$type=slider$cate=5$meta=0$cate=4$show=home$rm=0

TANTALOS’U YARATMAK[1]

“ GerƧek ihtiyaƧlar ile Ƨağımızın yƶnlendirdiği sahte ihtiyaƧlar arasındaki ayrımın ortadan kalktığı tüketim toplumunda, kişi tüketim...


Gerçek ihtiyaçlar ile çağımızın yönlendirdiği sahte ihtiyaçlar
arasındaki ayrımın ortadan kalktığı tüketim toplumunda,
kişi tüketim mallarını satın almanın ve bunları sergilemenin
toplumsal bir ayrıcalık ve prestij getirdiğine inanır.
İnsan bu süreçte bir yandan kendini toplumsal olarak
diğerlerinden ayırt ettiğine inanırken,
bir yandan da tüketim toplumuyla bütünleşir.
Dolayısıyla tüketmek, birey için bir zorunluluğa dönüşür.
İnsani ilişkiler yerini maddelerle ilişkiye bırakır.
Artık geƧerli ahlĆ¢k, tüketim etkinliğinin ta kendisidir.”
[Jean Baudrillard, Tüketim Toplumu.]

4.5 G’ye geƧtiniz mi?
Bir başka deyişle, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın, “iftiharla aƧıkladığı”, bir günde 4.5 G’ye geƧen 4.5 milyon yurttaştan[2] biri misiniz?
Dile kolay, bir günde 4.5 milyon kişi! Bu kadar da değil: Mobil İletişim AraƧları ve Bilgi Teknolojileri İş Adamları Derneği (MOBİSAD) Yƶnetim Kurulu Başkanı Sinan Ekşi de “52 milyon mobil abonenin 4,5G uyumlu SIM karta geƧiş yaptığını”[3] sƶylüyor. Yani Türkiye’nin neredeyse bütünü bugün olmazsa yarın, 4,5 G’ye geƧmeye kararlı. 30-40 yıl ƶncesine dek, “Acele giden ecele gider”, “Acele işe şeytan karışır”, “Erişir menzile aheste giden, tiz-i reftar olanın payine damen dolanır” (Yavaş giden hedefine ulaşır, acele edenin ayağına eteği dolanır) atasƶzleri uyarınca aheste bir yaşam sürdüren, kƶyleri telefon erişimine ta 1984’te kavuşmuş[4] bir toplum iƧin şaşırtıcı bir hız tutkusu!
Yakın zamana dek aşk roman ve filmlerinin, pembe dizilerinin en önemli teması iletişimsizlik yüzünden yanlış anla(ş)ma nedeniyle de bir türlü kavuşamayan sevgililer olan bir toplum için afallatıcı bir iletişim aşkı!
Ama en Ƨok da, “tüketim toplumu”nun ruhunu yakalamış, onu soğurmuş olmanın gƶstergesi… “Bir lokma, bir hırka”dan bugünlere… GerƧekten de uzun bir yoldan geliyoruz.
Kimileri buna “kalkınma, gelişme vb.” diyor. Ya da “Ƨağdaş uygarlık/muasır medeniyet seviyesine erişmek”…
“Muasır medeniyet”in nasıl olması gerektiğiniyse, 60 yıl kadar ƶnce ABD’li iktisatƧı Victor Lebow, şöyle betimliyordu:
“Devasa üretken ekonomimiz tüketimi yaşam tarzımız kılmamızı, malların satın alınıp kullanılmasını bir ayine dƶnüştürmemizi, manevĆ® doyumumuzu, egomuzun tatminini tüketimde aramamızı talep ediyor. Sosyal statünün, toplumsal kabulün, saygınlığın ƶlçüsü artık tüketim ƶrüntülerinde yatıyor. Bugün yaşamlarımızın anlam ve ƶnemi, tüketim terimleri ƧerƧevesinde ifadelendiriliyor. Birey üzerindeki, güvenli ve kabul edilmiş standartlara uyma konusundaki basınƧ ne denli fazlaysa, ƶzlemlerini ve bireyselliğini giydikleri, kullandığı araƧ, yedikleri -evi, arabası, beslenme ƶrüntüleri, hobileri- ƧerƧevesinde ifade etme eğilimi o denli yoğundur. (…) Bu meta ve hizmetler tüketiciye ƶzel bir aciliyetle sunulmalıdır. Yalnızca ‘zorunlu’ bir tüketim seferberliği değil, aynı zamanda ‘pahalı’ tüketimi gereksiniyoruz. Şeylerin durmaksızın artan bir hızla tüketilmesi, yakılması, eskimesi, ikame edilmesi ve atılması gerekiyor. İnsanların artan karmaşıklıkta yemesi, iƧmesi, giyinmesi, araba kullanması, yaşaması dolayısıyla da her seferinde daha pahalı tüketmesi gerekiyor.”[5]
O andan sonra, ABD’den başlamak üzere hiƧbir şey eskisi gibi olmayacaktı… Tüketme buyrultusu, tüketim toplumu imgesi hızla yayılan ve ƶnü alınamayan bir salgın hastalık gibi yeryüzünü kapladı. Her eve bir buzdolabı, Ƨamaşır makinası, TV, bulaşık makinası, fırın, telefon, her aileye bir otomobil… Zamanla tüketim malları “personal/kişisel” sıfatı yüklendikƧe hem asgari tüketim birimi aileden bireye doğru daralarak piyasayı genleştirecek, hem de kullanım süreleri hızla kısalacaktı: “Kişisel” bilgisayarlar, cep telefonları, kişisel bakım ürünleri, her bireye bir otomobil, her odaya bir TV… Bir-iki yıl kullanılıp, hemen bir üst modeliyle ikame edilmek üzere uƧsuz bucaksızlaşan Ƨƶplüğü boylayacak “ahir zaman oyuncakları”…
Max Weber’in “Protestan AhlĆ¢kı ve Kapitalizmin Ruhu”nda kapitalistin prototipi olarak betimlediği, Ƨok Ƨalışan, kazandığını biriktirip işe yatıran, gƶsterişten uzak, tutumlu, sebatkĆ¢r “dünyevĆ® münzevĆ®”den, yaşamın anlamını tüketmekte bulan, gereksinimlerini karşılamak iƧin değil, “birey” olduğunu kanıtlamak, iƧ sıkıntısını gidermek, yalnızlık duygusunu aşabilmek, aşk acısını unutmak, haz duyabilmek, iş arkadaşıyla rekabet edebilmek, bir kimlik edinebilmek iƧin tüketen günümüz homo consummerus’una… GerƧekten de radikal bir kültürel dƶnüşüm yaşadı insanlık… Yoksa “başkalaşım” (metamorfoz) mu desek?

