$type=slider$cate=5$meta=0$cate=4$show=home$rm=0

“CUJUS REGIO, EJUS RELIGIO!” [*] [1]

“Kralların kutsal olduğu, antropolojik ve tarihsel bir malumun ilamıdır; ne ki onlar ƶyle doğmazlar; ancak hĆ¼kmettikleri eliyle kutsal...

“Kralların kutsal olduğu, antropolojik ve tarihsel bir
malumun ilamıdır; ne ki onlar ƶyle doğmazlar;
ancak hĆ¼kmettikleri eliyle kutsallaştırılırlar.”[2]
“Din” ile “iktidar” ilişkilerini, konu başlığındaki “iktidar” kavramının farklı yorumları ƧerƧevesinde farklı biƧimlerde ele almak mĆ¼mkĆ¼n, kuşkusuz: gĆ¼nlĆ¼k yaşamın kılcal damarlarına nĆ¼fuz etmiş gĆ¼ndelik iktidar ilişkilerinin din tarafından tahkim ediliş tarzı; bizatihĆ® dinsel iktidar (ve hiyerarşi) biƧimleri ya da siyasal iktidar ile din ilişkileri.
Ben bu tebliğde belki daha konvansiyonel, ve hiƧ kuşku yok ki daha “demode” bir tercihle, Ć¼Ć§Ć¼ncĆ¼ yolu, yani din ile siyasal iktidarın birbiriyle ilişkileniş tarzlarını irdelemeyi yeğliyorum. Neden mi?
Ɩncelikle, iktidar Ć¼zerine kafa yoran Marksist hattın hemen tĆ¼m varyantları gibi, siyasal iktidarın salt zora dayanarak sĆ¼rdĆ¼rĆ¼lemez olduğunu, iktidar ilişkilerinin sĆ¼rdĆ¼rĆ¼lmesinde ister “ideolojik aygıt” olarak nitelensin, ister “hegemonya” denilsin, ideolojik/kĆ¼ltĆ¼rel bir boyutun kaƧınılmaz, aslĆ® ve zorunlu olduğunu dĆ¼ÅŸĆ¼nĆ¼yorum.
Ve bununla bağlantılı olarak, mevcut iktisadĆ®-siyasal koşulları sĆ¼rdĆ¼rmek ya da değiştirmek adına devinime geƧirebilecek gĆ¼Ć§lĆ¼ tarihsel-simgesel birer bagaja denk dĆ¼ÅŸen, bu nedenle de duygu yĆ¼kĆ¼, simgesel haznesi, iƧerdiği Ƨağrışımlar ve kimlik-biƧimlendirici ƶzellikleriyle, sınırlı bir tarihe ve coğrafi alana sahip laiklik/sekĆ¼larizm (nihayetinde sekĆ¼larizm/laiklik Batı coğrafyasında 2-300 yıllık bir tarihe sahiptir) karşısında, Ƨok daha avantajlı olan dinin bu ideolojik/kĆ¼ltĆ¼rel misyon iƧin en uygun kalemi oluşturduğunu ileri sĆ¼rĆ¼yorum.
“Siyasal yaşamın dışına sĆ¼rĆ¼ldĆ¼”, “kişisel vicdanlara gƶmĆ¼ldĆ¼”, “yerini aklın egemenliğine bıraktı”, denilen bir Ƨağda, dinsel tezahĆ¼rlerin kĆ¼resel siyaset arenasında yeniden suyĆ¼zĆ¼ne Ƨıktığı ve siyasal retoriğin bir kez daha dinsel sƶylemlerin gƶlgesine sığındığı 20. yĆ¼zyıl sonu ve 21. yĆ¼zyıl başlarını yaşadıktan sonra bƶylesi bir iddianın karşılıksız olduğunu kim sƶyleyebilir ki?
Hele ki kişi dinsel referanslı bir muhafazakĆ¢rlığın yeni-Osmanlıcı yƶnelişlerle elele verdiği, burƧların Ä°mam-hatip Ƨıkışlı bĆ¼rokratlarca bir bir teslim alındığı, bir zamanlar “laikliğin kalesi” olan TĆ¼rkiye’de yaşıyorsa?
