“Tanrı’yı toplumun merkezinden uzaklaÅtırmaya ƧalıÅan seküler gündemli küresel bir Ƨaba da var. Tanrı bir kez merkezden uzaklaÅtırılırsa, ...
“Tanrı’yı toplumun merkezinden uzaklaÅtırmaya ƧalıÅan seküler gündemli
küresel bir Ƨaba da var. Tanrı bir kez merkezden uzaklaÅtırılırsa,
insanlar kendi efendileri hĆ¢line gelir… Sekülarizme karÅı direnmeliyiz.”
(Ugandalı pastƶr Julius Rwotlonyo, 2020)
20. yüzyılın son onyılları, Batı düÅüncesi iƧin deyim yerindeyse derin “düÅkırıklıkları” ƧaÄı oldu. “Modernizm” kendisine atfedilen sonuƧları vermemiÅ; “ilerleme” vaadleri dünyayı iki kez devasa Ƨaplı savaÅa sürüklenmekten alakoyamamıÅ; “akılcılık” baÅta Holokost olmak üzere bir dizi soykırımın gƶlgesinde paramparƧa olmuÅ; insanların yaÅam kalitesini yükselteceÄi varsayılan teknoloji, insan faaliyetinin yaÅam boyu bir vidayı sıkıÅtırmaya indirgendiÄi bir yabancılaÅmaya ya da milyonlarca kiÅiyi bir anda yok edebilecek dehÅetli bir savaÅ aygıtına malzeme olmuÅtu.
“DüÅkırıklıÄı”na konu olan bir baÅka “modernist” tahayyül de, bilimsel geliÅmenin ilerleyen bir biƧmde “doÄaüstü”ne baÄlanan korku ve kaygıları gidereceÄi, bunun ise aklın imanı altetmesi, dolayısıyla da dinin en azından kamusal alandan Ƨekilerek bireysel vicdanla ilgili bir konuya indirgenmesine, yani “laikleÅme/ sekülerleÅme”ye yol aƧacaÄı yƶnündeki iyimser beklentiydi.
Olmadı… “LaikleÅme/ sekülerleÅme” ya da, daha doÄru bir deyiÅle bunların ulus-devlet politikalarına uygulanması anlamında laisizm/ sekülarizm yƶnetimde bir “aklileÅme”ye, barıÅƧılıÄa, hoÅgƶrüye vb. yol aƧmadıÄı gibi, imanı bireysel vicdanın konusu kılmada da baÅarılı olamadı. Dahası, laisizm/ sekülarizm politikalarının “despotik/otokratik” uygulamalara yol aƧtıÄı ve genellikle Batı’nın kültür emperyalizmiyle ƶzdeÅleÅtirildiÄi Batı-dıÅı coÄrafyalarda fundamentalist “diriliÅ” 20. Yüzyılın son ƧeyreÄine damgasını vuracaktı.
Tabii yalnız Batı-dıÅı coÄrafyalarda ve artık bir yorum alıÅkanlıÄına dƶnüÅtüÄü hĆ¢liyle yalnızca Müslüman ülkelerde deÄil… İsrail’de Likud partisinin yükseliÅi (1977), Vatikan’da “fundamentalist” bir Papa’nın gƶreve seƧilmesi (1978), SSCB’yi “YeÅil KuÅak”la kuÅatma stratejisi, reel sosyalizmin ƧƶküÅü sonrası eski sosyalist coÄrafyada tırmanıÅa geƧen dindarlık, neoliberal politikaların varlık temellerini sarstıÄı Batılı “orta sınıflar”ın tepkilerine yoksul Güney ülkelerinden Kuzey’e yƶnelen gƶƧlerin de eklenmesiyle yükselen Hıristiyan fundamentalizmi… Gilles Kepel’in “Tanrı’nın İntikamı”[1] dediÄi gƶrüngüye yol aƧtı.
Modernite ve Sekülarizm/ LaikliÄe yƶnelik “düÅkırıklıÄı”nın entelektüel tercümesi ise “postmodernizm/ postsekülarizm” olacaktı. “SuƧlu”yu failde deÄil de fiilin sonuƧlarında arayan, “Aydınlanma”, “Akılcılık”, “Modernizm”, “Laiklik” gibi hayali suƧlular üretirken bunları Åekillendiren ve damgasını vuranın küresel(leÅen) ve dizginlerinden boÅalmıŠkapitalist iliÅkiler, frensiz bir sƶmürü ve kĆ¢r güdüsü olabileceÄini aklına getirmeyen, dolayısıyla da asli faili “aklayan” bir entelektüel yanılsama…
“Sekülarizm/laiklik”e son onyıllarda yƶnelen eleÅtiri bombardmanı, bƶylelikle yalnızca Müslüman-Hıristiyan-Yahudi-Hindu vb. fundamentalizm(ler)den deÄil, aynı zamanda sol/ liberal/ postmodern entelektüellerden de kaynaklanmaktadır. “Post-seküler sƶylem”e gƶre bir Batı/ Aydınlanma mamĆ»latı olan sekülarizm/ laiklik, Batılı güçlerin “dünyayı biƧimlendirme” misyonlarının bir unsuru gƶrevini gƶrmüÅ, devlet(ler)in dindar yurttaÅları bastırmasına yol aƧmıÅ, onların yaÅam ve düÅünce tarzlarını Åekillendirme giriÅimlerini meÅrulaÅtırmıÅ, bƶylelikle kendisine iƧkin ƶzgürleÅ(tir)me vaadinin tam tersi sonuƧlara yol aƧmıÅtır, vb. vb.
Fundamentalistlerin sekülarizm/laikliÄe yƶnelik saldırılarına entelektüel payanda teÅkil eden[2] “postseküler sƶylem”in sihrine kapılmanın, en azından iktidar partisiyle “iltisaklı” fundamentalistlerin de itimleriyle dinsel etkilerin gündelik yaÅamın her alanına, ƶzellikle de kamusal alana günbegün daha fazla nüfuz ettiÄi bir ülkede, bir “aymazlık” olduÄu ortaya yeterince Ƨıktı.
Bu ƧerƧevede “Laiklik/sekülarizm nedir?”, ve “nasıl bir laiklik//sekülarizm?” sorularına bu coÄrafyanın sosyalistleri olarak yanıt aramak bir zorunluluk hĆ¢line geldi…
Dilerseniz ƶnce “Laiklik/sekülarizm nedir?” sorusuyla baÅlayalım… Ćnce sekülarizm…
Sekülarizm Nedir?
“Sekülarizm” konusunda temel kitaplardan birinin yazarı Jacques Berlinerblau, terimin anlamı konusunda ortaklaÅılmadıÄı “itiraf”ıyla baÅlıyor sƶzlerine.[3]
Berlinerblau da “sekülarizm’in tanımını HıristiyanlıÄın kƶklerine, Romalılara vergi vermenin doÄru olup olmadıÄını soran erken Hıristiyanlara İsa Peygamber’in verdiÄi “Sezar’a ait olanı Sezar’a, Tanrı’ya ait olanı Tanrı’ya verin” (Matta 22: 21; Markus 12: 17) yanıtına dayandırıyor. Bu sƶzlerin Hıristiyan düÅüncesine iki bin yılı aÅkın süredir damgasını vuran bir ikiliÄe (Hükümdarın alanı ile Tanrı’nın alanı) iÅaret ettiÄini vurgulayan Berlinerblau, bu ikiliÄin, HıristiyanlıÄın hĆ¢kim din olarak neredeyse tüm Avrupa’ya yayıldıÄı Aziz Augustinus’un ƧaÄında, bizzat Augustinus tarafından yeniden yoruma tabi tutulduÄuna iÅaret etmekte. Bu kez, ayırım Augustinus’un Saeculum adını verdiÄi, mümin-günahkĆ¢r tüm hıristiyanların (Adem’in sürüldüÄü) Åu düÅkün dünyada İsa Peygamber’in dƶnüÅüne dek geƧirmek zorunda olduÄu zaman dilimi iƧerisinde, erdemli ve dindar gerƧek Hıristiyanların yaÅadıÄı, Tanrısal alemin yeryüzündeki izdüÅümü olan “Tanrı Kenti” ile günah, kƶtülük, inanƧsızlık ve bencillikle yüklü, yƶnetici yetkelerin ülkesi “İnsan Kenti” arasına yerleÅtirilmiÅtir. “İnsan Kenti”nin yƶneticilerinden beklenen, alanlarını Hıristiyanlık iman ve erdemine uygun yƶnetmeleridir. Bir baÅka deyiÅle krallar, prensler Papa’nın yolundan sapmamalıdır[4]…
GƶrülebileceÄi üzere, din ile devlet arasında, iman/ibadet ya da genel olarak uhreviyat ile gündelik/dünyevi iÅlerin yƶnetilmesi arasında, ne HıristiyanlıÄın ne de İslĆ¢m’ın kaƧınabileceÄi bir ayırım, “kitaplı” dinlerin kurumsallaÅmasından itibaren vardır ve dinler neredeyse baÅından itibaren bu ayırımla baÅ etmek durumunda kalmıÅtır. Din “uhrevi olan”la ilintilendirildiÄi ƶlçüde (İslĆ¢m’da Åer’i ve ƶrfi hukuk ayırımıyla Ƨƶzümlenmeye ƧalıÅılan) bu ayırım, ruhban olsun-olmasın tüm yƶneticilerin ayaÄına takılacaktır. İÅte seküler terimi, ikiliÄin dünyevĆ® ucuna iÅaret etmektedir. Ya da “eski Fransızca’daki seculer (ki bu da Latince saecularis teriminden türemiÅtir) teriminden Orta İngilizce’ye aktarılan ‘secular’ sƶzcüÄü baÅlangıƧta bir manastır tarikatının dinsel kurallarıyla baÄlı olmayan ruhbana iÅaret ediyordu. Orta İngilizce’de ise Batı Avrupa’da tarihsel olarak Roman Katolik Kilise’nin tekelinde olan ilahi-kutsal ya da “uhrevi” alana karÅı ‘bu dünyaya ait/ dünyevi’ alana da iÅaret edebilmektedir. GerƧekten de ‘secular’a dayalı sƶzcüklerin kullanımının evrimi, baÅka Åeylerin yanında uzun ve ƧekiÅmeli bir tarihi yansıtır; ‘sekülarizm’ve militan Latin kardeÅi ‘laisizm’ hĆ¢len ya da bir zamanlar Roma Katolisizmi’nin hükmettiÄi Batı Avrupa ülkelerinde ortaya ƧıkmıÅtır. ‘Seküler’ sƶzcüÄünün bir dinsel kurum ve deÄerlerin ulus-devletin dünyevi iÅlerinde rol oynamaması gereÄini vurgulayan ‘sekülarizm’ doktrinini savunan ‘sekülarist’lerle iliÅkilendirilmesi ise ancak ondokuzuncu yüzyılda gerƧekleÅir.”[5]
Sekülarizm kavramının “Batı (Hıristiyan) dünyası”nın tarihsel geliÅmeleri ƧerƧevesinde biƧimlendiÄi doÄrudur, ama kavramın iÅaret ettiÄi sorun, Batı uygarlıÄını ya da Hıristiyan dünyasını aÅarak ƶzgül bir insan topluluÄuna bir “nizam” verme iddiasındaki tüm inanƧ sistemlerine taalluk eder. İnanƧ sisteminin baÄlandıÄı doÄaüstü alan ile bu alan tüm insan ve toplum yaÅamını kapsayamayacaÄına ve ilerleyen zamanın kƶken ƶÄretide karÅılıÄı olmayan yeni soru(n)lar ƧıkartacaÄına gƶre, iman etmeleri beklenen insanların “iman” sınırları dıÅında kalan (“dünyevi”) yaÅamlarının nasıl düzenleneceÄi sorunu… 19. Yüzyıl sonlarında tanımlanan “Sekülarizm”, 20. Yüzyıl baÅlarında neredeyse “evrensel” bir model niteliÄi kazanan ulus-devletlerin bu “sorun”a getirdikleri yanıt olmuÅtur.