Tantalos’u Yaratmak

İktisat kitapları bize tüketimin gereksinim karşılayıcı bir etkinlik olduğunu öğretir. “İnsanın mutluluğu iƧin…” diye ekler, burjuva ideologları. İnsanlar ihtiyaƧlarını giderdikƧe doyuma kavuşacak, mutlu olacaklardır. Oysa günümüz “tüketim toplumları”nda, tüketim ile gereksinim ve giderek tüketim ile doyum/mutluluk arasında hemen hiƧ ilişki kalmamıştır. Günümüz toplumlarında “tüketim sahnesi” A’dan Z’ye bireysel tüketicinin “haz”zına yƶnelik olarak düzenlenmiş olduğu gƶz ƶnünde bulundurulduğunda…
“Günümüz toplumları iƧin hafta sonu, geniş alışveriş merkezlerinde yiyecek, giyecek, kozmetik, mobilya, Ƨamaşır, kitap satın almak, sinemaya gitmek ve en sonunda da akşam yemeğini yiyerek eve dƶnmekten oluşmaktadır. Bu yeni kapalı mekĆ¢nlar, tüketicilerin iƧeride rahatƧa gezinebilmeleri, vitrindeki ürünlere gƶz gezdirebilmeleri gibi bir dizi imkĆ¢nı da beraberinde getirmişlerdir. Bƶylece, rasyonel iƧerikli, satın alma davranışına, haz ve eğlenceye dayalı boş zaman eylemi de ilĆ¢ve olunmuştur. Satın alma davranışı zorunluluk olmaktan uzaklaşarak, haz sağlayan, eğlenceli bir deneyim şekline bürünmüştür. Ɩzellikle, günümüzdeki alışveriş merkezleri sunmuş oldukları Ƨeşitli hizmetler ve gƶsterilerle alışverişin bu yeni anlamına uygun ortamlar iƧermektedirler. Sƶz konusu kamusal mekĆ¢nlar ile aslında bireyler hem tüketmeye, hem de sosyalleşmeye davet edilmiştir. Bu anlamda tüketmek moda ve gerekli bir pratik olarak da gƶrülmüştür.”[6]
Bƶylesi bir sahnede tüketici, tanrılar tarafından gırtlağına kadar suyun iƧinde oturup da susuzluğunu gidermek iƧin eğildiğinde tüm suyun Ƨekilip yok olduğunu gƶrmekle cezalandırılan Tantalos’u andırmaktadır. Gırtlağına kadar mallara boğulmuştur; herşey elinin altındadır; cebinde parası yoksa gelecekteki işgücünü satarak, yani kredi kartıyla satın alabilecektir.
Ama bir türlü deliler gibi peşinde koştuğu doyumu, hazzı yakalayamaz. Çünkü o Ƨok imrendiği oyuncağı alıp da evine gƶtürdüğü an vitrindeki albenisini, ışıltısını yitirip sıradanlaştığını, ya da daha fenası, daha cazip, daha ışıltılı, daha sofistike bir üst modelin piyasaya sürüldüğünü gƶrecektir… Tantalos-tüketici, ebedĆ® bir susuzluğun mahkĆ»mudur.
Araştırmalar bu mülahazaları doğruluyor: Tüketimin mutluluk getirmediğini… Getirdiği “haz”zın son derece uƧucu/geƧici olduğu… Britanya’da yürütülen bir araştırma; Britanyalıların yüzde 61’inin, gerƧekten ihtiyaƧ duydukları şeyleri satın alamadıklarına inandığını gƶsteriyor. Gelir düzeyi 1950’den beri üçe katlanmış, dünyanın en zengin ülkelerinden birinde… Üstelik, aynı araştırma, en yüksek gelir diliminin de bu duygudan bağışık olmadığını gƶstermekte: Yıllık geliri 50 000 pound’un (=200 000 TL) üzerinde olan dilimin yarıya yakını (yüzde 40) “yeterince tüketemediğini” düşünüyor![7] Yani ne kadar tüketirse tüketsin, homo consummerus yeterince tükettiğine ikna olmuyor. Hap bir eksiklik duygusu iƧinde yaşamaya yazgılı… Hatta tükettikƧe eksiltiyor kendini.
Çünkü günümüz “tüketim toplumlarında “…mallar toplumsal, kültürel ve manevĆ® anlam ve imaları nedeniyle satın alınırlar. Ama genellikle toplumsal, kültürel ve manevĆ® gereksinimleri karşılamazlar. Karşıladıklarındaysa bu Ƨok kısa süreli olur: Anlamlar kısa sürede reklamlar tarafından eskilerden yenilere taşınır. Ama yeni şeyleri hemen alamazsın - belki de hiƧ alamazsın. SonuƧ düş kırıklığı ve doyumsuzluktur. Daha 1920’lerde General Motors’dan Charles Kettering şöyle diyordu: ‘İktisadĆ® refahın anahtarı, doyumsuzluğun ƶrgütlü yaratımıdır.’”[8]
Şu hĆ¢lde tüketim toplumlarında doyumsuzluk bireysel bir kusur, hastalık filan değil, tasarlanarak, bilerek ƶrgütlenmiş bir kolektif halet-i ruhiyedir: sistem insanların tüketmesi üzerine kuruludur. İnsanlar tüketmezse, kapitalist malını satamaz, kĆ¢r edemez, üretilen mallar dağlar gibi yığılır, sistem krize girer… - Kimsenin aklına onları gereksinim duyan, ama alım gücünden yoksun yoksul yığınlara dağıtmak gelmez: bu sisteme ihanet olacaktır.[9]
İnsanlar, doğaldır ki yaşayabilmek iƧin nesnelere gereksinim duyarlar: doğada hazır buldukları şeylerin pek azı dolayımsız bir biƧimde tüketilebilir durumdadır. Bu nedenle, üretimci emekleri aracılığıyla hammaddeyi kullanılabilir ve tüketilebilir şeylere dƶnüştürürler: yiyecek, kap-kacak, barınak, el baltası, mızrak, tekerlek, koşum takımı, değirmen, kağıt, giysi, bilgisayar… Ve ürettiklerini yaşayabilmek, yani kendilerini (ve gelecek kuşakları) yeniden üretebilmek iƧin tüketirler. Bir başka deyişle, tüketim, aynı zamanda bir yeniden üretimdir - buraya kadar yadırganacak bir şey yok.
Aynı zamanda “tüketim toplumu” olan kapitalist toplumların Ƨarpıklığı ya da akıldışılığı şuradadır ki, kapitalizmde üretim, yaşamak iƧin gerekli nesneleri üretme faaliyeti olmaktan Ƨıkmıştır. Kapitalizmin temel ƶzelliği, -buhar, fosil yakıt, nükleer vb. enerji kaynaklarının devreye girmesi aracılığıyla, bu enerji kaynakları ile Ƨalıştırılan makinelerin ise toplumda küçük bir azınlığın, kapitalist sınıfın elinde olmasıdır. “Üretim araƧları”nın sahibi olan bu sınıfın varlığı, Ƨalıştırdığı işçilere ürettirdiği (artık ƶzgül bir kullanıcıya yƶnelik olarak değil, anonim bir piyasa iƧin üretildikleri iƧin “meta” olarak adlandırılan) malların satılmasıyla elde ettiği kĆ¢ra bağlıdır.
O mallar satılmalıdır. Gerekirse onlara hiƧ gereksinim duymayan “müşteri”lere… Bunun iƧin de “ihtiyaƧ” yaratılmalıdır; daha doğrusu “ihtiyaƧ duymayan insanlar”, kapitalistin kendilerine sunduğu mallara delicesine ihtiyaƧ duyan müşterilere dƶnüştürülmelidir.
Amerika kıtasına gƶƧen Avrupalıların, yerlileri Bolivya’da işletmeye aƧtıkları bakır yataklarında Ƨalışmaya ikna etmek iƧin onları kokaya alıştırdıkları, ardından da ücretlerini kokayla ƶdemeye başladığı aktarılmaktadır. Tıpkı topraklarını beyazlara “satmaya” değersiz incik boncuk, hastalık bulaştırılmış battaniyeler ve “ateş suyu”yla ikna edilen Kuzey Amerika yerlileri gibi…
Amerika kıtasındaki “kurnaz” girişimcilerin torunları olan kapitalistler, o gün bugündür, insanları aslında hiƧ gereksinim duymadıkları nesnelere dair “ olmazsa yaşayamam” hissini yaratacak binbir türlü desise geliştirmekteler. Bugün adına “pazarlama” denilen ve psikolojiyi, psikanalizi, sosyolojiyi, antropolojiyi, güzel sanatları, estetiği, iletişimi, gƶstergebilimi… hizmetine koşan dev bir sektƶre dƶnüşmüş olan faaliyet alanının varlık nedeni budur.
“Psikanaliz” dedim; bu disiplinin daha ortaya Ƨıktığı ilk günlerde, daha hastalarına hizmet vermeden, üstelik de bizzat kurucusunun yeğeni tarafından insanlarda yapay gereksinimler yaratmayı hedefleyen pazarlama sektƶrünün hizmetine koşulduğunu öğrenmek, şaşırtıcı olacaktır. Evet, pazarlama, ya da propaganda mekanizmasının mucidi ve onu -“halkla ilişkiler” adını vererek- ticaretin ve siyasetin eline veren kişi Sigmund Freud’un yeğeni Edward Bernays’dan başkası değildir. Bernays’ın ilk “müşterisi” ise, erkeklerin tütün pazarının bir süredir doyduğundan şikĆ¢yet eden ve kadınlara ulaşmak isteyen Amerikan Tütün Şirketi’dir. Şirket, Bernays’ın kapısını Ƨalarak bir yol bulmasını ister. Amcasının öğretilerinden pazarlama teknikleri üreten Bernays bir Ƨƶzüm bulur: Bir grup mankeni New York’ta bir süfrajet yürüyüşünde ƶrgütlerken, basına kadınların yürüyüş sırasında “ƶzgürlük meşaleleri” tutuşturacağı haberini sızdırır. Kadınlar yürüyüş sırasında, işaret üzerine basının ƶnünde hep birlikte Lucky Strike sigaralarını yakarlar. 1 Nisan 1928 tarihli New York Times’ın manşeti şöyle Ƨıkacaktır: “Bir grup kız ‘ƶzgürlük’ jesti olarak sigara tüttürdü.” Bir nesnenin bizatihi kendisi iƧin -bir ihtiyaƧ giderici olarak değil- bir “simge” (“ƶzgürlük”) olarak tüketilebileceğine/tüketilmesi gerektiğine dair ilk ders!
Ama Bernays, propagandanın yalnızca ticarete değil, siyasete de hizmet etmesi gerektiğinin bilincindedir. Amerikan üst sınıfının bir üyesi olarak, sınıf kardeşleri gibi o da, “oy hakkı”nın (kadınlar dahil) tabana yayılmasının iƧerdiği risklerin bilincindedir ve bu “risk”i ƶnlemenin en emin yolunun propaganda olduğunu bilmektedir. Sorun “demokrasiyi riskten arındırmak”tır, ve 1928’de yayınlanan Propaganda başlıklı kitabında şöyle demektedir: “Kitlelerin ƶrgütlü alışkanlık ve gƶrüşlerinin bilinƧli ve akıllı manipülasyonu demokratik bir toplumda ƶnemli bir unsurdur. Toplumun bu gƶze gƶrünmeyen mekanizmasını manipüle edenler, ülkenin gerƧek yƶnetici iktidarını oluşturan gƶrünmez hükümeti oluştururlar.”[10]
“Kitlelerin ƶrgütlü alışkanlık ve gƶrüşlerinin bilinƧli ve akıllı manipülasyonu”… kapitalist sistemin, denetim altına alabildiği tüm iletişim araƧları aracılığıyla tarihi boyunca yapageldiği, budur… İnsanı, toplumu, kültürü dƶnüştürme faaliyeti…
Bir ihtiyaƧ karşılayıcı faaliyet olarak tüketimin, insanın (ve toplumun) kendini yeniden üretebilmesi iƧin zorunlu olduğunu belirtmiştim: insanlar, tarihleri boyunca ihtiyaƧlarını -onların kƶlesi olmadan- karşılaya gelmişlerdir, oysa. Antropoloji disiplini bize Batı kapitalizminin Avrupa-dışı coğrafyalara dümen kırdığı dƶnemlerde karşılaştığı küçük ƶlƧekli -avcı-toplayıcı, hortikültüralist, Ƨoban, tarımcı- toplumlarda (onları yutup yok etmeden ƶnce) kaydettiği tüketim alışkanlıklarına dair bilgileri sunar…: Armağan değiş-tokuşu, karşılıklılık, paylaşım, üretim fazlasının tahrip edildiği, dolayısıyla toplum iƧinden birilerinin onları temellük edip kendilerini diğerlerinden farklılaştırmalarına mahĆ¢l vermeyen potlach’lar, ziyafetler, üretim fazlasının tanrılara sunulması…
Üretimin ihtiyaƧ-karşılayıcı bir faaliyet olarak kavrandığı küçük ƶlƧekli toplumlarda, bu nedenledir ki “modern” toplumlarda bir kişinin -aslında hiƧ de gereksinmediği şeyleri satın alabilmek uğruna- ƶmrünü bir makinenin başında vida sıkıştırarak geƧirmesi bir “delilik” olarak gƶrülecektir. “İlkel” “refah toplumları”nda, “Ƨalışma” süreleri hem “modern” sanayi toplumlarına gƶre daha kısadır; hem nüfusun gƶreli küçük bir kesimi tarafından gerƧekleştirilmektedir, hem de diğer gündelik faaliyet biƧimlerinin iƧine “gƶmülü”dür. Ɩrneğin Kalahari Ƨƶlünün Ƨeperlerinde yaşayan avcı-toplayıcı !Kung San’larda yetişkin ve engelsiz bir !Kung erkeği ya da kadını haftanın 2.5 günü avcılık ya da toplayıcılık yaparak, kendisinin ve bağımlılarının (Ƨocuklar, yaşlılar, engelliler…) gereksinimlerini karşılayabilmektedir.[11]
 Marshall Sahlins ise “ƶzgün refah toplumu” olarak tanımladığı avcı-toplayıcıların “bizden az Ƨalıştığını, besin arayışının sürekli değil, aralıklı, bol dinlenmeli bir Ƨaba olduğunu, günboyu uyuma sürelerinin diğer bütün toplum tiplerinden fazla olduğunu” kaydeder. “Ƈalışma”, bir “bela”, bir “lanet” olarak algılanmamaktadır, hatta Ƨoğu yerli toplumun dilinde ƶzgül olarak “Ƨalışma”ya işaret edecek bir kavram da yoktur: ƶrneğin Avustralya aborijin gruplarından Yir-Yont’lar Ƨalışma ile oyun arasında lingüistik bir ayırım yapmazlar![12]
Çünkü onlar iƧin tüketim, yalnızca hayatta kalabilmek, ertesi güne ulaşmak iƧin gereksindiklerine erişebilmektir. Fazlası, gereksiz bir yüktür yalnızca… Niye boşuna yorsunlar ki kendilerini?
Bir !Kung San’ın, bir Yir-Yont’un yaşamı sizlere sefilane gelebilir: 4.5 G’lerden, lap-top’lardan, otomobillerden, buzdolaplarından, Ƨamaşır-bulaşık makinalarından, TV’den, McDonalds’dan, ne bileyim, spor ayakkabılardan, Louis Vuitton Ƨantalardan, Ray Ban güneş gƶzlüklerinden, YSL Ƨoraplardan, EstĆ©e Lauder parfümden yoksun bir yaşam…
Ama en azından günümüz tüketim toplumlarının ƶdemek zorunda kaldığı Ƨevresel maliyetten bağışık…

Tüketilen Yalnızca Mallar Değil, Doğa!

