“Bunlar, Engerekler ve Ƨıyanlardır, Bunlar, AÅımıza, ekmeÄimize Gƶz koyanlardır, Tanı bunları, Tanı da büyü...” [1] Dƶnemin AKP Manisa mil...
“Bunlar,
Engerekler ve Ƨıyanlardır,
Bunlar,
AÅımıza, ekmeÄimize
Gƶz koyanlardır,
Tanı bunları,
Tanı da büyü...”[1]
Dƶnemin AKP Manisa milletvekili SelƧuk ĆzdaÄ 11 Ekim 2012 tarihinde bir kitap yayınladı: Vakitsiz Yazılar... ĆzdaÄ, belli ki zamanın Kültür Bakanı ErtuÄrul Günay’ın NĆ¢zım Hikmet’in mezarının Türkiye’ye getirilmesi ƶnerisine bozulmuÅ, saydırıyor:
“NĆ¢zım Hikmet gibi beni Stalin yarattı diyecek kadar deÄerlerine yabancı, ahlaki yapısı tartıÅmalı, insanının inancından uzak bir zatın na’Åının Türkiye’ye getirilmesi ve vatandaÅlıÄa yeniden kabulü iƧin ne kadar büyük gayret sarf ettiÄini bildiÄimiz Günay’a hatırlatacaklarımız var. ... NĆ¢zım Hikmet neyin kahramanıdır? O komünistliÄin sergerdesidir. NĆ¢zım Hikmet dilimizin, dinimiz, vatanımızın ve deÄerlerimizin düÅmanıdır.”[2]
“Komünizm tehlikesi”nin esamisinin okunmadıÄı bir dƶnemde bu sƶylem size “anakronik” mi gƶzüktü? Türk saÄının, (Mehmet RaÅit Küçükkürtül ve Mehmet YaÅar’ın deyiÅiyle) “sembolik nefret nesnesi”[3] olan NĆ¢zım Hikmet’e yƶnelik duyguları bilinƧaltlarına ƶylesine iÅlemiÅtir, üzerini ƶrtmek iƧin kullanılan cila o denli yüzeyseldir ki, koÅullar ne denli deÄiÅirse deÄiÅsin, en küçük sarsıntıda aƧıÄa Ƨıkar.
Aslına bakılırsa, Türkiye’de antikomünist paranoya ƶteden beri pek ürküttüÄü kurbaÄaya deÄmemiÅtir. Cumhuriyet’in kuruluÅ yıllarından 1960’ların ortalarına dek, dek, bırakın komünistlerin iktidarı ele geƧirmesini, ücret artıÅı, ƧalıÅma saatlerinin azaltılması, insanca ƧalıÅma koÅulları gibi en meÅru talepleri dahi savunacak bir iÅƧi sınıfı ƶrgütlenmesinden sƶz etmek zordur. Komünistler vardır elbette, üstelik de Mustafa Suphi ve yoldaÅlarının Karadeniz’de boÄdurulmasından bu yana iki-üç yılda bir uÄradıkları tutuklamalarla, gƶrdükleri iÅkencelere, uzun mahpusluk yıllarına raÄmen büyük bir ısrar ve ƶzveriyle sürdürmektedirler Ƨabalarını.
Ama antikomünist histeriyi hak edecek boyutlarda bir emekƧi ve/ veya halk hareketine yol aƧamamıÅtır bu Ƨaba. Ta ki… Baskıların biraz hafiflemesiyle Türkiye İÅƧi Partisi’nin 15 milletvekiliyle meclise girdiÄi, iÅƧi sınıfının grevlerle, direniÅlerle “varım!” diye haykırdıÄı, 1960’lı yıllara dek…
Bu nedenledir ki, Türkiye’de izi 1930’lara dek sürülebilen antikomünist paranoyanın rasyonellerini baÅka yerlerde aramak gerek.
Bu coÄrafyada antikomünizmin tarihi kabaca üç dƶnemde izlenebilir:
1. 1930’ların sonlarına tekabül eden, Cumhuriyetin konsolidasyon yılları: CHP’nin Nazi Almanya’yla flƶrtü ile katmerlenen bir Antikomünizm ile karakterize olur;
2. İkinci Dünya SavaÅı’nın “en kĆ¢rlısı” ABD’nin SSCB ile giriÅtiÄi nüfuz ƧatıÅması ve bu ƧatıÅmada iƧlerinde Türkiye’nin de olduÄu Ƨeper ve yarı-Ƨeperi kendi hegemonyası altında toplama Ƨabalarıyla karakterize olan “SoÄuk SavaÅ”: Bu kez DP iktidarının kanatları altında palazlanan ve devletƧi vesayetten kurtulmaya Ƨabalayan Türk burjuvazisinin Amerikanofil antikomünizmidir sƶz konusu olan…
3. 1970’lerde Batı’da SoÄuk SavaŒın sonlanması ve “BarıŠiƧinde yan yana yaÅama” politikalarının devreye girmesine karÅın Türkiye’de yükselen sınıf mücadelesini bastırmak iƧin ısrarla sürdürülen “yerli ve milli” antikomünizm.
NĆ¢zım Hikmet her üç dƶnemin de denilebilir ki “kült figürleri”ndendir. AƧımlayayım:
I) Konsolidasyon Yılları: Alman Patentli Antikomünizm
KuruluÅ yıllarında genƧ Cumhuriyet’e Sovyet desteÄinin de getirdiÄi itidalli “diplomatik Ƨekimserlik” havası uzun sürmeyecektir. Vakı’a, biƧimlenmekte olan yeni Türk devleti Mustafa Suphi ve yoldaÅlarını Karadeniz’de boÄdurduÄu gün, komünizme karÅı tavrını aƧık etmiÅtir, ama 1920’lerin ilk yıllarında SSCB de T.C. de bu konu üzerinde fazla durmamayı seƧecektir.
Bu yıllar NĆ¢zım Hikmet’in Kuvva’cılıktan komünizme geƧiÅ yaptıÄı yıllardır. 1921’de arkadaÅı Vala Nurettin ile birlikte Milli Mücadele’ye katılmak üzere geldiÄi Ankara’dan ƶÄretmenlik gƶreviyle Bolu’ya gƶnderilmiÅ, ancak kentin muhafazakĆ¢r havasından haz etmediÄi iƧin, Ankara yolunda edindiÄi sosyalist arkadaÅların da etkisiyle rotayı SSCB’ne ƧevirmiÅtir. Burada TKP’li olur, DoÄu EmekƧileri Komünist Ćniversitesi’nde ƶÄrenim gƶrür. Ćlkeye bir TKP’li olarak dƶner, legal olarak yayınlanan Aydınlık ve Orak-ĆekiƧ’de yazar.
1925’te ilan edilen Takrir-i SükĆ»n, yalnızca resmi dile gƶre “gerici kalkıÅmaları” deÄil, ülke iƧindeki her türlü muhalefeti bastırmaya yƶneliktir, yasaklanan yayınlar, tutuklanan komünistler… NĆ¢zım’ın payına “komünist parti üyeliÄi”nden 15 yıl kürek mahkĆ»miyeti düÅer. Bir kez daha Moskova… Ancak bu ceza 1926’da kabul edilen yeni ceza yasasıyla bir yıla indirilince yeniden Türkiye’ye dƶner (1928). 1927 Tevkifatını atlatmıÅ, hakkındaki İstiklal Mahkemesi hükmü kaldırılmıÅtır. Sabiha ve Zekeriya Sertel Ƨiftinin ƧıkardıÄı Resimli Ay’da ƧalıÅmaya baÅlar, ülkenin entelektüel yaÅamında ƶnemli bir yer edinir. Åiir kitapları hakkında davalar aƧılmaktadır tabii, ancak bunlar beraatla sonuƧlanır. Resimli Ay’da yayınlanan “Putları Yıkıyoruz” baÅlıklı yazı dizisi, statükocu yaÅlı kuÅak edebiyatƧılarının tepkisini Ƨeker, elbette; ama SSCB ile T.C. arasında esen “bahar rüzgĆ¢rları” gƶreli bir ƶzgürlük ortamı yaratmıÅtır; hatta NĆ¢zım’ın bir oyunu (Kafatası) Åehir Tiyatrosu’nda sergilenmektedir.