Kavramını imal eden, 19. Yüzyılda mensubu olduÄu “ƶzgür düÅünceliler” hareketi iƧin “ateist”, “kĆ¢fir”, “ƶzgür düÅünür”, “imansız” vb. nitelemelerden daha uygun bir isim arayan İngiliz sendikacı ve gazeteci George Jacob Holyoake (1817-1906) idi. “Sekülarizm” Holyoake’a gƶre siyasetten, azınlık dinlerin mensuplarından ya da baÅka ilkelerdense, kiÅisel etik ile ilgiliydi. “Dinsel deÄerlere hakaret”in hapisle cezalandırıldıÄı bir dƶnemde, Holyoake ve Ƨevresi “düÅünce ve ifade ƶzgürlüÄü”nü ve bunların ayrılmaz bütünlüÄünü savunuyordu. Holyoake’a gƶre “devlet hiƧbir dini yasaklamamalı, hiƧbir dini dayatmamalı, hiƧbir dine maddi destek saÄlamamalı”ydı.[6] Bir baÅka deyiÅle, Holyoake’un “sekülarizm”i, dine karÅı kayıtsızlık, dinsel ilke, kural vb. ile kayıtlanmamıŠbir yaÅamı sürdürebilme hakkı/olanaÄıydı.
Holyoake’un izleyicisi ve muarızı, bir baÅka İngiliz ƶzgür düÅünürü, militan ateist Charles Bradlaugh (1833-1891) ise ƶncelinin tersine, “sekülarizm”in ancak ateizm olabileceÄini ƶne sürmekteydi.
Her ne kadar kavramı formüle edenler Holyoake ve Bradlaugh olsa da, “seküler”lik düÅüncesi Batı dünyasında uzun ve ƧekiÅmeli bir tarihsel süreƧ iƧerisinde biƧimlenmiÅtir. Berlinerblau bu meyanda Papa’nın plenitudo potestatis’ine (mutlak iktidar) itiraz eden Fransız kralı Güzel Philippe’i (1268-1314), Romalı piskoposların “sapkın yƶnetme arzularını” topa tutan Padualı Marsilius’u (yakl. 1275-1342), Papa’yı “kirli ellerini baÅkalarına ait olana uzat”makla eleÅtiren Ockham’lı William’ı, yolsuzluÄa, aƧgƶzlülüÄe boÄulmuÅ (Katolik) Kilise’ye karÅı seküler prenslerin yƶnetimini evla gƶren Martin Luther’i (1483-1546), yüz yıllık din savaÅlarından harap olmuÅ Avrupa’da “hoÅgƶrü” ilkesini savunan ve bunun ancak din ile yƶnetimin ayrılması ile saÄlanabileceÄini savunan Aydınlanma filozofu John Locke’u (1632-1704), Locke’un ilkelerini ABD Anayasası’na geƧirmeye ƧalıÅan iki “Kurucu Baba”, James Madison (1751-1836) ile Thomas Jefferson’u (1743-1426) sayar. BaÅkaları baÅka isimleri de ekler.[7] Ancak seküler düÅüncenin tarihine iliÅkin neredeyse tüm anlatıların ortak ihmali, OrtaƧaÄ boyunca hem İslĆ¢m hem de Hıristiyan dünyasında patlak veren alt sınıf “rafızi/heterodoks” ayaklanmalarının bu alandaki yabana atılamayacak katkısıdır.
Gerek İslĆ¢m gerekse Hıristiyan coÄrafyasında kƶylüler, serfler, kƶleler, kent yoksulları tüm bir ortaƧaÄ boyunca dinin egemenlerin elinde bir tahakküm ve (ƶzellikle Hıristiyan dünyada Kilise’nin) muazzam servetleri kontrol eden bir sƶmürü aygıtına dƶnüÅmesine Åiddetle karÅı Ƨıkar, bu yolda imparatorlukların güçlükle bastırdıÄı ayaklanmalar Ƨıkartırken bunların bir kısmı, kendi “seküler” komünlerini oluÅturmuÅtır.[8] (ĆrneÄin 10. Yüzyılda Bahreyn’de seküler bir cumhuriyet kuran Karmatiler[9]…)
Bu uzun bir tarihsel kesite ve geniÅ bir coÄrafyaya yayılan sekülarizm kavramının ve ondan farklı, ancak onunla baÄlantılı olan seküler, sekülerleÅme kavramlarının birbirinden oldukƧa farklı anlamlar yüklenmiÅ olması, doÄaldır.
Hemen belirteyim, benim burada üzerinde durduÄum, bireysel bir tutum ya da toplumsal kültürel gƶrüngülere iÅaret eden seküler/sekülerleÅme kavramı deÄil[10], münhasıran devletin din ve dinsel kurumlar karÅısındaki politikalarına/pratiklerine iÅaret eden sekülarizm (ya da laisizm/laiklik)dir.
Tanım(lar) konusunda bir uzlaÅı saÄlanmıŠolmasa da, sekülarizm/laikliÄin birkaƧ ilkesini saymak, mümkün. Berlinerblau’nun oldukƧa kullanıÅlı ilkeler sıralamasını izeleyecek olursak;
1. EÅitlikƧilik: Seküler bir devlet, yurttaÅlarının yasalar ƶnündeki eÅitliÄini varsayar.
2. Din(sel kurumlar) ile Devletin ayrılıÄı.
3. Devletin (dinsel kurumlar karÅısındaki) üstünlüÄü.
4. Yƶnetim erkini kısıtlayan iƧsel mekanizmaların varlıÄı.
5. Vicdan (inanƧ) ƶzgürlüÄü.
6. Kamu düzeninin korunması.
7. Dinsel inanƧ ve pratiklerin ƧoÄulluÄunu varsayan ve kabullenen hoÅgƶrü.
8. İnanƧ-eylem ayırımı. (“devlet size neye inanacaÄınızı sƶyleyemese de, nasıl davranıp davranamayacaÄınızı sƶyleyebilir.”[11])
9. Tarafsızlık: Devletin iman temelli tüm topluluklara (ve de inancı olmayanlara) eÅit mesafede durması, herhangi bir din ya da inanƧ sistemine diÄerleri karÅısında herhangi bir ayrıcalık atfetmemesi.
10. Akılcılık: Devletin kendi politikalarını Ƨizerken doÄaüstü aƧıklamalar ya da “kutsal” sayılan buyrultulardansa akılcılık, bilimsellik ilkelerini rehber edinmesi.
Bu ilkeler, bir arada bir devletin temel yƶneliminin seküler olup olmadıÄını tayin eder. KuÅkusuz her devletin ne ƶlçüde ve nasıl “seküler/laik” olduÄunu belirleyen, bu ilkelerin ƶzgül bileÅimini biƧimlendiren tarihsel koÅulları ve hayata geƧiriliÅ tarzlarını koÅullayan aktüaliteleridir. Bu ƶzgüllükler ise ele aldıÄımız konuda karÅılaÅtıÄımız tanım ƧoÄulluÄunu karÅımıza Ƨıkartan temel etkendir.
Sekülarizmin/LaikliÄin BiƧimleniÅi: Fransız Usulü Laiklik
Bir devlet siyaseti olarak “sekülarizm”, denilebilir ki bir potansiyel olarak hem Hıristiyan hem de İslĆ¢m dünyalarında gƶrülen, dinsel-dünyevi yetkeler arasındaki gerilimlerde mevcuttur. Batı dünyasında bu gerilim prens/krallar ile Papa arasındaki ƧatıÅmalarda aƧıÄa Ƨıkarken, kurumsal bir ruhbanın bulunmadıÄı İslĆ¢m’da sultanların dinsel yetkeleri de ellerinde toplamaları ya da dinsel temsilcileri kendilerine tabi kılmalarıyla ƧƶzümlenmiÅtir.
Ćte yandan, yukarıda da belirttiÄim gibi, OrtaƧaÄ boyunca gerek İslĆ¢m, gerekse Hıristiyan dünyalarında patlak veren “baldırıƧıplak ayaklanmaları” dinin, ama daha Ƨok ruhbanın egemen sınıflarla bütünleÅmesinin kƶklü bir eleÅtirisini getirmekle, hiƧbir kurumun dokunulmaz olmadıÄı fikrine zemin hazırlayacaktır.
