$type=slider$cate=5$meta=0$cate=4$show=home$rm=0

Türk Akademiası: Gerçekten kadınlar için Bir Cennet mi?

“Hiçbir şey yaptıklarımızı düşünmekten daha önemli değildir.” [1] “Kendime yalan söylemeye başladığımdan beri, kimseye inanm...


“Hiçbir şey
yaptıklarımızı düşünmekten
daha önemli değildir.”[1]

“Kendime yalan söylemeye
başladığımdan beri,
kimseye inanmıyorum.”[2]

1.      Kimi Nicel Veriler

Türkiye’deki kadın akademisyenler konusundaki “yaygın okuma”, ülkedeki üniversite camiasında akademik görevlerde bulunan kadın sayısının (ve de oranının) Avrupa ülkeleri ve ABD dâhil olmak üzere pek çok ülkeyi geride bırakacak düzeyde olduğu yönündedir. “Klasik okuma” bu durumu Atatürk’ün Türk kadınına sağladığı haklar çerçevesinde yorumlama yönündedir; bu yaklaşıma göre Türkiye’de akademik yaşamda cinsiyet ayırımcılığı yoktur (ya da asgarî düzeydedir). Daha feministçe ve eleştirel yeni okumalar ise, bu olguyu kabul etmekle birlikte, bir yandan kadın akademisyenlerin -ev içi yükümlülüklerinin aynen devam etmesiyle bağlantılı olarak- akademik ilerlemesi ve idarî görevler üstlenmesine engel olan “cam tavan” olgusuna dikkat çekmekte (örn. Cindoğlu ve Muradoğlu, 1996) bir yandan da kadın akademisyenlerin sayısındaki artışı akademik görevlerin “itibarsızlaşması” ile bağlantılandırmaktadır. (örn. Özgüç 1998).
Gerçekten de, Türkiye üniversitelerinde akademik görevlerde bulunmaya başladıklarından beri kadınların artan oranlarını, şöyle bir tabloda gösterebiliriz:

Yıl
Yüzde
1932-1933
0.1
1933-1934
7.1
1944-1945
13.9
1950-1951
15.9
1959-1960
18.8
1973-1974
25.4
1981-1982
26
1990-1991
31
1993-1994
33
2000/2001
35.9
2003/2004
37.9
2005/2006
38.3

Tablo 1: Türkiye’de 1933-2006 Yılları Arasında Yüksek Öğretimde Kadın Öğretim Elemanları (Kaynak: Er 2008: 75)

Etkileyici, değil mi?
 ÖSYM verilerine dayanarak, 2010-2011 öğretim yılında Türkiye’de öğretim elemanlarını da, cinsiyet ve akademik unvanlarına göre şöyle tablolaştırabiliriz:[3]


Toplam
Profesör
Doçent
Y. Doçent
Ar. gör.
Diğer[4]
Toplam
111 486
15 529
8 486
21 717
38 889
28 967
Kadın
 45 599
 4 288
2 735
 7 705
17 603
13 227
Erkek
 65 895
11 241
5 751
14 012
19 066
15 740

Tablo 2. 2010-2011 öğrenim yılı öğretim elemanlarının cinsiyet ve unvanlarına göre dağılımı

Enstitü, askerî akademi, meslek yüksekokulları vb. kategorileri hesap dışı tutup yalnızca üniversiteleri dikkate aldığımızdaysa bu sayılar şöyle bir görünüm alır:


Toplam
Profesör
Doçent
Y. Doçent
Ar. gör.
Diğer
Toplam
108 462
15 280
8 252
21 413
38 867
26 820
Kadın
 45 324
 4 280
2 720
 7 682
17 508
13 020
Erkek
 63 138
11 000
5 532
13 371
19 059
13 800

Tablo 3. 2010-2011 öğrenim yılı Türkiye üniversitelerindeki öğretim elemanlarının cinsiyet ve unvanlarına göre dağılımı.

Görüldüğü üzere, Türkiye üniversitelerinde, kadınların oranı, akademik kademe düştükçe artmaktadır. Akademik mesleğin en düşük kadrosu araştırma görevlilerinde kadınlarla erkeklerin sayısı neredeyse eşitlenmiş durumdayken, yardımcı doçent ve doçentler arasında kadınlar yaklaşık 1/3, profesörler arasında ise yaklaşık ¼ oranında temsil edilmektedir.
Bu oranlara bakıp, akademik camiada kadın temsilinin geleceği konusunda iyimser sonuçlar çıkarmak, elbette ki mümkün. Öyle ya, profesörlük düzleminde kadın mevcudiyeti düşük iken kadınlar alt kadroları doldurmaktadır. Bu durumda, yıllar geçip de araştırma görevlileri akademik basamaklarda yükseldikçe, kadınlar öğretim elemanlarının yarıya yakınını oluşturarak pek az meslekte görülen bir olguyu gerçekleştireceklerdir.
Peki bu projeksiyon acaba ne kadar doğru?
Öncelikle, ilginç bir duruma dikkat çekmek istiyorum: Türkiye üniversitelerinde günümüzde 19 000 kadar erkek araştırma görevlisi bulunuyor. Erkek yardımcı doçent sayısı ise, bu rakamla bir uyarlık sergilemekte: 13 371. Buna karşılık, 17 500 kadar kadın araştırma görevlisine karşın, yardımcı doçentliğe erişebilen kadın sayısında, dramatik bir düşme gözüküyor: yaklaşık 7 700. Bu uyarsızlık, araştırma görevliliğinden yardımcı doçentliğe geçiş sürecinde kadınların bir darboğazla karşılaştığını göstermekte. Bir başka deyişle, kadın araştırma görevlileri ya doktora tezlerini tamamlama aşamasında, ya da kadroya geçiş sürecinde bir darboğazla karşı karşıya kalıyorlar.
Bu durumu, dilerseniz birkaç üniversiteye ilişkin verilerle somutlayalım.
Hemen vurgulayayım: Aşağıda vereceğim örnekleri, hepsi kamu üniversitesi olmak üzere Türkiye’de üniversite geleneğinin kurucusu konumundaki metropol üniversitelerin dışından seçtim: Çünkü çoğu 1940-50’li yıllarda kurulup kurumsallaşmış Ankara, İstanbul ve İzmir üniversiteleri,[5] o tarihlerde bu ülkede kamusal yaşama damgasını vuran Cumhuriyetçi/kalkınmacı paradigmanın etkilerini sergilemektedir. Toplumsal cinsiyet perspektifinden bu, kadınlar ile erkeklerin kamusal yaşamda “eşit” varsayıldığı, kadınlara karşı pozitif ya da negatif herhangi bir ayırımcılığın uygulanmadığı bir zihniyete tekabül eder. Bu durumda, kadın akademisyenlerin bu üniversitelerdeki mevcudiyet oranının Türkiye ortalaması üzerinde olması şaşırtıcı olmayacaktır.[6] [Bunun bir istisnası, başından beri “milliyetçi-mukaddesatçı bir yöneliş sergileyen, Erzurum’daki Atatürk Üniversitesi’dir.[7]]
Buna karşılık, Türkiye’deki kamu üniversitelerin yarıdan fazlası 2000’li yıllarda, yani AKP iktidarı döneminde kurulmuştur.[8] Bu üniversitelerin rektörleri mevcut Cumhurbaşkanı tarafından atanmıştır; bu rektörlerin önemli bölümü iktidara yakın ilişkileriyle maruftur.[9]
Bu durumda, yeni üniversitelerde kadın öğretim elemanlarının sayılarını sorgulamak, ilginç sonuçlara yol açacaktır. Aşağıdaki veriler, üniversitelerin web sitelerinden derlendi.[10]
Afyon Kocatepe Üniversitesi’yle başlayalım mı (kur.: 1992)?
Kocatepe Üniversitesi’nde hâlen toplam 611 adet öğretim elemanı bulunuyor. Bunların yalnızca 134’ü kadın… Bir başka deyişle, tüm öğretim elemanlarının ancak 1/5’i kadın. Öğretim elemanlarının unvanlara göre dağılımı ise, şöyle:

Unvan
Kadın
Erkek
Toplam
Profesör
5
48
53
Doçent
17
109
126
Yard. doçent
36
137
173
Ar. gör.
61
143
204
Diğer
15
40
55

Tablo 4. Afyon Kocatepe Üniversitesi öğretim elemanlarının unvan ve cinsiyete göre dağılımı.

Fakülteler temelinde ele alındığındaysa, daha da ilginç bir durum çıkıyor ortaya: Kocatepe Üniversitesi’nin kimi fakültelerinde neredeyse hiç kadın öğretim elemanı yok. Örneğin Teknik Eğitim Fakültesi’nde görev yapan 54 öğretim elemanı arasında yalnızca 1 (yazıyla bir!) kadın akademisyen var; o da araştırma görevlisi. Teknoloji Fakültesi’ndeki 23 öğretim elemanından da yalnızca biri kadın (ar. gör.). Kadın akademisyen oranının en yüksek olduğu Fen-Edebiyat fakültesinde ise 139 akademisyenin sadece 34’ü kadın…
Bir başka örnek, dilerseniz Bayburt Üniversitesi olsun (kur.: 2007). Orada da durum pek iç açıcı sayılmaz: Üniversitede görev yapan 117 öğretim elemanının 27’si kadın. Bayburt Üniversitesi’ndeki akademisyenlerin unvan ve cinsiyetlere göre dağılımı ise şöyle:

Unvan
Kadın
Erkek
Toplam
Profesör
-
5
5
Doçent
-
1
1
Yard. doçent
4
20
24
Ar. gör.
21
53
74
Diğer
2
1
13

Tablo 5. Bayburt Üniversitesi öğretim elemanlarının unvan ve cinsiyete göre dağılımı.

Mühendislik, Bayburt Üniversitesi’nin en “kadınsız” fakültesidir. Toplam 62 öğretim elemanından yalnızca 12’si (2 yard. doç., 10 ar. gör) kadın.
Gelelim bir başka yeni üniversite, Adıyaman Üniversitesi’ne (kur.: 2006). Bu üniversitedeki 205 öğretim elemanından ancak 57’si kadın. Tablo ise şöyle:

Unvan
Kadın
Erkek
Toplam
Profesör
1
17
18
Doçent
2
9
11
Yard. doçent
19
73
92
Ar. gör.
31
39
70
Diğer
4
10
14

Tablo 6. Adıyaman Üniversitesi öğretim elemanlarının unvan ve cinsiyete göre dağılımı.