İklim 1930’ların ortalarında bir kez daha bozulur… KuruluÅ yıllarının iÅgalci gücü İngiltere ile iliÅkiler onarılırken Sovyetler BirliÄi’yle kesin kopuÅ yaÅanmıÅtır; dahası Nazi Almanya ile ƶrtük bir “flƶrt” sürdürülmektedir:
“FaÅist Almanya’nın II. Dünya SavaÅı yıllarında Türkiye’nin siyasi ve iktisadi hayatında kurduÄu hĆ¢kimiyetin ƶnemli maddi temelleri vardır. Bu maddi temeller 1930’lu yıllar boyunca güçlenen Türk-Alman ticaret iliÅkileri ile atılmıÅtır. Yıllar iƧinde Türkiye’nin bir numaralı dıŠticaret ortaÄı hĆ¢line gelen Almanya, bu ticari baÄları II. Dünya SavaÅı sırasında Türkiye’de ticaret sermayesini ve toprak sahiplerini kendi yanında tutmak ve siyasi iktidara bu Ƨevreler aracılıÄıyla baskı kurmak iƧin kullanmıÅtır. Türkiye’nin dƶviz yokluÄunda kliring usulüyle kurduÄu bu ticaret iliÅkisi, yani sattıÄı malın karÅılıÄında mal alması, Türkiye ekonomisinin iplerini büyük ƶlçüde Almanya’nın eline vermiÅtir. 18 Haziran 1941’de BüyükelƧi Franz von Papen ile DıÅiÅleri Bakanı Åükrü SaraƧoÄlu tarafından Türk-Alman Dostluk ve Saldırmazlık AntlaÅması imzalandıÄında bu antlaÅmanın en fazla memnun ettiÄi kesimler arasında Türk-Alman ticari iliÅkilerinden aktif olarak yararlanan sermaye sahipleri yer alıyordu…”[4]
Ancak Almanya ile “flƶrt” salt ticaret erbabıyla sınırlı deÄildi; Turan’ın gerƧekleÅmesi iƧin Sovyetler’in yıkılmasını bir zorunluluk olarak gƶren Enver PaÅa torunları, Turancılar Almanya’nın SSCB’ne saldırısını büyük bir coÅku ile karÅılamıÅlardı: “Almanya’nın Sovyetler BirliÄi’ne savaÅ ilan ettiÄi tarihten, Alman ilerleyiÅinin durdurulmasına kadar olan süreƧte, pantürkçü hareketlerin muazzam propaganda faaliyetine giriÅtiÄi izlenmektedir. Almanya’nın pantürkçülüÄü desteklemesi ve Sovyetler BirliÄi’ne saldırması, Birinci Dünya SavaÅı’nda olduÄu gibi pantürkçülük idealinin gerƧekleÅebileceÄi umudunu arttırmıÅtır. EÄer Sovyetler BirliÄi parƧalanırsa, burada yaÅayan Türk kƶkenli halkların oluÅturacaÄı devletler direkt olarak Türkiye’ye baÄlı bir konuma gelebilir, düÅüncesi pantürkçüleri heyecanlandırmıÅtır.”[5]
Pantürkçülerin Alman muhipliÄine “zamanın ruhu” gereÄi antisemitizme belenmiÅ bir antikomünizm hezeyanı eÅlik eder ve NĆ¢zım bu hezeyanın doÄal hedefidir.
“Son zamanlarda da İstanbul’da Bir komünist Don KiÅotu türedi,” diyordu Hitler bıyıkları ve kĆ¢külüyle Nihal Atsız... “O da modası geƧmiÅ Paslı bir mızrakla ve kafasında yalnız burjuva ‐proleter manisi olduÄu hĆ¢lde rasgele saldırıyor, haykırıyor, hırslanıyor, tulumbacı aÄzıyla Åiirler (?!) yazıyor.
Gayesi basit, fakat pek yaman: Türkiye’de halk rejimi yani komünizmi kurarak bu Ƨorak memleketi cennet hĆ¢line getirmek. İÅin doÄrusunu sƶylemek icap ederse asıl Don KiÅot olanlar bu iÅin elebaÅlarıdır. Onların Türkiye’deki müsveddesi olan NĆ¢zım Hikmetof YoldaÅ da ancak bir Åanso Pansadır. Fakat Türkiye’de baÅkominist kendisi olduÄu veyahut ƶyle geƧindiÄi iƧin ona, Türkiye komünistlerine de deÄer biƧmek üzere, Don KiÅotluk rütbesini Ƨok gƶrmüyorum. Kara vicdanını Mujik cehenneminde kızartan ve Yahudi Marks’ın bayat felsefesinin altına bir kƶle gibi yatan, Karanlık günlerimizde İstanbul’dan Ve Anadolu’dan kaƧarak Moskova’da ense yapan yurt kaƧkını NĆ¢zım Hikmetof YoldaÅ’a hiƧbir sƶzüm yoktu. Ćünkü türlü türlü maniler ve türlü türlü manyaklar olduÄunu biliyordum. Fakat Hikmetof YoldaÅ nebbaÅlıÄa baÅlayarak büyük Namık Kemal’in kemiklerine diÅ uzatınca mesele deÄiÅti…”[6]
Nihal Atsız, aynı yazısının ilerleyen sayfalarında hızını alamayıp sƶzü “hasep-nesep-Åeref-kan” meselesine getiriyor: ”NĆ¢zım Hikmetof YoldaÅ hasep, nesep, Åeref, kan diye bir Åeyler tanımadıÄını sƶylüyor, bunları sƶylemeÄe lüzum yoktu. Biz zaten komünist taslaklarında bƶyle Åeyler olmadıÄını biliyorduk. Ataları, bu topraÄa kan katanlardan, halis kanlı Türk olanlardan bir komünist ƧıktıÄını da zaten Åimdiye kadar gƶrmedim. Bunlar daima kanı bozuk, sütü bozuk, yeri yurdu belirsiz, soyu sopu Åüpheli ve Türk olmayan kimselerdir. Nitekim NĆ¢zım Hikmekof YoldaÅın kendisi de Türk deÄildir. Acundaki komünizmin de nasıl bir bozuk kan unsuru olduÄunu anlamak iƧin onların ƶnderlerine bakmak kĆ¢fidir. Biz, kanı Türk olmayan yurttaÅlardan bu yurda ne kadar baÄlılık beklenebileceÄini birƧok acı denemelerle ƶÄrenmiÅ bulunuyoruz. Onun iƧin Misonlar, Kohenler ve Ćerkes Ethemlerle NĆ¢zım Hikmetof YoldaÅ arasında hiƧbir fark gƶrmüyoruz.”[7]
NĆ¢zım Hikmet’in “gayrımilli”liÄi yıllar boyu ona yƶnelik saldırıların baÅlıca koƧbaÅılardan biri olagelmiÅtir. Mayıs 1950’de NĆ¢zım Hikmet’in cezaevinden Ƨıkartılması iƧin İstanbul/Laleli’de ĆiƧek Palas’ta düzenlenen toplantıyı basan faÅistlerin ƶnderlerinden İlhan Egemen DarendelioÄlu, 1978’de yayınladıÄı NĆ¢zım ile ilgili kitabında aynı yaveyi tekrarda beis gƶrmeyecektir. Ona gƶre, “anne tarafından Polonya yahudisi, baba tarafındansa Fransız kƶkenli” olup, “Lehistan’da millet, sosyalizmi kurmakla meÅgul, gƶÄsümüzü kabartmıyor deÄil, dedelerimden birinin Lehli oluÅu” mısralarını sƶyleyen biri, “vatan Åairi” olamazdı[8]… Mehmet Kaplan da repliÄi kapanlardandır: “NĆ¢zım Hikmet’in bir Åiirinde Polonya asıllı olduÄunu sƶylemesi ve BorzeƧki adını alması, onun kendisini bir Türk olarak hissetmediÄini gƶsterir. Bence onun komünist olmasında bu vakıanın da rolü vardır.”[9]
Evet, antikomünizm bu ülkenin bitmeyen nakaratıdır. Ancak, belirttiÄim gibi, 2. Dünya SavaÅı ƶncesi antikomünizmi, Alman hayranlıÄı ile tanımlıdır. Ve ardıl(lar)ına “Yahudi düÅmanlıÄı, “safkan” Türk(çü)lük, kafatasƧılıÄa belenmiÅ bir “Moskof düÅmanlıÄı” damgasını miras bırakmıÅtır.
