“Kadınların ne varoluÅu vardır, ne de ƶzü. Onlar yoktur; hiƧliktirler.” [2] AKP’li yazar Ćmer Turan geƧenlerde Åƶyle bir dizi ...
“Kadınların ne varoluÅu vardır,
ne de özü. Onlar yoktur;
hiƧliktirler.” [2]
AKP’li yazar Ćmer Turan geƧenlerde Åƶyle bir dizi tweet atmıÅtı:
“Türkler Ƨocuk yapsın, yoksa 40 senede Anadolu’da azınlık olacaklar. ErdoÄan’ın üç Ƨocuk ısrarı boÅuna deÄil. ErdoÄan bu tehlikeyi gƶrdü… Türk milliyetƧisi kızlara, kadınlara sesleniyorum: slogan atmayın gidin bol Ƨocuk yapın. Sonra da onları Müslüman Türk Åuuruyla yetiÅtirin… Åu aÅamada en büyük Türk milliyetƧiliÄi bol Ƨocuk yapmak. Aile baÅına en az 4 Ƨocuk olmalı. Yoksa Anadolu’daki Türk varlıÄı tehlikede… Alttan deist, agnostik, Kürtçü, LGBTsever bir operasyon kuÅaÄı geliyor. Devlet Åimdiden hazırlık yapmazsa bu kuÅak devletin anasını aÄlatır”[3]
İkinci Dünya SavaÅı Avrupa faÅizmiyle ne muhteÅem bir rezonans, deÄil mi?
Biraz Hitler, Mussolini ve hempalarını yad edelim mi?
20. Yüzyıl FaÅizminin DoÄurganlık Saplantısı
Adolf Hitler’in Nasyonal Sosyalist Alman İÅƧi Partisi’ndeki vekili Rudolf Hess Führer’in gƶrüÅlerini Åƶyle yankılandırıyordu: “Bir kadının toplumuna yapabileceÄi en büyük hizmet, ulusun hayatta kalmasını saÄlayacak, ırksal aƧıdan saÄlıklı Ƨocukları dünyaya getirmektir.”[4]
Ve “Il Duce”, 1927 Ekim’inde kendisini ziyaret eden FaÅist Parti kadın kolları üyelerine Åƶyle sesleniyordu: “Evlerinize dƶnün ve kadınlara doÄuma ihtiyacım olduÄunu sƶyleyin. Bol bol doÄursunlar.”[5]
“Ulusun selameti adına bol ve ‘safkan’ Ƨocuklar doÄurma: 20. yüzyıl ortaları faÅizmin “ulusun kadınları”na yƶnelik birincil beklentisi, buydu. Ve faÅizm, yüzyıl ortalarında bu beklentiyi karÅılayacak bir dizi politikayı harekete geƧirdi.
İtalya’da doÄurganlık-yanlısı vurgu, Mussolini’nin sƶylemine 1920’lerin ikinci yarısında dahil olur. Mussolini 1927’deki bir sƶylevinde İtalya’daki doÄurganlık oranlarının 1886’da binde 39’dan, 1926’da 27’ye düÅtüÄünden yakınmakta, “hedonizm ve ahlĆ¢ksal korkaklık alt edilmedikƧe”, bu düÅüÅün daha da devam edeceÄi konusunda uyarmaktadır. Bir Alman yazarı sƶzünü bizzat DuƧe’nin yazdıÄı kitabında doÄum oranlarındaki düÅüÅten kadınların ƶzgürleÅmesini sorumlu tutarken, 20. yüzyıl Avrupalı faÅistlerinin ortak duygusuna tercüman olmaktadır adeta. İtalyan faÅistleri Slav, Britanya ve Fransız İmparatorlukları, Rus, Ćinli, hatta Alman nüfusunun İtalya’yı geride bırakmasından rahatsızdırlar.
Bu baÄlamda, her türlü doÄum kontrol aracının satıÅı, 1926’da “kamu ahlĆ¢kına aykırılık” gerekƧesiyle yasaklanır. 1931’de bir adım daha atılarak birini doÄumu ƶnlemeye teÅvik, İtalyan Ceza yasası kapsamında cezaya tabi bir suƧ sayılacaktır. Kürtaj yaptıran kadınların ise beÅ yıla kadar hapisle cezalandırılması ƶngƶrülmektedir.
1925’te kurulan Anne ve Bebek Ulusal Ajansı “aile baÄlarını en yüksek ƶlçüde güçlendirme” hedefini güdüyordu: gƶrevleri arasında doÄum-ƶncesi ve sonrası bakımı iyileÅtirmek üzere annelik merkezlerini kurmak, bekĆ¢r anne adaylarına yardımcı olmak bulunuyordu. Ajans, her yıl, “Ana ve Ćocuk Günü” ilan edilen Noel günlerinde yeni evlenenlere, Ƨocuk sahibi olanlara ve Ƨocuklarını saÄlıklı yetiÅtirenlere parasal ƶdüller daÄıtmaktaydı…
Yanısıra, faÅizm ƶncesi dƶnemden devralınan analık sigortasının kapsamı geniÅletilirken, Ƨocuklu Ƨiftlere kamu konutlarında ƶncelik tanınması, devlet memurlarına (1929) ve iÅƧilere aile desteÄi (1934) gibi teÅvikler nüfus politikasını desteklemek üzere devreye sokuldu. 1928’de Ƨok Ƨocuklu ailelere vergi indirimleri getirilecek, ertesi yıl kamu personeli istihdamında evli ve Ƨocuklu erkeklere ƶncelik tanınmaya baÅlanacaktı. 1936-37’de aile yardımlarının kapsamı geniÅletilirken, “İtalya ailelerinin kurulmasını teÅvik” amacıyla kredi uygulamasına geƧildi: Ćiftler birinci Ƨocukları doÄduÄunda kredinin yüzde 10’unu, ikinci Ƨocuklarında yüzde 20’sini, üçüncüde yüzde 30’unu ve dƶrdüncü ve daha fazla Ƨocuk dünyaya getirdiklerinde yüzde 40’ını geri ƶdemekten muaf tutulacaklardı. (Durham, 1998: 10)
Nüfusunun ƶnemli bir bƶlümünü besleyemeyen, kırsal kesimde yoÄun bir toprak sıkıntısı hissedilen ve 1920’de uygulamaya sokulan kotaya dek ABD’ye ƶnemli miktarda gƶƧ vermiÅ bir ülke iƧin, ilginƧ bir nüfus politikası! Mussolini’nin nüfus takıntısı, 1926-27 ekonomik krizinde tek eÄlencesi Ƨocuk yapmak olan İtalyan kırsal yoksullarının dikkatini kriz ve (ABD kapıları gƶƧe kapandıktan sonra kentlere yƶnelen kırsal nüfus) iÅsizliÄ(in)e karÅı bir oyalama taktiÄi olarak deÄerlendirilmektedir. (de Grazia, 1992: 41-42)
Yine onca teÅvik, iÅe yaramamıÅa benziyor: 1931-35 arasında binde 24 olan doÄum oranı, 1936-40 arasında binde 23.4’e düÅecekti. (Durham, 1998: 10)
“Ćok Ƨocuk” takıntısı, Nazi Almanyası’nda ise, “ırkın saflıÄı”na iliÅkin ƶjenik kaygılara eklemlenir.[6]
Nazilerin iktidara geƧer geƧmez uygulamaya koyuldukları ilk ƶnlemlerden biri, evlenmeyi düÅünen Ƨiftlere destek iƧin, kadının ƧalıÅmaktan vazgeƧmesi koÅuluyla (koca adayına) faizsiz kredi verilmesini ƶngƶren Haziran 1933 tarihli “İÅsizliÄi Ćnleme Yasası”ydı. Kredilerin yüzde 1’lik dilimler hĆ¢linde aylık olarak geri ƶdenmesi ƶngƶrülüyordu; ilk Ƨocuk doÄduÄunda kredinin yüzde 25’lik dilimi geri ƶdemeden muaf hĆ¢le gelecek, izleyen doÄumlarda aynı oranda baÄıÅıklıÄa yol aƧacaktı. Ancak hemen belirtmeli: bu kredi “herkes” iƧin deÄildi: rejim muhalifleri, kalıtsal hastalık ya da kusurları olanlar krediden yararlanamıyordu!
Evlilik kredilerinin yanısıra, rejim Ƨocuklu aileler iƧin vergi baÄıÅıklıÄı, aile yardımları gibi malĆ® teÅvikler ile ana-Ƨocuk saÄlıÄı kliniklerinin sayısını arttırma gayreti iƧine girdi. 1939’un Anneler Günü’nde dƶrt ya da daha Ƨok Ƨocuk sahibi Aryen annelere Alman Analık madalyaları daÄıtılmaya baÅlandı; bu anneler aynı zamanda Hitler genƧliÄi tarafından selamlanma hakkını elde etmiÅlerdi!
Bu teÅvikler ve onur beratları nüfus artıÅında belirli bir hızlanma saÄlamıŠolsa da (1933’te binde 59; 1938 ve 39’da binde 81) yine de üreme hızı, yüzyıl baÅındakinin bir hayli altında kalıyordu.
Rejim 1933 Mayıs’ında kürtaj karÅıtı yasayı takviye ederken doÄum kontrol araƧlarının teminini güçleÅtirdi. Bu ƶnlemler savaÅ yıllarında zirve yapacak, gebelik ƶnleyici araƧların üretim ve satıÅı tümüyle yasaklanırken, kürtaj yapmak ƶlümle cezalandırılan bir suƧ sayılacaktı.
Ancak doÄum, bedensel ya da zihinsel kalıtımsal bir engeli olmayan Aryen anneler iƧin bir “hak”tı; İƧiÅleri bakanı Wilhelm Erick, Haziran 1933’de bir milyonun üzerinde Alman’ın Ƨocuk sahibi olmaya uygun olmadıÄını ilan ederek, “Halkımızı genetik deÄerine gƶre derecelendirme cesaretine sahip olmalıyız,” diyordu. Ertesi ay, “yaÅam deÄeri olmayan yaÅamlara” son verilmesini ƶngƶren bir yasa kabul edildi. Ve izleyen 12 yıl iƧerisinde, 200 bin kadar kadın, “volk’un bedeninin tedrici arındırılması” adına zorla kısırlaÅtırıldı.
“Ćjeni” burada durmadı. Eylül 1935’te Alman Kanı ve Alman Onuru’nu Koruma Yasası gereÄi Aryenlerle Yahudiler arasındaki evlilikler ve cinsel iliÅki yasaklandı; ertesi yıl kabul edilen Evlilik SaÄlıÄı Yasası ise evlenecek Ƨiftlerin Ƨocuklara geƧecek bir hastalık taÅımadıklarına dair bir saÄlık raporuyla müracaat etmeleri koÅulu getirildi. (Bu kısıtlama, doÄumları teÅvik adına savaÅın hemen ƶncesinde kaldırılacaktır.)
Nüfusu arttırma takıntısı, boÅanmaları da etkilemekteydi: Nazi Almanyası 1938’de resmĆ® boÅanmanın Ƨiftlerin üç yıl boyunca ayrı yaÅadıklarını kanıtlama zorunluluÄuna baÄladı.