Bilmem biliyor musunuz; son 30-35 yılda yeryüzünün doğal kaynaklarının yüzde 30’u tükendi… Daha da kƶtüsü, bu kaynaklardan pek azı insanlar tarafından yenilenebilir nitelikte. Doğal ormanların yalnızca yüzde 20’si varlığını sürdürebiliyor.
Bu kadar da değil: uzmanlar 1975 yılına kadar tüketilen kaynakların oranını yüzde 10 olarak hesaplıyorlar! Bir başka deyişle, tüm insanlık tarihi boyunca tükenen kaynakların üç katı, son otuz yıl iƧerisinde tüketilmiş. Bu tırmanışın devam etmesi durumunda ƶnümüzdeki 10 yıl iƧerisinde kaynakların yüzde 30 ila 40 kadarı daha tükenmiş olacak. Hepimizin ƶmür süresi iƧerisinde, yeryüzü kaynaklarının yüzde 80’inin tükendiğine tanık olacağız![13]
Tropikal bƶlgelerde tatlı su canlıların son 50 yıldaki tükenme hızı yüzde 70’i bulmuşken, 1970’ten günümüze tüm tropikal türlerin popülasyonunda yüzde 60’lık bir düşüş yaşandığı bildiriliyor. Asya’da kaplan popülasyonu son 30 yılda yüzde 70 oranında azaldı. Batı Atlantik’te endemik mavi yüzgeƧli ton balığı türü, sınai balıkƧılık nedeniyle tükenmenin eşiğine geldi.
Dünya Yaban Hayat Vakfı (WWF)’nın “kritik bir biƧimde soyu tükenme tehlikesi altındaki türler” listesinde, Ƨeşitli goril, gergedan ve kaplan alt-türleri dĆ¢hil 17 hayvan türü yer alıyor. 33 tür “tehlike altında”, 16 tür “tehlike sınırında”, 10 tür ise “tehlike sınırına yakın” canlılar listesinde bulunuyor. Bir başka deyişle, 76 hayvan türü, şu ya da bu biƧimde soyu tükenme tehdidiyle karşı karşıya: bu, ekolojik denge aƧısından ciddi bir tehdittir!
Dünya Yaban Hayat Vakfı (WWF) 2012 Raporu, yeryüzünde 2.7 milyar insanın, hâl-i hazırda, yılın bir bölümü susuzluk çektiğini kaydediyor.[14]
Yine Dünya Yaban Hayat Vakfı, yeryüzündeki orman kaybının dakikada 48 futbol sahası genişliğine ulaştığını bildiriyor. Amazon yağmur ormanlarının en az yüzde 17’si, son elli yılda, insan faaliyeti sonucu tükenmiş durumda.
Ve küresel ısınma: Bilim insanları son yüzyıl iƧerisinde iklimin 0.4 ila 0.8˚ C arasında ısındığını saptıyorlar. Bu işin bir yanı. Ama daha kƶtüsü var. İklim Paneli, 2100 yılına kadar ortalama küresel ısı artışının 1.4 ila 5.8˚C arasında olacağını tahmin ediyor. Bir başka deyişle, ƶnümüzdeki yaklaşık yüz yıl iƧerisinde dünyanın ısısı, geƧmiş yüzyıldakinin 2 ila 6 katı kadar artacak![15] Yani Ƨok yakında bugünleri mumla arayacağız! Tabii hayatta kalmayı başarabilirsek…
SonuƧ olarak diyebiliriz ki, İnsan faaliyetinin “ekolojik ayak izi”; bir başka deyişle doğal kaynaklar ve ekosistem üzerinde insan tüketimi sonucu oluşan etki, ƶlçülen son tarih olan 2008’de yeryüzü toprak ve okyanuslarının kapasitesinin yüzde 50 üzerindeydi. Yani yeryüzünün, bir yılda tüketilen doğal kaynakları yenilemesi iƧin gereken süre, 1.5 yıldı.[16] Bu aƧık giderek büyüyor.

Tüketimin Eşitsizliği

Oxfam’a gƶre 2016 yılında dünyanın en zengin yüzde 1’lik diliminin servetinin geriye kalan yüzde 99’a eşitlendiği ve dünyanın en zengin 80 kişisinin toplam servetinin 2009-2016 arasında ikiye katlandığı[17] günümüz dünyasında, zenginlerle yoksulların “ekolojik ayak izleri”nin boyutlarının farklı olduğu, artık en “ana-akım” araştırmaların dahi gündemlerinde yer alıyor. Bu hem zengin ve yoksul ülkeler iƧin, hem de aynı toplumun zengin ve yoksul katmanları aƧısından bƶyle. Yeryüzü kaynaklarının tüketilmesinden, zenginlere gƶre Ƨok daha az sorumlu olan yoksullar, bu tüketimden kaynaklanan tehlikelere (kıtlık, susuzluk, küresel ısınma, kirlenme, bozulan sağlık koşulları…) orantısız ƶlçüde maruz kalmaktalar. Somutlayacak olursak, dünya nüfusunun K. Amerika ve Batı Avrupa ülkelerinde yaşayan yüzde 12’si dünyadaki ƶzel tüketim harcamalarının yüzde 60 kadarını gerƧekleştirirken, Güney Asya ve Sahra-altı Afrika’da yaşayan üçte birlik nüfus, toplam tüketimin ancak yüzde 3.2’sini gerƧekleştirebiliyor!
Bƶylelikle, ƶrneğin dünya nüfusunun yüzde 5’ini barındıran ABD, günümüzde dünya tüketiminin yüzde 30’unu gerƧekleştirmekte. Dünya fosil yakıt kaynaklarının dƶrtte biri, ABD tarafından tüketiliyor: kƶmürün yüzde 25’i, petrolün yüzde 26’sı ve doğalgazın yüzde 27’si… 2003 yılında ABD’deki ƶzel otomobil sayısı, sürücü belgesi sayısından fazlaydı, yani sürücü başına birden fazla araƧ düşüyordu ve motorlu taşıtlar arasında, benzin tüketimi en yüksek olan lüks otomobiller birinci sıradaydı.
Yine ABD’de yetişkin nüfusun yüzde 65 kadarının obez olduğu hesaplanmakta…
Yalnız ABD mi? Dünyada “tüketici sınıf” nüfusunun yarıya yakını gelişmekte olan ülkelerde yaşayan, 1.7 milyarı bulduğu hesaplanıyor. Bunların tüketim standartları dünya nüfusunun geriye kalanının Ƨok üzerinde. “Tüketim toplumu” modeli ABD’den Kuzey Amerika, Avrupa ve Asya’ya yayıldıkƧa, bu bƶlgelerin “ekolojik ayak izi”de giderek büyüyor.
Ɩrneğin 2003 yılında Ƈin’de her gün 11 000 arabanın trafiğe Ƨıktığı hesaplanmıştı: yılda 4 milyon yeni ƶzel otomobil demekti bu! Ɩzel oto satışları 2003’ün ilk yarısında yüzde 80 artış kaydetmişti[18] - yalnızca Ƈin’in caddelerinde dolaşan ƶzel araƧların küresel ısınmaya katkısını varın siz düşünün!
Ve lüks tüketim: Forbes dergisine gƶre 2014 yılında lüks arabalara 437 milyar dolar harcandı. Parfüm, giysi, mücevherat ve aksesuarlar iƧin harcanan miktar ise 278 milyar doları bulmuş. 187 milyar dolar lüks otellere, 48 milyar lüks lokantalara, 23 milyar dolar ƶzel jetlere, 22 milyar dolar lüks mobilyalara, 8 milyar ƶzel yatlara, 1 milyar dolar ise yat yolculuklarına harcanmış.[19] Bir yıl iƧinde, dünya nüfusunun yüzde 1’lik kesiminin lüks tüketime harcadığı para miktarı, 1 trilyon doları geƧiyor! Bu arada, hatırlatayım: 2013 yılı dünya gayrısafi hasılasının tutarı, 75,59 trilyon dolardı!
Yeryüzünde günde 2 doların altında bir gelirle hayatta kalmaya Ƨabalayan 2.8 milyar insan iƧin ise, tüketim Ƨok uzak bir düşten ibaret. İƧlerinden bir milyarı iƧme suyuna düzenli erişimden yoksun olarak sürdürüyor yaşamını. İşin korkunƧ yanı, bugün dünyanın Ƨoğunlukla yeni işletmeye aƧılan kaynaklarının bulunduğu bƶlgelerde yaşadıkları iƧin ülkelerindeki doğalgaz rezervleri, ormanlar, maden yatakları, akarsular, denizler, yeraltı suları, dünyanın parababaları tarafından talan edilirken, hem aƧlığa, hem de bu işletmelerden kaynaklanan Ƨevresel risklere maruz kalanlar, onlar oluyor. Bir yandan da zengin ülkelerin kirlilik “ihraƧ ettiği” bƶlgelerde yaşıyorlar (kirletici sanayiler, nükleer vd. atıkların ihracı…)[20] Daha somut bir deyişle, dünyanın en zengin yüzde 1’ine sermaye ediyorlar emeklerini ve yaşamlarını.
Gelir eşitsizlikleriyle Ƨevresel risklerin eşitsizliğinin Ƨakışması, hem küresel, hem de “ulusal” bir olgu. Ɩrneğin ABD’de düşük gelir düzeyli beyaz-olmayan nüfusun tehlikeli atıklardan kaynaklanan Ƨevresel risklere daha yoğun bir biƧimde maruz kaldıkları, bilim insanlarının sürekli olarak dikkat Ƨektikleri bir durum. Üstelik, yoksullukları nedeniyle sağlık hizmetlerine erişimleri daha düşük olduğundan, Ƨevresel tehlikelerden kaynaklanan ƶlümler, Ƨoğu etnik azınlıklardan oluşan yoksulları buluyor… Atıkların yoksulların yaşadıkları “ucuz” bƶlgelerde depolanması; yoksulların ekmek parası iƧin Ƨevresel riskleri yüksek alanlarda Ƨalışmayı kabul etmesi, Ƨoğu beyaz, orta-üst sınıf politika oluşturucuların tercih ve kararları; ƶrgütsüzlük…
Aynı durum İngiltere ve Fransa iƧin de sƶz konusu. Yakın zaman ƶnce İngiltere’de gerƧekleştirilen bir araştırma, Ƨoğunlukla etnik azınlıkların yaşadığı yoksul bƶlgelerde PM10 ve nitrojen diokside maruz kalma riskinin Ƨok daha yoğun olduğunu gƶzler ƶnüne sermiş. Fransa kentlerinin yoksul mahallelerinde hava kirliliği ƶlçümleri -kirletici sanayiler bu bƶlgelerde yer aldığı iƧin- daha yüksek Ƨıkmakta.[21]
Ƈevresel yoksul düşmanlığı ve ırkƧılığın ƶrnekleri…

Peki, Türkiye’de Durum Ne?

Türkiye’de neoliberal kapitalizmin en dizginsiz uygulamalarına tanık olan AKP iktidarı yıllarının aynı zamanda bir Ƨevre katliamına sahne olduğunu kim inkĆ¢r edebilir ki?
Birkaç başlık hâlinde irdeleyelim:

Akarsuların HES’leştirilmesi: AKP iktidarı, Anadolu’nun her ırmağını, her deresini, her şelalesini borulara tıkıştırıp santrale dƶnüştürmeye yeminli gƶzüküyor. Bƶylelikle, ƶrneğin,
• “Hidroelektrik santralı (HES) projelerinde Ƨevre ve sivil toplum ƶrgütlerinden gelen eleştirileri dikkate almayan hükümet, doğal sit alanlarına inşa edilecek HES’lerle ilgili “ilke kararı” yayımladı. Ancak karar, dereceleri yeniden belirlenme aşamasında olan sit alanlarına yeni HES’lerin ƶnünü aƧtı. Yayımlanan ilke kararına gƶre, sadece doğal sit alanlarında değil, koruma alanlarında da HES’ler inşa edilebilecek.”[22]
• “Ege Denizi’ne akan Balıkesir ve Ƈanakkale arasında sınırı oluşturan Mıhlı Ƈayı üzerine yapılması planlanan HES projesi yƶre halkının tepkisine neden oluyor. Yurttaşlar 23 Mart 2013 günü Mıhlı Ƈayı Kƶprüsü’nde buluşarak “Su hakkımız anayasal güvenceye alınmalıdır” dediler.
Homeros’un İlyada Destanı’nda sıkƧa sƶzü edilen, şelaleleri, başdeğirmeni ve antik kemer kƶprüsüyle eşsiz gƶrsel peyzaj ve kültürel zenginlikleri barındıran Mıhlı Ƈayı da HES tehdidi altında. Mıhlı Ƈayı’na HES inşa edildiğinde dere iƧinde ve Ƨevresinde ağaƧlar kesilecek, su tünellere sokulacağı iƧin havza susuz kalacak, havza boyunca biyolojik denge bozulacak, ekosistem Ƨƶkecek.”[23]
• “Ƈevre ve Şehircilik Bakanlığı, yargı kararlarına rağmen Karadeniz’deki hidroelektrik santral (HES) projelerinde ısrarlı. Danıştay’ın hukuka aykırı olduğu gerekƧesiyle üretim lisansı ve su kullanım anlaşmasını iptal ettiği Rize’nin Ƈayeli ilƧesi Senoz vadisindeki Kayalar HES projesine ilişkin ƇED raporuna yeniden onay verildi.”[24]
• “Erzurum Oltu’yu Ƨƶle Ƨeviren HES gibi, 55 yeni proje iƧin acil kamulaştırma kararı verildi. Soma’dan Malatya’ya kadar yapılacak yeni HES projeleri, bulundukları yeri, üç yıl ƶnce yemyeşil olan Oltu gibi kurutacak.”[25]
• “Rize’nin balı ile dünyaca ünlü Anzer Yaylası’na 3 HES projesi yapılması iƧin onay veren Ƈevre ve Şehircilik Bakanlığı, şimdi de KoƧ Holding’e bağlı Demir Export’un bƶlgedeki maden arama Ƨalışmalarına izin verdi. Rize Valiliği de maden arama Ƨalışmaları iƧin “ƇED gerekli değildir” kararı verdi. Anzer Yaylası 2010 yılında Trabzon Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bƶlge Kurulu tarafından 1. derece doğal SİT alanı ilan edilmişti.”[26]
• “Gümüşhane, Trabzon, Rize, Artvin, Ordu, Bayburt ve Giresun’da 2 bin HES planlanıyor.”[27]
• “Adıyaman’ın Yaylakonak beldesinde yapılması planlanan HES projeleri ve Gƶmükan Barajı AlevĆ®lerin yaşadığı 8 kƶyü gƶƧe zorluyor. Tarım ve hayvancılıkla geƧinen yaklaşık 5 bin aile, Girlevik ve Ƈatderesi sularının Gƶmükan Barajı’na akıtılması durumunda bƶlgede tarım ve hayvancılığın biteceğini vurgulayarak, projeden vazgeƧilmesini istiyor. Kƶylüler, bƶlgenin yaban keƧileri ve geyiklerin koruma alanı olduğuna da dikkat Ƨekiyor.”[28]
• “Diyarbakır’daki Dicle Vadisi iƧin yeni tehdit, vadiden geƧen Dicle Nehri’nin üzerinde kurulu bulunan baraj ve HES projeleri nedeniyle debisinin düşmesi ve statüsünün de ‘dere’ olarak değiştirilmesi. Bu değişiklik ile nehrin kıyı kenar Ƨizgisine 50 metre mesafeye kadar yapı inşa edilebilecek. Vadi daha ƶnce yapı rezerv alanı ilan edilmiş ve ardından tarım arazisi statüsünden Ƨıkarılmıştı.”[29]
• AKP iktidarı boyunca dereler üzerinde 2000 kadar mikro-HES iƧin lisans verildiği bildiriliyor![30]

Ormanların tüketilmesi: Son yıllarda ormanların yok edilmesi, yasa ve yƶnetmeliklerle desteklenen taammüdĆ® bir katliam hĆ¢lini aldı. Nasıl mı?
• “Ormanlarla ilgili yƶnetmeliklerin eski ve yeni hĆ¢li karşılaştırıldığında, ormanların karşı karşıya kaldığı tehlike ortaya Ƨıkıyor. Orman Kanunu’nda son 10 yılda 10 değişiklik yapıldı. Her düzenleme ormanları biraz daha yapılaşmaya aƧtı. Yeni değişikliklerin büyük bƶlümü de madencilik faaliyetlerin, ormanlık alanda yapılacak diğer faaliyetlerin izinlerin ve kısıtlamaların düzenlendiği 16, 17 ve 18. maddelere ilişkin. En son yapılan değişiklikle orman sahalarında definecilikten petrol aramaya, eğitim ve sağlık tesislerinden, yeraltı deposuna kadar her türlü ormancılık dışı faaliyetine izin verilebileceği belirtiliyor.”[31]
• “(Başbakan) Erdoğan, Karadeniz kıyısında su havzasına yapılacak 3. havalimanı ve 3. Boğaz Kƶprüsü iƧin yüzbinlerce ağacın kesilip ormanların yok edilmesine karşı Ƨıkanları “Gezi zekĆ¢lı” diye nitele”di.[32]
• “Ƈevre ve ormanlara yƶnelik uygulamaları eleştiri konusu olan hükümet, tartışmalı iki değişiklik daha yaptı. Meclis’te “torba tasarıya” eklenen maddeye gƶre, ormanlar iƧerisine “idareler ve ziyaretƧiler” iƧin inşa edilecek yapılarda imar planı şartı aranmayacak.”[33]
• “İki şirket metrekaresini 1 liraya aldığı ormanlık alana santral kuracak. İskenderun’un Azganlık beldesinde denize sıfır noktada ve ormanlık alana iki termik santral kurulacak. 800 dƶnümlük alan, DemirƧelik İhtisas Organize Sanayi Bƶlgesi’ olarak Tosyalı Holding ile Atakaş Grubu’na 2011’de tahsis edildi. Yatırımcılara ‘arsa yok’ diyen Hatay’daki yƶneticilerin, İskenderun OSB’nin ‘demirƧelik ihtisas’ ƶzelliği kaldırılarak iki firmaya termik santral izini verdiği ortaya Ƨıktı.
Azganlık beldesinde denize sıfır noktada ve ormanlık alandaki 800 dƶnümlük arazi 2011 yılının Temmuz ayında ‘DemirƧelik İhtisas Organize Sanayi Bƶlgesi’ olarak Tosyalı Holding ile Atakaş Grubu’na tahsis edildi. Ancak OSB’ye şirketler tarafından 2 ayrı termik santral kurulacağı ortaya Ƨıktı.”[34]
• “Türkiye’nin oksijen depolarından ve doğal güzelliklerinden birisi olan Kaz Dağları da yok oluyor. Kaz Dağı’ndaki gƶknar ağaƧları kuruyor. Orman ve Su İşleri Bakanlığı da gƶknar ağaƧlarının kurumaya başladığını doğruladı. AğaƧların Ƈan ve Biga’daki termik santrallerden Ƨıkan gazlar nedeniyle kurudukları yorumu yapıldı.”[35]
• “Sakarya’da BıƧkıdere Ormanları hummalı bir Ƨalışmayla adeta alttan üstten yok ediliyor. ‘Doğa katliamı’ yapılıyor. Bir yanda su fabrikası iƧin ağaƧlar kesilip yerin altına borular döşeniyor, diğer yanda inşaa edilecek termal otel iƧin sıcak su aranıyor. Bununla da kalmıyor ormanın ayrı bir yerinde bakır madeni iƧin sondaj yapılıyor.”[36]
• “Sarıyer Uskumrukƶy’deki yaklaşık 500 dƶnümlük orman arazisini imara aƧan tadilat planının iptali istemiyle aƧılan davada, mahkemeye sunulan bilirkişi raporundaki parafların sahte olduğu ortaya Ƨıktı. Planın şehircilik ilkelerine aykırı olmadığına karar veren İstanbul 2. İdare Mahkemesi ise davayı, bu rapora dayanarak reddetti. Ormanın yok olmaması iƧin Ƨabalayan avukat Bora Vidinli, mahkeme heyetini HSYK’ye şikĆ¢yet etti. Vidinli, ‘Arazide keşif yapan üç bilirkişiden biri ƶlmüş. Diğer iki bilirkişi ƶlenin yerine de parafladıkları raporu mahkemeye sunmuşlar. Ancak mahkeme sahteciliği araştırmadı’ diyor.”[37]
• “Sakarya’nın Karasu ilƧesinde 5 kƶyü kapsayan, tarım ve orman alanlarının da iƧinde bulunduğu 222 hektar büyüklüğündeki arazi Nisan 2015’te Bakanlar Kurulu kararıyla Otomotiv İhtisas Endüstri Bƶlgesi ilan edildi.”[38]
• “Artvin Orman İşletme Müdürlüğü 77 bin metrekare alanı maden şirketine tahsis etti.”[39]

Kıyıların yağmalanışı: Yağmadan, kıyılardan geriye kalanlar da nasibini bolca alıyor… Türkiye’nin kıyıları bir yandan dizginsiz bir yapılaşmanın/betonlaşmanın, bir yandan da kirliliğin hedefi.
• “Antalya Belediyesi, dantel kıyıları, akvaryum gibi koylarıyla ünlü dinlence merkezi Kaş’ta, SİT alanındaki imar planlarını değiştirdi. Plan değişikliğiyle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yakınlığı ile bilinen işadamı Cihan Kamer’in adına kayıtlı olduğu ƶne sürülen parseller yapılaşmaya aƧılıyor...”[40]
• “İstanbul’un son doğal plajı Atakƶy sahilinde yükselen inşaatları tartışmalı hĆ¢le getirecek bir mahkeme kararı alındı. İstanbul 3. İdare Mahkemesi, TOKİ’nin 4 yıl ƶnce yaptığı ve Karadeniz Ɩrme-Ɩzyazıcı ikilisinin aldığı, iki parselin satış ihalesini iptal etti. Sƶz konusu parsellerdeki inşaatlar şu anda bitme noktasına geldi.”[41]
• “Batı Karadeniz kıyı şeridi ‘termik santral’ tehdidi altında. Karadeniz Ereğli’den Amasra’ya uzanan 78 kilometrelik kıyı bandına tam 13 termik santral geliyor.”[42]

Madencilik Eliyle Doğanın Katli: Yağmanın bir başka boyutunu maden Ƨıkartma adına dağların delik deşik edilmesi, yüzbinlerce ağacın kesilmesi, tarım arazilerinin yok edilmesi, endemik türlerin tüketilmesi oluşturuyor. Bƶylece ƶrneğin,
• “Ƈevre ve Şehircilik Bakanlığı, maden atıklarının karada uygun ortam bulunmaması hĆ¢linde denize boşaltılmasına vize vermeye hazırlanıyor. Maden Atıkları Yƶnetmeliği Taslağına gƶre maden atıklarının Ƨevresel etkilerini en aza indirmek gerekƧesiyle denize boşaltılmasına ‘detaylı izleme şartıyla’ onay verilebilecek.”[43]
• “Konya-Karapınar ve Karaman- AkƧaşehir havzasında 1 milyar 832 milyon ton linyit rezervini Ƨıkarmak iƧin 3 alana maden ruhsatı verildi. Bugüne dek termik santral iƧin resmi girişim olmadı ama halk diken üstünde. Uzmanlar ‘Termik santral kurulduğunda kanser artacak, bƶlge asitle yıkanacak’ diyor.”[44]
Ve tabii:
• “Artvin’deki Kafkasƶr Yaylası’nda bulunan Cerattepe Bƶlgesi’nde bakır madeni aƧılması iƧin şirket yetkililerinin, asker ve polis eşliğinde zırhlı araƧlarla bƶlgeye gelişi Artvin halkını sokağa dƶktü.”[45]