“BaÅ nereye giderse ayak da oraya gider,” der bir atasƶzü… İstanbul’da yuvalanmıÅ, yazıları anlı Åanlı dergilerde, gazetelerde yayınlanan “Reis”lerin taÅradaki Ƨƶmezlerine, “usta”larının laflarını kendi “meÅrepleri”nce tekrarlamak düÅer. Tarsus’ta Ƨıkan Gülek gazetesinin halk Åairi KĆ¢mil Bozkurt 2 Åubat 1952 tarihinde bir “Åiir” (?!) dƶktürür NĆ¢zım iƧin: “Uzaktan uzaÄa atıyon gürzü/ Kanın bozuk ondan yitirdin ırzı/ Utanmaz hayasız, namussuz dürzü/ Bir de Türküm diye kuruldun kafir - SaÄ sanma kendini her an ƶlüsün/ BoÅa ürme ÅiÅkin baÄırsak yelisin/ Irkın bozuk bir orospu dƶlüsün/ İÅte bu sebepten yerildin kĆ¢fir - Tatlı yemek burda kaldın kürklerin/ Yayıl da gel baÄlı durur ƶrklerin/ Lütfuna uÄradın arslan Türklerin/ ĆlmüŠiken geri dirildin kĆ¢fir...”[10]
Türkiye, İkinci Dünya SavaÅı’nda, Cangül Ćrnek’in isabetli teÅhisiyle bir “tarafsızlık” deÄil, “savaÅa fiilen katılmama” politikası izlemiÅ,[11] ancak gerek Nazi Almanyası ile ballı iliÅkiler geliÅtiren yerli sermaye, gerekse Turan hayalleri hortlayan ırkƧı-Turancıların da itimiyle iktidardaki CHP savaÅ boyunca Nazilere olan ƶrtülü sempatiyi elden bırakmamıÅtır. Nazi Almanyası ise, Türkiye büyükelƧiliÄi eliyle Türk basınını ve radyoyu satın almak üzere bol miktarda rüÅvet daÄıtarak bu “sempati”yi beslemek iƧin uÄraÅmıÅtır. Bƶylece, Ćınaraltı, Bozkurt, Gƶkbƶrü, Aylı Kurt gibi afiÅe Pantürkist yayın organlarının yanısıra, dƶnemin Cumhuriyet ve Tasvir-i Efkar gibi anaakım gazeteleri de aƧık bir Nazi sempatisini taÅıyacaktır sayfalarına. ReÅat Fuat Baraner tarafından kaleme alınıp[12] 1943’de Faris Erkman imzasıyla yayınlanan En Büyük Tehlike baÅlıklı broÅürde Basın-yayın camiasındaki yerli Nazi iÅbirlikƧileri arasında ise Hüseyin Hüsnü Erkilet ve Ali İhsan Sabis paÅalar ile Nihal Atsız, Orhan Seyfi Orhon, Yusuf Ziya OrtaƧ ve Peyami Safa gibi isimlerin rolleri ƶzel olarak vurgulanır.
Ne ki, Naziseverlerin düÅleri, İkinci Dünya SavaÅı’ndaki Alman hezimetiyle birlikte yer ile yeksan olacaktır.
II) Antikomünizm Made in USA
Ama Cumhuriyet’in yƶneticileri esnek ve pragmatiktir. Almanya yenilgisinin kendini belli ettiÄi savaÅ sonlarının (kısa-ƶmürlü) antifaÅist iklimine ayak uydurmayı baÅarırlar. 1944-45 yıllarında gerƧekleÅtirilen ve Turancı liderlerden bazılarının hapis cezasına ƧarptırıldıÄı “IrkƧılık-Turancılık Davası” (mahkeme kararı Yüksek Mahkeme tarafından bozulacaktır) bu bakımdan, savaÅ sonrası biƧimlenecek “yeni dünya”ya ƧakılmıŠbir selamdır. Hemen ardından, Türk antikomünizminin ikinci evresi baÅlayacaktır. Bu evreye damgasını vuran, ABD patentli SoÄuk SavaÅ’tır.
İkinci Dünya SavaÅı sonrasında Batı’nın yükselen hegemonik gücü ABD Ƨeper ve (Türkiye gibi) yarı-Ƨeper ülkeleri Sovyet nüfuzundan uzak, kendi etki alanında tutma Ƨabasına giriÅmiÅtir. Bu amaƧla ilan edilen Truman Doktrini ve yürürlüÄe konulan Marshall Planı, bir yandan savaÅta tarumar olmuÅ Avrupa ülkelerinin ayaÄa kalkmalarını finanse etmek, bir yandan da, baÅta Yunanistan ve Türkiye olmak üzere Ƨeper/ yarı-Ƨeper ülkeleri “komünizm tehdidi”ne karÅı korumak amacıyla ABD’nin kesenin aÄzını aƧacaÄı anlamına geliyordu.
Ve ABD yardımları, Türkiye, ƶzellikle de faÅizm sonrası esen “demokrasi rüzgarları”ndan üzerlerindeki Tek Parti vesayetinden kurtulmak iƧin yararlanmaya ƧalıÅan “savaÅ zengini” burjuvazi iƧin Ƨok cazipti… Bu anlamda, “komünizm tehdidi” paranoyası, her iki tarafın birbirleri iƧin ne denli vaz geƧilmez olduklarına birbirlerini ikna etmede iÅlevsel olmuÅtur. UÄur Mumcu’nun deyiÅiyle komünist hareketin Türkiye’deki varlık ve etkinliÄinin “negligeble” (ihmal edilebilir) olduÄunun bizzat ABD mahreƧli raporlarda saptandıÄı bir dƶnemde, Türkiye ve ABD birbirlerini (ve iƧ kamuoyunu)[13] “tehlikenin büyüklüÄü” konusunda ikna yarıÅına girmiÅlerdir.
Bu amaƧla, İtalyan Ceza Yasası’ndan tercüme edilerek kabul edilen (1926) Türk Ceza Kanunu’na, yine İtalyan Ceza Yasası’na 1931 yılında eklenen mahut 141. ve 142. maddeler dĆ¢hil edilecekti (1936); ancak bununla da yetinilmeyerek 1946 ve 1949 yılında 141. ve 142. maddeler deÄiÅtirilerek komünizm tanımı yapılmıŠve komünizm suƧlarına verilen cezanın artırımına gidilmiÅtir. Bƶylelikle “sınıf esasına gƶre cemiyet teÅkili”nin yanısıra, “milli duyguları yok etmeye matuf cemiyetler” de yasaklanacaktı. “1949’da Türk Ceza Kanunu 141. ve 142. maddelerinin deÄiÅtirilmesini ƶn gƶren tasarı Meclis’te konuÅulduÄu sırada muhalefet partisi DP, iktidara, CHP’ye maddelerin daha da aÄırlaÅtırılması yƶnünde desteÄini sunmuÅtu.”[14]
Bu deÄiÅiklikler bir dizi parti ve yayın organı kapatmanın ve “komünist tevkifatları”nın gerekƧesi olacaktır: Bƶylelikle, Åefik Hüsnü’nün Türkiye Sosyalist EmekƧi Kƶylü Partisi (TSEKP) ve Esat Adil’in Türkiye Sosyalist Partisi (TSP) 1946’da kapatıldı, Sendika, Noror, Gün, YıÄın, Dost gibi yayın organları yasaklandı, yazarlar yargılandı, kapatılan partilerin TKP ile iliÅkili gƶrülen üyelerine cezalar yaÄdırıldı…
Yasal düzenlemelere ve baskılara CHP destekli “sokak terƶrü” eÅlik etmektedir: Tan Matbaasının yıkılması, DTCF’deki sol gƶrüÅlü hocalara yƶnelik protestolar, “komünizm karÅıtı” mitingler…
Antikomünizm motifini 1950 seƧimlerinde iktidara gelen Demokrat Parti de büyük bir Åevkle sürdürecekti. Tabii, Kore SavaÅı’na asker gƶndermedeki Åevki ve NATO’ya dĆ¢hil olmadaki hevesliliÄi arkaplanında… NATO üyeliÄi ve Batı Bloku’na katılma, maddi yardım ve Batılı sermaye ile ballı iliÅkiler demekti; komünistler ise, bu uÄurda seve seve harcanabilecek kolay günah tekeleri.
