“Kralların kutsal olduÄu, antropolojik ve tarihsel bir malumun ilamıdır; ne ki onlar ƶyle doÄmazlar; ancak hĆ¼kmettikleri eliyle kutsal...
“Kralların kutsal olduÄu, antropolojik ve tarihsel bir
malumun ilamıdır; ne ki onlar ƶyle doÄmazlar;
ancak hĆ¼kmettikleri eliyle kutsallaÅtırılırlar.”[2]
“Din” ile “iktidar” iliÅkilerini, konu baÅlıÄındaki “iktidar” kavramının farklı yorumları ƧerƧevesinde farklı biƧimlerde ele almak mĆ¼mkĆ¼n, kuÅkusuz: gĆ¼nlĆ¼k yaÅamın kılcal damarlarına nĆ¼fuz etmiÅ gĆ¼ndelik iktidar iliÅkilerinin din tarafından tahkim ediliÅ tarzı; bizatihĆ® dinsel iktidar (ve hiyerarÅi) biƧimleri ya da siyasal iktidar ile din iliÅkileri.
Ben bu tebliÄde belki daha konvansiyonel, ve hiƧ kuÅku yok ki daha “demode” bir tercihle, Ć¼Ć§Ć¼ncĆ¼ yolu, yani din ile siyasal iktidarın birbiriyle iliÅkileniÅ tarzlarını irdelemeyi yeÄliyorum. Neden mi?
Ćncelikle, iktidar Ć¼zerine kafa yoran Marksist hattın hemen tĆ¼m varyantları gibi, siyasal iktidarın salt zora dayanarak sĆ¼rdĆ¼rĆ¼lemez olduÄunu, iktidar iliÅkilerinin sĆ¼rdĆ¼rĆ¼lmesinde ister “ideolojik aygıt” olarak nitelensin, ister “hegemonya” denilsin, ideolojik/kĆ¼ltĆ¼rel bir boyutun kaƧınılmaz, aslĆ® ve zorunlu olduÄunu dĆ¼ÅĆ¼nĆ¼yorum.
Ve bununla baÄlantılı olarak, mevcut iktisadĆ®-siyasal koÅulları sĆ¼rdĆ¼rmek ya da deÄiÅtirmek adına devinime geƧirebilecek gĆ¼Ć§lĆ¼ tarihsel-simgesel birer bagaja denk dĆ¼Åen, bu nedenle de duygu yĆ¼kĆ¼, simgesel haznesi, iƧerdiÄi ƧaÄrıÅımlar ve kimlik-biƧimlendirici ƶzellikleriyle, sınırlı bir tarihe ve coÄrafi alana sahip laiklik/sekĆ¼larizm (nihayetinde sekĆ¼larizm/laiklik Batı coÄrafyasında 2-300 yıllık bir tarihe sahiptir) karÅısında, Ƨok daha avantajlı olan dinin bu ideolojik/kĆ¼ltĆ¼rel misyon iƧin en uygun kalemi oluÅturduÄunu ileri sĆ¼rĆ¼yorum.
“Siyasal yaÅamın dıÅına sĆ¼rĆ¼ldĆ¼”, “kiÅisel vicdanlara gƶmĆ¼ldĆ¼”, “yerini aklın egemenliÄine bıraktı”, denilen bir ƧaÄda, dinsel tezahĆ¼rlerin kĆ¼resel siyaset arenasında yeniden suyĆ¼zĆ¼ne ƧıktıÄı ve siyasal retoriÄin bir kez daha dinsel sƶylemlerin gƶlgesine sıÄındıÄı 20. yĆ¼zyıl sonu ve 21. yĆ¼zyıl baÅlarını yaÅadıktan sonra bƶylesi bir iddianın karÅılıksız olduÄunu kim sƶyleyebilir ki?
Hele ki kiÅi dinsel referanslı bir muhafazakĆ¢rlıÄın yeni-Osmanlıcı yƶneliÅlerle elele verdiÄi, burƧların Ä°mam-hatip ƧıkıÅlı bĆ¼rokratlarca bir bir teslim alındıÄı, bir zamanlar “laikliÄin kalesi” olan TĆ¼rkiye’de yaÅıyorsa?
* * *
Din-(siyasal) iktidar iliÅkilerinden sƶz ederken ilk elde vurgulanması gerekenlerden biri, din(ler) ile dinsel kavrayıŠve tahayyĆ¼llerin monolitik bir bĆ¼tĆ¼n teÅkil etmediÄidir. Binyıl(lar)ı aÅan tarihleri iƧerisinde dinsel referanslar hem kapsadıkları toplumsal-kĆ¼ltĆ¼rel kendiliklerin meÅrebince, hem etkiledikleri toplumsal sınıfların konumları ve talepleri, hem de tarihsel koÅullara gƶre deÄiÅikliÄe uÄramıÅ, farklı biƧimlerde anlaÅılmıÅ/ anlamlandırılmıÅtır.
Åu hĆ¢lde din-iktidar iliÅkisi, ezen-ezilen/sƶmĆ¼ren sƶmĆ¼rĆ¼len sınıflar arasındaki iliÅkilerinin mahiyetine baÄlı olarak Ƨifte (hatta belki de Ć¼Ć§) veƧheli olarak tezahĆ¼r etmektedir. RiviĆØre (2005: 175), bu iliÅkinin biƧimleniÅinde madun kitle ya da sınıfların din ile kurduÄu iliÅkilerin mahiyetinin oynadıÄı rolĆ¼ vurgulayarak bu iliÅkinin Ć¼Ć§ olası biƧimini Åƶyle sıralar:
- Ä°ktisadĆ® aƧıdan sıkıntıda ya da kimlik krizindeki toplumlarda MesihƧi hareketlerin, yeni dinsel hareketlerin ve tarikatların ƧekiciliÄi. RiviĆØre’e gƶre din, bu gibi durumlarda gruba bir kimlik referans ƧerƧevesi sunarak, bir cemaate baÄlanma duygusu yaratıp biliÅsel uyumsuzluklarının ƧƶzĆ¼mĆ¼nĆ¼ sunabilmektedir.
- Sınıf karÅıtlıklarının daha aƧık ve daha yalın olduÄu durumlarda, din alt sınıfların toplumsal protestolarını ifadede kullanılabilmektedir (Thomas MĆ¼nzer, KurtuluÅ teolojisi vb.)
- Egemen sınıfların hegemonyayı daha esnek biƧimlerde tesis edebildiÄi koÅullarda, halk inanƧları egemen sınıfların dinsel ƶÄretilerine meczolmakta, bu durumda kendisine tahammĆ¼l eden resmĆ® dine destek olan bir halk dinselliÄi ortaya Ƨıkabilmektedir (evliya kĆ¼ltleri vb.)
Ezilen/sƶmĆ¼rĆ¼lenlerin din ile iliÅkileniÅ biƧimleri, aynı zamanda din ile iktidar arasındaki iliÅkilerin alabileceÄi biƧimleri de etkilemektedir. Henri Desroch (akt. RiviĆØre 2005: 176), Sociologies religieuses’de dinin siyasal iktidarla kurabileceÄi Ć¼Ć§ iliÅki tarzını Åƶyle sıralamaktadır:
- Din, doÄrulayıcı olarak statĆ¼koyu meÅrulaÅtırır ve rejimle bĆ¼tĆ¼nleÅme etkeni rolĆ¼nĆ¼ oynar.
- Modernist bir hareket kadĆ¼k sayılan bir geleneÄe karÅı ƧıktıÄında ya da entegrist bir itiraz kƶtĆ¼cĆ¼l sayılan bir ilerlemeye karÅı direndiÄinde gƶrĆ¼ldĆ¼ÄĆ¼ Ć¼zere bir itiraz unsuru olarak iÅleyebilir.
- Kimi durumlarda da protesto iÅlevi Ć¼stlenebilir. Desroch’a gƶre bƶylesi durumlarda din bƶlĆ¼nme ya da yıkıma yol aƧabilir.
Bir baÅka deyiÅle dinsel ƶÄreti ve pratikler, toplum iƧerisindeki sınıflar arasındaki iliÅkilerle, dengelerle baÄlantılı olarak, siyasal iktidara destek olacak tarzda yorumlanabilir/icra edilebilir; onunla cepheden ƧatıÅmaya girmeksizin bir itirazlı bir dayanıÅmayı sĆ¼rdĆ¼rebilir, ya da kurulu dĆ¼zenin tĆ¼mĆ¼yle karÅısında yer alabilir. Bu tebliÄde tĆ¼m bu olasılıklar iƧinde dinin siyasal iktidarların kurumsallaÅması ve meÅrulaÅmasında Ć¼stlenebileceÄi roller Ć¼zerinde duracaÄım. Ama ƶncelikle dinin “ne” olduÄu Ć¼zerinde biraz durmak gerekiyor.
Bu oldukƧa karmaÅık olan “tanımlama” giriÅiminde, din sosyolojisinin temel sorusunu “Din, belirli tarihsel koÅullarda, tikel toplumsal yapılara sahip toplumlarda nasıl toplumsal yeniden Ć¼retim etkeni olabilir?” olarak formĆ¼le eden FranƧois Houtart’ın (2006: 34) yaklaÅımı, konumuza iliÅkin aƧıklayıcılıÄı nedeniyle ƶzellikle yararlı gƶrĆ¼nĆ¼yor.
Houtart’a gƶre din bir “temsiller sistemi”dir: doÄaĆ¼stĆ¼ne gƶnderme yapan toplumsal olgular, insan aktƶrlerin dĆ¼nya ve kendilerine iliÅkin temsiller sistemi. Bir baÅka deyiÅle,
dinin sosyolojik incelemesi iki boyutu varsaymaktadır: din idealiteler alanına dahildir, yani insanların kendilerine ve dĆ¼nyalarına iliÅkin temsilleri alanına. Bu temsiller, gerƧekliÄi zihinde inÅa etme tarzıdır. Ä°nsan zihni daima onu yorumlayarak gerƧeklik Ć¼zerine entelektĆ¼el bir ƧalıÅma gerƧekleÅtirmektedir. Ancak bu ƧalıÅma toplumsal ve kĆ¼ltĆ¼rel bir boÅlukta gerƧekleÅmez. Temsiller her zaman toplumsal aktƶrlerin somut tarihsel koÅulları iƧerisinde inÅa edilir.
Houtart’a (2006: 35-38) gƶre dinin temsilleri, “doÄaĆ¼stĆ¼”ne iliÅkindir. [Ancak sosyoloji “doÄaĆ¼stĆ¼”nĆ¼n ne olduÄunu tanımlamakla yĆ¼kĆ¼mlĆ¼ deÄildir. “DoÄaĆ¼stĆ¼” dedikleri Åeyi tanımlama iÅini, incelediÄi insan topluluklarına bırakacaktır.]
Houtart iƧin “temsil”, temel bir insan yetisidir. Ä°nsanın temel ƶzelliÄi, gerƧekliÄin bu temsillerini bir temsiller dĆ¼nyası oluÅturacak kertede inÅa etmektir; insan bu temsiller dĆ¼nyası sayesinde doÄal ve toplumsal Ƨevresinde konumlanabilmektedir. Dolayısıyla her bir temsil (ya da bilinƧ, kĆ¼ltĆ¼rel Åema, fikir vd.) topluluklarının toplumsal gerƧekliÄiyle baÄlantılıdır. Temsiller somut, tarihsel olarak konumlanmıŠinsan zihninin (mente) ƧalıÅması aracılıÄıyla biƧimlendikleri iƧindir ki, toplumsal sınıflara gƶre farklılaÅmaktadır. Yani aynı gerƧeklik tĆ¼m sınıflarda aynı biƧimde temsil edilmez. HiƧ kuÅku yok ki bu durum, dinsel temsiller iƧin de geƧerlidir.
Houtart iƧin temsiller diyalektik karakter arz eder: Ä°nsan topluluklarının, bireysel ya da kolektif zihnin Ć¼rĆ¼nĆ¼ olmakla birlikte, toplumsal aktƶrlerin pratiklerini etkilerler. ĆrneÄin toplumsal yapılara iliÅkin temsiller, aynı zamanda bu yapıların ya da aktƶrlerin pratiklerinin kuruculuÄunu ve yeniden Ć¼retimini Ć¼stlenmektedir. Yani:
“Toplumsal yapıları pratikleri aracılıÄıyla Ć¼retenler aktƶrler olsa da, onların toplumsal dĆ¼nyaları, toplumsal gerƧeklikler bĆ¼tĆ¼nĆ¼ hakkında sahip oldukları temsiller, pratiklerini etkilemektedir. Bir baÅka deyiÅle, temsiller kiÅilerin davranıŠtarzını etkiler ve bilinƧli ya da bilinƧsiz biƧimde, toplumun yapılarını inÅa eder, yeniden Ć¼retir ya da deÄiÅtirir.” (2006: 39)
Houtart iƧin temsiller, sınıflandırma, yorumlama, meÅrulaÅtırma, aktarım (sosyalizasyon) ve ƶngƶrme gibi insan faaliyetlerinin malzemesini oluÅturmaktadır.
Ä°nsanların Ć¼rettiÄi temsiller arasında baÅat bir konum Ć¼stlenen dinsel temsiller ise, toplumlara insan-doÄa ve insan-toplum iliÅkilerini anlamlandırabilecekleri, yorumlayabilecekleri, aktarabilecekleri (ve de meÅrulaÅtırabilecekleri) bir ƧerƧeve sunmaktadır.
DoÄayla iliÅkinin tĆ¼m insan yaÅamının temelini oluÅturduÄu bilinir. Dinsel temsiller, insanın doÄa karÅısındaki muazzam kırılganlıÄına tekabĆ¼l etmektedir. Houtart, gerek insanların doÄanın Ƨevrimine fazlasıyla baÄımlı oluÅundan, gerekse kiÅisel fiziksel durumu, yani hastalıklar nedeniyle yaÅam-ƶlĆ¼m ƧeliÅkisinin Ƨok vurgulu olduÄu durumlarda, dinsel kodların neredeyse mĆ¼nhasıran doÄayla iliÅkileri temsilde kullanıldıÄı gƶzlemlendiÄini vurgulamaktadır. (2006: 48) Ćstelik, temsiller salt aƧıklayıcı bir iÅlev Ć¼stlenmekle kalmamakta, aynı zamanda denetim araƧlarını da geliÅtirmeyi de hedeflemektedir. Bir baÅka deyiÅle dinsel temsiller hem entelektĆ¼el aƧıklama giriÅimine, hem de doÄayı denetim altına alma hedefine denk dĆ¼Åer; kuÅku yok ki sƶz konusu olan, simgesel denetimdir. ĆĆ¼nkĆ¼ ƧeliÅkiler gerƧek alanında ƧƶzĆ¼me kavuÅturulamadıÄında, ƧƶzĆ¼m simgesel alanda aranmaktadır. Bir baÅka deyiÅle, Ć¼retim gĆ¼Ć§lerinin geliÅkinlik dĆ¼zeyi rasgele gƶrĆ¼ngĆ¼lere karÅı kendini savunmaya yeterli olmadıÄında, bu tip temsillere baÅvurulmaktadır:
“Temsilin sabit unsuru gerek mitik, gerekse analitik-bilimsel dĆ¼ÅĆ¼nce aƧısından doÄanın gerƧekliÄidir. DeÄiÅen, doÄa kuvvetlerinin iÅleyiÅ tarzıdır. Mitik (ya da analojik) dĆ¼ÅĆ¼ncede insanların davranıŠtarzıyla doÄayı manipĆ¼le ettiÄi varsayılan gĆ¼Ć§lerin davranıŠtarzı arasında bir analoji kurulur. DoÄanın sabit, ne iyi ne kƶtĆ¼, nƶtr, ancak onun kuvvetlerini harekete geƧirmeye muktedir, insan benzeri kendiliklerce, insandan daha bĆ¼yĆ¼k bir kudretle manipĆ¼le edilen bir gerƧeklik olduÄu dinsel tipte temsiller bƶylece doÄarlar”. (Houtart 2006: 51-52)
Bƶylelikle insan-doÄa iliÅkileri sorunu, insanlarla doÄaĆ¼stĆ¼ varlıklar, yani doÄa Ć¼zerinde etkimelerine olanak saÄlayan olaÄanĆ¼stĆ¼ gĆ¼Ć§lerle donanmıŠvarlıklar arasındaki iliÅkiye dƶnĆ¼Åmektedir. Bundan bƶyle insan Ƨabası onların lĆ¼tfuna mazhar olma ya da ƶfkelerinden kaƧınmaya yƶnelecektir.