Ancak sekülarizm politikalarının biƧimleniÅi, Batı dünyasında derin siyasal altüstlüklerin yaÅandıÄı 18. yüzyıla tarihlenmektedir. Bu geliÅimin, ülkelerin ƶzgüllükleri bir yana, Katolik ve Protestan coÄrafyalarda benim burada Laiklik ve Sekülarizm olarak adlandıracaÄım iki farklı modele yol aƧtıÄı sƶylenebilir. Bu modeller, en tipik hĆ¢lleriyle Fransız laisizmi ve ABD sekülarizminde tezahür ettiÄinden, bu iki hattı izlemek, bize daha net bir fikir verecektir.
Fransız Aydınlanması’na hükmeden iki ana düÅünce, ruhban-karÅıtlıÄı ya da antiklerikalizm ile maddeciliktir. Bu fikirler Aydınlanma filozoflarının yazılarında sık sık su yüzüne Ƨıkar. Dini (ƶzellikle HıristiyanlıÄı) akla karÅı olmakla, insanlıÄın mutluluÄunu engellemekle ve siyasal zorbalıÄa zemin hazırlamakla eleÅtiren, bilgisizlik ve korku zemininde hayat bulduÄunu ve zenginlerin, yƶneticilerin Ƨıkarlarını koruduÄunu sƶyleyen “militan maddeci” Baron d’Holbach’ın gƶrüÅleri, Aydınlanma filozoflarının belki fazlaca vurgulanmıŠgenel kanaatlerini ƶzetlemektedir.
Fransız Aydınlanmasının ruhban karÅıtı fikirleri, 1789 Fransız İhtilali’nde en ikircimsiz ifadesini bulacaktır. KuÅkusuz Fransız devriminin radikal antiklerikalizmi, Aydınlanma’nın fikirlerinden Ƨok, Devrim ƶncesinde hĆ¢kim olan Eski Rejim’de (Ancien RĆ©gime) Kilise ile soylular arasındaki -halka karÅı oluÅmuÅ- sıkı ittifaka dayanır. Kilise elinde toplanan muazzam topraklarda serf ve kƶylüleri zorla ƧalıÅtırıyor, gırtlaklarına dek yolsuzluÄa belenmiÅ ruhban mensupları yoksul halkı soyuyor, alt sınıflar aƧlık ve yoksulluktan kırılırken, soyluların yanısıra yüksek ruhban bolluk ve sefahat iƧinde yüzüyordu.
1789 yılında Kilise’nin geliri devasaydı. Tüm Fransa’da toprakların yüzde altısı kilise mülküydü; bu topraklardan elde ettiÄi gelirin yanısıra, tüm tarımsal üretimin yüzde onuna denk bir aÅar vergisi alırken, tüm gelirleri vergi kapsamı dıÅındaydı. Mayıs 1789’da Kral XVI. Louis’nin ƧaÄrısıyla toplanan Etats Generaux’nun gündeminde, ülkenin dƶrt bir tarafından yaÄan ruhban suiistimallerine iliÅkin ÅikĆ¢yetler yüklü bir kalem oluÅturmaktaydı.[12]
Bu nedenledir ki Fransız devrimi patlak verdiÄinde, Saray’ı olduÄu kadar Kilise’yi de hedef aldı. Kilise mülklerine el konuldu, ruhban tüm ayrıcalıklarından soyularak gƶreve baÅlarken devlete baÄlılık yemini etmesi gereken maaÅlı devlet memurlarına dƶnüÅtürüldü, yasalar Hıristiyan ahlĆ¢ksal ilkelerinden ve her türlü dinsel atıftan arındırıldı, boÅanma yasalaÅtırıldı, doÄum, evlilik ve ƶlüm kayıtlarının tutulması gƶrevi sivil kuruluÅlara devredildi, Hıristiyan takvimi laÄvedildi. Hatta Hıristiyan inanƧ ve ayinlerini ikame etmek üzere Akıl Kültü, deist Yüce Varlık kültü gibi kültler tesis edilip bunlara iliÅkin ayinler, festivaller düzenlense de bu giriÅim kısa ƶmürlü olacaktı. Ancak kamusal ibadetler büyük ƶlçüde sınırlandırılacak, devlete baÄlılık yemini etmeyi reddeden onbinlerce din adamı sürgüne gƶnderilecek, 2-3 000 kadarı idam edilecek, hatta Napoleon ƶnderliÄindeki devrimci hükümet Vatikan’ı istila ederek papa VI. Pius’u tutuklayıp hapsedecekti. Papa tutukluluÄu sırasında yaÅamını yitirdi.
Fransız İhtilali’nin ruhban karÅıtı Åiddeti Napoleon Bonaparte’ın dizginleri ele geƧirmesiyle tedricen sƶnümlenecekti. Napoleon Papa VII. Pius’la Katolisizmi Fransız halkının ƧoÄunluÄunun dini olarak kabul eden bir anlaÅma (Concordat) imzaladı (1801), devrim sırasında yitirdiÄi ayrıcalıkların bir kısmı Kilise’ye iade edildi. Ama hepsi deÄil. İhtilal Devletle Kilise arasındaki dengeyi, tersine dƶndürmüÅtü, Kilise bundan bƶyle devlete tabi olacaktı. Ruhbanın maaÅlı memur statüsü ve baÄlılık yemini etme yükümlülüÄü sürecek, dinsel cemaatler devlete kayıt yaptıracak ve sƶzcüleri aracılıÄıyla devlet nezdinde temsil edilecekti. Kilise mülklerini sonsuza dek yitirmiÅti, rahipler ibadethanelerinde dinsel gƶrevlerini ifa etme olanaÄına yeniden kavuÅmuÅ olsa da, ibadetlerin kamu düzenini ihlĆ¢l edip etmediÄini denetleme yetkisi, valilere verilmiÅti. Benzer anlaÅmalar Protestan (Lutherci ve Calvinci) (1802) ve Yahudi cemaatiyle (1806) de imzalandı. Devrim Fransası Yahudileri gettolardan Ƨıkartarak inanƧ ve ibadet ƶzgürlüklerini tanıyan ilk Avrupa ülkesi olmuÅtu. Piskoposların atanması, rahiplerin eÄitimi ve maaÅları, devletin gƶrev alanı olmuÅtu. Aynı dƶnemde devlet ƶrgütünde din iÅleriyle ilgilenecek ƶzel bir birim oluÅturuldu.
Din-devlet iliÅkilerinin “laiklik” versiyonu, yani dinin devletin kontrolü altına girmesi, bƶylelikle ilk kez Devrim Fransası’nda gerƧekleÅecekti.
Ne ki, bu da bir anda olmadı. Napoleon’un ardından Kralcılar, muhafazakĆ¢rlar ve geleneksel Katoliklerin oluÅturduÄu eski Fransa ile liberal Katolikler, sosyalistler, radikal demokratlar, anarÅistler, Protestan azınlıklar, Masonlar ve Yahudileri saflarında toplayan CumhuriyetƧiler[13] arasındaki mücadele, ƶzellikle okullarda okutulacak müfredat, dinsel simgelerin kullanımı, aile hukuku (1792’de yasallaÅtırılan boÅanma 1816’da yasaklanmıÅ, 1884’te ise yeniden yasal hĆ¢le getirilmiÅti) vb. konularda bütün Åiddetiyle, yüz yıl kadar sürecek ve 1905’te laiklerin nihaĆ® zaferini temsil eden “Kilise ile Devletin Ayrılması Yasası” ile sonuƧlanacaktı. Yasa inanƧ ve “düzeni bozmaması” kaydıyla ibadet ƶzgürlüÄünü tüm yurttaÅlarına tanıyor, devletin herhangi bir dinsel cemaati tanımayacaÄını, finanse ya da sübvanse etmeyeceÄini belirtiyordu. Bƶylelikle Napoleon Bonaparte’ın Papa VII. Pius’la imzaladıÄı Concordat laÄvedilmiÅ, Katolisizm devletin resmi dini olmaktan ƧıkartılmıÅ, devletin ruhbanı finanse etme uygulamasına son verilmiÅti. El konulan kilise malları devletin uhdesinde olmakla, devlet bunların bakım ve onarımını taahhüt etmekteydi. Dinsel simgelerin kamusal alanda kullanımı yasaktı.
Sekülarizmin Fransa’daki bu tikel ÅekilleniÅi, terim konusunda bir uzlaÅı saÄlanmıŠolmasa da, Laisizm olarak adlandırılır. Bu, olasıdır ki Fransız İhtilali’nin tanımlayıcı vasıflarından biri, belki de en ƶnemlisi olan “ruhban-karÅıtı” (anticlerical) niteliÄinden kaynaklanmaktadır. Kavramın kƶkenini oluÅturan laicus terimi OrtaƧaÄ’da ruhban olmayan, yani herhangi bir dinsel gƶrev ya da mevkii olmayan (sıradan) Katolik mümini tanımlamaktaydı.[14] Ve Fransız İhtilali, ateistlerin, deistlerin, agnostiklerin vb. “din karÅıtı” tepkilerinin deÄil, “laicus”ların, “ruhban karÅıtı” tepkilerinin damgasını taÅımaktaydı. “Laicus”, yani “sıradan insanlar”ın devleti, Kilise’yi denetimi altına almıÅtı! Bu nedenledir ki, yukarıda Berlinerblau’dan aktararak sıraladıÄım tanımlayıcı ilkeler arasında “Devletin (dinsel kurumlar karÅısındaki) üstünlüÄü” ilkesi, bir baÅka deyiÅle dinin devlete tabi olması hĆ¢li, Fransız laikliÄinin ayırt edici ƶzelliÄini oluÅturur.
Sekülarizmin/LaikliÄin BiƧimleniÅi: ABD’nin Sekülarizmi
Modern ƧaÄda din-(ulus-) devlet iliÅkileri (Katolik) Fransa’da dinsel kurumların devletin denetimi altına alındıÄı “laik” yƶneliÅi izlerken, Protestan ABD’de durum oldukƧa farklıdır.
Kuzey Amerika’nın doÄu kıyısındaki Britanyalı yerleÅimciler 1776’da yayınladıkları “BaÄımsızlık Bildirgesi”yle Britanya’dan ayrıldıklarını ilan ettiler. Yeni cumhuriyetin tüm eyaletlerince kabul edilen Federal Anayasa, ABD’de “herhangi bir kamu gƶrevine atamada dinsel aidiyetin sorgulanmayacaÄını” hükme baÄlıyordu. (Oysa İngiltere’de tüm kamu gƶrevlilerinin İngiltere Kilisesi mensubu olması zorunluydu.)
