$type=slider$cate=5$meta=0$cate=4$show=home$rm=0

LAİKLİK… AMA NASIL?[*]

  “Tanrı’yı toplumun merkezinden uzaklaştırmaya Ƨalışan seküler gündemli küresel bir Ƨaba da var. Tanrı bir kez merkezden uzaklaştırılırsa, ...



 

“Tanrı’yı toplumun merkezinden uzaklaştırmaya Ƨalışan seküler gündemli

küresel bir çaba da var. Tanrı bir kez merkezden uzaklaştırılırsa,

insanlar kendi efendileri hĆ¢line gelir… Sekülarizme karşı direnmeliyiz.”

(Ugandalı pastƶr Julius Rwotlonyo, 2020)

 

20. yüzyılın son onyılları, Batı düşüncesi iƧin deyim yerindeyse derin “düşkırıklıkları” Ƨağı oldu. “Modernizm” kendisine atfedilen sonuƧları vermemiş; “ilerleme” vaadleri dünyayı iki kez devasa Ƨaplı savaşa sürüklenmekten alakoyamamış; “akılcılık” başta Holokost olmak üzere bir dizi soykırımın gƶlgesinde paramparƧa olmuş; insanların yaşam kalitesini yükselteceği varsayılan teknoloji, insan faaliyetinin yaşam boyu bir vidayı sıkıştırmaya indirgendiği bir yabancılaşmaya ya da milyonlarca kişiyi bir anda yok edebilecek dehşetli bir savaş aygıtına malzeme olmuştu.

“Düşkırıklığı”na konu olan bir başka “modernist” tahayyül de, bilimsel gelişmenin ilerleyen bir biƧmde “doğaüstü”ne bağlanan korku ve kaygıları gidereceği, bunun ise aklın imanı altetmesi, dolayısıyla da dinin en azından kamusal alandan Ƨekilerek bireysel vicdanla ilgili bir konuya indirgenmesine, yani “laikleşme/ sekülerleşme”ye yol aƧacağı yƶnündeki iyimser beklentiydi.

Olmadı… “Laikleşme/ sekülerleşme” ya da, daha doğru bir deyişle bunların ulus-devlet politikalarına uygulanması anlamında laisizm/ sekülarizm yƶnetimde bir “aklileşme”ye, barışçılığa, hoşgƶrüye vb. yol aƧmadığı gibi, imanı bireysel vicdanın konusu kılmada da başarılı olamadı. Dahası, laisizm/ sekülarizm politikalarının “despotik/otokratik” uygulamalara yol aƧtığı ve genellikle Batı’nın kültür emperyalizmiyle ƶzdeşleştirildiği Batı-dışı coğrafyalarda fundamentalist “diriliş” 20. Yüzyılın son Ƨeyreğine damgasını vuracaktı. 

Tabii yalnız Batı-dışı coğrafyalarda ve artık bir yorum alışkanlığına dƶnüştüğü hĆ¢liyle yalnızca Müslüman ülkelerde değil… İsrail’de Likud partisinin yükselişi (1977), Vatikan’da “fundamentalist” bir Papa’nın gƶreve seƧilmesi (1978), SSCB’yi “Yeşil Kuşak”la kuşatma stratejisi, reel sosyalizmin Ƨƶküşü sonrası eski sosyalist coğrafyada tırmanışa geƧen dindarlık, neoliberal politikaların varlık temellerini sarstığı Batılı “orta sınıflar”ın tepkilerine yoksul Güney ülkelerinden Kuzey’e yƶnelen gƶƧlerin de eklenmesiyle yükselen Hıristiyan fundamentalizmi… Gilles Kepel’in “Tanrı’nın İntikamı”[1] dediği gƶrüngüye yol aƧtı. 

Modernite ve Sekülarizm/ Laikliğe yƶnelik “düşkırıklığı”nın entelektüel tercümesi ise “postmodernizm/ postsekülarizm” olacaktı. “SuƧlu”yu failde değil de fiilin sonuƧlarında arayan, “Aydınlanma”, “Akılcılık”, “Modernizm”, “Laiklik” gibi hayali suƧlular üretirken bunları şekillendiren ve damgasını vuranın küresel(leşen) ve dizginlerinden boşalmış kapitalist ilişkiler, frensiz bir sƶmürü ve kĆ¢r güdüsü olabileceğini aklına getirmeyen, dolayısıyla da asli faili “aklayan” bir entelektüel yanılsama… 

“Sekülarizm/laiklik”e son onyıllarda yƶnelen eleştiri bombardmanı, bƶylelikle yalnızca Müslüman-Hıristiyan-Yahudi-Hindu vb. fundamentalizm(ler)den değil, aynı zamanda sol/ liberal/ postmodern entelektüellerden de kaynaklanmaktadır. “Post-seküler sƶylem”e gƶre bir Batı/ Aydınlanma mamĆ»latı olan sekülarizm/ laiklik, Batılı güçlerin “dünyayı biƧimlendirme” misyonlarının bir unsuru gƶrevini gƶrmüş, devlet(ler)in dindar yurttaşları bastırmasına yol aƧmış, onların yaşam ve düşünce tarzlarını şekillendirme girişimlerini meşrulaştırmış, bƶylelikle kendisine iƧkin ƶzgürleş(tir)me vaadinin tam tersi sonuƧlara yol aƧmıştır, vb. vb.

Fundamentalistlerin sekülarizm/laikliğe yƶnelik saldırılarına entelektüel payanda teşkil eden[2] “postseküler sƶylem”in sihrine kapılmanın, en azından iktidar partisiyle “iltisaklı” fundamentalistlerin de itimleriyle dinsel etkilerin gündelik yaşamın her alanına, ƶzellikle de kamusal alana günbegün daha fazla nüfuz ettiği bir ülkede, bir “aymazlık” olduğu ortaya yeterince Ƨıktı. 

Bu ƧerƧevede “Laiklik/sekülarizm nedir?”, ve “nasıl bir laiklik//sekülarizm?” sorularına bu coğrafyanın sosyalistleri olarak yanıt aramak bir zorunluluk hĆ¢line geldi…

Dilerseniz ƶnce “Laiklik/sekülarizm nedir?” sorusuyla başlayalım… Ɩnce sekülarizm…

 

Sekülarizm Nedir?

 

“Sekülarizm” konusunda temel kitaplardan birinin yazarı Jacques Berlinerblau, terimin anlamı konusunda ortaklaşılmadığı “itiraf”ıyla başlıyor sƶzlerine.[3]

Berlinerblau da “sekülarizm’in tanımını Hıristiyanlığın kƶklerine, Romalılara vergi vermenin doğru olup olmadığını soran erken Hıristiyanlara İsa Peygamber’in verdiği “Sezar’a ait olanı Sezar’a, Tanrı’ya ait olanı Tanrı’ya verin” (Matta 22: 21; Markus 12: 17) yanıtına dayandırıyor. Bu sƶzlerin Hıristiyan düşüncesine iki bin yılı aşkın süredir damgasını vuran bir ikiliğe (Hükümdarın alanı ile Tanrı’nın alanı) işaret ettiğini vurgulayan Berlinerblau, bu ikiliğin, Hıristiyanlığın hĆ¢kim din olarak neredeyse tüm Avrupa’ya yayıldığı Aziz Augustinus’un Ƨağında, bizzat Augustinus tarafından yeniden yoruma tabi tutulduğuna işaret etmekte. Bu kez, ayırım Augustinus’un Saeculum adını verdiği, mümin-günahkĆ¢r tüm hıristiyanların (Adem’in sürüldüğü) şu düşkün dünyada İsa Peygamber’in dƶnüşüne dek geƧirmek zorunda olduğu zaman dilimi iƧerisinde, erdemli ve dindar gerƧek Hıristiyanların yaşadığı, Tanrısal alemin yeryüzündeki izdüşümü olan “Tanrı Kenti” ile günah, kƶtülük, inanƧsızlık ve bencillikle yüklü, yƶnetici yetkelerin ülkesi “İnsan Kenti” arasına yerleştirilmiştir. “İnsan Kenti”nin yƶneticilerinden beklenen, alanlarını Hıristiyanlık iman ve erdemine uygun yƶnetmeleridir. Bir başka deyişle krallar, prensler Papa’nın yolundan sapmamalıdır[4]… 

Gƶrülebileceği üzere, din ile devlet arasında, iman/ibadet ya da genel olarak uhreviyat ile gündelik/dünyevi işlerin yƶnetilmesi arasında, ne Hıristiyanlığın ne de İslĆ¢m’ın kaƧınabileceği bir ayırım, “kitaplı” dinlerin kurumsallaşmasından itibaren vardır ve dinler neredeyse başından itibaren bu ayırımla baş etmek durumunda kalmıştır. Din “uhrevi olan”la ilintilendirildiği ƶlçüde (İslĆ¢m’da şer’i ve ƶrfi hukuk ayırımıyla Ƨƶzümlenmeye Ƨalışılan) bu ayırım, ruhban olsun-olmasın tüm yƶneticilerin ayağına takılacaktır. İşte seküler terimi, ikiliğin dünyevĆ® ucuna işaret etmektedir. Ya da “eski Fransızca’daki seculer (ki bu da Latince saecularis teriminden türemiştir) teriminden Orta İngilizce’ye aktarılan ‘secular’ sƶzcüğü başlangıƧta bir manastır tarikatının dinsel kurallarıyla bağlı olmayan ruhbana işaret ediyordu. Orta İngilizce’de ise Batı Avrupa’da tarihsel olarak Roman Katolik Kilise’nin tekelinde olan ilahi-kutsal ya da “uhrevi” alana karşı ‘bu dünyaya ait/ dünyevi’ alana da işaret edebilmektedir. GerƧekten de ‘secular’a dayalı sƶzcüklerin kullanımının evrimi, başka şeylerin yanında uzun ve Ƨekişmeli bir tarihi yansıtır; ‘sekülarizm’ve militan Latin kardeşi ‘laisizm’ hĆ¢len ya da bir zamanlar Roma Katolisizmi’nin hükmettiği Batı Avrupa ülkelerinde ortaya Ƨıkmıştır. ‘Seküler’ sƶzcüğünün bir dinsel kurum ve değerlerin ulus-devletin dünyevi işlerinde rol oynamaması gereğini vurgulayan ‘sekülarizm’ doktrinini savunan ‘sekülarist’lerle ilişkilendirilmesi ise ancak ondokuzuncu yüzyılda gerƧekleşir.”[5]

Sekülarizm kavramının “Batı (Hıristiyan) dünyası”nın tarihsel gelişmeleri ƧerƧevesinde biƧimlendiği doğrudur, ama kavramın işaret ettiği sorun, Batı uygarlığını ya da Hıristiyan dünyasını aşarak ƶzgül bir insan topluluğuna bir “nizam” verme iddiasındaki tüm inanƧ sistemlerine taalluk eder. İnanƧ sisteminin bağlandığı doğaüstü alan ile bu alan tüm insan ve toplum yaşamını kapsayamayacağına ve ilerleyen zamanın kƶken öğretide karşılığı olmayan yeni soru(n)lar Ƨıkartacağına gƶre, iman etmeleri beklenen insanların “iman” sınırları dışında kalan (“dünyevi”) yaşamlarının nasıl düzenleneceği sorunu… 19. Yüzyıl sonlarında tanımlanan “Sekülarizm”, 20. Yüzyıl başlarında neredeyse “evrensel” bir model niteliği kazanan ulus-devletlerin bu “sorun”a getirdikleri yanıt olmuştur.

Kavramını imal eden, 19. Yüzyılda mensubu olduğu “ƶzgür düşünceliler” hareketi iƧin “ateist”, “kĆ¢fir”, “ƶzgür düşünür”, “imansız” vb. nitelemelerden daha uygun bir isim arayan İngiliz sendikacı ve gazeteci George Jacob Holyoake (1817-1906) idi. “Sekülarizm” Holyoake’a gƶre siyasetten, azınlık dinlerin mensuplarından ya da başka ilkelerdense, kişisel etik ile ilgiliydi. “Dinsel değerlere hakaret”in hapisle cezalandırıldığı bir dƶnemde, Holyoake ve Ƨevresi “düşünce ve ifade ƶzgürlüğü”nü ve bunların ayrılmaz bütünlüğünü savunuyordu. Holyoake’a gƶre “devlet hiƧbir dini yasaklamamalı, hiƧbir dini dayatmamalı, hiƧbir dine maddi destek sağlamamalı”ydı.[6] Bir başka deyişle, Holyoake’un “sekülarizm”i, dine karşı kayıtsızlık, dinsel ilke, kural vb. ile kayıtlanmamış bir yaşamı sürdürebilme hakkı/olanağıydı. 

Holyoake’un izleyicisi ve muarızı, bir başka İngiliz ƶzgür düşünürü, militan ateist Charles Bradlaugh (1833-1891) ise ƶncelinin tersine, “sekülarizm”in ancak ateizm olabileceğini ƶne sürmekteydi.