Ancak Houtart, doÄa temsillerinin dolaylı bir toplumsal iÅlevi daha olduÄunu vurgulamaktadır. Kabile toplumlarında, Åaman/bĆ¼yĆ¼cĆ¼ klan yetkesini meÅrulaÅtırıcı bir toplumsal iÅlevi yerine getirmektedir: bu doÄayla iliÅkilerin dĆ¼zenlenmesinden daha ƶnemli bir roldĆ¼r.
Bu rol, kritik insan-doÄa iliÅkilerini insan-insan iliÅkilerine, bir baÅka deyiÅle toplumsal iliÅkilere tercĆ¼me etmede iÅlevsel olduÄu iƧin kritik bir ƶnem taÅımaktadır.
Toplumun doÄasına (ya da yapısına) iliÅkin dinsel temsillerin toplumsal iliÅkilerin niteliÄine gƶre farklı biƧimler alabileceÄine yukarıda da deÄinilmiÅti; Houtart, bu olasılıkları Ć¼Ć§ hipotezde formĆ¼le etmektedir. Buna gƶre, toplumsal iliÅkiler eÅitlikƧi ve karÅılıklılıÄa dayalı olduÄunda, dinsel bir karakter yĆ¼klenmemektedir. ĆĆ¼nkĆ¼ bu tip iliÅkileri aƧıklamak ya da meÅrulaÅtırmak iƧin farklı bir dĆ¼zleme baÅvurmak gerekmeyecektir. ĆrneÄin avcı-toplayıcı ya da hortikĆ¼ltĆ¼ralist toplumlarda, toplumsal ƶrgĆ¼tlenmenin temel biƧimi olan akrabalıÄın tanımlanması, dinsel terimleri gerektirmez; dinsel aƧıklama ve meÅrulaÅtırma ancak toplumsal gruplar arasındaki mĆ¼badele eÅitsiz bir biƧim aldıÄında devreye girecektir.
Bu nedenledir ki Ć¼retici gĆ¼Ć§lerin geliÅkinlik dĆ¼zeyinin sınırlı olduÄu avcı-toplayıcı ya da kĆ¼Ć§Ć¼k ƶlƧekli tarımcılarda dinsel temsiller, insan-doÄa iliÅkisi odaklıdır. Bu tip toplumlarda rastlanan ata kĆ¼ltleri atalara olan saygıyı temsil eder; bu, toplumsal dĆ¼zenin yeniden Ć¼retimini ve toplumun iÅleyiÅ normlarına saygıyı gĆ¼vence altına almaktadır.
Buna karÅılık, toplumsal eÅitsizlikler toplumun Ć¼retici faaliyetlerden ƶzgĆ¼rleÅmiÅ bir kesiminin diÄerleri Ć¼zerinde, bir yandan artı deÄeri temellĆ¼k ederken bir yandan da kurumsallaÅmıŠbir yaptırım uyguladıÄı, yani iktidar yapılarının aƧıÄa ƧıktıÄı toplumlarda toplumsal iliÅkilerin sĆ¼rdĆ¼rĆ¼mĆ¼ dinin meÅrulaÅtırıcı desteÄini gereksinir hĆ¢le gelir. Ä°ktidarın kutsallaÅtırılması bu momentte karÅımıza Ƨıkacaktır. “Åu hĆ¢lde dinsel referans, merkezĆ® ƶrgĆ¼tlenme bir mĆ¼badelede normal gƶrĆ¼nebilecekten daha fazla artı Ć¼rĆ¼n massetmeye baÅladıÄında aƧıÄa Ƨıkar.” (Houtart 2006: 61)
Houtart’ın ikinci hipotezi, dinsel temsilin KarÅılıklılıÄa dayanmayan toplumsal iliÅkide ezilenlerin kendi Ć¼zerlerindeki tahakkĆ¼me rızaları dahil tĆ¼m toplumsal grupların rızası sƶzkonusu olduÄunda, bir baÅka deyiÅle, egemen sınıfların toplum Ć¼zerinde hegemonya kurmaları sƶz konusu olduÄunda ortaya ƧıktıÄını ƶne sĆ¼rer. Ancak rızaya dayalı tahakkĆ¼m durumunda din, eÅitsizliÄi tanrıların iradesinin bir sonucu olarak gƶstermekle hegemonyayı saÄlamaktadır.
Houtart’ın Ć¼Ć§Ć¼ncĆ¼ hipotezi ise, Ć¼retici gĆ¼Ć§lerin dĆ¼zeyiyle ilgilidir: toplumsal Ć¼retim iliÅkisi, Ć¼retici gĆ¼Ć§lerin geliÅkinliÄinin Ć¼retim araƧlarının temellĆ¼kĆ¼nĆ¼n bilinƧte insan faaliyetinin sonucu olarak gƶzĆ¼kmesine elvermeyecek dĆ¼zeyde olması durumunda dinsel terimlerde temsil edilir. Bƶylelikle kapitalizmin geliÅmesiyle bu durum deÄiÅecek, toplumsal eÅitsizlikler ilahĆ® iradenin bir tezahĆ¼rĆ¼ olmaktansa, insan iliÅkilerinin mahiyetinin bir sonucu olarak gƶzĆ¼kecektir. Bir baÅka deyiÅle, dĆ¼ÅĆ¼ncenin sekĆ¼lerleÅmesinin zemini, kapitalizmin ÅafaÄında Batı Avrupa’da aƧıÄa Ƨıkacaktır.
Åu hĆ¢lde Houtart’a gƶre, iktidar iliÅkilerinin dinsel temsili, artı Ć¼rĆ¼nĆ¼n iktidar konumunu ele geƧirmiÅ bir sınıfƧa temellĆ¼kĆ¼nĆ¼n kurumsallaÅtıÄı, ancak Ć¼retici gĆ¼Ć§lerin, bu durumun bilinƧte insan-insan iliÅkilerinin bir sonucu olarak yansımasını saÄlayacak dĆ¼zeyde geliÅmediÄi toplumlarda ortaya Ƨıkmaktadır. GƶrĆ¼leceÄi Ć¼zere bu durumda iktidar iliÅkilerinin dinsel formlarla temsili, tarımsal Ć¼retimin artı-deÄerin esas kaynaÄını teÅkil ettiÄi geniÅ Ć¶lƧekli tarıma dayalı toplumlara mĆ¼nhasırdır.
Ancak insan-insan iliÅkilerinin dinsel imge ya da biƧimlerle temsili, dinin iktidar iliÅkilerini payandalamada araƧsal olduÄu tek olası biƧim deÄildir. 20. yĆ¼zyıl sonlarından itibaren deneyimlediÄimiz ve kimi yazarlarca “dinin geri dƶnĆ¼ÅĆ¼” (McCaffrey 2009) ya da “Tanrı’nın intikamı” (Keppel 1993) olarak tanımladıÄı dinsel sƶylem ve eylemin uluslar arası siyaset sahnesinde yeniden boy gƶsteriÅi, dinin toplumsal-siyasal iktidarları payandalayıŠtarzlarını ƧeÅitlendirmiÅtir. GĆ¼nĆ¼mĆ¼zde “kutsal kral”lar kalmamıÅtır gerƧi; ya da siyasal iktidarların temel meÅruiyet kaynakları, “ilahĆ®” olmanın uzaÄındadır (temel yasalarını dinsel buyrultulara/kutsal kitaba dayandıran birkaƧ devlet dıÅında). Ancak dinsel iddia ve sƶylemler “sekĆ¼ler” yƶneticilerin konumlarını meÅrulaÅtırmalarında etkili olmayı hĆ¢len sĆ¼rdĆ¼rmektedir. Åu hĆ¢lde, dilerseniz, bundan sonra tarihsel bir perspektifle, dinin, ya da daha doÄru bir deyiÅle dinsel sƶylem ve pratiklerin “yeryĆ¼zĆ¼ndeki” iktidar iliÅkilerini meÅrulaÅtırma tarzları Ć¼zerinde duralım.
Kutsal Krallıktan…
BaÅlıca temsilcileri arasında de Heusch (2009)’un bulunduÄu Afrikanistler ile, ƧoÄunluÄu antik Ćn Asya (ve Mısır) devletlerinde iktidarın kutsallıÄı kaynaÄı konusunda ƧalıÅan Ćn Asyacılar arasında kuramsal ve terminolojik anlaÅmazlıÄa karÅın, krallıÄın kutsallaÅtırılmasının bu iki coÄrafyada aldıÄı farklı biƧimler de Heusch’un (2009: 20) “kutsal” ve “ilahĆ®” krallık tipleri arasında yaptıÄı ayırımı, anlamlı kılmaktadır.[3]
Esas olarak Sir James Frazer’a (Garster 1964) dayanan “kutsal krallık” kavramlaÅtırması, krala atfedilen Ć¼Ć§ ƶzellikle karakterize olmaktadır:
- Krallık doÄal ve insanĆ® dĆ¼nyanın bereketiyle ƶzdeÅleÅtirilmiÅtir. KrallıÄın refahı, kralın bedenine ƶzdeÅtir; toplumun refahı bu bedenin yaÅlanmadan ya da hastalanmadan ƶnce gerƧek ya da simgesel olarak ƶldĆ¼rĆ¼lmesi ve yeni bir kralla (ya da kralın yenilenmiÅ gĆ¼cĆ¼yle) ikame edilmesine baÄlıdır. (regicide: “kral ƶldĆ¼rĆ¼mĆ¼”)
- Kral uyruklarının “gĆ¼nah”larını masseder. Bu durumda, kendisini ve krallıÄı tehdit altına sokmamak iƧin sĆ¼rekli olarak arınma ritĆ¼ellerinden geƧmek zorundadır.
- Kral, sıradan insanlar iƧin geƧerli olan ensest tabusundan baÄıÅık olduÄu gibi, bereketle baÄlantılı iÅlevlerinin gĆ¼vencesi sayılan “kutsal evliliÄin” (kız kardeÅ, kız evlat ya da anne ile gerƧekleÅtirilen cinsel iliÅki) tarafıdır.
Heusch (2009: 20), kralın bedeninin “hem doÄa hem de kĆ¼ltĆ¼rel dĆ¼zen Ć¼zerinde etkimeye yetili bir ƧeÅit canlı fetiÅe dƶnĆ¼Å”tĆ¼ÄĆ¼ bu krallık tipinin, aÄırlıklı olarak okur-yazar olmayan, bĆ¼rokrasiden yoksun Kara Afrika toplumlarında ortaya ƧıktıÄını vurgular. Ve bu dinsel meÅrulaÅtırma tipini, egemenin bizzat ilahlaÅtırıldıÄı, elitleri yazıya sahip toplumlarda gƶrĆ¼len “ilahĆ® krallık”tan ayırt eder.
KuÅku yok ki, kralın baÅlıca iÅlevinin, doÄurganlıÄı ve genel refahı gĆ¼vence altına almak olduÄu “kutsal krallık”, Afrika’da genelleÅmiÅ bir gƶrĆ¼ngĆ¼ deÄildir. Kara Afrika’da bir Ƨok krallıkta, (ƶrneÄin Bandia, ya da Orta Afrika Cumhuriyeti’nde) kralın meÅruluÄu ayinsel iÅlevlere deÄil, kamu iÅlerinin pĆ¼rĆ¼zsĆ¼z yĆ¼rĆ¼tĆ¼lmesi, adaletli yƶnetim, klanın refahı gibi bir dizi sıradan niteliÄe baÄlıdır De Heusch (2009: 107) onun “tĆ¼m savaÅƧı devletlerde gƶrĆ¼lmeyen, bir dizi yerel tarihsel evrimin Ć¼rĆ¼nĆ¼ gibi gƶzĆ¼ktĆ¼ÄĆ¼nĆ¼” vurgulamakta ve Kara Afrika’da parlak ƶrneklerine iÅaret etmektedir: “Kutsal Krallık” hem mĆ¼tevazı boyutlu Åefliklerde, hem de bĆ¼yĆ¼k krallıklarda ortaya Ƨıkabilmekte, merkezi siyasal otoriteden yoksun kimi toplumlarda da embriyonik biƧimde gƶrĆ¼lmektedir.
De Heusch’un ƶrneklediÄi “kutsal” nitelikli Afrika krallıkları bir dizi yerel koÅulun etkilediÄi bir ƧeÅitlilik sergilemektedir. Ancak bu ƧeÅitliliÄin iƧerisinde bir ƶrĆ¼ntĆ¼nĆ¼n biƧimlendiÄini gƶrmek, ilginƧtir. Ćncelikle bu tip krallıkların tĆ¼mĆ¼, toplumsal ƶrgĆ¼tlenmede akrabalıÄın (soy iliÅkileri) hĆ¢len ƶnem taÅıdıÄı toplumlardır; kralı “fetiÅleÅtiren” ritĆ¼eller ise, akrabalık iliÅkilerini, siyasal yapı adına zaafa uÄratacak tarzda iÅlemektedir. Bir baÅka deyiÅle “kutsal krallık”, Marshall Sahlins’in, “Ä°lkel dĆ¼nyanın evriminin bĆ¼tĆ¼nĆ¼, bence domestik ekonomiyi akrabalık yapısının denetiminden Ƨıkartarak siyasal yapıya tabi kılacak tarzda iÅlemektedir,” gƶrĆ¼sĆ¼nĆ¼ doÄrulayacak tarzda, embriyonik olarak akrabalık (ve dolayısıyla karÅılıklılıÄa dayalı mĆ¼badele) iliÅkilerinin laÄvedildiÄi bir bĆ¼yĆ¼sel-siyasal dĆ¼zenleme tarzında iÅlemektedir.
Ä°kinci olarak, bu toplumların ƧoÄunda krallık, (ƧoÄunlukla biri –genellikle bereketten sorumlu- yerli, diÄeriyse– ƧoÄunlukla savaÅ Åefi- yabancı) ve idarĆ®nin yanı sıra, ayinsel-bĆ¼yĆ¼sel iÅlevler Ć¼stlenmiÅ iki(z)-krallar/yƶneticiler gƶrĆ¼nĆ¼mĆ¼nĆ¼ alır.