Bu Anayasa’da 1791’de yapılan deÄiÅiklikler, yasama organının bir dinin kurulmasını düzenleyen ve din ƶzgürlüÄünü sınırlayan bir yasa yapamayacaÄını kayda baÄlıyordu. Kilise ile devlet birbirinden ayrılmıÅtı. ABD’nin üçüncü baÅkanı Thomas Jefferson’un mimarı olduÄu bu düzenlemeler[15] devleti her türlü dinsel vasıftan ayırırken, yurttaÅların inanƧ ƶzgürlüÄünü de güvence altına alıyordu. Ćyle ki ABD’nin Trablus’daki Müslüman hükümetle imzaladıÄı anlaÅmada “ABD Hükümeti’nin hiƧbir Åekilde Hıristiyanlık üzerine temellenmediÄi” belirtilecekti.[16]
Nüfusun büyük ƧoÄunluÄunun tekil ve hegemonik bir dinsel sistemin (Katolisizm) etkisi altında olduÄu Devrim ƶncesi Fransa’nın aksine, ABD nüfusu baÅta Avrupa’daki dinsel kovuÅturmalardan kaƧan tarikat ve cemaatler olmak üzere, dünyanın her kƶÅesinden gelen farklı din, mezhep, tarikat ve inanƧ mensuplarından oluÅmaktaydı. Bunların büyük ƧoÄunluÄu iƧin sekülarizm, dinsel tahakkümden korunmaktansa, dinini ƶzgürce yaÅayabilmek anlamına gelmekteydi; yani dinin devletin kontrolü altında olmasındansa, vicdan ƶzgürlüÄü…
Ancak ABD Anayasası’nın kendilerine tanıdıÄı ƶzgürlüklerden bolca yararlanan cemaatler, bu sınırları geniÅletme konusundaki giriÅimlerden geri durmayacaklardı. ABD mahkemelerinin tarihi, Åu ya da bu cemaatin, “kendi” inanƧ sistemlerine tanınan ƶzgürlüÄün sınırlarının geniÅletilmesi ya da devletin tarafsızlıÄının getirdiÄi Anayasal kısıtlamaların vicdan ƶzgürlükleriyle ƧeliÅtiÄi savıyla aƧılmıŠdavalarla doludur. 1860’lı yıllardan itibaren ABD’nin “Hıristiyan” bir ulus olduÄunun Anayasa’ya kaydedilmesi konusunda uÄraÅ veren Ulusal Reform DerneÄi’nden (bunu gerƧekleÅtiremeseler de para birimine “Tanrı’ya güveniyoruz” yazdırmayı baÅaracaklardır), dinlerinin bir erkeÄin birden fazla kadınla evlenmesine cevaz verdiÄi, bu nedenle bir ƧokeÅliliÄi yasaklayan yasaların vicdan ƶzgürlüÄünü ihlĆ¢l ettiÄini savlayan Mormonlara, dinsel ayinlerinde halisünojen bitkiler kullanan ve uyuÅturucu yasaÄının kendileri iƧin geƧerli olmamasını savunan yerli cemaatlerine, her gün yeni bir dava Ƨıkmaktadır ABD mahkemelerinin karÅısına…
GƶrüldüÄü üzere, yukarıda da belirttiÄim gibi, sekülarizm/ laiklik tanım ve uygulamaları hem tarihsel süreƧ iƧerisinde, hem de ülkeden ülkeye deÄiÅiklik gƶsterdiÄi, vurgu sekülarizm/ laiklik gƶrüngüsünü biƧimlendiren ilkelerden kĆ¢h birine, kĆ¢h diÄerine yƶneldiÄi iƧin tanım üzerinde uzlaÅma saÄlanamamakta. ĆrneÄin kimi sekülarizm araÅtırıcıları, devletin baÅı aynı zamanda İngiltere Kilisesi’nin de baÅı olan, Lordlar Kamarası’nda 26 koltuÄun piskoposlara tahsis edildiÄi, HıristiyanlıÄın kamusal alanda bolca boy gƶsterdiÄi, Ƨok sayıda kamu okulunun baÅta İngiltere Kilisesi ve Katolik Kilise olmak üzere (ancak buna Müslüman, Yahudi, Sih, Hindu gibi azınlık dinleri de katılmaktadır) dinsel cemaatlerce yƶnetildiÄi İngiltere’yi “seküler” bir ülke saymamaktadır. (ĆrneÄin Berlinerblau). Ama bazılarına gƶre de, İngiltere benim bu yazıda “sekülarizm” olarak tanımladıÄım gƶrüngünün yetkin bir ƶrneÄidir…
Yine de konuyla ilgili yazıp Ƨizenlerin tanımları genel hatlarıyla iki model (Fransız-Anglosakson/ ABD) arasında gidip gelir. (Rowan Williams ilkini “programatik”, ikinciyi ise “süreƧsel” sekülarizm olarak tanımlarken, Charles Taylor da “kapalı” ve “aƧık” sekülarizmlerden sƶz ediyor.[17] Brett G. Scharffs ise”sekülerlik” iÅe “sekülarizm” ayrımını yapıyor.)
Türkiye’nin “LaikliÄi”
Türkiye, sekülarizm/laikliÄe iliÅkin literatürün en “ilginƧ” vakalarından birini oluÅturuyor, kuÅkusuz…
Bu “nev’i Åahsına münhasır” laikliÄi kavrayabilmek iƧin tarihine bakmak gerek. Osmanlı İmparatorluÄu, hiƧ kuÅkusuz ki “seküler” ya da “laik” olarak tanımlanamaz. Ama “teokratik” olarak da tanımlanması mümkün deÄil. Osmanlı’da aslĆ®, mutlak ve birincil olan, Sultan’da tecessüm eden “devlet”ti, “devlet-i Ć¢liyye” ya da “devlet-i ebed müddet”… Geri kalan herÅey, devletin “bekĆ¢sı”na tabiydi, bu anlamda din gƶrevlileri dĆ¢hil hiƧ kimsenin, hiƧbir mevki ya da merciin dokunulmazlıÄı yoktu. Sultanın kardeÅleri, vezir-i azamlar, komutanlar ÅeyhülislĆ¢mlar[18] dĆ¢hil olmak üzere her kiÅi her an “devlet aklı” (?) gereÄi “hĆ¢l edilme” ya da mevkiinden edilme riskiyle karÅı karÅıyaydı.
Devletten ƶzerk bir dinsel kurumun bulunmayıÅı, din adamlarını (ulema) devletin hizmetine koÅmaktaydı, “Osmanlı’da ƶncelikli olan devlet gerekleridir, din tamamıyla devletin otoritesinin emrinde bir kurumdur,” diyor Gül Tuba DaÄcı ve Adnan Dal.[19]
Merkezi devletin dinsel Ƨevreler karÅısındaki gücü, Tanzimat fermanıyla birlikte, daha da artacaktır. Tanzimat, Osmanlı’nın Batılı devletlerin de baskısıyla dinsel alanı da kapsayan bir dizi reformuna sahne oldu; vakıfların devlet denetimi altına alınması, gayrımüslim uyruklara Müslüman utyruklarla eÅit haklar tanınması ve kendi anayasaları dĆ¢hil bir ƧeÅit ƶzerklik tanınması, Åer’i mahkemelerin yanısıra karma ticari mahkemelerin kurulması ve Batı tipi okulların aƧılması, bu meyanda sayılabilir.
Ancak Cumhuriyet’le birlikte Ƨok daha radikal adımlar atılacaktır. Anımsayalım:
1924: Hilafetin ilgası, Åeriyye ve Evkaf vekĆ¢letlerinin kapatılması.
1924: Dinsel eÄitim sisteminin kaldırılması, Tevhid-i tedrisat kanunu.
1924-37: Åer’i mahkemelerin kaldırılması, hukuk sisteminin laikleÅtirilmesi
1926: Türk Medeni Kanunu’nun kabulü ile birlikte, aile hukukunda ƧokeÅliliÄin ilgası, evlilik yaÅı düzenlemesi, medeni nikĆ¢h, miras payları vb. düzenlemelerin getirilmesi.
1925: Åapka ve kıyafet kanunu
1925: Tekke, zaviye ve türbelerin kapatılması, Åeyh, dede, baba vb. unvanların kullanımının yasaklanması. (“Türk büyükleri”ne ait türbeler 1950’de yeniden ziyarete aƧılacaktı.)
1928: Latin alfabesine geƧiÅ
1928: 1924 Anayasası’nın Türkiye Cumhuriyeti’nin dininin İslĆ¢m olduÄunu hükme baÄlayan maddesinin iptali.
1926-31: Uluslararası saat, ƶlçü ve takvim sistemlerine geƧiÅ
1931-34: Kadınların yerel yönetimlerde ve genel seçimlerde seçme ve seçilme haklarının kabulü
1934: Soyadı kanunu
1937: Laiklik ilkesinin Anayasal düzlemde kabulü, LaikliÄin Cumhuriyet devletinin temel ƶzelliÄi olarak ihdası.
1949: Åeyhlik, babalık, halifelik gibi geleneksel mevkilerde bulunanlara hapis, sürgün ya da aÄır para cezası verilmesi. (Sürgün cezası 1965’te kaldırılacaktı.)
Bu yasa ve ƶnlemler ƧerƧevesinde, 15-20 yıl gibi kısa bir süre iƧerisinde, toplumun Ƨehresi deÄiÅecekti. Kentlerin (tabii bu dƶnemde kentlerin nüfusun ancak yüzde 25’ini barındırdıÄı akıldan Ƨıkmamalı) sokakları Åapkalı, pantolonlu erkekler, etekleri dizaltı boylu, baÅı aƧık ya da saƧları gƶrünecek bir ƶrtüyle kapatılmıÅ, serbestƧe gezinen kadınlarla dolmuÅ, erkĆ¢n ve rical eÅleriyle birlikte Cumhuriyet balolarında ellerinde iƧki kadehleriyle boy gƶstermeye baÅlamıÅ, okullarda kız ve erkek ƶÄrenciler aynı sıralarda ders gƶrür, ulusal bayramlarda atlet ve Åortlarıyla birlikte jimnastik yapar hĆ¢le gelmiÅti. “MuasırlaÅma” dinin etkisini ve gƶrünürlüÄünü silip süpürmüÅtü adeta…
İslĆ¢m coÄrafyasına dĆ¢hil ülkeler aƧısından, kabul edilmeli ki oldukƧa radikal bir dƶnüÅüm. “Türk laikliÄi”, yerli-yabancı pek Ƨok yazar tarafından Fransız laisizminin uƧ bir uygulaması, Jakoben/tepeden inme bir dayatmacılık vb. olarak yorumlanmıÅtır.