Adıyaman Üniversitesi’nde kadın akademisyenlerin en yoğun istihdam edildiği Fen-Edebiyat Fakültesi’ndeki oranları (35: 103) ise 1/3’ü geçememekte. Bu sayının yarıya yakınını araştırma görevlilerinin oluşturduğunu da vurgulayalım.
Tabloyu eksik bırakmamak için, ülkenin daha az “muhafazakâr” bir kentindeki bir başka yeni üniversiteyi, Kırklareli Üniversitesi’ni (kur.: 2007) ele alalım, dilerseniz. Üniversitede akademisyenlerin unvan ve cinsiyetlerine göre dağılımı şöyle:

Unvan
Kadın
Erkek
Toplam
Profesör
1
10
11
Doçent
1
3
4
Yard. doçent
15
45
60
Ar. gör.
38
68
106
Diğer
2
4
6

Tablo 7. Kırklareli Üniversitesi öğretim elemanlarının unvan ve cinsiyete göre dağılımı.

Durum fakülteler temelinde Kırklareli Üniversitesi için de değişmiyor. 1 (bir!) kadın öğretim elemanıyla (yard. doç.) Mühendislik Fakültesi en “kadınsız” fakülte görünümünde... [Hoş fakültenin toplam öğretim elemanı sayısının 10 olduğunu bilmek, kişinin ye’se kapılmasını bir nebze olsun önlüyor!].Üniversitede kadın akademisyen nüfusunun en kabarık olduğu fakülteler ise 30 kadın öğretim elemanıyla (9 yard. doç, 21 ar. gör. Fakültede toplam öğretim elemanı sayısı 85] Fen-Edebiyat ile, 20 kadın öğretim elemanının görev yaptığı (1 profesör, 1 doçent, 4 yardımcı doçent, 14 araştırma görevlisi. Fakültede görevli öğretim elemanı sayısı: 71) İktisadî İdarî Bilimler Fakültesi.
Bir de AKP’nin “gözde” üniversitelerinden, yörede “cemaatçi” damgasını yemiş Tunceli Üniversitesi’ni (kur.: 2007) ele alalım mı? Tunceli’de toplam 154 öğretim görevlisi içerisinde kadınların sayısı sadece 35. İşte öğretim elemanlarının unvan ve cinsiyete göre dökümü:

Unvan
Kadın
Erkek
Toplam
Profesör
-
8
8
Doçent
1
4
5
Yard. doçent
9
41
50
Ar. gör.
24
59
83
Diğer
1
7
8

Tablo 7. Tunceli Üniversitesi öğretim elemanlarının unvan ve cinsiyete göre dağılımı.

Kıt olanakları ve İktidar-uyumlu, muhafazakâr yönelişleri göz önünde bulundurulduğunda, bu üniversiteler açısından en iyi olasılığın, bir “Atatürk Üniversitesi” olmak olduğunu kestirebilmek için kâhin olmaya gerek var mı? O zaman dilerseniz son örneğimiz de Erzurum Atatürk Üniversitesi (kur. 1958) olsun. İşte cinsiyet ve unvanlara göre öğretim elemanlarının dağılımı:

Unvan
Kadın
Erkek
Toplam
Profesör
5
48
53
Doçent
17
109
126
Yard. doçent
36
137
173
Ar. gör.
61
143
204
Diğer
15
40
55

Tablo 8. Atatürk Üniversitesi (Erzurum) öğretim elemanlarının unvan ve cinsiyete göre dağılımı.

Erzurum Üniversitesi’nde de kadın öğretim elemanları Edebiyat (150 öğretim elemanının 32’si), Tıp (489 öğretim elemanının 143’ü) ve Sağlık Bilimleri (71 öğretim elemanının tümü) Fakültelerinde ve özellikle de araştırma görevlisi kadrosunda yığılmış gözükmekte. Erzurum Üniversitesi’nin en “kadınsız” fakülteleri ise, tahmin edilebileceği üzere İlahiyat (61 öğretim elemanının 1’i) ile, şaşırtıcı bir şekilde İİBF (69 öğretim elemanının 12’si)!
Bu tablolar, daha önce de sıkça vurgulanmış bir görüngüyü bir kez daha dikkat açığa çıkartıyor: Türkiye üniversitelerinde kadın akademisyenler, ağırlıklı olarak tıp,[11] sağlık bilimleri, edebiyat[12](ve fen-edebiyat[13]) ve eğitim[14] fakültelerinde yoğunlaşmış durumdayken, sayıları İlahiyat, Ziraat ve Mühendislik fakültelerinde dibe vurmaktadır.[15]
Şöyle ki, edebiyat ve fen-edebiyat fakültelerinde kadın akademisyenler, öğretim elemanı toplamının yüzde 40 kadarını temsil eder. Türkiye’deki 45 bin kadar kadın akademisyenin 4208’i (yüzde 10 dolayı) edebiyat ve fen-edebiyat fakültelerinde istihdam edilmektedir. Fen ve Edebiyat fakülteleri mezunlarının formasyon haklarının iptalinin ardından, bu fakültelerin geleceklerinin tartışmalı hâle gelmesi[16] (Hatırlanacağı üzere YÖK, 2008’de aldığı bir kararla yeni kurulacak üniversitelerde Fen-Edebiyat fakülteleri bulundurma zorunluluğunu kaldırmıştı) kadınların en yoğun olarak görev yaptığı bu alanın aslında bir darboğaz içinde olduğunu göstermektedir.
Şu hâlde, ilerlemeden önce, buraya kadar sıraladığımız verilerin ne anlama geldiği üzerinde kısaca duralım:
- Kadın akademisyenleri konu alan çalışmaların genellikle vurguladıkları, Türkiye üniversitelerindeki göreli yüksek kadın mevcudiyeti, aslına bakılırsa risk yüklü bir konjonktüre işaret etmektedir. Öncelikle, kadın akademisyenler ağırlıklı olarak araştırma görevlisi pozisyonunda yığılmış durumdadır: Türkiye üniversitelerinde görevli 45 324 kadın öğretim elemanının 17 603’ü, yani yüzde 38.6’sı araştırma görevlisidir (Erkek akademisyenlerde bu oran yüzde 30’dur). Belirtmeye gerek var mı, az ileride ele alacağım iş yükü ve domestik yükümlülüklerin getirdiği engeller ile Türkiye üniversitelerinin AKP’li hâli’nin olası handikapları bir yana, araştırma görevlisi pozisyonu, hiçbir iş güvencesini içermeyen, bir çeşit “burslu lisansüstü öğretimi” kadrosudur. Doktorasını tamamlayan araştırma görevlisinin kadrosu da lağvolur. Bir başka deyişle, öğrenimlerini tamamlayan kadın araştırma görevlilerinin kaçının öğretim üyesi kadrosuna geçebileceği, belirsiz bir sorudur. Yukarıda da değindiğim üzere veriler, kadın araştırma görevlilerinin, yardımcı doçentliğe geçişte erkek meslektaşlarına göre daha sıkı bir darboğaz yaşadığını göstermektedir.
Dahası, yeni üniversitelerde akademik kadrolar için doktorasını yurtdışında tamamlamış unsurların tercih edileceği, bir sır değildir - ki bu da, kendi olanaklarıyla yurtdışında doktora öğrenimi gören erkek öğrenci sayısı 987, kadın öğrenci sayısının ise 54 olduğu (Türkiye İstatistik Yıllığı, 2011) göz önünde bulundurulduğunda,[17] kadın öğretim elemanları açısından fazladan bir dezavantaj oluşturmaktadır.
- Öte yandan, kadın akademisyenler, başta edebiyat fakülteleri olmak üzere belirli alanlarda yoğunlaşmaktadır. Örneğin tüm edebiyat fakültelerinde görev yapan akademisyenler arasında kadınların oranı yüzde 44.8, Fen-Edebiyat Fakültelerinde görev yapan akademisyenler arasında ise yüzde 40’tır. Bundan böyle formasyon veremeyecek olan bu fakültelere yönelik talebin, önümüzdeki yıldan itibaren büyük ölçüde düşeceğini kestirmek zor değil. Bu durum ise bu fakültelerin varlığını daha da tartışmalı bir hâle getirecektir. Kadın akademisyenler, bir “cennet”i daha yitirmek üzereler!
- Bunlara ek olarak, kadın akademisyenlerin sayısı, kadroları aşırı şişmiş, akademik yükselme kriterleri bir hayli yüksekten seyreden ve yeni eleman tercihlerini (üzerlerindeki rekabet baskısıyla) yabancı ya da doktorasını yurtdışında tamamlamış unsurlar doğrultusunda kullanan, kurumsallaşmış üniversitelerde yoğunlaşırken,[18] yeni üniversitelerdeki oranları, yukarıdaki örneklerden de izleyebileceğimiz üzere, ülke ortalamasının bir hayli altındadır. Bu üniversitelerin, henüz oturmamış yapıları nedeniyle iktidarın tercih ve telkinlerine ve kliyentalist uygulamalara daha açık olduğu düşünülürse, kadın akademisyenlerin yeni üniversitelerdeki şansları bir hayli tartışmalı hâle gelmektedir.
Tüm bunlar neyi mi gösteriyor? Türk üniversitelerinde cinsiyet ayırımcılığının olmadığı ve buradaki kadın akademisyen sayısının birçok gelişmiş Batı üniversitesindeki kadın öğretim elemanlarını geride bıraktığı “ezberini” telaffuz ederken biraz daha ihtiyatlı olmamız gerektiğini…

2.      “Velev ki…” ya da Akademideki “Cam Tavan”