ĆrneÄin, Volta kĆ¼ltĆ¼rel havzasında, Samoların iskĆ¢n ettiÄi her kƶyde, bir toprak Åefine (tudana) karÅı bir yaÄmur Åefi (tyiri) bulunmaktadır. Ä°lki, daha ƶnemli olan ikincisi olmaksızın bir hiƧtir. Tyiri, kƶy iƧi ve kƶylerarası barıÅın gĆ¼vencesidir. Bir ƧeÅit minyatĆ¼r kutsal kral olan Tyiri, kĆ¼Ć§Ć¼k yaÅta soy grubundan kopartılır, herhangi bir yetkeden yoksun durumdadır, bir dizi yasakla Ƨevrili bir yaÅam sĆ¼rdĆ¼rmektedir. Tyiri, kƶyĆ¼n gĆ¼nah keƧisi, kutsal kral olarak ikircimli bir kiÅiliktir.
Ya da, Burkina Faso’da Mossi krallıklarının kutsal kralları kĆ¼Ć§Ć¼k kƶy toplumlarının baÄımsız Åefleriyle birlikte boy gƶstermektedir; Mossi krallıkları, “mızrak adamları” ile “toprak adamları”nın zıtlıÄına dayanır: iÅgalci yabancıların yoksul ya da zengin torunlarının “gƶƧer bir aristokrasi” olarak ƧiftƧilerin Ć¼zerine ƧƶreklendiÄi bir sistemdir bu. Kasenalar gibi kĆ¼Ć§Ć¼k toplumlar bƶylesi bir tabakalaÅmadan yoksun olsalar da, toprak efendisinin (tigatu) gizemli kudreti ile tartıÅmalarda hakemlik eden siyasal Åef (pĆØ)’in gĆ¼cĆ¼ arasındaki dikotomiyi onlar da bilmektedir. PĆØ Ć§ekirdek hĆ¢linde bir kutsal Åeftir. Ä°ktidarın “fetiÅi” (kwara) onun elindedir ve doÄayı kontrol etmesini saÄlamaktadır. PĆØ, tahripkĆ¢r yaÄmurlardan, hayvanların Ć¼remesindeki bir iÅlev bozukluÄundan, kadınların kısırlıÄından vb. sorumlu tutulabilmektedir. Kritik anlarda tigatu ile pĆØ’nin iÅbirliÄi gereklidir. Ćzellikle yaÄmur yaÄdırma kudreti iki siyasal-dinsel iktidar mercii arasında paylaÅılmıÅtır. TopraÄın efendisi otokton kabul edilse de, pĆØ’nin atası, baÅka yerden gelme bir avcı olarak sunulur – bu pek Ƨok Afrika kutsal krallıÄının kƶken mitosunda mevcut bir temadır. De Heusch (2009: 108), baÅka yerden gelme iktidarın kutsal krallıÄın ƧekirdeÄini oluÅturduÄunu belirtir.
Afrikalı “kutsal krallar”, bizzat “tanrı” olarak gƶrĆ¼lmemekle birlikte, ƧeÅitli ayinlerle kutsanan bedenleri aracılıÄıyla, Ć¼rĆ¼nlerin bolluÄunun, sĆ¼rĆ¼lerin bereketinin, halklarının refahının ve kadınların doÄurganlıÄının gĆ¼vencesini oluÅturmaktadırlar. Ancak bizatihi “bu” ayinler, aynı zamanda kralı soy baÄlantıları ve karÅılıklılık yĆ¼kĆ¼mlĆ¼lĆ¼klerinin Ć¼zerine Ƨıkartarak belirgin ve ayırt edilmiÅ bir siyasal konuma, “iktidar” konuma yerleÅmesinde iÅlevsel olmaktadır.
Bunun tipik bir ƶrneÄi, Bloch’un (1992) betimlediÄi Madagaskar Merinalarının kralının her yıl tarım mevsiminin baÅında gerƧekleÅtirilen ve yeni yılın baÅlangıcına iÅaret eden “ayinsel banyosu”dur. Ćok katmanlı bir simgesel deÄer yĆ¼klenen bu ayinsel yıkanma, yalnızca halkın refahının, Ć¼rĆ¼nlerin bereketinin, topluluÄun sĆ¼rdĆ¼rĆ¼mĆ¼nĆ¼n yani tĆ¼mĆ¼yle “yeniden Ć¼retim” sĆ¼reƧlerinin gĆ¼vencesi olmakla kalmamakta, aynı zamanda tĆ¼m astların Ć¼stlerine ve nihayetinde tĆ¼m uyrukların krala jaka adı verilen bir armaÄan sunduÄu bir armaÄanlar hiyerarÅisini harekete geƧirerek toplumsal konumları doÄrulamaktaydı. Ayinin bir baÅka veƧhesini ise, kral dahil tĆ¼m bireyleri atalarıyla yeniden buluÅturan, dolayısıyla toplumsal sĆ¼regenliÄi teÅhir eden ritler oluÅturuyordu. Ćte yandan, kralın yıkandıÄı suyun temin edildiÄi yerlerin “Vazimba” adı verilen yaratıklarla iliÅkilendirilmesi, kralĆ® banyoya Merina tarihinin yeniden sahnelendiÄi bir dram gƶrĆ¼nĆ¼mĆ¼ veriyordu: Vazimbalar, Merinaların alt ederek topraklarını iÅgal ettiÄi, kadınlarına el koyduÄu Imerina soylularıydı! Yenilgiye uÄrayan bu halkın anısı, Merina belleÄinde topraÄın bereketini denetleyen doÄa ruhlarına dƶnĆ¼ÅmĆ¼ÅtĆ¼…
Bƶylelikle Merina kralının “ayinsel banyosu”, salt bir refah/bolluk/bereket saÄlayıcısı deÄil, bir tarih (yeniden-) yazımı, kralın merkezine yerleÅtiÄi kozmik-siyasal-toplumsal-doÄal dĆ¼zenler arasındaki uyumun onaylanmasıdır. Bloch’un (1992: 287) deyiÅiyle,
“(…) Merina yƶneticilerinin iktidarı ele geƧirdiÄi Åaibeli tarzı gƶzlerden gizleyip onu tarih-dıÅı bir silsile ile ikame etmektedir. Bu Åekilde de banyo ayini Ć¼zerine dĆ¼ÅĆ¼nmek bizi dĆ¼zen fikrine ulaÅtırmaktadır. Ayin yalnızca astronomik olanlarla sĆ¼regenlik sergileyen toplumsal, duygusal ve siyasal sĆ¼reƧleri gƶstermekle kalmaz, aynı zamanda salt insanĆ® zamanı aÅan bir sĆ¼regenliÄi ima eden toplumsal sĆ¼reƧlere de iÅaret eder. KuÅaklar boyu, birbirine iktidarı devreden bir kraldan diÄerine, pĆ¼rĆ¼zsĆ¼z, dolayısıyla da deÄiÅmez gƶzĆ¼ken bir devir teslim sĆ¼regenliÄidir.
Gilbert de (1992, 2012) Gana’nın gĆ¼neydoÄusundaki kĆ¼Ć§Ć¼k bir Akan krallıÄı olan Akuapem kralını “kral”a dƶnĆ¼ÅtĆ¼ren ritĆ¼eller dizisini betimlerken, bu sĆ¼recin Akuapem ata ruhları, aristokrasisi, ruhbanı, soy grubu ƶnderleri ve sıradan halk arasındaki karmaÅık hiyerarÅik iliÅkilerin kralın bedeninin kutsallaÅtırılmasına eÅlik eden ayinlerde doÄrulanıÅına iliÅkin canlı bir anlatı sunmaktadır…
Tipik biƧimleri Afrika’da teÅhis edilip ayrıntılı bir literatĆ¼re konu olmakla birlikte, kutsal krallıÄa Afrika-dıÅı baÄlamlarda da rastlanmaktadır. ĆrneÄin “kutsal krallık” temasıyla sıkı sıkıya baÄlantılı ayinsel kral-ƶldĆ¼rĆ¼mĆ¼ Hindistan’ın Brahmanizm’in hĆ¼kmĆ¼ altındaki birƧok bƶlgesinde de olasılıkla tohum hĆ¢linde muhafaza edilmiÅtir. De Heusch (2009: 112) Orta Hindistan’da Bastar halkının her yıl hasattan sonra uyguladıÄı ve her tĆ¼rlĆ¼ bereketin kaynaÄı sayılan dasara ayininin kralın simgesel katli olarak yorumlanabileceÄini bildirir. Tƶren sĆ¼resince kralın yerini alan ikame dokuz gĆ¼n boyunca yemeden iƧmeden hareketsiz durur, bundan sonra yeniden tahta oturup sunuları kabul eden kralı asla gƶrmezdi.
Polinezya’da merkezĆ® bir iktidarın biƧimlendiÄi bƶlgelerde, iktidar hem siyasal hem de ritĆ¼el ƶzellikler gƶstermekteydi. Soy hiyerarÅisini hem kutsayan hem de altını mayınlayan ayinler, tanrısal ensest ya da “kutsal evlilik” yoluyla kız kardeÅiyle evlenen kralı “tanrıların en yakını” kılmaktaydı. Polinezya’da kralın konumunu gĆ¼Ć§lendiren ikinci etken ise Åiddet ve savaÅƧı iÅleviydi: Hawai’de tahtın varisleri arasındaki askerĆ® ƧatıÅmalar, galibi yarı-ilahĆ® kılıyordu.
Åu hĆ¢lde gerek Kara Afrika, gerekse Afrika dıÅı baÄlamlarda, yazıdan yoksun krallıklarda kral, doÄrudan bir tanrı olarak tanımlanmamakla/algılanmamakla birlikte, kendisini kozmik, siyasal, toplumsal ve doÄal sĆ¼reƧlerin merkezine yerleÅtiren bir dizi ayin aracılıÄıyla bir “fetiÅ”e dƶnĆ¼ÅtĆ¼rĆ¼lmektedir. Bu ayinler, bir yandan bu toplumların temel dĆ¼zenleyici ilkesi olan akrabalık iliÅkilerini doÄrular gƶzĆ¼kĆ¼rken laÄvetmekte, dolayısıyla da sayıları onbinleri, yĆ¼zbinleri bulan uyrukları teritoryal bir dĆ¼zenleme iƧerisinde hiyerarÅik bir dizilim iƧerisinde yerleÅtirmekte, bir yandan da topluluÄun tarihini, iktidar yapılarını doÄrulayıp meÅrulaÅtıracak tarzda yeniden yorumlamaktadır.
Dolayısıyla, “kutsal krallık”ı Ƨevreleyen ritĆ¼eller, salt “refah/bolluk/bereket”e iliÅkin deÄildir; giderek, “refah/bolluk/bereket”i siyasal bir konumlanıÅı doÄrulayan/onaylayan/ meÅrulaÅtıran birer temaya dƶnĆ¼ÅtĆ¼rdĆ¼klerini sƶyleyebiliriz.
… Ä°lahĆ® KrallıÄa
De Heusch’a gƶre (2009: 20) gƶre,
“ilahĆ® krallık merkezĆ® iktidarın ikinci simgesel yapısıdır. Egemenin ilahlaÅtırılması kimi yazısız toplumlarda (Polinezyalılar, Ä°nkalar) gƶrĆ¼lebilse de, esas olarak elitleri yazıya sahip toplumların yaygınlaÅmasıyla baÄlantılıdır. Bereketten sorumlu Afrikalı kral ile eÅi (double), savaÅ Åefi arasındaki ayırım bu tip toplumlarda ortadan kalkar: Afrika toplumlarının kutsal krallıklarında birbirinden ayrı olan bu iki iÅlev, ilahĆ® kral ya da imparatorun uhdesinde kaynaÅır.”
KadĆ®m Yakın DoÄu krallıkları Ć¼zerine ilk ve en kapsamlı ƧalıÅmalardan birinin yazarı Henri Frankfort (1948: 287), ilkƧaÄ Mezopotamya ve Mısır krallıklarının Frazer’ın “ilahĆ® krallık” modeline uymadıÄını ilk sezinleyenlerdendi. Bu bƶlgelerde kral gĆ¼nah tekesi iÅlevini Ć¼stlenmediÄi gibi, ayinsel kral ƶldĆ¼rĆ¼mĆ¼ne de rastlanmamaktaydı. Mezopotamya kralları, bedenleri ayinsel iÅlemlerle kozmik, toplumsal ve doÄal dĆ¼zenin sĆ¼rdĆ¼rĆ¼mĆ¼nĆ¼n gĆ¼vencesine dƶnĆ¼ÅtĆ¼rĆ¼len, ancak kendileri “tanrı” sayılmayan Afrika krallarının tersine, geƧici ya da (Mısır’da olduÄu Ć¼zere) kalıcı olarak “tanrısallaÅmakta”, yani bizatihi Tanrı (ya da onun oÄlu/eÅi) vasfını kazanmaktaydılar.
Mezopotamya’da (Mısır’la karÅılaÅtırıldıÄında) daha ender rastlanan bir gƶrĆ¼ngĆ¼ olarak “tanrı-krallar” aslında bƶlge tarihinde uzun bir geƧmiÅe dayanmaktadır: Daha Ä°.Ć. Ć¼Ć§Ć¼ncĆ¼ bin ortalarında Uruk’un efsanevĆ® yƶneticileri, Gılgames ile Lugalbanda, ƶlĆ¼mlerinden kısa bir sĆ¼re sonra resmi kĆ¼lt panteonuna dĆ¢hil edilmiÅlerdi. (Selz 2012: 21). Yanı sıra, Mezopotamya krallarının geride bıraktıkları steller, site devletlerin tanrılarıyla krallardan bazıları arasındaki akrabalıÄı ifade ediyordu. ĆrneÄin LagaÅ I sĆ¼lalesinin kurucusu Ur-NanÅ”e(-k), yazıtlarından birinde Ur-Nimin adlı birinin (bu kiÅinin kendisi olduÄu dĆ¼ÅĆ¼nĆ¼lmekte) kehanetle “(TanrıƧa) NanÅ”e’nin kocası” olarak seƧildiÄi belirtmektedir. LagaÅ Erken SĆ¼lalesi yƶneticileri “tanrı Ningirsu’nun dƶllediÄi”, “ilah NN’in doÄurduÄu Ƨocuk”, “TanrıƧa Ninhursaga’nın saf sĆ¼tĆ¼yle beslenmiÅ” gibi vasıflarla anılmakta, bƶylelikle de tanrılar ailesine dĆ¢hil edilmekteydiler.
Ancak Michalowski’nin (2012: 34) “tĆ¼m krallar kutsaldır ve kutsal ile dindıÅı arasında dolayımlarlar; fakat tĆ¼m krallar tanrı deÄildir,” saptaması ƶnemlidir. Kralların “yaÅayan tanrı” addedildiÄi Mısır’ın tersine, Mezopotamya’da “Tanrı-kral”, ƶzgĆ¼l siyasal koÅullarda ortaya Ƨıkan ender bir gƶrĆ¼ngĆ¼ olarak boy gƶstermektedir. Mezopotamya tarihinde, kiÅi olarak tanrılaÅtırılan ilk kral, Naram-Sin’dir. Bu kralın tanrılaÅtırılmasına yol aƧan siyasal-tarihsel koÅullara yakından bakmak, iktidara sunulan bu “ilahĆ®” desteÄin hangi ƶzgĆ¼l koÅullarda biƧimlendiÄini gƶrmek konusunda aydınlatıcı olacaktır.