Ama neresinden baksanız, “garip” bir laikliktir bu. Fransız olsun, Anglosakson olsun Laiklik/sekülarizmin pek az unsurunu barındırmaktadır.
ĆrneÄin din ile devletin ayrılması ve birbirinden ƶzerkleÅmesi, Laiklik/sekülarizm iƧin bir “olmazsa olmaz” iken, Türkiye’de Hilafetin ilga edildiÄi gün, “İslĆ¢m dininin inanƧları, ibadet ve ahlĆ¢k esasları ile ilgili iÅleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yƶnetmekle gƶrevli” Diyanet İÅleri BaÅkanlıÄı (DİB) tesis edilecektir.
Bir devlet kurumu olarak DİB, münhasıran İslĆ¢m’ın SünnĆ® yorumuna dayanan bir kurumdur. BütƧesi Müslüman-gayrımüslim, AlevĆ®-SünnĆ®, dinci-seküler, inanan-inanmayan tüm yurttaÅların vergilerinden alınan paydan oluÅmasına karÅın, sadece SünnĆ®liÄe hizmet vermektedir.
Bir baÅka deyiÅle, Cumhuriyet LaikliÄi, aksi yƶnde bir talepte bulunmadıkları sürece daha doÄuÅtan kimliklerinin “din hanesi”ne “İslĆ¢m” yazdırdıÄı yurttaÅlarının (din hanesi yeni kimliklerde kaldırılmıŠolsa da, yurttaÅların dinine iliÅkin bilgi Ƨiplerde kayıtlı olmayı sürdürmektedir) iman ve ibadetlerini, maaÅlı memurları aracılıÄıyla biƧimlendirmektedir.
Bu durum, siyasal altüstlüklerle yüklü 19. yüzyıl sonu-20. yüzyıl baÅlarında Osmanlı topraklarının gayrımüslim nüfusunu savaÅ ve soykırımlarla yitirmesi ve Osmanlı’dan kopan topraklarda yaÅayan Müslüman nüfusun Osmanlı topraklarına gƶƧ etmesiyle aƧıklanabilir. Bir gƶƧler coÄrafyasında ulus-devlet inÅa etmek zordur. Haydi “devlet”i kurdunuz, “ulus” kimlerden teÅkil olacak? 20. yüzyıl baÅlarında, Laz, Ćerkez, Kürt, Arap, BoÅnak, Türkmen vb. etnik ƧeÅitlilikte Türk’ün karÅılıÄı, ancak ve ancak İslĆ¢m’dı. Cumhuriyet rejimi de bunu olduÄu gibi kabul etmiÅti…
“Ulusal kimliÄin oluÅumu, elitler arasında Ƨok uzun süredir ‘Türk’ün aƧık bir tanımı olmadıÄından, bir hayli sorunluydu,” diyor Gülce Tarhan. “Osmanlı mirası, CumhuriyetƧi elitlerin tüm Ƨabalarına karÅın, ulusal kimliÄin oluÅumunda etkisini sürdürdü. Osmanlı dƶneminde uyruklar dinsel baÄlantılarına gƶre tanımlanmaktaydı. Bu sisteme millet sistemi deniyordu. Bu sistemde “Türk” herhangi bir etnik kategoriye deÄil, İmparatorluÄun Müslüman tebasına gƶnderme yapmaktaydı. Cumhuriyet’in kuruluÅundan sonra, Kemalist elit dinsel iƧerikten arındırılmıŠyeni bir Türk ulusal kimliÄi formüle edebilmek iƧin uÄraÅtı. Ancak yurttaÅlıÄın siyasal bir tanımını yaratma Ƨabalarına karÅın din, Türk olmanın ƶnemli bir imleyicisi olarak kaldı. Kemalist sƶylem ve yasal ƧerƧeveye karÅın ulusal kimlik İslĆ¢m’la baÄlantılı olmayı sürdürmüÅtür.”[20]
Ancak İslĆ¢m’ın Türk kimliÄinin ortak paydası olarak kurgulanması ve bu yapılırken de ƶrneÄin Kemalizm’le pek Ƨok motifi paylaÅan AlevĆ®liÄin deÄil de, SünnĆ® İslĆ¢m’ın tercih edilmesi, sadece etnik ƧeÅitlilikten bir ulus imal etme Ƨabası ya da (Gülce Tarhan’ın ifadelerindeki gibi) Osmanlı “millet sisteminin” süregiden etkisiyle aƧıklanamaz.
Bunda AlevĆ®liÄin o dƶnemlerde bir “kırsal kesim dini” olması, sƶzlü geleneklere dayalı büyük bir yerel ƧeÅitlilik sergilemesi bir etken olmuÅtur mutlaka. Ama daha da ƶnemlisi, Osmanlı dƶnemi boyunca devlete baÅkaldıran, yoksul kƶylülerin dünya gƶrüÅleriyle bütünleÅen AlevĆ®liktense, en kƶtü devleti devletsizliÄe tercih eden, “ulul emre itaat”i düstur edinmiÅ ve yaygın bit kentsel ƶrgütlenme aÄına sahip SünnĆ® İslĆ¢m daha uygun bir seƧim gibi gƶzükmüŠolmalı kurucu kadroların gƶzünde.
Ćünkü Cumhuriyet’in kurucu elitleri, DİB eliyle “millileÅtirilmiÅ” bir İslĆ¢m’ı bu yolla yalnız devletin kontrolü altında tutmakla kalmamıÅ, aynı zamanda onu kitlelerin denetim altında tutulmasında da iÅlevselleÅtirmiÅlerdir. Bir baÅka deyiÅle genƧ Cumhuriyet rejiminin elinde İslĆ¢m, kontrol altında tutulan bir kontrol aracıdır…
Bƶylelikle, günümüzde yurtiƧi ve yurtdıÅında dev boyutlara ulaÅan maaÅlı kadrosu, gün geƧtikƧe arttırılan etki alanı ve yetkileriyle DİB, T. C. Devletinin Türkiyeli Müslümanların dinlerini nasıl yaÅayacakları, gündelik yaÅamlarını nasıl düzenleyecekleri, giderek nasıl düÅünüp davranacaklarını dikte eden bir aygıtına dƶnüÅmüÅtür. Merkezi iktidar laiklik iddialarından vaz geƧtiÄinde son derece tehlikeli olabilecek bir aygıt!
Bu geliÅmeler ıÅıÄında, Cumhuriyet’in kurucu kadrosunun laiklik konusundaki tutumunun, ilkeselden Ƨok pragmatik ve konjonktürel olduÄunu ƶne sürebiliriz. Din-devlet ayrılıÄı, devletin din(ler) karÅısındaki tarafsızlıÄı, hoÅgƶrü, vicdan ƶzgürlüÄü gibi sekülarizm/ laiklik’in “olmazsa olmaz”ı sayılan ilkeler, Cumhuriyet’in “laikliÄi”nde kĆ¢Äıt üzerinde kalmıÅtır.
YurttaÅların dinsel inanƧ ve davranıÅlarını devlet adına biƧimlendiren ve İslĆ¢m’ın yalnızca SünnĆ® versiyonuna taalluk eden DİB’in varlık ve etkinliÄi bir yana, imamları yetiÅtiren İmam-Hatip okulları ya da okullardaki din eÄitimi konusundaki gelgitler bu pragmatizmi aƧık biƧimde gƶzler ƶnüne sermektedir.
1924 yılında, kapatılan medreselerin yerine “Kemalizm’e baÄlı, “modern” din kadrolarını yetiÅtirmek üzere, meslek okulları statüsünde İmam Hatip Okulları aƧılmıÅtı. Bu okullar 1932’de kapatıldı. Ćok partili rejime geƧiÅle birlikte yeniden aƧılan İHO’ların sayısı 1970-80 arasında düzenli olarak arttı. 1997’de, o güne dek yalnızca İlahiyat Fakültelerine devam edebilen mezunların tüm üniversitelere girebilmeleri saÄlandı. Bƶylelikle İHO’lar meslek lisesi statüsünden ƧıkartılmıÅ, dinsel (SünnĆ® İslĆ¢m) aÄırlıklı eÄitim veren normal orta dereceli okullara dƶnüÅtürülmüÅtü.[21]
DİB’in eÄitime müdahalesi İmam-Hatip’lerden ibaret deÄildi. Ćocuklara okul-ƶncesi ƧaÄlardan baÅlamak üzere din eÄitiminin verilmesi iƧin aynı kurumun gƶzetiminde Kur’an kursları uygulaması da 1965’den itibaren yoÄunlaÅacaktır.
Ve eÄitim kurumlarında din dersi uygulaması: Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun kabulünü izleyen yıllarda, din dersleri kentlerdeki okullardan tümüyle kaldırılmıÅtı (Kƶy okullarında ise din dersleri 1940’ların baÅlarına dek sürecektir). Ancak 1940’lı yılların sonlarına doÄru ilk, 50’li yıllarda ise orta dereceli okullarda yeniden din dersleri uygulaması baÅlatıldı. 1980’e dek okullarda din dersleri seƧmeliydi; ƶnceleri velinin isteÄi üzerine alınan, sonrasında ise velinin isteÄi üzerine muaf tutulunan dersler… 12 Eylül 1980 darbesi generalleri, akıl hocalıklarını üstlenen Türk-İslĆ¢m sentezcilerinin delaletiyle, din derslerini (“Din Kültürü ve AhlĆ¢k Bilgisi” adı altında) ancak gayrımüslim ƶÄrencilerinin velilerinin bir dilekƧeyle Ƨocuklarını muaf tutabilecekleri, tüm ƶÄrenciler iƧin zorunlu ders hĆ¢line getirdi.[22] Bu yoldan ilerleyen AKP iktidarı ise din derslerini hem ders saati, hem iƧerik (orta ƶÄretimde müfredata “seƧmeli” Kur’an ve Hz. Muhammed’in hayatı derslerinin eklenmesi) olarak katlarken, TEOG ve Ćniversite sınav sorularında bu derslerin aÄırlıÄını arttıracaktır.[23]
Bir baÅka deyiÅle, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, 1937 yılından bu yana Anayasası’na yerleÅtirdiÄi “Laiklik” ilkesini kendi kurumu olan Diyanet İÅleri BaÅkanlıÄı eliyle ihlĆ¢l etmektedir.
