRET SUƇLARI” VE “ZEHİRLİ KAN” ÜZERİNE,1,1 MAYIS 2015’DE İSTİKAMET(İMİZ) -2014’TE OLDUĞU GİBİ!- TAKSİM,1,1 MAYIS 2016 DERS(LER)İ,1,1 MAYIS’A GİDERKEN: AKP KADINLAR İƇİN NE YAPTI,1,1 mayis,16,100. YAŞINDA EKİM DEVRİMİ’NİN ANIMSATTIKLARI,1,100’E 1 KALA ERMENİ GERƇEĞİNİN TOPOĞRAFYASI,1,12 eylul,4,12 EYLÜL 2010 SONRASI,1,12 EYLÜL KİME KARŞIYDI?,1,12 EYLÜL YARGILANDI… MI?,1,12 EYLÜL’Ü YARGILAMAK...,1,1915- HRANT VE ADALET,1,1968’İN 50. YILINDA SARI YELEKLİLER,1,2013,1,2014,1,2014 İƇİN 2013’ÜN 1 MAYIS DERSLERİ,1,2015,1,2015 1 MAYIS’INDAN 2016’YA YİNE YENİDEN ISRARLA TAKSİM,1,2016,1,2018,1,2019: YERKÜREDE VE COĞRAFYAMIZDA Ä°ÅžĆ‡Ä° SINIFI(MIZ),1,23 NİSAN BİTTİ ‘KUTLU DOĞUM’ VERELİM,1,24 HAZİRAN SEƇİM(LER)İ VE TAVIR(IMIZ),1,7 HAZİRAN 2015 SEƇİMLERİ’NE DAİR -GEREKƇELİ- TAVRIMIZ,1,7 HAZİRAN’DAN 1 KASIM’A HDP NOTLARI,1,8 mart,3,A-UTOPYA’YA UNUTULMAZ BİR YOLCULUK,1,abd,1,ABD EMPERYALİZMİ VE VENEZÜELLA 2019,1,AƇIK SƖZLÜ OLMAK İYİDİR (7 HAZİRAN SONRASINA DAİR DEĞERLENDİRME),1,ADALET: ANTROPOLOJİK BİR BAKIŞ,1,afis,1,AFRİN (VE SURİYE’N)İN ƖTESİDİR,1,AFRİN (VE SURİYE),1,AKADEMİNİN ƖZGÜRLƜĞƜ İƇİN,1,akademisyen,2,AKADEMİSYEN SORUMLULUĞU,1,AKLIMIZDA TAŞIYORUZ SİZLERİ,1,akp,37,AKP İKTİDARI VE GÜNDELİK HAYATIN İSLƂMİLEŞTİRİLMESİ,1,AKP İSLƂM FAŞİZM ve KADINLAR,1,akp.kriz,1,AKP’NİN ‘KÜLTÜR POLİTİKALARI’?,1,AKP’NİN “DERİN DEVLET”İ,1,AKP’NİN “KINDER KUCHE KIRCHE”Sİ,1,AKP’NİN “MUHAFAZAKƂR”LIĞI NEYE DENK DĆœÅžER,1,AKP’NİN “ORGANİK AYDINLARI” VE HAZİRAN KALKIŞMASI,1,AKP’NİN BAŞKAN”LIĞI,1,AKP’NİN EĞİTİM SİSTEMİ Mİ DEDİNİZ,1,AKP’NİN EĞİTİM SİSTEMİ: MİLLİYETƇİ MANEVİYATƇI VE PİYASACI,1,AKP’NİN EĞİTİM SİSTEMİYLE İMTİHANI,1,AKP’NİN KADINLARA KARŞI SAVAŞI: MADAM GİBİ ƖLMEK,1,AKP’NİN MUHAFAZAKƂRLIĞI İSLƂMCILIĞI NEOLİBERALİZMİ VE KADINLAR,1,aktuel,4,aktüel,3,ALEVƎLİK VE SINIF MÜCADELESİ: KÜLTÜR VE EKONOMİ POLİTİK,1,aleviler,1,amerika,3,ANADOLU’NUN “YA BASTA”SI,1,antropoloji,10,ANTROPOLOJİ: NASIL VE NİƇİN,1,arkeoloji,1,ARSIV,1,ATAERKİ” ÜZERİNE,1,ATAERKİL PAZARLIK BOZULDU,1,AVM’LER,1,AVRUPA BİRLİĞİ: ƇOKKÜLTÜRCÜLƜĞƜN “KRİZİ”,1,aydinlar,9,aydinlar