Bu “Åevk ve heves”in en somut gƶstergelerinden biri, DP’nin ABD’ye “sadakat beyanı” 1951 Komünist Tevkifatı’dır; o güne dek gerƧekleÅtirilmiÅ komünist tevkifatları arasında “en kalabalık ve sistemlisi” olarak tarihe geƧen bu tutuklama furyasında İstanbul, Ankara, Adana, Samsun, İzmit ve Zonguldak’ta yapılan aramalarda 200’e yakın kiÅi gƶzaltına alınıp ƧoÄu tutuklanır. 1951’in “münferit” bir olay olmadıÄı; ABD’nin uluslararası Ƨaplı bir “antikomünist operasyonu”nun bir parƧası olduÄu anlaÅılmaktadır: bu tevkifatla eÅzamanlı olarak İran’da TUDEH’e yƶnelik bir operasyonun gerƧekleÅtirildi ve parti üyesi sekiz kiÅinin idam edildi. Aynı günlerde Endonezya’da da 15 bin kiÅilik bir “komünist tevkifatı” gerƧekleÅtirilecektir![15]
Bu koÅullarda, SoÄuk SavaÅ antikomünizmi, Alman patentli ırkƧı-Turancı sƶylemleri sürdürmekle birlikte, vurguyu “Sovyet yayılmacılıÄı” tehdidine yƶneltir; DP iktidarıyla birlikte buna (Tek Parti dƶneminde pek fazla vurgulanmayan) “din düÅmanlıÄı” motifi eklenecektir. Nihayetinde, Kore SavaÅı’nın dƶnemin Diyanet İÅleri BaÅkanı tarafından “inananlarla inanmayanlar arasında bir savaÅ” ilan edildiÄi, Kore’nin “Allah yolu” olduÄunun duyurulduÄu, savaÅta ƶlen askerlerin “Åehit” sayılacaÄını aƧıkladıÄı günlerdir![16] DP iktidarıyla birlikte kurulan bir alay antikomünist cemiyet, “Allah, vatan, tarih, dil, anane, sanat, aile, ahlak, hürriyet, milli mukaddesat”[17] gibi kavramları mezcederek Turancı Türkçülükten İslĆ¢mcı bir TürkçülüÄe doÄru dümen kıracaklardır.[18] ĆrneÄin 1950’de yayın hayatına atılan ve yazar kadrosunda Nurettin TopƧu, Arif Nihat Asya, Osman Yüksel, Cevat Rıfat Atilhan, (Fethi) TevetoÄlu, Mustafa MüftüoÄlu, Gƶkhan EvliyaoÄlu, TanrıdaÄılı Nurettin, Ćmer Ćztürkmen, Reha OÄuz Türkkan, Abdullah Taymas ve Mustafa Kayabek ĆƶmezoÄlu gibi antikomünizmin “pir”lerini barındıran “Tanrı daÄı kadar Türk, Hira daÄı kadar Müslüman” TanrıdaÄ dergisinde, komünizm “aile yok, tarih yok yok, destan yok, din yok, iman yok, namus, Åeref diye bir Åey yok, milliyet yok” diye tarif edilmekte ve “ezmek üzere komünist baÅı” avına ƧaÄrılar Ƨıkartılmaktadır.[19] Yine 1950’de yayınlanmaya baÅlanan Komünizme KarÅı Mücadele dergisinde ise komünistler, “dini, ahlakı ve manevi kıymetleri kabul etmez” terimleriyle tanımlanmaktadır.[20]
NĆ¢zım Hikmet, tek parti iktidarı konsolidasyon dƶneminin “Almancı” antikomünizmi gibi, savaÅ sonrasının “Amerikancı” antikomünizminin de boy hedeflerindendir.
Türkiye’de Nazi hayranlıÄının tırmandıÄı yıllarda NĆ¢zım Hikmet ordu mensuplarını “üslerine karÅı kıÅkırtmak” suƧlamasıyla ƶnce 15 yıl, ardından da “donanmayı isyana teÅvik” suƧlamasıyla 20 yıl, indirimlerle birlikte toplam 28 yıl 4 ay hapse mahkĆ»m olmuÅtu (1938). Bir baÅka deyiÅle, İkinci Dünya SavaÅı sonunu, Türkiye’nin eksen deÄiÅtirmesini ve DP’nin iktidara geliÅini cezaevinde karÅılayacaktı. Ancak cezaevindeyken dahi antikomünist propagandanın ilgi odaÄında olmayı sürdürecektir.
Yine de, esas patırtı, CHP iktidarının son günlerinde, esen “demokrasi” rüzgĆ¢rlarının da verdiÄi cesaretle 12 yıldır cezaevinde yatan ozanın serbest kalması iƧin yürütülen kampanyalar sırasında kopar. Yukarıda zikredilen TanrıdaÄ dergisinin sayfalarında ƶrneÄin, NĆ¢zım Himet’in af kampanyasına destek verenler tehdit edilmekte, Kore’ye gƶnderilen askerlerin uÄurlamasına ÅaÅaa ile katılan Türk MilliyetƧiler DerneÄi, “NĆ¢zım Hikmet’in affını isteyenleri tel’in toplantısı” düzenlemekte, MTTB NĆ¢zım’ın affına karÅı imza kampanyası ƶrgütlemekte, af kampanyasına karÅı mitingler yapılmaktadır.
NĆ¢zım Hikmet DP iktidarının ilk aylarında Ƨıkartılan afla tahliye olur; gelen askerlik celbi üzerine Romanya üzerinden yurtdıÅına Ƨıkarak SSCB’ne geƧer. NĆ¢zım’a yƶnelik anti propaganda bundan bƶyle tam anlamıyla dizginlerinden boÅalacaktır.[21]
“ĆrneÄin Büyük DoÄu, NĆ¢zım iƧin, ‘kızıl kƶpek’ ifadesine yer vermiÅti. (…) MilliyetƧi genƧliÄin düzenlediÄi bir toplantıda NĆ¢zım kastedilerek ‘vatansız piƧ’ diye slogan atılmıÅtı. Komünizmin salgın bir hastalık gibi yayıldıÄına iman eden antikomünistler, Moskova’da, kendi ülkelerinde ‘misyonerlik’ yapmak iƧin binlerce kƶle yetiÅtirildiÄi, bunlar ‘arasında Türkiye’ye salınanların ilk Åƶhretlisi NĆ¢zım Hikmet’ olduÄuna inanmıÅlardı. Onun hakkında, ‘Komünizmin ne büyük ve ne korkunƧ bir bela olduÄunun henüz bilinmediÄi yıllarda, satılmıŠkalemine kabadayıca bir eda da vererek yeni Åiir diye kızıl Moskof propagandası yapan bu kabadayı, az kimsenin kanına girmedi’ diye yazılar yazılmıÅtı. Sovyet hayranı olduÄunu gizlemeyen
NĆ¢zım Hikmet, antikomünist yazına gƶre su gƶtürmez ‘kızıl ajan ve vatan haini’ idi.”[22]
Nihal Atsız’ın kardeÅi Nejdet Sancar da 1965’de yayınlanan Komünizme ve Komünistlere KarÅı Türk Basını baÅlıklı kitapta yer alan yazısında,” ‘üç aÄızlı geberik komünist’ Hikmetof’un ‘ne iblis’ olduÄunu yazmıÅ: ‘Hikmet, Türk halkının ıstırabını sƶmürerek Türkiye’yi Kremlin’e satmak iƧin uÄraÅmıŠve bu hizmete karÅılık da mevki ve Åƶhret istemiÅ ve düÅünmüÅtür. (...) Bir kere Hikmet, aƧlık grevi yapmamıÅ, aƧlık grevi oyunu oynamıÅtır. Bu oyun süresince gizli gizli yemek yediÄi de malumdur.’ Aynı yazıda Åairin din düÅmanlıÄına vurgu yapılıyor: ‘Burada Ƨok ƶzür dileyerek bir mısra okuyacaÄım; ancak bir kelimeyi sade harf ile gƶstererek: ‘YeÅilin arkasında ne var? B... var...’ YeÅil malum: Din... Yani dinin ardı pisliktir demek isteniyor. Aslında pislik dinin arkasında deÄil, bu dereceye iÄrenƧleÅen yaratıkların aÄızlarında, damarlarında, beyinlerindedir...”[23]
Ćrnekler ƧoÄaltılabilir, ama gerek var mı? Åunu sƶylemek yetecektir: NĆ¢zım Hikmet Åahsında en iÄrenƧ ƶrneklerini dƶküp saƧan (ABD patentli) SoÄuk SavaÅ antikomünizmi, milliyetƧilik/Åƶvenizm + İslĆ¢mcılık + Sovyet düÅmanlıÄının galiz bir bulamacıdır.