Bu “ihlĆ¢ller” din eÄitimiyle sınırlı deÄildir. “Azınlık dinleri” bahsini ele alalım. Türkiye’de “dinsel azınlıklar”ın hakları Lozan AnlaÅması’yla güvence altına alınmıŠolmasına karÅın, (anlaÅmada bu azınlıkların hangileri olduÄu belirtilmez), T.C. devleti, Osmanlı’da geƧerli teamüllere uyarak bu statüyü yalnızca Rum Ortodoks, Ermeni ve Yahudi azınlıklara tanımıÅtır. Bu “güvence”nin ne denli geƧerli olduÄu ise, Cumhuriyet rejiminin Ermeni soykırımı suƧlarını cezasız bırakmasından, Varlık Vergisi’nden ve 6-7 Eylül olaylarından Ƨıkarsanabilecektir!
Dahası, anılan azınlık dinlerine tanınan hakların uygulaması, son derece keyfidir. ĆrneÄin Lozan AnlaÅması’nda belirtilenin tersine, gayrımüslim T.C. yurttaÅlarının üst düzey memuriyetlere getirilmeleri, mümkün deÄildir. Parlamentodaki temsilleri de ƶteden beri “sorunlu” olagelmiÅtir. ĆrneÄin 1965-2011 yılları arasındaki 12 yasama dƶnemi boyunca Meclis’e sadece bir gayrımüslim parlamenter girebilmiÅtir (Cefi Kamhi, 20. Dƶnem)![24] Cemaatler hukuki kimlikten yoksundur. Bazı dinsel gruplar resmen tanınmamakla birlikte, gƶz yumulmaktadır. Daha da beteri, devlet “meÅru” ve “gayrımeÅru” dinler arasında ayırım yapmakta, bunu yaparken de DİB’den gƶrüŠalmaktadır! ĆrneÄin, 1960’ların baÅlarında mahkeme, kendilerini “baÄımsız bir din” olarak kabul eden Baha’ilerin bƶyle olup olmadıkları konusunda DİB’den “gƶrüŔ istemiÅti[25]… Bir baÅka deyiÅle, “sekülarizm/laiklik ilkesi gereÄi her dine eÅit mesafede durması ve sınırları iƧerisinde mevcut farklı dinsel gruplar arasında tarafsız bir hakem rolü üstlenmesi gereken T. C. Devleti, bu “hakemlik” gƶrevini, SünnĆ® İslĆ¢m kurumu olan DİB’e devretmiÅtir!
Diyanet’in bütƧesi, yukarıda da belirttiÄim gibi, inanƧ ya da inanƧsızlıÄı ne olursa olsun, yurttaÅların ƶdediÄi vergilerden saÄlanır. Ama ne Diyanet’in ısrarla kendilerini nasıl tanımladıklarına bakmaksızın “İslĆ¢m iƧi/tasavvufi bir oluÅum” olarak tanımladıÄı (bƶylelikle de cemevlerine “ibadethane” statüsü vermekten uzak durduÄu) AlevĆ®ler, ne de gayrımüslim azınlıklar bu kurumdan herhangi bir hizmet gƶrmezler. SünnĆ® Müslümanlar dıÅındaki tüm dinsel gruplar giderlerini kendileri karÅılamak durumundadır. Ermeni ya da Rum PatrikliÄi ya da HahambaÅılık mülk edinemez, personel istihdam edemez, mahkemede taraf olamaz. Cemaatin iÅleri, dernekler aracılıÄıyla yürütülür.
Devletin azınlık vakıfların mallarına keyfi olarak el koyduÄu durumlar geƧmiÅte yaÅanmıÅ, vakıflar mülklerini ancak AİHM kararıyla geri alabilmiÅlerdir.[26]
Tüm bunlar gƶz ƶnünde bulundurulduÄunda, T.C.’nin kurucu ilkeleri arasında sayılan “Laiklik”in, gerƧekten laiklik olup olmadıÄı, ciddi bir tartıÅma konusudur. Nitekim aralarında Haldun Gülalp ile Taha Parla ve Andrew Davison’un da bulunduÄu pek Ƨok yazar, farklı sonuƧlara varsalar da, Türkiye’yi “laik” bir ülke saymamaktadır.
Teokrasi-Laiklik/sekülarizm dikotomisine teslim olmaksızın düÅündüÄümüzde, yalnız AKP Türkiyesi’ni deÄil, AKP-ƶncesi T.C. politikaları da “Laiklik” olarak tanımlamak, bir hayli zordur. Olsa olsa Devlet’in dini kontrol altında tutabilmek iƧin DİB’i, nüfusu kontrol altında tutabilmek iƧin dini (İslĆ¢m’ı) kullandıÄı bir grotesk’den sƶz edebiliriz. (“Atatürkçü” olduklarını her fırsatta vurgulayan 12 Eylül generallerinin toplumsal muhalefeti, ƶzellikle de genƧliÄi “ıslah” etmek amacıyla dine nasıl sarıldıklarını, “Türk-İslĆ¢m Sentezi”ni nasıl devletin resmi gƶrüÅü kıldıklarını, ya da 90’lı yılların Kürt hareketini bastırmada dinden nasıl yararlanıldıÄını anımsamak yetecektir!)
AKP Türkiyesi’nde Durum
T.C. “LaikliÄi” postmodernizmin akademia’da baÅatlık kazandıÄı, kimlik eksenli tartıÅmaların gündemi tümüyle iÅgal ettiÄi 1990’lı yıllarda apansız entelektüel eleÅtirinin hedef tahtasına yerleÅtirildi. Liberalleri, postmodernleri, siyasal İslĆ¢mcıları infaz mangasında birleÅtiren bu furyada “Kemalist (ya da ‘vesayetƧi’) Laiklik” “tepeden inmeci”, radikal”, “jakoben”, “aÅırı katı” vb. olmakla eleÅtiriliyor, yerine daha “ılımlı”, Anglosakson (daha doÄru bir deyimle “ABD tipi” sekülarizm modeli ƶneriliyordu. Bu yıllarda “post-seküler” Batı dünyasında da “Türkiye vak’ası” ameliyat masasına yatırılıyor, Türkiye LaikliÄi’ni irdeleyen makale, kitap, konferans ve panellerde ülkenin daha “ılımlı” bir modele geƧmesi ƶneriliyordu.[27]
Åƶyle sƶylenebilir: Uluslararası arenada “postseküler” rüzgarlar esiyor, sekülarizmin ƶzellikle Fransız modeliyle iliÅkilendirilen ƶrnekler topa tutuluyor, buna karÅılık “gevÅek” ve son yıllarda Evanjelizmin yƶnetim kademeleri üzerinde etkisini artan ƶlçülerde hissettirdiÄi ABD’nin giderek gevÅeyen “light” sekülarizm modeli gƶklere Ƨıkartılıyordu.[28]
Bu, postseküler rüzgĆ¢rlarla yelkenlerini ÅiÅiren kƶktendinciler, bu ‘trend’den yararlanmazlık etmediler. Liberal, postmodernist ve İslĆ¢mcı entelijensiya kolkola, AKP “sekülarizmi”nin yolunu dƶÅemeye koyulmuÅtu.
2002 seƧimleriyle iktidara gelen ve bir daha da gitmeyen AKP’nin “laikliÄi”ni (ya da “sekülarizmi”ni…) tarife gerek var mı? Türkiye’de ”TutturmuÅlar laiklik elden gidiyor, laiklik elden gidiyor. Yahu, bu millet istedikten sonra tabii elden gidecek yahu! Sen bunun ƶnüne geƧemezsin ki. (…) Bu ülkenin yüzde 99’u Müslüman. Hem laik, hem Müslüman olunmaz. Ya Müslüman olacaksın, ya laik. (…) Ben Müslümanım diyenin tekrar yanına gelip bir de aynı zamanda da laikim demesi mümkün deÄil. Niye? Ćünkü Müslümanın yaratıcısı olan Allah kesin hĆ¢kimiyet sahibidir. Egemenlik kayıtsız Åartsız milletindir. Bak yalan koskoca bir yalan” (1994)[29] ya da “Ben İstanbul’un imamıyım”dan (Belediye baÅkanlıÄı dƶnemi, 8 Ocak 1995) “Ben Recep Tayyip ErdoÄan olarak Müslümanım ama laik deÄilim. Fakat laik bir ülkenin baÅbakanıyım. Laik bir rejimde insanların dindar olma ya da olmama ƶzgürlüÄü vardır. (…) laiklik din düÅmanlıÄı deÄildir. Laiklikten korkmayın,” (Eylül 2011, Mısır)’a, oradan da “Faizleri düÅürüyormuÅuz! Benden baÅka bir Åey beklemeyin. Bir Müslüman olarak naslar neyi gerektiriyorsa onu yapmaya devam edeceÄiz. Onu yapmaya devam edeceÄiz. Hüküm bu!” (Aralık 2021) na… salınan bir BaÅkanın yƶnetiminde, Türkiye Laiklik ya da Sekülarizm’den hepten uzaklaÅmıÅtır.
ErdoÄan’ın lafları bir yana, AKP’nin iktidarda olduÄu 21 yıl boyunca ülke, baÅta bir Ƨok bakanlıÄı katlayan bütƧesi, 2023 itibariyle sayısı 211 bini aÅan personeli, boÅanmaların ƶnlenmesinden trafiÄin düzenlenmesine, mahkĆ»mların infazını etkileyecek “iyi hĆ¢l” tespitinden faiz politikalarına, okul kıran ƶÄrencilerden kadınların giyim kuÅamına, her konuya müdahale etmesine olanak saÄlayan yetki alanıyla dev bir fetva merciine dƶnüÅtü. Bakanlıklar cemaatler arasında bƶlüÅülürken, ƧeÅitli teÅvik, kayırma ve ihale oyunlarıyla İslĆ¢mi sermaye pastadaki payını büyük bir hızla arttırdı. Personel atamalarında imam-hatipli olmayan, filanca cemaate mensup olmayan, parti teÅkilatlarından referans getiremeyen ya da en azından mülakatta dini bilgileri zayıf olanlar elenirken, memurlar amirlerinin gƶzüne girmek iƧin Cuma günleri camileri doldurmaya ƶzen gƶsterir oldu. Mahalle baskısı, partililerin sokakta ve sosyal medyada “ahlĆ¢k polisi” gibi davranması, iƧki kullanımına getirilen kısıtlamalar, “halkın kutsal deÄerlerine hakaret” suƧlamasıyla aƧılan davaların bir terbiye aracı olarak kullanılması, vb. vb… Yalnız devleti deÄil, toplumsal dokuyu da İslĆ¢mileÅtirme niyetini aƧıÄa Ƨıkarmakta…
Soru Åu: AKP bunları nasıl yapabildi?