Soru şu: “Bilim kadınlarının cinsiyet rollerine dair tutumları iş ve aile sorumluluğu ile baş edebilme kapsamında neden ve sonuçlarıylaaçıklayınız.” 2011-12 öğrenim yılında Ankara’nın köklü üniversitelerinden birinin sosyoloji bölümünde, vize sınavlarından birinde soruldu.
Ne kadar doğal, değil mi? Bilim kadınlığı (“bilim adamlığı”ndan farklı olarak) cinsiyet rolleriyle bağlantılı olarak sorunsallaştırılması gereken bir konu; ve bilim kadınları (yine “bilim adamları”ndan farklı olarak) “iş ve aile sorumluluğu ile baş edebilme” zorunluluğuyla karşı karşıya.
Doğru ya, “bilim kadınları” da “ne de olsa kadın”; ve “her kadın gibi” “evlenip yuva kurmayı”, “çoluğa çocuğa karışma”yı arzuluyorlar. Bu arzularını (ya da ailelerinin baskısını) karşılamaya kalkıştıkları andan itibaren ise, erkek meslektaşlarının aklına dahi gelmeyen bir dizi sorunla karşılaşıyorlar: çocuk bakımı, evin alışverişi, bulaşık, çamaşır, temizlik gibi “domestik görevler”le “akademik görevler”i nasıl bağdaştırılmalı?
Aslına bakılırsa, sorunun yanıtını araştırmaya geçmeden önce, bu “kaziye”nin ne kadar gerçek durumu yansıttığı üzerine düşünmeli. Kadın akademisyenlerin evliliğe ilişkin tutumları konusunda, iki farklı saptama var. İlki Acar (1996)’ın. Feride Acar, araştırmasında kadın akademisyenlerin yüzde 45’inin bekâr, yüzde 39’unun ise dul ya da boşanmış olduğunu saptıyor. Erkek akademisyenlerde bu oranların sırasıyla yüzde 36.2 ile yüzde 1.9 olduğu düşünüldüğünde, akademisyen kadınların önemli bir bölümünün, bu sorunun yanıtını, “evlilikten ya da çocuk doğurmaktan kaçınmakla”[19] şeklinde verdiği düşünülebilir.
Ancak, Acar’ın bulgularının akademik görevin “özveri” gerektiren “elit” bir uğraş sayıldığı “Altın Çağ”a ait olduğunu düşünmemiz için elimizde geçerli nedenler var.[20] Akademisyen kadınların, “uygarlığın” ve “cinsiyet-körü” olduğu varsayılan, gerçekte eril yaşam standartlarına göre kurgulanmış [kaç üniversitede kreş, emzirme odası vb. vardır?] Üniversite’nin çağrısı”na, evlilik ve çocuk doğurmaktan feragat ederek yanıt vermeye çabaladıkları, hızla sönümlenip giden idealizm çağı.
Yeni (ve neo-liberal) çağda ise, ne kurumsal sadakat [vakıf üniversitelerindeki yüksek ücretli pozisyonların çekiciliğinin, kamu üniversitelerinde önemli bir kan kaybına yol açtığı unutulmamalı] ne de dünya nimetlerinden (evlilik ve çocuklar) vazgeçen bir özgecilik söz konusu değil, artık…
Göreli yeni araştırmalar kadın akademisyenlerin evlendiğini ve (hâlen sakınımlı olmakla birlikte) çocuk sahibi olduğunu gösteriyor. Örneğin Er (2008: 88)’in 716 kişilik bir örneklem üzerindeki araştırmasına göre, kadın öğretim elemanları arasında medenî duruma göre dağılım, şöyle:

Medenî durum
Yüzde
Bekar
24.2
Evli
67.0
Boşanmış
7.4
Eşi ölmüş
1.4

Tablo 9: Kadın Öğretim Üyelerinin Medeni Durumlarına Göre Dağılımları

Benzer şekilde, Özkanlı ve Korkmaz’ın (2000: 28) Ankara Üniversitesi’nde görev yapan kadın akademisyenler arasında gerçekleştirdikleri araştırmada, evli olanların oranı yaklaşık yüzde 60 (yüzde59.3) çıkmaktadır. Yine Er’in (2008: 89) araştırmasında akademisyen kadınların neredeyse yüzde 83’ünün (yüzde 82.9) ilk evliliklerini 20-29 yaşları arasında yaptığının ortaya çıktığı düşünülürse, evliliklerin büyük ölçüde araştırma görevliliği sırasında gerçekleştiği görülecektir. Kadın akademisyenlerin çocuk sahibi olma konusundaki tereddütlerinin, hâlen sürdüğü görülmektedir, evli kadın akademisyenler arasında çocuksuzların oranı, Er’in (2008: 100) araştırmasında yüzde 37.4, Özkanlı ve Korkmaz’ınkinde (2000: 30) ise yüzde 55.6 çıkmaktadır. Çocuk sahibi olanların tercihi ise, bir [Er (2008: 100)’de yüzde 37.4; Özkanlı ve Korkmaz (2000: 30)’da yüzde 27.9] ya da en çok iki [Er (2008: 100)’de yüzde 28; Özkanlı ve Korkmaz (2000: 30)’da yüzde 15.1]’dir.
Pekalâ, kim(ler)le evlenmektedir kadın akademisyenler? Akademinin “içevlilikçi” yapısı daha önce de dikkati çekmiş bir konu (Acar 1996, Cindoğlu 1996). Özkanlı ve Korkmaz’ın Ankara Üniversitesi kadın akademisyenleri arasında gerçekleştirdiği araştırma, bu eğilimin süregittiğini gösteriyor: Ankara Üniversitesi’nde görevli kadın öğretim elemanlarının yüzde 41.9’u erkek akademisyenlerle evli!
“Sevindirici” değil mi? Bu ülkenin erkeklerinin en iyi eğitimli, en inceltilmişlerini oluşturan akademisyenler, hem de hâlden anladıkları için herhâlde gerek ev işlerini, gerekse çocukların bakımını eşleriyle paylaşarak, zaten aşırı ders yükü, ödevler, tez çalışmaları, akademik ilerlemenin gereği yayınların hazırlanması vb. altında boğulmuş eşlerinin kariyerine yardımcı olurlar…
Ama araştırma, hiç de öyle göstermiyor!
Evet, bu alanda olasıdır ki tek akademik çalışma olan Kundakçı (2007), Ankara’nın çeşitli üniversitelerinde görev yapan 50 kişilik erkek öğretim elemanları örneklemi üzerinden, erkek akademisyenlerin iç dünyasına ve toplumsal cinsiyet kavrayışına ışık tutuyor. Ve karşımıza çıkan manzara, hiç de yukarıdaki tarz beklentilere uymuyor! Mülakatlara katılan 50 erkek akademisyenden 40’ı, “geleneksel Türk erkeği” standartlarından en ufak bir sapma dahi göstermemektedirler. Örneğin, buyurun “Erkeklik deyince aklınıza ne geliyor?” sorusuna verilen kimi yanıtlar (Kundakçı 2007: 64):
“Güçlü olmak, ... .namusu korumak, erkek adam gibi adam olmalı.”
“Erkek deyince aklıma gelen kontrolden, güçten hoşlanan, mücadeleci, iradeli, hırslı bir unsur.”
“Öncelikli savaşçı geliyor erkek dediğinde...mücadeleci, rekabetçi bir varlık. Erkek genetik olarak savaşmaya programlı bir varlık. Politikada (futbolda olduğu gibi) aynı şekilde, yani erkek bütün güç ve savaş oyunlarında kendisini ortaya koymak zorundadır.”
“... Olaylara karsı daha soğukkanlı davranabilmek, daha iyi yorumlayabilmek, objektif bakabilmek… ağlamayı geri plana itip daha mantıklı düşünebilmek.”
“… erkek evin reisi şüphesiz.”
“… ailenin geçiminden tek sorumlu değil ama ana rol onda olmalıdır.”
“… erkek ailesini yöneten reis durumunda…”
Peki ya “kadın[21] olmak”? (Kundakçı 2007: 70)
“Kadın olmak, daha kırılgan bir şey gibi geliyor bana, daha korunmaya muhtaçtır. Daha zayıftır.”
“… kadının en önemli vasfı çocuk doğurma kabiliyeti... Erkek uygarlık doğurmak üzere tasarlanmış, kadınsa çocuk doğurmak.”
“Kadın da hayatın iki bileşeninden biri. Erkek ve kadın yani. Birbirini tamamlayan iki öğe bunlar. İkisinin rolleri ayrı. Erkek yayılmacı doğası gereği, kadın toplayıcı, selektif... Birbirini bütünlüyor bu iki öğe. Kadının bir yumurtası var, cocuk doğuruyor onu yetiştiriyor. Erkek sokakta ekmek bulmaya çalışıyor, kadın çocuğunu yetiştirmeye çalışıyor.”
“Kadın narin, zayıf olduğu için koruma ihtiyacı duyuyor erkekler. En basitinden yolda kapıda karşılaşıyorsun her zaman onlar önde, kollamacı bir şekilde. Bir sorun olduğunda bayanı kolluyorsun erkek olduğunda bindirmeni yapabiliyorsun.”
TSE damgalı bu “şişirilmiş erillik” toplumsal cinsiyetler arasındaki işbölümünü nasıl tahayyül etmektedir? (Kundakçı 2007: 75-76)
“Erkeğin ilgileneceği belli isler vardır, elektrik su faturaları gibi, arabayla ilgili isler, çocuğun kursa götürülmesi gibi isler erkeğin sorumluluğunda olabilir, evin düzeniyle ilgili şeyleri bayan yapmalı.”
“Çalışma hayatını her ne kadar ikisi götürse de bayan ev islerinden daha çok sorumlu taraf.”
“Aile içinde bir şey tamir edilecekse tamirciler gelecekse dışarıya daha fazla kendim muhatap olmak isterim. Araba sanayiye götürülecekse, bunu ben kendim götürmeye tercih ederim. Eşimin götürmesini istemem.”
Ya da daha “bilimsel” yorumlar (Kundakçı 2007: 77):
“Doğanın ortaya koyduğu iş bölümünde kadın ev merkezli, evin düzeniyle çocuğun yetiştirilmesiyle ilgileniyor yemeklerle ilgileniyor, ev kültürü merkezli bir varlık. Doğanın öyle bir işbölümü var. Erkek ise av kültürü merkezli bir varlık. O dışarı çıkıp avlanıp bir şeyler getirmek durumunda... Kadın, ev işlerinde erkeğin yardımını istiyor, erkek bir savaşçı olduğundan evdeki işlere katılmak istemiyor, gönülsüz yapıyor...”
Hâl böyle olunca, “avcılar” domestik işlerde bir hayli gönülsüz davranıyorlar. En mektep-medrese görmüşleri, Ankara üniversitelerinde öğretim üyesi olanları, “entelektüel gündem” ve “hayatın rafinelikleri” ile en içli-dışlı olanları da.
Bu durum, akademisyen kadınları domestik görevlerle baş başa bırakmaktadır. Nitekim son dönem araştırmaları da bunu açığa çıkartıyor. Cindoğlu ile Muradoğlu’nun (1996: 246) muhasebe ve finans alanlarında çalışan kadınlar üzerine araştırması örneğin, kadın akademisyenlerin ev işlerine haftada ortalama 15.3 saat tahsis ettiğini ortaya koyuyor. Eşlerin domestik işlere katkıda bulunma oranı ise, haftada ortalama 3 saat iken, yüzde 50’si, elini ev işine sürmemektedir.
Bu bulgu, diğer araştırmalarda da doğrulanıyor. Örneğin Özkanlı ve Özlem (2000: 46-47)’e göre evli kadın akademisyenlerin yüzde 57’si ev işlerinde eşlerinden “kısmen” yardım gördüklerini söylerken, bu “destek”, “yemek pişirme, temizlik yapma... vb. toplumda geleneksel olarak kadının rolü kabul edilen ev içi faaliyetlerden çok, alışveriş gibi ev dışında gerçekleşen ve aile gelirinin harcanmasıyla ilgili karar alma yetkisini ortaya koyan faaliyetler”den ibaret gözükmektedir. Bu durumda, akademisyen kadınların ev işlerinde en önemli desteği, emeğinden ücretli olarak yararlanabildikleri, “gündelikçi” kadınlardır. Er’in (2008: 101) araştırmasında kreş gibi hizmetlerden yararlanma oranının son derece düşük (yüzde 1.7) çıkması ise, hayli düşündürücüdür!
Gelelim, akademide yöneticilik pozisyonlarına… İdarî görevlerin alt basamaklarında göreli yüksek olan kadın sayısının, basamaklar yükseldikçe azaldığı, bilinen bir durum. Örneğin üniversitelerin yönetim organı olan YÖK’ün hâlihazırdaki 20 üyesinden yalnızca ikisi kadındır. Denetleme Kurulu üyeleri arasında (10 kişi) ise, kadın yoktur. Türkiye’deki 166 üniversitenin (105 kamu, 61 vakıf) yalnızca onu kadın rektörlerce yönetiliyor.[22] Yani yüzde 6’sı... Bir başka deyişle, üniversite hiyerarşisinin en alt basamaklarında, örneğin araştırma görevlileri arasında yüzde 40’lara varan kadın oranı, en üstlerde iyice seyrelmektedir. Benzer bir durum, dekanlıklar için de söz konusudur: Er (2008)’in araştırmasında dekanlık ya da yüksek okul müdürlüğü görevinde bulunduğunu belirten kadın akademisyenlerin oranı yüzde 2.1’i geçmemektedir, örneğin.
Bu durumda, üniversiteler bünyesindeki idarî görevlerde kadınların yükselmeyi umabilecekleri en yüksek pozisyon, rektör/dekan yardımcılığı ve bölüm başkanlığı gibi duruyor.
Yine de, kadınların akademik dünyada, özellikle alt ve orta kademelerdeki idarî görevlerdeki sayı ve oranlarındaki artış, üzerinde durulmaya değerdir. Özellikle yeni kurulan üniversitelerde akademik görevler üstlenmeyi kariyerleri açısından bir avantaj olarak gören devinim imkânları daha fazla kadın akademisyenlerin yeni üniversitelerde bölüm başkanlığı, dekan/ rektör yardımcılığı vb. görevleri üstlenmeleri bu sayıyı kabartmaktadır. Bu üniversiteler kurumsallaştıkça görevlerin erkek akademisyenlerce devralınıp alınmayacağı sorusu bir yana, Özbilgin, Healey vd.’nin (tarihsiz: 27) idarî görevlerdeki kadın sayısının artışını, neo-liberalizmin üniversiteleri de etkisi ve kapsamı altına almasıyla birlikte, erkek akademisyenlerin, daha yüksek kazançlar sağlayan danışmanlık, proje yöneticiliği vb. yarım-zamanlı görevlere doğru kaymak için bu görev basamaklarını boşaltmalarıyla açıklamaları, kayda değerdir.