Altına hücum: Ancak madencilik adına işlenen cinayetlerin en büyüğü, altın Ƨıkarma alanında yaşanıyor. “1 gram altın Ƨıkarmak iƧin 1 ton toprak ve yarım ton suyu siyanürlemek” gerektiği altın Ƨıkarma alanında![46]
• “Kütahya’nın Simav İlƧesi’nde 2011’in mayıs ayında Eti Gümüş AŞ’ye ait atık depolama havuzunun setlerindeki kısmi Ƨƶkmenin ardından Ƈevre Mühendisleri Odası, civardan aldığı numunelerle, normalden yüzde 40 fazla siyanüre rastlandığını ortaya Ƨıkardı. Bunun üzerine Eti Gümüş, ƇMO’ya 30 bin TL’lik tazminat davası aƧtı.”[47]
• “Kütahya’da yaşanan felaketin üzerinden aylar geƧse de, tehlike devam ediyor. Üstelik gerƧek anlamda ƶnlem de alınmıyor. Türkiye’de siyanürle maden Ƨıkarma işlemi Kütahya’yla sınırlı değil, 60 şirketin ruhsatı bulunuyor.
İTÜ Metalurji ve Malzeme Mühendisliği Bƶlümü öğretim üyesi Prof. Dr. İsmail Duman, Türkiye’de şu anda hepsi Ƨokuluslu olmak üzere yaklaşık 60 şirketin maden ruhsatına sahip olduğunu sƶylüyor. 1200’ü arama, 160’ı ƶn işletme ve 300’ü işletme ruhsatlı. Artvin’den Kastamonu’ya kadar Karadeniz Bƶlgesi, Biga Yarımadası’nı da iƧine alan Kuzey Ege, Manisa, İzmir, Uşak, Kütahya, Eskişehir, Konya, Erzincan, Tunceli, Mardin hedef yerler. Fiilen üretim yapılan madenlerse; İzmir-Bergama, Uşak-Eşme, İzmir-EfemƧukuru, Balıkesir-Havran ve Bergama-Kozak Yaylası. Erzincan-Ƈƶpler, Ƈanakkale-BayramiƧ ve Eskişehir-Kaymaz’da…”[48]
• “Fatsa’da siyanürlü altın madeni iƧin hazırlanan ƇED Raporu nereden tutsanız elde kalıyor. Bal ve fındık üretiminin şimdiden azaldığı kƶylerin; ElekƧi Deresi de şirkete satıldı. 555 ton kimyasalın taşınacağı yer ise belli değil…
Altıntepe Madencilik Ƨalışmalarını 196 hektarlık bir alanda yürütüyor. Şimdiye kadar 1000 dƶnümlük bir orman arazisinde ağaƧ kesimi yapıldı. Hazırlanan ƇED Raporunda ise bƶlgede ne kadar ağaƧ kesileceğine dair bir bilgi yok, ormana dĆ¢hil olan alanlar ise orman değil gibi gƶsterilmiş. Şirketin orman olmadığını iddia ettiği alanın 729 dƶnümü tarım alanı, 523 dƶnümü kestane ormanı ve 613 dƶnümünde de kayın/kestanelik var.” [49]
• “Erzincan İliƧ’te Rio Tinto ile Ƈalık Grubunun altın madeni işletmesi ortaklığı hayatı yok ediyor. İlƧede artık kuşlar ƶtmüyor, balık ƶlümleri yaşanıyor ve hayvanlar 6 bacaklı ya da kalbi dışarıda doğuyor. İlƧede yaşayanlar madenin halk sağlığını etkilediğini de iddia ediyor.”[50]
• “Kaz Dağları’nda altın arama ve işletme iƧin 16 firmaya ruhsat verildi, 36 noktada yarım milyar tona yakın siyanür kullanılacak…
2 milyon kişinin temiz su kaynağı Kaz Dağları’nın derinliklerine sızacak siyanürsevici madencilik, neredeyse siyanürün doğa dostu olduğunu iddia ediyor.
Oysa Avrupa Parlamentosu Mayıs 2010’dan beri ‘madencilik faaliyetlerinde siyanürün yasaklanması’ gerektiği kararının bütün dünyada uygulanmasını tavsiye ediyor…
Ƈanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ƇOMÜ) Ziraat Fakültesi Ɩğretim Üyesi Kenan Kaynaş’ın hazırladığı raporda Kaz Dağları’nda yapılan tarımsal üretim ve hayvancılıktan 7.5 milyar dolar değer elde edildiği ve 10 yıl iƧinde 75 milyar dolara ulaşılacağını belirtiyor.
Altın işletmeleri faaliyete geçince bölgede 2.5 milyar ton kayaç ve toprağın siyanürle işleneceğini, 10 milyonu zeytin ağacı olmak üzere tüm tarımsal üretiminin etkileneceğini, suların kirleneceğini ekliyor.
Ve durumun bölgede tarımla uğraşan 750 bin kişinin yaşam ve üretim alanı olduğunu önemle işaret ediyor.
Ama bu yıl iftiharla 25 ton altın Ƨıkaracağını beyan eden maden sektƶrümüze Kaz Dağları’na doğru ‘Altına hücum’ startı verilmiş bulunuyor.
Hatta altın fiyatları tırmandığı iƧin 1 ton kayadan 1 gram altın Ƨıkaran işletme maliyeti şimdi 1 ton kayadan 0.4 gram altın elde etmeyi bile karlı buluyor.”[51]
Bu listeyi ciltler boyu uzatıp canınızı daha fazla sıkmak mümkün… Ama ne hacet, son bir-iki yılda basında Ƨıkan haberlerden yapılmış bu küçük derleme dahi, yaşamımızın kaynaklarının, toprağın, havanın, suyun, yaşam alanlarının rant ve kĆ¢r hırsı ƶnünde nasıl büyük bir hızla tükenmekte/tüketilmekte olduğunu Ƨarpıcı bir biƧimde gƶsteriyor.

Bir Sistem Sorunu: Kapitalizm

Kendilerine, yani yaşam kaynaklarımızı, üstelik yalnızca bizimkileri değil, kurdun-kuşun, ağacın-ƧiƧeğin, bƶrtü bƶceğin… velhasıl tüm canlıların yaşama hakkını hoyratƧa ellerimizden alanlara soracak olursanız, “kalkınmak iƧin” derler. “Uygarlığın nimetlerinden yararlanmak istemiyor musunuz?” Sonra da, şık otellerin salonlarında düzenledikleri gƶstermelik sempozyumlarda, konferanslarda kermeslerde, davetlerde aleme talkını verirler: insanlar doğaya karşı sorumlu davranmasını öğrenmeli. Yıkanırken suyu idareli kullanmalı, kağıtların iki yüzüne yazmalı, Ƨƶplerimizi geri dƶnüşüm kutularına atmalıyız[52]… Bƶylelikle, “sürdürülebilir” bir yaşam tarzı tutturmuş oluruz…
Evet, sistem, daha doğrusu sistemin efendisi dev şirketler, dünyanın 50 yılda yaşanılmaz hâle getirilmesinden sıradan insanları, sizi, beni, tüketicileri, hatta ha babam çocuk doğuran yoksulları, yapay gübreyi, böcek ilaçlarını bilinçsizce kullanan köylüleri (sanki onlara kimyasalları, katil tohumları pazarlayan, geçimlik tarımlarını mahveden, topraklarını kullanılmaz hâle getiren kendileri değilmiş gibi) sorumlu tutuyorlar.
İşin gerƧeğiyse, büyük bƶlümü Kuzey’de üretilen atıkların ancak yüzde 15’i geri kazanılabilecek nitelikte… Üstelik, en iyi koşullarda, tüketici atıklarının yalnızca binde 2’si yeniden kullanıma sokulabilir durumda. Ve tüketilerce üretilen her bir birim atığa karşılık, şirketler, 70 birim atık üretmekte… Bir başka deyişle, tüketicilerin tüketilmesinden doğrudan sorumlu olduğu doğal kaynak oranı, sadece yüzde 1.4. Geri kalan ise, “üretim” sürecinde, şirketler tarafından tüketiliyor: Ve salıverilen atıkların büyük bƶlümü, ne yazık ki toksik ve yeniden kullanıma elverişsiz… [53]
Onlar bu işten para kırıyorlar. Bizlere akıllı telefon, Ipad, hamburger, kırışık giderici krem, otomobil, tişört, ayakkabı, silah, makyaj malzemesi, şampuan, Ƨikolata, buzdolabı, diyet Cola, fırın, nükleer başlıklı füze, biber gazı, bilezik, Ƨorap, konut, tatil, heyecan, aşk, hayal… pazarlayarak milyonlarca, milyarlarca dolar kazanıyorlar sırtımızdan. Servetleri geri kalan yüzde 99’umuza eşitlenen yüzde 1 insanları… Yeryüzü hayatını, bios’u yok ettikleri umurlarında değil. “Benden sonra Tufan” dermiş kral XV. Louis… Yeryüzünün şimdiki efendileri iƧin de ƶyle…
Geride kalanlar: yani hem tükettikleri, hem de tüketemedikleri iƧin tükenenler mi? Yaşamları, iƧ dünyaları, Ƨevreleri, insanlık onurları, sağlıkları, mutlulukları ellerinden kayıp giden aƧlar ve doyumsuzlar? Yani bizler? Ƈok mu Ƨaresiziz?
Tabii ki hayır! Bizler iƧin bir Ƨıkış yolu var elbette… O “Tufan”ı bu dünyayı ellerimizden alanlar iƧin bir an ƶnce yaratmak. “Başka bir dünya mümkün”ü Ƨok geƧ olmadan, hemen şimdi hayata geƧirmek…
Ve elbirliğiyle kuracağımız o “başka” dünyada, kendimizi dƶnüştürmek: doğayla, yaşamla barışık, onun bir parƧası olduğumuzun bilincinde, gƶzü tok, paylaşımcı, dayanışmacı, kolektivist, ƶzgür, “ƶteki”yle empati kurmayı bilen, bilinƧli bireyler toplumuna dƶnüşebilmek.
“Eğer insan Ƨok fazla ‘şey’e gereksinim duyuyorsa, bu büyük bir yoksulluğun gƶstergesidir,” diyen Erich Scheurmann’ın;[54]
“Sahip olduğum eşyalar, zamanla bana sahip oluyorlar,” diyen Jean-Paul Sartre’ın;
“Az şeye sahip olanın kƶleliği de az olur, yaşasın asil yoksulluğum” diyen Friedrich Nietzsche’nin sƶzlerini;
Ve geƧmişi ve bugünüyle bizlere Ƨok şey öğreten sevgili JosĆ© Mujica’nın “Gereksiz ihtiyaƧlardan oluşan koca bir dağ yarattık. Bir şeyler satın alıyoruz, sonra Ƨƶpe atıyoruz. Aslında boşa harcadığımız şey hayatlarımız. Bir şey satın aldığımda ya da siz aldığınızda, ƶdemeyi parayla yapmıyoruz. Ɩdemeyi yaşamımızdan, para kazanmak iƧin harcadığımız zamanla yapıyoruz. Aradaki fark ise şu: hayatı satın alamazsınız. Hayat geƧip gider... Ve hayatınızı boşa harcayıp ƶzgürlüğünüzü kaybetmek korkunƧ bir şeydir,” uyarısını bir an olsun aklımızdan Ƨıkarmadan…