Akad kralı Naram-Sin (Ä°.Ć. 2254-2218), Agade (Akad) sĆ¼lalesinin (Ä°.Ć. 2334-2154) kurucusu Sargon’un torunu ve sĆ¼lalenin dƶrdĆ¼ncĆ¼ kralıdır. Ve Mezopotamya tarihinde, tanrısal attribut’lerle tasvir edilen ilk kraldır: olasılıkla ilkin Sippar’da diktirdiÄi, ancak Susa’da bulunan (Winter 2012: 76) Ć¼nlĆ¼ stelinde ilahlara ƶzgĆ¼ olan boynuzlu bir taƧla tasvir edilmektedir. Yanı sıra, kralĆ® yazıtlarda “Akad kralı” sƶzcĆ¼ÄĆ¼nĆ¼ karÅılayan “LUGAL a-ga-dĆØ” terimindense “Agade Tanrısı” anlamına gelen “DINGIR a-ga-dĆØ” terimiyle anılmaktadır.[4] KralĆ® yazıtlardan birinde yer alan Åu ifade ilginƧtir:
Zor zamanlara kentinin temellerini gĆ¼vence altına aldıÄı iƧin kenti Eana’da Ishtar’dan, Nippur’da Enlil’den, Tuttul’da Dagan’dan, Kesh’de Ninhursanga’dan, Eridu’da Ea’dan, Ur’da Sin’den, Sippar’da Shamash’dan ve Kutha’da Nergal’den (Naram-Sin’in) tanrı yapılmasını istedi ve tapınaÄını (kenti) Agade’nin ortasında inÅa ettiler.[5]
Burada “zor zamanlar” nitelemesi ilginƧtir; gerƧekten de Naram-Sin, “tanrı” vasfını, kenti yıkılmanın, sĆ¼lalesini ise devrilmenin eÅiÄine getiren bir ayaklanmayı bastırdıktan sonra almıÅa (daha doÄru bir deyiÅle, Agade halkının aracılıÄıyla Tanrılar tarafından bu vasıfla donatılmıÅa) benzemektedir (Michalowski 2012: 34-35). Naram-Sin, Akad Ć¼lkesinin deÄil, Agade kentinin tanrısı, yani yerel bir tanrıdır. YeryĆ¼zĆ¼ndeki tanrılık sĆ¼resi, kısa sĆ¼rmĆ¼Åe benzemektedir: “Tanrı-kral” olarak 20 yıl kadar hĆ¼kĆ¼m sĆ¼rdĆ¼kten sonra, tahtı oÄlu Sharkalisharri’ye bırakarak ƶlmĆ¼ÅtĆ¼r. Dahası, Naram-Sin, “tanrı” olarak geƧirdiÄi 20 yıllık sĆ¼rede, daha ƶnce giriÅmediÄi tarzda Ć¼lkesinin ƧeÅitli kentlerinde tanrıların kĆ¼ltlerini gĆ¼Ć§lendirmek iƧin uÄraÅmıÅtır. Ä°Åin ilginƧ yanı, Naram-Sin’in “tanrılık” vasfı, kalıtsal da deÄildir; Sharkalisharri’ye (Ä°.Ć. 2217-2193) ilahĆ® bir statĆ¼ bahÅedilmiÅ deÄildir.
Ne de Sharkalisharri’nin hĆ¼kĆ¼mdarlıÄının hemen ardından yıkılan Akad krallıÄını yeniden tesis eden ve Ä°.Ć. 2112-2004 yılları arasında Mezopotamya’da hĆ¼kĆ¼m sĆ¼ren III. Ur sĆ¼lalesinin kurucusu Ur-Namma, ilahĆ® statĆ¼den yararlanabilecekti… Aksine, Ur-Namma “tanrıların kendilerinden yĆ¼z ƧevirdiÄi”ni gƶrmĆ¼ÅtĆ¼r!
Ur-Namma baÅkenti Ur’a taÅıdı. Mezopotamya’nın kuzey ve gĆ¼neyini Ä°ran’ın siyasal etkisinden arındırdıktan sonra imar faaliyetlerine hız verip Ć¼lkesinin en ƶnemli dƶrt kenti, Ur, Eridu, Nippur ve Uruk’u “insanĆ® ve aÅkın alemler arasında kralĆ® patronaj ve kralĆ® dolayımın simgesi” (Michalowski 2012: 35) zigguratlarla donatacaktı. Ur-Namma’nın hiƧbir kehanetin ƶngƶrmediÄi biƧimde bir muharebede ƶlĆ¼mcĆ¼l bir yara alması, tanrı ve tanrıƧaların krallıÄa sırt Ƨevirdikleri biƧiminde yorumlandı.
Ur-Namma’nın beklenmedik ƶlĆ¼mĆ¼, yerel elitlerin merkezkaƧ giriÅimlerini tetikleyecekti… KargaÅayı kralın yerini alan oÄlu Shulgi (Ä°.Ć. 2094-2047) engelledi. Michalowski (2012: 36) kralın faaliyetlerini anlatan yıl adlarından, bu sĆ¼recin oldukƧa uzun ve usta bir manipĆ¼lasyon sĆ¼recini gerektirdiÄini Ƨıkarsamaktadır: Shulgi’nin hĆ¼kĆ¼mdarlıÄının ilk yarısı kĆ¼ltik faaliyetleri desteklemekle geƧmiÅe benziyor. 10. ve 11. yıllarda kuzey ve doÄudaki stratejik sınırlar Ć¼zerinde denetim saÄlanmıÅ, kral gĆ¼Ć§lĆ¼ Ä°ran devleti Marhashi prensesiyle evlenmiÅ, 21. yıldan itibaren doÄudaki daÄlık bƶlgelerde askerĆ® faaliyetler hız kazanmıÅtır. AskerĆ® giriÅimler Shulgi’nin ƶldĆ¼ÄĆ¼ 48. yıla kadar sĆ¼rmĆ¼Å gƶrĆ¼nmektedir.
Ä°Åin ilginƧ yanı, Shulgi’nin XXI. yıldan itibaren, adının baÅına “tanrı” sanını ekletmesidir. Yani kral hĆ¼kĆ¼mranlıÄının ilk yirmi yılını tanrıları yatıÅtırma, iƧeride birlik ve gĆ¼venliÄi saÄlama faaliyetleriyle geƧirmiÅ, iƧ gĆ¼venliÄi tesis ettikten sonra, fetihlere yƶneldiÄi XXI. yılda ise (Uruk’lu atası Gılgames modelinde) “tanrı”lıÄını ilan etmiÅtir! Ve bu vasıf, kalıtsal bir nitelik kazanır: Shulgi’nin ardılları da Tanrı-kral’lar olarak sĆ¼rdĆ¼receklerdir misyonlarını.
Shulgi’nin hĆ¼kĆ¼mdarlıÄı, krallık tarihinin sƶzcĆ¼ÄĆ¼n tam anlamıyla “yeniden yazıldıÄı” bir dƶnem olmuÅtur:
“Dƶnemden kalma yĆ¼zbinlerce idarĆ® belgenin tanıklık ettiÄi Ć¼zere yazı, tahtın gƶzetim ve denetim uyguladıÄı araƧtı. Bu okur-yazar hizmetkĆ¢rların yĆ¼rekleri ve akılları onlara yalnızca yazma becerisini kazandırmakla kalmayıp yeni devletin ideolojik ƶzlemleri doÄrultusunda doktrine eden okul aracılıÄıyla biƧimlendirilecekti. ĆaÄdaÅ kanıtlar hĆ¢lĆ¢ ender olsa da, Shulgi yƶnetimi altında bir zaman kralĆ® akademilerin hocaları yazılı belleÄi silip Erken SĆ¼lale’ye, yani 500 yıl kadar ƶncesine tarihlenen birkaƧ belge dıÅında her Åeyi silip yok ettikleri anlaÅılmaktadır. SƶzcĆ¼k listeleri gibi kimi temel pedagojik araƧları elde tutmuÅlar ama eski anlatıların hemen tĆ¼mĆ¼nĆ¼ yok edip ƧaÄdaÅ yƶnetimin onuruna yazılmıŠmalzemeyle ikame etmiÅlerdi.” (Michalowski 2012: 38).
Shulgi’nin tanrılıÄı, bir dizi idarĆ® reformla atbaÅı gitmiÅe benzemektedir: HĆ¼kĆ¼mdarlıÄının ortalarına doÄru, yerel yƶneticiler evlilikler yoluyla merkezĆ® idareye baÄlanmıÅ, gĆ¼Ć§lĆ¼ bir ordu hĆ¼kĆ¼met faaliyetlerinde merkezĆ® bir konum kazanmıÅ, doÄu sınırı askerĆ® yerleÅimlerle pasifize edilip haraca baÄlanmıÅ, vergi sistemi reforme edilmiÅti. Yerel elitler kralĆ® armaÄanlarla susturulmuÅ, bu sĆ¼reƧ iƧerisinde yaÅayan bir tanrı olarak, Shulgi-dumu-Ana [An’ın (= GƶkyĆ¼zĆ¼) oÄlu Shulgi] adını alan kralın kĆ¼ltĆ¼, tĆ¼m Ć¼lkeye yayılmıÅtı. Bƶylelikle Shulgi’nin ƶlĆ¼mĆ¼yle krallık geldiÄi yere, gƶkyĆ¼zĆ¼ne Ƨekilecekti[6]… Shulgi’nin ardıllarını onurlandırmak Ć¼zere… “Krallar gelip gidebilirdi, ancak ilahĆ® olarak ilan edilmiÅ krallık, sonsuzdu” (Michalowski 2012: 38).
Mezopotamya krallarının, Naram-Sin’in ƶmrĆ¼yle ve III. SĆ¼lalesi krallarıyla sınırlı gƶzĆ¼ken (III. Uruk sĆ¼lalesini izleyen Isin krallarının “ilahĆ®lik iddiaları yoktur) “Tanrı-kral(lık)” serĆ¼veni, oldukƧa ƶÄreticidir.
Naram-Sin ve ardından da Shulgi’nin giriÅimleri, Mezopotamya krallarının kırılgan siyasal yaÅamlarında ilahiyatı konumlarını desteklemek Ć¼zere manipĆ¼le etme yetilerine iÅaret eder. Her iki kral da iƧ kargaÅalar ve yerel gĆ¼Ć§ odaklarının iddialarıyla yıkılmanın eÅiÄine gelmiÅ ve meÅruiyet temelleri bir hayli sarsılmıŠkrallıkları devralmıÅ, hem dinsel dolayımları hem de diplomatik giriÅimleri gerektiren bir dizi manevra sonucu iktidarlarını istikrara kavuÅturmanın ardından, “tanrı kral” vasfının kendilerine saÄlayacaÄı meÅruiyeti talep ve tesis etmiÅe benzemektedirler. Her iki kralın da ƶldĆ¼kten sonra tanrılar katına karıÅan efsanevĆ® Uruk kralı Gılgames’in ƶrneÄinden etkilendiÄi anlaÅılmaktadır; bir baÅka deyiÅle mitos, politik davranıÅın Ć¼zerinde biƧimleneceÄi bir model gƶrevi gƶrmĆ¼ÅtĆ¼r.
HiƧ kuÅku yok ki ne Naram-Sin ne de Shulgi’nin “ilahĆ® kral”lıkları iki kral adına pragmatik bir manipĆ¼lasyondan ibaret deÄildir. Her iki kral da giriÅimlerinde, antikite krallıklarının tĆ¼mĆ¼nde farklı biƧimlerde geƧerli olan krallık ile tanrısallık arasında ƶzgĆ¼l bir iliÅkinin bulunduÄu, krallıÄın “dĆ¼nyevĆ®-olmayan”, kutsal/ilahĆ® bir boyutu bulunduÄu fikriyle beslenen bir ideolojik arkaplandan beslenmektedirler. Bu ideolojik arkaplan ise, antik dĆ¼nyada hanedan mensupları, ruhban, yƶnetilenler ile merkezkaƧ gĆ¼Ć§ler (yerel aristokrasiler) arasındaki gerilimli iliÅkiler ƧerƧevesinde tarihsel olarak (ve hiƧ kuÅkusuz, her bir durumun kendi ƶzgĆ¼llĆ¼ÄĆ¼ iƧinde) biƧimlenmiÅ; ve karmaÅık bir ayinler, mitoslar, ve diÄer temsil sistemleri (mimarĆ®, anıtsal sanat, kutsal yazılar vb.) aracılıÄıyla pekiÅmiÅtir.
Ancak her iki vaka da, bu dƶneme ait olayların pek azında gƶrĆ¼lebilen bir aƧıklıkla belgelendikleri iƧin bize politik ve dinsel sĆ¼reƧlerin “taammĆ¼den” kaynaÅtırıldıÄı, ilahiyatın iktidara destek olacak tarzda yeniden biƧimlendirildiÄi bir konjonktĆ¼re iliÅkin eÅsiz bir gƶrĆ¼ saÄlamaktadırlar bize.
“Tanrı-Ä°mparatorlardan Tanrı’nın HizmetkĆ¢rlarına…
Yƶneticilerin, daha kesin bir deyiÅle imparator ve ailesinin incelikli politik hesaplar sonucu tanrılaÅtırıldıÄı bir baÅka Ƨarpıcı tarihsel durak da Roma Ä°mparatorluÄu’dur:
“Geride yerlerini alacak Ƨocuklar bırakarak ƶlen imparatorları ilahlaÅtırmak normal bir Roma uygulamasıdır. Bu tƶrene verdikleri isim apotheosis’tir… ĆlĆ¼ imparatorun cesedi, pahalı bir cenazeyle insan gibi gƶmĆ¼lĆ¼r. Ancak sonra onun balmumu bir modelini yaparak [odun yıÄını Ć¼zerine yerleÅtirip tutuÅtururlar.] Sonra yıÄının en Ć¼st katından bir kartal serbest bırakılır ve alevler arasında gƶÄe yĆ¼kselir; Romalılar onun imparatorun ruhunu gƶkyĆ¼zĆ¼ne ƧıkardıÄına inanırlar. Bunun ardından, diÄer tanrılarla birlikte kendisine tapınılır.” [Herodian’dan akt. Price 1992: 56]
Price (1992: 57), ilk imparator Augustus’tan (Ä°S 14) ilk Hıristiyan imparator Constantine’e (Ä°S 337) hĆ¼kĆ¼m sĆ¼ren altmıŠimparatordan otuzaltısının ve 27 aile Ć¼yesinin apotheosis’e tabi olduÄunu ve divus (‘ilahĆ®’) sanını[7] aldıÄını bildirmektedir.
Ä°Åin ilginƧ yanı, Roma Ä°mparatorluÄunda apotheosis’in Senato’nun kararıyla gerƧekleÅtirilmesidir; bir baÅka deyiÅle hangi imparatorun (ƶlĆ¼mĆ¼nden sonra) tanrı ilan edileceÄini belirleyen, Roma aristokrasisidir.