III) 60 ve 70’li Yılların Antikomünizmi
Demokrat Parti, 27 Mayıs 1960 darbesiyle iktidardan indirilir. Ve gƶreli ƶzgürlükçü yeni bir Anayasa hazırlanır. Yeni anayasa, “komünizme kapalı” ama sosyalizme aƧıktır. Dahası “ülkenin bƶlünmez bütünlüÄü” iƧin tehdit oluÅturmamak koÅuluyla toplumun tüm kesimleri iƧin ƶrgütlenme ƶzgürlüÄünü güvence altına almaktadır.
Her durumda yeni Anayasa’nın saÄladıÄı serbestiyet ƧerƧevesinde sosyalist bir parti, Türkiye İÅƧi Partisi kuruldu, ƶrgütlenme ƶzgürlüÄü ƧerƧevesinde bir dizi sol dernek sahneye Ƨıktı. DüÅünce ve ifade ƶzgürlüÄü ƧerƧevesinde, uygulana gelen serbest piyasa ekonomisine karÅı eleÅtiriler yükseltilerek devletƧi, giderek sosyalist bir ekonomi, yabancı sermaye karÅıtlıÄı, kƶylüye toprak daÄıtılması, ƶzel okulların devletleÅtirilmesi, iÅƧi ücretlerinin yükseltilmesi, ƧalıÅma koÅullarının iyileÅtirilmesi vb. konular kamuoyunun gündemine girecekti. Toplumun her kesimi, ama ƶncelikle üniversite genƧliÄi, hele ki dünyada 1968 koÅullarında, hızlı bir politizasyon iƧine girdi. 1965 seƧimlerinde TİP 15 milletvekiliyle parlamentoya girecekti. İÅƧi sınıfı, o güne dek kendisine giydirilen sarı sendika gƶmleÄini parƧalayarak sınıf temelli bir sendikacılıÄa yƶnelirken, kƶylüler yıÄınsal katılımlı mitinglerle toprak, taban fiyatları vb. talepler doÄrultusunda harekete geƧmiÅti. Bir baÅka deyiÅle, Türkiye’de sol, sosyalist, komünist fikirler ilk kez bu denli yıÄınsal olarak kitlelerle buluÅmaktaydı…
Bir baÅka deyiÅle antikomünizm ilk kez egemen sınıflar aƧısından “haklı” bir kaygıya yaslanmıÅtı. RadikalleÅerek TİP’ten kopan genƧlik ƶrgütlerinin banka soygunu, insan kaƧırma vb. eylemlere yƶnelmesi bu kaygıyı daha da derinleÅtirecekti.
Sol ƶrgütler pıtrak gibi biter, sosyalist fikirler kitleler nezdinde taban bulurken, reaksiyon da gecikmedi: 1963’de kurulup kısa sürede ülkenin en ücra kƶÅelerine dek ƶrgütlenen ve Adalet Partisi’nin “tetikƧiliÄi” misyonunu üstlenen (ama aynı zamanda MHP’nin ƶnceli CKMP’ye de gƶz kırpan), ABD destekli[24] Türkiye Komünizmle Mücadele Dernekleri (TKMD), 1960’lı yılların aktif antikomünist ƶÄrenci ƶrgütü MTTB, Ćlkü Ocakları (Kur.: 1968), Mücadele BirliÄi (1969), Aydınlar OcaÄı (1970) … Ve “kızıl tehlike”ye karÅı kalemlerinden kan damlayan savaÅƧıların buluÅtuÄu yayınlar: Milli Hareket, Türk Kültürü, Türk Yurdu, Komünizme ve Komünistlere KarÅı Türk Basını, Komünizmle SavaÅ, Fedai, Bozkurt, Milli Ćlkü, Asrın Dini Müslümanlık, Ćtüken, Tƶre…
Bu yayınlarda komünizm “servet düÅmanı”[25], Siyonist/mason/Yahudilerin aleti[26], din/İslĆ¢m düÅmanı,[27] aile/ namus/ haya/ ırz düÅmanı[28] ve tabii “Kızıl emperyalizm/Sovyet yayılmacılıÄının aracı”[29]… velhasıl, her türlü melanet ve Åeametin kaynaÄı olarak betimlenmektedir…
NĆ¢zım Hikmet, 3 Haziran 1963’de Moskova’da yaÅamını yitirdi. YurtdıÅına gittiÄi 1951 yılından itibaren, bir yandan edebiyat, bir yandan da barıŠmücadelesinin bir neferi olarak pek Ƨok ülkeye gitti, Åiirleri onlarca dile Ƨevrildi, Åiir, ƶykü, romanları yayınlandı. Ama Türkiye’de hep yasaklıydı: onunla ilgili tek ƶzgürlük, NĆ¢zım’a sƶvme ƶzgürlüÄüydü: Vatan hainliÄi, “Moskof uÅaklıÄı”, dinsiz-imansızlıÄı…
Ancak bu zincir, 1960’ların ortalarında kırılacaktır. Türkiye’de Åiir kitaplarına deÄgin yasak 1960’lı yılların ortalarında kadükleÅti: 1965’den itibaren NĆ¢zım Åiirleri (ve nesir eserleri) gün ıÅıÄına Ƨıkmaya baÅladı. Kitapları devrimci genƧler, iÅƧiler arasında elden ele dolaÅmaya, büyük kentlerin yoksul mahallelerinde, Alevi kƶylerinde, kitaplıklarda yerlerini almaya koyuldu. Mitinglerde, grevlerde, üniversite iÅgallerinde yüksek sesle okunur oldu…
Bu nedenledir ki antikomünistlerin NĆ¢zım nefreti, o ƶldükten sonra da peÅini bırakmayacaktı… Günümüzde dahi, “NĆ¢zım Hikmet” dendiÄinde, İslĆ¢mcısıyla, Türkçüsüyle “saĔın tüyleri diken diken olmaktadır. İÅte Ƨok yakın zaman ƶncesinden, “SoÄuk SavaŔın sonunun ilan edildiÄi 1990’ların sonrasından kimi ƶrnekler:
● “NĆ¢zım Hikmet kimdir? Dedesi (annesinin babası) aslen Polonya Yahudisi olan Konstantin BorzeƧki adlı bir Yahudi’nin torunudur. Anannesi de Alman kƶkenli Karl Detroit’in kızıdır. NĆ¢zım Hikmet’in Atatürkçülükle de Türklükle de hiƧbir ilgisi yoktur. Kendisi SSCB aÅıÄı bir komünisttir. Atatürkçü olmak ve NĆ¢zım Hikmet’in izinden gitmek birbirine tamamen zıt Åeylerdir. Kendisini “Atatürkçü” olarak tanımlayan pek Ƨok kiÅi maalesef NĆ¢zım Hikmet’in ne mal olduÄunu bilmemektedir.”[30]
● “Peki ülkücüler NĆ¢zım Hikmet’in vatan hainliÄi konusundaki fikirlerinden vaz mı geƧti? Hayır!.. Birinin yaptıÄı ya da düÅündüÄü birƧok Åey yanlıŠolsa da herÅey yanlıÅtır demek akla uygun olmaz. NĆ¢zım Hikmet’in milli duyguları okÅayan Åiirleri de mevcuttur. Bu tip Åiirlerini yok saymak haksızlık olur. Ancak diÄer yandan, NĆ¢zım Hikmet’in soydaÅlarımıza katliam yapan Stalin iƧin BudapeÅte radyosunda yaktıÄı aÄıtı unutamayız... KurtuluÅ SavaÅımız esnasında, 80’lik nineler dahi; tek kolu, tek bacaÄı olmayan gaziler dahi savaÅa giderken, onun astımını bahane ederek savaÅtan kaƧan bir korkak olduÄunu unutamayız... Atatürk’ün kapattıÄı TKP (Türkiye Komünist Partisi)’nin bir üyesi olduÄunu, Atatürk’ün kurduÄu rejime karÅı olduÄunu unutamayız... Onun Atatürk’e hakaret ettiÄi aÅaÄıdaki Åiirini de unutamayız... Bunlar, onun haince fikirleridir.”[31]
● “Tozkoparan bombacısı” olarak bilinen faÅist militan Ali OÄuzhan Cengiz ile 2004 yılında yapılmıŠbir rƶportajdan:
“- NĆ¢zım Hikmet Türk ise ben Türk deÄilim’ demiÅsiniz. O satırları yazmıŠolduÄunuz tarihte yıl 1985. Åu an ise 2004 yılındayız Ƨok aƧık sƶylüyorum ƶzellikle bu konuda fikirlerinizde bir deÄiÅiklik oldu mu?