Nüfus sorunu, “bekar anneler”i de sorunsal kılmaktaydı. Nazi Almanyası, propagandistlerince “Yahudi ahlĆ¢kı”ndan duƧar, yozlaÅmıŠWeimar Cumhuriyeti’nden bir kopuÅ ilan edilmekteydi; Nazi iktidarının ilk uygulamalarından biri, “müstehcen” yayın, resim ve performansların yasaklanması olmuÅtu. Ancak evlilik-dıÅı Ƨocuklara karÅı hükümet ikilemdeydi: savaÅ yaklaÅtıkƧa, konu daha geniÅ bir hoÅgƶrü kapsamında deÄerlendirilecek ve Alman kadınların en ƶnemli hizmeti, ulusa “hayatta kalmasını saÄlayacak, ırksal aƧıdan saÄlıklı Ƨocuklar armaÄan etmek” (Rudolf Hess) olarak formüle edilecekti. (Durham, 1998: 16-18)
FaÅizm ve Kadın İstihdamı
Hem faÅist İtalya hem de Nazi Almanya kadınların ƧalıÅması konusunda bir hayli gƶnülsüzdür. Bu, kısmen faÅizmin iÅsizlik oranlarını katlayan ekonomik krize bir yanıtıdır: kadınları olabildiÄince evlerine gƶndererek erkek istihdamının ƶnünü aƧmak.
Ancak bu, faÅist yƶnetimlerle genelde sıkı bir ittifak iƧerisindeki sanayicileri ucuz iÅgücünden yoksun bırakmak anlamına gelmeyecektir. FaÅizm İtalya’da sanayicilere desteÄi, devrimci sendikacılıÄı ezerek, patronlarla iÅƧileri uyumlu bir organizma olarak kurgulayan korporatizmi ve sendikacılıÄın korporatist/faÅist bir versiyonunu devreye sokarak, grev ve iÅƧi eylemlerini yasaklayarak saÄlar. Verili bir noktada erkeklerin ücretleri o denli düÅecektir ki, kadınlar ucuz iÅgücü kaynaÄı olmaktan Ƨıkacaktır - ƶzellikle de sanayide. Bol ve ucuz iÅgücü, sanayide makineleÅme itimini de yavaÅlatmaktadır.
İtalya’da kadınların ƧalıÅmasına karÅı faÅist rejimin tutumu, birkaƧ düzlemde aƧıÄa Ƨıkar. Ćncelikle, korporatist ƶrgütlenmenin kadınlara yƶnelik ayaÄında: Ocak 1938’de FaÅist Parti tarafından kurulan Fabrika ve Ev İÅƧileri Seksiyonu (SOLD), kadın faÅistler tarafından kurulmuÅ ve yƶnetilmekteydi.
SOLD yalnızca bir iÅƧi ƶrgütü olarak iÅlememekteydi; daha Ƨok İtalyan kadınları esas iÅlevleri olarak gƶrülen ev kadınlıÄı ve analık gƶrevlerine hazırlama misyonunu üstlenmiÅ gƶzüküyordu. Yalnız ƧalıÅan kadınları deÄil, iÅƧi ailelerini de bünyesinde toplayan ƶrgüt, kadınların ev-iƧi ve ev dıÅı gƶrevlerini baÄdaÅtırmak, analık gƶrevi ve ev iÅlerinde onlara destek olmak, sosyal yardım gibi konularda odaklaÅmaktaydı, baÄımsız bir varlık olarak kadın iÅƧiyi genel kadınlık sƶylemi iƧerisinde yok etmeyi hedefliyordu.
SOLD’un yanısıra, kadın iÅƧilere yƶnelik koruyucu tüzük ve yƶnetmelikler de kadın istihdamını sınırlandıracak tarzda iÅlemekteydi. Nihai biƧimini 1934 yılında alan Koruyucu YƶnetmeliÄin iki amacı vardı: küçüklerin ve ƧalıÅan annelerin korunması. Yƶnetmelik kadınlara her türlü gece ƧalıÅmasını ve 12 yaÅ altı Ƨocukların ƧalıÅmasını, 12-15 yaÅ arası genƧlerin ise tehlikeli ve saÄlıksız iÅlerde ƧalıÅtırılmasını yasaklıyordu.
Ancak yƶnetmelik en Ƨok ƧalıÅan annelerin korunmasını hedeflemekteydi: gebeliÄin son ayı ve doÄumdan sonra bir ayı kapsamak üzere zorunlu ve ücretli iki aylık doÄum izni, annelerin istemeleri durumunda gebeliÄin altıncı ayından itibaren doÄumdan sonra 6 hafta (büro iÅƧileri iƧin 3 ay) ücretsiz izin hakkı, doÄumla ilgili hastalık durumunda ekstra bir ay daha izin hakkı; elliden fazla kadının ƧalıÅtıÄı iÅyerlerinde emzirme odası zorunluluÄu, emzikli kadınlara Ƨocuk bir yaÅına gelene kadar emzirme izni; doÄum baÅına 150 liretlik doÄum yardımı ile 400 lireti bulan (ortalama iki aylık ücret) iÅsizlik yardımları… 1938’de iktidar bu yardımları tarım emekƧilerini de kapsayacak Åekilde geniÅletecekti.
Dƶnemin Avrupalı feministlerinin dahi takdirini kazanan kadın-dostu ƶnlemler. Ancak faÅist yƶnetimin antifeminist sƶylemler, ƶzellikle de kadın iÅƧileri yükselen iÅsizlik karÅısında evlerine dƶnerek iÅlerini erkeklere terk etmelerine yƶnelik resmĆ® ƧaÄrılar eÅliÄinde gerƧekleÅtikleri ƶlçüde, “ayırımcı koruma” olarak nitelenmeyi hak ediyorlar. Nitekim, koruyucu ƶnlemler kadın emekƧilerin maliyetini arttırdıkƧa, patronlar iÅe alırken tercihlerini erkeklerden yana kullanmaya baÅlayacaklardı. Ćte yandan, bu sƶylem ve ƶnlemler doÄum yapan kadınları iÅten ayrılma eÄilimine yƶneltirken, geriye dƶnmek istediklerinde, ancak her türlü sosyal güvenceden yoksun, kayıt-dıÅı iÅler bulabileceklerdi. (de Grazia, 1992: 174-178)
Bƶylelikle kadın iÅgücünün toplam iÅgücü iƧerisindeki oranı tarım sektƶründe 1911-1936 arasında gƶreli sabit kalırken (1911: % 43.2; 1936: % 41.3) sanayide dramatik bir düÅüŠkaydedilmiÅtir (1911: % 43,9; 1921: % 39.0; 1931: % 34,4; 1936: % 33,1; 1951: % 28) Buna karÅılık hizmet sektƶründe kadın emekƧilerin payı, faÅizmin karÅı propagandasına ve engelleyici ƶnlemlere karÅı tedricen de olsa büyümeye devam etmiÅtir: 1911’deki % 39,5’ten 1936’da % 42,8’e.
İtalyan faÅizmi, DuƧe’sinin ƧalıÅmanın kadınları birincil gƶrevlerinden, annelikten alakoyduÄu, kadın doÄasına ters olduÄu, kadın ƧalıÅanlarla rekabetin erkek ƧalıÅanların erilliÄine zarar verdiÄi yolundaki tüm sƶylemlerine karÅın, kadınları bütün bütüne istihdam alanından uzaklaÅtır(a)mamıÅtır. Buna karÅılık, “eril” addedilen mesleklerden men edilmiÅlerdir: kamusal hukuk, politika, askerlik… 1920’de kadınların gemi kaptanı, ticari tekne sahibi, üst düzey memur, diplomat ya da konsolosluk ataÅesi olması yasaklandı. Yasak kısa sürede kadınların orta dereceli okullarda yƶneticilik yapması, tarih, felsefe, GrekƧe, Latince, İtalyanca ƶÄretmesi yasaklandı. 1928’de hükümet tüm üst düzey kamu yƶneticilerine iÅe alma ve terfilerde erkek aile reislerini tercih etmelerini tavsiye edecekti. Büyük Kriz’de ise kadınların kamu gƶrevlerine müracaatları sınırlandırıldı; Mart 1934’te üst düzey kamu gƶrevlisi kadınların oranı yüzde 5, tüm kamu gƶrevlileri arasında ise yüzde 20 ile sınırlandırıldı. Bu oran bankacılık sektƶründe yüzde 12, sigortacılıkta ise yüzde 15 ile sınırlandırılacaktı. Ve nihayet, 5 Eylül 1938 tarihli yasa, tüm büyük ve orta boy kamu ve ƶzel iÅletmelerde kadın istihdamı yüzde 10 ile sınırlandırıldı. 10’dan az sayıda personel ƧalıÅtıran iÅletmelerde ise kadınların oranı, bu yasayla sıfırlanacaktı.
Ancak İkinci Dünya SavaÅı’nın eÅiÄinde bu yasa fazla uzun ƶmürlü olamayacaktı. Erkekler savaÅa doÄru ƧekildikƧe tüm sektƶrler kadınlara ve genƧlere aƧıldı.
Nazi Almanyası’nda da kadınların istihdamı konusu aynı ƶlçüde ikircimli gƶzükmektedir: Kadının esas gƶrevinin ev iÅleri ve analık olduÄu, rejimin temel düsturlarındandır ama ideoloji, I. Dünya SavaÅı’nda milyonlarca erkeÄin yaÅamını yitirmesi sonrasında belki de hiƧ evlenemeyecek milyonlarca bekar ve dul kadın konusunda dilsiz kalmaktadır.
Hayatın katı koÅulları, geƧimini saÄlamak iƧin ƧalıÅmaktan baÅka Ƨaresi olmayan milyonlarca savaÅ dulunun varlıÄı ve patronların ucuz, uysal kadın iÅgücüne talebi, Nazi “Kinder, Kuche, Kirsche” idealini aÅındırıyordu; bunun yerine, rejim kadın iÅleriyle erkek iÅlerini birbirinden ayırma iÅine giriÅti. Kız ƶÄrencilerin kadın ƶÄretmenlerce yetiÅtirilmesi, kadın hastaların kadın doktorlara muayene olması bir yere kadar normal karÅılanmalıydı; ancak bir ailede iki ekmek kazanıcısı olması fikri Nazileri yine de irkiltiyordu. Uygunu, kadının evlenir evlenmez iÅten ayrılmasıydı; bunu kimi memuriyet gƶrevlerinin kadınlara kapanması, kadınların kimi aÄır iÅlerde ƧalıÅtırılmasının yasaklanması gibi ƶnlemlerle desteklemeye Ƨabalıyorlardı. Hatta kadın iÅƧiliÄini patronların gƶzünde daha az Ƨekici kılmak iƧin “eÅit iÅe eÅit ücret” uygulaması bile denendi.
Bƶylelikle sınai istihdamda kadın iÅgücü 1933’de tüm iÅgücünün % 29.3’ü iken bu oran ertesi yılın sonunda % 25.5’e düÅecekti. Ancak genel iÅsizlik oranlarındaki artıŠgƶzƶnünde bulundurulduÄunda, kadın istihdamındaki bu düÅüÅü tümüyle Nazi ideolojisi ve uygulamalarına baÄlamak zor. Durham (1998: 18) 1933 yılında 4,85 milyon olan sigortalı kadın sayısının, üç yıl sonra 5.63 milyona ƧıktıÄına dikkat Ƨekiyor. 1934’de rejimin iÅƧi ƶrgütü Emek Cephesi’nin kadın seksiyonunun kurulması, kadın iÅƧilerin geri dƶnüÅsüz biƧimde istihdam alanındaki varlıÄını doÄrulamaktadır. Bu nedenle Ƨabalar, kadınları iÅyerlerinden uzaklaÅtırmaktansa, ƧalıÅma ve aile yaÅamlarını baÄdaÅtıracak ve ƧalıÅmanın analık gƶrevlerine zarar vermesini ƶnleyecek ƶnlemlere yƶnelecektir.
