SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER “Hiç kimsenin geçmediği yoldan adımlarını, hiç kimsenin düşünmediği konudan zihnini sakınma.” [...
“Hiç kimsenin geçmediği
yoldan adımlarını,
hiç kimsenin düşünmediği
konudan zihnini sakınma.”[2]
Fernando Pessoa’nun, “Hayatta kalabilmek için nefret ettiğiniz işler yapacaksınız ve çalıştığınız her gün içinizdeki nefret biraz daha artacak. Gitgide sadece yaptığınız işten değil kendinizden de nefret edeceksiniz. Ama bir taraftan da nefret ettiğiniz kendinizin varlığını sürdürebilmek için daha da hayvanca çalışmak zorunda kalacaksınız. Ve pek çoğunuz bu boktan varoluşunuzu sonlandıracak cesarete sahip olamayacağınız için, bu lanet paradoksun dişlileri arasında öğütüleceksiniz,”[3] uyarısında betimlenen bir felaketin ortasında; bu felaketten kurtulmak; onu aşıp yeniyi yaratmak için yeniden cüretkâr rol modellerine ihtiyacımız var.
Mesela Oktay (Etiman) Abi(miz) gibi…
* * * * *
Geçmişe dair devrimci değerler birer birer yok edilmeye çalışılır, toplumsal bellekle birlikte kişisel belleklerimiz de egemenlerce yeniden formatlanmak istense de; geçmiş asla kaybolmuyor, kaybedilemiyor. Tam tersine yeniden keşfedilmeyi bekliyor; Tıpkı Marcel Proust’un, “Aklın, bize geçmiş diye sunduğu şey aslında geçmiş değildir. Hayatımızın her saati, tıpkı kimi halk efsanelerindeki ölülerin ruhları gibi, ölür ölmez somut bir nesnenin içine gizlenerek onda vücut bulur. Oraya hapsolur ve biz o nesneye rastlamazsak, temelli olarak orada hapis kalır. Biz nesne aracılığıyla onu tanır, çağırırız, o zaman kurtulur,” saptamasındaki gibi…
Geçmiş(imiz), değerler(imiz), rol modeller(imiz) yok edildiğinde, tiranların dayattığı belleksizlik kaplıyor dört yanımızı; bu böyle olunca da geleceksiz bir çaresizlikle kuşatılıyoruz.
Godot’yu beklemeye başlıyor ve Godot’nun gelecekten geleceğini düşünüyoruz. Oysa gelecek dediğimiz geçmiş(imiz)in, değerler(imiz)in, rol modeller(imiz)in uzantısıdır.
Godot aslında geçmiş(imiz)de, değerler(imiz)de, rol modeller(imiz)de saklıdır ve bugünde umudu(muzu) bunlar büyütür.
Kaldı ki bugünden geleceğe insan(lık), umuduyla vardır. Günler acının, hüznün kıskacında olsa da umut her dem yanı başımızdaysa tüm soru(n)lar, tüm zorluklar bize vız gelir…
Umut zor zamanların çıkışıdır. Yollar kapanmış, yöntemler çuvallamış olsa da tam o zamanlarda karşımıza dikilir, elimizden tutar umut. Bir anda dağıtır kara bulutları. Çünkü o bir kızıl karanfildir.
Tıpkı Edip Cansever’in, “Sen o karanfile eğilimlisin/ Alıp sana veriyorum işte/ Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel./ O başkası yok mu bir yanındakine veriyor/ Derken karanfil elden ele,” dizelerindeki gibi…
Ve nihayet “Umut” “delilik” ise eğer; “Bir deli birçok deli yaratır, birçok deli ise deliliği” diyen Roman atasözündeki “bir çok deli yaratan,” müthiş ve örnek alınacak umutlu, ısrarlı bir deliliktir…
* * * * *
Hayır buraya, Onu övmeye geldik; ne Onun buna ihtiyacı var; ne de bizim buna niyetimiz…
Görünen köy kılavuz istemez! Bir insanın yaşam eyleminin yol gösterip, hatırlanması o devrimciyi ölümsüz kılarken; O yaşayan bir devrim, yaşatan bir devrimciydi; Oktay (Etiman) Abi(miz) idi…
Ondan söz ederken; sadece ve sadece gerçekler yetecek de artacaktır; yeter ki, biz(ler) Ona ait gerçekleri, eğip bükmeden telaffuz edebilecek kadar yürekli ve dürüst olalım…
Oktay (Etiman) Abi(miz)den mi sözedeceksiniz; o hâlde Onun, “Kendimi, bugün de o zaman da THKP’nin militanı olarak görürürüm,”[4] saptamasını ve Mahir Çayan’ın silah arkadaşı olduğunu unutup, unutturamazsınız!