Apotheosis, Ä°mparatorluk ƧaÄında baÅlamıŠdeÄildir. ĆlĆ¼mĆ¼nĆ¼n ardından tanrı ilan edilen ilk Romalı yƶnetici (efsanevĆ® Romulus’un ardından ve onun modelinde), trajik biƧimde ƶldĆ¼rĆ¼len Caesar’dır. Roma senatosu Cesar’ın ƶlĆ¼mĆ¼nĆ¼n ardından iki yƶnlĆ¼ bir “normalizasyon” Ƨabası yĆ¼rĆ¼tmĆ¼Åe benzemektedir: DĆ¼zenlenen gƶrkemli cenaze tƶreni, Antonius’un cenaze tƶreninde, Caesar’ı “tanrı” ilan eden konuÅması, balmumu modelin Ƨevrilerek yaralarının halka teÅhir edilmesi, cenazeyi izleyen aylarda onuruna dĆ¼zenlenen oyunlarda gƶzĆ¼ken gƶktaÅının “Caesar’ın ruhu” olarak yorumlanması, EylĆ¼l ayında Antonius’un basıncıyla Senato’nun Caesar’a dua edilecek bir gĆ¼n ekleme kararı alması, nihayet Senato’nun Ä°.Ć. 42’de apotheosis kararını resmen alması ve divus Julius adına bir tapınaÄın inÅası… Bunların her biri, Caesar’ın travmatik ƶlĆ¼mĆ¼nĆ¼n ardından koÅulların normalleÅmesi ve Ć¼lkenin yƶnetilebilirliÄini saÄlama giriÅimine denk dĆ¼Åmektedir.
Ancak bu Ƨabaların ikinci bir yƶnĆ¼ vardır: Caesar’ın ardından iktidara gelen Augustus’la birlikte Roma’da Ä°mparatorluk ƧaÄı aƧılmıÅtır. Apotheosis, imparatorluk gĆ¼cĆ¼nĆ¼n tesisi ve takviyesi aƧısından da uygun bir araƧ olarak algılanmıŠolmalıdır. Nitekim, Caesar’ın “resmĆ®” apotheosis’i, Ä°.Ć. 42’de Roma panteonuna “Senato kararıyla” yeni tanrılar eklenebilmesinin ƶnĆ¼nĆ¼ aƧmıÅtır. Nitekim, Caesar’ın tanrılaÅtırılması iƧin ƶlĆ¼mĆ¼nden sonra iki yıl beklemek gerekmiÅken, ardılı, Ä°mparator Augustus cenaze tƶreninin hemen ardından tanrılaÅtırılacaktır.
Price (1992) Roma imparatorlarının apotheosis’lerinin bir yandan Ä°mparatorluÄun ilanı ile birlikte siyaset sahnesindeki etkinliÄini giderek yitiren halk (pleb) ile soylular, bir yandan da soylularla imparatorun kendisi (ve ailesi) arasındaki mesafenin vurgulanmasında iÅlevsel olduÄunu belirtmektedir. Ä°mparatorluÄun Ć¼Ć§ yĆ¼zyılı iƧerisinde soyluların (dolayısıyla Senato’nun) etkinliÄinin giderek aÅınmıŠgƶzĆ¼kmektedir.
Ancak bizzat apotheosis’in aÅınması, Ä°.S. dƶrdĆ¼ncĆ¼ yĆ¼zyılda birleÅik Roma’nın son imparatoru, aynı zamanda HıristiyanlıÄı benimseyen (312) ilk imparator olan Constantin ile gerƧekleÅecektir. Ä°mparator, Romalı Hıristiyanların ƧoktanrıcılıÄına olduÄu kadar, imparatorları tanrılaÅtırma uygulamasına olan nefretini paylaÅmaktadır.[8] ĆldĆ¼ÄĆ¼nde Romalı senatƶrlerin naaÅını (pagan gelenekleri uyarınca bir tƶren dĆ¼zenlemek Ć¼zere) Roma’ya istemesine karÅın, Konstantinopolis’de gƶrkemli bir tƶrenle Hıristiyan bir imparator olarak gƶmĆ¼ldĆ¼…
Konstantin’den itibaren hiƧbir Hıristiyan yƶnetici, ne yaÅarken ne de ƶldĆ¼kten sonra “tanrı” olduÄunu iddia edemeyecekti. MeÅruiyet iddiaları, “Tanrı’nın hizmetkĆ¢rı”, gƶzdesi, yakını vb. olma savlarına dayandırılabilirdi bundan bƶyle… De Heusch’un (2009: 20) vurguladıÄı Ć¼zere,
“Ä°ktidarın kutsallaÅtırılmasının Ć¼Ć§Ć¼ncĆ¼ tipi, baÅ tanrı ya da tek tanrının hizmetindeki rahip-kraldır, ve paradoksal bir tarihsel konuma denk dĆ¼Åer. Egemenin ilahĆ®leÅtirilmesinden ƶnce SĆ¼mer’de ortaya Ƨıkar. Tektanrıcı dinlerin ortaya ƧıkıÅında papa dahil kimse Tanrı’yla ƶzdeÅleÅtirilemez. Bƶylelikle emperyalizm iƧin yeni bir ƧaÄ aƧılmıÅtır. En yĆ¼ce erki elinde tutan, tikel bir rahipliÄin efendisidir.”
Ne ki, OrtaƧaÄ (Batı) Avrupası krallıklarında yƶneticilerin meÅruiyet kaynaklarının en ƶnemlilerinden birini oluÅturan kralĆ® ritĆ¼eller, Fransa, Ä°ngiltere, Ä°spanya Roma (hatta Roma’nın “HıristiyanlaÅtırılmıŔ versiyonu olarak Bizans) deÄil, Karolenj modelinde ƶrgĆ¼tlenmiÅ gƶzĆ¼kmektedir: “Bourbonların sonuncusu, X. Charles’ın 1825’teki taƧ giyme tƶreninde terennĆ¼m edilen dua, onun Karolenj atası Kel Charles iƧin 869’da edilen dua ile ƶzde aynıydı.” (Nelson 1992: 137) Karolenj kralĆ® ritĆ¼ellerinin iki aslĆ® unsuru, -her ikisi de Karolenjlerin ƶnceli olan Merovenjlerde ilginƧ bir Åekilde mevcut olmayan- kralın bedeninin meshedilmesi ve taƧ kuÅanmadır.
Merovenj hanedanının kurucusu Frank Clovis, egemenliÄini bir Roma eyaleti olan Galya’ya dayatırken, Katolik Gallo-Romen aristokrasisinin desteÄini saÄlayabilmek Ć¼zere KatolikliÄi benimsemiÅti (508). Ancak Merovenj hanedanı ile Katolik Kilise arasındaki iliÅki, oldukƧa mesafeli kalmıÅa benzemektedir: pozisyonlarını savaÅƧı nitelikleri sayesinde elde tutan Merovenj kralları Katolik ruhbanı bir yandan kollamakta, bir yandan da denetim altında tutmaya gayret etmektedirler. Her durumda, Merovenj krallarının tahta ƧıkıÅına eÅlik eden tƶrenlerde, ruhban, mevcut deÄildir ya da yalnızca ikincil bir rol oynamaktadır.
Ancak sekizinci yĆ¼zyıldan itibaren gĆ¼cĆ¼nĆ¼ yitiren Merovenjleri yerinden ederek kendi hanedanlarını tesis eden Karolenjler, ƶzellikle de krallık sanını Ć¼stlenen (750) Pippin dƶneminde bu durum deÄiÅecektir. Pippin, Frank aristokrasisi nezdinde meÅruiyetini tesis edebilmek iƧin Papa’ya bir elƧi gƶnderecek ve Karolenj kralı olarak onun onayıyla tahta geƧecektir. Bunu yeni kralın Frank piskoposları tarafından Soissons’da kutsal suyla meshedilmesi izler. Sekizinci yĆ¼zyılın ikinci yarısından itibarense, Karolenj krallarının meshedilmesi gƶrevini bizzat papa Ć¼stlenecektir.
Papa Hadrian (772-795) Karolenj kralĆ® ritĆ¼eline taƧ kuÅatmayı da ekler.[9]
Gerek kutsal suyla meshetme, gerekse taƧ kuÅanma ayinlerinin ruhban tarafından gerƧekleÅtiriliyor olması, Karolenj iktidarında kilisenin giderek artan aÄırlıÄına iÅaret eder. Ullmann (1969) dokuzuncu yĆ¼zyılda piskoposların yƶnettiÄi Frank tahta Ƨıkma tƶrenlerinin uzun bir geleneÄin sonu ve Yƶneticilik ideolojisinde yapılanıÅı itibariyle aÅırı ƶlĆ§Ć¼de Kilisevari (ecclesiastical), tƶzĆ¼ itibariyle teokratik, icrası itibariyle simgesel yeni bir ƧaÄın simgesel baÅlangıcı olduÄunu kaydetmektedir. SekĆ¼lerin dinsele tabi olacaÄı sĆ¼reƧ baÅlamıÅtır Batı Avrupa’da. Merovenjler dƶneminde Kilisenin “patron”u olan krallar, Karolenj iktidarında, meÅruiyetlerini ancak kilisenin onayıyla elde tutabilen, Tanrı tarafından gƶrevlendirilen, dolayısıyla da Kilise’nin gĆ¼Ć§lĆ¼ eli rolĆ¼nĆ¼ Ć¼stlenen Hıristiyan krala dƶnĆ¼ÅmĆ¼ÅtĆ¼r.
Ve Ä°slĆ¢m…
Kuramsal olarak bir “yeryĆ¼zĆ¼ melekĆ»tu”nu varsaymayan, dolayısıyla bir “dinsel iktidar” fikrini “Gƶklerin melekĆ»tu”na erteleyen, bƶylelikle de “sekĆ¼ler bir rejim” olasılıÄını dıÅtalamayan HıristiyanlıÄın tersine, Ä°slĆ¢m dini her tĆ¼rlĆ¼ iktidar/egemenlik fikrini Allah’a ve baÅta peygamber olmak Ć¼zere vekillik yetkisiyle donattıklarına tevcih etmektedir. Ä°slĆ¢m Ć¢leminin geƧerli yasası Kur’an’dır; bu ƶylesine nettir ki, Ä°slĆ¢m devletinde ancak yĆ¼rĆ¼tme ve yargı erklerinden sƶz edilmektedir; yasa yapma yetkisi yalnızca Allah’a mahsustur (Iqbal, tarihsiz). Kur’an ve ona dayanan SĆ¼nnet, yani Ä°slĆ¢mĆ® yasa ƶzel yaÅamdan ticarete, giyim-kuÅamdan cinsel ahlĆ¢ka, eÄitimden askeriyeye yaÅamın her alanına nĆ¼fuz etmekte, her alanı dĆ¼zenlemektedir.
Ancak yaÅamın her alanını dĆ¼zenleme konusunda bu denli iddialı bir dinin, yetkenin devrediliÅ tarzını belirlememiÅ olması, ilginƧtir. Iqbal (tarihsiz) sekĆ¼ler devletten, 1. Egemenlik yalnızca Allah’a ait olduÄu iƧin “egemenliÄinden” sƶz edilememesi; 2. Aynı imanı paylaÅan farklı kabile, milliyet ve ırklardan oluÅtuÄu iƧin “ulus-devlet” niteliÄi taÅımaması; 3. EvrenselliÄi (cihanÅĆ¼mulluÄu, dolayısıyla da zorunlu olarak istilacılıÄı) ƶngƶrdĆ¼ÄĆ¼ iƧin “teritoryal” olarak da tanımlanmamasıyla ayrılan Ä°slĆ¢m devletinin, “cemaatin en iyileri/en yetkinleri” tarafından yƶnetilmesi ƶngƶrĆ¼ldĆ¼ÄĆ¼nden sekĆ¼ler demokrasiden de farklılaÅtıÄını vurgulamaktadır. “Cemaatin en iyileri, en yetkinleri”nin nasıl belirleneceÄi ise, Ä°slĆ¢m’ın kurucusu tarafından kasıtlı olarak boÅ bırakmıÅa benzemektedir. GerƧekten de Muhammed Peygamber, halefi olarak kimseye iÅaret etmezken, kendisinden sonra Ä°slĆ¢m dĆ¼nyasını yƶnetecek kiÅinin nasıl belirleneceÄi konusunda herhangi bir yƶntem ƶnermiÅ de deÄildir. Muhammed’i izleyen dƶrt halifenin her biri de, farklı usuller doÄrultusunda gƶreve getirilmiÅlerdir. [Ebubekir Muhacirun ve Ensar’ın istiÅaresiyle; Ćmer Ebubekir’in aday gƶstermesi sonucu; Osman Ćmer’in oluÅturduÄu altı kiÅilik bir danıÅma heyetinin istiÅareleriyle; Ali ise Osman’ın ƶldĆ¼rĆ¼lmesi Ć¼zerine…]
Ancak konumuz aƧısından ilginƧ olan, EmevĆ® dƶnemiyle birlikte, istiÅarelere dayalı ve veraset iƧermeyen bu sistemin ilga edilerek hilafetin babadan oÄla devredilen bir hanedana dƶnĆ¼ÅtĆ¼rĆ¼lmesinin Ä°slĆ¢m hukukƧularınca yadırganmadan kabul edilmesidir. Fakihler EmevĆ® hanedanının kurucusu Muaviye’nin hem hilafeti gaspını, hem de oÄlu Yezid’e devrediÅini (bu devri “veraset” deÄil, “liyakat” ilkesi uyarınca gerƧekleÅtirdiÄi gerekƧesiyle) “meÅru” saymıÅlardır. Bu “meÅruiyet”, daha sonra, El Maverdi’nin kaleminden, “gasıp bir Emir’in yƶnetiminin, devlet Åeriat esasına gƶre yƶnetildiÄi sĆ¼rece meÅrudur” ilkesiyle pekiÅecektir. Kaynak ise, zorba bir Emir’in tiranlıÄının kaostan yeÄ olduÄunu sƶyleyen Ä°mam GazalĆ®’dir. Bir baÅka deyiÅle, Ä°slĆ¢m’da, “ulĆ»’l emre itaat” esastır.
Yemek yerken hangi elin nasıl kullanılacaÄından, kadınların boÅanmaları iƧin aybaÅları Ć¼zerine kaƧ gĆ¼n geƧmesi gerektiÄine dek yaÅamın en ince ayrıntılarını regĆ¼le eden Åeriat’ın ƶzgĆ¼l bir yƶnetim tarzını ƶngƶrmemesi, aslına bakılırsa Ä°slĆ¢m’ın ƶngƶrdĆ¼ÄĆ¼ teokrasi ile MĆ¼slĆ¼man devletler ve dinsel ile dĆ¼nyevĆ® iktidar arasındaki iliÅkilerin pratikte nasıl gerƧekleÅtiÄi konusundaki olasılıkları biƧimlendirmesi aƧısından anlamlıdır. Bu “boÅluk” Ä°slĆ¢m Ć¼lkelerinde iktidarı elinde tutanlara, oldukƧa geniÅ bir manevra alanı saÄlamıÅa benzemektedir. “Ulu’l emre itaat” ilkesiyle desteklendiÄinde bu, hem Halife Osman ve Ali, hem Muaviye ve Yezid, hem Åah Cihan, hem AbdĆ¼lhamid, hem de Taliban yƶnetimini “meÅru” sayan bir gevÅekliÄe yol aƧar.
