“Oysa ne bir hayĆ¢l, ne bir fısıltı, ne bir ayak sesi; Ne de bir gƶren var, bir soran var yitikliÄimizi...” [1] “Sen Åimdi kocanın evinde...
“Oysa ne bir hayĆ¢l, ne bir fısıltı, ne bir ayak sesi;
Ne de bir gƶren var, bir soran var yitikliÄimizi...”[1]
“Sen Åimdi kocanın evinde oturursun/ Ve saƧların artık eskisi gibi deÄil/ Geceleri yemekten sonra/ Ćorap sƶküÄü dikersin/ Belki de ellerin soÄan kokar/ Senin kocan bir suratı Ƨirkin adam/ AÄzı aƧık uyur/ Ve senin vücudun bozulur Ƨocuk doÄurdukƧa…”
Åiir Salah Birsel’in… Adı “Bulut GeƧti”. İnkılapƧı GenƧlik dergisinin 28 Åubat 1942 tarihli nüshasında yayınlanmıÅ.
Yayınlanır yayınlanmaz da Åairinin baÅına gelmeyen kalmamıŅ Ulus gazetesinden Sabahattin Sƶnmez, Tan’da Refik Halit Karay, onu topa tutmuÅlar: Åair “millĆ® aile deÄerlerine saldırmakta”, “yalnız evlenmeyi kƶtülememekte; genƧ kızları ere varmaktan, evli olmaktan Åiddetle tiksindirdikten baÅka, onları sadece bir eÄlence ve nefis kƶrletme vasıtası olarak tanıdıÄını da anlatılmakta, oynaÅlıÄa, sürtüklüÄe heveslendir”mekteymiÅ! İÅ, Birsel’in “aile mevcudiyetini ve aile kurmak esasını sarsacak ve kadınlıÄın ana olmak hususundaki fikri temayülünü zayıflat”mak; “aƧıkƧa Ƨocuk doÄurmamayı telkin et”mek suƧlamasıyla yargılamasına dek varmıÅ![2]
Salah Birsel’in “aile mevcudiyetini, aile kurmak esasını sarsmak, kadının ana olma hususundaki temayülünü zayıflatmak”tan yargılandıÄı dava nasıl sonuƧlandı, bilmiyorum. Ama olayın kendisi yeterince Ƨarpıcı ve anlamlı…
“Hangi bakım(lar)dan” mı?
Bu ülkede “kadın hakları” üzerine standart/ resmi sƶylem, ana hatlarıyla Åƶyledir: Eski Türklerde kadınlar erkeklerle eÅit konumdaydı. Hakan ile Hatun ülkeyi birlikte yƶnetiyordu. İslĆ¢m Türk kadınının konumunda gerilemeye yol aƧmıÅ, Osmanlı’da kadın tümüyle toplumun dıÅına itilmiÅ, kafes ardında yaÅamaya mahkĆ»m edilmiÅti.
Tanzimat’la birlikte ülkenin iƧine girdiÄi yenilenme/ modernleÅme eÄilimi, kadınları da etkilemiÅ, I. ve II. MeÅrutiyet ise bir yandan dƶnemin intelligentsia’sı arasında kadınların konumunu ve bu alanda düzeltimlere gidilmesi gereÄi hususunda tartıÅmalara sahne olurken, bir yandan da ƶzellikle kadınların eÄitimi konusunda ilerlemeler kaydedilmiÅtir. II. MeÅrutiyet dƶneminde dƶnemin “aydın, elit kadınları” da bu tartıÅmalara aktif olarak dĆ¢hil olmuÅ, Ƨıkardıkları dergiler, kurdukları ƶrgütler aracılıÄıyla medeni ve toplumsal haklar talep etmiÅlerdir.
I. Dünya savaÅı erkekleri cepheye gƶnderirken kadınları da kitlesel olarak iktisadi yaÅama ƧekmiÅ, bu da kentlerde kadınların ƧalıÅmasını toplum nezdinde meÅrulaÅtırmıÅtır.
Kadınların gerek Dünya SavaÅı’nı izleyen iÅgal dƶneminde İstanbul, İzmir gibi kentlerdeki siyasal faaliyetleri (mitinglerde kitlelere seslenen kadınlar), gerekse KurtuluÅ savaÅında gƶsterdiÄi kahramanlıklarla (silah elde savaÅa katılma, kaÄnılarla cepheye mermi taÅıma, savaÅta hemÅire olarak gƶrev alma…) “medeni dünya” kadınlarıyla aynı haklara sahip olmayı hak ettiÄini kanıtlamıÅtı.
Cumhuriyet kurulduktan sonra “muasır medeniyet seviyesi”ne eriÅmenin kadınların medeni, sosyal ve siyasi eÅitliÄe kavuÅmalarından geƧtiÄinin bilincinde olan Mustafa Kemal (sonradan Atatürk) Hilafetin ilgası, Tevhid-i Tedrisat, Medeni Kanun gibi reformlarla, ardından da belediye seƧimleri ve nihayet genel seƧimlerde kadınlara seƧme ve seƧilme hakkının verilmesiyle kadınları erkeklerle eÅit yurttaÅlar konumuna getirilmesini saÄlamıÅtı. Atatürk sayesinde Cumhuriyet kadını ƧarÅaf, peƧe ve kafesten kurtulmuÅ, eÄitimin her düzeyine eriÅim, avukat, doktor, mühendis, pilot, subay olma, hatta “saylav” olarak ülkenin kaderi üzerinde sƶz sahibi olma hakkını elde etmiÅ, Cumhuriyet’in “Kadın Devrimi” bƶylece tamamlanmıÅtır…
AKP ülkenin dümenine geƧip de liberallerle el ele “vesayet rejimi”ni yıkıp “yeni” (ve Osmanlıcı-İslĆ¢mcı) bir resmi sƶylemle ikame gayretine giriÅmeden ƶnce orta ƶÄrenimini tamamlamıŠyurttaÅların belleklerine kazınan standart resmi anlatı, üç aÅaÄı beÅ yukarı bu…
Resmi Anlatının Kƶr Noktaları
HiƧ kuÅku yok ki, her resmi anlatı gibi kimi “ihmĆ¢l”leri, Ƨarpıtmaları, bastırmaları iƧeriyor. İlkin Marksistler (AytunƧ Altındal’ın 1970’li yıllarda Marksist bakıŠaƧısıyla kaleme aldıÄı Türkiye’de Kadın bu konuda deÄerini koruyan bir kaynaktır), ardından da 1980’lerin sonlarından itibaren feminist akademisyenler tarafından enikonu eleÅtiriye tabi tutulan ihmĆ¢l, bastırma ve Ƨarpıtmalar…
Resmi anlatı, ƶncelikle kadınların Osmanlı’dan Cumhuriyetin ilk yıllarına medeni, sosyal ve siyasal haklarını kazanmak iƧin verdikleri mücadelenin üzerinden atlamakla malĆ»ldür. II. MeÅrutiyet kadın ƶrgütlenme ve dergileri bu anlatıda kısmen de olsa yer bulmakla birlikte, Cumhuriyet’in ilk yıllarında yükselen kadın sesleri, eÄer doÄrudan kurucu iradeyi yankılamıyor ve onun tasarrufları doÄrultusunda yükselmiyorsa, bastırılır.
Somut ƶrnek, Türk Kadınlar BirliÄi… Henüz Cumhuriyet Halk Fırkası kurulmadan, dƶnemin ƶnde gelen feminist kadınlarından Nezihe Muhiddin ƶncülüÄünde, Türk kadınlarının sosyal ve siyasal haklarına kavuÅmaları iƧin ƧalıÅmalar yürütmek amacıyla kurulan -daha doÄrusu kurulması iƧin giriÅimde bulunulan- Kadınlar Halk Fırkası’nın (1923) kuruluÅunun reddedilmesinin ardından giriÅim, program “hafifletilerek” Türk Kadın BirliÄi’ne dƶnüÅtürülmüÅtü. Kurucu iradeyle aynı weltenschauung’u (dünya gƶrüÅü) paylaÅtıÄını hem yayınlarında hem de faaliyetlerinde dƶne dƶne vurgulayan TKB, ƶyle gƶzüküyor ki, bir türlü Kemalist kurucu kadronun iƧine sinmedi. MilliyetƧiydiler, modernleÅmeciydiler, sekülerdiler, Türk kadınının medeni dünya iƧinde hak ettiÄi yeri alması konusundaki gayretlerinin samimiyetlerinden kuÅku duyulamazdı… Ama olmamıÅtı. Nihayetinde, “kurucu irade”nin inisiyatifi dıÅında bir giriÅimdi, ve “kendi baÅlarına” iÅ yapma eÄilimlerini belli ediyorlar, yeni rejimin tüm unsurlardan beklediÄi “koÅulsuz biat”a yanaÅmıyorlardı. Ćnce düzmece yolsuzluk suƧlamalarıyla Nezihe Muhittin yƶnetimden ve üyelikten uzaklaÅtırıldı, dernek bir ƧeÅit “kayyım” olarak davranan bir ekibe teslim edildi. Bu da yetmedi, ƶyle gƶzüküyor ki, İstanbul’da düzenlenmesinde etkin oldukları “Arsıulusal Kadınlar Kongresi (18-24 Nisan 1935)’nde (dƶnemin siyasal yƶnelimine aykırı olarak) Nazizm karÅıtı ve barıŠyanlısı bir mesajın ƶne Ƨıkmasının da tetiklediÄi bir tepkiyle birlik kendini feshe “ikna edildi”. GerekƧe ise traji-komikti: “Türk Kadınına 1934’de seƧme-seƧilme hakkı tanınmıÅ, bƶylelikle tüm medeni, sosyal ve siyasal haklarına kavuÅmuÅtu. Bu nedenle de bir kadın ƶrgütüne gerek kalmamıÅtı.”[3]
Evet, kadınların “seƧme-seƧilme hakkına sahip olmadıkları” iƧin parti kurmaktan men edildikleri, bu hakka kavuÅtuktan sonra da “artık ƶrgütlenmenize gerek kalmadı” diye derneklerinin laÄvedildiÄi bir tuhaf “Kadın Devrimi”!