Bu kadar da değil; Onun ser verip, sır vermeyen ilklerden olduğunun da bilgisine vakıf olmalısınız; Ragıp Zarakolu’nun aktardığı üzere:
“O sıralarda, bir ekip de özel sorgulama teknikleri için Amerika’ya gitmişti. (İkinci Dünya Savaşı sırasında Gestapo’dan teknik öğrenip tabutlukları kurmaları gibi). Bunun ilk uygulamalarından birini Oktay Etiman üzerinde yapacaklardı. Oktay Etiman bu sınavdan onuruyla çıkmayı başaracaktı. Saflarda yılgınlık yaratmamak için bunu Dev Genç içinde anlatmamayı tercih edecekti. Ama daha beterini 1972 Şubatında MİT’in Ziverbey’deki özel işkence merkezinde ve daha sonra ünlü Harbiye hücrelerinde yaşayacaktı. Bileklerini kesecek, hastaneye zor yetiştirilecekti Harbiye’de. Onu o hâlde hücreden çıkarken gören başka bir hücredeki kadın arkadaşımız ise aklını yitirecekti.”[5]
Tekrarlamakta fayda var: “Söylemek istediğim çok basit ve yalın; Oktay Etiman bizim tarihimizin önemli bir parçası. Bu tarihe sahip çıkmak Oktay’a da sahip çıkmak anlamını taşıyor.”[6]
Çünkü, “Konuşurken ‘68 gençleri’nin hırçın ve ödünsüz yüz ifadesini takınırdı,”[7] diye tasvir edilen O; “Hangi konumda bulunursak bulunalım, özveriyle eşitsizliklere, haksızlıklara, dünyada ya da Türkiye’de uygulanan her türlü baskıya karşı çıkma fikriyle davrandığımız için” vurgusuyla şunları diyendi:
“Bizim tanıdığımız Deniz enternasyonalisttir. Bizim tanıdığımız Deniz her türlü haksızlığa karşıdır. Evet, çok fazla yazıp çizmez ama çok güzel ifade eder. Çünkü Deniz, adında da ifadesini bulduğu gibi gerçekten engin yüreği olan, akıllı, duygulu bir arkadaşımızdır. Arkadaşımızdır. Ben ‘-dı’ diyemiyorum bir türlü. Diyemiyorum. Şimdi pekâlâ Deniz... bizim hareketimiz... bizim diyorum…
68’li olmanın içeriği kerte kerte boşaltılmaya çalışılıyor… 68 eğer taa Spartaküs’lerden başlayıp Silezyalı dokumacıların, ya da Lena altın madenindeki grevci işçilerinin devamcıları ise ki bence Spartaküs de 68’liydi ya da biz 68’liler onlardandık... Silezyalı dokumacılar da 68’liydi, insanlığı ileriye götüren, götürmeye çalışan herkes 68’lidir ve biz onlardanız. 68’li aynı zamanda da yaşadığı yılın insanıdır...”[8]
* * * * *
Evet, evet “Devrimciler gerçek hayatta yaşayan eylemcilerdir. Bundan dolayı devrimcilerin bir efsane gibi değil, kendileri hayatta iken de hayattan ayrıldıktan sonra da hakikât içinde, hakikâtlerin arasında yaşamış insanlar olarak algılanmalarını doğru bulurum. Ama elbette ki insanlar devrim mücadelesine en çok emek vermiş insanları bir şekilde tanımlarlar. Hatta onlardan biri de ‘efsane’ olmaktır ama tabii bunu bir sevgi saygı ifadesi olarak alırım ben. Bir devrimci her zaman kendisinin hayatla hesaplaşması, nasıl yaptığının bilinmesi ve buna değer verilmesi bakımından hayatının anlamlandırılmasını düşünür,”[9] diyen Oktay (Etiman) Abi(miz)den söz etmek zordur…
“Nasıl” mı?
“Türkiye’de yerleşmiş olan şovenist ve milliyetçi ve Kürt hareketine karşı önyargılı tavırların biraz olsun değiştirilmesinde katkıda bulanabilmek”ten[10] söz eden O; Kürt Meselesi’nde yalpalanarak anlatılamaz!