3. Mobbing ve Cinsel Taciz

Bugüne dek “cinsiyet-siz” olarak tahayyül edilen Akademik camiada “taciz/cinsel taciz” savlarının giderek yüksek sesle ifade edilir, giderek üniversitede düzenlenen panellerde, forumlarda vb. tartışılır hâle gelişi,[23] konumuz açısından bir başka çarpıcı gelişmedir. “Taciz/cinsel taciz” daha çok kampus içerisindeki kadın öğrencilere yönelik cinsel amaçlı sözlü ve fiilî saldırıları tanımlamak için kullanılırken (bunlar erkek öğrenciler, kampus hizmetlileri, erkek hocalar güvenlik görevlilerinden gelmektedir), akademik personelin üstleri tarafından uğratıldıkları (cinsel amaçlı olsun-olmasın) tacizler ise daha çok “mobbing” başlığı altında ele alınmakta.
Türkiye üniversitelerinin, ülkede “Mobbingle Mücadele Derneği”nin kurulmasını gerektirecek kadar yoğunlaşan mobbing olaylarından payını bolca aldığı,[24] son dönemlerde sık sık dile getirilmektedir. Mobbingle Mücadele Derneği’nin sitesinde yer alan “Üniversitelerde Mobbing’e dur deyin” başlıklı yazıda bunun nedenleri şöyle sıralanıyor:
“Akademik eğitimde mevcut olan ‘usta-çırak’ ilişkisi akademinin yönetim ve idari yapılanması söz konusu olduğunda usul hukukunun hiçe sayıldığı, bilinmediği, ‘ben yaptım oldu’ zihniyetinin hâkim olduğu bir düzeni yaratmaktadır.
Rektör olmadan önce, bir profesör diğer profesörlerin meslektaşı, arkadaşı iken, rektör olduktan sonra “sırça köşkte” “herşeyi en iyi bilen” olur. Öğretim üyelerini kendisi branşı dışında bulunan yerlere yönetici olarak atayabilir.(…)
Mobbing sebepleri:
İdeoloji: Türkiye’de ideolojilerin çatıştığı alanlardan biri üniversitelerdir. Üniversitelerin düşünce ve ifade özgürlüğünün en fazla olması gereken yerler olmasına karşın karşıt görüşe tahammülsüzlük, ideolojik eksende gruplaşmalara yol açmaktadır. İdeolojilerine göre kişiler ötekileştirilmektedir.
Cinsiyet: Üniversitelerde kadına karşı cinsiyet ayrımının olmaması gerekirken kadınların böyle bir ayrımcılıkla karşı karşıya kalmaları hem çalışma iklimini hem de psikolojik durumlarını olumsuz etkilemektedir. Başarılı kadınların kıskanılması ve mobbing sürecinde kolay yıldırılabileceği düşüncesi, kadınların duygusal ve fiziksel olarak daha zayıf algılanmasından kaynaklanmaktadır.
Ast-üst ilişkisi: İlki yönetici ve yönetici olmayanların oluşturduğu ast üst, ikincisi ise akademik unvanların ortaya çıkardığı ast üst ilişkileri olmak üzere iki çeşittir.
Yöneticiler, kanunlar ve yönetmeliklerde açıkça belirtilmeyen konularda takdir yetkisi kullanırken keyfi uygulamalara girmektedir. Kendilerine ideolojik olarak yakın bulduğu kişilere aynı kuralı farklı uygularken ötekileştirdiği kişilere daha farklı uygulayabilmektedir.”[25]
Henüz Türk üniversitelerindeki mobbing olaylarını konu alan akademik bir çalışma yapılmadı. Ancak faillerin üst idarî kademelerde görev yapanlar, yaşça ileri olanlar ve akademik üstler, mağdurların ise çoğunlukla alt kademeler, gençler; cinsel telmihler içeren mobbing vak’alarında ise çoğunlukla alt akademik kademelerdeki genç kadınlar olduğunu kestirmek için istatistiklerle fazlaca desteklenmek gerekmiyor. Bu bakımdan, özellikle üst pozisyonların hemen tümüyle erkekler tarafından işgal edildiği, kadınların ise daha çok araştırma görevlisi kadrolarında bulunduğu yeni üniversitelerde, özellikle de geleneksel “erkek” disiplinleri (mühendislik, ziraat, vb.) özel olarak mercek altına alınması gereken birimler olarak duruyor.[26]
Akademik yaşamda cinsel taciz ve mobbing vakalarındaki artışın bir yönü, hiç kuşku yok ki, konunun gündeme gelip görünür olmasıyla bağlantılı. Dahası, Akademia içerisindeki güç ve pozisyon savaşlarının da bir veçhesini oluşturuyor. Ama sorunun üzerinde durulması gereken önemli bir boyutu, kanımca, 1980’li yıllardan bu yana, daha spesifik bir deyişle, neo-liberal iktisadî siyasaların üniversiteler alanını da etkisi altına almaya başlamasıyla birlikte “akademik kariyer”in hem “demistifye olması” hem de “itibar yitimine uğraması”, akademisyenin toplum içerisindeki “ayrıcalıklı ve elit” pozisyonunu yitirip deyim yerindeyse “harcıalemleşmesi”[27] ile “mobbing/ cinsel taciz” olayları arasındaki korelasyondur. Türk üniversiteleri bu yönüyle de genç, eleştirel akademisyenlerin ilgisini hak ediyor…