Kadın ƧalıÅmasının vaz geƧilmezliÄi, İkinci Dünya SavaÅı’nın erkek iÅgücünü Ƨekip almasıyla daha da vurgu kazanırken, bir Nazi kadın subayın 1940’ta sarf ettiÄi Åu sƶzler, ideolojinin hayata uyum saÄlayabilmek iƧin nasıl eÄilip bükülebileceÄini de gƶzler ƶnüne sermekteydi: “Kadının yerinin evi olduÄu, inancımızın temel taÅlarından biridir. Ama bütün Almanya evimiz olduÄuna gƶre, en iyi nerede hizmet veriyorsak orada olmamız gerekir.” (Durham, 1998:19)
İdeologların Misogyny’si
İdeolojiler kƶÅeli, hayat akıÅkandır. Ancak ideolojiler yine de hayata yƶn verme gayreti iƧindedir.
O zaman sormalı: nedir Alman ve İtalyan faÅistlerini kadınların yaÅamına bu denli müdahaleye iten? Biraz namlı faÅist ideologların kadınlar konusundaki fikirlerine bakalım mı? Ćnce faÅistlerin Kutsal Kitabı Kavgam’dan baÅlayalım, dilerseniz.
Kavgam’da kadın algısı, ulus safkanlıÄının güvencesi, ulus sürdürücülüÄü ve zaafları nedeniyle ulus iƧin taÅıdıÄı tehditten ibarettir.
Kadın, tehdittir; çünkü her an bir Yahudi onu baÅtan Ƨıkartıp ulusun kanını bozabilir:
“Siyah saƧlı pis Yahudi, saatlerce tehlikeden habersiz olan genƧ kızı gƶzetler. Sonunda bu genƧ kızı kendi adi kanı ile kirletir. Onu mensup olduÄu ırktan Ƨekip alır... Yahudi, hĆ¢kimiyetine almak istediÄi ırkın dayandıÄı bütün temelleri kƶkünden yıkmak ister. Kadın ve genƧ kızların ahlĆ¢klarını bozduÄu gibi, kendi ırkı ile diÄer ırklar arasında ‘kan’ın yaptıÄı seti yıkmak ve ortadan kaldırmak iƧin her türlü Ƨareye baÅvurur. Zenciyi Almanya’ya getirenler Yahudilerdi. Hep aynı gizli gaye ve aƧık hedef iƧin hĆ¢lĆ¢ getirmektedirler. Nefret ettikleri beyaz ırkı melezleÅmeden Ƨıkacak piƧleÅme ile yok etmek, onu eriÅtiÄi medeniyet ve siyaset seviyesinden indirmek ve ona hĆ¢kim olmak istemektedirler.”
Sadece Yahudi’den kaƧınmak deÄil; kadınlar dünyaya saÄlıklı Ƨocuklar getirmekle yükümlüdürler. Hastalıklı Ƨocuk da ulusun geleceÄi iƧin bir tehdittir:
“IrkƧı devlet, bugün bu konuda yapılması ihmal edilmiÅ veya bilhassa yerine getirilmemiÅ olan Åeylerin tamamını tamir etmelidir. IrkƧı devlet, ırkı toplum hayatının merkezi durumuna getirmeli ve ırkın halis kalmasına nezaret etmelidir. Aynı zamanda, bir milletin en deÄerli malının ‘Ƨocuk’ olduÄunu kabul ve ilĆ¢n etmelidir. Yalnız, saÄlam olanların Ƨocuk yetiÅtirmelerini saÄlamalıdır. IrkƧı devlet Åunu sƶylemelidir: Bir hastalıÄa tutulmuÅ iken ve birtakım büyük eksiklikleri haiz iken, Ƨocuk yapmak en ayıp bir harekettir. Bu durumda en Åerefli hareketin Ƨocuk yapmaktan vazgeƧmenin olacaÄı anlatılmalıdır. Devletin bu müdahale hakkı vardır. Ćünkü devlete, bir milletin binlerce senelik bir geleceÄi teslim edilmiÅtir. Bu durum karsısında ferdin arzulan bir hiƧten ibarettir. Ferde boyun eÄmekten baÅka yapacak bir iÅ düÅmez. Devlet, fikrini aydınlatmak iƧin modern tıp ilminden istifade etmelidir, irsi bir sakatlıÄı bulunan ve bu hĆ¢li zürriyetine intikal edecek olanlara nesil yetiÅtirmek hakkına sahip olmadıkları anlatılmalıdır. Aynı zamanda devlet, saÄlam bir kadının Ƨok evlĆ¢t yetiÅtirmek gibi Tanrı’nın bir lütfu olan kabiliyetinin, hükümet sisteminin mali siyasetiyle tahdit edilmemesine dikkat etmekle gƶrevlidir. Devlet, Ƨok evlĆ¢t yetiÅtiren ailelerin teÅekkülüne imkĆ¢n hazırlayacak sosyal Åartlara karÅı gƶsterilmekte olan tembel tutuma ve lĆ¢kaytlıÄa son vermelidir.
Devlet kendini, deÄeri takdir edilemeyecek kadar yüksek bir milletin en büyük koruyucusu bilmelidir.
Devletin dikkati orta yaÅlılardan ziyade Ƨocukların üstünde olmalıdır. Fizik ve ahlĆ¢kƧa saÄlam olmayan bir kimse Ƨocuklarının vücudunda kendi sakatlıÄını devam ettirmemelidir. Devletin terbiye yƶnünden yerine getireceÄi büyük bir gƶrevi vardır. IrkƧı devlet, millete terbiye yoluyla, hastalıklı ve zayıf olmanın utanılacak bir hĆ¢l olmadıÄını, aksine kaƧınılacak bir felĆ¢ket olduÄunu ve bencillik sevkiyle bu felĆ¢keti, masum bir ƧocuÄa intikal ettirmenin ise cinayet olduÄunu ƶÄretmelidir. Devlet bu ilkelere gƶre hareket etmek iƧin gayesinin anlaÅılıp anlaÅılmadıÄını, uygun veya uygunsuz bulunduÄunu tahkik ile vakit geƧirmemelidir.”
Dünyaya Yahudi dƶlü olmayan saÄlıklı Ƨocuklar getirmek ise, kadınların devletin gƶzetim ve desteÄinde gerƧekleÅtirmeleri gereken aslĆ® gƶrevidir:
“IrkƧı devlet, erkek Ƨocuklarla olduÄu gibi kızlarla da meÅgul olacaktır. Kızların da eÄitimleri aynı ilkeler dahilinde idare edilecektir. Kızlar iƧin en ƶnemli nokta fiziki eÄitim olmalıdır. Karakterin eÄitim daha sonra gelir. Nihayet fikri eÄitimlerin geliÅmesi meselesi ele alınır. Kız eÄitiminin tek gayesinin, kızı, geleceÄin annesi olarak hazırlamaktan ibaret olduÄu hiƧbir zaman unutulmamalıdır.”
“IrkƧı devletin fert tipi mert, maÄrur; enerji sahibi erkekler ve dünyaya gerƧeÄi seven insanlar getirmeye kabiliyetli kadınlardır.”
Bu kadar… Kavgam’da kadınlar iƧin tek ƶngƶrülen tek iÅlev, ırksal olarak saf, saÄlıklı Ƨocuklar doÄurmaktan ibarettir. “Kadın” kavramının geƧtiÄi diÄer yerlerde ise, “subliminal” bir misogyny yükselir buram buram. Kadınlar zaaf yüklü, basit, alık, kolay kandırılabilir ve manipüle edilebilir varlıklardır… NOKTA.
“Halkın büyük bir ƧoÄunluÄu tıpkı bir kadın ruh hĆ¢li iƧindedir. Bunlar, fikir ve düÅünceleri, fiil ve hareketlerden ziyade duyguların doÄurduÄu düÅüncelerden Ƨıkarırlar. Bu izlenimler karıÅık olmayıp, gayet basit ve sınırlıdır. Bunların arasında birtakım ince farklar yoktur, sadece sevgi veya kin, hak veya haksızlık, gerƧek veya yalan, olumlu veya olumsuz konular vardır. HiƧbir zaman yarım hissiyata tesadüf edilmez, iÅte İngiltere’nin propagandasını idare edenler ƶzellikle bu hususları gayet iyi anlamıÅlardır, İngiliz propagandasında Åüphe doÄuracak yarım tedbirlere rastlanmazdı.”
“GerƧekte ordu ƧaÄdaÅ devrin en Ƨok ihtiyaƧ duyduÄu Åeyi yetiÅtiriyordu: İNSAN. Bir gevÅeme hĆ¢linden, yayılmakta olan bir kadınlaÅma bataklıÄından, her yıl ordunun safları arasından 350.000 genƧ yetiÅiyordu ki, her birinden kuvvet fıÅkırıyordu.”
Kadınların konum ve iÅlevlerine iliÅkin düÅünceler Hitler’de doÄrudan ƶjenik kaygılarla biƧimlendirilmiÅse, Mussolini’de ƶjenik ilke gƶrülmez; onun misojinisinde Katolisizm ve gelenekƧiliÄe belenmiÅ bir antifeminizm baÅattır:
“Kadın boyun eÄmelidir… Onun devlet iƧindeki rolüne dair fikrim, her türlü feminizmle zıttır. DoÄal olarak onun kƶle olmasını savunmuyorum, ama ona oy hakkı tanıyacak olsam, benimle alay edilir. Devletimizde onun herhangi bir konumu olmamalı…”
“FaÅist İtalya’da İtalyan kadınlarının yapabileceÄi en faÅist Åey, Ƨok sayıda Ƨocuk yetiÅtirmektir.”
“Bir kadın ƧalıÅmakla düÅüŠhĆ¢lindeki bir aileyi, hatta kendini kurtarabilir; ancak genelde bakıldıÄında, ƧalıÅması siyasal ve ahlĆ¢ksal bozulmanın kaynaÄıdır. Bir avuƧ kiÅinin kurtulması, büyük ƧoÄunluÄun kanı pahasına olur.” (de Grazia, 1992: 168)
“Kadından, bırakın bir tapınaÄı, bir kulübe inÅa etmesini isteyin, beceremeyecektir.” (de Grazia, 1992:195)
Bunlar “sƶzler”. “Kuram” vb. deÄil. Ama faÅist kuramcılar da var. Rejimlerinin hüküm sürdüÄü ülkelerde kadınların “ne” olması, ne yapması gerektiÄine iliÅkin “doÄrultuları” veren…
Bunlardan biri, İtalyan faÅizminin en yetkin ideologlarından olan Giovanni Gentile’dir. 1922-24 yıllarında kamu eÄitimi bakanlıÄı yapan Gentile, bakanlıÄı dƶneminde kadınlara karÅı keskin bir ayırımcılıÄın baÅlangıcına iÅaret eden kƶklü bir eÄitim reformunu baÅlattı.