devrimciler,34,AYŞE ƖĞRETMEN “DAVA”SININ ANIMSATTIĞI,1,Barış Bildirimi metni,1,baris,10,basin,3,BAŞKALDIRIDIR MİZAH YA DA HİƇ!,1,BE ZİMAN JƎYAN NA BE,1,BEJDAR’IN TUTSAK ALINAMAYAN ŞİİRLERİ,1,BEKLE BİZİ -YENİDEN- TAKSİM,1,BELLEKLE GELECEĞİN KARŞILAŞMASI,1,bilim,3,BİR “ELEŞTİRİ”YE KISA KENAR NOTLARI,1,BİR “İMKƂNSIZ AŞK” HİKƂYESİ: “AKADEMİ VE ƖZGÜRLÜK,1,BİR “PRAKSİS ANTROPOLOJİSİ” İƇİN,1,BİR AYDIN(LIK) HƂLİ FİKRET BAŞKAYA,1,BİR DAHA ASLA DİYEBİLMEK İƇİN: GƖZALTINDA KAYIPLAR,1,BİR İKTİDAR (YENİDEN-)ÜRETME ARACI OLARAK MOBBİNG[*],1,BİR İKTİDAR ARACI OLARAK KORKU,1,BİR KEZ DAHA “TERƖR” MÜ,1,BİR KİMLİK SİYASETİ OLARAK MİLLİYETƇİLİK VE IRKƇILIK,1,BİR MİLAT: REFERANDUM VE SONRASI,1,BİYOLOJİ KADER Mİ? ya da “FITRAT”A DAİR,1,BİZİM DELİLERİMİZ,1,BM DB VE IMF’NIN DILINDE KADIN YOKSULLUĞU,1,bƶlge,3,BU 12 EYLÜL REJİMİ… BURADAN ƇIKIŞ YOK,1,BU NE ŞİDDET BU CELƂL? (YA DA “GULYABANİ” KİM),1,BUGÜN ADNAN YÜCEL KONUŞACAĞIZ,1,CELLATLARIN DƖKTÜKLERİ KAN,1,cevre,15,CHARLIE HEBDO’YA SALDIRI TE’VİLLERİ VE TAVRIMIZ,1,chd,1,cinayetler,13,CUJUS REGIO EJUS RELIGIO,1,CUMHURBAŞKANLIĞI SİSTEMİ VEYA BU KADAR YETKİYİ BABANIZA VERİR MİYDİNİZ,1,Ƈile'nin Antropolojisi: Bir Anı Bir Gƶzlem ve Bir Tahlil Girişimi,1,ƇOCUKLAR ƖLMESİN DEMEK TERƖR SUƇU MU,1,ƇOCUKLARININ ETİYLE BESLENEN ÜLKE,1,ƇƖZÜMÜN SOSYO-EKONOMİK YANI,1,DAĞLAR ERİRSE – ZEVEBƂN,1,DAİMA YAŞAYACAKTIR İSMİYLE MÜSEMMA YAŞAR KEMAL,1,DARBE GİRİŞİMİ VE SONRASI,1,dava,13,davalar,1,DELİ DUMRUL’UN “KENTSEL DƖNĆœÅžĆœM”Ü ya da YOLSUZLUK RANTIN İKİZ KARDEŞİDİR,1,DEMİRİN TUNCUNA İNSANIN...,1,demokrasi,4,DEMOKRATİKLEŞ-ME PAKETİ,1,dersim,2,devlet,12,DEVLETİN ERKEKLERİ YA DA KADINA ŞİDDET NASIL ƖNLENMEZ,1,DEVLETİN KÜRTAJI: ROBOSKƎ,1,DEVLETLƛLAR,1,devrim,12,DİĞERLERİ VE KENT HAKLARI…[*],1,dinler,7,DİNLER İSLƂM VE KADIN BEDENİ,1,dinleti,1,DİRENEN DAMAR[*] ƇƜRÜMEYEN,1,direnis,3,dunya,6,dünya,65,düsünce ƶzgürlügü,2,EGEMENLERİN “PYRRHUS ZAFERİ”: F-TİPİ,1,egitim,12,EKİM DEVRİMİ SOSYALİZM KADINLARIN KURTULUŞU,1,ekoloji,10,ekonomi,7,elestiri,1,ELEŞTİRİ HAYATTIR; YAŞATIR,1,emek,20,emekciler,3,EMEKƇİLER İŞSİZLER YOKSULLAR