14 Nisan 2016 18:42:00, Ankara.

N O T L A R
[1] 26 Nisan 2016 tarihinde Bursa BAKUD’da yapılan konuşma… Newroz, Mayıs 2016…
[2] “Bakan Yıldırım: 4.5G'ye Bir Günde 4.5 Milyon Kişi GeƧti” http://www.iha.com.tr/haber-bakan-yildirim-45gye-bir-gunde-45-milyon-kisi-gecti-548476/.
[3] http://www.teknokulis.com/haberler/mobil/2016/04/03/45g-icin-kac-kisi-sim-kartini-degistirdi
[4] “Türkiye’de Telekomünikasyon TarihƧesi”, Elektrik Mühendisliği, sayı 430, Nisan 2007, s. 66.
[5] Victor Lebow, “Price Competition in 1955”, Journal of Retailing, Bahar 1955. Aktaran: Timeline to the future, “Social-economic impacts”. http://www.timelinetothefuture.com/index.php/en/prepare/social-economic-impacts/over-consumption.
[6] Songül Demirel ve Ceren Yeğen, “Tüketim, Postmodernizm ve Kapitalizm Ɩrgüsü”, ilef dergisi, 2015: 2(1) • bahars. 22. http://ilefdergisi.org/2015/2/1/
[7] Clive Hamilton, Overconsumption in Britain. A culture of middle-class complaint? 2003, s. v.
[8]Olli Tammilehto, “Sustainable Cultures - Cultures of Sustainability, Background Paper”, http://www.ymparistojakehitys.fi/susopapers/Background_Paper_8_Olli_Tammilehto.pdf.
[9] Dünya Yaban Yaşamı Vakfı (WWF)’na gƶre her yıl Ƨƶpe atılan besin miktarı, 1.3 milyar tondur ve bu miktar, dünyada aƧlık sınırı altındaki 800 milyon kişinin gereksiniminin dƶrt katıdır! (http://www.worldwildlife.org/initiatives/food)
[10] Olli Tammilehto, “Sustainable Cultures - Cultures of Sustainability, Background Paper”, http://www.ymparistojakehitys.fi/susopapers/Background_Paper_8_Olli_Tammilehto.pdf.
[11] R. Lee, (1968). “What Hunters Do for a Living, or How to Make Out on Scarce Resources”, R. LEE ve I. DeVORE (der.), Man the Hunter, Chicago: Adline, s. 37.
[12] M. Sahlins (1981). Stone Age Economics, Londra: Tavistock Publications, s. 18.
[15] “Global Warming: News, Facts, Causes & Effects”, http://www.livescience.com/topics/global-warming/
[17] Dario Kenner, Inequality of overconsumption: The ecological footprint of the richest. Working paper, no 2015/2, Kasım 2015, s. 2.
[18] “The State of Consumption Today”, http://www.worldwatch.org/node/810
[19] Dario Kenner, Inequality of overconsumption: The ecological footprint of the richest. Working paper, no 2015/2, Kasım 2015, s. 6.
[20] “Araştırmacılar Avrupa ülkelerinde tüketilen mal ve hizmetlere bağlı karbon dioksit salınımının üçte birden fazlasının başka yerlerde gerƧekleştiğini saptadı. İsviƧre ve bazı başka küçük ülkelerde ihraƧ edilen salınım miktarı ulusal sınırlar iƧerisinde salınan karbon dioksitten fazla. ‘Evinizde kullandığınız elektriğin olasılıkla başka bir yerdeki kƶmürle işleyen bir fabrikada CO2 salınımına neden olduğu gibi, Batı Avrupa’nın gelişmiş ülkeleri, Japonya ve ABD’nin ithal ettiği ürünlerin, başta Ƈin olmak üzere başka ülkelerde ƶnemli miktarlarda karbon dioksit salınımına yol aƧtığını saptadık,’ diyor uzmanlar.” Bƶylelikle, ƶrneğin ABD’de toplam tüketim kaynaklı salınımların yüzde 11’ini (yaklaşık kişi başına yılda 2.4 ton) ihraƧ ettiği hesaplanmakta! (“Wealthier countries ‘outsource’ their carbon emissions to developing nations, a new study finds”, Stanford Report, 8 Mart 2010, http://news.stanford.edu/news/2010/march/outsource-carbon-emissions-030910.html.
[21] Dario Kenner, Inequality of overconsumption: The ecological footprint of the richest. Working paper, no 2015/2, Kasım 2015, s. 7.
[22] Mustafa Ƈakır-Ɩzlem Güvemli, “Yeşili Sıfırlar”, Cumhuriyet, 13 Ağustos 2014, s.18.
[23] “Destanlara Konu Olan Ƈaya HES”, Cumhuriyet, 22 Mart 2013, s.9.
[24] Derviş GenƧ, “Yargı Kararına Rağmen Karadeniz’de HES İnadı Sürüyor”, Zaman, 10 Mayıs 2014, s.4.
[25] Adnan Keskin, “HES’e Gelince RüzgĆ¢r Gibi”, Taraf, 3 Haziran 2014, s.2.
[26] Ć–mer Şan, “Anzer’i de Bitirecekler”, Cumhuriyet, 21 Ağustos 2015, s. 8.
[27] Ć‡iğdem Toker, “Bir Ülkenin Ɩlümü”, Cumhuriyet, 7 Haziran 2014, s.10.
[28] Mehmet Menekşe, “Ya Acından Ɩl Ya GƶƧ”, Cumhuriyet, 12 Ağustos 2014, s.3.
[29] “Dicle Vadisi İƧin Yeni Tehdit”, Evrensel, 18 Şubat 2015, s.2.
[30] Yusuf Gürsucu, “AKP’nin 13 Yıllık Ekoloji Karnesi: Doğaya İhanet Sermayeye Hizmet”, Gündem, 16 Mayıs 2015, s.16.
[31] Serkan Ocak, “Ormanlar Betona Dƶnüşür Yurdumda”, Radikal, 20 Nisan 2014, s.4-5.
[32] Oğuz Güven, “Erdoğan da ‘Gezi ZekĆ¢lı’ Ƈıktı”, Cumhuriyet, 13 Haziran 2014, s.8.
[33] Mustafa Ƈakır, “AKP Torbaya Balta da Koydu”, Cumhuriyet, 10 Temmuz 2014, s.6.
[34] Akın Bodur, “Baldan Tatlı Rant”, Cumhuriyet, 7 Şubat 2013, s.18.
[35] Mustafa Ƈakır, “Cennet Can Ƈekişiyor”, Cumhuriyet, 8 Temmuz 2014, s.3.
[36] Burak Coşan, “BıƧkıdere Ormanları’nın Altını Üstüne Getiriyorlar”, Hürriyet, 2 Aralık 2014, s.9.
[37] Hilal Kƶse, “Ɩlü Bilirkişiyle Orman İmara AƧıldı”, Cumhuriyet, 16 Şubat 2015, s.6.
[38] Hazal Ocak, “10 Kƶtü 5 İyi Haber”, Cumhuriyet, 6 Ocak 2016, s.2.
[39] Bülent Falakaoğlu, “Başbakan Cerattepe’de Pansuman Yapmış! (2)”, Evrensel, 1 Mart 2016, s.5.
[40] Serdar Kızık, “Ƈare Direniş!..”, Cumhuriyet, 24 Ağustos 2015, s.18
[41] Ali Dağlar, “Kıyıdır Satılamaz”, Hürriyet, 31 Ağustos 2014… http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/27111034.asp
[42] Zonguldak’tan Bartın’a ‘78 kilometrelik kıyı bandına tam 13 termik santral’ geliyor!
[43] ErdinƧ Ƈelikkan, “Maden Atıklarının Denize Boşaltılmasına Vize”, Hürriyet, 23 Ağustos 2014, s.5.
[44] Ć–zlem Güvemli, “Karaman Asitle Yıkanacak”, Cumhuriyet, 27 Aralık 2014, s.15.
[45] “Cerattepe Nƶbetine ‘Gazlı’ Müdahale”, Milliyet, 17 Şubat 2016, s.15.
[46] Nihal Kemaloğlu, “Altını Yerine Koyarsınız, Ya Toprak ve Suyu?”, Akşam, 1 Eylül 2011, s.10.
[47] Doruk Ƈakar, “Yaşamın Kendisi Zaten Risk”, Akşam, 1 Temmuz 2011, s.11.
[48] “Altın madenciliği ve üretimi ile Ƨevre ilişkisini başka metallerinkiyle karşılaştırmak konuyu anlatan en kestirme yol. 1 gram demir üretirken 2-2.5 gram toprak kazılır; 1 gram bakır iƧinse 100-200 gram. 1 gram altın iƧin kaldırılacak topraksa 1-5 ton. 1 gram altını elde ettiğinizde geriye ne mi kalır? Yaklaşık 3.5 ton siyanürlü Ƨamur! Dünyada her yıl 22.000-30.000 ton siyanür altın madenciliği nedeniyle atmosfere taşınıyor. Siyanürün aƧık havada gün ışığında Ƨabucak parƧalandığı ve etkisini kaybettiği Ƨarpıtılmış bir bilgi. Zira siyanürün atmosferdeki yarılanma ƶmrü 276 gün. AƧıkta kullanım nedeniyle her gün yeni siyanür emisyonu yapıldığına gƶre atmosferde sürekli birikim yapan siyanür radikalleri yağmur, kar, kırağı ve şebnem ile yeryüzüne geri dƶndüğünde kilometrekarelerce toprakta başta arsen olmak üzere pek Ƨok elementi Ƨƶzünür hĆ¢le getirip yerüstü ve yeraltı sularında, bitki-hayvan-insan bünyesinde birikiyor. Doğrudan siyanür kirliliğinin baş sorumlusu ise kil yastıklarında veya jeotekstildeki Ƨatlak, yırtılma veya delinmeler. Siyanürlü Ƨƶzeltiyi veya Ƨamuru ileten hatlardaki boru patlakları da ƶnemli teknik arızalar. Diğer kritik yerlerse yağmurlarla yıkanan aƧıkta depolanmış atık yığınları ve taşma ya da sedde yarılması sonucu siyanürlü Ƨƶzelti ve Ƨamurların Ƨevreye yayılmasına neden olan atık barajları.” (Esra AƧıkgƶz, “Prof. İsmail Duman: İnsan, Altından Değerlidir!”, Cumhuriyet, No:1323, 31 Temmuz 2011, s.11.)
[49] SeƧil Türkan, “Dere Şirkete Satıldı, Kimyasal Atıklar Hesap Edilmedi!”, Birgün, 1 Aralık 2014, s.16.
[50] Kemal Ɩzer, “Siyanür Etkilerini Gƶstermeye Başladı”, Evrensel, 22 Ekim 2013, s.2.
[51] “Altın İƧin Suları Zehirliyorlar”, Gündem, 2 Nisan 2013, s.16.
[52] “Ƈevreye en duyarlı milyarder” sıfatını kimseye kaptırmayan ve bizleri sık sık “sorumlu davranmaya” davet eden dünyanın en zengin insanı Bill Gates’in, fosil yakıt sektƶrüne 1 milyar dolar yatırdığını biliyor muydunuz? (Dario Kenner, Inequality of overconsumption: The ecological footprint of the richest. Working paper, no 2015/2, Kasım 2015, s. 5)
[54] Erich Scheurmann, Göğü Delen Adam, Ƈev: Levent Tayla, Ayrıntı Yay., 1988, s.46.