- Kafa yapım deÄiÅmedi, yani geliÅtim fakat deÄiÅmedim. Bugün de farklı düÅünmüyorum. Kore’deki komünist kuzey Kore askerlerini mehmetƧiÄin kardeÅi olarak gƶren zihniyete bugün de karÅıyım.”[32]
Nihal Atsız’lardan (NĆ¢zım Hikmet’in mezarının Türkiye’ye getirilmesi tartıÅmalarındaki zehir zıkkım üslubunu yazının baÅında zikrettiÄim) AKP milletvekili SelƧuk ĆzdaÄ’lara uzanan ve bu coÄrafyanın toplumsal-kültürel ortamını Cumhuriyet tarihi boyunca zehirleyen antikomünizmin durakları, ƶzetin ƶzetiyle bƶyle.
Bu zehirli dilden en Ƨok nasibini alan kültür-edebiyat insanı, NĆ¢zım Hikmet, hiƧ kuÅkusuz. SoÄuk SavaŒın evvelinde de sonrasında da NĆ¢zım adı, antikomünist histerinin hep boy hedefi olageldi. Antikomünist literatürde NĆ¢zım hakkında Ƨıkan yazılar bu literatürün bütün veƧhelerinin, bütün “hassasiyetler”inin, bütün “incelikleri”nin hülasasıdır.
Ama NĆ¢zım yalnız deÄil… Ondan baÅlayarak nice Åair, yazar, romancı, bilim insanı Ƨekti bu zehirli iklimin acısını… NĆ¢zım yaÅamının 12 yılını ülkenin ƧeÅitli cezaevlerinde geƧirmiÅti. Ćlüm tarihi onunkinden bir gün ƶncesine (2 Haziran 1991) rastladıÄı iƧin adı NĆ¢zım’la birlikte anılan bir baÅka ozan, Ahmet Arif ise 1950 ve 1952’de iki kez tutuklanacak, 38 ay süren tutukluluÄunda kƶtü Åƶhretli Sansaryan Hanı’nda aÄır iÅkencelere uÄrayacaktı. Refik DurbaÅ’a Åƶyle anlatır antikomünist histerinin bedeninde ve ruhunda aƧtıÄı yaraları:
“Yıl 1952. Sansaryan Hanı’nda hücredeyim. Ćok hastayım. Sorgu Ƨok uzun sürdü. Ben 9 numaradayım. SaÄımda 8 numara, onun yanında kapı gibi girilen 7 numara var. 7 numarada Orhan Suda kalıyor. Suda’yı tanımıyorum o zaman, daha sonra cezaevinde tanıÅtık. 8 numarada ise Muzaffer Arabul kalıyor. O da Ƨok aÄır hasta. Onu da sesinden tanıdım, o kadar. Muzaffer pırlanta gibi bir adam, evli, Ƨocukları var. Devlet memuru.
Solumdaki 10 numaralı hücrede Zeki BaÅtımar vardı. 11 numarada rahmetli Kemal Abi, Kemal Ergin.
Bunları nefeslerinden tanıyorum. Ćksürüklerinden.
Benim bulunduÄum 9 numaradan bir laÄım geƧiyor. Ćzerinde bir ızgara. Ne kadar akılsızmıÅım! LaÄımı kullanmayıp tuvalete gidiyordum. Tabii küçük sudan baÅka bir Åey yok. Ćünkü bana günde bir Ƨeyrek ekmek veriyorlardı. O da kuru bir Åey. Bir lokma bile yiyemiyordum. O nedenle sadece su iƧiyordum.
Sakalım gƶÄsüme gelmiÅti. SaƧlarım keƧe gibi olmuÅtu. Kendimi merak ediyordum.
Küçük bir kibrit parƧası buldum. Bir Ƨƶp. Onunla duvara Ƨizgiler Ƨizdim. Bƶylece bir takvim yaptım kendime. Åimdi kesin sƶyleyemeyeceÄim ama, 128 gün saydım. BulunduÄum yerde güneÅ doÄmuyordu. Devamlı elektrik yanıyordu. O da Ƨok kısık.
O laÄımın ızgarasına raÄmen tuvalete gidiyordum. Ne kadar da kurallara uyarmıÅım. Ćok Ƨıkıyorsun diye kızıyorlardı. Oysa ben su iƧmek iƧin gidiyordum. Ćünkü bir ÅiÅe su, bir boÅ ÅiÅe almayı bile akıl edemiyordum.
Bu arada mucize gibi bir Åey oldu. Orada ƧalıÅan bir teyze vardı. Ćok iyi bir kadındı. Temizlik yapıyordu. Ćteyi beriyi siliyordu. Bir gün bir fırsatını buldu geldi bu kadın. NƶbetƧileri nasıl atlatmıÅtı? Ćünkü hem polisler, hem askerler vardı. Bu kadıncaÄız bana sokuldu, “Senin adın Ahmed mi?” dedi. Ćok yavaÅ ama, fısıltıyla. Ćok korktum. Yüzüne nasıl bir korkuyla bakmıÅım ki, bana acıdı, bir anne gibi okÅadı. Ondan sonra ben “Evet” dedim. “OÄlum iki aydır seni arıyorum ben” diye konuÅtu. “Niye arıyorsun?” diye cevap verdim.
Gene bir provokasyondan korktum. Kadın gitti, ertesi gün bir kesekĆ¢Äıdında iki salkım üzümle geldi. Bir de pijama altıyla. Yeni bir pijama deÄildi. O zamanlar Tursil yeni ƧıkmıŠve modaydı. Belli ki Tursil’le yıkanmıÅ, çünkü kemer lastiÄinin olduÄu yer yıpranmıÅtı.
YavaÅƧa o kesekĆ¢Äıdını aƧtım, imkĆ¢n ƶlçüsünde yırtmadım. O üzümü yiyemedim, kaƧ gün orada kaldı bilmiyorum. Ve hüngür hüngür aÄladım.Bunu bana kim gƶndermiÅti? Bir anne mi, bir abla mı, bir arkadaÅ mı? Bir sevgili mi? Bu kadıncaÄız kimdir? Bunları düÅünürken o üzüm çürüdü, yiyemedim.
KĆ¢Äıdı aƧtım, dƶrt yahut altı sayfa “YeÅil Holivut” adında bir dergi. Åimdi bile hatırımda. Åƶyle yazıyordu: “Sosyetenin kurtlarından Vedat Ćrfi Bengü gene evlendi.” Derginin kalitesi iÅte bu. Fakat ben bunu, eski Spartaküs ƧaÄındaki Hıristiyanların gizlice İncil’in parƧalarını okumaları gibi ƶyle kutsal bir gizlilik iƧinde okudum. Gazete bize yasak olduÄundan gazetenin adını bile unutmuÅum. Yazılı bir Åeye ƶylesine hasrettim.
O güne kadar benim adım tespit edilmemiÅti. Bir deftere yazılmamıÅtı. İÅte falan oÄlu filan, Åu tarihte geldi, Åu gün gƶzaltına alındı gibi… Bƶyle bir iÅlem yapılmamıÅtı. Yani ben orada ƶlseydim nasıl bir tutanak hazırlayacaklardı? Bilemiyorum. Bunu nasıl aƧıklayacaklardı aileme? Ćyle bir kimsesizlik, sahipsizlik iƧindeydim. Ćstelik de Ƨok hastaydım. BoÄazım sürekli kanıyordu. Fuzuli’nin dediÄi gibi: “Ne yanar kimse bana ateÅi dilden ƶzge/ Ne aƧar kimse kapım bad-ı sabadan gayrı.”