Bu sorunun yanıtı kısmen, Cumhuriyet rejimi boyunca zigzaglarla sürdürülegelen “laiklik” politikalarında yatıyor. Türkiye’de iktidar sahipleri nev’i Åahsına münhasır laiklik yorumları aracılıÄıyla dini, ama aynı zamanda toplumu denetim altında tutmaya Ƨabalarken, laikliÄin (ya da “modernite”nin hiƧbir gereÄinin: ƶzgürlük(ler), kadın-erkek eÅitliÄi, iÅƧi hakları, demokratik katılım vb.) topluma/tabana yayılmasına olanak vermemiÅ, iktidarı sürekli olarak ve ellerinden geldiÄince temerküz etmeye ƧabalamıÅlardır. Türkiye’nin iƧinden Ƨıkmayı baÅaramadıÄı 12 Eylül rejimi bu yolda zirveyi oluÅturur: her türlü demokratikleÅme, katılım giriÅimini tank paletleri altında ezip geƧen askeri rejim, ABD’nin ‘YeÅil KuÅak’ politikasının da saÄladıÄı ortamla, İslĆ¢m dinini (ve tabii onun SünnĆ® yorumunu) toplum üzerindeki denetimini pekiÅtirmek üzere bolca kullanırken (Kenan Evren’in Kur’anlı, namazlı, ayetli konuÅmaları o günleri yaÅayanların belleklerindedir. Darbe yıllarında din dersleri zorunlu hĆ¢le getirilmiÅ, Kur’an kursları hızla yayılmıÅ, tarikat ve cemaatlerin devlete nüfuzları hız kazanmıÅtır…) bir yandan da din üzerindeki denetimini yitirmemek iƧin “kontrol dıÅı” unsurlar üzerinde baskı uygular. (MSP’nin Konya’da gerƧekleÅtirdiÄi Kudüs Mitingi’nin darbenin gerekƧeleri arasında sayılması, partiye yƶnelik kovuÅturmalar…) Diyanet’in etki alanı 12 Eylül rejimiyle birlikte hızla geniÅler, yetkileri arttırılır. Toplum devletin tekelindeki bir mekanizma aracılıÄıyla “İslĆ¢mileÅtirilmekte”, ancak aynı süreƧ iƧerisinde cemaat ve tarikatlar devlet mekanizması iƧine hızla “sızmakta”dır.
AKP 2002’de iktidara geldiÄinde (“rejim güçleri” tarafından iÅlevsel bulunan Fethullah Gülen cemaati baÅta olmak üzere) cemaatler tarafından istila edilmiÅ bir devlet mekanizması ve din konusunda diledikleri tasarrufta bulunabilecekleri iÅlerlikte bir Diyanet ƶrgütlenmesini hazır bulacaktı. AÅırı merkezileÅmiÅ bir iktidar yapılanması el deÄiÅtirip Kemalizm’in üç sacayaÄı, TSK, Yargı ve YüksekƶÄretim de kendini Kemalist laiklik anlayıÅıyla baÄlı saymayan bir rƶvanÅ hareketinin eline geƧtiÄinde, bu hareketin yapması gereken tek Åey, sistemi olduÄu gibi, ancak bu kez kendi ideolojisi (burada, İslĆ¢mcılık) uyarınca sürdürmektir. AKP tam da bunu yapmıÅtır.
Bu iÅin bu denli kolay olmasının bir baÅka (ve baÄlantılı) nedeni ise, ülkede “vesayet rejimi”ne yƶnelik birikmiÅ tepkinin toplumun duyarlı kesimlerini dumura uÄratmıÅlıÄıdır. 2000’lerin baÅlarında “demokratikleÅme”, “vesayet rejiminden kurtulma”, “AB’ye girme” sƶylemleri, “ancien rĆ©gime”i kendilerine yƶnelik bir sopa olarak deneyimleyen savaÅ yorgunu Kürtlerin, art arda gelen ve katillerin her seferinde cezasız kaldıÄı katliamların tükettiÄi AlevĆ®lerin, ƶrgütsüzleÅtirilmiÅ, taÅeronlaÅtırılmıŠiÅƧilerin, iƧeride 12 Eylül rejimini, dıÅarıda sosyalist sistemin daÄılmasını yaÅamıŠdevrimcilerin kulaÄına hoÅ gelmiÅti. Ćstüne üstlük “sınıf”ı terk etmiÅ postmodern ve/ veya liberal intelligentsia, o güne dek kabullenilen tüm kavramları topa tutmakta aÄız ve elbirliÄi etmiÅti. O günlerde AKP’nin (Reisi aÄzından geƧinmeye hiƧ de gƶnlü olmadıÄını her vesileyle ilan ettiÄi) “laiklik” iƧin bir tehdit olduÄunu düÅünmek, bu konuda kaygılanmak “Vesayet rejimi”nin yancısı, “darbeci” vb. ilan edilmek iƧin yeterli nedendi. Kemalist laiklik zaten “Jakoben”di,”tepeden inmeci”ydi, terk edilerek yerine ABD tipi,”ƶzgürlükçü” bir sekülarizme geƧilmeliydi…
SonuƧ, ortada…
Laiklik… Ama Nasıl?
AKP iktidarının laiklik karÅıtı uygulamaları, siyasal İslĆ¢mcı kadroların devlet kademelerine her geƧen gün daha fazla nüfuz ediyor oluÅu, eÄitim baÅta olmak üzere toplumsal yaÅamın bütün alanlarını dinsel referanslarla yeniden biƧimlendirme Ƨabaları, iktidar partisi desteÄindeki İslĆ¢mi sermayenin baÅat pozisyona gelmiÅ olması (Türkiye’de siyasal İslĆ¢m, aÄırlıklı olarak İran’da olduÄu üzere “bazaar” esnafına deÄil, neoliberal kapitalizm koÅullarında oyunun kurallarını kavramıÅ, gƶzükara bir sermaye kesimine, Anadolu Kaplanları’na dayanıyor) vb. koÅullar, bu coÄrafyanın sosyalistlerini Laiklik üzerine yeniden düÅünmeye ƧaÄırıyor.
Bir uƧta “Türkiye laiktir, laik kalacak!” sloganının terennüm eden, diÄer uƧta “yeryüzü sofraları” kuran bir “eleÅtirelliÄin” nafile olduÄunu düÅünenlerdenim. “Kemalist laiklik” de, “Amerikan-tipi sekülerlik de coÄrafyamızda aƧmazlara mahkĆ»mdur. Sosyalistlerin, devrimcilerin yƶnetimde, iÅƧi sınıfının, emekƧilerin iktidarda olduÄu bir ülke, laik olacaktır elbette, ama bu, Cumhuriyet laikliÄinden farklı olmalı.
ĆrneÄin, dini kontrol etmek üzere ve toplumda tek tip bir dindarlıÄı yaygınlaÅtırmak iƧin dinsel iÅlevleri uhdesinde toplayan Diyanet İÅleri BaÅkanlıÄı benzeri bir kurumun olmadıÄı bir laiklik…
Dinsel grupların kendi inanƧ ve ibadetlerinin gereklerini yasalarda belirtilen Åekilde kendi olanaklarıyla karÅıladıkları, hiƧbir dinsel kurum ya da oluÅumun kamu kaynaklarından finanse edilmediÄi bir laiklik…
Okullarında hiƧbir ayırım gƶzetilmeksizin, tüm Ƨocuk ve genƧler iƧin zorunlu, tümüyle laik, bilimsel bir müfredatın izlendiÄi, din(ler)in, herhangi birine ayrıcalık tanınmaksızın, toplumsal gƶrüngüler olarak ancak beÅeri-sosyal bilimler kapsamında (felsefe, dinler tarihi, din sosyolojisi, din antropolojisi vb.) ele alınacaÄı bir eÄitim sistemini hayata geƧiren bir laiklik…
KiÅilerin inanƧ ve ibadet ƶzgürlüklerini herhangi bir kısıtlamayla karÅılaÅmaksızın yaÅadıkları, cemaatlerin kendilerini kaydettirme koÅuluyla serbestƧe faaliyet gƶsterebildiÄi, ancak kendi inanƧlarını baÅkalarına dayatma, kendi üyeleri --dĆ¢hil kimseyi dinin gereklerini uymaya zorlama hakkına sahip olmadıkları, faaliyetlerini Åeffaf bir biƧimde sürdürmelerinin norm hĆ¢line getirildiÄi, baÅta Ƨocuklar olmak üzere dinsel gerekƧelerle baskı kuramadıkları bir laiklik…
Devletin tüm dinsel inanƧlara ve inanƧsızlıÄa eÅit mesafede durduÄu, ƧoÄunluk-azınlık dini gibi bir ayırım yapmadıÄı, dine kamusal (ahlĆ¢ki, düzenleyici, denetleyici vb.) hiƧbir anlam atfetmediÄi, ancak birey ve cemaatler arasında yaÅanabilecek sorunlarda hakemlik ettiÄi, tüm yurttaÅlarına doÄum, evlilik, cenaze gibi geƧiÅ momentlerinde uygulanacak din-dıÅı, nƶtr iÅlemleri saÄlayacak, dileyenlerin bu geƧiÅ momentlerinde inanƧlarının gereklerini de ifa edebilecekleri bir laiklik…
Kamusal alanın dinsel etkilerden tümüyle arındırıldıÄı, kamu gƶrevlilerinin istihdam ve terfi süreƧlerinde yalnızca liyakatın gƶz ƶnünde bulundurulduÄu, ama hiƧbir kamu gƶrevlisinin dinsel gerekƧelerle yükümlü olduÄu hizmeti gƶrmekten baÄıÅık tutulamayacaÄı bir laiklik…
İnsanın genetik ve kültürel ƧeÅitliliÄini bir zenginlik kaynaÄı olarak gƶren, dinsel gruplar/ kültürler arasındaki temasları teÅvik eden bir laiklik…
Ve nihayet, kiÅilere dinsel bilgi, yetke, karizma, soy kütüÄü ya da baÅka bir avantajla dindar bireyleri sƶmürme, cezalandırma, onlar üzerinde tahakküm kurma, kısacası sosyalizmin temelini oluÅturan eÅitlik ve paylaÅımcılık ilkesini ihlĆ¢l etme yetkisi tanımayan bir laiklik…
“Postseküler” ƧaÄda, dinin geri dƶnüÅü toplumlara acı deneyimler yaÅattı. İŠbaÅına geƧen kƶktendinci demagoglar (Bolsonaro, Trump, Modi, Orban ve ÅürekĆ¢sı) ülkelerinin rejimlerini belki “teokrasi”ye dƶnüÅtür(e)mediler, ama baÄnazlıÄı bir toplumsal deÄere dƶnüÅtürerek kadınları, etnik-dinsel azınlıkları, gƶƧmenleri, LGBTI + bireyleri, yoksulları yıÄınların hedef tahtasına yerleÅtirip eÅitsizlikleri, sƶmürü ve tahakkümü, yolsuzluklara belenmiÅ yƶnetimlerini meÅrulaÅtırmanın aracı kılabildiler.