Aslına bakılırsa, “bastırılanlar/ yok sayılanlar”ın da pek “masum” sayılamayacaÄı bir ƶyküdür bu… “Bastırılanlar” (burada Nezihe Muhittin Ƨevresi) da kadın hareketi iƧerisindeki “ƶtekiler”i gƶrmezden gelme, yok sayma ya da deÄersizleÅtirme konusunda “kurucu irade” ile yarıÅmaktadır sanki…
Ćrnek, Ulviye Mevlan ve 1913 yılında kurduÄu Osmanlı Müdafaa-i Hukuk-ı Nisvan Cemiyeti.
“Bu derneÄi diÄerlerinden ayıran ƶzellikler, orta kesim kadınlar tarafından kurulması, aƧıkƧa feminizmi savunup kendini feminist ilan etmesi, ƶnüne kadın haklarının kazanılmasını koyması, kadınların seƧme ve seƧilme hakkını daha kurulduÄu yıldan itibaren gündeme getirip 1921 yılında da programına resmen koymasıydı. DerneÄin Nisan 1913’ten itibaren Ƨıkmaya baÅlayan ve 1921 yılına kadar deÄiÅik aralıklarla Ƨıkmaya devam eden Kadınlar Dünyası isimli bir de dergisi vardı. Dergi tümüyle kadınlar tarafından Ƨıkarılıyordu.”[4]
Kadınların seƧme-seƧilme talebini sistemli ve istikrarlı biƧimde ilk gündeme getiren Ulviye Mevlan ve onun Osmanlı Müdafaa-i Hukuk-ı Nisvan Cemiyeti idi. Cemiyet, bununla da kalmıyordu, Osmanlı’nın ƧokulusluluÄu ƧerƧevesinde, hem kapılarını hem de yayınladıÄı derginin sayfalarını Türk ve/veya Müslüman olmayan kadınlara ve bunların oluÅturduÄu ƶrgütlenmelere aƧmıÅtı. Sonradan KürtƧe Jin dergisini yayınlayacak olan Kürt kadın yazarlar da dergide yer alıyordu.[5] 1919’dan itibaren ƶrgütlenmeye baÅlayacak Ermeni ya da Ćerkez kadınlarla (Kürt ve Ćerkez ƶrgütleri, Lozan’da “azınlık” olarak tanınmadıkları gerekƧesiyle 1923’de kapatılacaktı) iliÅkili oldukları bildirilmektedir: “Derginin kapısı tüm Osmanlı kadınlarına aƧık, Rum, Ermeni, Kürt, Arnavut, Ćerkez kadınlarının da bu gazeteyle farklı iƧerikte iliÅkileri olmuÅtur.”[6] Ulviye Mevlan’ın eÅi Mevlanzade Rıfat’ın Kürt ve Ermeni hareketleriyle yakın iliÅkide olması, kendisinin de Ćerkez olması, ikili iktidar yıllarında Ankara’dan Ƨok İstanbul’u muhatap kabul etmelerine yol aƧmıŠgƶzüküyor. Büyük olasılıkla bu nedenledir ki, dergi ve Cemiyet 1923 sonrasında kapanacak, Ulviye Mevlan ise derin bir suskunluÄa gƶmülecekti.
Mustafa Kemal hareketinin Anadolu’da zafer kazanması ve Cumhuriyet’in kuruluÅu sürecinde milliyetƧiliÄin baÅat ideoloji hĆ¢line gelmesiyle milliyetƧi vurgusu giderek daha vurgulu hĆ¢le gelecek olan Nezihe Muhittin ve Ƨevresinin Ulviye Mevlan ve dergisinin gƶzden düÅürülmesine Åevkle katkıda bulunduÄu gƶzlemleniyor.[7]
II. MeÅrutiyet’le birlikte yoÄun bir ƶrgütlenme ve yayın faaliyetine giriÅen Kürt, Ermeni, Ćerkez, Rum… kadınlarının yanı sıra resmi tarih anlatısının sistemli biƧimde gƶrmezden geldiÄi bir baÅka unsur, kuruluÅ yıllarında komünist kadınların ve komünistlerin “kadınların ƶzgürleÅmesi” talebini daha hareketin biƧimleniÅ yıllarından itibaren dile getirip programlaÅtırmıŠolmalarıdır.
TKP’nin kuruluÅundan Ƨok ƶnce, Osmanlı topraklarında sosyalist mayalanma, gayrımüslim unsurlar arasında baÅ gƶstermiÅtir. 1887’de Ermeni devrimciler tarafından kurulan Devrimci HınƧak Partisi’nin kurucuları arasında bir kadının da bulunduÄu kaydedilmektedir.[8] 1909’da Selanik’te aÄırlıklı olarak Yahudiler tarafından oluÅturulan Sosyalist İÅƧi Federasyonu’nun kadın iÅƧileri de kapsadıÄını ve Selanik’in kadın iÅƧilerin grevlerine sahne olduÄu da biliniyor.[9]
Yine TKP’nin kuruluÅundan ƶnce, Mükerrem Belkıs, YaÅar Nezihe (Bükülmez) gibi sosyalist kadınlar, Ulviye Melvan’ın Kadınlar Dünyası dergisinde yazıyorlardı.[10] Ve antiemperyalist bir kalem, Sabiha Zekeriya (Sertel), henüz milliyetƧilikle sosyalist fikirler arasında bocaladıÄı 1919’da yayıncısı olduÄu Büyük Mecmua’da kadınların seƧme-seƧilme hakkını savunuyordu.[11]
1920’de kurulan Türkiye Halk İÅtirakiyun Fırkası üyesi kadınların 8 Mart 1921 tarihinde İstanbul’da 8 Mart 1921 tarihinde “Uluslararası Kadınlar Bayramı” vesilesiyle bir kutlama yaptıkları da yer almaz resmi anlatıda, 1920 Eylülü’nün ilk haftasında BakĆ»’de toplanan Åark Milletleri Kurultayı’na katılan, Åefik Hüsnü Ƨevresinden Naciye YoldaŒın bu Kurultay’da Åƶyle bir konuÅma yaptıÄı da:
“Komünistler bütün kƶtülüklere son vermek iƧin sınıfsız bir toplumun kurulması gerekliliÄine inanırlar, bu sonuca eriÅmek iƧin bütün burjuvalara ve ayrıcalıklı sınıflara karÅı amansız bir savaÅ sürdürürler. DoÄulu komünist kadınların savaÅı daha da zorludur çünkü ayrıca erkeklerin istibdadına karÅı savaÅıyorlar. Siz DoÄulu erkekler eÄer geƧmiÅte olduÄu gibi kadınların kaderine kayıtsız kalırsanız, emin olun ki, ülkelerimizi ve onunla birlikte kendinizi ve bizi mahvedeceksiniz. Alternatif ise bizim de haklarımızı kazanmak iƧin diÄer ezilenlerle birlikte ƶlümüne bir savaÅa giriÅmemizdir. Kadınların belli baÅlı taleplerini kısaca ortaya koyacaÄım.
1) Haklarda tam bir eÅitlik.
2) Kadınlar iƧin erkeklerinkiyle aynı ƶlçülerde genel ya da mesleki eÄitim fırsatı.
3) EvliliÄe iliÅkin kadın ve erkek arasındaki haklarda eÅitlik. ĆokeÅliliÄin kaldırılması.
4) Kadınların bütün idari ve yasama birimlerinde istihdama kısıtlamasız kabul edilmesi.
5) Bütün kent, kasaba ve kƶylerde kadınların hakları ve korunması amacıyla ÅĆ»rĆ¢ların ƶrgütlenmesi.
HiƧ kuÅku yok ki bu talepleri ileri sürmeye hakkımız var. Komünistler bizim de eÅit haklara sahip olduÄumuzu kabul ederek bize el uzattılar; biz kadınlar onların en sadık yoldaÅları olacaÄız. HĆ¢lĆ¢ yolları seƧilemeyen karanlıklar iƧerisinde olabiliriz. HĆ¢lĆ¢ bizi yutacak uƧurumların kenarında olabiliriz. Ama korkmuyoruz. Zira biliyoruz ki, gün doÄumuna eriÅmek iƧin gecenin iƧinden geƧmek gerekir.”[12]
Sosyalist-komünist kadınların -ve yalnızca onların!- sorunlarına sürekli dikkat Ƨekmeye ve aÄır baskılar, yasaklar, cezaevleri arasında soluk alabildikƧe ƶrgütlemeye ƧalıÅtıkları iÅƧi-emekƧi kadınlar da Cumhuriyet’in “kadın devrimi”nin kƶr noktalarından bir baÅkasıdır.