* * *
Din-(siyasal) iktidar ilişkilerinden sƶz ederken ilk elde vurgulanması gerekenlerden biri, din(ler) ile dinsel kavrayış ve tahayyĆ¼llerin monolitik bir bĆ¼tĆ¼n teşkil etmediğidir. Binyıl(lar)ı aşan tarihleri iƧerisinde dinsel referanslar hem kapsadıkları toplumsal-kĆ¼ltĆ¼rel kendiliklerin meşrebince, hem etkiledikleri toplumsal sınıfların konumları ve talepleri, hem de tarihsel koşullara gƶre değişikliğe uğramış, farklı biƧimlerde anlaşılmış/ anlamlandırılmıştır.
Şu hĆ¢lde din-iktidar ilişkisi, ezen-ezilen/sƶmĆ¼ren sƶmĆ¼rĆ¼len sınıflar arasındaki ilişkilerinin mahiyetine bağlı olarak Ƨifte (hatta belki de Ć¼Ć§) veƧheli olarak tezahĆ¼r etmektedir. RiviĆØre (2005: 175), bu ilişkinin biƧimlenişinde madun kitle ya da sınıfların din ile kurduğu ilişkilerin mahiyetinin oynadığı rolĆ¼ vurgulayarak bu ilişkinin Ć¼Ć§ olası biƧimini ÅŸĆ¶yle sıralar:
- Ä°ktisadĆ® aƧıdan sıkıntıda ya da kimlik krizindeki toplumlarda MesihƧi hareketlerin, yeni dinsel hareketlerin ve tarikatların Ƨekiciliği. RiviĆØre’e gƶre din, bu gibi durumlarda gruba bir kimlik referans ƧerƧevesi sunarak, bir cemaate bağlanma duygusu yaratıp bilişsel uyumsuzluklarının ƧƶzĆ¼mĆ¼nĆ¼ sunabilmektedir.
- Sınıf karşıtlıklarının daha aƧık ve daha yalın olduğu durumlarda, din alt sınıfların toplumsal protestolarını ifadede kullanılabilmektedir (Thomas MĆ¼nzer, Kurtuluş teolojisi vb.)
- Egemen sınıfların hegemonyayı daha esnek biƧimlerde tesis edebildiği koşullarda, halk inanƧları egemen sınıfların dinsel Ć¶ÄŸretilerine meczolmakta, bu durumda kendisine tahammĆ¼l eden resmĆ® dine destek olan bir halk dinselliği ortaya Ƨıkabilmektedir (evliya kĆ¼ltleri vb.)


Ezilen/sƶmĆ¼rĆ¼lenlerin din ile ilişkileniş biƧimleri, aynı zamanda din ile iktidar arasındaki ilişkilerin alabileceği biƧimleri de etkilemektedir. Henri Desroch (akt. RiviĆØre 2005: 176), Sociologies religieuses’de dinin siyasal iktidarla kurabileceği Ć¼Ć§ ilişki tarzını ÅŸĆ¶yle sıralamaktadır:


- Din, doğrulayıcı olarak statĆ¼koyu meşrulaştırır ve rejimle bĆ¼tĆ¼nleşme etkeni rolĆ¼nĆ¼ oynar.
- Modernist bir hareket kadĆ¼k sayılan bir geleneğe karşı Ƨıktığında ya da entegrist bir itiraz kƶtĆ¼cĆ¼l sayılan bir ilerlemeye karşı direndiğinde gƶrĆ¼ldĆ¼ÄŸĆ¼ Ć¼zere bir itiraz unsuru olarak işleyebilir.
- Kimi durumlarda da protesto işlevi Ć¼stlenebilir. Desroch’a gƶre bƶylesi durumlarda din bƶlĆ¼nme ya da yıkıma yol aƧabilir.


Bir başka deyişle dinsel Ć¶ÄŸreti ve pratikler, toplum iƧerisindeki sınıflar arasındaki ilişkilerle, dengelerle bağlantılı olarak, siyasal iktidara destek olacak tarzda yorumlanabilir/icra edilebilir; onunla cepheden Ƨatışmaya girmeksizin bir itirazlı bir dayanışmayı sĆ¼rdĆ¼rebilir, ya da kurulu dĆ¼zenin tĆ¼mĆ¼yle karşısında yer alabilir. Bu tebliğde tĆ¼m bu olasılıklar iƧinde dinin siyasal iktidarların kurumsallaşması ve meşrulaşmasında Ć¼stlenebileceği roller Ć¼zerinde duracağım. Ama ƶncelikle dinin “ne” olduğu Ć¼zerinde biraz durmak gerekiyor.