“Nasıl” mı?
“Tekrar söylüyorum, hiçbir halk ya da öğrenci hareketi, kitlesel direniş insanların mecburiyetine bağlı olarak ortaya çıkmaz. Sadece baskı sonrasında ortaya çıkar. Ekim Devrimi’nde de böyledir, 48 devrimlerinde de. Yaşadığımız dünyanın maddi koşullarına bağlı olarak ortaya çıkar ayaklanmalar. Üç beş kişinin bir araya gelip diğerlerini zorlaması mümkün değildir,”[11] diyen O; devrimci mücadeleyi her şeyin merkezine koyar!
“Nasıl” mı?
“Yetmez ama evetçilerin biraz doğru tahlil yapmadıklarını düşünüyorum. Herhâlde AKP’nin özgürlükçülüğü konusunda gereğinden fazla iyimser bir tercihti bu. Ben AKP’nin özgürlükçülüğü konusunda hiçbir zaman iyimser olamadım… Nitekim en azından Tekel İşçilerinin hareketinden itibaren AKP’nin pek de öyle olmadığı ortaya çıktı. Yanlış bir bel bağlamaktı. Yetmez ama evetçiler de 12 Eylül darbecilerinin gerçekten yargılanabileceğini düşünmüşlerse de o politik yetersizliklerinden kaynaklanmıştır,”[12] gerçeğinin altını çizen O; hiçbir liberal hezeyana prim vermez!
O hâlde “Politik mücadele yöntemlerinin en üst düzeyine şiddet politikası diyoruz,”[13] vurgulu mücadele geleneğinin bir parçası olup; liberalizme “Hayır” diyen devrimcilerden olmadan, UKTH’na sırt dönen ulusalcılar ile bağları kopartmadan Oktay (Etiman) Abi(miz) anılıp, anlatılamaz!
* * * * *
Bu (ve fazlası) özellikleriyle -olasıdır ki hiç kimse- Onun kadar olumlanmadı…
Mesela Onun için Metin Çulhaoğlu, “Aynı kuşaktan olsun olmasın, belirli bir gelenekten gelsin gelmesin, kendisini az da olsa tanıyan herkesin saygısını kazanmış bir insandı. 14 yıl hapis yattı, ‘dağıtmadı.’ 1980 sonrası esen rüzgârlarla savrulmadı”;[14] Gün Zileli, “Oktay Etiman, kararlı, bir o kadar da kariyerizmden uzak bir devrimciydi. Her zaman sade ve mütevazı devrimciliğin timsali olarak hatırlanacaktır,”[15] notunu düşerlerdi…
“Birlikte hapis yattık, birlikte aranıyor afişimiz basıldı” dediği mücadele arkadaşı Ertuğrul Kürkçü, “Daha derin bir muhasebe ihtiyacı istedi”; “Oktay doğruluğu ve cesaret ile temayüz etmiş bir arkadaşımız ve hep öyle yaşadı. Cezaevi sonrası siyasi sorumluluk üstlenmemesi siyasete bigane olduğu anlamına gelmedi. Ne zaman yeni bir adım atılsa orada yanı başımızda gördük”; “Çok onurlu bir insan olarak mücadele etti, yaşadı ve aramızdan ayrıldı. Örnek bir yaşam. Onu anlatmak da geride kalanlara düşecek” saptamalarıyla betimlerken;[16] Akın Evren de ekliyordu:
“Devrimcilik, bir yaşam biçimi, bakış açısı ve ahlâktır. Düzenin sunduğu pek çok olanağa sırt çevirerek bir itirazı ve başkaldırıyı yaşam boyu sürdürebilmektir. Oktay Etiman, bunu en iyi becerebilen insanlardan birisiydi.”[17]
Ve nihayet Oktay Etiman’ı anlatırken Fatoş Güney’in, “Benim için gerçekten çok özel bir yeri vardı. 14 yıldır hapishanede kalmış olmasının etkileri ve acılarını içinde taşırken dışında süzülen hüzünlü buğularını hissetmemek mümkün değildi. Sert kabuğunun içinde inci yapan bir istiridyeydi,”[18] diye tarif ettiği O; Paulo Freire’nin, “Dünya, aç oldukları için uyuyamayanlarla, açlardan korktukları için uyuyamayanlar arasında bölünmüş durumdadır,” diye tarif ettiği kamplaşmada açların yanında ölümüne saf bağlayan ölümsüzlerdendi; örnek mücadelesiyle, tüm baskılara ve karanlığa rağmen, kapitalist gelecek(sizlik) dayatmasını kabullenmeyerek; aç, açık kalmak pahasına dünyadan, coğrafyamızdan ve gelecekten umudunu kesmeyenlerdendi…