Cumhuriyet, kurucu iradenin “imtiyazsız, sınıfsız, kaynaÅmıŠkitle” iddialarına karÅın hiƧ de “imtiyazsız” ve hele “sınıfsız” deÄildi. Gayrımüslimlerin İttihat Terakki’den baÅlayarak Cumhuriyet tarihi boyunca uÄradıkları kıyım, zorunlu gƶƧ ve ayırımcılıÄa, Kürtlerin, AlevĆ®lerin baÅına gelenlere bakılırsa “kaynaÅmıŔ hiƧ deÄil…
Cumhuriyet rejimi, Osmanlı’nın son dƶnemlerinden, nicel olarak giderek büyüyen ve ortaya ƧıktıÄı andan itibaren sınıf mücadelesine atılan bir iÅƧi sınıfı devralmıÅtı. İƧinde ƶnemli sayılacak miktarda kadın iÅƧiyi barındıran bir proletarya…
En Kƶr Nokta: Kadın İÅƧiler
Kadının ƧalıÅma yaÅamına Kemalist devrimle birlikte katıldıÄı genel kabul gƶrür; bu belki hekimlik, mühendislik, pilotluk, avukatlık, hĆ¢kimlik gibi “prestijli” meslekler iƧin doÄrudur, ama genel kanının aksine, Osmanlı dƶnemi boyunca da kadınlar üretime katılmaktan geri durmamıÅlardı: ne kırsal kesimde tarlada ne de kentlerde, ƶzellikle de ev tezgĆ¢hlarında…
Sorun, kadın emeÄinin hane üretimi iƧerisinde “gƶrünmez” olmasındaydı. Ancak 19. yüzyıldan itibaren, kadın iÅƧiler ƶnce atƶlyelerde, ardından da fabrikalarda, hatırı sayılır miktarlarda boy gƶstermeye baÅladılar. Ahmet Makal, D. Quataert’in “Kadın emeÄi, 19. yüzyıl Osmanlı imalatƧılıÄının ayrılmaz bir parƧasıydı. OlaÄanüstü veya alıÅılmadık bir durum deÄil, tersine merkezĆ® bir yer tutan, her zaman rastlanan ve günlük bir olguydu” sƶzlerini aktarırken, 19. yüzyılın ikinci yarısında imalatın büyük ƶlçüde hane dıÅına aktarılmasıyla birlikte, kadınların geleneksel olarak ƧalıÅtıkları alanlardan (ƶzellikle dokumacılık) baÅlamak üzere fabrika ve atƶlyelerde ücretli iÅlere yƶneldiÄini, savaÅın erkek nüfusu cepheye sevk etmesiyle birlikte kadınların ƧalıÅma alanlarının daha da geniÅlediÄini belirtir.[13] İmalattaki ücretli iÅler ƶncelikle gayrımüslim kadınlar tarafından doldurulmuÅtur: ƶrneÄin, “1872 yılında Bursa’daki 75 ipek iÅleme fabrikasında yüzde 84’ü yetiÅkin kadın, yüzde 12’si kız ƧocuÄu ve yüzde 4’ü erkek olan toplam 5.415 iÅƧinin yüzde 95’i Ermeni ve Rum’du. Birinci Dünya SavaÅı’na kadar olan dƶnemde Hıristiyan Arap, Ermeni ve Rum kadınlar fabrikalarda ƧalıÅmakta oldukları hĆ¢lde; Müslümanlar sadece erkeklerini fabrikalara gƶnderdiler. SavaÅla birlikte bu durum deÄiÅti ve Türk kadınlar fabrikalarda ƧalıÅmaya baÅladılar.”[14]
Bƶylelikle, 1915 gerƧekleÅtirilen 1913-1915 Sanayi Sayımı, sanayi kolunda ƧalıÅanların yaklaÅık üçte birinin kadın olduÄunu ortaya koyacaktı. ĆalıÅan kadınların yüzde 95’i ise dokuma ve gıda sektƶrlerinde istihdam edilmektedir.
Cumhuriyet’in İmparatorluk’tan devraldıÄı ƧalıÅma koÅulları tablosu, hiƧ de parlak deÄildir. 1921’de Meclis’de EreÄli’de ƧalıÅan kƶmür iÅƧilerinin durumu dƶnemin İktisat Bakanı’nca Åƶyle dile getirilmekte: “Bizimkilerin hĆ¢lini arzedeyim. Hepsi Ƨıplak, hepsi aƧtır. Hatta üzerlerinde bir mintan bile yoktur. Karadeniz sahillerinden gelen, ameleliÄi kendilerine sanat ittihaz eden Müslüman biƧarelerin orada yatacak yerleri yoktur. Bunlara 80 kuruÅ gündelik verilir. Fakat 40 kuruÅu ekmek parası olarak kesiliyor ...”[15] Kadın iÅƧilerin durumunun daha iyi olduÄunu sƶylemek iƧin hiƧbir dayanak yok. Hatta tersine…
Erken Cumhuriyet dƶneminde sanayide kadın istihdamının (baÅta dokumacılık ve gıda sanayii olmak üzere) yüzde 25 dolaylarında olduÄu belirtiliyor.[16] Kadın emeÄi baÅta İstanbul ve İzmir olmak üzere birkaƧ büyük kentte yoÄunlaÅmıÅtı, 1930’lu yıllarda uygulanan devletƧi iktisat politikaları doÄrultusunda kurulan İktisadi Devlet TeÅekkülleri de kadın iÅƧi sayısını arttıran bir etken olmuÅtur.
Sınai kapitalizmin beÅiÄi Batı Avrupa ülkeleri ve ABD’nde olduÄu gibi Osmanlı-Türkiye coÄrafyasında da kadın (ve oldukƧa yüksek bir oran oluÅturan Ƨocuk) emeÄinin tercih nedeni, yetiÅkin erkek iÅƧilere gƶre Ƨok daha düÅük ücretlerle ƧalıÅtırılmalarıydı: “1913-1915 Sanayi Sayımı sonuƧları (…) deÄiÅik iÅkollarında erkek iÅƧi ücretlerinin kadın iÅƧi ücretlerinin 2 ila 2.5 katı olduÄunu ortaya koymaktadır. Quataert “KarÅılaÅtırma yapılabildiÄinde, her zaman ve her yerde, onların ücretleri, erkeklerin aynı ve denk iÅ iƧin aldıkları ücretlerin küçük bir parƧası kadardı” demektedir. Kadın-erkek ücret farklılıkları, sadece sanayi deÄil, tarım kesimi aƧısından da geƧerliydi. 1913-1914 yıllarında tarım kesiminde ortalama gündelik ücret erkekler iƧin 5-10 kuruÅ, kadınlar iƧin ise 3-6 kuruÅ arasındaydı.”[17]
Aynı eÄilim, Cumhuriyet dƶneminde de -“kayyım”a devredilmiÅ Türk Kadın BirliÄi’nin “fantezileri”ne karÅın[18] süre gidecektir. ĆrneÄin (1936 tarihli İŠKanunu sonrasına ait bir veri, Türkiye’de kibrit ve Ƨakmak tekeline sahip bir Amerikan Åirketinde 19 yaÅından büyük erkek iÅƧilerin saat ücreti 8 kuruÅ iken aynı yaÅtaki kadın iÅƧilerde bu miktar 7 kuruÅa düÅmektedir. Bu salt ƶzel sektƶr ya da küçük iÅletmelere ƶzgü bir durum da deÄildir üstelik. ĆrneÄin, “1940’lı yılların sonunda, 1.475 iÅƧi ƧalıÅtıran ve bunların 1.000’i kadınlardan oluÅan Samsun Tekel Tütün Bakım ve İÅleme Evi’nde kadınların ortalama saat ücreti 15-16 kuruÅ iken, erkekler iƧin bu rakam 24-25 kuruÅtu. Aylık ücret ise kadınlar iƧin 35-40, erkekler iƧin 50-60 lira arasındaydı. 1947 yılı itibariyle, 1.200 iÅƧi ƧalıÅtıran Sümerbank Bakırkƶy Bez Fabrikası’nda paƧal kısmında ƧalıÅanlar ayda 80, iplikteki ustalar 180, kadınlar 75, Ƨocuklar 25 lira ücret almaktaydılar.”[19]
İzmir İktisat Kongresi’ne (1923) katılan iÅƧi heyetlerinin ısrarıyla iÅƧileri, bu arada kadın iÅƧileri de koruyacak kimi ilkeler üzerinde anlaÅmaya varılır. Kadın iÅƧilere yƶnelik belirlenen ilkeler, kadınların madencilik sektƶründe ƧalıÅmasının yasaklanması, kadın emekƧilere her ay üç gün izin ve doÄumdan ƶnce ve sonra sekiz haftalık ücretli izindi.[20]
Ne ki, İzmir İktisat Kongresi kararları “tavsiye” niteliÄindeydi, hayata geƧirilmeleri, ancak bir yasal ƧerƧeveye oturduktan sonra mümkün olabilecekti. Sƶz konusu olan “iÅƧi hakları” olduÄundaysa, bu yasal ƧerƧeveler bir türlü biƧimlenemiyordu. Bƶylelikle, ƶrneÄin, “Kongrede amele yerine iÅƧi kavramının kullanılması ve iÅƧi sendikalarının kurulması kararı alınmasına raÄmen hükümetler bu kararı uygulamadıkları gibi 1930’lardan itibaren iÅƧi sendikalarının kurulması engellenmiÅtir.”[21]
Kadın iÅƧilerin ƧalıÅma koÅullarını düzeltmeye yƶnelik ilk yasal adım ise, 1930’da kabul edilen ve kadınlara doÄumdan ƶnce üç, doÄumdan sonra da üç hafta ücretli izin, altı ay boyunca günde iki saat emzirme izni verilmesini ƶngƶren, emzikli kadınların saÄlıÄa zarar verecek aÄır iÅlerde ƧalıÅtırılmasını yasaklayan Umumi Hıfzısıhha kanunudur.