Bu oldukƧa karmaşık olan “tanımlama” girişiminde, din sosyolojisinin temel sorusunu “Din, belirli tarihsel koşullarda, tikel toplumsal yapılara sahip toplumlarda nasıl toplumsal yeniden Ć¼retim etkeni olabilir?” olarak formĆ¼le eden FranƧois Houtart’ın (2006: 34) yaklaşımı, konumuza ilişkin aƧıklayıcılığı nedeniyle ƶzellikle yararlı gƶrĆ¼nĆ¼yor.
Houtart’a gƶre din bir “temsiller sistemi”dir: doğaĆ¼stĆ¼ne gƶnderme yapan toplumsal olgular, insan aktƶrlerin dĆ¼nya ve kendilerine ilişkin temsiller sistemi. Bir başka deyişle,
dinin sosyolojik incelemesi iki boyutu varsaymaktadır: din idealiteler alanına dahildir, yani insanların kendilerine ve dĆ¼nyalarına ilişkin temsilleri alanına. Bu temsiller, gerƧekliği zihinde inşa etme tarzıdır. Ä°nsan zihni daima onu yorumlayarak gerƧeklik Ć¼zerine entelektĆ¼el bir Ƨalışma gerƧekleştirmektedir. Ancak bu Ƨalışma toplumsal ve kĆ¼ltĆ¼rel bir boşlukta gerƧekleşmez. Temsiller her zaman toplumsal aktƶrlerin somut tarihsel koşulları iƧerisinde inşa edilir.
Houtart’a (2006: 35-38) gƶre dinin temsilleri, “doğaĆ¼stĆ¼”ne ilişkindir. [Ancak sosyoloji “doğaĆ¼stĆ¼”nĆ¼n ne olduğunu tanımlamakla yĆ¼kĆ¼mlĆ¼ değildir. “DoğaĆ¼stĆ¼” dedikleri şeyi tanımlama işini, incelediği insan topluluklarına bırakacaktır.]
Houtart iƧin “temsil”, temel bir insan yetisidir. Ä°nsanın temel ƶzelliği, gerƧekliğin bu temsillerini bir temsiller dĆ¼nyası oluşturacak kertede inşa etmektir; insan bu temsiller dĆ¼nyası sayesinde doğal ve toplumsal Ƨevresinde konumlanabilmektedir. Dolayısıyla her bir temsil (ya da bilinƧ, kĆ¼ltĆ¼rel şema, fikir vd.) topluluklarının toplumsal gerƧekliğiyle bağlantılıdır. Temsiller somut, tarihsel olarak konumlanmış insan zihninin (mente) Ƨalışması aracılığıyla biƧimlendikleri iƧindir ki, toplumsal sınıflara gƶre farklılaşmaktadır. Yani aynı gerƧeklik tĆ¼m sınıflarda aynı biƧimde temsil edilmez. HiƧ kuşku yok ki bu durum, dinsel temsiller iƧin de geƧerlidir.
Houtart iƧin temsiller diyalektik karakter arz eder: Ä°nsan topluluklarının, bireysel ya da kolektif zihnin Ć¼rĆ¼nĆ¼ olmakla birlikte, toplumsal aktƶrlerin pratiklerini etkilerler. Ɩrneğin toplumsal yapılara ilişkin temsiller, aynı zamanda bu yapıların ya da aktƶrlerin pratiklerinin kuruculuğunu ve yeniden Ć¼retimini Ć¼stlenmektedir. Yani:


“Toplumsal yapıları pratikleri aracılığıyla Ć¼retenler aktƶrler olsa da, onların toplumsal dĆ¼nyaları, toplumsal gerƧeklikler bĆ¼tĆ¼nĆ¼ hakkında sahip oldukları temsiller, pratiklerini etkilemektedir. Bir başka deyişle, temsiller kişilerin davranış tarzını etkiler ve bilinƧli ya da bilinƧsiz biƧimde, toplumun yapılarını inşa eder, yeniden Ć¼retir ya da değiştirir.” (2006: 39)


Houtart iƧin temsiller, sınıflandırma, yorumlama, meşrulaştırma, aktarım (sosyalizasyon) ve ƶngƶrme gibi insan faaliyetlerinin malzemesini oluşturmaktadır.