Her ne kadar kavramı formüle edenler Holyoake ve Bradlaugh olsa da, “seküler”lik düşüncesi Batı dünyasında uzun ve Ƨekişmeli bir tarihsel süreƧ iƧerisinde biƧimlenmiştir. Berlinerblau bu meyanda Papa’nın plenitudo potestatis’ine (mutlak iktidar) itiraz eden Fransız kralı Güzel Philippe’i (1268-1314), Romalı piskoposların “sapkın yƶnetme arzularını” topa tutan Padualı Marsilius’u (yakl. 1275-1342), Papa’yı “kirli ellerini başkalarına ait olana uzat”makla eleştiren Ockham’lı William’ı, yolsuzluğa, aƧgƶzlülüğe boğulmuş (Katolik) Kilise’ye karşı seküler prenslerin yƶnetimini evla gƶren Martin Luther’i (1483-1546), yüz yıllık din savaşlarından harap olmuş Avrupa’da “hoşgƶrü” ilkesini savunan ve bunun ancak din ile yƶnetimin ayrılması ile sağlanabileceğini savunan Aydınlanma filozofu John Locke’u (1632-1704), Locke’un ilkelerini ABD Anayasası’na geƧirmeye Ƨalışan iki “Kurucu Baba”, James Madison (1751-1836) ile Thomas Jefferson’u (1743-1426) sayar. Başkaları başka isimleri de ekler.[7] Ancak seküler düşüncenin tarihine ilişkin neredeyse tüm anlatıların ortak ihmali, OrtaƧağ boyunca hem İslĆ¢m hem de Hıristiyan dünyasında patlak veren alt sınıf “rafızi/heterodoks” ayaklanmalarının bu alandaki yabana atılamayacak katkısıdır. 

Gerek İslĆ¢m gerekse Hıristiyan coğrafyasında kƶylüler, serfler, kƶleler, kent yoksulları tüm bir ortaƧağ boyunca dinin egemenlerin elinde bir tahakküm ve (ƶzellikle Hıristiyan dünyada Kilise’nin) muazzam servetleri kontrol eden bir sƶmürü aygıtına dƶnüşmesine şiddetle karşı Ƨıkar, bu yolda imparatorlukların güçlükle bastırdığı ayaklanmalar Ƨıkartırken bunların bir kısmı, kendi “seküler” komünlerini oluşturmuştır.[8] (Ɩrneğin 10. Yüzyılda Bahreyn’de seküler bir cumhuriyet kuran Karmatiler[9]…)

Bu uzun bir tarihsel kesite ve geniş bir coğrafyaya yayılan sekülarizm kavramının ve ondan farklı, ancak onunla bağlantılı olan seküler, sekülerleşme kavramlarının birbirinden oldukça farklı anlamlar yüklenmiş olması, doğaldır.

 Hemen belirteyim, benim burada üzerinde durduğum, bireysel bir tutum ya da toplumsal kültürel gƶrüngülere işaret eden seküler/sekülerleşme kavramı değil[10], münhasıran devletin din ve dinsel kurumlar karşısındaki politikalarına/pratiklerine işaret eden sekülarizm (ya da laisizm/laiklik)dir.

Tanım(lar) konusunda bir uzlaşı sağlanmış olmasa da, sekülarizm/laikliğin birkaƧ ilkesini saymak, mümkün. Berlinerblau’nun oldukƧa kullanışlı ilkeler sıralamasını izeleyecek olursak;

1. Eşitlikçilik: Seküler bir devlet, yurttaşlarının yasalar önündeki eşitliğini varsayar.

2. Din(sel kurumlar) ile Devletin ayrılığı.

3. Devletin (dinsel kurumlar karşısındaki) üstünlüğü.

4. Yönetim erkini kısıtlayan içsel mekanizmaların varlığı.

5. Vicdan (inanç) özgürlüğü.

6. Kamu düzeninin korunması.

7. Dinsel inanç ve pratiklerin çoğulluğunu varsayan ve kabullenen hoşgörü.

8. İnanƧ-eylem ayırımı. (“devlet size neye inanacağınızı sƶyleyemese de, nasıl davranıp davranamayacağınızı sƶyleyebilir.”[11])

9. Tarafsızlık: Devletin iman temelli tüm topluluklara (ve de inancı olmayanlara) eşit mesafede durması, herhangi bir din ya da inanç sistemine diğerleri karşısında herhangi bir ayrıcalık atfetmemesi.

10. Akılcılık: Devletin kendi politikalarını Ƨizerken doğaüstü aƧıklamalar ya da “kutsal” sayılan buyrultulardansa akılcılık, bilimsellik ilkelerini rehber edinmesi.

Bu ilkeler, bir arada bir devletin temel yƶneliminin seküler olup olmadığını tayin eder. Kuşkusuz her devletin ne ƶlçüde ve nasıl “seküler/laik” olduğunu belirleyen, bu ilkelerin ƶzgül bileşimini biƧimlendiren tarihsel koşulları ve hayata geƧiriliş tarzlarını koşullayan aktüaliteleridir. Bu ƶzgüllükler ise ele aldığımız konuda karşılaştığımız tanım Ƨoğulluğunu karşımıza Ƨıkartan temel etkendir.

 

Sekülarizmin/Laikliğin Biçimlenişi: Fransız Usulü Laiklik

 

Bir devlet siyaseti olarak “sekülarizm”, denilebilir ki bir potansiyel olarak hem Hıristiyan hem de İslĆ¢m dünyalarında gƶrülen, dinsel-dünyevi yetkeler arasındaki gerilimlerde mevcuttur. Batı dünyasında bu gerilim prens/krallar ile Papa arasındaki Ƨatışmalarda açığa Ƨıkarken, kurumsal bir ruhbanın bulunmadığı İslĆ¢m’da sultanların dinsel yetkeleri de ellerinde toplamaları ya da dinsel temsilcileri kendilerine tabi kılmalarıyla Ƨƶzümlenmiştir. 

Ɩte yandan, yukarıda da belirttiğim gibi, OrtaƧağ boyunca gerek İslĆ¢m, gerekse Hıristiyan dünyalarında patlak veren “baldırıƧıplak ayaklanmaları” dinin, ama daha Ƨok ruhbanın egemen sınıflarla bütünleşmesinin kƶklü bir eleştirisini getirmekle, hiƧbir kurumun dokunulmaz olmadığı fikrine zemin hazırlayacaktır.

Ancak sekülarizm politikalarının biçimlenişi, Batı dünyasında derin siyasal altüstlüklerin yaşandığı 18. yüzyıla tarihlenmektedir. Bu gelişimin, ülkelerin özgüllükleri bir yana, Katolik ve Protestan coğrafyalarda benim burada Laiklik ve Sekülarizm olarak adlandıracağım iki farklı modele yol açtığı söylenebilir. Bu modeller, en tipik hâlleriyle Fransız laisizmi ve ABD sekülarizminde tezahür ettiğinden, bu iki hattı izlemek, bize daha net bir fikir verecektir.

Fransız Aydınlanması’na hükmeden iki ana düşünce, ruhban-karşıtlığı ya da antiklerikalizm ile maddeciliktir. Bu fikirler Aydınlanma filozoflarının yazılarında sık sık su yüzüne Ƨıkar. Dini (ƶzellikle Hıristiyanlığı) akla karşı olmakla, insanlığın mutluluğunu engellemekle ve siyasal zorbalığa zemin hazırlamakla eleştiren, bilgisizlik ve korku zemininde hayat bulduğunu ve zenginlerin, yƶneticilerin Ƨıkarlarını koruduğunu sƶyleyen “militan maddeci” Baron d’Holbach’ın gƶrüşleri, Aydınlanma filozoflarının belki fazlaca vurgulanmış genel kanaatlerini ƶzetlemektedir.

Fransız Aydınlanmasının ruhban karşıtı fikirleri, 1789 Fransız İhtilali’nde en ikircimsiz ifadesini bulacaktır. Kuşkusuz Fransız devriminin radikal antiklerikalizmi, Aydınlanma’nın fikirlerinden Ƨok, Devrim ƶncesinde hĆ¢kim olan Eski Rejim’de (Ancien RĆ©gime) Kilise ile soylular arasındaki -halka karşı oluşmuş- sıkı ittifaka dayanır. Kilise elinde toplanan muazzam topraklarda serf ve kƶylüleri zorla Ƨalıştırıyor, gırtlaklarına dek yolsuzluğa belenmiş ruhban mensupları yoksul halkı soyuyor, alt sınıflar aƧlık ve yoksulluktan kırılırken, soyluların yanısıra yüksek ruhban bolluk ve sefahat iƧinde yüzüyordu. 

1789 yılında Kilise’nin geliri devasaydı. Tüm Fransa’da toprakların yüzde altısı kilise mülküydü; bu topraklardan elde ettiği gelirin yanısıra, tüm tarımsal üretimin yüzde onuna denk bir aşar vergisi alırken, tüm gelirleri vergi kapsamı dışındaydı. Mayıs 1789’da Kral XVI. Louis’nin Ƨağrısıyla toplanan Etats Generaux’nun gündeminde, ülkenin dƶrt bir tarafından yağan ruhban suiistimallerine ilişkin şikĆ¢yetler yüklü bir kalem oluşturmaktaydı.[12]

Bu nedenledir ki Fransız devrimi patlak verdiğinde, Saray’ı olduğu kadar Kilise’yi de hedef aldı. Kilise mülklerine el konuldu, ruhban tüm ayrıcalıklarından soyularak gƶreve başlarken devlete bağlılık yemini etmesi gereken maaşlı devlet memurlarına dƶnüştürüldü, yasalar Hıristiyan ahlĆ¢ksal ilkelerinden ve her türlü dinsel atıftan arındırıldı, boşanma yasalaştırıldı, doğum, evlilik ve ƶlüm kayıtlarının tutulması gƶrevi sivil kuruluşlara devredildi, Hıristiyan takvimi lağvedildi. Hatta Hıristiyan inanƧ ve ayinlerini ikame etmek üzere Akıl Kültü, deist Yüce Varlık kültü gibi kültler tesis edilip bunlara ilişkin ayinler, festivaller düzenlense de bu girişim kısa ƶmürlü olacaktı. Ancak kamusal ibadetler büyük ƶlçüde sınırlandırılacak, devlete bağlılık yemini etmeyi reddeden onbinlerce din adamı sürgüne gƶnderilecek, 2-3 000 kadarı idam edilecek, hatta Napoleon ƶnderliğindeki devrimci hükümet Vatikan’ı istila ederek papa VI. Pius’u tutuklayıp hapsedecekti. Papa tutukluluğu sırasında yaşamını yitirdi.

Fransız İhtilali’nin ruhban karşıtı şiddeti Napoleon Bonaparte’ın dizginleri ele geƧirmesiyle tedricen sƶnümlenecekti. Napoleon Papa VII. Pius’la Katolisizmi Fransız halkının Ƨoğunluğunun dini olarak kabul eden bir anlaşma (Concordat) imzaladı (1801), devrim sırasında yitirdiği ayrıcalıkların bir kısmı Kilise’ye iade edildi. Ama hepsi değil. İhtilal Devletle Kilise arasındaki dengeyi, tersine dƶndürmüştü, Kilise bundan bƶyle devlete tabi olacaktı. Ruhbanın maaşlı memur statüsü ve bağlılık yemini etme yükümlülüğü sürecek, dinsel cemaatler devlete kayıt yaptıracak ve sƶzcüleri aracılığıyla devlet nezdinde temsil edilecekti. Kilise mülklerini sonsuza dek yitirmişti, rahipler ibadethanelerinde dinsel gƶrevlerini ifa etme olanağına yeniden kavuşmuş olsa da, ibadetlerin kamu düzenini ihlĆ¢l edip etmediğini denetleme yetkisi, valilere verilmişti. Benzer anlaşmalar Protestan (Lutherci ve Calvinci) (1802) ve Yahudi cemaatiyle (1806) de imzalandı. Devrim Fransası Yahudileri gettolardan Ƨıkartarak inanƧ ve ibadet ƶzgürlüklerini tanıyan ilk Avrupa ülkesi olmuştu. Piskoposların atanması, rahiplerin eğitimi ve maaşları, devletin gƶrev alanı olmuştu. Aynı dƶnemde devlet ƶrgütünde din işleriyle ilgilenecek ƶzel bir birim oluşturuldu. 

Din-devlet ilişkilerinin “laiklik” versiyonu, yani dinin devletin kontrolü altına girmesi, bƶylelikle ilk kez Devrim Fransası’nda gerƧekleşecekti.

Ne ki, bu da bir anda olmadı. Napoleon’un ardından Kralcılar, muhafazakĆ¢rlar ve geleneksel Katoliklerin oluşturduğu eski Fransa ile liberal Katolikler, sosyalistler, radikal demokratlar, anarşistler, Protestan azınlıklar, Masonlar ve Yahudileri saflarında toplayan CumhuriyetƧiler[13] arasındaki mücadele, ƶzellikle okullarda okutulacak müfredat, dinsel simgelerin kullanımı, aile hukuku (1792’de yasallaştırılan boşanma 1816’da yasaklanmış, 1884’te ise yeniden yasal hĆ¢le getirilmişti) vb. konularda bütün şiddetiyle, yüz yıl kadar sürecek ve 1905’te laiklerin nihaĆ® zaferini temsil eden “Kilise ile Devletin Ayrılması Yasası” ile sonuƧlanacaktı. Yasa inanƧ ve “düzeni bozmaması” kaydıyla ibadet ƶzgürlüğünü tüm yurttaşlarına tanıyor, devletin herhangi bir dinsel cemaati tanımayacağını, finanse ya da sübvanse etmeyeceğini belirtiyordu. Bƶylelikle Napoleon Bonaparte’ın Papa VII. Pius’la imzaladığı Concordat lağvedilmiş, Katolisizm devletin resmi dini olmaktan Ƨıkartılmış, devletin ruhbanı finanse etme uygulamasına son verilmişti. El konulan kilise malları devletin uhdesinde olmakla, devlet bunların bakım ve onarımını taahhüt etmekteydi. Dinsel simgelerin kamusal alanda kullanımı yasaktı.