Gentile’nin faÅizme katkıları bakanlıÄıyla sınırlı kalmamıÅtır: 1923-29 arasında Büyük FaÅist Konsey üyeliÄi yaptı; İtalyan FaÅist Kültür Enstitüsü’nü kurup yƶnetti, 1920’li yıllarda faÅist kültürün biƧimlendirilip yayılması konusunda amiral gemisi rolünü üstlenen Giornale critico della filosofia italiana (EleÅtirel İtalyan Felsefesi Dergisi)’nın yƶneticiliÄini yaptı; İtalyan Asiklopedisi’ni yayınladı. “FaÅist Aydınlar Manifestosu”nu kaleme alan oydu (1925). YaÅamı boyunca Mussolini’ye sadık kalan Gentile’nin fikirleri, DuƧe’yi fazlasıyla etkilemiÅtir. (Lucia Re)
Gentile’ye gƶre, feminizm, ne mutlu ki ƶlmüÅtü. Feminizm ƶlmüÅtü, çünkü üzerine temellendiÄi eÅit haklar kavramının modası geƧmiÅti. EÅit haklar hareketinin felsefĆ® temelinin, yani kadın-erkek, tüm bireylerin bazı temel, doÄal haklarla donanmıŠolduÄu ve seƧilmiÅ temsilcilerin gƶrevinin de bu hakların korunması olduÄu fikrinin bir yanılgı olduÄu, kanıtlanmıÅtı. Dolayısıyla, kadınlar erkeklerden aÅaÄıda varlıklar deÄildi; onlar erkeklerle eÅitti: herhangi bir hakka sahip olmamakta eÅit! Kadınlar ve erkeklerin hakları deÄil, ancak gƶrevleri vardı, Devlet’e karÅı gƶrevler…
Ve Gentile’ye gƶre faÅist devlet demokratik devletin bütün biƧimlerinden üstündür ve olası tek modern devlet biƧimidir. Gentile faÅist ve modern terimlerini eÅanlamlı olarak kullanmaktadır.
Devam edelim: Gentile feminizm ve eÅit haklar hareketinin ƶlümünün modernitenin temel bir baÅarısı olduÄunu iddia etmektedir; çünkü bƶylelikle feminizmin bulanıklaÅtırdıÄı erkek ile kadın arasındaki farklılık, kesin hatlarla tanımlanmıÅtır. Netlik, Åeylerin zıtlıklar hĆ¢linde kutuplaÅması her zaman iyidir; muÄlaklık, bulanıklık modern (= faÅist) devleti, faÅist deÄerler hiyerarÅisini tehdit eden unsurlardır. Bir baÅka deyiÅle, sorun salt kadınların toplum iƧerisindeki yerine iliÅkin ataerkil ƶnyargıların kümeleniÅi deÄildir; faÅizmin dizaynının tesisidir sƶz konusu olan. “FaÅist ideolojik yapının bütününün cinsiyet farklılıÄı temeline yaslandıÄı sƶylenebilir.” (Lucia Re, s.83)
Ancak kadın ile erkek arasındaki farklılık biyolojik deÄil, kültürel bir inÅadır: kadın cinsiyetinin sınırlarında yatar. Bu sınır, kadının erkeÄe gƶre “ƶteki oluÅ hĆ¢li”dir; onu erkek nezdinde cazip kılan da bu “ƶtekilik”tir. Gentile’ye gƶre, “ƶteki” olarak kadın bedeni, ancak erkek tarafından arzulandıÄı zaman vardır. Kadın, bireyselliÄini tam da onu elde ettiÄi an yitirir: çünkü kadın, ancak bir erkeÄe ait olduÄu ƶlçüde bireydir. BireyselliÄi, bir erkeÄin kadını olarak konumuna denk düÅmektedir. Bütün saÄlıklı ve düzenli toplumların temelinde aile ve din bulunmaktadır; ailenin etik ve kutsallıÄının güvencesi ise, kadındır.
Kadını insan ile Tanrı arasında ƶzverili halka kılan kutsallık, analıktır. Analık kadına iƧkin, ƶzgün ve ƶzsel bir Åeydir; ƶyle ki, her bakire, tanımı itibariyle anadır. Bakire Meryem tarafından temsil edilen “bakire analık”a saygı gƶstermeyenler, dünyadaki aÅkı sƶndürmektedirler.” (Lucia Re, s.85)
Bir baÅka faÅist ideolog, sosyolog Ferdinando Loffredo Politica della Famiglia’sının (1938) temel argümanı, kadınların ƶzgürleÅmesinin (eÄitim gƶrmeleri ve ev dıÅında ƧalıÅmaları) tüm modern toplumlar üzerindeki etkisi, yıkıcı olmuÅtur. Yalnızca doÄum oranlarındaki dramatik düÅüÅler nedeniyle deÄil; aynı zamanda kadınların fiziksel ve ruhsal yabancılaÅması, onların evlerine ve aile yaÅamına yabancılaÅmasını getirmiÅtir beraberinde. Loffredo’ya gƶre faÅist İtalya da bu yıkımdan azade deÄildir; gerƧi İtalya kadın ƶzgürlüÄü konusunda ƶrneÄin Fransa ve Sovyetler BirliÄi’ndeki kertede yıkıcı sonuƧlarla karÅılaÅmak durumunda deÄildi; ƶrneÄin İtalyan bakanlarının kadın partililere seslenmek yükümlülüÄü yoktu; ailenin hiyerarÅik yapısı feminist ƶrgütlerin tehdidi altında deÄildi; eÅit haklar yasası gibi bir Åey sƶz konusu olamazdı. Ama yine de, kadınlara tanınan sınırlı ƶzgürlükler bile rejim iƧin bir tehdit oluÅturuyordu.
Loffredo’ya gƶre yılın dƶrtte üçü boyunca bedeninde bir bebeÄi büyüten, organizmasının salgısıyla onu besleyen, yeni yetmeliÄe kadar ƧocuÄu eÄiten kadının erkekle aynı eÄitimi alması, bir saƧmalıktan ibaretti.
Loffredo kadının yerinin evi olması gerektiÄi konusunda o denli kararlıydı ki, daktilonun icadının aile yapısının Ƨƶzülmesine yol aƧan en zararlı olaylardan biri olduÄunu ileri sürmektedir. Ona kalırsa kadınlar aÅırı beden düÅkünlüÄüne yol aƧan, üreme sistemine zarar veren, kadınların dikkatini Ƨocuk bakımından baÅka yere yƶnelten ve kadını yuvadan dıÅarı Ƨıkartan spor dahi zararlıydı.
Loffredo, bozulma ve yozlaÅmanın ƶnüne geƧebilmek iƧin faÅist rejime bir dizi ƶneride bulunmaktadır: Kadın baba ya da koca, bir erkeÄe mutlak tabiiyet iƧinde olmalıdır: manevĆ®, kültürel ve iktisadĆ®… MeslekĆ® ve orta ƶÄretim kapıları kadınlara kesin olarak kapanmalı, onları yetkin ev kadınları hĆ¢line getirecek ƶzel eÄitim programları dizayn edilmeliydi. Kadının evinin dıÅında ƧalıÅma hakkı, faÅist devlet tarafından ev dıÅında ƧalıÅmama hakkı olarak revize edilmeli, kamuoyu, “zorunluluÄu kanıtlanmıŠbir gerekƧe olmadıkƧa, iÅe gitmek iƧin evinden Ƨıkan, erkeklerle rasgele iliÅki iƧinde olan, sokaklarda dolaÅan, tramvaya binen, fabrika ve bürolarda yaÅayan kadınları lanetleyecek Åekilde eÄitilmelidir.” (Lucia Re, “Fascist Theories of ‘Woman’ and the Construction of Gender”, Robin Pickering-Iazzi (der.), Mothers of Invention, Women, Italian Fascism and Culture, University of Minnesota Press, 1995, ss.86-88)
Mussolini gibi Hitler de akıl hocalarından yoksun deÄildi. ĆrneÄin devletin erkek savaÅƧılara dayandıÄını ve kadınların etkisinden uzak olması gerektiÄini savunan Alfred Rosenberg; kendilerine en uygun gƶrevler olan hizmetkarlıÄa dƶnebilmeleri iƧin kadınların Yahudi eÅitlik kavramından kurtarılması gerektiÄini savunan Gottfried Feder; Hitler’in ƶjenik coÅkusunu paylaÅan Ćçüncü Reich’ın kƶylü lideri ve tarım bakanı Walther DarrĆ©, “doÄru” üremenin ƶnemine dikkat Ƨekerken, Alman kızların saÄlıklı, safkan ve Ƨok sayıda Ƨocuk doÄurmak üzere eÄitilmesi gerektiÄini sƶylüyor. (Durham, 1998: 13)
“FaÅizm(ler)”de Kadın
20. yüzyıl ortası İtalyan ve Alman faÅizmlerinin kadınların toplum iƧerisindeki yerine iliÅkin gƶrüŠve uygulamalarının genelde ataerkil mantıÄa boyun eÄmekle birlikte, hem hayata geƧiriliÅ tarzları dolayısıyla da sonuƧları, hem de dayandıkları rasyoneller aƧısından nüanslarla ayırt edildiklerini gƶrdük. Nazizm’in kadınlardan birincil beklentisi “ırk”ı saf tutmaları, Alman ulusu iƧin saÄlıklı ve bol Ƨocuk doÄurmaları iken, faÅizmin kaygısı daha Ƨok feminizmin “yıkıcı” etkilerinin izale edilmesi gibi gƶzükmekteydi.
Nazi Almanyası ve İtalyan faÅizmiyle eÅzamanlı olmakla birlikte daha “liberal” bir gelenek iƧerisinde boy veren Britanya faÅizmi ise, ƧaÄdaÅlarına gƶre Ƨok daha “feminizan” vurgular iƧermektedir.
Ćncelikle, Britanyalı faÅistlerin ilk ƶrgütü, British Fascisti (BF), BolÅevik Devrimi’nden ürken ve İÅƧi Partisi’nin yükseliÅe geƧmesinden kaygılanan muhafazakĆ¢r saÄ bünyesinde, savaÅ sırasında ambulans hemÅiresi olarak ƧalıÅan bir kadın, Rotha Linton Orman tarafından kurulmuÅtur (1923).
Ancak iki savaÅ arası Britanyası’nda en etkili faÅist ƶrgütlenme, muhafazakĆ¢rlıktan tümüyle kopamamıŠolan BF deÄil, İÅƧi Partili eski bir bakan olan Oswald Mosley tarafından kurulan Ekim 1932’de kurulan Ƨok daha vurgulu bir anti-semit ve korporatist hatta ƶrgütlenen Britanya FaÅistler BirliÄi (BUF)’dir.
İngiltere’deki Ƨok-partili sistemi laÄvetme ve korunmacı ekonomi politikalara dayalı korporatist bir sistem kurma emellerini gizlemeyen, Yahudilerin ekonomik ve kültürel yaÅamdaki etkilerini kırmaya yeminli, Alman Nazizmi ve İtalyan faÅizmine hayranlıÄını her vesileyle dile getiren (ve her ikisinden de malĆ® yardım alan) BUF kurucusu Mosley’in kadınlar konusundaki gƶrüÅleri ikircimlidir. 1932’de partisinin “erkek gibi erkekler, kadın gibi kadınlar” istediÄini vurgularken, 10 yıl sonra, tutuklandıÄında BUF’un tam bir kadın-erkek eÅitliÄinden yana olduÄunu aƧıklayacaktı. (Durham, 1998: 21)
Tutukluluk koÅullarının zorlaması, ya da seƧimlerin sürdüÄü, üstelik de güçlü bir Süfrajet hareketine yataklık yapmıŠbir ülkede kadınları “ürkütmemek” adına bir takıyye… Belki. Ancak BUF’un kadınların toplumsal yaÅama, hatta karar alma mekanizmalarına katılması, ƧalıÅması ya da Ƨocuk yapması konusundaki fikirleri, Alman ve İtalyan hempalarından oldukƧa farklıdır. ĆrneÄin, partinin ülkedeki meslek dallarının 23 korporasyon hĆ¢linde ƶrgütlenmesi ve bu korporasyonların kendilerini ilgilendiren konulardaki karar mekanizmalarına katılmalarını ƶngƶren programında, ev kadınlarının da korporasyonlardan birini oluÅturması ve diÄer korporasyonların kendilerini ilgilendiren kararlarında (ƶrn. et, süt fiyatları) sƶz sahibi olması ƶngƶrülmektedir.