Ä°nsanların Ć¼rettiği temsiller arasında başat bir konum Ć¼stlenen dinsel temsiller ise, toplumlara insan-doğa ve insan-toplum ilişkilerini anlamlandırabilecekleri, yorumlayabilecekleri, aktarabilecekleri (ve de meşrulaştırabilecekleri) bir ƧerƧeve sunmaktadır.
Doğayla ilişkinin tĆ¼m insan yaşamının temelini oluşturduğu bilinir. Dinsel temsiller, insanın doğa karşısındaki muazzam kırılganlığına tekabĆ¼l etmektedir. Houtart, gerek insanların doğanın Ƨevrimine fazlasıyla bağımlı oluşundan, gerekse kişisel fiziksel durumu, yani hastalıklar nedeniyle yaşam-ƶlĆ¼m Ƨelişkisinin Ƨok vurgulu olduğu durumlarda, dinsel kodların neredeyse mĆ¼nhasıran doğayla ilişkileri temsilde kullanıldığı gƶzlemlendiğini vurgulamaktadır. (2006: 48) Ɯstelik, temsiller salt aƧıklayıcı bir işlev Ć¼stlenmekle kalmamakta, aynı zamanda denetim araƧlarını da geliştirmeyi de hedeflemektedir. Bir başka deyişle dinsel temsiller hem entelektĆ¼el aƧıklama girişimine, hem de doğayı denetim altına alma hedefine denk dĆ¼ÅŸer; kuşku yok ki sƶz konusu olan, simgesel denetimdir. Ć‡Ć¼nkĆ¼ Ƨelişkiler gerƧek alanında ƧƶzĆ¼me kavuşturulamadığında, ƧƶzĆ¼m simgesel alanda aranmaktadır. Bir başka deyişle, Ć¼retim gĆ¼Ć§lerinin gelişkinlik dĆ¼zeyi rasgele gƶrĆ¼ngĆ¼lere karşı kendini savunmaya yeterli olmadığında, bu tip temsillere başvurulmaktadır:
“Temsilin sabit unsuru gerek mitik, gerekse analitik-bilimsel dĆ¼ÅŸĆ¼nce aƧısından doğanın gerƧekliğidir. Değişen, doğa kuvvetlerinin işleyiş tarzıdır. Mitik (ya da analojik) dĆ¼ÅŸĆ¼ncede insanların davranış tarzıyla doğayı manipĆ¼le ettiği varsayılan gĆ¼Ć§lerin davranış tarzı arasında bir analoji kurulur. Doğanın sabit, ne iyi ne kƶtĆ¼, nƶtr, ancak onun kuvvetlerini harekete geƧirmeye muktedir, insan benzeri kendiliklerce, insandan daha bĆ¼yĆ¼k bir kudretle manipĆ¼le edilen bir gerƧeklik olduğu dinsel tipte temsiller bƶylece doğarlar”. (Houtart 2006: 51-52)


Bƶylelikle insan-doğa ilişkileri sorunu, insanlarla doğaĆ¼stĆ¼ varlıklar, yani doğa Ć¼zerinde etkimelerine olanak sağlayan olağanĆ¼stĆ¼ gĆ¼Ć§lerle donanmış varlıklar arasındaki ilişkiye dƶnĆ¼ÅŸmektedir. Bundan bƶyle insan Ƨabası onların lĆ¼tfuna mazhar olma ya da ƶfkelerinden kaƧınmaya yƶnelecektir.
Ancak Houtart, doğa temsillerinin dolaylı bir toplumsal işlevi daha olduğunu vurgulamaktadır. Kabile toplumlarında, şaman/bĆ¼yĆ¼cĆ¼ klan yetkesini meşrulaştırıcı bir toplumsal işlevi yerine getirmektedir: bu doğayla ilişkilerin dĆ¼zenlenmesinden daha ƶnemli bir roldĆ¼r.
Bu rol, kritik insan-doğa ilişkilerini insan-insan ilişkilerine, bir başka deyişle toplumsal ilişkilere tercĆ¼me etmede işlevsel olduğu iƧin kritik bir ƶnem taşımaktadır.