1936’da Ƨıkartılan İŠKanunu ise kadınların ƧalıÅması yasak ya da kısıtlı olan tehlikeli iÅler ile gebe ve emzikli kadınlara yƶnelik izin ve kreÅ/ emzirme odası gibi düzenlemeleri İktisat ve SaÄlık ve Sosyal Yardım Bakanlıklarınca hazırlanacak tüzüklere bırakır.
Ne ki, İŠKanununun kadın ve Ƨocukları koruyucu hükümleri, 1940’da Ƨıkartılan Milli Koruma Kanunu ƧerƧevesinde “askıya alınacaktır.” İŠKanunu’nda bakanlıklarca yayınlanması ƶngƶrülen “AÄır ve Tehlikeli İÅler TüzüÄü” 1948 yılında, “Gebe ve Emzikli Kadınların ĆalıÅtırılma Åartlariyle Emzirme Odaları ve KreÅler Hakkında Nizamname” ise 1953 yılında ƧıkarılabilmiÅtir. HoÅ, kreÅ ve emzirme odası sorunu Nizamname Ƨıktıktan sonra da ƧƶzülmüŠdeÄildir. “1960 yılı itibariyle tüm ülkede sadece 33 emzirme odası ile 32 kreÅin kayıtlı olduÄu, bu tesislerdeki Ƨocuk sayısının ise sadece 2 898 olduÄu gƶrülmektedir. Bunun ƶncesindeki dƶnemde ise durum Ƨok daha kƶtü olup, bu olanaklar yok denecek düzeydedir.”[22]
Sorun keÅke yalnızca “eÅit iÅe eÅit ücret” alamama ya da “kreÅ ve emzirme odaları yokluÄu olsa...
ĆrneÄin ƧalıÅma süreleri…
“1936 tarihli İŠKanunu, haftalık ƧalıÅma süresini 48 saat, minimum ƧalıÅma yaÅını ise 12 olarak saptamıÅtı. TBMM ĆalıÅma Komisyonu üyelerinin 1947 yılına ait raporları, kadın iÅƧilerin diÄer ƧalıÅma sorunları yanında, ƧalıÅma yaÅı ile ƧalıÅma sürelerine iliÅkin olarak da İŠKanunu’nun sınırlamalarına uyulmadıÄına iliÅkin gƶzlemler sunmaktadır. Buna gƶre, İstanbul Haskƶy’de Tel Ćivi ve Åakir Zümre fabrikalarında bir taraftan küçük yaÅta Ƨocuklar ƧalıÅtırılırken, diÄer taraftan ‘Kadın amelelerin 10 saat ƧalıÅtırıldıÄı sƶylenmektedir’ (TBMM-ĆK: 19). 3 000-3 500 iÅƧi ƧalıÅtıran Pamuk Mensucat Fabrikası’nda ‘15 yaÅında bir kız üç senedir bu fabrikada ƧalıÅmakta, 13 yaÅında bir kız ƧocuÄu da makaralarda 8 saat ƧalıÅtırılmaktadır’ (TBMM-ĆK: 60). İstanbul’da 300 kadar iÅƧisi olan Malta OÄulları Mensucat fabrikasında iÅƧilerin ƧoÄu kadın. Mesainin 8-11 saat olduÄu fabrikada, 9-12 yaÅında küçük Ƨocuklar da ƧalıÅtırılıyor ve bu ‘yavrucukların hafif iÅlerde ƧalıÅtırılması ustaların insafına kalmıŠoluyor’ (TBMM-ĆK: 17/7). Raporda, tesisteki saÄlık koÅulları da ‘berbat’ sƶzcüÄüyle niteleniyor. 400 iÅƧinin ƧalıÅtıÄı Bursa Romenkal İpek Fabrikası’nda 9-13 yaÅ arasında küçük yavrular Ƨok gƶrülmekte ve bunların ƧoÄu yaÅ tashihi suretiyle iÅe girmiÅ durumdalar. Mesai, Ƨocuklar da dahil, 12 saat devam etmektedir (TBMM-ĆK: 27/4). Aynı Åey, İzmir Amerikan tütün fabrikasında da geƧerli (TBMM-ĆK: 29/1). Rapor, zaten kƶtü olan durumun, küçük sanayide daha da kƶtü olduÄunu da ortaya koyuyor…”[23]
Ya ƧalıÅma koÅulları?
“Tek parti dƶneminde, iktidar partisi CHP milletvekilleri tarafından parti genel sekreterliÄine hitaben hazırlanan pek Ƨok belge, kadınların iÅƧi saÄlıÄı ve iÅ güvenliÄi sorunlarına iliÅkin bilgiler sunmaktadır. ĆrneÄin, 1936 yılına ait bir belgede, ‘Isparta’da sabahtan akÅama kadar ƧalıÅtırılan ve hemen hepsi kadın ve Ƨocuktan ibaret olan yüzlerce iÅƧilerin sihhat ve gündelik bakımından durumlarının eyi olmadıÄı’ belirtilmektedir. Yukarıda sƶz ettiÄimiz Samsun Tekel Tütün Bakım ve İÅleme Evi’nde tütün bakım ve iÅleme iÅleri ‘saÄlık Åartları hiƧ de elveriÅli olmayan depolarda yapılmaktadır. Havasız karanlık Aspirateur ve kalorifer tesisatı bulunmayan bu salonlarda 300-400 iÅƧi kadın fena Åartlar altında ƧalıÅmaktadır. ...HĆ¢len altı iÅleme salonunda 1.000’den fazla genƧ kız ve kadın Fransızlardan kalma bu depolarda günlerinin büyük bir kısmını geƧirmektedirler.’ 400 iÅƧi ƧalıÅtıran Tekel Sigara Fabrikası’nda da ‘alt katta tefrik kısmında ƧalıÅan kadınların saÄlık durumları iyi deÄildir.’30 TBMM ĆalıÅma Komisyonu Raporu da, kadın iÅƧilerin iÅƧi saÄlıÄı ve iÅ güvenliÄi aƧısından yaÅadıÄı olumsuzluklara iliÅkin bilgiler sunuyor. Buna gƶre, İstanbul’da beÅte dƶrdünü kız Ƨocuklarının oluÅturduÄu 40-50 iÅƧi ƧalıÅtıran bir trikotaj atƶlyesi, her türlü sıhhĆ® durumdan mahrum. Kızların saÄlık durumları berbat, verem vakaları var (TBMM-ĆK: 11/1). Küçük iÅletmelerin neredeyse tamamı da her türlü saÄlık olanaklarından uzak bir gƶrünüm sergiliyor. ‘Bursa’da ipek ve tütün iÅlerinde bilhassa Ƨok küçük yaÅlarda iÅlere giren ve ekseriyeti kadın ve kız teÅkil eden iÅ yerleri ciÄer hastalıklarına fazla meydan vermekte olduÄundan burada da dinlenme yerleri ve sanatoryum tesisi ve iÅƧi hastahane ve pavyonlarının kurulması bir zarurettir’ (TBMM-ĆK: 12).”[24]
Bƶylelikle kadın iÅƧiler, Cumhuriyet’in yaklaÅık 40 yılı boyunca, neredeyse hiƧbir yasal güvenliÄe sahip olmadan, düÅük ücretlerle, son derece saÄlıksız koÅullarda, uzun ƧalıÅma süreleriyle ƧalıÅtırılmıŠ- ve ilginƧtir ki bu durum, faaliyet gƶsterebildikleri sürece “Cumhuriyet feministleri”nce sorun edilmemiÅtir.