Ćte yandan, BUF ideologları, partilerinin kadınları “kuluƧka makineleri” olarak gƶrmediklerini ısrarla vurgulamaktadır: Kadınlar diliyorlarsa ƧalıÅmalıdırlar; kuÅkusuz, kendilerine uygun iÅlerde, hem de erkeklerle eÅit ücretlerle… Sorun, onların geƧim sıkıntısı yüzünden ƧalıÅmak zorunda kalmamalarıdır: Korporat devlet, erkeklere daha yüksek bir geliri güvence altına alarak ƧalıÅmayı kadınlar iƧin bir zorunluluk olmaktan, bir seƧim olmaya yƶneltecektir. Korporat devlet, ev kadınlarına ƧalıÅan kadınlarla eÅit bir statü verecek ve kendi korporat ƶrgütleri aracılıÄıyla parlamento dahil farklı düzlemlerde temsil edilmelerini saÄlayacaktır. Ev kadınları korporasyonu, kadınların temsil organı olmanın yanısıra, kadınlara “ev sanatları”, analık, saÄlık ve hijyen gibi konularda eÄitim verecektir.
Yanısıra, BUF kadınların yoÄun olarak ƧalıÅtıkları pamuklu ve yünlü dokuma sektƶrlerinde temsil edilmeleri saÄlanacak, evlenen kadınların iÅten ƧıkartılamayacaÄını, doÄum sonrası en az dƶrt aylık ücretli izinden yararlanabileceklerini ƶngƶren bir İŠYasası hazırlanacaktı.
1935 tarihli bir baÅka broÅürde (Women and Fascism- Kadınlar ve FaÅizm) BUF ev kadınlarının korporasyonları aracılıÄıyla temsilini bir kez daha vurguluyor, kadınların yetenekleri ve ulusal gereksinimlerin gerektirdiÄi iÅlerde ƧalıÅmasının desteklendiÄini belirtiyordu. Dahası, faÅizm, tıp, mimarlık, mühendislik, Ƨocuk bakımı, hukuk ve ev idaresi gibi mesleklerde daha fazla kadına gereksinim duyulduÄunu kabul ediyor, kentlerin ve evlerin tasarımında kadınların oynayacaÄı rolü ƶnemsediÄini vurguluyordu…
Ćzetle, Britanya faÅizmi ailenin gelir düzeyini yükselterek kadınları ekmeÄi kazanmak iƧin ƧalıÅma zorunluluÄundan kurtarırken, ev kadınlarının haklarını da korporatif ƶrgütlenmeleri sayesinde korumayı vaad ediyordu. Buna karÅılık, ƧalıÅmayı tercih eden kadınlara karÅı herhangi bir ayırımcılık sƶz konusu olmayacak; eÅit ücret, kadın doÄasıyla uyumlu iÅler, hamilelik sırasında korunmadan yararlanacaklardı. Yetenekli genƧ kadınlar yƶnetici olarak eÄitileceklerdi.
BUF’un doÄum kontrolü karÅısındaki tutumu da Alman ve İtalyan hempalarınınkinden farklıydı. 1936’da yayınlanan 100 Soruda FaÅizm baÅlıklı broÅürlerinde, doÄum kontrolüne iliÅkin bilimsel bilginin arzu eden herkesin eriÅimine aƧık olması gerektiÄini -ƶjenik ve (doÄum kontrolünün Britanya aile yapısını Ƨƶkertmeye yƶnelik bir ‘Yahudi icadı’ olduÄu yƶnündeki ifadeler gibi) antisemit tınılara karÅın- belirtiyorlar, baÅka yerlerde de “doÄum kontrolünü tümüyle kiÅisel bir sorun olarak gƶrdüklerini, faÅist yƶnetimde devletin doÄum oranlarını yükseltmekten yana olmakla birlikte, “aile mahremiyetine müdahale etmeyeceÄi”nin güvencesini veriyorlardı. BUF’un nüfusu arttırma politikası, Ƨok Ƨocuklu ailelere maddĆ® teÅvikler biƧimini almaktaydı.
GƶrüldüÄü üzere, Britanya faÅizminin kadınlar karÅısındaki tutumu, Alman ve İtalyan kafadarlarınınkinden bir hayli farklıydı: Mary Allen ve Norah Elam gibi 20. yüzyıl baÅlarındaki süfrajet mücadelesinin ƶncü isimlerini faÅist hareket saflarına Ƨekecek kadar farklı. Ćyle bir farklılık ki, eski bir süfrajet sempatizanı Mary Richardson’a süfrajet ƶnder Sylvia Pankhurst’e mektubunda, İtalyan faÅizminin kadınlara yƶnelik tutumunun Britanya faÅizmiyle kıyaslanamayacaÄını, çünkü “İtalya’da kadınların durumunun hiƧbir zaman Britanyalı kadınlarınkine benzemediÄini” yazdıracak kadar farklı. FaÅist kadın yazar Anne Brock Griggs de benzer bir tonda, Nazilerin kadın ƶÄretmenleri gƶrevden aldıÄı yolundaki haberler karÅısında kaygılarını dile getiren bir BUF üyesini “farklı bir ırksal geleneÄin, kadınlara yƶnelik”, İtalyan ve Alman tutumlarının Britanya’yla karÅılaÅtırılmasını olanaksız kıldıÄı sƶzleriyle teskin ediyordu. (Durham, 1998: 20-24).
“Geri Dƶnen” FaÅizm ve Kadınlar: Avrupa’nın FaÅizm HĆ¢lleri
20. yüzyıl sonlarında Batı/Kuzey kapitalizmindeki neoliberal dƶnüÅümlerle atbaÅı muhafazakĆ¢r reaksiyon ile ırkƧılıÄın yükseliÅe geƧmesi ve bunun bir gƶstergesi olarak İkinci Dünya SavaÅı Alman ve Hitler faÅizmleriyle ünsiyetlerini gizlemeyen neo-faÅist partilerin Avrupa’nın baÄrında hızla yükselmesi, Avrupalı entelektüellere “FaÅizm geri mi dƶnüyor?” sorusunu sordururken, Toplumsal AraÅtırmalar Yeni Okulu ve Eugene Lang College’da (New York) felsefe doƧent doktoru Chiara Bottici bu soruya, “Aslında faÅizm hiƧ gitmemiÅti ki…”, yanıtını veriyor:
“FaÅizmden anladıÄımız, ideolojiye adını vermiÅ ve onu aƧıktan benimsemiÅ olan tarihi rejim ise, bundan, bu konseptin sadece İtalya’da 1922 ile 1943 arasında hüküm süren siyasi rejime uygulanabileceÄi sonucuna varmalıyız. Ancak bunu sƶylemek, laf kalabalıÄından ileri gitmez: ‘İtalyan faÅist rejimi’ eÅittir ‘İtalyan faÅist rejimi.’ Yani ‘Tarih asla tekerrür etmez, dolayısıyla faÅizm kategorisini bu baÄlam dıÅında uygulamaya dƶnük her giriÅim baÅarısız olmaya yazgılıdır.’ Bunu sƶylemek, tarihƧiler iƧin yerinde bir uyarı olabilir ama ya toplum ve siyaset teorisyenleri iƧin? FaÅizm konsepti, farklı iktidar biƧimleri üzerine düÅünüp bunları karÅılaÅtırmanın sezgisel bir aracı olabilir mi?
EÄer faÅizmden anladıÄımız, 1922-43 arası İtalya krallıÄında cisimleÅen ve gƶrünür hĆ¢le gelen bir siyasi model ise, Ƨok farklı bir sonuca ulaÅırız. Bu iktidar biƧimini karakterize eden ƶzellikleri ele alalım: hiper milliyetƧilik, ırkƧılık, maƧoluk, lider kültü, “ƧƶküŠve yeni siyasal rejimde yeniden doÄuÅ” miti, siyasi düÅmanlara karÅı Åiddetin Åu veya bu Åekilde aƧıktan benimsenmesi ve devlet kültü. İÅte o zaman bu iktidar biƧiminin, 1943’te formel olarak ortadan kalkmasından sonra, farklı biƧimlerde ve Åekillerde, sadece Avrupa’da deÄil baÅka yerlerde de nasıl var olmaya devam ettiÄini aƧık bir Åekilde gƶrebiliriz. FaÅist partilerin nasıl varlıÄını sürdürdüÄünü, faÅist sƶylemlerin nasıl yayıldıÄını ve savaÅ sonrasında dünya Ƨapında ortaya Ƨıkan farklı rejimlerin, formel olarak faÅizmi benimsemeksizin nasıl faÅist ƶzellikler sergilediÄini gƶrebiliriz.
Günümüze gelirsek, TrumpƧ’ılıÄın, temsili demokrasinin formel ƶzelliklerine saygı, serbest piyasa ideolojisi ile popülist sƶylemin bir birleÅimi ve bir yandan devletin aygıtlarına yoÄun Åekilde baÅvururken diÄer yandan devleti eleÅtirme paradoksu gibi belirli hususiyetler ile birlikte, bir ideoloji olarak faÅizmin neoliberal bir biƧimini nasıl temsil ettiÄini gƶrebiliriz. Ancak aynı zamanda aÅırı milliyetƧilik, sistematik ırkƧılık, maƧo-popülizm ve Åiddetin ƶrtük Åekilde meÅrulaÅtırılması gibi, faÅizme mahsus ƶzellikler de sergilemektedir. Toplamda, faÅizmi, modern iktidarın bir eÄilimi ve onun devlet egemenliÄi mantıÄını ise, Karstik bir nehir gibi, formel kurumların altından akan ama ne zaman bir aƧıklık bulsa daima en yıkıcı formunda patlak veren bir eÄilim olarak deÄerlendirmeliyiz.”[7]
Sosyalist blokun 20. yüzyıl sonlarına doÄru ƧƶzülüÅü, sermaye hareketlerinin “küreselleÅme” olarak vaftiz edilen dizginsizleÅmesinden Ƨok daha fazlasına yol aƧtı: sosyalizmin kendisine dayattıÄı sınırlardan bu yolla kurtulan kapitalizm, neoliberal formunda emeÄe ve emeÄin kazanımlarına karÅı pervasız bir saldırı baÅlatırken, aynı zamanda bilinen “burjuva demokrasisi”nin de sonunu ilan ediyordu. SeƧimler (en “demokratik” denilen ülkelerde dahi) Berlusconi, Sarkozy, Trump gibi arrivistlerin at koÅturduÄu bir “show business”a dƶnüÅürken, “parlamenter demokrasi”nin kendini savunacaÄı ilkeler giderek aÅınıyordu. Günümüz “saĔında popülizm, muhafazakĆ¢rlık, aÅırı saÄ ve faÅizm gibi kavramlar arasındaki sınırlar iyice muÄlaklaÅırken saÄ politik zemin iyiden iyiye kayganlaÅmıÅtır.
Ilımlıdan aÅırıya, “demokrat”tan faÅiste tüm saÄı kaygan bir eÄik düzlem iƧine Ƨeken bu siyasal gƶrüngü, tarihƧi, arkeolog ve siyasal düÅünür Neil Faulkner’a “1930’ların bu filminin aÄır Ƨekimde yeniden gƶsterimde olduÄu da doÄru gƶrünüyor. Ekonomik durgunluk, artan toplumsal çürüme, uluslararası düzende bir kırılma, artan silahlanma ve savaÅ harcamaları ve eli kulaÄında bir iklim felaketi ile, belki de 1930’larınkinden daha zorlu bir dünya kapitalist krizi ile yüz yüzeyiz,” dedirten zeminde gerƧekleÅmektedir:
“Emek hareketleri -sendikalar ve kitlesel sosyalist partiler- 35 yıllık neoliberalizm sürecinde zayıfladılar. Krizin sillesini yiyen ƧoÄu ƧalıÅan insan, kolektif mücadeleyle direnebilmelerini saÄlayacak etkili mekanizmaların yokluÄunu Ƨekiyor. Toplumsal yaÅam atomizasyon, yabancılaÅma ve ümitsizlik ile karakterize oluyor. Bu, milliyetƧilik, ırkƧılık, faÅizm ve savaÅ iƧin verimli bir zemin yaratıyor.
SaÄın hiƧbir Ƨƶzümü, ƶnerecek hiƧbir Åeyi yok. Siyasetlerinin ƶzü bu nedenle iÅƧi sınıfını birbirine düÅürmekten, kadınları, yoksulları, engellileri, etnik azınlıkları, Müslümanları, LGBT bireyleri, gƶƧmenleri, mültecileri vb. günah keƧisi yapmaktan ibaret. Farklı yerlerde farklı biƧimler alıyorlar. ABD’de Trump. İngiltere’de Brexit. Fransa’da Le Pen. Almanya’da AfD. Ama mesajın ƶzü aynı. Ve silahlı Ƨetelerin sendikaları, solu ve azınlıkları bastırmaya dƶnük Åiddeti ve baskısı ile bunun topyekĆ»n faÅizme dƶnme potansiyeli var.”[8]
Evet, günümüz faÅizmi, sosyalist sistemin ƧƶküÅü ile birlikte kapitalist sistemin “tarihin sonu”nu ve kendisinin ebedĆ®liÄini ilan ediÅinden kısa bir süre sonra iƧine sürüklendiÄi ve neredeyse 10 yıldır debelendiÄi krize bir tepkidir: “Küresel kapitalizm 2008 Büyük Resesyonu ile derin bir yapısal krize girdi, 1930’dan beri en kƶtü kriz. ABD’de Trump’Ƨılık, İngiltere’de Brexit, Avrupa Ƨapında ve dünya genelinde (İsrail, Türkiye, Filipinler, Hindistan ve diÄer yerler gibi) neo-faÅist ve otoriter partilerin ve hareketlerin artan etkisi, küresel kapitalizmin krizine aÅırı saÄ bir yanıt arz ediyor,” diyor California Ćniversitesi’nde Sosyoloji, Küresel ĆalıÅmalar ve Latin Amerika ĆalıÅmaları profesƶrü William I. Robinson. Kriz nedeniyle konumlarını yitirme, iÅsiz kalma, aÅaÄı doÄru mobilite tehdidiyle karÅı karÅıya kalan Kuzey’li emekƧiler ve orta sınıflar, inandırıcı bir sol alternatifin yokluÄunda[9], güvenliÄi neo-faÅizan yabancı-düÅmanı, İslĆ¢mofobik, muhafazakĆ¢r ve izolasyonist gƶrüÅlerinde aramaktadırlar: “FaÅizm, akut kapitalist kriz dƶneminde, kitlesel korku ve endiÅeyi ABD ve Avrupa’da-gƶƧmen iÅƧiler, Müslümanlar ve mülteciler gibi-günah keƧisi hĆ¢line getirilen topluluklara yƶnlendiren psikososyal mekanizmalara dayanıyor. AÅırı saÄ güçler bunu, yabancı düÅmanlıÄına dayanan bir sƶylem repertuvarı, ırk/kültür üstünlüÄü iƧeren gizemli ideolojiler, idealize ve uydurma bir tarih anlatısı, binyılcılık, ve savaÅı, toplumsal Åiddeti ve tahakkümü adeta kutsayan militarist ve erkekƧi bir kültür üzerinden yapıyor.”[10]
GƶƧmen karÅıtı sƶylemlerin Fransa, Almanya, BelƧika ve Hollanda’da neo-faÅist partilerin seƧmen tabanını geniÅletmesi, 1990’lardan itibaren yabancı (gƶƧmen) düÅmanlıÄının Avrupa’da (ve Ƨok geƧmeden ABD’nde de) neofaÅizmin temel gündem maddesi hĆ¢line gelmesini saÄladı. Milletvekilleri aracılıÄıyla Avrupa ülkelerinin parlamentolarında -ve Avrupa Parlamentosu’nda- ƶzellikle Müslüman ülkelerden gelen gƶƧe karÅı daha sert ƶnlemler talep eden sesler yükselirken -ve ırkƧı partiler koalisyon ortakları olarak iktidarlara katıldıkları ƶlçüde bu ƶnlemler devreye sokulurken- bu tutumun sokaklardaki yansımaları da kısa sürede kendini hissettirmeye baÅlayacaktı: Yalnızca Almanya’da, 1991’de Hoyerswerda’daki sıÄınmacı hostelinin kundaklanması; AÄustos 1992’de Rostock’da gƶƧmen mahallesinde Ƨıkartılan yangın; Mayıs 1993’te Solingen’de beÅ Türk’ün ƶlümüyle sonuƧlanan kundaklamayı hatırlamak yeterlidir.
Neo-faÅist Åiddet, kısa sürede tüm Avrupa’yı sararken (ABD ve Rusya bundan muaf deÄildir, faÅizan genƧlik ƶrgütleri hem yoksullaÅan “beyaz” mahallelerden hem de sosyal medya üzerinden hızla büyürken, faÅist partilere de ilgi artmaktadır.
Ancak 90’lı yıllardaki anket ve araÅtırmalar, aÅırı saÄa ilginin cinsiyet-temelli olarak farklılık gƶsterdiÄini gƶzler ƶnüne sermektedir:ĆrneÄin, 1989 Berlin eyalet seƧimlerinde eski bir SS askeri tarafından kurulan Republicaner (REP / CumhuriyetƧi) Parti, erkeklerin yüzde 10.8’inin, buna karÅılık kadınların yüzde 5.9’unun oylarını alabilmiÅti. Fransa’da 1986 parlamento seƧimlerinde erkeklerin yüzde 12’si Le Pen’in Ulusal Cephe’sini desteklerken bu oran kadınlarda yüzde 7’de seyrediyordu. Baba Le Pen seƧmen tabanını geniÅletirken dahi, kadın oylarıyla erkek oyları arasındaki farklılık süregidiyordu: 1988 baÅkanlık seƧimlerinde Le Pen erkek oylarının yüzde 13’ünü alırken, kadınlardan alabildiÄi oyun oranı yüzde 6’da kaldı. Ulusal Cephe Le Pen yƶnetiminde olduÄu sürece, kadın oylarıyla erkeklerinkiler arasındaki bu aƧıÄı kapatamayacaktı. (Durham, 1998: 55-56)
İki olgu, bu durumu tersine Ƨevirecektir: İlki, neo-nazi, neofaÅist partilerin kadınlara yƶnelik sƶylemlerini gƶzden geƧirerek kadın taleplerine daha duyarlı kılma yƶnünde Ƨaba sarf etmeleri ve buna koÅut olarak yƶnetimlerinde kadınların aÄırlıÄının artması; ikincisi ise, 21. yüzyıl baÅlarından itibaren radikal İslĆ¢mcı Åiddetin Batı dünyasında kendini yoÄun bir biƧimde hissettirmeye baÅlamasıyla birlikte, Müslüman ülkelerden gelen gƶƧmenlere yƶnelik tepkinin İslĆ¢mofobi biƧimini alması.
Ćnce ilkine bakalım: İkinci Dünya SavaÅı sonrasında, yani faÅist rejimlerin yenilgiye uÄratılmasından sonra ƧeÅitli Avrupa ülkelerinde yeniden boy gƶsteren neo-nazi, neo-faÅist yƶnelimli parti ve hareketlerin kadınlar konusunda baÅlangıƧta seleflerinin misojinizminden ƶteye geƧebildikleri sƶylenemez. ĆrneÄin aÅırı saÄcı Alman Reich Partisi (DRP)’nin 1958 programında kadınların ancak acil durumlarda evleri dıÅında ƧalıÅabilecekleri kaydediliyor, parti genƧleri Amerikan etkisine karÅı uyarırken, genƧ erkekleri “cesur”, genƧ kızları ise “saf” olmaya ƧaÄırıyordu. Medyanın “ahlĆ¢ksız” yayınlardan arındırılması, Alman neo-nazilerinde bir takıntı hĆ¢lindeydi; kürtaj karÅıtı tutumları bir “ata mirası” olarak süregidiyordu; ta ki, Republikaner partili kadınlar parti programında 1990’daki “Kadınlarla erkekler eÅit haklara sahiptir. Kendini gerƧekleÅtirme hakkı hem kadınlar hem de erkekler iƧin geƧerlidir. Bu, ƶzellikle meslek hayatı iƧin geƧerlidir,” yolundaki deÄiÅikliÄi dayatana dek.
Alman (neo-)Nazilerinin geleneksel (ve fakat kendi saflarındaki kadınlar tarafından kimi itirazlarla karÅılanan) misojinist tutumları (kürtaj karÅıtlıÄı, antifeminizm, kadınların analık rollerine vurgu, ev kadınlıÄı ve anneliÄin devlet teÅvikleri aracılıÄıyla desteklenmesi…) Avrupalı diÄer hempalar tarafından da paylaÅılıyordu[11].
Ancak 2000’li yıllara gelindiÄinde, bu alanda kimi ƶnemli deÄiÅiklikler yaÅandı. Avrupa’nın faÅizan/faÅist partilerinde kadınlar ƶne Ƨıkmaya baÅladılar. Fransız Ulusal Cephe’yi babası Jean-Marie Le Pen’den devralan ve Fransa’daki 2017 CumhurbaÅkanlıÄı seƧimlerinin ikinci turunda oyların yüzde 35’ini alan Marine Le Pen, belki de bu kadınlar arasında en yaygın bilineni. Marine Le Pen’in, babası dƶneminde Ulusal Cephe’nin oldukƧa düÅük olan kadın desteÄini yükselttiÄi ve aradaki farkı kapattıÄı biliniyor. Bƶylelikle, babası kadınların ancak yüzde 5-6’sının oyunu alabilirken, Marine Le Pen kadınlar arasındaki oy oranını yüzde 26’ya Ƨıkarttı; üstelik kadın ve erkek oyları arasındaki farkı da kapattı. Marine Le Pen’in bunu “kadın hakları” ajandasını gƶƧmen/İslĆ¢m karÅıtlıÄıyla baÄdaÅtırmasındaki baÅarıya baÄlıyor ƧoÄu yorumcu. 8 Mart’ta (2017) RTL’e verdiÄi rƶportajda İslĆ¢mcı kƶktenciliÄin kontroluna karÅı kadınların hakkını savunuyorum,” diyordu ƶrneÄin. “Kadınlar diledikleri gibi giyinebilmeli, etek ya da Åort..”[12]
Ćstelik Marine Le Pen tek deÄil. Ne Fransa’da ne de Avrupa’da. YeÄeni Marionne MarĆ©chal-Le Pen, üçüncü kuÅak Le Pen olarak 2012’de 23 yaÅında iken seƧildiÄi Fransız Parlamentosu’nda politik misyonunu sürdürürken, partisi Ulusal Cephe’de teyzesinin “fazla ılımlı” bulduÄu politikalarına eleÅtirilerini dile getirmeye baÅladı.