Sekülarizmin Fransa’daki bu tikel şekillenişi, terim konusunda bir uzlaşı sağlanmış olmasa da, Laisizm olarak adlandırılır. Bu, olasıdır ki Fransız İhtilali’nin tanımlayıcı vasıflarından biri, belki de en ƶnemlisi olan “ruhban-karşıtı” (anticlerical) niteliğinden kaynaklanmaktadır. Kavramın kƶkenini oluşturan laicus terimi OrtaƧağ’da ruhban olmayan, yani herhangi bir dinsel gƶrev ya da mevkii olmayan (sıradan) Katolik mümini tanımlamaktaydı.[14] Ve Fransız İhtilali, ateistlerin, deistlerin, agnostiklerin vb. “din karşıtı” tepkilerinin değil, “laicus”ların, “ruhban karşıtı” tepkilerinin damgasını taşımaktaydı. “Laicus”, yani “sıradan insanlar”ın devleti, Kilise’yi denetimi altına almıştı! Bu nedenledir ki, yukarıda Berlinerblau’dan aktararak sıraladığım tanımlayıcı ilkeler arasında “Devletin (dinsel kurumlar karşısındaki) üstünlüğü” ilkesi, bir başka deyişle dinin devlete tabi olması hĆ¢li, Fransız laikliğinin ayırt edici ƶzelliğini oluşturur.

 

Sekülarizmin/Laikliğin BiƧimlenişi: ABD’nin Sekülarizmi

 

Modern Ƨağda din-(ulus-) devlet ilişkileri (Katolik) Fransa’da dinsel kurumların devletin denetimi altına alındığı “laik” yƶnelişi izlerken, Protestan ABD’de durum oldukƧa farklıdır.

Kuzey Amerika’nın doğu kıyısındaki Britanyalı yerleşimciler 1776’da yayınladıkları “Bağımsızlık Bildirgesi”yle Britanya’dan ayrıldıklarını ilan ettiler. Yeni cumhuriyetin tüm eyaletlerince kabul edilen Federal Anayasa, ABD’de “herhangi bir kamu gƶrevine atamada dinsel aidiyetin sorgulanmayacağını” hükme bağlıyordu. (Oysa İngiltere’de tüm kamu gƶrevlilerinin İngiltere Kilisesi mensubu olması zorunluydu.)

Bu Anayasa’da 1791’de yapılan değişiklikler, yasama organının bir dinin kurulmasını düzenleyen ve din ƶzgürlüğünü sınırlayan bir yasa yapamayacağını kayda bağlıyordu. Kilise ile devlet birbirinden ayrılmıştı. ABD’nin üçüncü başkanı Thomas Jefferson’un mimarı olduğu bu düzenlemeler[15] devleti her türlü dinsel vasıftan ayırırken, yurttaşların inanƧ ƶzgürlüğünü de güvence altına alıyordu. Ɩyle ki ABD’nin Trablus’daki Müslüman hükümetle imzaladığı anlaşmada “ABD Hükümeti’nin hiƧbir şekilde Hıristiyanlık üzerine temellenmediği” belirtilecekti.[16]

Nüfusun büyük Ƨoğunluğunun tekil ve hegemonik bir dinsel sistemin (Katolisizm) etkisi altında olduğu Devrim ƶncesi Fransa’nın aksine, ABD nüfusu başta Avrupa’daki dinsel kovuşturmalardan kaƧan tarikat ve cemaatler olmak üzere, dünyanın her köşesinden gelen farklı din, mezhep, tarikat ve inanƧ mensuplarından oluşmaktaydı. Bunların büyük Ƨoğunluğu iƧin sekülarizm, dinsel tahakkümden korunmaktansa, dinini ƶzgürce yaşayabilmek anlamına gelmekteydi; yani dinin devletin kontrolü altında olmasındansa, vicdan ƶzgürlüğü…

Ancak ABD Anayasası’nın kendilerine tanıdığı ƶzgürlüklerden bolca yararlanan cemaatler, bu sınırları genişletme konusundaki girişimlerden geri durmayacaklardı. ABD mahkemelerinin tarihi, şu ya da bu cemaatin, “kendi” inanƧ sistemlerine tanınan ƶzgürlüğün sınırlarının genişletilmesi ya da devletin tarafsızlığının getirdiği Anayasal kısıtlamaların vicdan ƶzgürlükleriyle Ƨeliştiği savıyla aƧılmış davalarla doludur. 1860’lı yıllardan itibaren ABD’nin “Hıristiyan” bir ulus olduğunun Anayasa’ya kaydedilmesi konusunda uğraş veren Ulusal Reform Derneği’nden (bunu gerƧekleştiremeseler de para birimine “Tanrı’ya güveniyoruz” yazdırmayı başaracaklardır), dinlerinin bir erkeğin birden fazla kadınla evlenmesine cevaz verdiği, bu nedenle bir Ƨokeşliliği yasaklayan yasaların vicdan ƶzgürlüğünü ihlĆ¢l ettiğini savlayan Mormonlara, dinsel ayinlerinde halisünojen bitkiler kullanan ve uyuşturucu yasağının kendileri iƧin geƧerli olmamasını savunan yerli cemaatlerine, her gün yeni bir dava Ƨıkmaktadır ABD mahkemelerinin karşısına…

Gƶrüldüğü üzere, yukarıda da belirttiğim gibi, sekülarizm/ laiklik tanım ve uygulamaları hem tarihsel süreƧ iƧerisinde, hem de ülkeden ülkeye değişiklik gƶsterdiği, vurgu sekülarizm/ laiklik gƶrüngüsünü biƧimlendiren ilkelerden kĆ¢h birine, kĆ¢h diğerine yƶneldiği iƧin tanım üzerinde uzlaşma sağlanamamakta. Ɩrneğin kimi sekülarizm araştırıcıları, devletin başı aynı zamanda İngiltere Kilisesi’nin de başı olan, Lordlar Kamarası’nda 26 koltuğun piskoposlara tahsis edildiği, Hıristiyanlığın kamusal alanda bolca boy gƶsterdiği, Ƨok sayıda kamu okulunun başta İngiltere Kilisesi ve Katolik Kilise olmak üzere (ancak buna Müslüman, Yahudi, Sih, Hindu gibi azınlık dinleri de katılmaktadır) dinsel cemaatlerce yƶnetildiği İngiltere’yi “seküler” bir ülke saymamaktadır. (Ɩrneğin Berlinerblau). Ama bazılarına gƶre de, İngiltere benim bu yazıda “sekülarizm” olarak tanımladığım gƶrüngünün yetkin bir ƶrneğidir…

Yine de konuyla ilgili yazıp Ƨizenlerin tanımları genel hatlarıyla iki model (Fransız-Anglosakson/ ABD) arasında gidip gelir. (Rowan Williams ilkini “programatik”, ikinciyi ise “süreƧsel” sekülarizm olarak tanımlarken, Charles Taylor da “kapalı” ve “aƧık” sekülarizmlerden sƶz ediyor.[17] Brett G. Scharffs ise”sekülerlik” işe “sekülarizm” ayrımını yapıyor.) 

 

Türkiye’nin “Laikliği”

 

Türkiye, sekülarizm/laikliğe ilişkin literatürün en “ilginƧ” vakalarından birini oluşturuyor, kuşkusuz… 

Bu “nev’i şahsına münhasır” laikliği kavrayabilmek iƧin tarihine bakmak gerek. Osmanlı İmparatorluğu, hiƧ kuşkusuz ki “seküler” ya da “laik” olarak tanımlanamaz. Ama “teokratik” olarak da tanımlanması mümkün değil. Osmanlı’da aslĆ®, mutlak ve birincil olan, Sultan’da tecessüm eden “devlet”ti, “devlet-i Ć¢liyye” ya da “devlet-i ebed müddet”… Geri kalan herşey, devletin “bekĆ¢sı”na tabiydi, bu anlamda din gƶrevlileri dĆ¢hil hiƧ kimsenin, hiƧbir mevki ya da merciin dokunulmazlığı yoktu. Sultanın kardeşleri, vezir-i azamlar, komutanlar şeyhülislĆ¢mlar[18] dĆ¢hil olmak üzere her kişi her an “devlet aklı” (?) gereği “hĆ¢l edilme” ya da mevkiinden edilme riskiyle karşı karşıyaydı.

Devletten ƶzerk bir dinsel kurumun bulunmayışı, din adamlarını (ulema) devletin hizmetine koşmaktaydı, “Osmanlı’da ƶncelikli olan devlet gerekleridir, din tamamıyla devletin otoritesinin emrinde bir kurumdur,” diyor Gül Tuba Dağcı ve Adnan Dal.[19] 

Merkezi devletin dinsel Ƨevreler karşısındaki gücü, Tanzimat fermanıyla birlikte, daha da artacaktır. Tanzimat, Osmanlı’nın Batılı devletlerin de baskısıyla dinsel alanı da kapsayan bir dizi reformuna sahne oldu; vakıfların devlet denetimi altına alınması, gayrımüslim uyruklara Müslüman utyruklarla eşit haklar tanınması ve kendi anayasaları dĆ¢hil bir Ƨeşit ƶzerklik tanınması, Şer’i mahkemelerin yanısıra karma ticari mahkemelerin kurulması ve Batı tipi okulların aƧılması, bu meyanda sayılabilir. 

Ancak Cumhuriyet’le birlikte Ƨok daha radikal adımlar atılacaktır. Anımsayalım:

1924: Hilafetin ilgası, Şeriyye ve Evkaf vekĆ¢letlerinin kapatılması.

1924: Dinsel eğitim sisteminin kaldırılması, Tevhid-i tedrisat kanunu.

1924-37: Şer’i mahkemelerin kaldırılması, hukuk sisteminin laikleştirilmesi

1926: Türk Medeni Kanunu’nun kabulü ile birlikte, aile hukukunda Ƨokeşliliğin ilgası, evlilik yaşı düzenlemesi, medeni nikĆ¢h, miras payları vb. düzenlemelerin getirilmesi.

1925: Şapka ve kıyafet kanunu

1925: Tekke, zaviye ve türbelerin kapatılması, şeyh, dede, baba vb. unvanların kullanımının yasaklanması. (“Türk büyükleri”ne ait türbeler 1950’de yeniden ziyarete aƧılacaktı.)

1928: Latin alfabesine geçiş

1928: 1924 Anayasası’nın Türkiye Cumhuriyeti’nin dininin İslĆ¢m olduğunu hükme bağlayan maddesinin iptali.

1926-31: Uluslararası saat, ölçü ve takvim sistemlerine geçiş

1931-34: Kadınların yerel yƶnetimlerde ve genel seƧimlerde seƧme ve seƧilme haklarının kabulü 

1934: Soyadı kanunu

1937: Laiklik ilkesinin Anayasal düzlemde kabulü, Laikliğin Cumhuriyet devletinin temel özelliği olarak ihdası.

1949: Şeyhlik, babalık, halifelik gibi geleneksel mevkilerde bulunanlara hapis, sürgün ya da ağır para cezası verilmesi. (Sürgün cezası 1965’te kaldırılacaktı.)

Bu yasa ve ƶnlemler ƧerƧevesinde, 15-20 yıl gibi kısa bir süre iƧerisinde, toplumun Ƨehresi değişecekti. Kentlerin (tabii bu dƶnemde kentlerin nüfusun ancak yüzde 25’ini barındırdığı akıldan Ƨıkmamalı) sokakları şapkalı, pantolonlu erkekler, etekleri dizaltı boylu, başı aƧık ya da saƧları gƶrünecek bir ƶrtüyle kapatılmış, serbestƧe gezinen kadınlarla dolmuş, erkĆ¢n ve rical eşleriyle birlikte Cumhuriyet balolarında ellerinde iƧki kadehleriyle boy gƶstermeye başlamış, okullarda kız ve erkek öğrenciler aynı sıralarda ders gƶrür, ulusal bayramlarda atlet ve şortlarıyla birlikte jimnastik yapar hĆ¢le gelmişti. “Muasırlaşma” dinin etkisini ve gƶrünürlüğünü silip süpürmüştü adeta…

İslĆ¢m coğrafyasına dĆ¢hil ülkeler aƧısından, kabul edilmeli ki oldukƧa radikal bir dƶnüşüm. “Türk laikliği”, yerli-yabancı pek Ƨok yazar tarafından Fransız laisizminin uƧ bir uygulaması, Jakoben/tepeden inme bir dayatmacılık vb. olarak yorumlanmıştır.