Benim orada bad-ı saba bile olamazdı. Ćünkü kapalı bir yer, zencirli. Adı üstünde hücre… Ancak bir somya sıÄıyor. Onun da ƶnünde otuz santimetre bir boÅluk ya var, ya yok… Ve duvarlar. Duvarlarda kan lekeleri… Tahtakurusu lekeleri… Bunların arasında da isimler. O isimlerin pek ƧoÄuyla sonradan Harbiye Cezaevi’nde tanıÅtım. Onların ƧoÄu aÄabeyim oldu, arkadaÅım oldu. Hepsi de bana onur verdiler.
Kimi orada yarım saat kalmıÅ, kimi beÅ-altı saat. Benim gibi devamlı kalan yok. Beni alırlarken o zamanki Åube Müdürü Ahmet TopaloÄlu bir de espri yaptı: “HemÅerime iyi bir yer verin.” İÅte iyi bir yer de buymuÅ… (…)
‘Mahsus mahĆ¢l’deyiz. Bunu bir hile olarak düÅünmüÅler. Ben mahsus mahĆ¢lde, yani gƶzaltında 15 günden fazla tutulamazmıÅım. Ama ƧoÄumuz aylarca kaldık. Zaten mahkemede de bir itirazı, hak aramayı ƶnlemek iƧin “mahsus mahĆ¢l” diyorlar. Yani Sansaryan Hanı’nın hücreleri…
Åunu anlatayım. Benim onurum kimsesizliÄimden dolayı. Gece. Bir kanepede, bir MehmetƧik kolunda tüfeÄiyle uyuyor. Bu Ƨocuk buradan saÄ Ć§Ä±kmaz, diyor. Belki de ƶlümümü bekliyorlar. AteÅim sanıyorum 39-40’ı bulmuÅ. Haftalardır ƶyle yatıyorum. AÄzım kuruyor. Kanamam sürüyor. BoÄazımda damar Ƨatlaması var. Ama “sevda bu” derler ya… İÅte o sevda…
Tuvalete Ƨıkayım dedim. Bir de su iƧeyim. Kapı dıÅarıdan aƧılıyor tabiatıyla. Sürgülü. Tıklatıyoruz. Orada bir delik var, onu aƧıp bakıyorlar.
Kapıya elimi dokunur dokunmaz kapı olduÄu gibi yıkıldı. O kanepede tüfeÄiyle uyuyan asker var ya, onun üzerine yıkıldı. Benim o kapıyı yüklenip yıkmamın imkĆ¢nı yok. Bir mukavvayı yırtacak kadar fizik gücüm kalmamıÅ. O kadar hĆ¢lsizim. ErimiÅim. Bütün kaslarım erimiÅ. AƧlıÄa alıÅmıÅım, canım hiƧbir Åey istemiyor.
O ƧocuÄu, o MehmetƧiÄi gƶrdüm. Ćok utandım. Gƶzleri yuvalarından fırlamıÅ. Bir patırtıdır koptu. 7 numaranın kapısının kapandıÄını duydum. Fısıltılar, baÄırtılar geliyordu daha ƶnce. Sonra bunun olmadıÄı, bu sesleri hastalıÄımdan dolayı duyduÄum anlaÅıldı. Gƶzlerimi hastanede aƧmıÅım…
Hastanede beni baÄladılar. YatıÅtırdılar. Åefkatle davrandılar. Ćnce ameliyat etmiÅler. Doktora baÄırtıları, sesleri anlattım. “ArkadaÅlarımın seslerini duydum” dedim. Tabi bunların hiƧbiri olmamıÅ.
İnsanın bazı organları ƧalıÅmayınca ƶteki organlar Ƨok ƧalıÅıyor. Hücrede gƶzümüz hiƧ ƧalıÅmazdı. HiƧbir Åeyi gƶrmezdik. Ćok kısık, karanlıÄa yakın bir ıÅık vardı. İÅte o zaman kulak ƧalıÅıyordu. Kulakla algılıyordun. Ve insan kendi kendisiyle konuÅmaya baÅlıyor.”[33]
* * *
Evet, antikomünizm zehri, bu ülkenin toplumsal, kültürel, entelektüel, estetik yaÅamına Ƨok Åey kaybettirdi. DüÅünsel iklimi ƧoraklaÅtırdı; dili kabalaÅtırdı, vülgerleÅtirdi, ilkelleÅtirdi. Ortalama bilinci Ƨok gerilere Ƨekip hamasete, korkuya, nefrete teslim etti. Vicdanları boÄdu… Ve bu coÄrafyanın “en iyileri”nin, devrimci genƧlerin, emekƧilerin, aydınların yaÅamlarını kuÅaklar boyu zindan etti…
Bu zehrin “panzehri” ise, yine “bizim ozanlarımız”ın dupduru, apaydınlık dizelerindedir:
“Daha gün o gün deÄil, derlenip dürülmesin bayraklar.
Dinleyin, duyduÄunuz Ƨakalların ulumasıdır.
Safları sıklaÅtırın Ƨocuklar,
bu kavga faÅizme karÅı, bu kavga hürriyet kavgasıdır…” (NĆ¢zım Hikmet)
Ve:
“Ćyle yıkma kendini,
Ćyle mahzun, ƶyle garip...
Nerede olursan ol,
İƧerde, dıÅarda, derste, sırada,
Yürü üstüne - üstüne,
Tükür yüzüne celladın,
FırsatƧının, fesatƧının, hayının...
Dayan kitap ile
Dayan iÅ ile.
Tırnak ile, diŠile,
Umut ile, sevda ile, düŠile
Dayan rüsva etme beni.” (Ahmet Arif)
14 Mayıs 2022 11:22:00, İstanbul
N O T L A R
[*] KaldıraƧ Dergisi, No:251, Haziran 2022…
[1] Ahmet Arif
[2] Onur Caymaz, “İÅte AKP’nin NĆ¢zım Hikmet Sicili”, Odatv, 3 Haziran 2014, https://odatv4.com/analiz/iste-akpnin-NĆ¢zım-hikmet-sicili-0306141200-59651
[3] Mehmet RaÅit Küçükkürtül ve Mehmet YaÅar, “SoÄuk SavaÅ Dƶneminde TaÅrada Ćıkan Komünizm Aleyhtarı Kitaplar”, Uluslararası Stratejik Boyut Dergisi 2021; 1(1), s.38.
[4] Cangül Ćrnek, “II. Dünya SavaÅı Yıllarında Türkiye’de Anti-Komünizm”, https://haber.sol.org.tr/gelenek/ii-dunya-savasi-yillarinda-turkiyede-anti-komunizm-7685
[5] Sami Yılmaz, İkinci Dünya SavaÅı Sonrası Türkiye’de Sovyetler BirliÄi ve Komünizm Algısının Toplum ve Kurumların BiƧimleniÅindeki Etkisi, İstanbul Ćniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Yƶnetimi Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, 2010.
[6] Nihal Atsız, Komünist Don KiÅotu, Proleter Burjuva NĆ¢zım Hikmetof YoldaÅa, (1935) https://huseyinnihalatsiz.com/makale/komunist-donkisotu-proleter-burjuva-gospodin-NĆ¢zım-hikmetof-yoldasa/
[7] Nihal Atsız, a.y.
[8] Abdülazim ÅimÅek, Türkiye’de Antikomünist Faaliyetler: Propaganda AraƧları, TeÅekküler ve Portreler (1945-1971). Doktora tezi. Ankara Ćniversitesi, Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü, 2018, s.274.