Bu konuda sadece şu kadarını bilin yeter: “Oktay Ağabey hapisaneden çıktıktan sonra zaman zaman çok ekonomik sıkıntılar çekti. Sokaklarda fotoğraf çekti ve zaman zaman parklarda yattı. Tüm bunlara rağmen hiç bir yardım teklifini kabul etmedi, hemen elinin tersi ile iterdi… Kendisinden övgü ile yüzüne karşı bahsedilmesinden hiç hoşlanmazdı. İçinde bulunduğu sıkıntısını anlatmayı sevmez ama karşısındakinin içinde bulunduğu ruh durumunu kavrar ve dolayısıyla rahatlatmaya çalışırdı. Tüm inceliğini, kalın bir kabuk içinde saklamayı yeğlerdi.”[19]
* * * * *
Toparlarsak: O, mahzun gülümseyişiyle; bir hayat bilgisi dersi veya rol modeldir “olması gereken” yolunda devrimciler için.
Abartmıyoruz; üzerine bir durup düşünülmesi gereken; her zaman var, var olacak ve var olması gereken rol modeldi.
Davranışları, kişisel özellikleriyle örnek alınan, varlığıyla bizi etkileyen yönelişti; benzemek, Onun gibi olmak istenen kişiydi Oktay (Etiman) Abi(miz).
Öncelikle, “Vakur” biriydi. Onurlu, haysiyetli, kadir kıymet bilendi. Ciddi ve olgun duruşuyla herkesi etkilerdi. Yapay, yapmacık değildi; bu tür davrananlara benzemezdi ve özellikle de benzemedi. Onun için Oktay Etiman (abimiz) oldu.
Bunlarla bağıntılı olarak da; değerini olduğundan aşağı gösteren, abartmayan ve başkalarını küçük görmeyen, büyüklenmeyen mütevazı bir insandı; alçak gönüllü bilgelikti.
Yani yükseldikçe kökleri derinleşenlerden ve asla utandırmayanlardandı...
Meziyetlerinin abartılmasından, hatta bahsinin bile geçmesinden hiç hazzetmeyen dervişane tevazusu, aklımızda bir mıh gibi çakılı.
Gösterişsiz, kalender, sade, yalın, kibirsiz, kendi hâlindeydi; tevazu gösteren değil, tevazu sahibi kişiydi. Yani “mütevazı” sıfatının hakkını sonuna dek verebilenlerdendi.
Kendi hâlinde sessiz, sitemsiz sükûnetten malûldü; Ahmet Telli’nin, “belki yine gelirim, sesime ses veren olursa birgün” dizelerindeki üzere…
O üretken, sakin, kararlı, güçlü, vizyon sahibi, sade hayatıyla; ayak direyip, akıntıya karşı direnenlerdendi.
Sonuna kadar vazgeçmeyenlerdendi;, verdiği sözlerden caymayan, kararını değiştirmeyen kesinliklerdendi.
Ayrıca özgüven sorunu olanlardan değildi; kendinin farkındaydı; ama tribünlere oynayıp, pazarlamazdı da!
Kendinden emindi, kendine güvenebilmenin diyetini ödemişti üstelik.
Kifayetsiz muhterislere inat; dik duranlardandı; rahatlıkla “Hayır” diyebilenlerdendi
Yani yaptığı olanlardandı. Açık ve net konuşurdu. İlgi ve alkış beklemezdi. Az konuşur, çok dinlerdi. Risk alıp, geri adım atmazdı. Yanılmaktan korkmazdı.
Kolay mı? O; Oktay (Etiman) Abi(miz) idi…
“Devrimci, başkalarına ‘görev’ buyurmayan, düşündüğü gibi konuşan, konuştuğu gibi davranan ve yaşarken popülarite merakı olmayan, bireysel varlığını toplumsal direnişin organik bir parçası olarak algılayan insandır,” diyen O; iyi ki yaşadı ve ölümsüz Abi(miz) oldu…
29 Eylül 2018 11:21:40
N O T L A R
[1] 4 Ekim 2018 tarihinde Ankara Mülkiyeliler Birliği’ndeki “Oktay Etiman Anması’nda yapılan konuşma.