4. Sonuç Yerine…

 Türkiye’de kadın akademisyenlerin sayı ve oranca yüksekliği, Feride Acar’ın çalışmalarıyla birlikte eleştirel bir mercek altına alınmaya başlamıştır, ancak gündelik yaşamda hâlen “millî gurur”larımızdan biridir. “ABD’de şu kadar, Fransa’da şu kadar, Türkiye’de ise şu kadar kadın profesör var,” söylemleri, özellikle Atatürkçü/Cumhuriyetçi propagandanın vazgeçilmez süsü niteliğini taşır. Ancak daha yakından bakıldığında, bu tablonun bir hayli kırılganlaştığı görülecektir.
Doğrudur, bir kadın mesleği olan öğretmenliğin bir varyantı olarak akademisyenlik, uzun yıllar boyunca kentli, orta ve orta-üst sınıf ailelerin kızları için “uygun” mesleklerden biri sayılmış, üniversitelerin istihdam politikalarında görünüşte cinsiyet ayırımcılığı yapmayışı ise bu eğilimi güçlendirmiştir. Böylelikle üniversitelere kadın akademisyenlerin alınmaya başladığı erken 1930’lardan 1970’lere gelindiğinde kadın öğretim elemanlarının oranı istikrarlı bir artışla yüzde 25’e ulaşmıştır. Günümüzde ise bu oran yüzde 42’ye yaklaşır. Ancak kadınların akademik kariyerin tüm basamaklarında aynı oranda mevcut olmadığı, daha yakın bir incelemede ilk göze çarpan durumdur. Türkiye üniversitelerinde görev yapan araştırma görevlileri arasında kadınların oranı yüzde 45’i bulmuşken, doçentlerin yüzde 33’ünü kadınlar oluşturmaktadır. Profesörler arasında ise bu oran yüzde 28’dir. Bir başka deyişle, alt kadrolardaki kadın yığılmasıyla, üst kadrolardaki seyrelme arasındaki tezat, yalnızca akademisyenlik mesleğinin kadınlar için giderek cazip hâle gelişiyle açıklanamaz. Veriler, özellikle araştırma görevliliğinden öğretim üyeliğine geçişte kadın akademisyenlerin oranında bir düşüşe işaret ediyor.
Bunun yanı sıra kadın öğretim elemanları daha çok (formasyon yetkilerinin ellerinden alınmasıyla kapanma riskiyle yüzyüze kalacak) Fen-Edebiyat fakülteleri başta olmak üzere belirli alanlarda (eğitim, temel bilimler, iletişim) yoğunlaşmaktadır.
Yanı sıra, toplumsal-kültürel muhafazakârlığın taşıyıcısı AKP iktidarı döneminde kurulan “yeni” üniversitelerde kadın öğretim elemanlarının istihdamı, metropollerdeki kurumsallaşmış üniversitelere göre daha sorunlu gözükmektedir. “Taşra” tabir edilen üniversitelerde kadın öğretim elemanlarının oranları, ülke ortalamasının altında seyretmektedir çoğunlukla.
Bu göstergeler ise, Türk yüksek öğreniminde kadınların göreli yüksek oranlardaki mevcudiyetinin yakın bir gelecekte tartışmalı hâle gelebileceğine işaret eder.
Ancak, Türk “Akademia”sında kadınların durumuyla ilgili sorunlar, salt bunlarla sınırlı değil. Türk üniversitelerinin görünüşte “cinsiyetsiz”, ama gerçeklikte eril-merkezlidir. Örneğin, YÖK kuruluşundan bu yana, metropol üniversitelerindeki yığılmayı önleyip yeni üniversiteleri kadro açısından besleyebilmek amacıyla, merkezdeki kadro politikalarını sıkı, taşrayı ise oldukça gevşek tutmaktadır. Yeni üniversitelerde örneğin, doçentliğe ya da yardımcı doçentliğe atanmak, merkez üniversitelere göre daha kolaydır. Bu ise, erkek öğretim elemanları açısından daha kolay olan bir devingenliği getirmektedir. Bu durum, kadınlar açısından göze görünmeyen bir ayırımcılık oluşturur.
Yanı sıra, toplumdaki, kadının kamusal alanda mevcudiyetini kabullenmekle birlikte onu ev işleri ve çocuk bakımının tek yüklenicisi olarak gören “light” ataerki, öyle görünüyor ki akademik camia içerisinde de olanca şiddetiyle hüküm sürmektedir. Bu durum, özellikle genç kadın akademisyenler açısından, meslekleri (ağır ders yükü + akademik ilerleme için yayın zorunluluğu) ile domestik “görevlerini” bağdaştırma sorunlarını gündeme getirmektedir. [Bilindiği üzere, akademik çalışma salt ofis saatleriyle sınırlı bir süreç değildir. Araştırmalar, ders notlarının hazırlanması ve ilgi alanına ilişkin literatürü takip etme, kimi zaman günde 24 saatten fazlasını gereksinen faaliyetlerdir!] Bu bakımdan, hem mesleğinde “başarılı akademisyen”, hem “kusursuz ev kadını” hem de “bilinçli anne” olma kıskacı, ne eşinden ne de kurumundan hemen hiç destek alamayan akademisyen kadınların özel ve meslekî yaşamlarını karabasana dönüştürebilir.
Üniversite içerisinde kadınlarla erkekler arasında bir kutuplaşma olarak tezahür eden idarî pozisyonlardan (yukarıda yaşlı, akademik ve idarî pozisyon sahibi erkekler, aşağıda düşük statülü, genç kadınlar ve kıran kırana rekabet ortamı) kaynaklanan cinsel yüklü ya da değil, mobbing hadiseleri, genç kadın akademisyenlerin yaşamını karabasana dönüştüren bir başka görüngüdür.
* * *
Tüm bunlar göz önünde bulundurulduğunda, Türk üniversitelerini kadın akademisyenler için bir “cennet” olarak nitelemeden önce bir hayli düşünmek gerektiğini gösteriyor.
Akademik yaşamı bir yandan neo-liberal siyasalara, bir yandan da AKP’nin toplumsal ve kültürel muhafazakârlığına mahkûm kılan aktüel gidişat, akademisyen kadınlar açısından iyimser olmayı daha da zorlaştırıyor…

10 Mayıs 2012 21:27:10, Ankara

N O T L A R
[1] Hannah Arendt.
[2] Mark Twain.
[4] Öğretim görevlisi, uzman ve okutmanları kapsamaktadır.
[5] Kuruluş tarihleri itibariyle İstanbul Üniversitesi (1933); İTÜ (1944); Ankara Üniv. (1946); Ege Üniv. (1955); ODTÜ (1956); Atatürk Üniv. (1957), Anadolu Üniv. (1958), Hacettepe Üniv. (1967).
[6] Örneğin Ankara Üniversitesi’nde kadın akademisyenlerin oranı yüzde 42’yi bulmaktadır. (Özkanlı ve Korkmaz 2000:5)
[7] Doğu Anadolu’da bir üniversite kurma projesi, Atatürk döneminde gündeme gelmişse de ancak Demokrat Parti iktidarında, ABD’nin (CIA ile sıkı fıkı ilişkiler içindeki) Amerikan Uluslar arası Kalkınma Ajansı (AID) ile Nebraska Üniversitesi’nin desteğiyle kurularak 1958’de faaliyete geçmiştir. Yani bu kurum, bir “Doğu” üniversitesi olarak zımnen “Kürt sorunu”na bir önlem olarak kurgulanmıştır. Yanı sıra, kuruluş sürecini aktif biçimde destekleyen ABD’nin “Soğuk Savaş” politikalarından malûldür. Ve nihayet, doğrudan Maarif Vekaletine bağlı olarak kurulan üniversite, DP’nin sağ politikalarıyla damgalanmıştır. Emre Dölen’in sözleriyle, “Atatürk Üniversitesi kuruluşundan itibaren tutuculuğun ve irticanın üssü, (…) Atatürk düşmanlarının yuvası hâline gelmiştir. Üniversite tarihimizin olumsuz ilkleri de bu üniversitede gerçekleşmiştir. Rektörün önderliğinde ‘Atatürk Üniversitesi Doğu Anadolu’yu Manen Kalkındırma Derneği’ kurulmuş ve bu dernek eliyle üniversite kampüsü içinde halka açık olan ilk üniversite camisi inşa edilmiş, (…) Mısır’daki medrese tipi El Ezher Üniversitesi’ne benzer ilk fakülte ‘İslâmî İlimler Fakültesi’ adıyla burada açılmıştır.” (Dölen 2010: 88-89).
[8] Türkiye’deki 105 devlet üniversitesinden 72’si 1990’dan sonra kurulmuştur. Bunlardan 53’ünün kuruluş tarihi ise 2000’li yıllara rastlar.
[9] Cumhurbaşkanı Gül’ün rektör atamalarında üniversitelerde türbana özgürlük talep eden bildiriyi imzalayan öğretim elemanlarını tercih ettiği, sır değil. Ancak, yanı sıra, iktidar partisi ile yakın ilişkilerin de tercih etkileyen etkenler arasında olduğu bilinmekte. Örneğin bkz. “Siz siyasallaşmayın, biz gereğini yapıyoruz”, Sol Portal, http://haber.sol.org.tr/devlet-ve-siyaset/siz-siyasallasmayin-biz-geregi....
[10] Erişim tarihi: 28 Nisan- 3 Mayıs 2012 arası. Her iki cinsiyet için kullanılan ve resim ile teyit edilemeyen isimler kadın adı kabul edildi. “Diğer” kategorisi, öğretim görevlileri, okutman ve uzmanları içermektedir.
[11] 2010-11 öğrenim yılı itibariyle Tıp Fakültelerinde 22 907 öğretim elemanının 9 410’u (4846 profesörden 1502’si; 2073 doçentten 759’u; 2397 yard. doçentten 849’u) kadındır.
[12] 2010-11 öğrenim yılı itibariyle Edebiyat fakültelerinde (DTCF ve İnsani Bilimler dahil) görev yapan toplam 1958 öğretim elemanının 879’u (402 profesörden 137’si; 222 doçentten 128’i, 545 yardımcı doçentten 214’ü) kadındır.
[13] 2010-11 öğrenim yılı itibariyle Fen-Edebiyat fakültelerinde görev yapan toplam 8295 öğretim elemanının 3329’u (1385 profesörün 358’i, 933 doçentin 298’i, 2793 yard. doçentin 1026’sı) kadındır.
[14] 2010-11 öğrenim yılı itibariyle Eğitim fakültelerinde (meslekî ve teknik eğitim dahil) görev yapan toplam 6949 öğretim elemanının 2781’i (636 profesörün 181’i, 505 doçentin 169’u, 2587 yard. doçentin 918’i) kadındır.
[15] 2010-11 öğrenim yılı itibariyle İlahiyat fakültelerinde toplam 1178 öğretim elemanının 69’u; Ziraat fakültelerinde 2106 öğretim elemanının 577’si, Mühendisliklerde (Elektrik-Elektronik, Kimya-Metalürji, İnşaat, Maden ve Mühendislik fakülteleri) ise toplam 8172 öğretim elemanının 2333’ü (1632 profesörün 315’i, 831 doçentin 155’i ve 2248 yardımcı doçentin 969’u) kadındır.
[16] A.Ü. DTCF dekanı Rahmi Er, YÖK’ün kararının ardından, TRT Haber’de katıldığı programda, bu durumda Fen ve Edebiyat fakültelerinin kapatılma riskiyle karşı karşıya olduğunu belirtiyor. (http://www.haberinvakti.com/egitim/akademisyenlerin-fen-edebiyat-fakultelerinin-gelecegi-hakkinda-gorusleri-h22126.html).
[17] Aynı kaynak 2010-11 öğrenim yılında yurtdışında doktora öğrenimi gören resmi burslu öğrenci sayısını 751 (Y. lisans’ta: 1054) olarak vermekle birlikte, cinsiyetlerini belirtmiyor.
[18] “Kadın öğretim üyelerinin yüzde 54’ü Ankara, İstanbul ve İzmir’deki üniversitelerde çalışmaktadır ve bunların yüzde 25.1’i İstanbul’daki üniversitelerde, yüzde 19’u Ankara’daki üniversitelerde ve yüzde 8’i de İzmir’deki üniversitelerde çalışmaktadır.” (Er, 2008: 107)
[19] Örneğin, Boğaziçi Üniversitesi rektörü Prof. Ayşe Soysal, kendisiyle yapılan söyleşide (2007), üç çocuk sahibi olmayı rektörlüğe tercih edeceğini vurgularken şöyle diyor: “Ev insanı çok mutlu eden bir ortam. Rektörlükten de vazgeçerdim bunun için. (…) Evli olduğum dönemde çocuk için çok erkendi. Ben hazır olduğumda da uygun biri yoktu bunu yapabileceğim. Olmadı, ne yapalım.” [Baktabul.net. “Boğaziçi Üniversitesi Rektörü: ‘3 çocuk annesi kadın olmak için Rektörlükten vazgeçerdim.’”(22 Mayıs 2007)]
[20] Özbilgin, Healey, Köktürk, Mutlu ve Akşehirlioğlu (tarihsiz), Acar (1998)’la birlikte Türk “Akademia”sının, kadınların katılımının devletçe teşvik edildiği ilk (kuruluş) ve kalkınmacı paradigmanın başat olduğu ikinci (konsolidasyon) evresinin ardından, 1980’li yıllardan itibaren akademik istihdamın piyasa koşullarına göre düzenlendiği ve laiklik ilkelerine muhalif bir tarzda, cinsiyetler arası eşitsizliği savunan parti ve kurumların ortaya çıktığı üçüncü bir (neo-liberal) evreye işaret ediyorlar. Yazarlara göre, “güçlü bir milliyetçi duyguyla Türk ulusunun uygarlığın her alanında ilerlemesi için ‘özveri’ de bulunması ve ‘öncülük’ etmesi beklenen Cumhuriyetçi Türk kadınları imgesi”, bu evrede etkisini yitirecekti.
[21] Erkek akademisyenlerin cinsellikten “arındırılmış” “bayan” sözcüğünü “kadın” sözcüğüne yeğlemesi, ayrı bir ilginç nokta. (Kundakçı 2007: 72)
[22] Bunlardan bir tanesi de “Giresun Üniversitesi’ni Osman Ağa gibi Cumhuriyetimizin kurulmasında önemli görevler üstlenmiş ataları olan, tarihi kahramanlıklarla dolu Giresun’a yakışan bir üniversite yapmak, boynumuzun borcudur,” diyen Giresun Üniversitesi rektörü Prof. Aygün Attar’dır. (“Üniversiteye Kadın Eli”http://www.giresunsonhaber.com/ popup/haber-yorumlar.asp?haber=7769] (Söz konusu “Osman Ağa”, Giresun havzasındaki Rum ve Ermenilere dünyayı zindan eden, Mustafa Kemal’e muhalif Trabzon mebusu Ali Şükrü Bey’i öldüren ve ardından da M. Kemal’in emriyle hâl’edilen Topal Osman’dır!)
[23] Örneğin Sabancı Üniversitesi Cins Kulübü 25 Nisan 2006 tarihinde kampüste “Üniversitede Cinsel Taciz” başlıklı bir panel düzenledi. (http://bianet.org/biamag/bianet/78131-universitede-cinsel-taciz-tartisiliyor). Boğaziçi Üniversitesi Kadın Araştırmaları Kulübü, Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Haftası vesilesiyle 26-30 Kasım 2007 tarihleri arasında “Üniversitede Cinsel Taciz” başlığı altında bir dizi etkinlik gerçekleştirdi. (http://feminisite.net/news.php?act=details&nid=496). Sabancı Üniversitesi bünyesinde bir “Cinsel Taciz Komitesi” oluşturularak “Cinsel Tacize Karşı Önlem ve İlkeler Belgesi” hazırlandı. (http://bianet.org/biamag/diger/118814-amac-universitede-cinsel-tacizi-yokun-gundemine-sokmak)
[24] Örneğin, “TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Mobbing raporu için çalışan, aynı zamanda Mobbing ile Mücadele Derneği Başkan Yardımcısı olan Prof. Dr. Hamit Hancı, mobbingin en çok yaşandığı yerlerden birinin üniversiteler olduğunu savundu.” (“Mobbing en çok üniversitelerde yaşanıyor”http://www.ogretmenlersitesi.com /haber/14724.)
[25] “Üniversitelerde Mobbing’e dur deyin”,http://www.mobbing.org.tr/index.php?option=com_content&view= article&id=518:ueniversitelerde-mobbinge-dur-deyin&catid=8:basindan-secilenler&Itemid=9
[26] Elbette yalnızca “yeni” üniversiteler değil. “TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ile TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu bünyesindeki “mobbing” alt komisyonlarına başvuranAnkara Üniversitesi Biyoteknoloji Enstitüsü öğretim üyesi Yardımcı Doç. Dr. D.Ö.D., işyerinde yıllardır “cinsel taciz” ve “mobbinge” (psikolojik şiddet) uğradığını iddia etti.” (“Harvard’lı kadın doçentten cinsel taciz şikayeti”, Milliyet, 15 Şubat 2011.) tarzı haberler, “metropol üniversitelerinin de mobbing ve/ile cinsel tacizden bağışık olmadığını gösteriyor.
[27] Sanırım Profesör Orhan Kural’ın Hülya Avşar’ın bir TV kanalındaki programında göbek atarkenki görüntüsü, bu konuda simgesel bir “kırılma noktası”na denk düşmektedir.