NEREDE,1,emperyalizm,9,EMPERYALİZM- T. “C” VE AFRİN,1,enternasyonalizm,1,ENTERNASYONALİZM ÜZERİNE NOTLAR,1,ERCAN BİNAY’DAN (BAFRA T TİPİ) MEKTUP VAR: ABDULLAH KALAY’A ƖZGÜRLÜK,1,ermeniler,4,ESKİ(MEYEN)/ YENİ TÜRKİYE”DE BARIŞ (MI),1,etnoloji,2,EVET ƇIKSA DA “HAYIR”,1,EVLAT YOLDAŞ,1,fasizm,7,FAŞİZM VE KADINLAR,1,felsefe,2,feminist,1,FİDEL İƇİN SANCAĞI YARIYA İNDİRMEYİN DAHA DA YÜKSELTİN,1,FRIEDRICH ENGELS VE AİLENİN,1,genclik,4,GERƇEKTEN DE NEDİR TERƖR,1,GƖBEKLİTEPE BİZE NEYİ ANLATIYOR,1,güncel,9,gündem,12,GÜNDEM’E DÜNE VE BUGÜNE DAİR,1,HAFIZASINI YİTİRMEYEN “DERSİM’E AĞIT,1,hakkinda,1,HƂL ÜLKEYİ KUTUPLAŞTIRIYOR,1,HƂL VE GİDİŞ(İMİZ),1,HANGİMİZ ƖZGÜRÜZ Kİ,1,hareketler,2,Hasta Tutsak Abdullah Kalay 2. Heyet Raporuna Rağmen Tahliye Edilmiyor!‏‏,1,HAVADIR SUDUR ATEŞTİR YANİ HAYATTIR GRUP YORUM,1,hayat,1,HER GÜN DƖRT Ä°ÅžĆ‡Ä° BEŞ KADIN,1,HER KƖYDE BİR “KƖPEK” VARDIR,1,HİƇLEŞTİRİLME KAYGISINDAN ƖFKEYE SARI YELEKLİLER,1,HRANT,1,hrant dink,4,hrant dink'in katline 2015 perspektifinden bakmak,1,hukuk adalet,36,IŞILTILI VE “TEHLİKELİ” BİR KADIN: SUAT DERVİŞ,1,IŞİD VE İSLƂMCI “FEMİNİSTLER”,1,ibrahim kaypakkaya,1,İFADE ƖZGÜR(LƜĞƜ) MÜ,1,İFADE ƖZGÜRLƜĞƜ VAZGEƇİLEMEZ ƖNCELİKLİ DEĞERDİR,1,iktidar,10,iletisim,2,inanc,7,insan haklari,1,isci-sendika,12,islam,14,islam.ortadogu,1,İSLƂMCI-MUHAFAZAKƂRIN ZİHİN HARİTASINDA BİR GEZİNTİ: “NASIL BİR KADIN(LIK),1,İSTANBUL SEƇİMİ - BİR DEĞERLENDİRME,1,isyan,15,Ä°ÅžĆ‡Ä° SINIFI 2017 1 MAYIS(’IMIZ) VE KATLİAMIN 40. YILINDA TAKSİM,1,Ä°ÅžĆ‡Ä° SINIFININ KADINLAŞMASI,1,İTİRAZ VE ELEŞTİRİ “HAZIROL”DA DURMAZ,1,İYİ Kİ YAŞADILAR İYİ Kİ YAZDILAR,1,KADIN(LAR) VE DEVRİM(LER),1,KADINLAR KAPİTALİZM FAŞİZM VE AKP,1,KADINLAR GERƇEKTEN DE “SINIFLAR-ÜSTÜ” MÜ,1,KADINLAR İƇİN OLABİLECEK EN KƖTÜ ALAŞIMIN ORTASINDAYIZ,1,KADINLARA KENTLERE GECELERE DAİR,1,KADINLARIN KURTULUŞU: MARKSİZM’SİZ OLUR MU,1,kadin,65,kadinlar,11,KALBİM(İZ) CİZRE’DEDİR,1,kapitalizm,26,KAPİTALİZM KÜLTÜR DİRENİŞ,1,KAPİTALİZMİN KENDİNİ İMHASI: NEOLİBERALİZM,1,kart,1,katlamlar,1,katliamlar,8,KELLE FIYATINA HÜRRIYET ESIRLIK BEDAVA,1,KENTİ (YOKSULLARINDAN) TEMİZLEMEK,1,KEŞFEDİLMEMİŞ GELECEĞİN BİƇİMLENMESİ İƇİNDİ SAMİR AMİN,1,kitap,35,KOBANÊ BİZİMDİR BİZ KOBANÊ’YİZ,1,KOLEKTİF BİR DEVLET CİNAYETİ: HRANT DİNK,1,komünizm,6,kriz,57,KRİZ SAVAŞ VE Ä°ÅžĆ‡Ä° SINIFI ÜZERİNE GƖRĆœÅžLER,1,KRİZDEN İNSAN MANZARALARI[*],1,KÜLTÜR “YERLİ VE MİLLİ” MİDİR?YA DA NEDİR,1,kültür sanat,30,KÜRESEL KÜLTÜR” MÜ,1,kürt sorunu,1,laiklik,1,LAİKLİK Mİ HANGİSİ,1,latin amerika,15,LATİN AMERİKA: SAĞIN GERİ DƖNĆœÅžĆœ - 1/ BREZİLYA ƖRNEĞİ,1,LATİN AMERİKA: SAĞIN GERİ DƖNĆœÅžĆœ-2/ PARAGUAY: “TEKNİK DARBE,1,LATİN AMERİKA’DA BARIŞ SÜREƇLERİ,1,LATİN AMERİKA’DAN “BARIŞ SÜREƇLERİ”: EL SALVADOR ƖRNEĞİ,1,LATİN AMERİKA’NIN DESAPARECIDO’LARI,1,leninizm,4,LÜZUM” ÜZERE: BİR KEZ DAHA İSTANBUL SEƇİMİ,1,MAĞLUP MU DENİR ŞİMDİ ONLARA?,1,MARKSİST-LENİNİST ROMAN YAZARI : VEDAT TÜRKALİ,1,marksizm,6,MARKSİZM + V. İ. LENİN = EKİM DEVRİMİ (NOTLARI),1,MARKSİZM AİLE AŞK CİNSELLİK ÜZERİNE SƖYLEŞİ,1,MARKSİZM VE KADIN ÜZERİNE,1,Marksizm ve Kadın: Emek Aşk Aile,3,MARKSİZM VE KADINLARIN KURTULUŞU,1,MARX’IN DĆœÅžĆœNCE DÜNYASINA BİR SEYAHAT: ETNOLOJİ DEFTERLERİ,1,MARX’TAN ƖĞRENEN BİR ƇUKUROVALI: OKTAY ETİMAN,1,MASKELİ FAŞİZM: “POPÜLİST AŞIRI SAĞ,1,medya,1,MEVTAYI İYİ BİLMEZDİK,1,milliyetci,2,mizah,2,MURAT’IN DĆœÅžĆœ LAMBORGHİNİLER VE DÜNYAYI DEĞİŞTİREBİLMEK,1,mücadele,18,MÜCADELE BOYU BİR YAŞAM: SCHAFIK JORGE HANDAL,1,MÜCADELEYE DEVAM”[1] “BU DAHA BAŞLANGIƇ,1,NE OLDU O “İMTİYAZSIZ SINIFSIZ KAYNAŞMIŞ KİTLE”YE,1,NEO-FAŞİZM(LER) “FEMİNİST” Mİ,1,NEO-LİBERAL TÜRKİYE’DE MUHAFAZAKƂRLAŞMA/ DĆœÅžKÜNLEŞME DİYALEKTİĞİ,1,NEO-LİBERAL TÜRKİYE’NİN “EN ALTTAKİLER”İ: Ä°ÅžĆ‡Ä° SINIFI KÜRTLEŞİRKEN,1,neoliberal,12,newroz,1,NİCE ONYILLARA ‘YENİKAPI’LI YOLDAŞLAR,1,O GÜN BU ÜLKEDE. O GÜN O ALANDA,1,OĞLUM(UZ) ƖLÜMSÜZDÜR,1,ohal,4,OKTAY AĞABEY(İMİZ,1,ONLAR ƇALIP ƇIRPTIKƇA BİZ YOKSULLAŞIYORUZ,1,ORƇUN,1,ortadogu,10,ORTADOĞU’DA BİR KARABASAN: IŞİD,1,OSMANLI’YI “İHYA” ETMEK: AKP’NİN TƖRENLERİ,1,OTUZƜƇ KOR DĆœÅžTÜ YÜREĞİMİZE…,1,ƖFKELENİNCE ƇOK GÜZEL OLUYORSUN TÜRKİYE,1,ƖFORİNİN ORTASINDA,1,ƖĞRETTİKLERİ HATIRLATTIKLARIYLA GREİF DİRENİŞİ,1,ƖLÜMSÜZ ABİ(MİZ) OKTAY