Bu durum ise, kuramsal olarak “teokrasi” ile yƶnetilen, bir baÅka deyiÅle Åeriat’ı temel yasa kabul etmiÅ Ä°slĆ¢m Ć¼lkelerinde, devlet(ler) ile Ä°slĆ¢m dini arasındaki iliÅkilerin oldukƧa deÄiÅken ve karmaÅık bir gƶrĆ¼nĆ¼m almasına yol aƧmaktadır: Ćzellikle de Ä°slĆ¢m dĆ¼nyasının sƶmĆ¼rgeciliÄin etkisi altında Batı tipi yƶnetimleri deneyimleyip, dĆ¼ÅkırıklıÄına uÄrayarak “tabandan” (Ä°slĆ¢mcı hareketler eliyle) ya da “tepeden” (Pakistan ve Endonezya’da olduÄu Ć¼zere devlet eliyle) 20. yĆ¼zyıl sonlarına doÄru Åeriat rejimine yƶnelen Ć¼lkelerde… Nasr (2001) ƶzellikle ikinci durumda, sekĆ¼larizmi deneyimlemiÅ devletlerin, neoliberal basınƧ altında toplumsal talepleri karÅılayamaz hĆ¢le geldiklerinde, kendilerine yeni meÅruiyet kaynaÄı yaratmak Ć¼zere Ä°slĆ¢m’a yƶneldiklerini vurgulamaktadır. Nasr (2001:10-11) postkolonyal dƶnemde baÄımsızlıÄına kavuÅan MĆ¼slĆ¼man devletlerin Avrupa tarzında ƶrgĆ¼tlenmekle birlikte, devlet ile yurttaÅ iliÅkilerini Avrupa devletlerinden Ƨok farklı biƧimde kurduÄunu, bu iliÅkinin modern demokrasidense, geleneksel yƶnetime daha yakın olduÄunu vurgular. Bu “neopatrimonyalist” devletler, modern hukuksal ƧerƧeveleri ve rasyonel ve sekĆ¼ler karar alma mekanizmalarına karÅın, yƶnetici-yƶnetilen iliÅkilerinde geleneksel otorite kurumlarını sĆ¼rdĆ¼regelmiÅlerdir. BatılılaÅmıŠyƶnetici elitlerin ithal milliyetƧilik ideolojilerini “yerlileÅtirme” Ƨabaları kĆ¼ltĆ¼rel bir dĆ¼alizme yol aƧacak ve nihayetinde, postkolonyal devletin (neoliberal dayatmalar ile toplumsal destek mekanizmalarını tasfiyesine eÅlik eden) krizine yol verecektir. MilliyetƧilik ideolojisi, sƶmĆ¼rgeciliÄin etnik, kabilesel, cemaat baÄları hatlarında bƶlĆ¼nmesine katkıda bulunduÄu parƧalanmıŠMĆ¼slĆ¼man toplulukları bir arada tutmaya yetili deÄildir. MĆ¼slĆ¼man devletlerden bazılarının, aÅaÄıdan Ä°slĆ¢mcı hareketlerin yĆ¼kselmesine yol aƧan bu krize verdiÄi tepki, yerel ideolojilere, popĆ¼ler kĆ¼ltĆ¼rel inanƧ ve pratiklere (Hindistan’da Hinduizm; MĆ¼slĆ¼man dĆ¼nyada Ä°slĆ¢m) dƶnĆ¼Å olacaktır. Åu hĆ¢lde, 1980-sonrası “devlet eliyle gerƧekleÅtirilen Ä°slĆ¢mĆ®leÅme, ƶzĆ¼nde postkolonyal devletin yerlileÅmesi, yerel deÄer sistemleri iƧine gƶmĆ¼lmesidir” (Nasr 2001: 13).
Bu durumda, Ä°slĆ¢m Ć¼lkeleri, Ä°slĆ¢mĆ® ideolojiyi, “ƶnceki onyıllarda milliyetƧi hareketlerin yarım bıraktıÄı gƶrevi tamamlamak Ć¼zere kullanmaktadırlar: MĆ¼slĆ¼man toprakları Batı’nın fiziksel olduÄu kadar, entelektĆ¼el etkisinden kurtarmak…” (a.y.) Ä°slĆ¢m’a yƶneliÅ, aynı zamanda sekĆ¼ler-Batı tipi yƶnetimler dƶneminde rejime yabancılaÅmıŠunsurlar arasında (“ƧarÅı” esnafı, “karÅı-elit”i oluÅturan aydınlar ve kentsel genƧ iÅsizler) ittifak oluÅmasını engelleyerek bu unsurları yeniden devlet safına kazanma Ƨabasının da gƶstergesidir; bir baÅka deyiÅle, Ä°slĆ¢mĆ®leÅerek ‘radikal Ä°slĆ¢m’ın ƶnĆ¼nĆ¼ kesmek… [Dahası Nasr, bunu temel yapılarını hatta politik yƶnelimlerini muhafaza ederek gerƧekleÅtirdiklerini kaydetmektedir…]: “Bu durumda devlet gĆ¼dĆ¼mlĆ¼ Ä°slĆ¢mĆ®leÅme bazı devletlerin devlet kurumlarını gĆ¼Ć§lendirme ve devlet iktidarını, yetisini ve erimini geniÅletmek iƧin yƶneldikleri bilinƧli bir stratejik seƧimdir” (s. 17).
Burada bir parantez aƧmakta fayda var: ister devlet(ler) eliyle [ki son dƶnemde bu “trend”e TĆ¼rkiye de eklenmiÅtir] gerekse tabandan zorlamalarla olsun, Ä°slĆ¢mĆ® yƶneliÅ, bir gerƧeÄi ıskalamaktadır: Ä°slĆ¢m Ć¢leminde yaygın olan sƶylemin tersine, Samir Amin’in (2006: 55) deyiÅiyle Batı, ya da “Modern kĆ¼ltĆ¼r ne Hıristiyan ne de Yahudi-Hıristiyandır; ama burjuvadır. Burjuva uygarlıÄı Hıristiyanlık ya da Yahudi-HıristiyanlıÄın eseri deÄildir. Tersine Hıristiyanlık ve Avrupalı Yahudilerin judaizmi burjuva uygarlıÄına uyum saÄlamıÅlardır.” Bu nedenle, Ä°slĆ¢mcılıÄın “Batı” eleÅtirisi, kĆ¼ltĆ¼ralist bir eleÅtiri olmanın ƶtesine geƧememekte, Batı uygarlıÄını biƧimlendiren ekonomi-politikten, yani kapitalizmden kopuÅa denk dĆ¼Åmemektedir. Aksine, ƶzellikle neoliberal siyasalar, Ä°slĆ¢m burjuvazilerinin kĆ¼resel malĆ® sistemle entegrasyonunun hızlanmasına yol aƧmıÅtır. Ä°slĆ¢mĆ® devletlerin kĆ¼resel sermayeyle kurduÄu sıkı fıkı iliÅkiler, aynı zamanda BOP/GOP kimliÄinde, SĆ¼nnĆ® rejimlerin ABD/Batı ekseninde, Åii rejimlerle (Ä°ran, Suriye/Baas) karÅı karÅıya gelmesine, ya da “aÅırılar”ın tasfiyesinde ABD’ye aƧık destek vermelerine yol aƧmıÅtır. Bir baÅka deyiÅle, postkolonyal Ä°slĆ¢mĆ® rejimler, Batı’dan, sekĆ¼ler seleflerine gƶre daha “baÄımsızlaÅmıŔ deÄillerdir. Hatta ƶrneÄin Emanullah Han, Cemal Abdul Nasır, Bumedyen gibi sekĆ¼ler milliyetƧilerin antiemperyalizminden geriye pek az Åey kaldıÄı sƶylenebilir.
Bu durumda, Ä°slĆ¢mĆ® sƶylem, ya da daha genel bir deyiÅle “Siyasal Ä°slĆ¢m” rejimlerin iƧ meÅruiyetlerini saÄlamanın bir aracı, bir “iƧ-tahkimat” aygıtı olmaktan ƶte bir iÅlev gƶrmemektedir.
TĆ¼rkiye’de Rejim ve Ä°slĆ¢m
XVIII. yĆ¼zyıldan itibaren, ama aÄırlıklı olarak 19. yĆ¼zyılda rakip emperyal gĆ¼Ć§lerin nĆ¼fuz mĆ¼cadeleleri, “ayrılıkƧı” ulusal hareketlerin yanı sıra Batı kapitalizminin yoÄun etkisi altında daÄılma sĆ¼reci hızlanan Osmanlı Ä°mparatorluÄu’nun iƧine sĆ¼rĆ¼klendiÄi yoÄun ve kapsamlı deÄiÅim sĆ¼recine tepkisi, yƶnetim mekanizmasını modernize etmek/sekĆ¼lerleÅtirmek olacaktı. EÅzamanlı olarak, yƶnetici elit, ilk kez ƧeÅitlenmiÅ ve ƶzerkleÅmiÅ “ideolojiler”le tanıÅacaktır: DaÄılmaktaolan imparatorluÄu “kurtarmak” Ć¼zere, (MĆ¼slĆ¼man ve gayrımĆ¼slim uyruklar arasında “eÅitliÄi” tesis ederek tekil ve birleÅik bir Osmanlı yurttaÅlıÄı alanı yaratma ve sultanın uyruklarını devletin yurttaÅlarına dƶnĆ¼ÅtĆ¼rmeyi hedefleyen) Osmanlıcılık; (Ä°mparatorluk topraklarında yaÅayan MĆ¼slĆ¼man toplumları tekil bir Ć¼mmet olarak birleÅtirip Ä°mparatorluÄun temeli kılmayı hedefleyen) Ä°slĆ¢mcılık; ve (–baÅlıca ideologları Rusya TĆ¼rkĆ§Ć¼leri olması hasebiyle- TuranĆ® heveslerle baÅlayan; “Kızıl Elma”nın acı deneyimi sonucu “Misak-ı millĆ®”yle iktifa etmeyi ƶÄrenen) TĆ¼rkĆ§Ć¼lĆ¼k, birbiriyle ƧatıÅkılı, birbirinden ƶÄrenen ideolojiler olarak serilmendi 19. yĆ¼zyıl Osmanlı siyasal-toplumsal sahnesinde.
Ä°slĆ¢mcılık, burada konumuz aƧısından ƶnem taÅıyor. 1878’den itibaren Sultan AbdĆ¼lhamid’in desteÄiyle “devletin resmĆ® ideolojisi” niteliÄini Ć¼stlenen Ä°slĆ¢m(cılık) bƶylelikle, Yavuz Selim dƶneminden beri hilafet, dolayısıyla da (SĆ¼nni) Ä°slĆ¢m toplumlarının ƶnderliÄi iddiasını da Ć¼stlenen ve devlet ile din arasında (Bizans’tan tevarĆ¼s ettiÄi) oldukƧa hassas bir dengeyi sĆ¼rdĆ¼regelen, devletin meÅruiyet kaynaÄı ve toplumsal denetim aracı olma iÅlevinden farklı bir iÅlevi daha Ć¼stlenecekti. Devlet yƶnetiminin Ä°slĆ¢m’dan bolca yararlanırken, ulemĆ¢yı sıkı bir denetim altında tuttuÄu uzun sĆ¼reli bir caesaropapism deneyiminin ardından, Ä°slĆ¢m(cılık) ilk kez net hatlarıyla ayrıÅmıŠ(modern) bir siyasal ideoloji olarak devletle yeniden entegre olacaktı.[10] Modernizmin (ƶzellikle de devletin ƶrgĆ¼tleniÅi, ordu, eÄitim, teknoloji vb. alanlarında) gerekliliÄi vurgusunun yanı sıra, derin bir Batı-karÅıtlıÄı ve pan-Ä°slĆ¢mist yƶneliÅiyle tanımlanan Ä°slĆ¢mcılık ideolojisi, bu sĆ¼reƧte, Karpat’ın (2001: 17) EylĆ¼l 1906 tarihli Ä°ngiliz Blackwood’s Magazine’deki bir yazıdan aktardıÄı ƶnemli bir saptamayla yĆ¼klenecek ve bundan bƶyle bu veƧhesiyle karakterize olacaktı: “SƶmĆ¼rgeciliÄe karÅı ya da Ä°slĆ¢m toplumlarını muhafaza ya da canlandırmaya yƶnelik bir giriÅimdense, Ä°slĆ¢m’ın Hıristiyanlık ve Avrupa uygarlıÄıyla ƧatıÅması olma” ƶzelliÄi. Evet, geƧ-Osmanlı (ve ardından gĆ¼nĆ¼mĆ¼zde TĆ¼rk) Ä°slĆ¢m(cılıÄ)ı anti-sƶmĆ¼rgeci (ya da antiemperyalist) olmaktan Ƨok Batı-karÅıtı olmakla tanımlanmaktadır. Ve bu hĆ¢liyle kĆ¼ltĆ¼ralist bir yƶneliÅtir…
* * *
Kemalizm’e iliÅkin yaygın algı, onun laikliÄi, Ć¼stelik de Fransa’dan mĆ¼lhem radikal bir laikliÄi benimseyerek dini kiÅisel iman planına doÄru sĆ¼rdĆ¼ÄĆ¼ yƶnĆ¼ndedir - ki oldukƧa eksikli bir algıdır bu. TĆ¼rkiye Cumhuriyeti Devleti’nin erken dƶnem “laikliÄi”ni karakterize eden “din” iÅleriyle “devlet” iÅlerini birbirinden ayrılmasından Ƨok dinin (elbette ki Ä°slĆ¢m dininin) devletin bir aygıtı olarak yeniden biƧimlendirilmesidir.[11] BirkaƧ nedenden dolayı:
- Ćncelikle Kemalist rejim, Osmanlı’nın caesaropapist geleneÄinin doÄrudan sĆ¼rdĆ¼rĆ¼cĆ¼sĆ¼dĆ¼r. Ä°slĆ¢m dini, eklemlendiÄi her rejime, Kemalist devletin vazgeƧemeyeceÄi bir meÅruiyet temeli saÄlamaktadır. Yanı sıra, Ä°slĆ¢mi “ulĆ»l emre itaat” ilkesinin, “devletine, milletine baÄlı, muti, tokgƶzlĆ¼, ahlĆ¢klı” yurttaÅlar biƧimlendirmede iÅlevsel olacaÄını kestirmek iƧin kĆ¢hin olmaya gerek yoktur. Kaldı ki, Cumhuriyet rejimi, halkın sefalet ve acılara katlanmaya ancak gĆ¼Ć§lĆ¼ dinsel referanslar sayesinde ikna edilebildiÄi uzun ve acılı bir savaÅlar silsilesinin sonucunda kurulabilmiÅtir. Bu durumda, devletin halkın dinsel inanƧlarıyla ƧatıÅmayı gƶze alması, beklenemez.
- Dahası, yeni devlet, otokton TĆ¼rkmen, KĆ¼rt, Arap nĆ¼fusun Ć¼zerine Balkan ve Kafkaslar’dan gƶƧ etmiÅ gƶƧmenlerden bir “ulus” yaratma sorunuyla karÅı karÅıyadır. Ermenilerin soykırım, Rumların mĆ¼badele, Yahudilerin bezdirme yƶntemleriyle tasfiye edilerek gayrımĆ¼slimlerden arındırıldıÄı koÅullarda MĆ¼slĆ¼manlık, “misak-ı millĆ®” dĆ¢hilinde kalan nĆ¼fusun bĆ¼yĆ¼k ƧoÄunluÄunun elindeki tek ortak paydadır. (“TĆ¼rkleÅtirme”, 20’lerin sonlarına doÄru baÅlamakla birlikte, esas olarak 1930’ların marifetidir.) Bir baÅka deyiÅle, uzun sĆ¼re yurttaÅlıÄın tek referansını oluÅturacaktır. (TĆ¼rk mevzuatında gayrımĆ¼slim yurttaÅların hĆ¢len “yabancı” yerine konulmasının nedeni de budur).