Ama neresinden baksanız, “garip” bir laikliktir bu. Fransız olsun, Anglosakson olsun Laiklik/sekülarizmin pek az unsurunu barındırmaktadır. 

Ɩrneğin din ile devletin ayrılması ve birbirinden ƶzerkleşmesi, Laiklik/sekülarizm iƧin bir “olmazsa olmaz” iken, Türkiye’de Hilafetin ilga edildiği gün, “İslĆ¢m dininin inanƧları, ibadet ve ahlĆ¢k esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yƶnetmekle gƶrevli” Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) tesis edilecektir. 

Bir devlet kurumu olarak DİB, münhasıran İslĆ¢m’ın SünnĆ® yorumuna dayanan bir kurumdur. BütƧesi Müslüman-gayrımüslim, AlevĆ®-SünnĆ®, dinci-seküler, inanan-inanmayan tüm yurttaşların vergilerinden alınan paydan oluşmasına karşın, sadece SünnĆ®liğe hizmet vermektedir.

Bir başka deyişle, Cumhuriyet Laikliği, aksi yƶnde bir talepte bulunmadıkları sürece daha doğuştan kimliklerinin “din hanesi”ne “İslĆ¢m” yazdırdığı yurttaşlarının (din hanesi yeni kimliklerde kaldırılmış olsa da, yurttaşların dinine ilişkin bilgi Ƨiplerde kayıtlı olmayı sürdürmektedir) iman ve ibadetlerini, maaşlı memurları aracılığıyla biƧimlendirmektedir. 

Bu durum, siyasal altüstlüklerle yüklü 19. yüzyıl sonu-20. yüzyıl başlarında Osmanlı topraklarının gayrımüslim nüfusunu savaş ve soykırımlarla yitirmesi ve Osmanlı’dan kopan topraklarda yaşayan Müslüman nüfusun Osmanlı topraklarına gƶƧ etmesiyle aƧıklanabilir. Bir gƶƧler coğrafyasında ulus-devlet inşa etmek zordur. Haydi “devlet”i kurdunuz, “ulus” kimlerden teşkil olacak? 20. yüzyıl başlarında, Laz, Ƈerkez, Kürt, Arap, Boşnak, Türkmen vb. etnik Ƨeşitlilikte Türk’ün karşılığı, ancak ve ancak İslĆ¢m’dı. Cumhuriyet rejimi de bunu olduğu gibi kabul etmişti… 

“Ulusal kimliğin oluşumu, elitler arasında Ƨok uzun süredir ‘Türk’ün aƧık bir tanımı olmadığından, bir hayli sorunluydu,” diyor Gülce Tarhan. “Osmanlı mirası, CumhuriyetƧi elitlerin tüm Ƨabalarına karşın, ulusal kimliğin oluşumunda etkisini sürdürdü. Osmanlı dƶneminde uyruklar dinsel bağlantılarına gƶre tanımlanmaktaydı. Bu sisteme millet sistemi deniyordu. Bu sistemde “Türk” herhangi bir etnik kategoriye değil, İmparatorluğun Müslüman tebasına gƶnderme yapmaktaydı. Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra, Kemalist elit dinsel iƧerikten arındırılmış yeni bir Türk ulusal kimliği formüle edebilmek iƧin uğraştı. Ancak yurttaşlığın siyasal bir tanımını yaratma Ƨabalarına karşın din, Türk olmanın ƶnemli bir imleyicisi olarak kaldı. Kemalist sƶylem ve yasal ƧerƧeveye karşın ulusal kimlik İslĆ¢m’la bağlantılı olmayı sürdürmüştür.”[20]

Ancak İslĆ¢m’ın Türk kimliğinin ortak paydası olarak kurgulanması ve bu yapılırken de ƶrneğin Kemalizm’le pek Ƨok motifi paylaşan AlevĆ®liğin değil de, SünnĆ® İslĆ¢m’ın tercih edilmesi, sadece etnik Ƨeşitlilikten bir ulus imal etme Ƨabası ya da (Gülce Tarhan’ın ifadelerindeki gibi) Osmanlı “millet sisteminin” süregiden etkisiyle aƧıklanamaz.

Bunda AlevĆ®liğin o dƶnemlerde bir “kırsal kesim dini” olması, sƶzlü geleneklere dayalı büyük bir yerel Ƨeşitlilik sergilemesi bir etken olmuştur mutlaka. Ama daha da ƶnemlisi, Osmanlı dƶnemi boyunca devlete başkaldıran, yoksul kƶylülerin dünya gƶrüşleriyle bütünleşen AlevĆ®liktense, en kƶtü devleti devletsizliğe tercih eden, “ulul emre itaat”i düstur edinmiş ve yaygın bit kentsel ƶrgütlenme ağına sahip SünnĆ® İslĆ¢m daha uygun bir seƧim gibi gƶzükmüş olmalı kurucu kadroların gƶzünde. 

Çünkü Cumhuriyet’in kurucu elitleri, DİB eliyle “millileştirilmiş” bir İslĆ¢m’ı bu yolla yalnız devletin kontrolü altında tutmakla kalmamış, aynı zamanda onu kitlelerin denetim altında tutulmasında da işlevselleştirmişlerdir. Bir başka deyişle genƧ Cumhuriyet rejiminin elinde İslĆ¢m, kontrol altında tutulan bir kontrol aracıdır

Böylelikle, günümüzde yurtiçi ve yurtdışında dev boyutlara ulaşan maaşlı kadrosu, gün geçtikçe arttırılan etki alanı ve yetkileriyle DİB, T. C. Devletinin Türkiyeli Müslümanların dinlerini nasıl yaşayacakları, gündelik yaşamlarını nasıl düzenleyecekleri, giderek nasıl düşünüp davranacaklarını dikte eden bir aygıtına dönüşmüştür. Merkezi iktidar laiklik iddialarından vaz geçtiğinde son derece tehlikeli olabilecek bir aygıt!

Bu gelişmeler ışığında, Cumhuriyet’in kurucu kadrosunun laiklik konusundaki tutumunun, ilkeselden Ƨok pragmatik ve konjonktürel olduğunu ƶne sürebiliriz. Din-devlet ayrılığı, devletin din(ler) karşısındaki tarafsızlığı, hoşgƶrü, vicdan ƶzgürlüğü gibi sekülarizm/ laiklik’in “olmazsa olmaz”ı sayılan ilkeler, Cumhuriyet’in “laikliği”nde kâğıt üzerinde kalmıştır.

Yurttaşların dinsel inanƧ ve davranışlarını devlet adına biƧimlendiren ve İslĆ¢m’ın yalnızca SünnĆ® versiyonuna taalluk eden DİB’in varlık ve etkinliği bir yana, imamları yetiştiren İmam-Hatip okulları ya da okullardaki din eğitimi konusundaki gelgitler bu pragmatizmi aƧık biƧimde gƶzler ƶnüne sermektedir.

1924 yılında, kapatılan medreselerin yerine “Kemalizm’e bağlı, “modern” din kadrolarını yetiştirmek üzere, meslek okulları statüsünde İmam Hatip Okulları aƧılmıştı. Bu okullar 1932’de kapatıldı. Ƈok partili rejime geƧişle birlikte yeniden aƧılan İHO’ların sayısı 1970-80 arasında düzenli olarak arttı. 1997’de, o güne dek yalnızca İlahiyat Fakültelerine devam edebilen mezunların tüm üniversitelere girebilmeleri sağlandı. Bƶylelikle İHO’lar meslek lisesi statüsünden Ƨıkartılmış, dinsel (SünnĆ® İslĆ¢m) ağırlıklı eğitim veren normal orta dereceli okullara dƶnüştürülmüştü.[21]

DİB’in eğitime müdahalesi İmam-Hatip’lerden ibaret değildi. Ƈocuklara okul-ƶncesi Ƨağlardan başlamak üzere din eğitiminin verilmesi iƧin aynı kurumun gƶzetiminde Kur’an kursları uygulaması da 1965’den itibaren yoğunlaşacaktır.

Ve eğitim kurumlarında din dersi uygulaması: Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun kabulünü izleyen yıllarda, din dersleri kentlerdeki okullardan tümüyle kaldırılmıştı (Kƶy okullarında ise din dersleri 1940’ların başlarına dek sürecektir). Ancak 1940’lı yılların sonlarına doğru ilk, 50’li yıllarda ise orta dereceli okullarda yeniden din dersleri uygulaması başlatıldı. 1980’e dek okullarda din dersleri seƧmeliydi; ƶnceleri velinin isteği üzerine alınan, sonrasında ise velinin isteği üzerine muaf tutulunan dersler… 12 Eylül 1980 darbesi generalleri, akıl hocalıklarını üstlenen Türk-İslĆ¢m sentezcilerinin delaletiyle, din derslerini (“Din Kültürü ve AhlĆ¢k Bilgisi” adı altında) ancak gayrımüslim öğrencilerinin velilerinin bir dilekƧeyle Ƨocuklarını muaf tutabilecekleri, tüm öğrenciler iƧin zorunlu ders hĆ¢line getirdi.[22] Bu yoldan ilerleyen AKP iktidarı ise din derslerini hem ders saati, hem iƧerik (orta öğretimde müfredata “seƧmeli” Kur’an ve Hz. Muhammed’in hayatı derslerinin eklenmesi) olarak katlarken, TEOG ve Üniversite sınav sorularında bu derslerin ağırlığını arttıracaktır.[23]

Bir başka deyişle, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, 1937 yılından bu yana Anayasası’na yerleştirdiği “Laiklik” ilkesini kendi kurumu olan Diyanet İşleri Başkanlığı eliyle ihlĆ¢l etmektedir.

Bu “ihlĆ¢ller” din eğitimiyle sınırlı değildir. “Azınlık dinleri” bahsini ele alalım. Türkiye’de “dinsel azınlıklar”ın hakları Lozan Anlaşması’yla güvence altına alınmış olmasına karşın, (anlaşmada bu azınlıkların hangileri olduğu belirtilmez), T.C. devleti, Osmanlı’da geƧerli teamüllere uyarak bu statüyü yalnızca Rum Ortodoks, Ermeni ve Yahudi azınlıklara tanımıştır. Bu “güvence”nin ne denli geƧerli olduğu ise, Cumhuriyet rejiminin Ermeni soykırımı suƧlarını cezasız bırakmasından, Varlık Vergisi’nden ve 6-7 Eylül olaylarından Ƨıkarsanabilecektir! 

Dahası, anılan azınlık dinlerine tanınan hakların uygulaması, son derece keyfidir. Ɩrneğin Lozan Anlaşması’nda belirtilenin tersine, gayrımüslim T.C. yurttaşlarının üst düzey memuriyetlere getirilmeleri, mümkün değildir. Parlamentodaki temsilleri de ƶteden beri “sorunlu” olagelmiştir. Ɩrneğin 1965-2011 yılları arasındaki 12 yasama dƶnemi boyunca Meclis’e sadece bir gayrımüslim parlamenter girebilmiştir (Cefi Kamhi, 20. Dƶnem)![24] Cemaatler hukuki kimlikten yoksundur. Bazı dinsel gruplar resmen tanınmamakla birlikte, gƶz yumulmaktadır. Daha da beteri, devlet “meşru” ve “gayrımeşru” dinler arasında ayırım yapmakta, bunu yaparken de DİB’den gƶrüş almaktadır! Ɩrneğin, 1960’ların başlarında mahkeme, kendilerini “bağımsız bir din” olarak kabul eden Baha’ilerin bƶyle olup olmadıkları konusunda DİB’den “gƶrüş” istemişti[25]… Bir başka deyişle, “sekülarizm/laiklik ilkesi gereği her dine eşit mesafede durması ve sınırları iƧerisinde mevcut farklı dinsel gruplar arasında tarafsız bir hakem rolü üstlenmesi gereken T. C. Devleti, bu “hakemlik” gƶrevini, SünnĆ® İslĆ¢m kurumu olan DİB’e devretmiştir!

Diyanet’in bütƧesi, yukarıda da belirttiğim gibi, inanƧ ya da inanƧsızlığı ne olursa olsun, yurttaşların ƶdediği vergilerden sağlanır. Ama ne Diyanet’in ısrarla kendilerini nasıl tanımladıklarına bakmaksızın “İslĆ¢m iƧi/tasavvufi bir oluşum” olarak tanımladığı (bƶylelikle de cemevlerine “ibadethane” statüsü vermekten uzak durduğu) AlevĆ®ler, ne de gayrımüslim azınlıklar bu kurumdan herhangi bir hizmet gƶrmezler. SünnĆ® Müslümanlar dışındaki tüm dinsel gruplar giderlerini kendileri karşılamak durumundadır. Ermeni ya da Rum Patrikliği ya da Hahambaşılık mülk edinemez, personel istihdam edemez, mahkemede taraf olamaz. Cemaatin işleri, dernekler aracılığıyla yürütülür. 