ETİMAN,1,ƖRGÜTLÜ MÜCADELE ETİĞİ VE SOSYALİST DEMOKRAS,1,ƶteki,29,ƖZEL MÜLKİYETİN DEVLETİN KƖKENİ ÜZERİNE,1,ƖZERKLİKƇİ ANAYASA SONRASINDA BOLİVYA DERSLERİ,1,ƖZGECAN’IN KATLİNİN AKP’YLE NE İLGİSİ VAR,1,ƶzgeƧmis,1,ƶzgürlük,5,panel,3,PARANOYA VE MEGALOMANİNİN (“YENİ”) REJİMİ,1,PARİS KATLİAMI “BARIŞ SÜRECİ” VE HESAPLAŞMA,1,politika,13,POPÜLER KÜLTÜRE ELEŞTİREL BAKIŞLAR - KISA BİR TARİHƇE,1,postmodernizm,1,protesto,2,RECEP’İN TÜRKÜ(/ŞİİR)LERİ,1,referandum,3,rejim,1,roboski,1,ROBOSKİ’NİN KANAYAN KARANFİLİ,1,rƶportaj,12,SAHİ “VESAYET (REJİMİ)” KALKTI MI,1,SAHİCİ OLMAK,1,savas,4,savas-baris,1,SAVAŞ ŞIDDET ÜZERINE EKONOMI-POLITIK VE ANTROPOLOJIK NOTLAR,1,SAYGI VE HAYRANLIKLA ƇHD GENEL KURULU’NA,1,secim,18,secimler,4,seƧim,5,SEƇİMLERİN SONRASINDA,1,seminer,1,sempozyum,1,SEN ƇƜRÜMENİN RESMİNİ ƇİZEBİLİR MİSİN ABİDİN?YA DA MEMLEKETTEN EĞİTİM MANZARALARI,1,SEN MİSİN “BARIŞ” DİYEN,1,sibel ƶzbudun,1,sinifsal bakis,11,SİVAS KATLİAMI O GÜN ORADA BİTMEDİ,1,siyonizm,4,SİYONİZM ANTİ-SEMİTİZM VE BİR “MUGALATA” ÜZERİNE,1,SOMA “SON” OLSUN; AMA DEĞİL,1,sosyal bilimler,4,SOSYAL BİLİMLER: BİR ŞEY YAPMALI,1,sosyalizm,15,SOYKIRIM ÜZERİNE RESMƎ SƖYLEMLER ya da T.C. SOYKIRIMI NEDEN TANIMALIDIR,1,SOYKIRIMA TANIKLIK(LAR),1,soykirim,2,sƶylesi,1,sƶyleşi,2,SƖYLEŞİ: OKURYAZARLIK ÜZERİNE,1,suriye,2,SURUƇ’UN İŞARET ETTİĞİ,1,SUSMA SUSTUKƇA SIRA SANA MUTLAKA GELECEK,1,SUSMA! SUSTUKƇA SIRA SANA GELECEK,1,SUYUN DELİ DUMRULLARI: ƖZELLEŞTİRMELER,1,SÜREKLİLEŞTİRİLEN OHAL VE,1,ŞİDDET Mİ MEŞRUİYET YİTİMİ Mİ,1,ŞİDDET NEDEN KAPİTALİZMİN “OLMAZSA OLMAZI”DIR,1,taksim,3,tanitim,14,TANTALOS’U YARATMAK,1,tarih,23,tck,2,tck301,1,teknoloji,1,temel demirer,17,tercüme,2,terƶr,1,TIMEO HOMINEM UNIUS LIBRI/ TEK KİTAPLI İNSANDAN KORKARIM,1,TOTALİTARYANİZMİ SOKAKTA ALT EDEBİLMEK,1,TOTALİTERLEŞMEYE İHVAN’LAŞMAYA KARŞI,1,TƖREN ULUS-DEVLET İKTİDAR[*],1,Turkey a Beauty When Angry,1,tüketim,1,Türk Akademiası: GerƧekten kadınlar iƧin Bir Cennet mi,1,TÜRK HALKI BARIÅžĆ‡I MI,1,TÜRK(İYE) İSLƂMI’NDA KADIN OLMAK,1,türkiye,85,ULAŞ ULAŞ’TIR,1,UNUTMAYACAĞIZ UNUTTURMAYACAĞIZ: ŞAHİT OL ANKARA