[9] Akt.: BarıŠĆzkul, “Mehmet Kaplan: Åiir EleÅtirisinde Anti-Komünizm ve MilliyetƧilik”, 28 Åubat 2021, https://birikimdergisi.com/haftalik/10503/mehmet-kaplan-siir-elestirisinde-anti-komunizm-ve-milliyetcilik
[10] Onur Caymaz, “İÅte AKP’nin NĆ¢zım Hikmet Sicili”, Odatv, 3 Haziran 2014, https://odatv4.com/analiz/iste-akpnin-NĆ¢zım-hikmet-sicili-0306141200-59651
[11] Cangül Ćrnek, “II. Dünya SavaÅı Yıllarında Türkiye’de Anti-Komünizm”, https://haber.sol.org.tr/gelenek/ii-dunya-savasi-yillarinda-turkiyede-anti-komunizm-7685
[12] UlaÅ BaÅar Gezgin, “En Büyük Tehlike: IrkƧılık BroÅürü Ćstüne”, Biamag, 1 Nisan 2017, https://m.bianet.org/biamag/tarih/185024-en-buyuk-tehlike-irkcilik-brosuru-ustune
[13] Bƶylelikle, daha ƶrneÄin, “Sovyet Ordularının aƧık üstünlüÄe sahip olduÄu 1944 yılı baÅlarında Hitler’in, Sovyetler BirliÄi’ni ‘iki bin yıllık Avrupa uygarlıÄı iƧin tehdit’ olarak yorumlayan nutku Cumhuriyet gazetesinde, haber formatında, neredeyse bütünüyle yayınlanıyordu.” (Bkz. Sami Yılmaz, agy. s.46)
[14] ÅimÅek, agy. s.31, dn. 108.
[15] ÅimÅek, ay, s.61.
[16] İrfan KarakoƧ, “NĆ¢zım Hikmet Devlet ArÅivlerinde”, Kitap-lık, sayı 188, 2014, s.92.
[17] ÅimÅek, ay, s.121.
[18] “Türkiye’de anti-komünizmin iki ana damarından biri milliyetƧilikse diÄeri de İslĆ¢mcılık/ MuhafazakĆ¢rlıktır. (…) ABD’de toplumun dine verdiÄi ƶneme, kiliselere gƶsterilen ilgiye, devletin dine referans veren politikalarına iliÅkin ƶrnekler İslĆ¢mcı yayınlarda kendine yer bulmuÅ ve Batı’da güçlü dost ABD’nin karÅısında, kuzeydeki “kadim” düÅman Hıristiyan azınlıkların himayecisi olarak deÄil; “Allahsız komünizm”in ana yurdu Rusya olarak yer almaya baÅlamıÅtır.” (Enes Bahadır Kızak, “SoÄuk SavaÅ Ortamında Anti-komünizm ve Peyami Safa”, 19 Mayıs Sosyal Bilimler Dergisi, 2021, c. 2, sayı 3, s.655.)
[19] ÅimÅek, ay, s.135.
[20] ÅimÅek, ay, s.141.
[21] NĆ¢zım Hikmet’in SSCB’ne gidiÅinin ertesinde dünya basınında yer alan fotoÄraflarından biri, Cumhuriyet gazetesinin 12 Temmuz 1951 tarihli nüshasında Åu ibareyle basılacaktır: “Kendi tabiriyle Stalin’in yarattıÄı NĆ¢zım Hikmet, Moskova’ya varınca hepimizin nefretle okuduÄumuz mahut beyanatı verdi. Kızıl propagandası plaÄa aldırdıÄı bu demeƧten bol bol istifade etmeye ƧalıÅtı. Nihayet onlar da rahat ettiler, biz de rahata kavuÅtuk derken, bu sefer resim faslı baÅladı. Sovyetler, NĆ¢zım Hikmet’in Moskova’da aldırdıkları boy boy, Åekil Åekil resimlerini bütün dünya fotoÄraf ajanslarına daÄıtmaya baÅladılar. Yukarda gƶrdüÄünüz resim, bunlardan biridir. Bu fotoÄrafı sütunlarımıza geƧirirken Åair EÅref’in Abdülhamid’e yaptıÄı tavsiye aklımıza geliyor. Bu tavsiye ‘Resmini teksir edip daÄıt ki millet doya doya yüzüne tükürsün’ mealindedir. Biz de yukarıdaki resmi NĆ¢zım hesabına aynı gaye ile basmıŠbulunuyoruz.” (Fatih Aydın, “Cennetini Kaybetmeyen Åairimize Dair”, Ćrün Sosyalist Dergi, İnternet Gazetesi, sayı 9, https://www.urundergisi.com/makaleler.php?ID=124)
[22] ÅimÅek, ay, s.58.
[23] Onur Caymaz, 2014, ay.
[24] ÅimÅek, ay. 238
[25] “(Komünizm) aile, meÅru evlat, servet, mal mülk istemez, edep ve haya perdesini bir anda yıkar.” (Asrın Dini Müslümanlık, “İslĆ¢miyet ve BaÄdaÅmadıÄı İdeolojiler: Komünizm,” Yıl:1, Sayı:2-3, Haziran- Temmuz 1961, s.10.)
[26] Bu konuda ƶzellikle “Siyonizmle Mücadele DerneÄi” kurucusu Kemal Fedai CoÅkuner’in ƧıkarttıÄı Fedai dergisi, zengin bir kaynak oluÅturur. Bkz. Pınar TokaÅ, Fedai Dergisinde Komünizm, Van Yüzüncü Yıl Ćniversitesi, SBE, Tarih A.B.D., Y. Lisans Tezi, 2018.
[27] İslĆ¢mcı antikomünist kalem Nevzat Mat’a gƶre bu husumet, karÅılıklıdır. Yalnızca komünistler “din/İslĆ¢m düÅmanı” olmakla kalmaz, aynı zamanda “Allah ve resulü de komünistleri insan olarak kabul etmez, onları hayvan olarak gƶrür.” (Nevzat Mat, İnsanlık DüÅmanı Komünizm’in Maskesi Sosyalizm’dir, KardeÅ Matbaası, Ankara, 1973, s.21)
[28] “NazarĆ® Komünizmde Ƨocuk, mal ve kadın gibi toplumun müÅterek malıdır. Komünizm ana babanın ƧocuÄuna velĆ® ve sahip olma, evlĆ¢dına tahsil ve terbiye verme, dinĆ® telkin ve ƶÄretme hakkını tanımaz. Ćocuk küçük yaÅta ailenin elinden alınır. Devlet müesseselerinde bir devlet malı olarak Komünist prensiplere gƶre yetiÅtirilir. Komünist rejimlerde kadın ve erkek gibi mecburi ƧalıÅmak zorunda bırakıldıÄı iƧin iÅe giden anne, bebeÄini zaruri olarak Ƨocuk bakım yuvalarına terketmektedirler. Ćocuklar bu kreÅlerde anne Åefkatinden mahrum olarak büyütülmektedir. (…) Bundan maksat Allah’sız ve dinsiz, uƧkuruna düÅkün, maddĆ® Ƨıkardan baÅka bir umde tanımayan bir nesil yetiÅtirmektir.” (Fehmi CumalioÄlu, “İslĆ¢m Komünizm’in Panzehiridir”, Diyanet Dergi, https://dergi.diyanet.gov.tr/makaledetay.php?ID=33042.
[29] İlginƧtir ki, İslĆ¢mcısı olsun, Türkçüsü olsun, tüm antikomünist cephe, “Amerikan hayranlıÄı”nda birleÅiyordu. Kızıl Tehlike baÅlıklı kitabın yazarı Tekin Erer, Son Havadis, üniversite genƧliÄinin 6. Filo’yu protestoya hazırlandıÄı günlerde, Kanlı Pazar’dan hemen ƶnceki Son Havadis gazetesindeki “Dost filo, HoÅ geldin” baÅlıklı yazısında Åƶyle diyordu: “Amerikan 6. Filosu, Sovyetlere karÅı Türk karasularını koruyacak, bizim yanımızda seve seve ƧarpıÅacak, can verecek filodur. Sovyetler boÅ durmuyorlar, el altından para daÄıtarak satın aldıkları bazı adamları ortalıÄa salıveriyor, bunları 6. Filo aleyhine kıÅkırtıyorlar.” (Beyza Kural, “Kanlı Pazar’dan Ćnce Gazeteler, Biamag, 16 Åubat 2013, https://m.bianet.org/biamag/print/144384-kanli-pazardan-once-gazeteler)
[30] https://turkcutoplumcu.org/content/view/1598/139/
[31] https://www.facebook.com/ulkucugd/posts/831208980353099?_rdr
[32] https://www.haber7.com/guncel/haber/23168-ulkucu-bombacidan-itiraflar
[33] Refik DurbaÅ, “Ahmet Arif anlatıyor: ‘Bana günde bir Ƨeyrek ekmek veriyorlardı’, 30.06.2011, https://www.cafrande.org/ahmed-arif-anlatiyor-bana-gunde-bir-ceyrek-ekmek-veriyorlardi/
Yorum Ekle