Devletin azınlık vakıfların mallarına keyfi olarak el koyduğu durumlar geçmişte yaşanmış, vakıflar mülklerini ancak AİHM kararıyla geri alabilmişlerdir.[26]

Tüm bunlar gƶz ƶnünde bulundurulduğunda, T.C.’nin kurucu ilkeleri arasında sayılan “Laiklik”in, gerƧekten laiklik olup olmadığı, ciddi bir tartışma konusudur. Nitekim aralarında Haldun Gülalp ile Taha Parla ve Andrew Davison’un da bulunduğu pek Ƨok yazar, farklı sonuƧlara varsalar da, Türkiye’yi “laik” bir ülke saymamaktadır.

Teokrasi-Laiklik/sekülarizm dikotomisine teslim olmaksızın düşündüğümüzde, yalnız AKP Türkiyesi’ni değil, AKP-ƶncesi T.C. politikaları da “Laiklik” olarak tanımlamak, bir hayli zordur. Olsa olsa Devlet’in dini kontrol altında tutabilmek iƧin DİB’i, nüfusu kontrol altında tutabilmek iƧin dini (İslĆ¢m’ı) kullandığı bir grotesk’den sƶz edebiliriz. (“Atatürkçü” olduklarını her fırsatta vurgulayan 12 Eylül generallerinin toplumsal muhalefeti, ƶzellikle de genƧliği “ıslah” etmek amacıyla dine nasıl sarıldıklarını, “Türk-İslĆ¢m Sentezi”ni nasıl devletin resmi gƶrüşü kıldıklarını, ya da 90’lı yılların Kürt hareketini bastırmada dinden nasıl yararlanıldığını anımsamak yetecektir!)

 

AKP Türkiyesi’nde Durum

 

T.C. “Laikliği” postmodernizmin akademia’da başatlık kazandığı, kimlik eksenli tartışmaların gündemi tümüyle işgal ettiği 1990’lı yıllarda apansız entelektüel eleştirinin hedef tahtasına yerleştirildi. Liberalleri, postmodernleri, siyasal İslĆ¢mcıları infaz mangasında birleştiren bu furyada “Kemalist (ya da ‘vesayetƧi’) Laiklik” “tepeden inmeci”, radikal”, “jakoben”, “aşırı katı” vb. olmakla eleştiriliyor, yerine daha “ılımlı”, Anglosakson (daha doğru bir deyimle “ABD tipi” sekülarizm modeli ƶneriliyordu. Bu yıllarda “post-seküler” Batı dünyasında da “Türkiye vak’ası” ameliyat masasına yatırılıyor, Türkiye Laikliği’ni irdeleyen makale, kitap, konferans ve panellerde ülkenin daha “ılımlı” bir modele geƧmesi ƶneriliyordu.[27] 

ÅžĆ¶yle sƶylenebilir: Uluslararası arenada “postseküler” rüzgarlar esiyor, sekülarizmin ƶzellikle Fransız modeliyle ilişkilendirilen ƶrnekler topa tutuluyor, buna karşılık “gevşek” ve son yıllarda Evanjelizmin yƶnetim kademeleri üzerinde etkisini artan ƶlçülerde hissettirdiği ABD’nin giderek gevşeyen “light” sekülarizm modeli gƶklere Ƨıkartılıyordu.[28]

Bu, postseküler rüzgĆ¢rlarla yelkenlerini şişiren kƶktendinciler, bu ‘trend’den yararlanmazlık etmediler. Liberal, postmodernist ve İslĆ¢mcı entelijensiya kolkola, AKP “sekülarizmi”nin yolunu döşemeye koyulmuştu.

2002 seƧimleriyle iktidara gelen ve bir daha da gitmeyen AKP’nin “laikliği”ni (ya da “sekülarizmi”ni…) tarife gerek var mı? Türkiye’de ”Tutturmuşlar laiklik elden gidiyor, laiklik elden gidiyor. Yahu, bu millet istedikten sonra tabii elden gidecek yahu! Sen bunun ƶnüne geƧemezsin ki. (…) Bu ülkenin yüzde 99’u Müslüman. Hem laik, hem Müslüman olunmaz. Ya Müslüman olacaksın, ya laik. (…) Ben Müslümanım diyenin tekrar yanına gelip bir de aynı zamanda da laikim demesi mümkün değil. Niye? Çünkü Müslümanın yaratıcısı olan Allah kesin hĆ¢kimiyet sahibidir. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Bak yalan koskoca bir yalan” (1994)[29] ya da “Ben İstanbul’un imamıyım”dan (Belediye başkanlığı dƶnemi, 8 Ocak 1995) “Ben Recep Tayyip Erdoğan olarak Müslümanım ama laik değilim. Fakat laik bir ülkenin başbakanıyım. Laik bir rejimde insanların dindar olma ya da olmama ƶzgürlüğü vardır. (…) laiklik din düşmanlığı değildir. Laiklikten korkmayın,” (Eylül 2011, Mısır)’a, oradan da “Faizleri düşürüyormuşuz! Benden başka bir şey beklemeyin. Bir Müslüman olarak naslar neyi gerektiriyorsa onu yapmaya devam edeceğiz. Onu yapmaya devam edeceğiz. Hüküm bu!” (Aralık 2021) na… salınan bir Başkanın yƶnetiminde, Türkiye Laiklik ya da Sekülarizm’den hepten uzaklaşmıştır. 

Erdoğan’ın lafları bir yana, AKP’nin iktidarda olduğu 21 yıl boyunca ülke, başta bir Ƨok bakanlığı katlayan bütƧesi, 2023 itibariyle sayısı 211 bini aşan personeli, boşanmaların ƶnlenmesinden trafiğin düzenlenmesine, mahkĆ»mların infazını etkileyecek “iyi hĆ¢l” tespitinden faiz politikalarına, okul kıran öğrencilerden kadınların giyim kuşamına, her konuya müdahale etmesine olanak sağlayan yetki alanıyla dev bir fetva merciine dƶnüştü. Bakanlıklar cemaatler arasında bƶlüşülürken, Ƨeşitli teşvik, kayırma ve ihale oyunlarıyla İslĆ¢mi sermaye pastadaki payını büyük bir hızla arttırdı. Personel atamalarında imam-hatipli olmayan, filanca cemaate mensup olmayan, parti teşkilatlarından referans getiremeyen ya da en azından mülakatta dini bilgileri zayıf olanlar elenirken, memurlar amirlerinin gƶzüne girmek iƧin Cuma günleri camileri doldurmaya ƶzen gƶsterir oldu. Mahalle baskısı, partililerin sokakta ve sosyal medyada “ahlĆ¢k polisi” gibi davranması, iƧki kullanımına getirilen kısıtlamalar, “halkın kutsal değerlerine hakaret” suƧlamasıyla aƧılan davaların bir terbiye aracı olarak kullanılması, vb. vb… Yalnız devleti değil, toplumsal dokuyu da İslĆ¢mileştirme niyetini açığa Ƨıkarmakta…

Soru şu: AKP bunları nasıl yapabildi?

Bu sorunun yanıtı kısmen, Cumhuriyet rejimi boyunca zigzaglarla sürdürülegelen “laiklik” politikalarında yatıyor. Türkiye’de iktidar sahipleri nev’i şahsına münhasır laiklik yorumları aracılığıyla dini, ama aynı zamanda toplumu denetim altında tutmaya Ƨabalarken, laikliğin (ya da “modernite”nin hiƧbir gereğinin: ƶzgürlük(ler), kadın-erkek eşitliği, işçi hakları, demokratik katılım vb.) topluma/tabana yayılmasına olanak vermemiş, iktidarı sürekli olarak ve ellerinden geldiğince temerküz etmeye Ƨabalamışlardır. Türkiye’nin iƧinden Ƨıkmayı başaramadığı 12 Eylül rejimi bu yolda zirveyi oluşturur: her türlü demokratikleşme, katılım girişimini tank paletleri altında ezip geƧen askeri rejim, ABD’nin ‘Yeşil Kuşak’ politikasının da sağladığı ortamla, İslĆ¢m dinini (ve tabii onun SünnĆ® yorumunu) toplum üzerindeki denetimini pekiştirmek üzere bolca kullanırken (Kenan Evren’in Kur’anlı, namazlı, ayetli konuşmaları o günleri yaşayanların belleklerindedir. Darbe yıllarında din dersleri zorunlu hĆ¢le getirilmiş, Kur’an kursları hızla yayılmış, tarikat ve cemaatlerin devlete nüfuzları hız kazanmıştır…) bir yandan da din üzerindeki denetimini yitirmemek iƧin “kontrol dışı” unsurlar üzerinde baskı uygular. (MSP’nin Konya’da gerƧekleştirdiği Kudüs Mitingi’nin darbenin gerekƧeleri arasında sayılması, partiye yƶnelik kovuşturmalar…) Diyanet’in etki alanı 12 Eylül rejimiyle birlikte hızla genişler, yetkileri arttırılır. Toplum devletin tekelindeki bir mekanizma aracılığıyla “İslĆ¢mileştirilmekte”, ancak aynı süreƧ iƧerisinde cemaat ve tarikatlar devlet mekanizması iƧine hızla “sızmakta”dır. 

AKP 2002’de iktidara geldiğinde (“rejim güçleri” tarafından işlevsel bulunan Fethullah Gülen cemaati başta olmak üzere) cemaatler tarafından istila edilmiş bir devlet mekanizması ve din konusunda diledikleri tasarrufta bulunabilecekleri işlerlikte bir Diyanet ƶrgütlenmesini hazır bulacaktı. Aşırı merkezileşmiş bir iktidar yapılanması el değiştirip Kemalizm’in üç sacayağı, TSK, Yargı ve Yükseköğretim de kendini Kemalist laiklik anlayışıyla bağlı saymayan bir rƶvanş hareketinin eline geƧtiğinde, bu hareketin yapması gereken tek şey, sistemi olduğu gibi, ancak bu kez kendi ideolojisi (burada, İslĆ¢mcılık) uyarınca sürdürmektir. AKP tam da bunu yapmıştır.

Bu işin bu denli kolay olmasının bir başka (ve bağlantılı) nedeni ise, ülkede “vesayet rejimi”ne yƶnelik birikmiş tepkinin toplumun duyarlı kesimlerini dumura uğratmışlığıdır. 2000’lerin başlarında “demokratikleşme”, “vesayet rejiminden kurtulma”, “AB’ye girme” sƶylemleri, “ancien rĆ©gime”i kendilerine yƶnelik bir sopa olarak deneyimleyen savaş yorgunu Kürtlerin, art arda gelen ve katillerin her seferinde cezasız kaldığı katliamların tükettiği AlevĆ®lerin, ƶrgütsüzleştirilmiş, taşeronlaştırılmış işçilerin, iƧeride 12 Eylül rejimini, dışarıda sosyalist sistemin dağılmasını yaşamış devrimcilerin kulağına hoş gelmişti. Üstüne üstlük “sınıf”ı terk etmiş postmodern ve/ veya liberal intelligentsia, o güne dek kabullenilen tüm kavramları topa tutmakta ağız ve elbirliği etmişti. O günlerde AKP’nin (Reisi ağzından geƧinmeye hiƧ de gƶnlü olmadığını her vesileyle ilan ettiği) “laiklik” iƧin bir tehdit olduğunu düşünmek, bu konuda kaygılanmak “Vesayet rejimi”nin yancısı, “darbeci” vb. ilan edilmek iƧin yeterli nedendi. Kemalist laiklik zaten “Jakoben”di,”tepeden inmeci”ydi, terk edilerek yerine ABD tipi,”ƶzgürlükçü” bir sekülarizme geƧilmeliydi…

SonuƧ, ortada… 

 

Laiklik… Ama Nasıl? 

 

AKP iktidarının laiklik karşıtı uygulamaları, siyasal İslĆ¢mcı kadroların devlet kademelerine her geƧen gün daha fazla nüfuz ediyor oluşu, eğitim başta olmak üzere toplumsal yaşamın bütün alanlarını dinsel referanslarla yeniden biƧimlendirme Ƨabaları, iktidar partisi desteğindeki İslĆ¢mi sermayenin başat pozisyona gelmiş olması (Türkiye’de siyasal İslĆ¢m, ağırlıklı olarak İran’da olduğu üzere “bazaar” esnafına değil, neoliberal kapitalizm koşullarında oyunun kurallarını kavramış, gƶzükara bir sermaye kesimine, Anadolu Kaplanları’na dayanıyor) vb. koşullar, bu coğrafyanın sosyalistlerini Laiklik üzerine yeniden düşünmeye Ƨağırıyor. 

Bir uƧta “Türkiye laiktir, laik kalacak!” sloganının terennüm eden, diğer uƧta “yeryüzü sofraları” kuran  bir “eleştirelliğin” nafile olduğunu düşünenlerdenim. “Kemalist laiklik” de, “Amerikan-tipi sekülerlik de coğrafyamızda aƧmazlara mahkĆ»mdur. Sosyalistlerin, devrimcilerin yƶnetimde, işçi sınıfının, emekƧilerin iktidarda olduğu bir ülke, laik olacaktır elbette, ama bu, Cumhuriyet laikliğinden farklı olmalı. 