GARI,1,UNUTULMAMASI GEREKENLER,1,üniversite,6,ÜNİVERSİTEYİ ƖLDÜRMENİN SEKİZ YOLU (YA DA ÜNİVERSİTE PİYASAYA NASIL ENTEGRE OLUR,1,VAHŞETİN ALTERNATİFİ VAR ELBETTE,1,VAR OLANDAN KOPMAK İƇİN YEREL SEƇİM VE SORU(N)LARI,1,VENEZÜELLA VE EMPERYALİZM KONUSU,1,VESAYET REJİMİ” ƖLDÜ YAŞASIN “İLERİ DEMOKRASİ,1,video,26,VURUN “ƖTEKİ”NE,1,YA SEV YA TERKET: BİR BİAT ARACI OLARAK MOBBİNG,1,YA SOSYALİZM YA BARBARLIK,1,YANIT: OLAN VE GELEN[*],1,YARGI BAĞIMSIZLIĞI” MI DEDİNİZ,1,yasam,24,YENİ TOPLUMSAL HAREKETLER NE KADAR “YENİ”,1,yeni yil,2,YENİ YƖK YASA TASLAĞI ÜZERİNE: PİYASA ÜNİVERSİTEYİ YUTARKEN,1,YENİDEN HAYKIRABİLMEK: “YERİMİZ MUTFAK DEĞİL DÜNYA,1,YERELİ BİRLİKTE YƖNETMEK - NASIL BİR DÜNYA İSTİYORSAK ƖYLE BİR YEREL YƖNETİM,1,YILDIZLARIN GÜNCESİNİ TUTAN ADAM: CENGİZ GÜNDOĞDU,1,yƶk,3,yƶnetim,1,YÜREĞİMİZDE,1,ZAPATİSTALARIN 33. YILI: BİR DEĞERLENDİRME,1,ZEYTİNLİĞİ ZİNDAN YAPAN SİSTEMATİK ZULME DİRENENLER,1,ZİNDAN(LAR)IN TÜRKƇESİ,1,ZORUNLU BİR AƇIKLAMA (II)… VE BİR EKLEME,1,
ltr
item
sibelšŸ‚Ć¶zbudun: FAŞİZM VE KADINLAR[1]
FAŞİZM VE KADINLAR[1]
sibelšŸ‚Ć¶zbudun
https://sibelozbudun.blogspot.com/2018/01/fasizm-ve-kadinlar1.html
https://sibelozbudun.blogspot.com/
https://sibelozbudun.blogspot.com/
https://sibelozbudun.blogspot.com/2018/01/fasizm-ve-kadinlar1.html
true
1739006321341950428
UTF-8
Loaded All Posts Not found any posts Diger daha fazla Yanıtla Cancel reply Sil Ana Sayfa Sayfa Posta Hepsini Gör BUNA BENZER Etiket Arsiv Ara Bütün Yayinlar İsteğiniz gönderi bulunamadı Ana Sayfaya Dön Sunday Monday Tuesday Wednesday Thursday Friday Saturday Paz Pts Sal Car Per Cum Cmt January February March April May June July August September October November December Oca Sub Mar Nis May Haz Tem Agu Eyl Eki Kas Ara simdi 1 dakika önce $$1$$ minutes ago 1 saat önce $$1$$ hours ago dün $$1$$ days ago $$1$$ weeks ago more than 5 weeks ago Followers Follow THIS CONTENT IS PREMIUM Please share to unlock Copy All Code Select All Code All codes were copied to your clipboard Can not copy the codes / texts, please press [CTRL]+[C] (or CMD+C with Mac) to copy