Kadın iÅƧiler (ve tüm iÅƧiler) Cumhuriyet tarihinin büyük bƶlümünde yoÄun sƶmürü koÅullarında ƧalıÅtırılmıÅtır, çünkü Cumhuriyet rejimi, İttihat ve Terakki’nin 1909 tarihli Tatil-i EÅgal” kanununu model alarak iÅƧilerin sendika kurmasını ve grev yapmasını yasaklamıÅtır.[25]
Ama gƶrmezden gelinmeleri, yasaklar, baskılar, onları engellememiÅe benziyor. The Globe gazetesinin 4 Kasım 1929 tarihli nüshasının 1. Sayfasında Åƶyle bir haber yer alıyor:
“Kastamonu/ Ankara, 3 Kasım. Türk kadın iÅƧiler tarihte ilk kez greve gittiler. Kazandılar. Grevi 2000 baÅƶrtülü kƶylü kadın iÅƧi baÅlattı. Patronları Türkiye Orman İÅletmeleri Åirketiydi. Greve gittiler çünkü günde sadece 25 kuruÅ alıyorlardı, erkeklere ƶdenen ücretin yarısı. Erkeklerinkine eÅit ücret istediler, patronları da gelecekte cinsiyetler arasındaki ekonomik ayırımcılıÄı sonlandırma sƶzü verdi.”[26]
Kastamonulu kadın iÅƧiler, bƶylelikle Osmanlı coÄrafyasında 1839 ve 1851’de günümüz Bulgaristan topraklarında makinelerin kendilerini iÅlerinden edeceÄi kaygısıyla eyleme geƧen, 1876’da Feshane’de iÅ bırakıp ƶdenmemiŠücretlerini alabilmek iƧin Babıali’ye yürüyen, 1910’da düÅük ücretlere ve uzun mesai saatlerine karÅı Bursa’nın ipek fabrikalarında binlerle greve Ƨıkan[27] kız kardeÅlerinin izinden gitmiÅlerdi…
Ama Cumhuriyet’in resmi “kadın anlatısı”nda onların yeri yoktur…
“Yeni Rejim”in Gƶzünde “Yeni Kadın”
Peki ne vardır?
“Erken Cumhuriyet” medyası ve gƶrselleri akademik ƧalıÅmalarda enikonu irdelendi.[28] Bu ƧalıÅmaların neredeyse tümünün aƧık ya da zımni olarak gƶsterdiÄi, Åudur: Cumhuriyet elitinin (Cumhuriyet rejiminin aƧtıÄı olanaklarla tırmanıÅa geƧen, kamuoyunu Åekillendirecek pozisyonlara sahip bürokrasi, intelligentsia ve kısmen -henüz sınırlı bir rol oynamakla birlikte- Cumhuriyet burjuvazisi) inÅa ettiÄi “yeni kadın” imgesi, tümüyle büyük kentlerde yaÅayan orta ve üst sınıf kadınlarına münhasırdır. Cumhuriyet’in “yeni kadın”ı, kentli, eÄitimli, kültürlü, Batılı giysilere bürünmüÅ, zarif, kültürlü kadındır. ĆalıÅıyor olabilir, ama asla tütün fabrikasında iÅƧi ya da pamuk tarlasında maraba olarak deÄil: avukat, ƶÄretmen, doktordur[29]… Sosyal faaliyetlere katılır, yardımseverler, Ƨocuk esirgeme gibi derneklerde etkindir… 1927 yılında nüfusun ancak yüzde 25’inin kentlerde yaÅadıÄını gƶz ƶnünde bulundurursak[30], hele ki kentsel nüfusun (İstanbul, İzmir ve kısmen Ankara dıÅındaki kentlerde ancak bürokratlar ve eÅrafın bir kesimi) Ƨok sınırlı bir kesiminin “asri hayat”a aƧık olduÄunu düÅünürsek (ƶrneÄin, 1927 nüfus sayımına gƶre, Türkiye nüfusunun yüzde 51.9’unu oluÅturan kadınlar, okur yazarlık oranında erkeklerin Ƨok gerisindedir. Erkek nüfusta okuma-yazma oranı en az yüzde 3’lerde iken bu oran kadınlarda yüzde 0.13’lerden baÅlamaktadır.
Türkiye’nin en kalabalık Åehri olan İstanbul’da erkek okuma-yazma oranı yüzde 53.7 iken bu oran kadınlarda yüzde 36.97, İzmir’de erkek okuma yazma oranı yüzde 30.18 iken kadınlarda yüzde 11.89, Ankara’da erkek okuma yazma oranı yüzde 20.48 iken bu oran kadınlarda yüzde 5.35’dir![31]) “yeni kadın”ın varlık alanının ne denli dar olduÄunu tahayyül edebiliriz.[32] Kaba bir tahminle, nüfusun yüzde 3 ila 5’lik bir kesimi…
Peki, kurucu iradenin bu kadınlarla ilgili tasavvuru nedir? Mustafa Kemal’e soralım.
Onun kadınlar üzerine sƶyledikleri birkaƧ baÅlık altında ele alınabilir. Bunlardan ilki, Türk kadınının onurlu ve saygın bir varlık olduÄu ve uygar dünyada hak ettiÄi yeri alması üzerinedir: “Bizce Türkiye Cumhuriyeti anlamınca kadın, bütün Türk tarihinde olduÄu gibi bugün de en saygın düzeyde, her Åeyin üstünde yüksek ve Åerefli bir varlıktır.” [33]
Bununla baÄlantılı ikinci bir tema, kadınların yüzlerini-gƶzlerini ƶrtmelerinin “ilkelliÄi”ne iliÅkindir: “Bazı yerlerde kadınlar, gƶrüyorum ki baÅına bir bez veya bir peÅtamal veya buna mümĆ¢sil bir Åeyler atarak yüzünü, gƶzünü ƶrter ve yanından geƧen erkeklere karÅı ya arkasını Ƨevirir veya yere oturarak yumulur. Bu tavrın mĆ¢nĆ¢ ve medlĆ»lü nedir? Efendiler, medenĆ® bir millet anası, millet kızı bu garip Åekle, bu vahÅĆ® vaziyete girer mi? Bu hĆ¢l milleti gülünƧ gƶsteren bir manzaradır. DerhĆ¢l tashĆ®hi lĆ¢zımdı.”[34]
Ćçüncü tema, kadınların mutlaka eÄitim gƶrmeleri ve erkeklerle eÅit düzlemde toplumsal hayata katılmaları gereÄidir: “Kızlarımızın vatan ve milletin yüksek menfaatlerini savunup koruyabilecek kabiliyette yetiÅtirilmesi milli eÄitimde esas tutulmalıdır. Ve kız Ƨocuklarımıza entelektüel yetkinlik kazandırılması elzemdir. Türk kadınının esasen dehaya sahip olduÄuna Åüphe yoktur. Türk kadınları memleketin kaderini millet namına idare eden siyasi zümreye dahil olmak arzusunu belirtmiÅtir. Dolayısıyla kadınlarımızı hiƧbir vatandaÅlık vazifesinden uzak tutamayız. Ćünkü hakların tümü vazifelerden doÄar.”[35]
Ve nihayet, son vurgu kadınların ahlaklı, namuslu, faziletli anneler olmalarının ƶnemi üzerinedir: “Türk kadını dünyanın en münevver, en faziletli ve en aÄır kadını olmalıdır. AÄır sıklette deÄil, ahlakta, fazilette aÄır, vakur bir kadın olmalıdır. Türk kadınının vazifesi, Türk’ü zihniyetiyle, azmiyle muhafaza ve müdafaaya kadir nesiller yetiÅtirmektir. Milletin membaı, hayat-ı iƧtimaiyenin esası olan kadın, ancak faziletkĆ¢r olursa vazifesini ifa edebilir. HerhĆ¢lde kadın Ƨok yüksek olmalıdır...”[36]
Bu dƶrt vurgunun kesiÅim noktasında, Åƶyle bir tablo Ƨıkıyor: Mustafa Kemal’in zihnindeki imge, ƧaÄdaÅ giyimli, eÄitimli, uygar, toplumsal-siyasal yaÅama katılan, aÄırbaÅlı-ahlaklı kadın, ve iyi annedir.
Mustafa Kemal, kadınların ƧalıÅmasına karÅı deÄildir; tersine bunu fikren destekler. Ancak “kafesten-ƧarÅaftan kurtulmuÅ”, eÄitimli ve eÄitiminin gereÄi prestijli bir iÅte ƧalıÅan (diyelim ki mimar, mühendis, doktor vb.) bir kadının aynı zamanda hem entelektüel geliÅimini sürdürüp, hem memleket meseleleriyle ilgilenip, hem evinin kadını olup, hem eÅine “muavenet etmesi” (1926’da kabul edilen Medeni Kanun gereÄi) hem vakur, aÄırbaÅlı davranıp, hem ƧaÄdaÅ yaÅamın gerektirdiÄi balolarda, dine dansan’larda boy gƶstermesi, hem de annelik vazifelerini aksatmadan, üstelik de bunu en ileri bilgi ve gƶrgüyle donanmıŠolarak gerƧekleÅtirmesi, bedenen ve ruhen saÄlam Türk nesillerini yetiÅtirmesi… ve tüm bunları hiƧbir kamusal destek olmadan yapması… Bu denklemin nasıl gerƧekleÅeceÄine ve bu Ƨabası iƧerisinde “Cumhuriyet Kadını”nın nasıl aƧmazlar yaÅayabileceÄine dair en ufak bir kaygı izi, en ufak bir yanıt giriÅimi ne Mustafa Kemal’de ne de Cumhuriyet’in (erkek) elitinde vardır! YeÅim Arat’ın DurakbaÅa’ya dayanarak Yeni Adam’dan yaptıÄı aktarma, aslında bu “umursamazlıÄın” en somut ifadesidir: “Türk ülkesinde kadın erkek ayrılıÄı hiƧ kalmıyor. Erkeklik diÅilik ayrılıÄı ulusun uÄraÅacaÄı, üzerinde duracaÄı ayrılıklar deÄildir. Bunlar tek adamın ƶzel(Åahsi) varlıÄına girer, bize ne... Bize gerek olan kadın olsun, erkek olsun ulus deÄerlerini, ulus tekniklerini taÅıyan insanlardır, iÅte o kadar…”[37]
İÅte o kadar: Cumhuriyet rejimi kamusal alan ile ƶzel alanı net hatlarla birbirinden ayırmıÅ, kamusalı yeniden tanımlayarak kadını dĆ¢hil etmiÅ, ancak ƶzel alanda desteksiz bırakmıÅtı. Desteksiz ve ƶrgütsüz…
Cumhuriyet elit erkeklerinin “yeni kadın” imajının biƧimlenmesine katılırken, tıpkı MeÅrutiyet elitleri gibi ƧubuÄu kadınların “iyi eÅ, iyi anne”lik rollerine doÄru büktükleri, “kafes ve ƧarÅaftan kurtulmuÅ, ‘modern’ kadınları yılmadan, usanmadan “en kutsal vazife”leri olan anneliÄe ƧaÄırdıkları gƶrülüyor. Türk Kadın BirliÄi’nin (Nezih Muhiddin’li) 1927 faaliyetlerinde Birlik toplantılarına konuÅmacı olarak ƧaÄrılan ekabir, kadınlara bu “vazife”lerini hatırlatmaktan bıkmıyordu:
“…Ancak (vali) Süleyman Sami Bey’in itirazı ‘kadının ƧalıÅması ve kazancı’ noktalarındaydı: ‘Bu Åübhesiz ki Åayan-ı temennidir [istenir]. Ancak tabi’at, kadınlara ba’zı vezaif [gƶrevler] tahmil etmiÅtir [yüklemiÅtir]. Ćocuk yetiÅtirmek, büyütmek, ev iÅlerini gƶrmek ... EÄer kadın, bütün bu vezaifi ifa ettikten sonra geriye boÅ vakti kalırsa zevcine kazancı noktasından yardım etmesi herhĆ¢lde faideli bir Åey olur.’”[38]
Ya da, “Hüseyin Rahmi Bey kadınların meslek hayatına giriÅi konusunda oldukƧa sert eleÅtirilerde bulunuyordu. Hüseyin Rahmi’ye gƶre kadın hem Åeklen hem de mesleki aƧıdan erkeÄe ƶzenmekteydi. Türk kadınlarının avukatlıÄa, mübaÅirliÄi, ÅofƶrlüÄe, polisliÄe, pehlivanlıÄa dahi kalkıÅıyordu ve bu doÄru deÄildi; kadın erkeÄe mahkĆ»m olmak iƧin yaratılmıÅtı. Bu konuda bir baÅka olumsuz gƶrüÅ, dƶnemin doktorlarından Kadri RaÅit’e aittir. RaÅit’e gƶre kadınların aile hayatındaki vazifeleri Ƨocuk saÄlıÄını koruma aƧısından daha ƶnemlidir, bu nedenle kadının ƧalıÅma hayatında olmasını desteklememektedir.
(…) Kadınların ƧalıÅma hayatına girmesiyle beraber ortaya Ƨıkan diÄer bir olumsuz düÅünce kadınların erkeklerin iÅlerini ellerinden alacak olması kadınların ev iƧerisindeki rollerini gerƧekleÅtiremeyeceÄine yƶnündeydi. Bu durum basına yansımakta ve konu tartıÅılmaktaydı. Bu konuda kadınlardan ilk gelen tepki Åu Åekildeydi: “Erkekler müsterih olunuz! Kadınlar iÅlerinizi almayacaklar”[39]
Kadınlara “had”lerini bildirmek iƧin genellikle “hoppa/hafifmeÅrep” olarak damgalanma tehdidi sallandırılıyordu baÅları üzerinde: ĆrneÄin 1930’ların sonlarında yayınlanan Ana dergisinde yer alan bir yazıda, “insanların bütün isteklerinin gerƧekleÅtirilmesinin mümkün olamayacaÄından bahsedilmekte ve ƶzellikle hudutsuz isteklerde bulunan tatmin edilmeyen kadınlara dikkat Ƨekilmektedir. Bu kadınlar iƧin gezmek, elbise almak tatmin olmanın yollarıdır ancak bir isteÄin yerine gelmesi diÄer bir isteÄi ortaya Ƨıkartır. Yazıda ev kadınını tatmin etmenin Ƨaresinden de Åu Åekilde bahsedilmiÅtir: ‘Ev kadınını tatmin etmek, onu ocaÄına merbut bir unsur hĆ¢line koymak iƧin bir Ƨare yok mudur? Vardır. O da ev kadınının ana olmasıdır. Kadının birƧok emellerini, heveslerini, ihtiraslarını kucaÄındaki yavrusu uyutur. O yavrunun sevgisi, analık hissi kadında baÅka isteklere meydan bırakmaz. ĆocuÄunun bir tebessümü anaya, birƧok hislerinin tatmin edilmesinden daha üstün bir zevk, bir haz verir”[40]
Kadınların formel haklarını elde etmelerinden sonra ülkede 1920’lerin Kadınlar Dünyası ya da hatta Nezihe Muhittin’in Kadın Yolu (sonradan Türk Kadın Yolu) dergisi gibi siyasal konulara yer veren kadın dergilerinin yayınlanmaması, Ƨarpıcıdır. Dƶnemin kadın dergilerinin adları dahi, kadınlara yƶnelik beklentiyi yansıtmaktadır: EliÅi (1930), El Emekleri, Aile Dostu (1931), Salon, Cumhuriyet Kadını (1934), Moda Albümü̈ (1936), Model (1937), Ev-İŠ(1937), Okul Kızı (1937), Ana (1938), Sesimiz (1940), Kadın Dünyası (1940), Kadınlar Ćlemi (1940), Ev-Kadını (1943), Asrın Kadını (1944), Ev Kadını (1945), Aile (1947), Kadın Gazetesi (1947), Hanımeli (1947), Yeni Moda (1948), Seksoloji (1949), Yeni Holivud Magazin (1948), Büyük Moda Mecmuası (1949), Familya (1949), DiÅi KuÅ (1949), HemÅirelik Dergisi (1950)[41]…
Tabii sorun yalnızca Cumhuriyet elitinin ataerkilliÄi ve eril narsizmi deÄil. 20. yüzyıl baÅından beri birbirini izleyen savaÅlar ve jenosit, tehcir ve mübadele aracılıÄıyla hatırı sayılır bir gayrımüslim nüfusun ülkeden ayrılması/yok edilmesi, genƧ Cumhuriyet rejimini ciddi bir demografik krizle karÅı karÅıya bırakmıÅtır. Bu da -verilen hakların muhatabı olsun olmasın- Türk kadınına bu krizi “aÅmak” vazifesini yüklemektedir. SaÄlık taramaları, altı ve daha fazla Ƨocuklu ailelere nakdi yardım yapılması gibi politikalarla desteklenen bir “vazife”…[42]
Ne ki, (yüzde 3-5’lik) vitrinin olanca ıÅıltısına raÄmen, arka tarafta -Cumhuriyet basınının ısrarla gƶrmezden geldiÄi- derin bir yoksulluk, yüzyılların ihmĆ¢linden kaynaklanan trajik bir tablo boy vermekte. Rejim, doÄmasını istediÄi Ƨocuklara sahip Ƨıkmakta son derece yetersiz kalmakta, ebeveynleri ƧalıÅtıÄı iƧin, yoksulluk ya da sair nedenlerle sokaÄa terk edilen Ƨocukların sayısının (1957 yılında) 2 milyonu bulduÄu, 1954 yılı itibariyle bebek ve Ƨocuk ƶlümlerinin yılda 400 bin dolaylarında seyrettiÄi TBMM Zabıt Ceridelerine yansıyor.[43]
Her hĆ¢l ve kĆ¢rda kadınların yeni rejimin kendilerine saÄladıÄı yeni olanaklarla yüklediÄi beklentiler arasındaki dengeyi kurmaya Ƨabalarken bir hayli bocaladıkları, 1918-1928 arasında zirve yapan (ƶzellikle de Müslüman-Türk genƧ kadınlar arasında İstanbul Emniyet MüdürlüÄü bünyesinde bir “Kadın İntiharları Masası” kurulmasını gündeme getirtecek kertede yaygınlaÅan) intihar oranlarında da aƧıÄa Ƨıkmaktadır. İÅin Ƨapı ƶylesine büyür, intihar salgını ƶzellikle İstanbul gibi, deÄiÅimi en radikal biƧimiyle yaÅayan kentleri ƶylesine sarar ki, sonunda “1931’de Ƨıkarılan Matbuat Kanunu’yla intihar olaylarını o yerin en büyük zabıta memurundan izin almaksızın yayınlamak yasak”lanır.[44] Türkiye’de Yeni Hayat baÅlıklı kitabında intiharlara bir bƶlüm ayıran Zafer Toprak, yaÅanan radikal ve travmatik deÄer altüstlüÄüyle aƧıklıyor.[45]
Ve sonuƧ…
Cumhuriyet’in “kadın devrimi”ni kerteriz aldıÄı Batılı ülkelerden (ve tabii ƧaÄdaÅı olan ve ısrarla gƶrmezden geldiÄi Sovyet deneyiminden) farklı kılan bir Åey var. Batı Avrupa’da kadınlar yaÅamlarını uzun soluklu, ƧoÄunlukla da cefalı mücadelelerin sonucunda, deneye yanıla, kendileri dƶnüÅtürmüÅler, burjuva devrimlerinin gündeme getirdiÄi “İnsan ve YurttaÅ Hakları” ba’bına “Kadın Hakları”nı da eklemiÅlerdir.