Toplumun doğasına (ya da yapısına) ilişkin dinsel temsillerin toplumsal ilişkilerin niteliğine gƶre farklı biƧimler alabileceğine yukarıda da değinilmişti; Houtart, bu olasılıkları Ć¼Ć§ hipotezde formĆ¼le etmektedir. Buna gƶre, toplumsal ilişkiler eşitlikƧi ve karşılıklılığa dayalı olduğunda, dinsel bir karakter yĆ¼klenmemektedir. Ć‡Ć¼nkĆ¼ bu tip ilişkileri aƧıklamak ya da meşrulaştırmak iƧin farklı bir dĆ¼zleme başvurmak gerekmeyecektir. Ɩrneğin avcı-toplayıcı ya da hortikĆ¼ltĆ¼ralist toplumlarda, toplumsal ƶrgĆ¼tlenmenin temel biƧimi olan akrabalığın tanımlanması, dinsel terimleri gerektirmez; dinsel aƧıklama ve meşrulaştırma ancak toplumsal gruplar arasındaki mĆ¼badele eşitsiz bir biƧim aldığında devreye girecektir.
Bu nedenledir ki Ć¼retici gĆ¼Ć§lerin gelişkinlik dĆ¼zeyinin sınırlı olduğu avcı-toplayıcı ya da kĆ¼Ć§Ć¼k ƶlƧekli tarımcılarda dinsel temsiller, insan-doğa ilişkisi odaklıdır. Bu tip toplumlarda rastlanan ata kĆ¼ltleri atalara olan saygıyı temsil eder; bu, toplumsal dĆ¼zenin yeniden Ć¼retimini ve toplumun işleyiş normlarına saygıyı gĆ¼vence altına almaktadır.
Buna karşılık, toplumsal eşitsizlikler toplumun Ć¼retici faaliyetlerden ƶzgĆ¼rleşmiş bir kesiminin diğerleri Ć¼zerinde, bir yandan artı değeri temellĆ¼k ederken bir yandan da kurumsallaşmış bir yaptırım uyguladığı, yani iktidar yapılarının aĆ§Ä±ÄŸa Ƨıktığı toplumlarda toplumsal ilişkilerin sĆ¼rdĆ¼rĆ¼mĆ¼ dinin meşrulaştırıcı desteğini gereksinir hĆ¢le gelir. Ä°ktidarın kutsallaştırılması bu momentte karşımıza Ƨıkacaktır. “Şu hĆ¢lde dinsel referans, merkezĆ® ƶrgĆ¼tlenme bir mĆ¼badelede normal gƶrĆ¼nebilecekten daha fazla artı Ć¼rĆ¼n massetmeye başladığında aĆ§Ä±ÄŸa Ƨıkar.” (Houtart 2006: 61)
Houtart’ın ikinci hipotezi, dinsel temsilin Karşılıklılığa dayanmayan toplumsal ilişkide ezilenlerin kendi Ć¼zerlerindeki tahakkĆ¼me rızaları dahil tĆ¼m toplumsal grupların rızası sƶzkonusu olduğunda, bir başka deyişle, egemen sınıfların toplum Ć¼zerinde hegemonya kurmaları sƶz konusu olduğunda ortaya Ƨıktığını ƶne sĆ¼rer. Ancak rızaya dayalı tahakkĆ¼m durumunda din, eşitsizliği tanrıların iradesinin bir sonucu olarak gƶstermekle hegemonyayı sağlamaktadır.
Houtart’ın Ć¼Ć§Ć¼ncĆ¼ hipotezi ise, Ć¼retici gĆ¼Ć§lerin dĆ¼zeyiyle ilgilidir: toplumsal Ć¼retim ilişkisi, Ć¼retici gĆ¼Ć§lerin gelişkinliğinin Ć¼retim araƧlarının temellĆ¼kĆ¼nĆ¼n bilinƧte insan faaliyetinin sonucu olarak gƶzĆ¼kmesine elvermeyecek dĆ¼zeyde olması durumunda dinsel terimlerde temsil edilir. Bƶylelikle kapitalizmin gelişmesiyle bu durum değişecek, toplumsal eşitsizlikler ilahĆ® iradenin bir tezahĆ¼rĆ¼ olmaktansa, insan ilişkilerinin mahiyetinin bir sonucu olarak gƶzĆ¼kecektir. Bir başka deyişle, dĆ¼ÅŸĆ¼ncenin sekĆ¼lerleşmesinin zemini, kapitalizmin şafağında Batı Avrupa’da aĆ§Ä±ÄŸa Ƨıkacaktır.