Yorum Ekle

BLOGGER

|/fa-clock-o/ Başlıklar$type=list-tab$c=5$date=1$au=0$page=1$sn=1

/fa-star-o/ Ɩne Cıkanlar$type=list-tab

/fa-comments/ Yorumlar$type=list-tab$com=0$c=5$src=recent-comments$pages=1

/fa-history/ Arşivden $type=list-tab$source=random-posts$author=0$c=5

/fa-users/ TAKIP ET

Ad

“HOŞGƖRÜDEN EŞİTLİĞE: TÜRKLERLE ERMENİLER ARASINDAKİ GƜƇ İLİŞKİLERİNİ BİR SİVİL HAKLAR MODELİ ARACILIĞIYLA DEĞİŞTİRMEK,1,“KOBANÊ’NİN ‘BİZ’İMLE NE ALƂKƂSI VAR?,1,“NEFRET SUƇLARI” VE “ZEHİRLİ KAN” ÜZERİNE,1,1 MAYIS 2015’DE İSTİKAMET(İMİZ) -2014’TE OLDUĞU GİBİ!- TAKSİM,1,1 MAYIS 2016 DERS(LER)İ,1,1 MAYIS’A GİDERKEN: AKP KADINLAR İƇİN NE YAPTI,1,1 mayis,16,100. YAŞINDA EKİM DEVRİMİ’NİN ANIMSATTIKLARI,1,100’E 1 KALA ERMENİ GERƇEĞİNİN TOPOĞRAFYASI,1,12 eylul,4,12 EYLÜL 2010 SONRASI,1,12 EYLÜL KİME KARŞIYDI?,1,12 EYLÜL YARGILANDI… MI?,1,12 EYLÜL’Ü YARGILAMAK...,1,1915- HRANT VE ADALET,1,1968’İN 50. YILINDA SARI YELEKLİLER,1,2013,1,2014,1,2014 İƇİN 2013’ÜN 1 MAYIS DERSLERİ,1,2015,1,2015 1 MAYIS’INDAN 2016’YA YİNE YENİDEN ISRARLA TAKSİM,1,2016,1,2018,1,2019: YERKÜREDE VE COĞRAFYAMIZDA Ä°ÅžĆ‡Ä° SINIFI(MIZ),1,23 NİSAN BİTTİ ‘KUTLU DOĞUM’ VERELİM,1,24 HAZİRAN SEƇİM(LER)İ VE TAVIR(IMIZ),1,7 HAZİRAN 2015 SEƇİMLERİ’NE DAİR -GEREKƇELİ- TAVRIMIZ,1,7 HAZİRAN’DAN 1 KASIM’A HDP NOTLARI,1,8 mart,3,A-UTOPYA’YA UNUTULMAZ BİR YOLCULUK,1,abd,1,ABD EMPERYALİZMİ VE VENEZÜELLA 2019,1,AƇIK SƖZLÜ OLMAK İYİDİR (7 HAZİRAN SONRASINA DAİR DEĞERLENDİRME),1,ADALET: ANTROPOLOJİK BİR BAKIŞ,1,afis,1,AFRİN (VE SURİYE’N)İN ƖTESİDİR,1,AFRİN (VE SURİYE),1,AKADEMİNİN ƖZGÜRLƜĞƜ İƇİN,1,akademisyen,2,AKADEMİSYEN SORUMLULUĞU,1,AKLIMIZDA TAŞIYORUZ SİZLERİ,1,akp,37,AKP İKTİDARI VE GÜNDELİK HAYATIN İSLƂMİLEŞTİRİLMESİ,1,AKP İSLƂM FAŞİZM ve KADINLAR,1,akp.kriz,1,AKP’NİN ‘KÜLTÜR POLİTİKALARI’?,1,AKP’NİN “DERİN DEVLET”İ,1,AKP’NİN “KINDER KUCHE KIRCHE”Sİ,1,AKP’NİN “MUHAFAZAKƂR”LIĞI NEYE DENK DĆœÅžER,1,AKP’NİN “ORGANİK AYDINLARI” VE HAZİRAN KALKIŞMASI,1,AKP’NİN BAŞKAN”LIĞI,1,AKP’NİN EĞİTİM SİSTEMİ Mİ DEDİNİZ,1,AKP’NİN EĞİTİM SİSTEMİ: MİLLİYETƇİ MANEVİYATƇI VE PİYASACI,1,AKP’NİN EĞİTİM SİSTEMİYLE İMTİHANI,1,AKP’NİN KADINLARA KARŞI SAVAŞI: MADAM GİBİ ƖLMEK,1,AKP’NİN MUHAFAZAKƂRLIĞI İSLƂMCILIĞI NEOLİBERALİZMİ VE KADINLAR,1,aktuel,4,aktüel,3,ALEVƎLİK VE SINIF MÜCADELESİ: KÜLTÜR VE EKONOMİ POLİTİK,1,aleviler,1,amerika,3,ANADOLU’NUN “YA BASTA”SI,1,antropoloji,10,ANTROPOLOJİ: NASIL VE NİƇİN,1,arkeoloji,1,ARSIV,1,ATAERKİ” ÜZERİNE,1,ATAERKİL PAZARLIK BOZULDU,1,AVM’LER,1,AVRUPA BİRLİĞİ: ƇOKKÜLTÜRCÜLƜĞƜN “KRİZİ”,1,aydinlar,9,aydinlar devrimciler,32,AYŞE ƖĞRETMEN “DAVA”SININ ANIMSATTIĞI,1,Barış Bildirimi metni,1,baris,9,basin,3,BAŞKALDIRIDIR MİZAH YA DA HİƇ!,1,BE ZİMAN JƎYAN NA BE,1,BEJDAR’IN TUTSAK ALINAMAYAN ŞİİRLERİ,1,BEKLE BİZİ -YENİDEN- TAKSİM,1,BELLEKLE GELECEĞİN KARŞILAŞMASI,1,bilim,3,BİR “ELEŞTİRİ”YE KISA KENAR NOTLARI,1,BİR “İMKƂNSIZ AŞK” HİKƂYESİ: “AKADEMİ VE ƖZGÜRLÜK,1,BİR “PRAKSİS ANTROPOLOJİSİ” İƇİN,1,BİR AYDIN(LIK) HƂLİ FİKRET BAŞKAYA,1,BİR DAHA ASLA DİYEBİLMEK İƇİN: GƖZALTINDA KAYIPLAR,1,BİR İKTİDAR (YENİDEN-)ÜRETME ARACI OLARAK MOBBİNG[*],1,BİR İKTİDAR ARACI OLARAK KORKU,1,BİR KEZ DAHA “TERƖR” MÜ,1,BİR KİMLİK SİYASETİ OLARAK MİLLİYETƇİLİK VE IRKƇILIK,1,BİR MİLAT: REFERANDUM VE SONRASI,1,BİYOLOJİ KADER Mİ? ya da “FITRAT”A DAİR,1,BİZİM DELİLERİMİZ,1,BM DB VE IMF’NIN DILINDE KADIN YOKSULLUĞU,1,bƶlge,3,BU 12 EYLÜL REJİMİ… BURADAN ƇIKIŞ YOK,1,BU NE ŞİDDET BU CELƂL? (YA DA “GULYABANİ” KİM),1,BUGÜN ADNAN YÜCEL KONUŞACAĞIZ,1,CELLATLARIN DƖKTÜKLERİ KAN,1,cevre,15,CHARLIE HEBDO’YA SALDIRI TE’VİLLERİ VE TAVRIMIZ,1,chd,1,cinayetler,13,CUJUS REGIO EJUS RELIGIO,1,CUMHURBAŞKANLIĞI SİSTEMİ VEYA BU KADAR YETKİYİ BABANIZA VERİR MİYDİNİZ,1,Ƈile'nin Antropolojisi: Bir Anı Bir Gƶzlem ve Bir Tahlil Girişimi,1,ƇOCUKLAR ƖLMESİN DEMEK TERƖR SUƇU MU,1,ƇOCUKLARININ ETİYLE BESLENEN ÜLKE,1,ƇƖZÜMÜN SOSYO-EKONOMİK YANI,1,DAĞLAR ERİRSE – ZEVEBƂN,1,DAİMA YAŞAYACAKTIR İSMİYLE MÜSEMMA YAŞAR KEMAL,1,DARBE GİRİŞİMİ VE SONRASI,1,dava,13,davalar,1,DELİ DUMRUL’UN “KENTSEL DƖNĆœÅžĆœM”Ü ya da YOLSUZLUK RANTIN İKİZ KARDEŞİDİR,1,DEMİRİN TUNCUNA İNSANIN...,1,demokrasi,4,DEMOKRATİKLEŞ-ME PAKETİ,1,dersim,2,devlet,12,DEVLETİN ERKEKLERİ YA DA KADINA ŞİDDET NASIL ƖNLENMEZ,1,DEVLETİN KÜRTAJI: ROBOSKƎ,1,DEVLETLƛLAR,1,devrim,11,DİĞERLERİ VE KENT HAKLARI…[*],1,dinler,7,DİNLER İSLƂM VE KADIN BEDENİ,1,dinleti,1,DİRENEN DAMAR[*] ƇƜRÜMEYEN,1,direnis,3,dunya,6,dünya,63,düsünce ƶzgürlügü,2,EGEMENLERİN “PYRRHUS ZAFERİ”: F-TİPİ,1,egitim,12,EKİM DEVRİMİ SOSYALİZM KADINLARIN KURTULUŞU,1,ekoloji,10,ekonomi,7,elestiri,1,ELEŞTİRİ HAYATTIR; YAŞATIR,1,emek,19,emekciler,3,EMEKƇİLER İŞSİZLER YOKSULLAR NEREDE,1,emperyalizm,9,EMPERYALİZM- T. “C” VE AFRİN,1,enternasyonalizm,1,ENTERNASYONALİZM ÜZERİNE NOTLAR,1,ERCAN BİNAY’DAN (BAFRA T TİPİ) MEKTUP VAR: ABDULLAH KALAY’A ƖZGÜRLÜK,1,ermeniler,4,ESKİ(MEYEN)/ YENİ TÜRKİYE”DE BARIŞ (MI),1,etnoloji,2,EVET ƇIKSA DA “HAYIR”,1,EVLAT YOLDAŞ,1,fasizm,7,FAŞİZM VE KADINLAR,1,felsefe,2,feminist,1,FİDEL İƇİN SANCAĞI YARIYA İNDİRMEYİN DAHA DA YÜKSELTİN,1,FRIEDRICH ENGELS VE AİLENİN,1,genclik,3,GERƇEKTEN DE NEDİR TERƖR,1,GƖBEKLİTEPE BİZE NEYİ ANLATIYOR,1,güncel,9,gündem,12,GÜNDEM’E DÜNE VE BUGÜNE DAİR,1,HAFIZASINI YİTİRMEYEN “DERSİM’E AĞIT,1,hakkinda,1,HƂL ÜLKEYİ KUTUPLAŞTIRIYOR,1,HƂL VE GİDİŞ(İMİZ),1,HANGİMİZ ƖZGÜRÜZ Kİ,1,hareketler,2,Hasta Tutsak Abdullah Kalay 2. Heyet Raporuna Rağmen Tahliye Edilmiyor!‏‏,1,HAVADIR SUDUR ATEŞTİR YANİ HAYATTIR GRUP YORUM,1,hayat,1,HER GÜN DƖRT Ä°ÅžĆ‡Ä° BEŞ KADIN,1,HER KƖYDE BİR “KƖPEK” VARDIR,1,HİƇLEŞTİRİLME KAYGISINDAN ƖFKEYE SARI YELEKLİLER,1,HRANT,1,hrant dink,4,hrant dink'in katline 2015 perspektifinden bakmak,1,hukuk adalet,35,IŞILTILI VE “TEHLİKELİ” BİR KADIN: SUAT DERVİŞ,1,IŞİD VE İSLƂMCI “FEMİNİSTLER”,1,ibrahim kaypakkaya,1,İFADE ƖZGÜR(LƜĞƜ) MÜ,1,İFADE ƖZGÜRLƜĞƜ VAZGEƇİLEMEZ ƖNCELİKLİ DEĞERDİR,1,iktidar,10,iletisim,2,inanc,7,insan haklari,1,isci-sendika,12,islam,14,islam.ortadogu,1,İSLƂMCI-MUHAFAZAKƂRIN ZİHİN HARİTASINDA BİR GEZİNTİ: “NASIL BİR KADIN(LIK),1,İSTANBUL SEƇİMİ - BİR DEĞERLENDİRME,1,isyan,15,Ä°ÅžĆ‡Ä° SINIFI 2017 1 MAYIS(’IMIZ) VE KATLİAMIN 40. YILINDA TAKSİM,1,Ä°ÅžĆ‡Ä° SINIFININ KADINLAŞMASI,1,İTİRAZ VE ELEŞTİRİ “HAZIROL”DA DURMAZ,1,İYİ Kİ YAŞADILAR İYİ Kİ YAZDILAR,1,KADIN(LAR) VE DEVRİM(LER),1,KADINLAR KAPİTALİZM FAŞİZM VE AKP,1,KADINLAR GERƇEKTEN DE “SINIFLAR-ÜSTÜ” MÜ,1,KADINLAR İƇİN OLABİLECEK EN KƖTÜ ALAŞIMIN ORTASINDAYIZ,1,KADINLARA KENTLERE GECELERE DAİR,1,KADINLARIN KURTULUŞU: MARKSİZM’SİZ OLUR