Yararlanılan Kaynaklar
Acar, Feride (1996) “Türkiye’de Kadım Akademisyenler: Tarihsel Evrim ve Bugünkü
Durum”, Akademik Yasamda Kadın, H. Coşkun (der.) Ankara: Türk-Alman Kültür İşleri Kurulu Yayını Dizisi
Cindoğlu , Dilek & Muradoğlu, Gülnur (1996). Türkiye’de Muhasebe ve Finans Dalındaki Bilim Kadınlarının İş ve Aile Rolleri ile Başetme Stratejileri. H Coşkun (der.), Akademik Yaşamda Kadın (ss. 244-260). Ankara: Türk-Alman Kültür İşleri Yayını.
Dölen, Emre (2010). Türkiye Üniversite Tarihi 5, Özerk Üniversite Dönemi 1946-1981, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul
Er, Dilek (2008), Modern Türkiye’de Kadın Öğretim Üyelerinin Konumuna ve Sorunlarına Sosyolojik Bir Yaklaşım (T.C. Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’ne sunulmuş doktora tezi, Elazığ)
Kundakçı, F. Seda (2007). İktidar, Ataerkillik ve Erkeklik. Ankara Örneğinde Erkek Akademisyenler Üzerinde bir Çalışma. Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Anabilim Dalı, Siyaset Bilimi Yuksek Lisans Programı için hazırlanmış Yüksek Lisans Tezi. Ankara.
Özbilgin, Healey, Köktürk, Mutlu ve Akşehirlioğlu (tarihsiz). “Gendered aspects of career development experiences of university professors in Turkey”, The University of Hertfordshire Business School. Working Paper Series.
Özgüç, Nazmiye (1998), “Türkiye Üniversitelerinde Kadın Coğrafyacılar”, Aydınlanmanın
Kadınları, Necla Arat (der.), Cumhuriyet Kitap Kulübü, İstanbul1998.
Özkanlı, Özlem, Adil Korkmaz (2000). Kadın Akademisyenler. A.Ü. SBF yayınları, no. 586, Ankara.
Özkanlı, Özlem (2007), “The Situation of Academic Women in Turkey”, Eğitim ve Bilim, c. 32, sayı 144,http://egitimvebilim.ted.org.tr/index.php/EB/article/viewFile/823/176)