Sovyetler BirliÄi’nde ise “Kadınların KurtuluÅu” sürecine emekƧi kadınların talepleri temelinde, kadınların yaÅamın her alanına tam, eÅit ve ƶzgür bireyler olarak katılması hedefiyle giriÅilmiÅ, kadınların “yük”ünün kamu tarafından paylaÅılması (Ƨocuk bakımı, ev iÅleri…) esas alınmıÅtır.
Cumhuriyet’in “Kadın Devrimi” ise, kadınların ƶzgürleÅmesi, toplumsal yaÅama katılması, kadın-erkek eÅitliÄi vb. motiflerden Ƨok “modernleÅme”, ƶzellikle de modernleÅmenin asli bileÅeni kabul edilen “laikleÅme”nin bir yan-ürünü olarak gerƧekleÅmiÅe benzemektedir. Bu baÄlamda, kadınların (kuÅkusuz kentli, orta-üst sınıf kadınlar, bürokrat/ münevver eÅleridir sƶz konusu olan) 19. yüzyıl sonu - 20. yüzyıl baÅlarında ƶne sürdükleri talepler ve militanlık düzeyi düÅük ƶrgütlenmeler, Cumhuriyet rejimi tarafından ihata edilerek bastırılmıÅtır.
Kurucu iradenin siyasal-toplumsal yaÅamın tümünü tam kontrol altında tutma gayreti, dernek, sendika vb. ƶrgütlemeleri engellediÄi, devletten baÄımsız herhangi bir “sivil toplum” oluÅumuna olanak vermediÄi, taban inisiyatiflerinin ƶnünü kestiÄi ƶlçüde, kadınlar yaÅamlarında kƶklü dƶnüÅümlere yol aƧan deÄiÅimleri sindirebilecek ve dengeleyebilecek mekanizmalardan yoksun kalmıÅlardır. Bu durum ise reformların tabana yayılarak benimsenmesinin ƶnüne geƧmiÅtir.
Sanırım bir gün gelip de İslĆ¢mi referanslardan hareket eden bir siyasi partinin iktidara geƧip ülkede yeniden tesettürün, Ƨocuk evliliklerinin, kız-erkek ƶÄrencilerin ayrı sınıflarda okutulmasının vb. “faziletleri”nden bahsedilir hĆ¢le gelebilmesinin nedenlerinden biri de budur…
9 Ocak 2023 20:15:51, İstanbul.
N O T L A R
[*] İnsancıl Dergisi, Yıl:33, No: 392, Mart 2023…
[1] Edip Cansever.
[2] Sunay Akın, “Kocanın Evinde Oturursun”, Cumhuriyet, 22 Mart 2009, s.15.
[3] Nezihe Muhittin ve Türk Kadın BirliÄi konusunda ayrıntılı bilgi iƧin bkz. Yaprak ZihnioÄlu, Kadınsız İnkılap, Nezihe Muhiddin, Kadınlar Halk Fırkası, Kadın BirliÄi, Metis Yayınları, 2003.
[4] Osman TiftikƧi, Türkiye Kadınlarının Hakk-ı İntihĆ¢b Mücadelesi 1908-1935 (yayınlanacak. Bu ƧalıÅmasını benimle paylaÅan Sayın Osman TiftikƧi’ye teÅekkür ediyorum.)
[5] TiftikƧi, agy.
[6] Zozan ĆzgƶkƧe, “SessizleÅtirilmiÅ ‘İsyan-ı Nisvan”, Qijika ReÅ dergisi, sayı 3, Ocak-Åubat 2011.
[7] “Nezihe Muhiddin’in Darülfünunlu genƧ kadınlarla birlikte, basında müstear kadın imzalarının kullanılmasına tepki gƶsterdiÄini Türk Kadını kitabındaki deÄinmelerinden biliyoruz. Muhiddin, anılan kitapta, Müdafaa-i Hukuk-i Nisvan Cemiyeti’nin, Rifat Mevlanzade’yi ( 1 869?-l930) kastederek, erkekler tarafından kurulduÄunu ve yayın organı olan Kadınlar Dünyası dergisinin Ulviye Mevlan deÄil, eÅi Rifat Mevlanzade tarafından yƶnetildiÄini ƶne sürer.” (ZihnioÄlu, agy. s.96)
[8] TiftikƧi, agy.
[9] Bkz. Melike KaraosmanoÄlu, “Selanik’te Yahudi Kadın İÅƧiler”, Avlaremoz, 8 Mart 2016, https://www.avlaremoz.com/2016/03/08/selanikte-yahudi-kadin-isciler-melike-karaosmanoglu/
[10] Bu kalemde, Mükerrem Belkıs’ın derginin 13 Nisan 1918 tarihli nüshasında yayınlanan yazısının baÅlıÄı, Ƨok ilginƧtir: “İnsaniyet’in İki Kanadı: Feminizm-Sosyalizm.” Ulviye Mevlan’ın dƶnemin sosyalist fikirlerinden etkilenmiÅ olduÄu, Åu satırlarından anlaÅılıyor: “Bilmem bu memlekette bu kadar aristokrat cemiyetler ne yapabilir. Memleketin iƧtimai bir inkılaba ihtiyacı vardır. İnkılapları hiƧbir yerde aristokratlar yapmıŠdeÄildir. Tarih-i beÅer bunu pek ala bize gƶstermiÅtir. İnkılapları teceddütü (yenilenmeyi) daima gayesi müfrit (aÅırı) ameleler, demokratlar, müfrit gayeli avam tabakası yapmıÅtır.” (Aktaran: TiftikƧi, agy.)
[11] TiftikƧi, agy.
[12] https://kizilbayrak48.net/ana-sayfa/degerlendirmeler/kadin/gun-dogumuna-erismek-icin-geceyi-asmak-gerekir. Ayrıca bkz. Sibel Ćzbudun, “Ne GeƧmiÅ Tükendi, Ne Yarınlar (1920’lerden 1970’lere Devrimci Kadınlar”, KaldıraƧ, sayı 238, Mayıs 2021, ss.87-97.
[13] Ahmet Makal, “Türkiye’de Erken Cumhuriyet Dƶneminde Kadın EmeÄi”, ĆalıÅma ve Toplum,2010/2, ss.13-39.
[14] Makal, agy. s.18.
[15] Akt.: Sait Dilik, “Atatürk Dƶneminde Sosyal Politika”, Ankara Ćniversitesi SBF Dergisi 40 / 01 (Ocak 1985), s.94.
[16] Makal, agy. s.21.
[17] Makal, agy. s.20
[18] TKB Kadınların belediye seƧimlerine katılmasına yƶnelik ƧalıÅmaları ƧerƧevesinde 1927’de bir dizi konferans düzenlemiÅti bunlardan birinin ardından, “Ertesi gün gazetelerde, TKB’nin kadınların hemen her yerde erkeklerle aynı ücreti aldıÄını aƧıkladıÄı haberi yer aldı. Birlik BaÅkanı Latife Bekir ‘son iki haftadır fabrikaları gezen ‘Musavat Komisyonu’ üyelerinin kadın ve erkek yevmiyelerinin ayni derecede olduÄunu hatta fazla iŠçıkaran kadınların erkeklerden fazla ücret aldıÄını gƶrdüklerini’ aƧıkladı.” (ZihnioÄlu, agy. s.252.)
[19] Makal, agy. s.29.
[20] Evren Cevri, Cumhuriyet Dƶneminde kadının ĆalıÅma Hayatındaki Konumu, İ.Ć. Sosyal Bilimler Enstitüsü ĆalıÅma Ekonomisi ve Endüstri İliÅkileri ABD, Y. Lisans Tezi, 2020, s.17.
[21] Mehmet Kayıran, Selami Saygın, “İzmir İktisat Kongresi”, EskiÅehir Osmangazi Ćniversitesi Türk Dünyası Uygulama ve AraÅtırma Merkezi Yakın Tarih Dergisi 2019 Cilt 2 Sayı 5, s.53.
[22] Makal, agy. s.33.
[23] Makal, agy. s.30.
[24] Makal, agy. s.31.