LaikliÄe, ama ƧerƧevesini yukarıda Ƨizmeye ƧalıÅtıÄım tarzda “toplumsallaÅtırılmıŔ bir laikliÄe bu nedenle fazlasıyla ihtiyacımız var.
11 Aralık 2023 14:19:23, İstanbul
N O T L A R
[*] 6 Ocak 2024’de KaldıraƧ okurlarına düzenlenen seminer sunumu.
[1] Gilles Kepel, The Revenge od God. The Resurgence of Islam, Christianity and Judaism in the Modern World. Penn State University Press, 1994.
[2] Yalnızca AKP iktidarının hemen ƶncesi ve ilk yıllarında Türkiye’nin entelektüel iklimini kaplayan Kemalizm eleÅtirilerinin ana gƶvdesini laikliÄe yƶnelik eleÅtirilerin oluÅturduÄu ve dinin kamusal yaÅamda boy gƶstermesine tolere eden “Anglosakson tipi” daha ılımlı bir sekülarizm modeline yƶnelinmesi gerektiÄine deÄgin, AKP ideologlarının da sahip ƧıktıÄı tartıÅmaları hatırlamak, yetecektir.
[3] Jacques Berlinerblau, Secularism, The Basics, Routledge, 2022, s. 1.
[4] Berlinerblau, agy. ss. 21-22.
[5] Nikki R. Keddie, “Secularism and its Discontents”, Daedalus, Yaz 2003, s. 14.
[6] Berlinerblau, a.y. s. 94.
[7] ĆrneÄin, Andrew Copson, Secularism, A Very Short Introduction (Oxford University Press, 2019)’da Montesquieu, Voltaire, David Hume, Adam Smith, Denis Diderot, Baron d’Holbach’ı katar “seküler düÅüncenin oluÅmasına katkıda bulunanlar” listesine…
[8] Sibel Ćzbudun, “Yoksulların BaÅkaldırısı ve Kadınlar”, Bedreddin vr Bƶrklüce, Osmanlı’da Sınıf Mücadeleleri ve 1416 İhtilali. Der.: Sinan Araman, Hasan AteÅ, Erdem Ćevik. Kor Yayınları, 2021, ss. 56-91.
[9] Bkz. Mahjoub, Nadeem (2008). “The Qarmatians (Al-Qaramita)”, http://middleeastpanorama.blogspot.com/2014/03/the-qarmatians-al-qaramita.html
[10] Bu, yersiz bir akademik titizlik deÄil, kiÅiyi –son yıllarda yayınlanan kamuoyu araÅtırmalarında sıkƧa rastlanan “Türkiye’de dindarlık azalıyor, ibadetleri yerine getirenlerin oranında düÅüŠvar, kadın-erkek eÅitliÄi daha fazla kabul gƶrüyor, LGBTI bireylere tepki oranı düÅüyor, vb. o halde Türkiye’de sekülarizm hakim” yollu yargılardan koruyan temel bir ayırım. (Bir ƶrnek iƧin bkz. Volkan Ertit, “God İs Dying in Turkey as Well: Application of Secularization Theory to a Non-Christian Society”, Open Theology, 2018, 4: 192-211.) Bir ülke, bir halk duyuÅ, düÅünce ve davranıŠolarak sekülerleÅirken devlet sekülarizmden uzaklaÅabilir.
[11] Berlinerblau, a.y. s. 43.
[12] Gemma Betros, “The French Revolution and the Catholic Church”, History Today, sayı 68, Aralık 2010. https://www.historytoday.com/archive/french-revolution-and-catholic-church
[13] Berlinerblau, a.y. s. 69.
[14] Marco Respinti, “Why Secularism is Dangerous: Frencl ‘LaicitĆ©’ as a Source of Major Injustice”, https://bitterwinter.org/why-secularism-is-dangerous-2-french-laicite-as-a-source-of-major-injustice/
[15] Jefferson baÅkanlıÄından ƶnce, 1777’de Virginia eyaleti Dinsel Ćzgürlükler Bildirgesi’ni kaleme almıÅtı.
[16] Bkz. Copson, s. 136.
[17] Jeremy Rodell, “What do secularists mean by ‘secularism’?” 9 Ocak 20189. https://blogs.lse.ac.uk/religionglobalsociety/2019/01/what-do-secularists-mean-by-secularism/
[18] Bkz. Osman OkumuÅ, “Osmanlı Tarihinde Katledilen Åeyhülislamlar”, Sosyal ve BeÅeri Bilimler Dergisi, c. 5, sayı 1, 2013. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/117370
[19] Gül Tuba DaÄcı ve Adnan Dal, “Osmanlı’dan Günümüze Din-Devlet ve Laiklik TartıÅmaları”, BarıŠAraÅtırmaları Ve ĆatıÅma Ćƶzümleri Dergisi, 2(1), 37-47. https://doi.org/10.16954/bacad.67502
[20] Gülce Tarhan, “Roots of the Headscarf Debate: Laicism and Secularism in France and Turkey”, Journal of Political Inquiry, IV, 2011.
[21] Gülce Tarhan, a.y.
[22] Taha Parla ve Andrew Davison, “Secularism and Laicism in Turkey”, Secularisms, Janet R. Jacobsen ve Ann Pelegrini (der.), Duke University Press, 2008, s. 65.
[23] İbrahim AÅlamacı, “Din EÄitimi Politika ve Uygulamalarında Ak Parti’nin 15 yılı”, Ak Parti’nin 15 Ak Parti’nin 15 Yılı, Toplum. İsmail ĆaÄlar, Ali Aslan (der.). SETA, 2017, ss.184-190.
[24] Vikipedi, “Türkiye’de azınlık milletvekilleri listesi” https://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrkiye%27de_az%C4%B1nl%C4%B1k_milletvekilleri_listesi
[25] Haldun Gülalp, “Secularism as a Project of Free and Equal Citizenship: Reflections on the Turkish Case”, Frontiers of Sociology, Haziran 2022, doi: 10.3389/fsoc.2022.902734
[26] Gülalp, a.y.
[27] Tipik bir ƶrnek iƧin bkz. Brett G. Scharffs,”Secularity or Secularism: Two Competing Visions for the Relationship between Religion and theState in the New Turkish Constitution”, Anayasa Hukuku Uluslararası Kongresi’ne sunulan tebliÄ,International Congress on Constitutional Law, Book of Papers, c.3, Anayasa HukukƧular DerneÄi, İstanbul Kültür Ćniversitesi Yayınları, 2013, İngilizce ve TürkƧe versiyonlar, ss. 362-403.
[28] ABD’de Amerikan Seküler BirliÄi ve Ćzgür DüÅünce Federasyonu, ABD sekülarizmini “Kilise ile Devlet”in ayrılmamıŠolmasıyla eleÅtiriyor ve Åu talepleri ƶne sürüyor: 1. Kiliseler ve diÄer mülklerin vergiden muaf tutulmaması; 2. Kongre, eyalet yasama organları, ordu, donanma, cezaevleri, akıl hastaneleri ve kamu tarafından finanse edilen tüm kurumlardaki papazların gƶrevlerine son verilmesi, ulusal, eyalet ve belediye yƶnetimlerinde verilen dinsel hizmetlerin durdurulması; 3. Kamu kaynaklarının tarikat karakterli her türlü eÄitim ve hayır kurumuna kullandırılmasına son verilmesi; 4. Kamu okullarında dinsel amaƧlı İncil kullanımına son verilmesi; 5. ABD baÅkanı ve eyalet valilerinin dinsel festival, perhiz, dua ve Åükran günleri ayinlerinde varlık gƶstermesinin son bulması; 6. Mahkeme ve diÄer devlet kurumlarında teolojik yemin uygulaması laÄvedilmesi; 7. Pazar ya da Åebat ayinlerine iliÅkin her türlü dinsel ve teolojik dogmayı dolalylı ya da dolaysız yoldan dayatan tüm yasalar ilga edilmesi; 8. Hıristiyan ahlakının güçlendirilmesini ƶngƶren tüm yasalar ilga edilmesi; tüm yasaların doÄal ahlak, eÅit haklar vetarafsız adalet gerekleriyle uyumlu kılınması; 9. ABD ve eyalet anayasaları uyarınca ne Hıristiyanlık ne de baÅka bir dine herhangi bir ayrıcalık ya da avantaj tanınmaması, siyasal sistemin bütününün salt seküler temelde yürütülmeli ve yƶnetilmesi. (New Advent, Catholic Encyclopedia, “Secularism” maddesi, https://www.newadvent.org/cathen/13676a.htm)
[29] Tarihunutmaz.org, https://www.youtube.com/watch?v=zJC-nUV4WrQ
Yorum Ekle