Ɩrneğin, dini kontrol etmek üzere ve toplumda tek tip bir dindarlığı yaygınlaştırmak iƧin dinsel işlevleri uhdesinde toplayan Diyanet İşleri Başkanlığı benzeri bir kurumun olmadığı bir laiklik… 

Dinsel grupların kendi inanƧ ve ibadetlerinin gereklerini yasalarda belirtilen şekilde kendi olanaklarıyla karşıladıkları, hiƧbir dinsel kurum ya da oluşumun kamu kaynaklarından finanse edilmediği bir laiklik… 

Okullarında hiƧbir ayırım gƶzetilmeksizin, tüm Ƨocuk ve genƧler iƧin zorunlu, tümüyle laik, bilimsel bir müfredatın izlendiği, din(ler)in, herhangi birine ayrıcalık tanınmaksızın, toplumsal gƶrüngüler olarak ancak beşeri-sosyal bilimler kapsamında (felsefe, dinler tarihi, din sosyolojisi, din antropolojisi vb.) ele alınacağı bir eğitim sistemini hayata geƧiren bir laiklik… 

Kişilerin inanƧ ve ibadet ƶzgürlüklerini herhangi bir kısıtlamayla karşılaşmaksızın yaşadıkları, cemaatlerin kendilerini kaydettirme koşuluyla serbestƧe faaliyet gƶsterebildiği, ancak kendi inanƧlarını başkalarına dayatma, kendi üyeleri --dĆ¢hil kimseyi dinin gereklerini uymaya zorlama hakkına sahip olmadıkları, faaliyetlerini şeffaf bir biƧimde sürdürmelerinin norm hĆ¢line getirildiği, başta Ƨocuklar olmak üzere dinsel gerekƧelerle baskı kuramadıkları bir laiklik… 

Devletin tüm dinsel inanƧlara ve inanƧsızlığa eşit mesafede durduğu, Ƨoğunluk-azınlık dini gibi bir ayırım yapmadığı, dine kamusal (ahlĆ¢ki, düzenleyici, denetleyici vb.) hiƧbir anlam atfetmediği, ancak birey ve cemaatler arasında yaşanabilecek sorunlarda hakemlik ettiği, tüm yurttaşlarına doğum, evlilik, cenaze gibi geƧiş momentlerinde uygulanacak din-dışı, nƶtr işlemleri sağlayacak, dileyenlerin bu geƧiş momentlerinde inanƧlarının gereklerini de ifa edebilecekleri bir laiklik… 

Kamusal alanın dinsel etkilerden tümüyle arındırıldığı, kamu gƶrevlilerinin istihdam ve terfi süreƧlerinde yalnızca liyakatın gƶz ƶnünde bulundurulduğu, ama hiƧbir kamu gƶrevlisinin dinsel gerekƧelerle yükümlü olduğu hizmeti gƶrmekten bağışık tutulamayacağı bir laiklik… 

İnsanın genetik ve kültürel Ƨeşitliliğini bir zenginlik kaynağı olarak gƶren, dinsel gruplar/ kültürler arasındaki temasları teşvik eden bir laiklik… 

Ve nihayet, kişilere dinsel bilgi, yetke, karizma, soy kütüğü ya da başka bir avantajla dindar bireyleri sƶmürme, cezalandırma, onlar üzerinde tahakküm kurma, kısacası sosyalizmin temelini oluşturan eşitlik ve paylaşımcılık ilkesini ihlĆ¢l etme yetkisi tanımayan bir laiklik… 

“Postseküler” Ƨağda, dinin geri dƶnüşü toplumlara acı deneyimler yaşattı. İş başına geƧen kƶktendinci demagoglar (Bolsonaro, Trump, Modi, Orban ve şürekĆ¢sı) ülkelerinin rejimlerini belki “teokrasi”ye dƶnüştür(e)mediler, ama bağnazlığı bir toplumsal değere dƶnüştürerek kadınları, etnik-dinsel azınlıkları, gƶƧmenleri, LGBTI + bireyleri, yoksulları yığınların hedef tahtasına yerleştirip eşitsizlikleri, sƶmürü ve tahakkümü, yolsuzluklara belenmiş yƶnetimlerini meşrulaştırmanın aracı kılabildiler. 

Laikliğe, ama ƧerƧevesini yukarıda Ƨizmeye Ƨalıştığım tarzda “toplumsallaştırılmış” bir laikliğe bu nedenle fazlasıyla ihtiyacımız var. 

 

11 Aralık 2023 14:19:23, İstanbul

 

N O T L A R

[*] 6 Ocak 2024’de KaldıraƧ okurlarına düzenlenen seminer sunumu.

[1] Gilles Kepel, The Revenge od God. The Resurgence of Islam, Christianity and Judaism in the Modern World. Penn State University Press, 1994.

[2] Yalnızca AKP iktidarının hemen ƶncesi ve ilk yıllarında Türkiye’nin entelektüel iklimini kaplayan Kemalizm eleştirilerinin ana gƶvdesini laikliğe yƶnelik eleştirilerin oluşturduğu ve dinin kamusal yaşamda boy gƶstermesine tolere eden “Anglosakson tipi” daha ılımlı bir sekülarizm modeline yƶnelinmesi gerektiğine değgin, AKP ideologlarının da sahip Ƨıktığı tartışmaları hatırlamak, yetecektir.

[3] Jacques Berlinerblau, Secularism, The Basics, Routledge, 2022, s. 1.

[4] Berlinerblau, agy. ss. 21-22.

[5] Nikki R. Keddie, “Secularism and its Discontents”, Daedalus, Yaz 2003, s. 14.

[6] Berlinerblau, a.y. s. 94.

[7] Ɩrneğin, Andrew Copson, Secularism, A Very Short Introduction (Oxford University Press, 2019)’da Montesquieu, Voltaire, David Hume, Adam Smith, Denis Diderot, Baron d’Holbach’ı katar “seküler düşüncenin oluşmasına katkıda bulunanlar” listesine…

[8] Sibel Ɩzbudun, “Yoksulların Başkaldırısı ve Kadınlar”, Bedreddin vr Bƶrklüce, Osmanlı’da Sınıf Mücadeleleri ve 1416 İhtilali. Der.: Sinan Araman, Hasan Ateş, Erdem Ƈevik. Kor Yayınları, 2021, ss. 56-91.

[9] Bkz. Mahjoub, Nadeem (2008). “The Qarmatians (Al-Qaramita)”, http://middleeastpanorama.blogspot.com/2014/03/the-qarmatians-al-qaramita.html

[10] Bu, yersiz bir akademik titizlik değil, kişiyi –son yıllarda yayınlanan kamuoyu araştırmalarında sıkƧa rastlanan “Türkiye’de dindarlık azalıyor, ibadetleri yerine getirenlerin oranında düşüş var, kadın-erkek eşitliği daha fazla kabul gƶrüyor, LGBTI bireylere tepki oranı düşüyor, vb. o halde Türkiye’de sekülarizm hakim” yollu yargılardan koruyan temel bir ayırım. (Bir ƶrnek iƧin bkz. Volkan Ertit, “God İs Dying in Turkey as Well: Application of Secularization Theory to a Non-Christian Society”, Open Theology, 2018, 4: 192-211.) Bir ülke, bir halk duyuş, düşünce ve davranış olarak sekülerleşirken devlet sekülarizmden uzaklaşabilir. 

[11] Berlinerblau, a.y. s. 43.

[12] Gemma Betros, “The French Revolution and the Catholic Church”, History Today, sayı 68, Aralık 2010. https://www.historytoday.com/archive/french-revolution-and-catholic-church

[13] Berlinerblau, a.y. s. 69.

[14] Marco Respinti, “Why Secularism is Dangerous: Frencl ‘LaicitĆ©’ as a Source of Major Injustice”, https://bitterwinter.org/why-secularism-is-dangerous-2-french-laicite-as-a-source-of-major-injustice/

[15] Jefferson başkanlığından ƶnce, 1777’de Virginia eyaleti Dinsel Ɩzgürlükler Bildirgesi’ni kaleme almıştı.

[16] Bkz. Copson, s. 136.

[17] Jeremy Rodell, “What do secularists mean by ‘secularism’?” 9 Ocak 20189. https://blogs.lse.ac.uk/religionglobalsociety/2019/01/what-do-secularists-mean-by-secularism/

[18] Bkz. Osman Okumuş, “Osmanlı Tarihinde Katledilen Şeyhülislamlar”, Sosyal ve Beşeri Bilimler Dergisi, c. 5, sayı 1, 2013. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/117370

[19] Gül Tuba Dağcı ve Adnan Dal, “Osmanlı’dan Günümüze Din-Devlet ve Laiklik Tartışmaları”, Barış Araştırmaları Ve Ƈatışma Ƈƶzümleri Dergisi, 2(1), 37-47. https://doi.org/10.16954/bacad.67502

[20] Gülce Tarhan, “Roots of the Headscarf Debate: Laicism and Secularism in France and Turkey”, Journal of Political Inquiry, IV, 2011.

[21] Gülce Tarhan, a.y.

[22] Taha Parla ve Andrew Davison, “Secularism and Laicism in Turkey”, Secularisms, Janet R. Jacobsen ve Ann Pelegrini (der.), Duke University Press, 2008, s. 65.

[23] İbrahim Aşlamacı, “Din Eğitimi Politika ve Uygulamalarında Ak Parti’nin 15 yılı”, Ak Parti’nin 15 Ak Parti’nin 15 Yılı, Toplum. İsmail Ƈağlar, Ali Aslan (der.). SETA, 2017, ss.184-190.

[24] Vikipedi, “Türkiye’de azınlık milletvekilleri listesi https://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrkiye%27de_az%C4%B1nl%C4%B1k_milletvekilleri_listesi

[25] Haldun Gülalp, “Secularism as a Project of Free and Equal Citizenship: Reflections on the Turkish Case”, Frontiers of Sociology, Haziran 2022, doi: 10.3389/fsoc.2022.902734

[26] Gülalp, a.y.

[27] Tipik bir ƶrnek iƧin bkz. Brett G. Scharffs,”Secularity or Secularism: Two Competing Visions for the Relationship between Religion and theState in the New Turkish Constitution”, Anayasa Hukuku Uluslararası Kongresi’ne sunulan tebliğ,International Congress on Constitutional Law, Book of Papers, c.3, Anayasa HukukƧular Derneği, İstanbul Kültür Üniversitesi Yayınları, 2013, İngilizce ve TürkƧe versiyonlar, ss. 362-403.

[28] ABD’de Amerikan Seküler Birliği ve Ɩzgür Düşünce Federasyonu, ABD sekülarizmini “Kilise ile Devlet”in ayrılmamış olmasıyla eleştiriyor ve şu talepleri ƶne sürüyor: 1. Kiliseler ve diğer mülklerin vergiden muaf tutulmaması; 2. Kongre, eyalet yasama organları, ordu, donanma, cezaevleri, akıl hastaneleri ve kamu tarafından finanse edilen tüm kurumlardaki papazların gƶrevlerine son verilmesi, ulusal, eyalet ve belediye yƶnetimlerinde verilen dinsel hizmetlerin durdurulması; 3. Kamu kaynaklarının tarikat karakterli her türlü eğitim ve hayır kurumuna kullandırılmasına son verilmesi; 4. Kamu okullarında dinsel amaƧlı İncil kullanımına son verilmesi; 5. ABD başkanı ve eyalet valilerinin dinsel festival, perhiz, dua ve şükran günleri ayinlerinde varlık gƶstermesinin son bulması; 6. Mahkeme ve diğer devlet kurumlarında teolojik yemin uygulaması lağvedilmesi; 7. Pazar ya da Şebat ayinlerine ilişkin her türlü dinsel ve teolojik dogmayı dolalylı ya da dolaysız yoldan dayatan tüm yasalar ilga edilmesi; 8. Hıristiyan ahlakının güçlendirilmesini ƶngƶren tüm yasalar ilga edilmesi; tüm yasaların doğal ahlak, eşit haklar vetarafsız adalet gerekleriyle uyumlu kılınması; 9. ABD ve eyalet anayasaları uyarınca ne Hıristiyanlık ne de başka bir dine herhangi bir ayrıcalık ya da avantaj tanınmaması, siyasal sistemin bütününün salt seküler temelde yürütülmeli ve yƶnetilmesi. (New Advent, Catholic Encyclopedia, “Secularism” maddesi, https://www.newadvent.org/cathen/13676a.htm)