Almanya’da Eylül 2017 seƧimlerinde büyük baÅarı kazanıp üçüncü büyük parti olarak parlamentoya giren AfD (Almanya İƧin Alternatif Partisi) eski eÅbaÅkanı Frauke Petry, seƧimin hemen ardından partisinden istifa etmiÅ olsa da, eski eÅbaÅkan, LGBTI kimliÄini gizlemeyen Alice Weidal ile birlikte, partinin seƧmen tabanını, ƶzellikle de kadın seƧmenlerin sayısını dikkate deÄer ƶlçüde arttırabildi.
IrkƧı vurgularıyla ƶne Ƨıkan NorveƧ İlerici Parti’nın lideri, bir dƶnemin maliye bakanı Siv Jensen de, kendisini Thatcher tarzı bir serbest piyasa muhafazakĆ¢rı, partisini “klasik liberal, hatta Ƨok demokrat” olarak tanımlasa da, “sinsi” İslĆ¢mileÅme karÅısında yurttaÅları uyarmayı bir parti politikası olarak benimsemesi ve İsrail’e verdiÄi ateÅli destekle “anaakım saÄ”dan yolunu ayırıyor.
Danimarka Halk Partisi lideri Pia Kjaersgaard da muadilleri gibi sıkı anti-gƶƧmen politikalarıyla temayüz ediyor, 2000 yılında Danimarka’nın euro’yu para birimi olarak benimsemesine karÅı yürüttüÄü baÅarılı kampanyayla anımsanıyor.[13]
Britanya’nın faÅist partisi Britain First’ün kadın lideri Jayda Fransen ise tavizsiz ırkƧı ve İslĆ¢m karÅıtı gƶrüÅleriyle tanınıyor.
FaÅizmin “kadın yüzü”, hiƧ kuÅku yok ki “aÅırı saÄın Åiddete eÄilimli, eril yüzü”nden rahatsız olan kadın seƧmenleri[14] aÅırı saÄa ikna etmeye yƶneliktir.[15] Ve aÅırı saÄa destek veren kadın oylarındaki yükselme trendi, bu tip parti ve hareketlerin saƧaklardan merkeze doÄru taÅınmasında etken oluyor.
Bu nedenle de bu hareketler, aƧık ayırımcı, kadın düÅmanı sƶylemleri geri Ƨekmekte, kadınların aktif siyasete girmeleri desteklenmekte, ƧalıÅma, Ƨocuk sahibi olma gibi konularda “tercih” vurgusu ƶn plana Ƨıkmakta, hatta LGBTI hakları gündeme getirilmektedir. 2015 seƧimlerinde 4 milyon oy alan Brexit yanlısı ırkƧı UKIP bünyesinde ƶrneÄin, bir LGBT grubu bulunuyor. Hem partilileri LGBT’ye iliÅkin konularda eÄitmek, hem de dıÅa karÅı partinin “homofobik” olmadıÄını kanıtlamak iƧin.[16]
Kadınların son yıllarda ırkƧı, faÅist partilere ilgisinin artmasının ikinci etkeni ise, hiƧ kuÅkusuz, giderek yaygınlaÅan İslĆ¢mofobi. Ya da “yabancı/gƶƧmen düÅmanlıÄı”, ırkƧılık gibi ayırımcılık biƧimlerinin Avrupa ülkelerindeki “Müslüman ƶteki”ne yƶnelmesi. İÅin ilginƧ yanı, ƶrneÄin Fransız ya da Alman, İngiliz vb. erkeklerin kadınlara yƶnelik Åiddet ve cinsel saldırıları karÅısında genellikle sessiz kalan faÅistlerin[17], saldırgan Müslüman ülke kƶkenli biri olduÄunda, feminist kesilmeleri. 2015 yılbaÅı gecesi Kƶln’de yaÅanan toplu tacizi bahane ederek gƶƧ konusunda bir referandum ƧaÄrısı yapan Marine Le Pen, “Korkarım ki gƶƧmen krizi kadın haklarında sonun baÅlangıcını iÅaret ediyor,”[18] diyor ƶrneÄin Opinion dergisine verdiÄi rƶportajda. Bu konuda yalnız deÄil; “Avrupa saÄı uzun süredir hicab’ı ataerki simgesi olarak gƶrüyor. Daha yakın zamanlarda ise Müslümanların mahallelerinde eÅcinsel ve kadınlara yƶnelik saldırıların Avrupa deÄerleri aƧısından bir tehdit teÅkil ettiÄini vurgulamaya baÅladı.”[19]
Peki ya ABD?
Avrupa saÄı üzerinde bu kadar durup da Trump’ın ABD’sinden sƶz etmemek olmaz.
Neoliberalizm 1980’lerde Reaga-Thatcher ikilisi eliyle kesin zaferini ilan ettiÄinde, emekƧilerin, yoksulların ve kadınların ellerinden tüm kazanımlarını geri almaya yƶnelik bir toplumsal-kültürel dalganın yükseliÅine de tanık olduk. Kendilerini “yeni-muhafazakĆ¢r” (neo-con) olarak tanımlayan yeni tip ideologlar, serbest piyasaya tam iman etmiÅken, ateizm, feminizm ve aÅırı liberalizm elinde fazlasıyla aÅındıÄını düÅündükleri ahlĆ¢ksal deÄerlere dƶnüŠçaÄrısı yapıyorlardı topluma: kürtaj karÅıtlıÄı, evlilik ve aile baÄlarının kutsanması, genƧ kızların evliliÄe kadar bekaretlerini muhafaza etmeleri, Ƨok Ƨocuklu ailelere dƶnüÅ, kiliseye dƶnüÅ, LGBTI düÅmanlıÄı, gƶƧmen karÅıtlıÄı…
İÅin ilginƧ yanı, kadınların bu hareketler iƧinde baÅat bir yer tutmalarıydı. “İlginƧ”, lafın geliÅi. Yoksa ABD’nde kadınlar ƶteden beri saÄcı taban ƶrgütlerinde baÅat rol oynayagelmiÅlerdir: ABD feminizminin kƶklerinde kısmen orta sınıf kadın ƶrgütlerinin alkolün yasaklanması, fuhÅun ƶnlenmesi vb. konusundaki eylemlerini kapsayan “AhlĆ¢kĆ® DiriliÅ” hareketinin yattıÄı gƶz ƶnünde bulundurulduÄunda, bunda ÅaÅılacak bir Åey yoktur.
“Kadınlar en azından McCarthy dƶneminden bu yana saÄ kanat hareketlerde baÅat olageldiler,” diyor Michelle Goldberg. Ve sosyalbilimci Abby Scher’den aktarıyor: “1950’lerin baÅları boyunca taban antikomünist aktivistlerin büyük bƶlümü, kadınlardı.” 1980-90’larda hareketin sürmesini olanaklı kılan yerel eylemcilerin ƧoÄunluÄunu da kadınlar oluÅturmaktaydı.[20] “Kartal Forumu”yla EÅit Haklar Yasası’na (ERA) karÅı amansız bir haƧlı seferi baÅlatan Phyllis Schlaffly, kadınlara evlerine dƶnüp yuvalarının uysal melekleri, müÅfik anaları olma iÅini yeniden ƶÄretme misyonunu üstlenen Ruth Carter Stapleton, Anita Bryant, Marabel Morgan saÄcı kadınların “antifeminist” cihadının 1980-90’lı yıllardaki baÅkomutanlarıydı.[21] Bu kez “ABD BaÅkanları’nın en cinsiyetƧisi” ƶdülünü hak eden Donald Trump’a yedeklenen ABD’li neo-con kadınlar muhafazakĆ¢r vaazları ile “feministƧe” yaÅam tarzları arasında keskin bir ƧeliÅki sergileseler de[22], ana argümanlarını feminizm karÅıtlıÄı üzerinde temellendirmektedirler. Phyllis Schlaffly, ƶrneÄin, 1970’lerin sonları, 80’lerin baÅlarında EÅit Haklar Yasası’na karÅı savaÅım yürütürken, yasanın kadınlara zorunlu askerlik getireceÄi ve kocaları eÅleri ve Ƨocuklarına olan malĆ® yükümlülükten kurtararak kadınlara zarar vereceÄi tezlerini iÅlemekteydi. İzinden giden neo-con kadınlar da argümanlarını feminist taleplerin kadınlara zararlı olduÄu savına dayandırıyorlar:
• Kürtajın kadınlara zarar verdiÄi: Amerika’nın Kaygı Duyan Kadınları ƶrgütü, ƶrneÄin, kürtajın depresyon, kaygı ve meme kanserine yol aƧtıÄı, serbest bırakılmasının bu semptomların yaygınlaÅmasına yol aƧtıÄını ileri sürüyor.
• Silahları sınırlandırmaya yƶnelik yasanın kadınlara zararlı olacaÄı: BaÄımsız Kadınlar Forumu sƶzcüsü, Ocak 2013’te silah bulundurmayı sınırlandırmaya yƶnelik yasanın cinsiyetler arasındaki kuvvet dengesini, silahlı bir kadının saldırganlara karÅı daha avantajlı olduÄunu ileri sürmüÅtü.
• GenƧ üniversiteli kadınların feministlere karÅı Ƨıkma ve kadın araÅtırmaları müfredatını sorgulamaya teÅvik edilmesi: ClareBooth Luce Politika Enstitüsü, ƶrneÄin, muhafazakĆ¢r kadın ƶÄrencileri eÄitiyor ve feminist Vajina Monologları’nın sahnelenmesinin engellenmesi konusunda teÅvik ediyor. Feminist yaklaÅımın kadınları “cinsel organlarına indirgerken”, kadınları gerƧekten güçlendirmenin yolunun “yürekte ve akılda” yattıÄını ƶne sürüyorlar.
• Kadınlara KarÅı Åiddet Yasası’nın eleÅtirisi: BaÄımsız Kadınlar Forumu, kuruluÅundan bu yana, “aile-iƧi Åiddetin temel nedeninin cinsiyetƧilik olduÄu varsayımıyla baÄdaÅmadıkları iƧin, uyuÅturucu kullanımı, psikolojik bozukluklar ve evlilik sorunları gibi kanıtlanmıŠÅiddet nedenlerine Ƨok az fon ayrılmasını ƶngƶren” bu yasaya karÅı Ƨıkıyor.[23]
SonuƧ Olarak…
GƶrüldüÄü üzere yeni-muhafazakĆ¢rlık, ahlĆ¢kƧılık, din, milliyetƧilik, ırkƧılık, yabancı düÅmanlıÄı, İslĆ¢mofobi gibi girdilerden beslenen neo-faÅist hareketlerin kadınlarla iliÅkisi oldukƧa karmaÅık. BizatihĆ® kadınları, üstelik de neredeyse iki yüzyıllık bir “kadın mücadeleleri” tarihinin kazanımlarının meyvalarını devÅirmiÅ kadınları iƧermeyi arzuladıkları ƶlçüde, geleneksel misojin karakterlerini zaman zaman bir hayli esnetmek, eÄip bükmek zorunda kalıyorlar. Ćte yandan, orta-alt sınıf kadınların neoliberal dƶnüÅümlerin yıkıcı sonuƧlarından kaynaklanan kaygılarını, hoÅnutsuzluklarını (Ƨeperlerden merkeze yƶnelik gƶƧ dalgası, iÅsizlik, yoÄunlaÅan geƧim sıkıntısı, kadın ticareti, uyuÅturucu kullanımı, sokak Åiddeti ve suƧ oranlarındaki artıŅ) manipüle ederken, kadınların mobilizasyonundan da büyük ƶlçüde yararlanmazlık edemiyorlar. FaÅizmin gƶvdesi, bƶylelikle kadınlaÅıyor. KadınlaÅırken de kadınlara itici gelmeyecek sƶylemleri benimsiyor… Ya da benimser gƶzüküyor.