Yorum Ekle

BLOGGER

|/fa-clock-o/ Başlıklar$type=list-tab$c=5$date=1$au=0$page=1$sn=1

/fa-star-o/ Öne Cıkanlar$type=list-tab

/fa-comments/ Yorumlar$type=list-tab$com=0$c=5$src=recent-comments$pages=1

/fa-history/ Arşivden $type=list-tab$source=random-posts$author=0$c=5

/fa-users/ TAKIP ET

Ad

“HOŞGÖRÜDEN EŞİTLİĞE: TÜRKLERLE ERMENİLER ARASINDAKİ GÜÇ İLİŞKİLERİNİ BİR SİVİL HAKLAR MODELİ ARACILIĞIYLA DEĞİŞTİRMEK,1,“KOBANÊ’NİN ‘BİZ’İMLE NE ALÂKÂSI VAR?,1,“NEFRET SUÇLARI” VE “ZEHİRLİ KAN” ÜZERİNE,1,1 MAYIS 2015’DE İSTİKAMET(İMİZ) -2014’TE OLDUĞU GİBİ!- TAKSİM,1,1 MAYIS 2016 DERS(LER)İ,1,1 MAYIS’A GİDERKEN: AKP KADINLAR İÇİN NE YAPTI,1,1 mayis,14,100. YAŞINDA EKİM DEVRİMİ’NİN ANIMSATTIKLARI,1,100’E 1 KALA ERMENİ GERÇEĞİNİN TOPOĞRAFYASI,1,12 eylul,4,12 EYLÜL 2010 SONRASI,1,12 EYLÜL KİME KARŞIYDI?,1,12 EYLÜL YARGILANDI… MI?,1,12 EYLÜL’Ü YARGILAMAK...,1,1915- HRANT VE ADALET,1,1968’İN 50. YILINDA SARI YELEKLİLER,1,2013,1,2014,1,2014 İÇİN 2013’ÜN 1 MAYIS DERSLERİ,1,2015,1,2015 1 MAYIS’INDAN 2016’YA YİNE YENİDEN ISRARLA TAKSİM,1,2016,1,2018,1,2019: YERKÜREDE VE COĞRAFYAMIZDA İŞÇİ SINIFI(MIZ),1,23 NİSAN BİTTİ ‘KUTLU DOĞUM’ VERELİM,1,24 HAZİRAN SEÇİM(LER)İ VE TAVIR(IMIZ),1,7 HAZİRAN 2015 SEÇİMLERİ’NE DAİR -GEREKÇELİ- TAVRIMIZ,1,7 HAZİRAN’DAN 1 KASIM’A HDP NOTLARI,1,8 mart,3,A-UTOPYA’YA UNUTULMAZ BİR YOLCULUK,1,ABD EMPERYALİZMİ VE VENEZÜELLA 2019,1,AÇIK SÖZLÜ OLMAK İYİDİR (7 HAZİRAN SONRASINA DAİR DEĞERLENDİRME),1,ADALET: ANTROPOLOJİK BİR BAKIŞ,1,afis,1,AFRİN (VE SURİYE’N)İN ÖTESİDİR,1,AFRİN (VE SURİYE),1,AKADEMİNİN ÖZGÜRLÜĞÜ İÇİN,1,akademisyen,2,AKADEMİSYEN SORUMLULUĞU,1,AKLIMIZDA TAŞIYORUZ SİZLERİ,1,akp,36,AKP İKTİDARI VE GÜNDELİK HAYATIN İSLÂMİLEŞTİRİLMESİ,1,AKP İSLÂM FAŞİZM ve KADINLAR,1,akp.kriz,1,AKP’NİN ‘KÜLTÜR POLİTİKALARI’?,1,AKP’NİN “DERİN DEVLET”İ,1,AKP’NİN “KINDER KUCHE KIRCHE”Sİ,1,AKP’NİN “MUHAFAZAKÂR”LIĞI NEYE DENK DÜŞER,1,AKP’NİN “ORGANİK AYDINLARI” VE HAZİRAN KALKIŞMASI,1,AKP’NİN BAŞKAN”LIĞI,1,AKP’NİN EĞİTİM SİSTEMİ Mİ DEDİNİZ,1,AKP’NİN EĞİTİM SİSTEMİ: MİLLİYETÇİ MANEVİYATÇI VE PİYASACI,1,AKP’NİN EĞİTİM SİSTEMİYLE İMTİHANI,1,AKP’NİN KADINLARA KARŞI SAVAŞI: MADAM GİBİ ÖLMEK,1,AKP’NİN MUHAFAZAKÂRLIĞI İSLÂMCILIĞI NEOLİBERALİZMİ VE KADINLAR,1,aktuel,4,aktüel,2,ALEVÎLİK VE SINIF MÜCADELESİ: KÜLTÜR VE EKONOMİ POLİTİK,1,aleviler,1,amerika,1,ANADOLU’NUN “YA BASTA”SI,1,antropoloji,10,ANTROPOLOJİ: NASIL VE NİÇİN,1,arkeoloji,1,ARSIV,1,ATAERKİ” ÜZERİNE,1,ATAERKİL PAZARLIK BOZULDU,1,AVM’LER,1,AVRUPA BİRLİĞİ: ÇOKKÜLTÜRCÜLÜĞÜN “KRİZİ”,1,aydinlar,9,aydinlar devrimciler,27,AYŞE ÖĞRETMEN “DAVA”SININ ANIMSATTIĞI,1,Barış Bildirimi metni,1,baris,7,basin,3,BAŞKALDIRIDIR MİZAH YA DA HİÇ!,1,BE ZİMAN JÎYAN NA BE,1,BEJDAR’IN TUTSAK ALINAMAYAN ŞİİRLERİ,1,BEKLE BİZİ -YENİDEN- TAKSİM,1,BELLEKLE GELECEĞİN KARŞILAŞMASI,1,bilim,3,BİR “ELEŞTİRİ”YE KISA KENAR NOTLARI,1,BİR “İMKÂNSIZ AŞK” HİKÂYESİ: “AKADEMİ VE ÖZGÜRLÜK,1,BİR “PRAKSİS ANTROPOLOJİSİ” İÇİN,1,BİR AYDIN(LIK) HÂLİ FİKRET BAŞKAYA,1,BİR DAHA ASLA DİYEBİLMEK İÇİN: GÖZALTINDA KAYIPLAR,1,BİR İKTİDAR (YENİDEN-)ÜRETME ARACI OLARAK MOBBİNG[*],1,BİR İKTİDAR ARACI OLARAK KORKU,1,BİR KEZ DAHA “TERÖR” MÜ,1,BİR KİMLİK SİYASETİ OLARAK MİLLİYETÇİLİK VE IRKÇILIK,1,BİR MİLAT: REFERANDUM VE SONRASI,1,BİYOLOJİ KADER Mİ? ya da “FITRAT”A DAİR,1,BİZİM DELİLERİMİZ,1,BM DB VE IMF’NIN DILINDE KADIN YOKSULLUĞU,1,bölge,3,BU 12 EYLÜL REJİMİ… BURADAN ÇIKIŞ YOK,1,BU NE ŞİDDET BU CELÂL? (YA DA “GULYABANİ” KİM),1,BUGÜN ADNAN YÜCEL KONUŞACAĞIZ,1,CELLATLARIN DÖKTÜKLERİ KAN,1,cevre,12,CHARLIE HEBDO’YA SALDIRI TE’VİLLERİ VE TAVRIMIZ,1,chd,1,cinayetler,12,CUJUS REGIO EJUS RELIGIO,1,CUMHURBAŞKANLIĞI SİSTEMİ VEYA BU KADAR YETKİYİ BABANIZA VERİR MİYDİNİZ,1,Çile'nin Antropolojisi: Bir Anı Bir Gözlem ve Bir Tahlil Girişimi,1,ÇOCUKLAR ÖLMESİN DEMEK TERÖR SUÇU MU,1,ÇOCUKLARININ ETİYLE BESLENEN ÜLKE,1,ÇÖZÜMÜN SOSYO-EKONOMİK YANI,1,DAĞLAR ERİRSE – ZEVEBÂN,1,DAİMA YAŞAYACAKTIR İSMİYLE MÜSEMMA YAŞAR KEMAL,1,DARBE GİRİŞİMİ VE SONRASI,1,dava,13,davalar,1,DELİ DUMRUL’UN “KENTSEL DÖNÜŞÜM”Ü ya da YOLSUZLUK RANTIN İKİZ KARDEŞİDİR,1,DEMİRİN TUNCUNA İNSANIN...,1,demokrasi,1,DEMOKRATİKLEŞ-ME PAKETİ,1,dersim,2,devlet,12,DEVLETİN ERKEKLERİ YA DA KADINA ŞİDDET NASIL ÖNLENMEZ,1,DEVLETİN KÜRTAJI: ROBOSKÎ,1,DEVLETLÛLAR,1,devrim,8,DİĞERLERİ VE KENT HAKLARI…[*],1,dinler,7,DİNLER İSLÂM VE KADIN BEDENİ,1,dinleti,1,DİRENEN DAMAR[*] ÇÜRÜMEYEN,1,direnis,3,dunya,5,dünya,53,düsünce özgürlügü,2,EGEMENLERİN “PYRRHUS ZAFERİ”: F-TİPİ,1,egitim,12,EKİM DEVRİMİ SOSYALİZM KADINLARIN KURTULUŞU,1,ekoloji,10,ekonomi,7,elestiri,1,ELEŞTİRİ HAYATTIR; YAŞATIR,1,emek,15,emekciler,3,EMEKÇİLER İŞSİZLER YOKSULLAR NEREDE,1,emperyalizm,7,EMPERYALİZM- T. “C” VE AFRİN,1,enternasyonalizm,1,ENTERNASYONALİZM ÜZERİNE NOTLAR,1,ERCAN BİNAY’DAN (BAFRA T TİPİ) MEKTUP VAR: ABDULLAH KALAY’A ÖZGÜRLÜK,1,ermeniler,4,ESKİ(MEYEN)/ YENİ TÜRKİYE”DE BARIŞ (MI),1,etnoloji,2,EVET ÇIKSA DA “HAYIR”,1,EVLAT YOLDAŞ,1,fasizm,6,FAŞİZM VE KADINLAR,1,felsefe,1,feminist,1,FİDEL İÇİN SANCAĞI YARIYA İNDİRMEYİN DAHA DA YÜKSELTİN,1,FRIEDRICH ENGELS VE AİLENİN,1,genclik,2,GERÇEKTEN DE NEDİR TERÖR,1,GÖBEKLİTEPE BİZE NEYİ ANLATIYOR,1,güncel,3,gündem,11,GÜNDEM’E DÜNE VE BUGÜNE DAİR,1,HAFIZASINI YİTİRMEYEN “DERSİM’E AĞIT,1,hakkinda,1,HÂL ÜLKEYİ KUTUPLAŞTIRIYOR,1,HÂL VE GİDİŞ(İMİZ),1,HANGİMİZ ÖZGÜRÜZ Kİ,1,hareketler,1,Hasta Tutsak Abdullah Kalay 2. Heyet Raporuna Rağmen Tahliye Edilmiyor!‏‏,1,HAVADIR SUDUR ATEŞTİR YANİ HAYATTIR GRUP YORUM,1,HER GÜN DÖRT İŞÇİ BEŞ KADIN,1,HER KÖYDE BİR “KÖPEK” VARDIR,1,HİÇLEŞTİRİLME KAYGISINDAN ÖFKEYE SARI YELEKLİLER,1,HRANT,1,hrant dink,4,hrant dink'in katline 2015 perspektifinden bakmak,1,hukuk adalet,31,IŞILTILI VE “TEHLİKELİ” BİR KADIN: SUAT DERVİŞ,1,IŞİD VE İSLÂMCI “FEMİNİSTLER”,1,ibrahim kaypakkaya,1,İFADE ÖZGÜR(LÜĞÜ) MÜ,1,İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ VAZGEÇİLEMEZ ÖNCELİKLİ DEĞERDİR,1,iktidar,10,iletisim,2,inanc,7,insan haklari,1,isci-sendika,11,islam,14,islam.ortadogu,1,İSLÂMCI-MUHAFAZAKÂRIN ZİHİN HARİTASINDA BİR GEZİNTİ: “NASIL BİR KADIN(LIK),1,İSTANBUL SEÇİMİ - BİR DEĞERLENDİRME,1,isyan,15,İŞÇİ SINIFI 2017 1 MAYIS(’IMIZ) VE KATLİAMIN 40. YILINDA TAKSİM,1,İŞÇİ SINIFININ KADINLAŞMASI,1,İTİRAZ VE ELEŞTİRİ “HAZIROL”DA DURMAZ,1,İYİ Kİ YAŞADILAR İYİ Kİ YAZDILAR,1,KADIN(LAR) VE DEVRİM(LER),1,KADINLAR KAPİTALİZM FAŞİZM VE AKP,1,KADINLAR GERÇEKTEN DE “SINIFLAR-ÜSTÜ” MÜ,1,KADINLAR İÇİN OLABİLECEK EN KÖTÜ ALAŞIMIN ORTASINDAYIZ,1,KADINLARA KENTLERE GECELERE DAİR,1,KADINLARIN KURTULUŞU: MARKSİZM’SİZ OLUR