[29] Tarihunutmaz.org, https://www.youtube.com/watch?v=zJC-nUV4WrQ


Yorum Ekle

BLOGGER

|/fa-clock-o/ Başlıklar$type=list-tab$c=5$date=1$au=0$page=1$sn=1

/fa-star-o/ Ɩne Cıkanlar$type=list-tab

/fa-comments/ Yorumlar$type=list-tab$com=0$c=5$src=recent-comments$pages=1

/fa-history/ Arşivden $type=list-tab$source=random-posts$author=0$c=5

/fa-users/ TAKIP ET

Ad

“HOŞGƖRÜDEN EŞİTLİĞE: TÜRKLERLE ERMENİLER ARASINDAKİ GƜƇ İLİŞKİLERİNİ BİR SİVİL HAKLAR MODELİ ARACILIĞIYLA DEĞİŞTİRMEK,1,“KOBANÊ’NİN ‘BİZ’İMLE NE ALƂKƂSI VAR?,1,“NEFRET SUƇLARI” VE “ZEHİRLİ KAN” ÜZERİNE,1,1 MAYIS 2015’DE İSTİKAMET(İMİZ) -2014’TE OLDUĞU GİBİ!- TAKSİM,1,1 MAYIS 2016 DERS(LER)İ,1,1 MAYIS’A GİDERKEN: AKP KADINLAR İƇİN NE YAPTI,1,1 mayis,16,100. YAŞINDA EKİM DEVRİMİ’NİN ANIMSATTIKLARI,1,100’E 1 KALA ERMENİ GERƇEĞİNİN TOPOĞRAFYASI,1,12 eylul,4,12 EYLÜL 2010 SONRASI,1,12 EYLÜL KİME KARŞIYDI?,1,12 EYLÜL YARGILANDI… MI?,1,12 EYLÜL’Ü YARGILAMAK...,1,1915- HRANT VE ADALET,1,1968’İN 50. YILINDA SARI YELEKLİLER,1,2013,1,2014,1,2014 İƇİN 2013’ÜN 1 MAYIS DERSLERİ,1,2015,1,2015 1 MAYIS’INDAN 2016’YA YİNE YENİDEN ISRARLA TAKSİM,1,2016,1,2018,1,2019: YERKÜREDE VE COĞRAFYAMIZDA Ä°ÅžĆ‡Ä° SINIFI(MIZ),1,23 NİSAN BİTTİ ‘KUTLU DOĞUM’ VERELİM,1,24 HAZİRAN SEƇİM(LER)İ VE TAVIR(IMIZ),1,7 HAZİRAN 2015 SEƇİMLERİ’NE DAİR -GEREKƇELİ- TAVRIMIZ,1,7 HAZİRAN’DAN 1 KASIM’A HDP NOTLARI,1,8 mart,3,A-UTOPYA’YA UNUTULMAZ BİR YOLCULUK,1,abd,1,ABD EMPERYALİZMİ VE VENEZÜELLA 2019,1,AƇIK SƖZLÜ OLMAK İYİDİR (7 HAZİRAN SONRASINA DAİR DEĞERLENDİRME),1,ADALET: ANTROPOLOJİK BİR BAKIŞ,1,afis,1,AFRİN (VE SURİYE’N)İN ƖTESİDİR,1,AFRİN (VE SURİYE),1,AKADEMİNİN ƖZGÜRLƜĞƜ İƇİN,1,akademisyen,2,AKADEMİSYEN SORUMLULUĞU,1,AKLIMIZDA TAŞIYORUZ SİZLERİ,1,akp,37,AKP İKTİDARI VE GÜNDELİK HAYATIN İSLƂMİLEŞTİRİLMESİ,1,AKP İSLƂM FAŞİZM ve KADINLAR,1,akp.kriz,1,AKP’NİN ‘KÜLTÜR POLİTİKALARI’?,1,AKP’NİN “DERİN DEVLET”İ,1,AKP’NİN “KINDER KUCHE KIRCHE”Sİ,1,AKP’NİN “MUHAFAZAKƂR”LIĞI NEYE DENK DĆœÅžER,1,AKP’NİN “ORGANİK AYDINLARI” VE HAZİRAN KALKIŞMASI,1,AKP’NİN BAŞKAN”LIĞI,1,AKP’NİN EĞİTİM SİSTEMİ Mİ DEDİNİZ,1,AKP’NİN EĞİTİM SİSTEMİ: MİLLİYETƇİ MANEVİYATƇI VE PİYASACI,1,AKP’NİN EĞİTİM SİSTEMİYLE İMTİHANI,1,AKP’NİN KADINLARA KARŞI SAVAŞI: MADAM GİBİ ƖLMEK,1,AKP’NİN MUHAFAZAKƂRLIĞI İSLƂMCILIĞI NEOLİBERALİZMİ VE KADINLAR,1,aktuel,4,aktüel,3,ALEVƎLİK VE SINIF MÜCADELESİ: KÜLTÜR VE EKONOMİ POLİTİK,1,aleviler,1,amerika,3,ANADOLU’NUN “YA BASTA”SI,1,antropoloji,10,ANTROPOLOJİ: NASIL VE NİƇİN,1,arkeoloji,1,ARSIV,1,ATAERKİ” ÜZERİNE,1,ATAERKİL PAZARLIK BOZULDU,1,AVM’LER,1,AVRUPA BİRLİĞİ: ƇOKKÜLTÜRCÜLƜĞƜN “KRİZİ”,1,aydinlar,9,aydinlar devrimciler,32,AYŞE ƖĞRETMEN “DAVA”SININ ANIMSATTIĞI,1,Barış Bildirimi metni,1,baris,9,basin,3,BAŞKALDIRIDIR MİZAH YA DA HİƇ!,1,BE ZİMAN JƎYAN NA BE,1,BEJDAR’IN TUTSAK ALINAMAYAN ŞİİRLERİ,1,BEKLE BİZİ -YENİDEN- TAKSİM,1,BELLEKLE GELECEĞİN KARŞILAŞMASI,1,bilim,3,BİR “ELEŞTİRİ”YE KISA KENAR NOTLARI,1,BİR “İMKƂNSIZ AŞK” HİKƂYESİ: “AKADEMİ VE ƖZGÜRLÜK,1,BİR “PRAKSİS ANTROPOLOJİSİ” İƇİN,1,BİR AYDIN(LIK) HƂLİ FİKRET BAŞKAYA,1,BİR DAHA ASLA DİYEBİLMEK İƇİN: GƖZALTINDA KAYIPLAR,1,BİR İKTİDAR (YENİDEN-)ÜRETME ARACI OLARAK MOBBİNG[*],1,BİR İKTİDAR ARACI OLARAK KORKU,1,BİR KEZ DAHA “TERƖR” MÜ,1,BİR KİMLİK SİYASETİ OLARAK MİLLİYETƇİLİK VE IRKƇILIK,1,BİR MİLAT: REFERANDUM VE SONRASI,1,BİYOLOJİ KADER Mİ? ya da “FITRAT”A DAİR,1,BİZİM DELİLERİMİZ,1,BM DB VE IMF’NIN DILINDE KADIN YOKSULLUĞU,1,bƶlge,3,BU 12 EYLÜL REJİMİ… BURADAN ƇIKIŞ YOK,1,BU NE ŞİDDET BU CELƂL? (YA DA “GULYABANİ” KİM),1,BUGÜN ADNAN YÜCEL KONUŞACAĞIZ,1,CELLATLARIN DƖKTÜKLERİ KAN,1,cevre,15,CHARLIE HEBDO’YA SALDIRI TE’VİLLERİ VE TAVRIMIZ,1,chd,1,cinayetler,13,CUJUS REGIO EJUS RELIGIO,1,CUMHURBAŞKANLIĞI SİSTEMİ VEYA BU KADAR YETKİYİ BABANIZA VERİR MİYDİNİZ,1,Ƈile'nin Antropolojisi: Bir Anı Bir Gƶzlem ve Bir Tahlil Girişimi,1,ƇOCUKLAR ƖLMESİN DEMEK TERƖR SUƇU MU,1,ƇOCUKLARININ ETİYLE BESLENEN ÜLKE,1,ƇƖZÜMÜN SOSYO-EKONOMİK YANI,1,DAĞLAR ERİRSE – ZEVEBƂN,1,DAİMA YAŞAYACAKTIR İSMİYLE MÜSEMMA YAŞAR KEMAL,1,DARBE GİRİŞİMİ VE SONRASI,1,dava,13,davalar,1,DELİ DUMRUL’UN “KENTSEL DƖNĆœÅžĆœM”Ü ya da YOLSUZLUK RANTIN İKİZ KARDEŞİDİR,1,DEMİRİN TUNCUNA İNSANIN...,1,demokrasi,4,DEMOKRATİKLEŞ-ME PAKETİ,1,dersim,2,devlet,12,DEVLETİN ERKEKLERİ YA DA KADINA ŞİDDET NASIL ƖNLENMEZ,1,DEVLETİN KÜRTAJI: ROBOSKƎ,1,DEVLETLƛLAR,1,devrim,11,DİĞERLERİ VE KENT HAKLARI…[*],1,dinler,7,DİNLER İSLƂM VE KADIN BEDENİ,1,dinleti,1,DİRENEN DAMAR[*] ƇƜRÜMEYEN,1,direnis,3,dunya,6,dünya,63,düsünce ƶzgürlügü,2,EGEMENLERİN “PYRRHUS ZAFERİ”: F-TİPİ,1,egitim,12,EKİM DEVRİMİ SOSYALİZM KADINLARIN KURTULUŞU,1,ekoloji,10,ekonomi,7,elestiri,1,ELEŞTİRİ HAYATTIR; YAŞATIR,1,emek,19,emekciler,3,EMEKƇİLER İŞSİZLER YOKSULLAR NEREDE,1,emperyalizm,9,EMPERYALİZM- T. “C” VE AFRİN,1,enternasyonalizm,1,ENTERNASYONALİZM ÜZERİNE NOTLAR,1,ERCAN BİNAY’DAN (BAFRA T TİPİ) MEKTUP VAR: ABDULLAH KALAY’A ƖZGÜRLÜK,1,ermeniler,4,ESKİ(MEYEN)/ YENİ TÜRKİYE”DE BARIŞ (MI),1,etnoloji,2,EVET ƇIKSA DA “HAYIR”,1,EVLAT YOLDAŞ,1,fasizm,7,FAŞİZM VE KADINLAR,1,felsefe,2,feminist,1,FİDEL İƇİN SANCAĞI YARIYA İNDİRMEYİN DAHA DA YÜKSELTİN,1,FRIEDRICH ENGELS VE AİLENİN,1,genclik,3,GERƇEKTEN DE NEDİR TERƖR,1,GƖBEKLİTEPE BİZE NEYİ ANLATIYOR,1,güncel,9,gündem,12,GÜNDEM’E DÜNE VE BUGÜNE DAİR,1,HAFIZASINI YİTİRMEYEN “DERSİM’E AĞIT,1,hakkinda,1,HƂL ÜLKEYİ KUTUPLAŞTIRIYOR,1,HƂL VE GİDİŞ(İMİZ),1,HANGİMİZ ƖZGÜRÜZ Kİ,1,hareketler,2,Hasta Tutsak Abdullah Kalay 2. Heyet Raporuna Rağmen Tahliye Edilmiyor!‏‏,1,HAVADIR SUDUR ATEŞTİR YANİ HAYATTIR GRUP YORUM,1,hayat,1,HER GÜN DƖRT Ä°ÅžĆ‡Ä° BEŞ KADIN,1,HER KƖYDE BİR “KƖPEK” VARDIR,1,HİƇLEŞTİRİLME KAYGISINDAN ƖFKEYE SARI YELEKLİLER,1,HRANT,1,hrant dink,4,hrant dink'in katline 2015 perspektifinden bakmak,1,hukuk adalet,35,IŞILTILI VE “TEHLİKELİ” BİR KADIN: SUAT DERVİŞ,1,IŞİD VE İSLƂMCI “FEMİNİSTLER”,1,ibrahim kaypakkaya,1,İFADE ƖZGÜR(LƜĞƜ) MÜ,1,İFADE ƖZGÜRLƜĞƜ VAZGEƇİLEMEZ ƖNCELİKLİ DEĞERDİR,1,iktidar,10,iletisim,2,inanc,7,insan haklari,1,isci-sendika,12,islam,14,islam.ortadogu,1,İSLƂMCI-MUHAFAZAKƂRIN ZİHİN HARİTASINDA BİR GEZİNTİ: “NASIL BİR KADIN(LIK),1,İSTANBUL SEƇİMİ - BİR DEĞERLENDİRME,1,isyan,15,Ä°ÅžĆ‡Ä° SINIFI 2017 1 MAYIS(’IMIZ) VE KATLİAMIN 40. YILINDA TAKSİM,1,Ä°ÅžĆ‡Ä° SINIFININ KADINLAŞMASI,1,İTİRAZ VE ELEŞTİRİ “HAZIROL”DA DURMAZ,1,İYİ Kİ YAŞADILAR İYİ Kİ YAZDILAR,1,KADIN(LAR) VE DEVRİM(LER),1,KADINLAR KAPİTALİZM FAŞİZM VE AKP,1,KADINLAR GERƇEKTEN DE “SINIFLAR-ÜSTÜ” MÜ,1,KADINLAR İƇİN OLABİLECEK EN KƖTÜ ALAŞIMIN ORTASINDAYIZ,1,KADINLARA KENTLERE GECELERE DAİR,1,KADINLARIN KURTULUŞU: MARKSİZM’SİZ OLUR MU,1,kadin,64,kadinlar,11,KALBİM(İZ) CİZRE’DEDİR,1,kapitalizm,26,KAPİTALİZM KÜLTÜR DİRENİŞ,1,KAPİTALİZMİN KENDİNİ İMHASI: NEOLİBERALİZM,1,kart,1,katlamlar,1,katliamlar,8,KELLE FIYATINA HÜRRIYET ESIRLIK BEDAVA,1,KENTİ (YOKSULLARINDAN) TEMİZLEMEK,1,KEŞFEDİLMEMİŞ GELECEĞİN BİƇİMLENMESİ İƇİNDİ SAMİR AMİN,1,kitap,35,KOBANÊ BİZİMDİR BİZ KOBANÊ’YİZ,1,KOLEKTİF BİR DEVLET CİNAYETİ: HRANT DİNK,1,komünizm,6,kriz,57,KRİZ SAVAŞ VE Ä°ÅžĆ‡Ä° SINIFI ÜZERİNE GƖRĆœÅžLER,1,KRİZDEN İNSAN MANZARALARI[*],1,KÜLTÜR “YERLİ VE MİLLİ” MİDİR?YA DA NEDİR,1,kültür sanat,30,KÜRESEL KÜLTÜR” MÜ,1,kürt sorunu,1,laiklik,1,LAİKLİK Mİ HANGİSİ,1,latin amerika,13,LATİN AMERİKA: SAĞIN GERİ DƖNĆœÅžĆœ - 1/ BREZİLYA ƖRNEĞİ,1,LATİN AMERİKA: SAĞIN GERİ DƖNĆœÅžĆœ-2/ PARAGUAY: “TEKNİK DARBE,1,LATİN AMERİKA’DA BARIŞ SÜREƇLERİ,1,LATİN AMERİKA’DAN “BARIŞ SÜREƇLERİ”: EL SALVADOR ƖRNEĞİ,1,LATİN AMERİKA’NIN DESAPARECIDO’LARI,1,leninizm,4,LÜZUM” ÜZERE: BİR KEZ DAHA İSTANBUL SEƇİMİ,1,MAĞLUP MU DENİR ŞİMDİ ONLARA?,1,MARKSİST-LENİNİST ROMAN YAZARI : VEDAT TÜRKALİ,1,marksizm,6,MARKSİZM + V. İ. LENİN = EKİM DEVRİMİ (NOTLARI),1,MARKSİZM AİLE AŞK CİNSELLİK ÜZERİNE SƖYLEŞİ,1,MARKSİZM VE KADIN ÜZERİNE,1,Marksizm ve Kadın: Emek Aşk Aile,3,MARKSİZM VE KADINLARIN KURTULUŞU,1,MARX’IN DĆœÅžĆœNCE DÜNYASINA BİR SEYAHAT: ETNOLOJİ DEFTERLERİ,1,MARX’TAN ƖĞRENEN BİR ƇUKUROVALI: OKTAY ETİMAN,1,MASKELİ FAŞİZM: “POPÜLİST AŞIRI SAĞ,1,medya,1,MEVTAYI İYİ BİLMEZDİK,1,milliyetci,2,mizah,2,MURAT’IN DĆœÅžĆœ LAMBORGHİNİLER VE DÜNYAYI DEĞİŞTİREBİLMEK,1,mücadele,17,MÜCADELE BOYU BİR YAŞAM: SCHAFIK JORGE HANDAL,1,MÜCADELEYE DEVAM”[1] “BU DAHA BAŞLANGIƇ,1,NE OLDU O “İMTİYAZSIZ SINIFSIZ KAYNAŞMIŞ KİTLE”YE,1,NEO-FAŞİZM(LER) “FEMİNİST” Mİ,1,NEO-LİBERAL TÜRKİYE’DE MUHAFAZAKƂRLAŞMA/ DĆœÅžKÜNLEŞME DİYALEKTİĞİ,1,NEO-LİBERAL TÜRKİYE’NİN “EN ALTTAKİLER”İ: Ä°ÅžĆ‡Ä° SINIFI KÜRTLEŞİRKEN,1,neoliberal,12,newroz,1,NİCE ONYILLARA ‘YENİKAPI’LI YOLDAŞLAR,1,O GÜN BU ÜLKEDE. O GÜN O ALANDA,1,OĞLUM(UZ) ƖLÜMSÜZDÜR,1,ohal,4,OKTAY AĞABEY(İMİZ,1,ONLAR ƇALIP ƇIRPTIKƇA BİZ YOKSULLAŞIYORUZ,1,ORƇUN,1,ortadogu,10,ORTADOĞU’DA BİR KARABASAN: IŞİD,1,OSMANLI’YI “İHYA” ETMEK: AKP’NİN TƖRENLERİ,1,OTUZƜƇ KOR DĆœÅžTÜ YÜREĞİMİZE…,1,ƖFKELENİNCE ƇOK GÜZEL OLUYORSUN TÜRKİYE,1,ƖFORİNİN ORTASINDA,1,ƖĞRETTİKLERİ HATIRLATTIKLARIYLA GREİF DİRENİŞİ,1,ƖLÜMSÜZ ABİ(MİZ) OKTAY ETİMAN,1,ƖRGÜTLÜ MÜCADELE ETİĞİ VE SOSYALİST DEMOKRAS,1,ƶteki,29,ƖZEL MÜLKİYETİN DEVLETİN KƖKENİ ÜZERİNE,1,ƖZERKLİKƇİ ANAYASA SONRASINDA BOLİVYA DERSLERİ,1,ƖZGECAN’IN KATLİNİN AKP’YLE NE İLGİSİ VAR,1,ƶzgeƧmis,1,ƶzgürlük,5,panel,3,PARANOYA VE MEGALOMANİNİN (“YENİ”) REJİMİ,1,PARİS KATLİAMI “BARIŞ SÜRECİ” VE HESAPLAŞMA,1,politika,13,POPÜLER KÜLTÜRE ELEŞTİREL BAKIŞLAR - KISA BİR TARİHƇE,1,postmodernizm,1,protesto,2,RECEP’İN TÜRKÜ(/ŞİİR)LERİ,1,referandum,3,rejim,1,roboski,1,ROBOSKİ’NİN KANAYAN KARANFİLİ,1,rƶportaj,12,SAHİ “VESAYET (REJİMİ)” KALKTI MI,1,SAHİCİ OLMAK,1,savas,4,savas-baris,1,SAVAŞ ŞIDDET ÜZERINE EKONOMI-POLITIK VE ANTROPOLOJIK NOTLAR,1,SAYGI VE HAYRANLIKLA ƇHD GENEL KURULU’NA,1,secim,18,secimler,4,seƧim,5,SEƇİMLERİN SONRASINDA,1,seminer,1,sempozyum,1,SEN ƇƜRÜMENİN RESMİNİ ƇİZEBİLİR MİSİN ABİDİN?YA DA MEMLEKETTEN EĞİTİM MANZARALARI,1,SEN MİSİN “BARIŞ” DİYEN,1,sibel ƶzbudun,1,sinifsal bakis,11,SİVAS KATLİAMI O GÜN ORADA BİTMEDİ,1,siyonizm,4,SİYONİZM ANTİ-SEMİTİZM VE BİR “MUGALATA” ÜZERİNE,1,SOMA “SON” OLSUN; AMA DEĞİL,1,sosyal bilimler,4,SOSYAL BİLİMLER: BİR ŞEY YAPMALI,1,sosyalizm,14,SOYKIRIM ÜZERİNE RESMƎ SƖYLEMLER ya da T.C. SOYKIRIMI NEDEN TANIMALIDIR,1,SOYKIRIMA TANIKLIK(LAR),1,soykirim,2,sƶylesi,1,sƶyleşi,2,SƖYLEŞİ: OKURYAZARLIK ÜZERİNE,1,suriye,2,SURUƇ’UN İŞARET ETTİĞİ,1,SUSMA SUSTUKƇA SIRA SANA MUTLAKA GELECEK,1,SUSMA! SUSTUKƇA SIRA SANA GELECEK,1,SUYUN DELİ DUMRULLARI: ƖZELLEŞTİRMELER,1,SÜREKLİLEŞTİRİLEN OHAL VE,1,ŞİDDET Mİ MEŞRUİYET YİTİMİ Mİ,1,ŞİDDET NEDEN KAPİTALİZMİN “OLMAZSA OLMAZI”DIR,1,taksim,3,tanitim,13,TANTALOS’U YARATMAK,1,tarih,19,tck,2,tck301,1,teknoloji,1,temel demirer,17,tercüme,2,terƶr,1,TIMEO HOMINEM UNIUS LIBRI/ TEK KİTAPLI İNSANDAN KORKARIM,1,TOTALİTARYANİZMİ SOKAKTA ALT EDEBİLMEK,1,TOTALİTERLEŞMEYE İHVAN’LAŞMAYA KARŞI,1,TƖREN ULUS-DEVLET İKTİDAR[*],1,Turkey a Beauty When Angry,1,tüketim,1,Türk Akademiası: GerƧekten kadınlar iƧin Bir Cennet mi,1,TÜRK HALKI BARIÅžĆ‡I MI,1,TÜRK(İYE) İSLƂMI’NDA KADIN OLMAK,1,türkiye,85,ULAŞ ULAŞ’TIR,1,UNUTMAYACAĞIZ UNUTTURMAYACAĞIZ: ŞAHİT OL ANKARA GARI,1,UNUTULMAMASI GEREKENLER,1,üniversite,6,ÜNİVERSİTEYİ ƖLDÜRMENİN SEKİZ YOLU (YA DA ÜNİVERSİTE PİYASAYA NASIL ENTEGRE OLUR,1,VAHŞETİN ALTERNATİFİ VAR ELBETTE,1,VAR OLANDAN KOPMAK İƇİN YEREL SEƇİM VE SORU(N)LARI,1,VENEZÜELLA VE EMPERYALİZM KONUSU,1,VESAYET REJİMİ” ƖLDÜ YAŞASIN “İLERİ DEMOKRASİ,1,video,26,VURUN “ƖTEKİ”NE,1,YA SEV YA TERKET: BİR BİAT ARACI OLARAK MOBBİNG,1,YA SOSYALİZM YA BARBARLIK,1,YANIT: OLAN VE GELEN[*],1,YARGI BAĞIMSIZLIĞI” MI DEDİNİZ,1,yasam,22,YENİ TOPLUMSAL HAREKETLER NE KADAR “YENİ”,1,yeni yil,2,YENİ YƖK YASA TASLAĞI ÜZERİNE: PİYASA ÜNİVERSİTEYİ YUTARKEN,1,YENİDEN HAYKIRABİLMEK: “YERİMİZ MUTFAK DEĞİL DÜNYA,1,YERELİ BİRLİKTE YƖNETMEK - NASIL BİR DÜNYA İSTİYORSAK ƖYLE BİR YEREL YƖNETİM,1,YILDIZLARIN GÜNCESİNİ TUTAN ADAM: CENGİZ GÜNDOĞDU,1,yƶk,3,yƶnetim,1,YÜREĞİMİZDE,1,ZAPATİSTALARIN 33. YILI: BİR DEĞERLENDİRME,1,ZEYTİNLİĞİ ZİNDAN YAPAN SİSTEMATİK ZULME DİRENENLER,1,ZİNDAN(LAR)IN TÜRKƇESİ,1,ZORUNLU BİR AƇIKLAMA (II)… VE BİR EKLEME,1,
ltr
item
sibelšŸ‚Ć¶zbudun: LAİKLİK… AMA NASIL?[*]
LAİKLİK… AMA NASIL?[*]
https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgOfqorCcAgP6Pimpw374w82yUnZ53tJWWStlLhblGTwtRuc2-vDcod8wWS0qeToFzYQPFSbfg_5dX3J4qmxx2779YjuCyLPrj2iMVo9EQOOykchIn94FABsyLHH6S1bB8u8txpSqVlSL4Yty1CIt2I2nFqAvcNOxPYTmifE27vDMcnc7xhnRL-89pkovE/w640-h480/IMG_2154.jpg
https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgOfqorCcAgP6Pimpw374w82yUnZ53tJWWStlLhblGTwtRuc2-vDcod8wWS0qeToFzYQPFSbfg_5dX3J4qmxx2779YjuCyLPrj2iMVo9EQOOykchIn94FABsyLHH6S1bB8u8txpSqVlSL4Yty1CIt2I2nFqAvcNOxPYTmifE27vDMcnc7xhnRL-89pkovE/s72-w640-c-h480/IMG_2154.jpg
sibelšŸ‚Ć¶zbudun
https://sibelozbudun.blogspot.com/2024/01/laiklik-ama-nasil.html
https://sibelozbudun.blogspot.com/
https://sibelozbudun.blogspot.com/
https://sibelozbudun.blogspot.com/2024/01/laiklik-ama-nasil.html
true
1739006321341950428
UTF-8
Loaded All Posts Not found any posts Diger daha fazla Yanıtla Cancel reply Sil Ana Sayfa Sayfa Posta Hepsini Gör BUNA BENZER Etiket Arsiv Ara Bütün Yayinlar İsteğiniz gönderi bulunamadı Ana Sayfaya Dön Sunday Monday Tuesday Wednesday Thursday Friday Saturday Paz Pts Sal Car Per Cum Cmt January February March April May June July August September October November December Oca Sub Mar Nis May Haz Tem Agu Eyl Eki Kas Ara simdi 1 dakika önce $$1$$ minutes ago 1 saat önce $$1$$ hours ago dün $$1$$ days ago $$1$$ weeks ago more than 5 weeks ago Followers Follow THIS CONTENT IS PREMIUM Please share to unlock Copy All Code Select All Code All codes were copied to your clipboard Can not copy the codes / texts, please press [CTRL]+[C] (or CMD+C with Mac) to copy