[25] 1936’da kabul edilen 3008 sayılı İŠKanunu grev ve lokavtı yasaklar. 1938’de Cemiyetler Kanunu’nda yapılan bir deÄiÅiklik ile de “sosyal sınıfa gƶre” cemiyet (dolayısıyla sendika) kurmak yasaklanır. Ne de olsa, Cumhuriyet rejimi, “imtiyazsız, sınıfsız, kaynaÅmıŔ bir toplum ƶngƶrmektedir.
[26] Gürhan Yellice, “Erken Cumhuriyet Dƶneminde Türk Kadınını ModernleÅtirme GiriÅimleri, Türk ve Dünya Basını (1926-1934)” Ćanakkale AraÅtırmaları Türk YıllıÄı, Bahar 2018, sayı 24, s.336.
[27] Grev yasaÄına karÅın Bursa’da 1910 tarihinde greve Ƨıkan kadın iÅƧiler iƧin bkz. Raif KaplanoÄlu, “Türkiye’de ilk kadın iÅƧileri grevi”, Muhalif Bursa, 25 Eylül 2022, https://www.bursamuhalif.com/turkiyede-ilk-kadin-iscileri-grevi.
[28] BirkaƧ ƶrnek iƧin bkz. Hülya YalƧın, Cumhuriyet Dƶnemi Kadın İmajı İnÅası (1928-38), H.Ć. Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi ABD Y. Lisans Tezi, Ankara 2019; Esra IÅık, “Erken Cumhuriyet Dƶnemi Kadın Dergilerinde Kadın İmajı: Ev Kadın Dergisi ĆrneÄi, Folklor ve Edebiyat, 2021, 27(2) 106 Ek; Gürhan Yellice, “Erken Cumhuriyet Dƶneminde Türk Kadınını ModernleÅtirme GiriÅimleri, Türk ve Dünya Basını (1926-1934)” Ćanakkale AraÅtırmaları Türk YıllıÄı, Bahar 2018, sayı 24; Feyza Kurnaz Åahin, “Asri Hayat Asri Kadın: Cumhuriyet Dƶneminde İstanbul’da Ev Modası, Kadın Dünyası Ćzerine AraÅtırmalar (Tarih, GƶƧ, Ekopolitik, Hukuk ve Edebiyat), Olcay Ćzkaya Aylin Eraslan (der.) Gazi Kitabevi, Ankara 2021; Mehtap Kaya, “‘İdeal, Asri, Züppe Kadın: Erken Cumhuriyet Dƶnemi Dergilerinde Kadın Algısı”, History Studies, 11:3, Haziran 2019, Mehmet Furkan Eke, “Cumhuriyet ModernleÅmesinin Simgesi Olarak Kadın”, https://www.academia.edu/53701360/Cumhuriyet_Modernle%C5%9Fmesinin_Simgesi_Olarak_Kad%C4%B1n…
[29] Ama bunun “istisna”ları yok deÄil. Akla gelen ilk ƶrnek, Mustafa Kemal’in Kızılcahamam’da karÅılaÅıp takdir ettiÄi muhtar Satı (M. Kemal bu adı sonradan Hatı’ya deÄiÅtirecektir) kadın. Satı Kadın vekil adayı olduÄu günleri Åƶyle anlatıyor: Ankara Valisi Nevzat (TandoÄan) Bey, iki jandarmayla makamına ƧaÄırır. ‘Seni muhtarların reisi yapacaÄız’ diyerek baÅı kapalı ve aƧık resimlerini Ƨektirir. Teklifi kabul eder. Ancak bu, vekillik iƧin hazırlıktır. Bundan haberi yoktur. Bir süre sonra da vekil adayı olduÄunu gazetelerden ƶÄrenir. SeƧilir ve ‘Madem reis oldum. Reis gibi gideceÄim’ diyerek, 12 atlıyla Ankara'ya varır. ĆƧ gün sonra İsmet PaÅa kabul eder. O günleri Åƶyle anlatır: !Gozel blozlar, elcikler (eldiven), Ƨoraplar, fotinler verdiler. Beni Åık bir Ankara güzeli yaptılar. Yarım saat iƧinde medeni bir Ankara kadını kalakaldım. Dünyalar benim oldu. Dünyalar durdukƧa Atatürk de dursun, cümleyi ayakaltında o kurtardı.’” (Ercan DolapƧı, “Satı Kadın BaÅını Nasıl AƧtı?” Aydınlık, 6 Kasım 2013, http://www.aydinlikgazete.com/mansetler/sati-kadin-basini-nasil-acti-h27234.html)
[30] 1927’de yüzde 75 olan kırsal nüfus, 1960’ta ancak yüzde 68’e gerileyecektir. Bir baÅka deyiÅle, Cumhuriyet tarihinin yaklaÅık ilk 40 yılında demografik yapı fazla deÄiÅmemiÅtir. (Yüksel KaÅtan, “Cumhuriyet Dƶneminde Nüfus Hareketlerinin Fonksiyonu”, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/31973
[31] Bkz. Hülya YalƧın, Cumhuriyet Dƶnemi Kadın İmajı İnÅası (1928-38), H.Ć. Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi ABD Y. Lisans Tezi, Ankara 2019, s.25.
[32] Ćte yandan, kentli nüfusun büyük bƶlümünün de İngiliz Guardian gazetesinde 2 Eylül 1933 tarihinde yayınlanan Åu rƶportajın yansıttıÄı ruh hĆ¢li hĆ¢kimdir: “EÅin ne kadar sıklıkla dıÅarıya Ƨıkıyor Ahmet? Yılda en fazla iki ya da üç kez Ƨıkar. Fakat sürekli olarak evde oturmasının onun iƧin iyi olmadıÄı, havaya ve mekĆ¢n deÄiÅikliÄine ihtiyacı olduÄunu bilmiyor musun? SonuƧta baÅında peƧesi var deÄil mi? Bu yeterli deÄildir. Ona güvenemem. Ayrıca eÅimin sürekli olarak etrafta dolaÅıyor olduÄuna yƶnelik sƶzler benim onurumu kırar. Ancak İngiliz kadınları sürekli olarak dıÅarıya Ƨıkar. Onlar farklıdır. Siz bizimkileri bilmezsiniz. Biz, bizimkileri gƶzümüzün ƶnünden ayıramayız. Ayrıca kadın konusuna gelince bir birbirimize güvenemeyiz. Bu nedenle mi evinizin her tarafı sanki kale gibidir, hiƧ pencere yok. Bu eÅinizi güvende tutmak iƧin mi? Elbette” (Gürhan Yellice, “Erken Cumhuriyet Dƶneminde Türk Kadınını ModernleÅtirme GiriÅimleri, Türk ve Dünya Basını (1926-1934)” Ćanakkale AraÅtırmaları Türk YıllıÄı, Bahar 2018, sayı 24)
[33] Perihan Naci Eldeniz, TTK. Belleten, Cilt: XX, Sayı: 80, 1956. s.740.
[34] Enver Ziya Karal (AÄustos 1925). Fatih Ćzdemir (Ed.). Atatürk’ten DüÅünceler (kitap). Ankara: ODTĆ Yayıncılık. s.78. Atatürk’ün Sƶylev ve DemeƧleri (II)
[35] Hakimiyet-i Milliye, 3 Åubat 1931.
[36] Hakimiyet-i Milliye, 15 Ekim 1925.
[37] Akt. YeÅim Arat, “Türkiye’de ModernleÅme Projesi ve Kadınlar”, Türkiye’de ModernleÅme ve Ulusa Kimlik, Sibel BozdoÄan, ReÅat Kasaba (der.), Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1998, s.90.
[38] ZihnioÄlu, agy. s.193.
[39] Gürhan Yellice, agy. s.336.
[40] Esra IÅık, “Erken Cumhuriyet Dƶnemi Kadın Dergilerinde Kadın İmajı: Ev Kadın Dergisi ĆrneÄi, Folklor ve Edebiyat, 2021, 27(2) 106 Ek s.232.
[41] Esra IÅık, agy. s.232.
[42] 6 Mayıs 1930 tarih ve 1593 sayılı Umumi Hıfzısıhha Yasası 6 ve daha fazla Ƨocuklu kadınlara bir ƶdeme yapılmasını ƶngƶrse de, bu ƶdeneÄin 1922 yılında sadece bir kez, o da 50 TL. ƶngƶrülmesine karÅın 30 TL olarak verildiÄi,1957 yılı itibariyle devletin Ƨok Ƨocuklu kadınlara borcunun 4.5 milyon TL’yi bulduÄu bütƧe gƶrüÅmelerinden anlaÅılmaktadır. (Mehmet Evsile, “Cumhuriyet Dƶneminde Aile ve Kadın Problemleri”, GeƧmiÅten Günümüze Åehir ve Kadın, Osman Kƶse (der.), Canik Belediyesi Kültür Yayınları, 2016, s.614.
[43] Mehmet Evsile, agy. s.615.
[44] Nazan Maksudyan, “Erken Cumhuriyet Dƶneminde Kadın İntiharları-Islah, İnkar ve İskat”, Toplumsal Tarih, sayı 188, AÄustos 2009.
[45] Zafer Toprak, Türkiye’de Yeni Hayat, İnkılap ve Travma, 1908-1928. DoÄan Kitap, 3. Basım, 2019, ss.341-394.
Yorum Ekle