- Ve nihayet, Ä°slĆ¢m(cılık) Cumhuriyet’in bƶlgesel iddialar iƧin, yani MĆ¼slĆ¼man OrtadoÄu ya da TĆ¼rkĆ® cumhuriyetler Ć¼zerinde nĆ¼fuz saÄlayabilmek iƧin her zaman elinde tutmak isteyeceÄi bir ideolojik araƧtır.
Bu nedenlerledir ki genƧ TĆ¼rkiye Cumhuriyeti, bir yandan hilafetin ilgası, devletin resmĆ® dini ilkesini kaldıran Anayasa deÄiÅikliÄi (1937), tevhid-i tedrisat, kamusal alanlarda dinsel simge kullanımının yasaklanması, Åapka, kıyafet devrimi, Latin alfabesi ve miladĆ® takvimin benimsenmesi vb. bir dizi “sekĆ¼lerleÅtirici/batılılaÅtırıcı” reformu benimserken, bir yandan da SĆ¼nnĆ® Ä°slĆ¢m’ın baÅatlıÄı altındaki Diyanet Ä°Åleri’ni (1924) ƶrgĆ¼tleyip tĆ¼m dinsel sorunlarda bir ƧeÅit “fetva yetkisi”yle donatarak, ilkƶÄretim kuruluÅlarında, SĆ¼nnĆ® Ä°slĆ¢m ilkelerinin ƶÄrencilere aktarıldıÄı din dersleri (12 EylĆ¼l sonrası zorunlu hĆ¢le gelecektir) aracılıÄıyla; Ä°mam-Hatip liselerini yaygınlaÅtırarak… Ä°slĆ¢m’ı “devletleÅtirmektedir.”
Bu “aracılıklar” arasında devletin dinsel yaÅamı denetim altında tuttuÄu kurum olarak “Diyanet” ƶzel bir ƶnem taÅımaktadır: Devlet bĆ¼tƧesinden kendisine tahsis edilen devasa payla (2013 yılında 4 milyar 604 milyon TL. ile bĆ¼tƧeden en fazla payı alan kurumlar arasında 12. sırayı tutmakta. Diyanet bĆ¼tƧesi, İƧiÅleri, ya da saÄlık bakanlıkları bĆ¼tƧesinin iki katına ulaÅıyor) Diyanet Ä°Åleri BaÅkanlıÄı, 78 000 kadar cami ve 5000 kadar Kur’an kursunu yƶnetmekte, Ć¼lkede her bir camide verilecek Cuma vaazını dikte ettirmekte, devletin medya araƧlarının dinsel iƧerikli yayınlarını denetlemekte, dinsel metinlerin TĆ¼rkƧe Ƨevirilerini gerƧekleÅtirmekte, toplumsal konularda “fetva” mercii iÅlevini gƶrmekte, Hac yolculuklarını ƶrgĆ¼tlemekte ve (DITIB adı altında) Avrupa’da yaÅayan TĆ¼rkiyeli MĆ¼slĆ¼manlara dinsel hizmet gƶtĆ¼rmektedir.
Bƶylelikle yurttaÅlarının “dinsel gereksinimleri”ni monolitik bir devlet kurumu aracılıÄıyla karÅılayan, dolayısıyla da yurttaÅlara dini nasıl yaÅamaları (ve nasıl “yaÅamamaları” gerektiÄini dikte ettiren bir devlet kurumu eliyle TĆ¼rkiye Cumhuriyeti, oldukƧa ilginƧ bir “laiklik” gƶrĆ¼ntĆ¼sĆ¼ vermektedir: AlevĆ®lerden, kendilerini “MĆ¼slĆ¼man” olarak tanımlamakla birlikte herhangi bir dinsel gereÄi yerine getirmeyen “laik” yurttaÅlardan, gayrımĆ¼slimlerden, agnostiklerden, ateistlerden… alınan vergilerle de beslenen ve resmĆ® bir SĆ¼nni Ä°slĆ¢m versiyonunu dayatan bir devlet kurumunun varlıÄı, devletin din karÅısındaki her tĆ¼rlĆ¼ “nƶtralite” iddiasını boÅa Ƨıkartmaktadır.[12]
Åu hĆ¢lde rahatlıkla ƶne sĆ¼rebiliriz: TĆ¼rkiye’de Ä°slĆ¢m, Osmanlı’dan bu yana “devlet dini”dir; ve iƧeriÄiyle mesajları, iÅlevleri devlet Ć¼zerinde sƶz sahibi sınıfların mahiyetine gƶre deÄiÅikliÄe uÄramaktadır.
Bu saptama, kanımca TĆ¼rkiye’de 2002 seƧimlerinde iktidara gelen ve o gĆ¼nden bu yana tek baÅına iktidarda kalmayı baÅaran AKP’yi anlayabilmede de iÅlevseldir. BilindiÄi Ć¼zere, TĆ¼rkiye’de sekĆ¼ler Ƨevrelerin AKP iktidarı konusundaki gƶrĆ¼Åleri, esas olarak iki ƧerƧevede kutuplaÅıyor:
1. AKP iktidarı Orta DoÄu’nun SĆ¼nnĆ®/Åeriat rejimlerle yƶnetilen petrol zengini Ć¼lkelerin yƶnetimleriyle iƧli-dıÅlı, esas olarak Arap sermayesinden beslenen, radikal Ä°slĆ¢mcı kadroların aÄır bastıÄı, takiyyeci bir partidir. “MillĆ® GƶrĆ¼Å” geleneÄinin kimi unsurları, laiklik karÅıtı sƶylemlerinin her seferinde rejimin gĆ¼vencesini oluÅturan TSK’nın mĆ¼dahaleleriyle partilerinin kapatılması sonucunu vermesinden ders alarak ılımlı, laiklik yanlısı bir gƶrĆ¼ntĆ¼ veren AKP’yi kurup iktidara gelmiÅlerdir. Liberal, demokrat gƶrĆ¼ntĆ¼leri bir yanıltmacadır; AKP’nin, ƶzellikle 2007’deki seƧim baÅarısının ardından adım adım hayata geƧirdiÄi bir gizli gĆ¼ndemi vardır: TĆ¼rkiye’de Åeriat rejimini kurmak.
2. MillĆ® gƶrĆ¼Å kadrolarından samimĆ® bir ƶzeleÅtiriyle kopan unsurların kurduÄu AKP, iktidara geƧtiÄinden bu yana demokrasi gƶrĆ¼ntĆ¼sĆ¼ altında askerĆ® bir vesayet rejiminden baÅka bir Åey olmayan eski siyasal sisteminin liberalizasyonu ve demokratikleÅtirilmesi yƶnĆ¼nde iÅlemektedir. TSK’nın siyaset sahnesindeki aÄırlıÄının ve “derin devlet” yapılarının tasfiyesi, insan ve azınlık hakları konusundaki ilerlemeler, KĆ¼rt sorununun ƧƶzĆ¼mĆ¼ yolunda atılan adımlar, bu gƶrĆ¼ÅĆ¼ desteklemektedir. MuhafazakĆ¢r olduÄunu gizlemeyen AKP’nin gizli bir gĆ¼ndemi yoktur. Eksik olan, geƧmiÅinden taÅıdıÄı alıÅkanlıkları sınırlandıracak liberal sol bir partinin varlıÄıdır…[13]
Ä°ki analizin de AKP’nin gƶvdesini oluÅturan ve siyaset alanında sƶzcĆ¼lĆ¼ÄĆ¼nĆ¼ Ć¼stlendiÄi sermaye kesiminin ƶzlem ve taleplerini dikkate almaması, ilginƧtir.
Oysa AKP’nin din/Ä°slĆ¢m ile iliÅkisinde bu kesim kritik bir rol oynamakta.
12 EylĆ¼l darbesi, bilindiÄi Ć¼zere TĆ¼rkiye’de ithal ikameci politikaların terk edilerek neoliberal iktisadĆ® rejimin benimsenmesini ƶngƶren 24 Ocak kararlarının hayata geƧirilmesini saÄlamak amacıyla gerƧekleÅtirildi. Bu yolla ƶnĆ¼ aƧılan yeni sermaye birikimi rejimi, emeÄin hareket/ƶrgĆ¼tlenme olanaklarını bĆ¼yĆ¼k ƶlĆ§Ć¼de kısıtlarken, mevcut sermayeye kesimlerine de geniÅ bir hareket alanı aƧacaktı. Cumhuriyet rejiminin geleneksel burjuvazisi Marmara sermayesi dıÅında, “baÅıbozuk” (rogue) olarak tanımlayabileceÄimiz bir dizi giriÅimci (TĆ¼rkiye Cumhuriyet devletinin 12 EylĆ¼l rejiminin hemen ardından angaje olduÄu “dĆ¼ÅĆ¼k yoÄunluklu” KĆ¼rt savaÅının saÄladıÄı elveriÅli ortamdan da yararlanarak) “Yeni DĆ¼nya DĆ¼zeni”nin olanaklarını lehlerine Ƨevirmeyi baÅardı: Ƨaycılardan banker, mafya ayakƧılarından medya patronu yaratan bu hızlı devingenlik ortamı; Anadolu’daki, kĆ¼Ć§Ć¼k Ƨaplı, geleneksel olarak muhafazakĆ¢r, kĆ¼Ć§Ć¼k ve orta boy mĆ¼teÅebbislerine de pek Ƨok yeni olanaklar sunacaktı.
Cemaat baÄlarını ticarĆ® giriÅimlere tahvil eden bu kesim, Turgut Ćzal iktidarı dƶneminde ataÄa kalktı. TĆSÄ°AD’ın temsil ettiÄi Marmara sermayesinin ortaklık iƧin geleneksel tercihi AB Ć¼lkelerindense, baÅta Arap sermayesi olmak Ć¼zere MĆ¼slĆ¼man sermayedarlar ile kurulan ticarĆ® iliÅkiler, MĆSÄ°AD’da temsil edilen bu kesimin hızla bĆ¼yĆ¼mesinin ƶnĆ¼nĆ¼ aƧacaktı.
“Anadolu sermayesi”, bƶylelikle hızlı bir Åekilde palazlanarak siyasetin merkezine doÄru kaymaya baÅladı. “Konsept (MASK= Milli AskerĆ® Stratejik Konsept) deÄiÅtiren” TSK’nın 1997’de giriÅtiÄi “postmodern darbe” teÅebbĆ¼sĆ¼nĆ¼ ustaca manevralarla savuÅturarak bu giriÅimi TSK’nın kamuoyu nezdindeki son kredibilitesini yok edecek bir “halkla iliÅkiler” kampanyasıyla tersine Ƨevirmeyi baÅardı. Ve bir yandan “GeniÅletilmiÅ Orta DoÄu Projesi” ƧerƧevesinde bƶlgedeki “ılımlı” Ä°slĆ¢mĆ® rejimlerle iÅbirliÄine yƶnelen ABD’nin ƶnayak olduÄu yeni uluslar arası konjonktĆ¼rĆ¼n, bir yandan da Ć¼lkede 2000 krizi ve ƶnceleyen yolsuzluklar ve Ć§Ć¼rĆ¼meye duyulan tepkinin yol aƧtıÄı olumlu hava iƧerisinde AKP Åahsında iktidara gelmeyi baÅardı.
AKP ile iktidara gelen ve kendilerini “modern muhafazakĆ¢r” olarak tanımlamaktan hoÅlanan yeni burjuvalar, iktisaden liberalizmi sonuna kadar savunsalar da neoliberalizmin “ruhu”yla uyumlu bir Åekilde, toplumsal-kĆ¼ltĆ¼rel alanda “yeni-muhafazakĆ¢rlık”ı benimsemektedirler. BirkaƧ nedenle:
1. Ćncelikle, “halkın baÄrından ƧıkmıŔ, onun deÄerlerine baÄlı, dini bĆ¼tĆ¼n, “baba” patronlar imgesi, onlara, siyasĆ® baÅarıya tahvil edebilecekleri (ve ettikleri) bir toplumsal meÅruiyet temeli saÄlamaktadır. AKP’nin “yeni eliti” TĆ¼rk kĆ¼ltĆ¼rel hayatının Tanzimat’tan bu yana “duƧar olduÄu” “halkına yabancılaÅmıÅ, Batıcı seƧkinler ile halk” ƧeliÅkisini ustalıkla manipĆ¼le ederek, anti-entellektĆ¼alizmle kaynaÅtırdıÄı eklektik ve pragmatik bir anti-BatıcılıÄı kendi pozisyonunu saÄlamlaÅtırma yƶnĆ¼nde kullandı.
2. Yanı sıra, yeni-muhafazakĆ¢rlıÄın iƧerdiÄi aile ve cemaat deÄerlerinin ihdası, ƶrgĆ¼tlĆ¼ sınıf mĆ¼cadeleleri karÅısında Marmara sermayesi kadar donanımlı olmayan bu yeni burjuvaziye, istihdam ettiÄi emekƧilerle “patronaj” iliÅkileri kurma olanaÄı saÄlamakta, dolayısıyla daha ucuz ve talepkĆ¢rlıÄı daha dĆ¼ÅĆ¼k bir iÅgĆ¼cĆ¼ kaynaÄına eriÅim olanaÄı saÄlayacaktı.
3. Yanı sıra, “muhafazakĆ¢rlık”, kĆ¼resel kapitalizmin yĆ¼kselen gĆ¼Ć§leri, ƶzellikle de Anadolu’nun MĆ¼slĆ¼man-muhafazakĆ¢r giriÅimcilerinin kĆ¼ltĆ¼rel tercihleriyle daha kolay rezonansa girebilen Arap-Ä°slĆ¢m sermayeyle iliÅkileri daha kolaylaÅtıran bir kisveydi.
4. Bununla koÅut olarak, “Arap Baharı”nın saÄladıÄı uygun atmosferde dinsel referanslı muhafazakĆ¢rlık, AKP’nin neo-Osmanlıcı yƶneliÅinde TĆ¼rkiye’nin OrtadoÄu’daki nĆ¼fuz alanını geniÅletme hedefiyle de uyumlu gƶzĆ¼kmektedir.