Ćünkü faÅizm pragmatik, akıÅkan ve demagojik bir gƶrüngüdür. Umberto Eco, onun “düŠkırıklıÄı ve Ƨaresizlik duygusu iƧindeki bir ‘orta sınıfa’, ekonomik bunalımdan ya da politik aÅaÄılanmadan mustarip ve alt toplumsal katmanların baskısından korkan bir sınıfa ƧaÄrıda bulunduÄunu vurgularken ana karakteristiklerini “gelenek kültü, issasyonalite, eylem-merkezcilik, anti-entelektüalizm, farklılık korkusu, milliyetƧilik, aÅaÄılanmıÅlık duygusu, savaÅ ruhu, popülist seƧkincilik, machismo, parlamentoya inanƧsızlık, basitleÅtirici bir yeni sƶylem” [24] olarak sıralar. Ćyle gƶzüküyor ki faÅizm, bu karakteristikleri, iƧinde boyverdiÄi dƶnemin koÅullarına gƶre serbest nazım yeniden ve yeniden dizayn edebilmektedir. Nitekim, ortalama insanın en yontulmamıŠhissiyatına seslenen demagojik (ve irrasyonel) ƶzelliÄi, kendisini ƧeliÅkilerini aƧıklamak ya da ƶzeleÅtiriye tabi tutmak gibi ƧapraÅık iÅlemlerden azade kılmaktadır.
Nitekim, akademik, feminizan, LGBTI-duyarlı, hatta Ƨevreci vurgularla yola koyulan ve baÅlangıƧta “profesƶrler partisi” olarak adlandırılan Alman neo-faÅist AfD, sıÄınmacılar krizinin patlak vermesiyle birlikte, toplumsal tabanını deÄiÅtirerek yeni bir sƶyleme yƶnelecekti: YıldızoÄlu’nun deyiÅiyle, parti, “geleneksel faÅist partilerin kültürlerine Ƨok benzeyen eklektik, ırkƧı, yabancı düÅmanı, giderek daha Ƨok ataerkil (LGBT evliliklerine karÅı) bir kültür ve rakip siyasi liderlere hakaret etmeyi doÄal sayan, Åiddet ƶÄeleri iƧeren, 1930’lardan bu yana duyulmamıŠbir dili birleÅtiriyor. Nazi, SA kadrolarının taÅıdıÄı hanƧerinin kabzasına kazılı “Her Åey Almanya iƧin” sloganı, AfD toplantılarında da duyuluyor.”[25]
“AB’ye tam üyelik” perspektifiyle Türkiye’yi “vesayet rejimi”nden kurtararak demokratikleÅtirmek ve ƶzgürleÅtirmek, Kürt sorununu Ƨƶzüme kavuÅturmak sƶylemleriyle yola Ƨıkan bir partinin nelere dƶnüÅebileceÄine birinci elden tanık olan bizler iƧin bu dƶnüÅümü anlayabilmek, hiƧ de zor deÄil!
29 Aralık 2017 16:55:01, İstanbul.
N O T L A R
[1] Newroz, Ocak 2018… İstanbul Ćzgür Ćniversite’de 13 Ocak 2018’de yapılan konuÅma…
[2] Otto Weininger
[3] Sol Haber Portalı, “AKP’li Yazar: Bu KuÅak Devletin Anasını AÄlatır”, 10 Eylül 2017… http://haber.sol.org.tr/toplum/akpli-yazar-bu-kusak-devletin-anasini-aglatir-209058
[5] Aktaran: Victoria de Grazia, How Fascism Ruled Women, Italy 1922-1945. University of California Press, 1992: 41.
[6] Hitler, Kavgam’da “ırk”ı bozan tehditlerden biri olarak gƶrdüÄü fuhuÅ ve cinsel aÅırılıklara karÅı mücadele iƧin genƧlerin olabildiÄince erken evlendirilmesini va’zeder. EvliliÄin amacı, türü ve ırkı korumaktır. Ancak tek baÅına evlilik yeterli deÄildir; aynı zamanda cinselliÄin erken uyanmasını ƶnlemek iƧin eÄitim de gereklidir. Ve hiƧ kuÅkusuz, yozlaÅmıÅ, müstehcen kültüre karÅı mücadele… “Tiyatro, sanat, edebiyat, sinema, basın, afiÅler ve vitrinler çürüyen dünyamızın bütün tezahürlerinden arındırılmalı ve ahlaksal, siyasal ve kültürel fikirlerimizin hizmetine sokulmalıdır. (…) KiÅisel ƶzgürlük hakkı, ırkı koruma gƶrevinin ƶnünde geriler.” (Mein Kampf, 1969: 234) Ahlaksal çürümenin sorumlusu ise, tabii ki Yahudilerdir: “Modern Almanya’da yüzbinlerce kiÅi, Åeytani bir neÅeyle, kanıyla kirleterek halkından ƧalacaÄı saf kızlar iƧin pusuya yatmıŠYahudiler tarafından baÅtan Ƨıkartılıyor.” Hitler’e gƶre tek bir kutsal hak vardı: kanı en saf hĆ¢liyle koruma hakkı.” KƶÅe baÅlarında satılan doÄum kontrol hapları, en saÄlıklı Almanların ƧoÄalma haklarını ellerinden almaktaydı. Ve geleceÄin devleti, ırkı merkeze yerleÅtirerek yalnızca saÄlıklı olanların Ƨocuk sahibi olmasını saÄlayacak, saÄlıksızların dünyaya Ƨocuk getirmesi, saÄlıklıların ise getirmemesi bir onursuzluk addedilecekti. (Mein Kampf, 1969: 365-7)
[7] Cihan Aksan-Jon Bailes, “FaÅizm Geri mi Dƶnüyor?”, 15 Aralık 2017… http://yenidenatilim.com/fasizm-geri-mi-donuyor-cihan-aksan-ve-jon-bailes/3251/
[8] a.y.
[9] “Demokrat/sol/sosyal demokrat/sosyalist yaftalı partilerin Kuzey Amerika ve Avrupa’da neoliberal politikaların ÅampiyonluÄunu yaptıÄı unutulmamalı.
[10] a.y.
[11] Kürtaj karÅıtlıÄı sık sık, gƶƧmenlerin hızlı üremesi korkusu karÅısında “ulusal kimliÄi koruma” tınısıyla yüklenir. Jean-Marie Le Pen, 1986’da Daily Mail’e verdiÄi rƶportajda: “Ćok daha fazla Fransız annenin Fransız bebekler doÄurup ülkeyi Fransızlarla doldurmasını istiyoruz ve evlerinde oturup gururlu, saÄlıklı insanlar yetiÅtirmeleri iƧin onlara para ƶdeyeceÄiz,” diyordu. (Durham, 1998:66)
[12] Aamna Mohdin, “Marine Le Pen’s plan to lure French women to the far right is working”, Quartz, 8 Mart 2017… https://qz.com/926336/le-pen-is-slowly-destroying-the-consensus-that-soft-hearted-women-vote-left/
[13] “Women of the Far Right”, Vogue,10 Nisan 2017… http://www.vogue.co.uk/gallery/women-of-the-far-right-politics-europe.
[14] İsveƧ ve Hollandalı toplumbilimcilerin 17 Avrupa ülkesinde yürüttüÄü ve 2015 sonlarında Patterns of Prejudice dergisinde yayınlanan bir araÅtırma, kadınların aÅırı saÄa oy vermedeki gƶnülsüzlüklerinin, baÅka etkenlerin yanı sıra, bu partilerin tarihsel olarak Åiddete yatkınlıklarından kaynaklandıÄını ortaya koymuÅtu. (Somini Sengupta, “On Europe’s Far Right, Female Leaders Look to Female Voters”, The New York Times, 2 Mart 2017… https://www.nytimes.com/2017/03/02/world/europe/political-strategy-for-europes-far-right-female-leaders-wooing-female-voters.html.)
[15] Yine de bütün kadınların “Åiddetten arınmıŔ bir gƶrüntüyü arzuladıklarını sƶylemek olanaksız. Alman neo-nazileri arasında 1991’de kurulan Alman Dazlak Kızlar Cephesi (SFD) mensubu kadınlar, ırkƧı saldırılarda aktif rol almakta, ƶrneÄin. (Durham, 1998: 63)
[16] “Far-right Millennials: What Drives Young Women To Extreme Politics?” Marie-Claire… http://www.marieclaire.co.uk/reports/far-right-millennials-507601.
[17] Britain First liderlerinden Jayda Fransen’in parti lideri Paul Golding’in adının karıÅtıÄı bir cinsel taciz vakasını ƶrtbas etmeye ƧalıÅtıÄı yakın zaman ƶnce medyaya yansımıÅtı. (“Britain First’s Jayda Fransen ‘tried to halt sex assault complaint’, The Guardian, 2 Aralık 2017. )
[18] Somini Sengupta, “On Europe’s Far Right, Female Leaders Look to Female Voters”, The New York Times, 2 Mart 2017… https://www.nytimes.com/2017/03/02/world/europe/political-strategy-for-europes-far-right-female-leaders-wooing-female-voters.html.)
[19] a.y.
[20] Michelle Goldberg, “Women in Conservative Politics: The Original Mama Grizzlies”… https://www.thedailybeast.com/women-in-conservative-politics-the-original-mama-grizzlies
[21] 20. yüzyıl sonlarına doÄru “Neo-con” Amerikan saÄının antifeminist “cihad”ı konusunda bkz: Andrea Dworkin, Right Wing Women, Perigee Books, 1982.
[22] Yeni neo-con “star”lardan Christine O’Donnell ƶrneÄin… Åƶyle tanımlanıyor: “Yalnızca lezbiyen bir kız kardeÅi olan LGBTI-karÅıtı bir eylemci deÄil. Aynı zamanda bekar, Ƨocuksuz ve Hıristiyan rock Åarkıcısı David Hust’la aynı evi paylaÅan bir aile deÄerleri Åampiyonu. Hükümetin toplumsal cinsiyet eÅitliÄini saÄlama yƶnündeki giriÅimlerinin ƶnünü kesmek iƧin Ƨabalayan bir ƶrgüt iƧin canla baÅla ƧalıÅıp, kadınların “zarafetle kocalarına teslim olmaları”nı va’zediyor. Ancak Intercollegiate İncelemeler Enstitüsü’nde (ISI) iÅe girip cinsiyeti nedeniyle ayırımcılıÄa uÄradıÄı hissine kapılınca MedenĆ® Kanun’un XII. maddesi gereÄi 6.9 milyon dolarlık bir tazminat davası aƧmakta duraksamadı. Avukatı dava dilekƧesinde Åƶyle yazıyordu: “ISI’nin toplumsal cinsiyet rollerine iliÅkin belirli bir yorumu benimseyen muhafazakĆ¢r inanƧlarına gƶre, Bayan O’Donnell’in kurumda ƧalıÅtıÄı sırada ISI kadınların bir erkeÄin gƶzetimi altında ƧalıÅması ve bir erkeÄin yƶnetim ya da yetkesi altında olmaksızın yetke sahibi kılınmaması gerektiÄine iliÅkin kurumsal inancını ifade etmiÅtir.” (Michelle Goldberg, a.y.)
[23] Ronnie Schreiber, “How Conservative Women’s Organizations Challenge Feminists in U. S. Politics”… www.scholarsstrategynetwork.org
[24] Umberto Eco, “Ur-FaÅizm ya da Sonsuz FaÅizm”, B. Brecht, U. Eco, I. Ehrenburg, FaÅizm Yazıları, Ćtopya Yay., 2001, ss.47-53.
Yorum Ekle