Şu hĆ¢lde Houtart’a gƶre, iktidar ilişkilerinin dinsel temsili, artı Ć¼rĆ¼nĆ¼n iktidar konumunu ele geƧirmiş bir sınıfƧa temellĆ¼kĆ¼nĆ¼n kurumsallaştığı, ancak Ć¼retici gĆ¼Ć§lerin, bu durumun bilinƧte insan-insan ilişkilerinin bir sonucu olarak yansımasını sağlayacak dĆ¼zeyde gelişmediği toplumlarda ortaya Ƨıkmaktadır. GƶrĆ¼leceği Ć¼zere bu durumda iktidar ilişkilerinin dinsel formlarla temsili, tarımsal Ć¼retimin artı-değerin esas kaynağını teşkil ettiği geniş ƶlƧekli tarıma dayalı toplumlara mĆ¼nhasırdır.
Ancak insan-insan ilişkilerinin dinsel imge ya da biƧimlerle temsili, dinin iktidar ilişkilerini payandalamada araƧsal olduğu tek olası biƧim değildir. 20. yĆ¼zyıl sonlarından itibaren deneyimlediğimiz ve kimi yazarlarca “dinin geri dƶnĆ¼ÅŸĆ¼” (McCaffrey 2009) ya da “Tanrı’nın intikamı” (Keppel 1993) olarak tanımladığı dinsel sƶylem ve eylemin uluslar arası siyaset sahnesinde yeniden boy gƶsterişi, dinin toplumsal-siyasal iktidarları payandalayış tarzlarını Ƨeşitlendirmiştir. GĆ¼nĆ¼mĆ¼zde “kutsal kral”lar kalmamıştır gerƧi; ya da siyasal iktidarların temel meşruiyet kaynakları, “ilahĆ®” olmanın uzağındadır (temel yasalarını dinsel buyrultulara/kutsal kitaba dayandıran birkaƧ devlet dışında). Ancak dinsel iddia ve sƶylemler “sekĆ¼ler” yƶneticilerin konumlarını meşrulaştırmalarında etkili olmayı hĆ¢len sĆ¼rdĆ¼rmektedir. Şu hĆ¢lde, dilerseniz, bundan sonra tarihsel bir perspektifle, dinin, ya da daha doğru bir deyişle dinsel sƶylem ve pratiklerin “yeryĆ¼zĆ¼ndeki” iktidar ilişkilerini meşrulaştırma tarzları Ć¼zerinde duralım.


Kutsal Krallıktan…


Başlıca temsilcileri arasında de Heusch (2009)’un bulunduğu Afrikanistler ile, Ƨoğunluğu antik Ɩn Asya (ve Mısır) devletlerinde iktidarın kutsallığı kaynağı konusunda Ƨalışan Ɩn Asyacılar arasında kuramsal ve terminolojik anlaşmazlığa karşın, krallığın kutsallaştırılmasının bu iki coğrafyada aldığı farklı biƧimler de Heusch’un (2009: 20) “kutsal” ve “ilahĆ®” krallık tipleri arasında yaptığı ayırımı, anlamlı kılmaktadır.[3]
Esas olarak Sir James Frazer’a (Garster 1964) dayanan “kutsal krallık” kavramlaştırması, krala atfedilen Ć¼Ć§ ƶzellikle karakterize olmaktadır:
  1. Krallık doğal ve insanĆ® dĆ¼nyanın bereketiyle ƶzdeşleştirilmiştir. Krallığın refahı, kralın bedenine ƶzdeştir; toplumun refahı bu bedenin yaşlanmadan ya da hastalanmadan ƶnce gerƧek ya da simgesel olarak ƶldĆ¼rĆ¼lmesi ve yeni bir kralla (ya da kralın yenilenmiş gĆ¼cĆ¼yle) ikame edilmesine bağlıdır. (regicide: “kral ƶldĆ¼rĆ¼mĆ¼”)
  2. Kral uyruklarının “gĆ¼nah”larını masseder. Bu durumda, kendisini ve krallığı tehdit altına sokmamak iƧin sĆ¼rekli olarak arınma ritĆ¼ellerinden geƧmek zorundadır.
  3. Kral, sıradan insanlar iƧin geƧerli olan ensest tabusundan bağışık olduğu gibi, bereketle bağlantılı işlevlerinin gĆ¼vencesi sayılan “kutsal evliliğin” (kız kardeş, kız evlat ya da anne ile gerƧekleştirilen cinsel ilişki) tarafıdır.