MU,1,kadin,64,kadinlar,11,KALBİM(İZ) CİZRE’DEDİR,1,kapitalizm,26,KAPİTALİZM KÜLTÜR DİRENİŞ,1,KAPİTALİZMİN KENDİNİ İMHASI: NEOLİBERALİZM,1,kart,1,katlamlar,1,katliamlar,8,KELLE FIYATINA HÜRRIYET ESIRLIK BEDAVA,1,KENTİ (YOKSULLARINDAN) TEMİZLEMEK,1,KEŞFEDİLMEMİŞ GELECEĞİN BİƇİMLENMESİ İƇİNDİ SAMİR AMİN,1,kitap,35,KOBANÊ BİZİMDİR BİZ KOBANÊ’YİZ,1,KOLEKTİF BİR DEVLET CİNAYETİ: HRANT DİNK,1,komünizm,6,kriz,57,KRİZ SAVAŞ VE Ä°ÅžĆ‡Ä° SINIFI ÜZERİNE GƖRĆœÅžLER,1,KRİZDEN İNSAN MANZARALARI[*],1,KÜLTÜR “YERLİ VE MİLLİ” MİDİR?YA DA NEDİR,1,kültür sanat,30,KÜRESEL KÜLTÜR” MÜ,1,kürt sorunu,1,laiklik,1,LAİKLİK Mİ HANGİSİ,1,latin amerika,13,LATİN AMERİKA: SAĞIN GERİ DƖNĆœÅžĆœ - 1/ BREZİLYA ƖRNEĞİ,1,LATİN AMERİKA: SAĞIN GERİ DƖNĆœÅžĆœ-2/ PARAGUAY: “TEKNİK DARBE,1,LATİN AMERİKA’DA BARIŞ SÜREƇLERİ,1,LATİN AMERİKA’DAN “BARIŞ SÜREƇLERİ”: EL SALVADOR ƖRNEĞİ,1,LATİN AMERİKA’NIN DESAPARECIDO’LARI,1,leninizm,4,LÜZUM” ÜZERE: BİR KEZ DAHA İSTANBUL SEƇİMİ,1,MAĞLUP MU DENİR ŞİMDİ ONLARA?,1,MARKSİST-LENİNİST ROMAN YAZARI : VEDAT TÜRKALİ,1,marksizm,6,MARKSİZM + V. İ. LENİN = EKİM DEVRİMİ (NOTLARI),1,MARKSİZM AİLE AŞK CİNSELLİK ÜZERİNE SƖYLEŞİ,1,MARKSİZM VE KADIN ÜZERİNE,1,Marksizm ve Kadın: Emek Aşk Aile,3,MARKSİZM VE KADINLARIN KURTULUŞU,1,MARX’IN DĆœÅžĆœNCE DÜNYASINA BİR SEYAHAT: ETNOLOJİ DEFTERLERİ,1,MARX’TAN ƖĞRENEN BİR ƇUKUROVALI: OKTAY ETİMAN,1,MASKELİ FAŞİZM: “POPÜLİST AŞIRI SAĞ,1,medya,1,MEVTAYI İYİ BİLMEZDİK,1,milliyetci,2,mizah,2,MURAT’IN DĆœÅžĆœ LAMBORGHİNİLER VE DÜNYAYI DEĞİŞTİREBİLMEK,1,mücadele,17,MÜCADELE BOYU BİR YAŞAM: SCHAFIK JORGE HANDAL,1,MÜCADELEYE DEVAM”[1] “BU DAHA BAŞLANGIƇ,1,NE OLDU O “İMTİYAZSIZ SINIFSIZ KAYNAŞMIŞ KİTLE”YE,1,NEO-FAŞİZM(LER) “FEMİNİST” Mİ,1,NEO-LİBERAL TÜRKİYE’DE MUHAFAZAKƂRLAŞMA/ DĆœÅžKÜNLEŞME DİYALEKTİĞİ,1,NEO-LİBERAL TÜRKİYE’NİN “EN ALTTAKİLER”İ: Ä°ÅžĆ‡Ä° SINIFI KÜRTLEŞİRKEN,1,neoliberal,12,newroz,1,NİCE ONYILLARA ‘YENİKAPI’LI YOLDAŞLAR,1,O GÜN BU ÜLKEDE. O GÜN O ALANDA,1,OĞLUM(UZ) ƖLÜMSÜZDÜR,1,ohal,4,OKTAY AĞABEY(İMİZ,1,ONLAR ƇALIP ƇIRPTIKƇA BİZ YOKSULLAŞIYORUZ,1,ORƇUN,1,ortadogu,10,ORTADOĞU’DA BİR KARABASAN: IŞİD,1,OSMANLI’YI “İHYA” ETMEK: AKP’NİN TƖRENLERİ,1,OTUZƜƇ KOR DĆœÅžTÜ YÜREĞİMİZE…,1,ƖFKELENİNCE ƇOK GÜZEL OLUYORSUN TÜRKİYE,1,ƖFORİNİN ORTASINDA,1,ƖĞRETTİKLERİ HATIRLATTIKLARIYLA GREİF DİRENİŞİ,1,ƖLÜMSÜZ ABİ(MİZ) OKTAY ETİMAN,1,ƖRGÜTLÜ MÜCADELE ETİĞİ VE SOSYALİST DEMOKRAS,1,ƶteki,29,ƖZEL MÜLKİYETİN DEVLETİN KƖKENİ ÜZERİNE,1,ƖZERKLİKƇİ ANAYASA SONRASINDA BOLİVYA DERSLERİ,1,ƖZGECAN’IN KATLİNİN AKP’YLE NE İLGİSİ VAR,1,ƶzgeƧmis,1,ƶzgürlük,5,panel,3,PARANOYA VE MEGALOMANİNİN (“YENİ”) REJİMİ,1,PARİS KATLİAMI “BARIŞ SÜRECİ” VE HESAPLAŞMA,1,politika,13,POPÜLER KÜLTÜRE ELEŞTİREL BAKIŞLAR - KISA BİR TARİHƇE,1,postmodernizm,1,protesto,2,RECEP’İN TÜRKÜ(/ŞİİR)LERİ,1,referandum,3,rejim,1,roboski,1,ROBOSKİ’NİN KANAYAN KARANFİLİ,1,rƶportaj,12,SAHİ “VESAYET (REJİMİ)” KALKTI MI,1,SAHİCİ OLMAK,1,savas,4,savas-baris,1,SAVAŞ ŞIDDET ÜZERINE EKONOMI-POLITIK VE ANTROPOLOJIK NOTLAR,1,SAYGI VE HAYRANLIKLA ƇHD GENEL KURULU’NA,1,secim,18,secimler,4,seƧim,5,SEƇİMLERİN SONRASINDA,1,seminer,1,sempozyum,1,SEN ƇƜRÜMENİN RESMİNİ ƇİZEBİLİR MİSİN ABİDİN?YA DA MEMLEKETTEN EĞİTİM MANZARALARI,1,SEN MİSİN “BARIŞ” DİYEN,1,sibel ƶzbudun,1,sinifsal bakis,11,SİVAS KATLİAMI O GÜN ORADA BİTMEDİ,1,siyonizm,4,SİYONİZM ANTİ-SEMİTİZM VE BİR “MUGALATA” ÜZERİNE,1,SOMA “SON” OLSUN; AMA DEĞİL,1,sosyal bilimler,4,SOSYAL BİLİMLER: BİR ŞEY YAPMALI,1,sosyalizm,14,SOYKIRIM ÜZERİNE RESMƎ SƖYLEMLER ya da T.C. SOYKIRIMI NEDEN TANIMALIDIR,1,SOYKIRIMA TANIKLIK(LAR),1,soykirim,2,sƶylesi,1,sƶyleşi,2,SƖYLEŞİ: OKURYAZARLIK ÜZERİNE,1,suriye,2,SURUƇ’UN İŞARET ETTİĞİ,1,SUSMA SUSTUKƇA SIRA SANA MUTLAKA GELECEK,1,SUSMA! SUSTUKƇA SIRA SANA GELECEK,1,SUYUN DELİ DUMRULLARI: ƖZELLEŞTİRMELER,1,SÜREKLİLEŞTİRİLEN OHAL VE,1,ŞİDDET Mİ MEŞRUİYET YİTİMİ Mİ,1,ŞİDDET NEDEN KAPİTALİZMİN “OLMAZSA OLMAZI”DIR,1,taksim,3,tanitim,13,TANTALOS’U YARATMAK,1,tarih,19,tck,2,tck301,1,teknoloji,1,temel demirer,17,tercüme,2,terƶr,1,TIMEO HOMINEM UNIUS LIBRI/ TEK KİTAPLI İNSANDAN KORKARIM,1,TOTALİTARYANİZMİ SOKAKTA ALT EDEBİLMEK,1,TOTALİTERLEŞMEYE İHVAN’LAŞMAYA KARŞI,1,TƖREN ULUS-DEVLET İKTİDAR[*],1,Turkey a Beauty When Angry,1,tüketim,1,Türk Akademiası: GerƧekten kadınlar iƧin Bir Cennet mi,1,TÜRK HALKI BARIÅžĆ‡I MI,1,TÜRK(İYE) İSLƂMI’NDA KADIN OLMAK,1,türkiye,85,ULAŞ ULAŞ’TIR,1,UNUTMAYACAĞIZ UNUTTURMAYACAĞIZ: ŞAHİT OL ANKARA GARI,1,UNUTULMAMASI GEREKENLER,1,üniversite,6,ÜNİVERSİTEYİ ƖLDÜRMENİN SEKİZ YOLU (YA DA ÜNİVERSİTE PİYASAYA NASIL ENTEGRE OLUR,1,VAHŞETİN ALTERNATİFİ VAR ELBETTE,1,VAR OLANDAN KOPMAK İƇİN YEREL SEƇİM VE SORU(N)LARI,1,VENEZÜELLA VE EMPERYALİZM KONUSU,1,VESAYET REJİMİ” ƖLDÜ YAŞASIN “İLERİ DEMOKRASİ,1,video,26,VURUN “ƖTEKİ”NE,1,YA SEV YA TERKET: BİR BİAT ARACI OLARAK MOBBİNG,1,YA SOSYALİZM YA BARBARLIK,1,YANIT: OLAN VE GELEN[*],1,YARGI BAĞIMSIZLIĞI” MI DEDİNİZ,1,yasam,22,YENİ TOPLUMSAL HAREKETLER NE KADAR “YENİ”,1,yeni yil,2,YENİ YƖK YASA TASLAĞI ÜZERİNE: PİYASA ÜNİVERSİTEYİ YUTARKEN,1,YENİDEN HAYKIRABİLMEK: “YERİMİZ MUTFAK DEĞİL DÜNYA,1,YERELİ BİRLİKTE YƖNETMEK - NASIL BİR DÜNYA İSTİYORSAK ƖYLE BİR YEREL YƖNETİM,1,YILDIZLARIN GÜNCESİNİ TUTAN ADAM: CENGİZ GÜNDOĞDU,1,yƶk,3,yƶnetim,1,YÜREĞİMİZDE,1,ZAPATİSTALARIN 33. YILI: BİR DEĞERLENDİRME,1,ZEYTİNLİĞİ ZİNDAN YAPAN SİSTEMATİK ZULME DİRENENLER,1,ZİNDAN(LAR)IN TÜRKƇESİ,1,ZORUNLU BİR AƇIKLAMA (II)… VE BİR EKLEME,1,
ltr
item
sibelšŸ‚Ć¶zbudun: TANTALOS’U YARATMAK[1]
TANTALOS’U YARATMAK[1]
sibelšŸ‚Ć¶zbudun
https://sibelozbudun.blogspot.com/2016/05/tantalosu-yaratmak1.html
https://sibelozbudun.blogspot.com/
https://sibelozbudun.blogspot.com/
https://sibelozbudun.blogspot.com/2016/05/tantalosu-yaratmak1.html
true
1739006321341950428
UTF-8
Loaded All Posts Not found any posts Diger daha fazla Yanıtla Cancel reply Sil Ana Sayfa Sayfa Posta Hepsini Gör BUNA BENZER Etiket Arsiv Ara Bütün Yayinlar İsteğiniz gönderi bulunamadı Ana Sayfaya Dön Sunday Monday Tuesday Wednesday Thursday Friday Saturday Paz Pts Sal Car Per Cum Cmt January February March April May June July August September October November December Oca Sub Mar Nis May Haz Tem Agu Eyl Eki Kas Ara simdi 1 dakika önce $$1$$ minutes ago 1 saat önce $$1$$ hours ago dün $$1$$ days ago $$1$$ weeks ago more than 5 weeks ago Followers Follow THIS CONTENT IS PREMIUM Please share to unlock Copy All Code Select All Code All codes were copied to your clipboard Can not copy the codes / texts, please press [CTRL]+[C] (or CMD+C with Mac) to copy