Åunu da belirtmekte bir beis yok; neoliberalizm, salt sermayenin yĆ¼ksek ƶlĆ§Ć¼de ve sınırsız devingenliÄini ƶngƶren bir iktisadĆ® tercih olmanın Ƨok ƶtesinde, (Sosyalist Blok’un Ƨƶkmesi ve bunun saÄladıÄı ideolojik ƧƶzĆ¼lme, iletiÅim teknolojilerindeki hızlı geliÅmeler, dayanıksız tĆ¼ketim malları Ć¼retiminin Ƨapının devasa ƶlĆ§Ć¼lerde genleÅmesi, finans vb. sektƶrlerin sınaĆ® Ć¼retime ƶndelik kazanması, vb… etkenlerin sonucu) kapitalizmin “modernist” paradigmasında bir kırılmaya da denk dĆ¼Åmektedir. “Postmodern” sıfatıyla tanımlanan bu kırılma, kapitalist modernizmin ulus-devlet, sekĆ¼larizm, liberal demokrasi, insan hakları gibi “olmazsa olmaz” sayılan bir dizi standardından vazgeƧiÅe iÅaret eder. Bir baÅka deyiÅle, neoliberal evresinde kapitalizmin “ethos”unu “Batı uygarlıÄı”nın standartları deÄil, “Kuzey tĆ¼ketim toplumu”nun daha gevÅek, muÄlak, esnek ve geƧirgen “norm”ları biƧimlendirmektedir. Postmodern norm aÅımı, dinselin gƶrĆ¼nĆ¼rlĆ¼k kazanması konusunda Ƨok daha hoÅgƶrĆ¼lĆ¼dĆ¼r; ƶzellikle de “sınıf mĆ¼cadelesi”ni ikame eden “kimlik” ƧerƧeveleri aracılıÄıyla alttan gelecek itirazları sisteme entegre etme yetisi sergilediklerinde…
Kabul etmeli, krizlerle sarsılan AB’ye girme ısrarından vazgeƧip, bir “Ƨeper Ć¼lke” konumuyla Orta DoÄu’da Kuzey’in “koƧbaÅlıÄını” Ć¼stlenen “ılımlı MĆ¼slĆ¼man” bir TĆ¼rkiye ABD-AB Ƨevreleri tarafından da oldukƧa “hayırhah” karÅılanmıÅtır – en azından AKP Arap Baharı’nda yakaladıÄı popĆ¼laritenin rĆ¼zgĆ¢rıyla Orta DoÄu’ya mĆ¼dahil, ƶzerk bir gĆ¼Ć§ olma niyetini aÅikĆ¢r edene dek…
* * *
Bu durumda, vurgulamalı: gĆ¼nĆ¼mĆ¼z TĆ¼rkiyesi’nde din-devlet iliÅkilerinde kƶklĆ¼ bir dƶnĆ¼ÅĆ¼m yaÅanmamaktadır. TĆ¼rkiye’de devlet Ä°slĆ¢m dini Ć¼zerindeki denetimini sĆ¼rdĆ¼rmektedir; tersi varit deÄildir. Ne ki, devletin dĆ¼meninde bir kadro deÄiÅikliÄi yaÅanmıÅtır. Marmara baronları, yani geleneksel Batıcı, sekĆ¼ler burjuvazi iktidarını AKP’nin temsilcisi olduÄu, kĆ¼ltĆ¼rel olarak muhafazakĆ¢r taÅra burjuvazisiyle paylaÅmaya razı gelmek durumunda kalmıÅtır. Ve bu “yeni” burjuvazinin siyasal temsilcileri, dinsel referanslara eski kadrolardan Ƨok daha fazla baÄlıdır. Bir baÅka deyiÅle, devlet, yƶnetimi bugĆ¼n din ile Ć¼nsiyeti Ƨok daha yĆ¼ksek bir kadronun elindedir.
Bu durum, Kemalist cenahın yaymaya ƧalıÅtıÄı Ć¼zere laikliÄin ilga edilerek Åeriat’ın Anayasa ilan edilmesine yol aƧmayacaktır kuÅkusuz. Ya da TĆ¼rkiye’nin rejiminin Ä°slĆ¢mĆ® bir teokrasiye dƶnĆ¼Åmesi bir hayli uzak bir ihtimaldir. Ancak yeni burjuvazi, yukarıda ƶzetlemeye ƧalıÅtıÄım sınıfsal yƶnelimlerini hayata geƧirmek Ć¼zere, SĆ¼nni-Ä°slĆ¢m yorumunu alabildiÄince yaygınlaÅtırma ve toplumsal konsensĆ¼s temelini Ä°slĆ¢mĆ® bir eksene kaydırma Ƨabası iƧerisinde olacaktır. Bu, Ä°slĆ¢m dininin (SĆ¼nnĆ® yorumunun), belki siyasal deÄil ama toplumsal-kĆ¼ltĆ¼rel rolĆ¼nĆ¼n giderek artması anlamına gelir. Bir baÅka deyiÅle, TĆ¼rkiye, yeni yƶnetici kadrolarının elinde, Diyanet fetvalarının toplumsal yaÅamın her alanında daha fazla etkili olduÄu, kadınlarla erkekler arasındaki toplumsal mesafenin daha da arttıÄı, ahlĆ¢k bekƧiliÄinin daha yoÄunlaÅtıÄı, bireysel yaratıcılıÄın daha Ƨok tƶrpĆ¼lendiÄi, mahalle baskısına teslim bir Orta DoÄu Ć¼lkesi olmaya yƶnelmektedir.
SĆ¼nnĆ®-Ä°slĆ¢m referanslı bu toplumsal-kĆ¼ltĆ¼rel muhafazakĆ¢rlık iklimi ise, gerek iƧeride, gerek dıÅarıda, yĆ¼kselen sınıf “MĆ¼slĆ¼man sanayiciler ve iÅ adamları”nın vizyonlarıyla hiƧ kuÅkusuz ki daha uyumludur…
N O T L A R
[*] Latince. “Ä°ktidar kiminse onun dini geƧerlidir.” (Joachim Stephani, 1612)
[1] “Din: Teorisi/ PratiÄi, DĆ¼nĆ¼, BugĆ¼nĆ¼” (6 ve 13 Nisan 2013) Sempozyumu’nun Ankara’daki (6 Nisan 2013) “Dini- EleÅtirel Olarak Anlayabilmek” oturumuna sunulan tebliÄ… Din: Teorisi/ PratiÄi, DĆ¼nĆ¼, BugĆ¼nĆ¼- Sempozyum TebliÄleri, Editƶr: Sibel Ćzbudun - Mahmut Konuk, Ćtopya Yay., 2013… iƧinde…
[2] Gilbert 1992: 298.
[3] Gilbert (2012: 173) Heusch’un “kutsal (sacred)/ ilahĆ® (divine) ayrımına, bu iki kavramın Batı-Hıristiyan dĆ¼nyasında birbirinden ayırt edildiÄi, ve ancak yerel halklar bƶyle bir ayırım yaptıÄında antropolojik bir geƧerliliÄi olacaÄını ƶne sĆ¼rerek karÅı Ƨıkmakta. Kanımca, Afrika (ve kimi GĆ¼neydoÄu Asya) krallıkları ile antik Yakın DoÄu krallıkları arasındaki farklılıkların ifadesinde iÅlevsel olduÄu ƶlĆ§Ć¼de, bu ayrıma mĆ¼racaat etmekte bir beis yoktur.
[4] Oysa kralın gĆ¼Ć§lĆ¼ dedesi Sargon ve halefleri, Rimush ve Manishtusu sar kissati (“evrenin kralı”) sanıyla anılmaktaydı.
[5] Aktaran: Michalowski (2012: 34)
[6] SĆ¼mer mitolojisine gƶre krallık, Tufan’dan sonra gƶkyĆ¼zĆ¼nden inmiÅtir. Bkz. Pritchard (der.) (1973: 28-29).
[7] ĆlĆ¼mden sonra apotheosis’e uÄrayan Roma imparatorları divus adıyla anılırken, Roma tanrıları “deus” olarak adlandırılmaktaydı. Yalnızca bu bile, Romalıların ƶlĆ¼ imparator ile tanrı arasındaki “fark”ın bilincinde olduklarını ve imparatorun “tanrı”lıÄının bir imalat olduÄunu gƶstermektedir. Price (1992: 79) da divi’nin dei’yle aynı muameleyi (kurban sunuları, tapınaklar vb.)gƶrmesine karÅın, ancak tanrıların “ata” kabul edildiÄini, divi’ye bƶyle bir ayrıcalıÄın tanınmadıÄını belirtir.
[8] “Tanrılar korkusunu arkalarına alan tiranlarınız ve krallarınız tapınak hazinelerini yaÄmalıyor; yasak, sĆ¼rgĆ¼n ve cinayetlerle kentleri aristokrasilerinden yoksun bırakıyor; ahlĆ¢ksız bir Åiddetle kadın ve kızları onurundan ediyor, onlara Indigetes [atasal tanrılar] ve divi adını veriyorsunuz; en derin nefretle kovalamanız gerekenleri tahtırevanlarla, sunaklarla, tapınaklarla ve baÅka kĆ¼ltlerle onurlandırıyor, doÄumgĆ¼nlerini oyunlarla kutluyorsunuz. (Oracula Sibyllina viii. 392-401. Akt. Price 1992: 99).
[9] Nelson (1992: 142) Papa’nın bu ritĆ¼eli, tahta geƧmenin merkezĆ® ayinini oluÅturduÄu Bizans’tan esinlenmiÅ olabileceÄini kaydediyor. Ancak taƧ kuÅanma, kesinlikle Yeni Ahit’e dayandırılan bir edimdir.
[10] Bkz Karpat (2001).
[11] “Kemalist laiklik modeli hem otoriter hem de antidemokratiktir. TĆ¼rk devleti Ä°slĆ¢m’ “yukarıdan” siyasallaÅtırmıÅtır, yani, onun Ć¼zerinde yorum tekeli ve denetim saÄlamıÅtır. AmaƧ nĆ¼fusu sekĆ¼lerleÅtirmek, farklı mĆ¼min cemaatlerini tĆ¼rdeÅleÅtirmek, ve cumhuriyetƧi, laik, etno-milliyetƧi (“TĆ¼rkleÅtirici) bir devlet Ä°slĆ¢mı’nı yaygınlaÅtırarak Ć¼lkenin teritoryal bĆ¼tĆ¼nlĆ¼ÄĆ¼nĆ¼ saÄlamaktır.” (KarakaÅ 2007: 3)
[12] Nitekim dinin devletin denetimi altında tutulması gereÄi ve bunun yararları bizzat Diyanet sƶzcĆ¼leri tarafından da dile getiriliyor. Nasıl mı? Ä°Åte Alevi-BektaÅi Dernekleri Federasyonu eski genel baÅkanı Turan Eser’in Diyanet Ä°Åleri BaÅkanlıÄı (DÄ°B) hakkında Ankara 17. Ä°dare Mahkemesi’nde aƧtıÄı davada, DÄ°B’in savunması:
“Diyanet Ä°Åleri BaÅkanlıÄı (DÄ°B), Ankara 17. Ä°dare Mahkemesi’ne verdiÄi yanıtta cemevi dememeye ƶzen gƶstererek kurumun AtatĆ¼rk’Ć¼n saÄlıÄında laiklik ilkesinin gereÄi olarak kurulduÄunu ifade etti. Yanıtta laiklik ilkesinin bir ƶzelliÄinin de devlete din hĆ¼rriyeti Ć¼zerinde denetim yetkisi tanıyan bir nitelik taÅıdıÄı belirtilerek dini denetim altında tutmanın devletin iÅi olduÄu ifadelerine yer verildi.
DÄ°B’nın kurulmasının tarihi nedenlerin gerƧeklerin ve Ć¼lke koÅullarıyla gereksinmelerinin doÄurduÄu bir zorunluluk sonucu olduÄu belirtilen yanıtla hĆ¢len 1924 savaÅ koÅullarının devam ettiÄi kaydedilerek kurumun dini bir teÅkilat deÄil idari bir teÅkilat olduÄu, dinin devletƧe denetiminin yĆ¼rĆ¼tĆ¼lmesinin TĆ¼rk milletinin ƧaÄdaÅ uygarlık seviyesine eriÅmesi ve yĆ¼celmesine hizmet ettiÄi iddia edildi. Yanıtta, Diyanet’in gĆ¼cĆ¼nĆ¼n tartıÅılmayacaÄını vurgulanarak bunun bir Anayasa hĆ¼kmĆ¼ olduÄunu 2280 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun 89. Maddesinde yer alan bir ifadeyle DÄ°B’in yerinin korunması iƧin siyasi parti kapatabileceÄi ifade edildi.” (Esra KoƧak, “Diyanet’ten AtatĆ¼rk’lĆ¼ Cevap”, BirgĆ¼n, 18 Ocak 2013)
[13] Bu eÄilim, en azından yakın zaman ƶncesine dek Batı dĆ¼nyasından gƶzlemcilerin gƶrĆ¼Ålerini de ifade etmekteydi. Ćrnek iƧin bkz. KarakaÅ (2007), Steinbach (2011).
KAYNAKLAR
Amin, Samir (2006). Modernite Demokrasi ve Din. KĆ¼ltĆ¼ralizmlerin EleÅtirisi. TOFV/ĆzgĆ¼r Ćniversite, Ankara, 2006.
Bloch, Maurice (1992). “The ritual and royal bath in Madagaskar: the dissolution of death, birth and fertility into authority”, Rituals of Royalty, D. Cannadine ve S. Price (der.) Cambridge University Press.
Frankfort, Henri (1948). Kingship and the Gods: A Study of the Near Eastern Religion as the Integration of Society and Nature. University of Chicago Press.
Garster, T. H. (der.)(1964). The New Golden Bough. A New Abridgment of the Classic Work by Sir James George Frazer. Chicago: Mentor Books.
Gilbert, Michelle (1992). “The person of the king: ritual and power in a Ghanaian state. Rituals of Royalty, D. Cannadine ve S. Price (der.) Cambridge University Press.
- (2012) “The Sacralized Body of the Akwapim King”, Religion and Power, Nicole Brisch (der.), The Oriental Institute of the University of Chicago.
de Heusch, Luc (2009). Pouvoir et Religion (Pour rĆ©concilier l’Histoire et l’anthropologie) CNRS Editions, Paris.
Houtart, FranƧois (2006). SociologĆa de la ReligiĆ³n, Editorial de Ciencias Sociales, La Habana.
Iqbal, Javed (tarihsiz). “The concept of state in Islam”. http://i-epistemology.net/attachments/318_V1N1%20Spring%2084%20-%20J%20Iqbal%20-%20The%20Concept%20of%20State%20in%20Islam.pdf.
KarakaÅ, Cemal (2007). Turkey: Islam and Laicism Between the Interests of State, Politics and Society, PRIF Reports no. 78. Peace Research Institute, Frankfurt.
Karpat, Kemal H. (2001). The Politicization of Islam. Reconstructing Identity, State, Faith and Community in the Late Otoman State. Oxford University Press.
Kepel, Giles (1993). The Revenge of God: The Resurgence of Islam, Christianity and Judaism in the Modern World. Polity Press.
McCaffrey, Enda (2009). The Return of Religion in France: From Democratisation to Postmetaphysics. Palgrave McMillan.
Michalowski, Piotr (2012). “The Mortal Kings of Ur: A Short Century of Divine Rule in Ancient Mesopotamia. Religion and Power, Nicole Brisch (der.), The Oriental Institute of the University of Chicago.
Nasr, Sayyed Vali Reza (2001). Islamic Leviathan. Islam and the Making of State Power. Oxford University Press.
Nelson, Janet L. (1992). “The Lord’s anointed and the people’s choice: Carolingian royal ritual.” Rituals of Royalty, D. Cannadine ve S. Price (der.) Cambridge University Press.
Price, Simon (1992). “From noble funerals to divine cult:the consecration of Roman Emperors”, Rituals of Royalty, D. Cannadine ve S. Price (der.) Cambridge University Press.
Pritchard James B. (der.) (1973). The Ancient Near East, An Anthology of Texts and Pictures. Princeton University Press.
RiviĆØre, Claude (2005). Socio-anthropologie des religions, Armand Colin.
Selz, Gebhard J. (2012). “The Divine Prototypes”, Religion and Power, Nicole Brisch (der.), The Oriental Institute of the University of Chicago.
Steinbach, Udo (2011). “State and Religion in Turkey”. J. Namour (der.) State And Religion. Comparing Cases of Changing Relations. A conference report. Beyrut: Friedrich Ebert Stiftung.
Ullmann, Walter (1969). The Carolingian Rennaissance and the Idea of Kingship, Londra, Methuen.
Winter, Irene J. (2012). “Touched by the Gods: Visual Evidence fort he Divine Status of Rulers in the Ancient Near East”, Religion and Power, Nicole Brisch (der.), The Oriental Institute of the University of Chicago.
Yorum Ekle