Heusch (2009: 20), kralın bedeninin “hem doğa hem de kĆ¼ltĆ¼rel dĆ¼zen Ć¼zerinde etkimeye yetili bir Ƨeşit canlı fetişe dƶnĆ¼ÅŸ”tĆ¼ÄŸĆ¼ bu krallık tipinin, ağırlıklı olarak okur-yazar olmayan, bĆ¼rokrasiden yoksun Kara Afrika toplumlarında ortaya Ƨıktığını vurgular. Ve bu dinsel meşrulaştırma tipini, egemenin bizzat ilahlaştırıldığı, elitleri yazıya sahip toplumlarda gƶrĆ¼len “ilahĆ® krallık”tan ayırt eder.
Kuşku yok ki, kralın başlıca işlevinin, doğurganlığı ve genel refahı gĆ¼vence altına almak olduğu “kutsal krallık”, Afrika’da genelleşmiş bir gƶrĆ¼ngĆ¼ değildir. Kara Afrika’da bir Ƨok krallıkta, (ƶrneğin Bandia, ya da Orta Afrika Cumhuriyeti’nde) kralın meşruluğu ayinsel işlevlere değil, kamu işlerinin pĆ¼rĆ¼zsĆ¼z yĆ¼rĆ¼tĆ¼lmesi, adaletli yƶnetim, klanın refahı gibi bir dizi sıradan niteliğe bağlıdır De Heusch (2009: 107) onun “tĆ¼m savaÅŸĆ§Ä± devletlerde gƶrĆ¼lmeyen, bir dizi yerel tarihsel evrimin Ć¼rĆ¼nĆ¼ gibi gƶzĆ¼ktĆ¼ÄŸĆ¼nĆ¼” vurgulamakta ve Kara Afrika’da parlak ƶrneklerine işaret etmektedir: “Kutsal Krallık” hem mĆ¼tevazı boyutlu şefliklerde, hem de bĆ¼yĆ¼k krallıklarda ortaya Ƨıkabilmekte, merkezi siyasal otoriteden yoksun kimi toplumlarda da embriyonik biƧimde gƶrĆ¼lmektedir.
De Heusch’un ƶrneklediği “kutsal” nitelikli Afrika krallıkları bir dizi yerel koşulun etkilediği bir Ƨeşitlilik sergilemektedir. Ancak bu Ƨeşitliliğin iƧerisinde bir ƶrĆ¼ntĆ¼nĆ¼n biƧimlendiğini gƶrmek, ilginƧtir. Ɩncelikle bu tip krallıkların tĆ¼mĆ¼, toplumsal ƶrgĆ¼tlenmede akrabalığın (soy ilişkileri) hĆ¢len ƶnem taşıdığı toplumlardır; kralı “fetişleştiren” ritĆ¼eller ise, akrabalık ilişkilerini, siyasal yapı adına zaafa uğratacak tarzda işlemektedir. Bir başka deyişle “kutsal krallık”, Marshall Sahlins’in, “Ä°lkel dĆ¼nyanın evriminin bĆ¼tĆ¼nĆ¼, bence domestik ekonomiyi akrabalık yapısının denetiminden Ƨıkartarak siyasal yapıya tabi kılacak tarzda işlemektedir,” gƶrĆ¼sĆ¼nĆ¼ doğrulayacak tarzda, embriyonik olarak akrabalık (ve dolayısıyla karşılıklılığa dayalı mĆ¼badele) ilişkilerinin lağvedildiği bir bĆ¼yĆ¼sel-siyasal dĆ¼zenleme tarzında işlemektedir.
Ä°kinci olarak, bu toplumların Ƨoğunda krallık, (Ƨoğunlukla biri –genellikle bereketten sorumlu- yerli, diğeriyse– Ƨoğunlukla savaş şefi- yabancı) ve idarĆ®nin yanı sıra, ayinsel-bĆ¼yĆ¼sel işlevler Ć¼stlenmiş iki(z)-krallar/yƶneticiler gƶrĆ¼nĆ¼mĆ¼nĆ¼ alır.