MU,1,kadin,55,kadinlar,11,KALBİM(İZ) CİZRE’DEDİR,1,kapitalizm,19,KAPİTALİZM KÜLTÜR DİRENİŞ,1,KAPİTALİZMİN KENDİNİ İMHASI: NEOLİBERALİZM,1,kart,1,katlamlar,1,katliamlar,7,KELLE FIYATINA HÜRRIYET ESIRLIK BEDAVA,1,KENTİ (YOKSULLARINDAN) TEMİZLEMEK,1,KEŞFEDİLMEMİŞ GELECEĞİN BİÇİMLENMESİ İÇİNDİ SAMİR AMİN,1,kitap,35,KOBANÊ BİZİMDİR BİZ KOBANÊ’YİZ,1,KOLEKTİF BİR DEVLET CİNAYETİ: HRANT DİNK,1,komünizm,4,kriz,49,KRİZ SAVAŞ VE İŞÇİ SINIFI ÜZERİNE GÖRÜŞLER,1,KRİZDEN İNSAN MANZARALARI[*],1,KÜLTÜR “YERLİ VE MİLLİ” MİDİR?YA DA NEDİR,1,kültür sanat,29,KÜRESEL KÜLTÜR” MÜ,1,kürt sorunu,1,laiklik,1,LAİKLİK Mİ HANGİSİ,1,latin amerika,11,LATİN AMERİKA: SAĞIN GERİ DÖNÜŞÜ - 1/ BREZİLYA ÖRNEĞİ,1,LATİN AMERİKA: SAĞIN GERİ DÖNÜŞÜ-2/ PARAGUAY: “TEKNİK DARBE,1,LATİN AMERİKA’DA BARIŞ SÜREÇLERİ,1,LATİN AMERİKA’DAN “BARIŞ SÜREÇLERİ”: EL SALVADOR ÖRNEĞİ,1,LATİN AMERİKA’NIN DESAPARECIDO’LARI,1,leninizm,2,LÜZUM” ÜZERE: BİR KEZ DAHA İSTANBUL SEÇİMİ,1,MAĞLUP MU DENİR ŞİMDİ ONLARA?,1,MARKSİST-LENİNİST ROMAN YAZARI : VEDAT TÜRKALİ,1,marksizm,5,MARKSİZM + V. İ. LENİN = EKİM DEVRİMİ (NOTLARI),1,MARKSİZM AİLE AŞK CİNSELLİK ÜZERİNE SÖYLEŞİ,1,MARKSİZM VE KADIN ÜZERİNE,1,Marksizm ve Kadın: Emek Aşk Aile,3,MARKSİZM VE KADINLARIN KURTULUŞU,1,MARX’IN DÜŞÜNCE DÜNYASINA BİR SEYAHAT: ETNOLOJİ DEFTERLERİ,1,MARX’TAN ÖĞRENEN BİR ÇUKUROVALI: OKTAY ETİMAN,1,MASKELİ FAŞİZM: “POPÜLİST AŞIRI SAĞ,1,medya,1,MEVTAYI İYİ BİLMEZDİK,1,milliyetci,2,mizah,2,MURAT’IN DÜŞÜ LAMBORGHİNİLER VE DÜNYAYI DEĞİŞTİREBİLMEK,1,mücadele,12,MÜCADELE BOYU BİR YAŞAM: SCHAFIK JORGE HANDAL,1,MÜCADELEYE DEVAM”[1] “BU DAHA BAŞLANGIÇ,1,NE OLDU O “İMTİYAZSIZ SINIFSIZ KAYNAŞMIŞ KİTLE”YE,1,NEO-FAŞİZM(LER) “FEMİNİST” Mİ,1,NEO-LİBERAL TÜRKİYE’DE MUHAFAZAKÂRLAŞMA/ DÜŞKÜNLEŞME DİYALEKTİĞİ,1,NEO-LİBERAL TÜRKİYE’NİN “EN ALTTAKİLER”İ: İŞÇİ SINIFI KÜRTLEŞİRKEN,1,neoliberal,10,newroz,1,NİCE ONYILLARA ‘YENİKAPI’LI YOLDAŞLAR,1,O GÜN BU ÜLKEDE. O GÜN O ALANDA,1,OĞLUM(UZ) ÖLÜMSÜZDÜR,1,ohal,4,OKTAY AĞABEY(İMİZ,1,ONLAR ÇALIP ÇIRPTIKÇA BİZ YOKSULLAŞIYORUZ,1,ORÇUN,1,ortadogu,8,ORTADOĞU’DA BİR KARABASAN: IŞİD,1,OSMANLI’YI “İHYA” ETMEK: AKP’NİN TÖRENLERİ,1,OTUZÜÇ KOR DÜŞTÜ YÜREĞİMİZE…,1,ÖFKELENİNCE ÇOK GÜZEL OLUYORSUN TÜRKİYE,1,ÖFORİNİN ORTASINDA,1,ÖĞRETTİKLERİ HATIRLATTIKLARIYLA GREİF DİRENİŞİ,1,ÖLÜMSÜZ ABİ(MİZ) OKTAY ETİMAN,1,ÖRGÜTLÜ MÜCADELE ETİĞİ VE SOSYALİST DEMOKRAS,1,öteki,25,ÖZEL MÜLKİYETİN DEVLETİN KÖKENİ ÜZERİNE,1,ÖZERKLİKÇİ ANAYASA SONRASINDA BOLİVYA DERSLERİ,1,ÖZGECAN’IN KATLİNİN AKP’YLE NE İLGİSİ VAR,1,özgeçmis,1,özgürlük,2,panel,3,PARANOYA VE MEGALOMANİNİN (“YENİ”) REJİMİ,1,PARİS KATLİAMI “BARIŞ SÜRECİ” VE HESAPLAŞMA,1,politika,11,POPÜLER KÜLTÜRE ELEŞTİREL BAKIŞLAR - KISA BİR TARİHÇE,1,protesto,2,RECEP’İN TÜRKÜ(/ŞİİR)LERİ,1,referandum,3,rejim,1,roboski,1,ROBOSKİ’NİN KANAYAN KARANFİLİ,1,röportaj,12,SAHİ “VESAYET (REJİMİ)” KALKTI MI,1,SAHİCİ OLMAK,1,savas,3,savas-baris,1,SAVAŞ ŞIDDET ÜZERINE EKONOMI-POLITIK VE ANTROPOLOJIK NOTLAR,1,SAYGI VE HAYRANLIKLA ÇHD GENEL KURULU’NA,1,secim,17,secimler,4,seçim,5,SEÇİMLERİN SONRASINDA,1,seminer,1,sempozyum,1,SEN ÇÜRÜMENİN RESMİNİ ÇİZEBİLİR MİSİN ABİDİN?YA DA MEMLEKETTEN EĞİTİM MANZARALARI,1,SEN MİSİN “BARIŞ” DİYEN,1,sibel özbudun,1,sinifsal bakis,8,SİVAS KATLİAMI O GÜN ORADA BİTMEDİ,1,siyonizm,2,SİYONİZM ANTİ-SEMİTİZM VE BİR “MUGALATA” ÜZERİNE,1,SOMA “SON” OLSUN; AMA DEĞİL,1,sosyal bilimler,4,SOSYAL BİLİMLER: BİR ŞEY YAPMALI,1,sosyalizm,10,SOYKIRIM ÜZERİNE RESMÎ SÖYLEMLER ya da T.C. SOYKIRIMI NEDEN TANIMALIDIR,1,SOYKIRIMA TANIKLIK(LAR),1,soykirim,2,söylesi,1,söyleşi,2,SÖYLEŞİ: OKURYAZARLIK ÜZERİNE,1,suriye,2,SURUÇ’UN İŞARET ETTİĞİ,1,SUSMA SUSTUKÇA SIRA SANA MUTLAKA GELECEK,1,SUSMA! SUSTUKÇA SIRA SANA GELECEK,1,SUYUN DELİ DUMRULLARI: ÖZELLEŞTİRMELER,1,SÜREKLİLEŞTİRİLEN OHAL VE,1,ŞİDDET Mİ MEŞRUİYET YİTİMİ Mİ,1,ŞİDDET NEDEN KAPİTALİZMİN “OLMAZSA OLMAZI”DIR,1,taksim,3,tanitim,11,TANTALOS’U YARATMAK,1,tarih,14,tck,2,tck301,1,temel demirer,17,tercüme,2,terör,1,TIMEO HOMINEM UNIUS LIBRI/ TEK KİTAPLI İNSANDAN KORKARIM,1,TOTALİTARYANİZMİ SOKAKTA ALT EDEBİLMEK,1,TOTALİTERLEŞMEYE İHVAN’LAŞMAYA KARŞI,1,TÖREN ULUS-DEVLET İKTİDAR[*],1,Turkey a Beauty When Angry,1,tüketim,1,Türk Akademiası: Gerçekten kadınlar için Bir Cennet mi,1,TÜRK HALKI BARIŞÇI MI,1,TÜRK(İYE) İSLÂMI’NDA KADIN OLMAK,1,türkiye,77,ULAŞ ULAŞ’TIR,1,UNUTMAYACAĞIZ UNUTTURMAYACAĞIZ: ŞAHİT OL ANKARA GARI,1,UNUTULMAMASI GEREKENLER,1,üniversite,6,ÜNİVERSİTEYİ ÖLDÜRMENİN SEKİZ YOLU (YA DA ÜNİVERSİTE PİYASAYA NASIL ENTEGRE OLUR,1,VAHŞETİN ALTERNATİFİ VAR ELBETTE,1,VAR OLANDAN KOPMAK İÇİN YEREL SEÇİM VE SORU(N)LARI,1,VENEZÜELLA VE EMPERYALİZM KONUSU,1,VESAYET REJİMİ” ÖLDÜ YAŞASIN “İLERİ DEMOKRASİ,1,video,24,VURUN “ÖTEKİ”NE,1,YA SEV YA TERKET: BİR BİAT ARACI OLARAK MOBBİNG,1,YA SOSYALİZM YA BARBARLIK,1,YANIT: OLAN VE GELEN[*],1,YARGI BAĞIMSIZLIĞI” MI DEDİNİZ,1,yasam,17,YENİ TOPLUMSAL HAREKETLER NE KADAR “YENİ”,1,yeni yil,2,YENİ YÖK YASA TASLAĞI ÜZERİNE: PİYASA ÜNİVERSİTEYİ YUTARKEN,1,YENİDEN HAYKIRABİLMEK: “YERİMİZ MUTFAK DEĞİL DÜNYA,1,YERELİ BİRLİKTE YÖNETMEK - NASIL BİR DÜNYA İSTİYORSAK ÖYLE BİR YEREL YÖNETİM,1,YILDIZLARIN GÜNCESİNİ TUTAN ADAM: CENGİZ GÜNDOĞDU,1,yök,3,yönetim,1,YÜREĞİMİZDE,1,ZAPATİSTALARIN 33. YILI: BİR DEĞERLENDİRME,1,ZEYTİNLİĞİ ZİNDAN YAPAN SİSTEMATİK ZULME DİRENENLER,1,ZİNDAN(LAR)IN TÜRKÇESİ,1,ZORUNLU BİR AÇIKLAMA (II)… VE BİR EKLEME,1,
ltr
item
sibel🍂özbudun: Türk Akademiası: Gerçekten kadınlar için Bir Cennet mi?
Türk Akademiası: Gerçekten kadınlar için Bir Cennet mi?
sibel🍂özbudun
https://sibelozbudun.blogspot.com/2013/07/turk-akademias-gercekten-kadnlar-icin.html
https://sibelozbudun.blogspot.com/
https://sibelozbudun.blogspot.com/
https://sibelozbudun.blogspot.com/2013/07/turk-akademias-gercekten-kadnlar-icin.html
true
1739006321341950428
UTF-8
Loaded All Posts Not found any posts Diger daha fazla Yanıtla Cancel reply Sil Ana Sayfa Sayfa Posta Hepsini Gör BUNA BENZER Etiket Arsiv Ara Bütün Yayinlar İsteğiniz gönderi bulunamadı Ana Sayfaya Dön Sunday Monday Tuesday Wednesday Thursday Friday Saturday Paz Pts Sal Car Per Cum Cmt January February March April May June July August September October November December Oca Sub Mar Nis May Haz Tem Agu Eyl Eki Kas Ara simdi 1 dakika önce $$1$$ minutes ago 1 saat önce $$1$$ hours ago dün $$1$$ days ago $$1$$ weeks ago more than 5 weeks ago Followers Follow THIS CONTENT IS PREMIUM Please share to unlock Copy All Code Select All Code All codes were copied to your clipboard Can not copy the codes / texts, please press [CTRL]+[C] (or CMD+C with Mac) to copy