[2] Mayıs ‘68, Odeon Tiyatrosu Duvarları’ndaki bir slogan.
[4] Murat Bjeduğ, “Siyasal’lı, DEV-GENÇ’li, THKP’li, 68’li Oktay Etiman’a Veda Ederken…”, 10 Ekim 2017… http://t24.com.tr/yazarlar/murat-bjedug/siyasalli-dev-gencli-thkpli-68li-oktay-etimana-veda-ederken,18264
[5] Ragıp Zarakolu, “Soluk Alışları Bile Dinlenenler”, 9 Ekim 2017… http://www.agos.com.tr/tr/yazi/19469/soluk-alislari-bile-dinlenenler
[6] Hakkı Zabcı, “Bizim Oktay”, 18 Ekim, 2017… http://www.anafikir.gen.tr/bizim-oktay/
[7] Ahmet Say, “Oktay Etiman”, 10 Ekim 2017… https://www.evrensel.net/yazi/80036/oktay-etiman
[8] Oktay Etiman, “6 Mayıs 1972’den Bu Güne: 68’liler Dayanışma Derneği Tarafından 6 Mayıs 2008 Tarihinde Ankara’da IMO Salonunda Düzenlenen Panel”… http://www.68liler.org/yazar68_panel2008.htm
[9] “Oktay Etiman: Devrimciler Gerçek Hayatta Yaşayan Eylemcilerdir”, 5 Ekim 2017… http://gazetehayir.com/oktay-etiman-demokrasi-uzlasma-imkanini-saglayan-bir-rejimdir/
[10] “Oktay Etiman Anlatıyor: “Bir İnsan Elinden Geldiğince Mücadeleye Katkıda Bulunuyorsa Kavganın İçindedir Demektir”… https://yalansz.wordpress.com/2017/10/05/oktay-etiman-anlatiyor-bir-insan-elinden-geldigince-mucadeleye-katkida-bulunuyorsa-kavganin-icindedir-demektir/
[11] “Askerlere Güvenmemesi Gerektiğini Mahir’e Söylemiştim”, 7 Nisan 2014… http://halkinkurtulusu.net/?p=3040
[12] “Oktay Etiman Anlatıyor: “Bir İnsan Elinden Geldiğince Mücadeleye Katkıda Bulunuyorsa Kavganın İçindedir Demektir”… https://yalansz.wordpress.com/2017/10/05/oktay-etiman-anlatiyor-bir-insan-elinden-geldigince-mucadeleye-katkida-bulunuyorsa-kavganin-icindedir-demektir/
[13] Hüseyin İnan, Türkiye Devriminin Yolu, Mart 1972.
[14] Metin Çulhaoğlu, “Etiman’ın Ardından ya da Devrimci Romantizm”, 10 Ekim 2017… https://ilerihaber.org/yazar/etimanin-ardindan-ya-da-devrimci-romantizm-77309.html
[15] Gün Zileli, “Oktay Etiman’ı Kaybettik”… http://webcache.googleusercontent.com/search?q=cache:sBuPtKY4WN0J:www.gunzileli.com/2017/10/05/oktay-etimani-kaybettik/+&cd=40&hl=tr&ct=clnk&gl=tr
[16] “THKP-C’nin Kurucularından Oktay Etiman Yaşamını Yitirdi”, Duvar, 5 Ekim 2017… https://www.gazeteduvar.com.tr/gundem/2017/10/05/oktay-etiman-yasamini-yitirdi/
[17] Akın Evren, “Oktay Etiman, ‘Güle Güle Git Arkadaş’…”, 11 Ekim 2017… https://m.bianet.org/bianet/yasam/190505-oktay-etiman-gule-gule-git-arkadas
[18] “Fatoş Güney: Oktay Etiman’ı Yılmaz Saklamıştı”… https://www.gazeteduvar.com.tr/hayat/2017/10/07/fatos-guney-oktay-etimani-yilmaz-saklamisti/
[19] Muazzez Uslu Avcı, “Bir Devrimci, Bir İnsan Oktay Etiman”, 5 Ekim 2017… http://www.realitehaber.com/2017/10/05/bir-devrimci-bir-insan-oktay-etiman/
Yorum Ekle