Ɩrneğin, Volta kĆ¼ltĆ¼rel havzasında, Samoların iskĆ¢n ettiği her kƶyde, bir toprak şefine (tudana) karşı bir yağmur şefi (tyiri) bulunmaktadır. Ä°lki, daha ƶnemli olan ikincisi olmaksızın bir hiƧtir. Tyiri, kƶy iƧi ve kƶylerarası barışın gĆ¼vencesidir. Bir Ƨeşit minyatĆ¼r kutsal kral olan Tyiri, kĆ¼Ć§Ć¼k yaşta soy grubundan kopartılır, herhangi bir yetkeden yoksun durumdadır, bir dizi yasakla Ƨevrili bir yaşam sĆ¼rdĆ¼rmektedir. Tyiri, kƶyĆ¼n gĆ¼nah keƧisi, kutsal kral olarak ikircimli bir kişiliktir.
Ya da, Burkina Faso’da Mossi krallıklarının kutsal kralları kĆ¼Ć§Ć¼k kƶy toplumlarının bağımsız şefleriyle birlikte boy gƶstermektedir; Mossi krallıkları, “mızrak adamları” ile “toprak adamları”nın zıtlığına dayanır: işgalci yabancıların yoksul ya da zengin torunlarının “gƶƧer bir aristokrasi” olarak ƧiftƧilerin Ć¼zerine Ƨƶreklendiği bir sistemdir bu. Kasenalar gibi kĆ¼Ć§Ć¼k toplumlar bƶylesi bir tabakalaşmadan yoksun olsalar da, toprak efendisinin (tigatu) gizemli kudreti ile tartışmalarda hakemlik eden siyasal şef (pĆØ)’in gĆ¼cĆ¼ arasındaki dikotomiyi onlar da bilmektedir. PĆØ Ć§ekirdek hĆ¢linde bir kutsal şeftir. Ä°ktidarın “fetişi” (kwara) onun elindedir ve doğayı kontrol etmesini sağlamaktadır. PĆØ, tahripkĆ¢r yağmurlardan, hayvanların Ć¼remesindeki bir işlev bozukluğundan, kadınların kısırlığından vb. sorumlu tutulabilmektedir. Kritik anlarda tigatu ile pĆØ’nin işbirliği gereklidir. Ɩzellikle yağmur yağdırma kudreti iki siyasal-dinsel iktidar mercii arasında paylaşılmıştır. Toprağın efendisi otokton kabul edilse de, pĆØ’nin atası, başka yerden gelme bir avcı olarak sunulur – bu pek Ƨok Afrika kutsal krallığının kƶken mitosunda mevcut bir temadır. De Heusch (2009: 108), başka yerden gelme iktidarın kutsal krallığın Ƨekirdeğini oluşturduğunu belirtir.
Afrikalı “kutsal krallar”, bizzat “tanrı” olarak gƶrĆ¼lmemekle birlikte, Ƨeşitli ayinlerle kutsanan bedenleri aracılığıyla, Ć¼rĆ¼nlerin bolluğunun, sĆ¼rĆ¼lerin bereketinin, halklarının refahının ve kadınların doğurganlığının gĆ¼vencesini oluşturmaktadırlar. Ancak bizatihi “bu” ayinler, aynı zamanda kralı soy bağlantıları ve karşılıklılık yĆ¼kĆ¼mlĆ¼lĆ¼klerinin Ć¼zerine Ƨıkartarak belirgin ve ayırt edilmiş bir siyasal konuma, “iktidar” konuma yerleşmesinde işlevsel olmaktadır.
Bunun tipik bir ƶrneği, Bloch’un (1992) betimlediği Madagaskar Merinalarının kralının her yıl tarım mevsiminin başında gerƧekleştirilen ve yeni yılın başlangıcına işaret eden “ayinsel banyosu”dur. Ƈok katmanlı bir simgesel değer yĆ¼klenen bu ayinsel yıkanma, yalnızca halkın refahının, Ć¼rĆ¼nlerin bereketinin, topluluğun sĆ¼rdĆ¼rĆ¼mĆ¼nĆ¼n yani tĆ¼mĆ¼yle “yeniden Ć¼retim” sĆ¼reƧlerinin gĆ¼vencesi olmakla kalmamakta, aynı zamanda tĆ¼m astların Ć¼stlerine ve nihayetinde tĆ¼m uyrukların krala jaka adı verilen bir armağan sunduğu bir armağanlar hiyerarşisini harekete geƧirerek toplumsal konumları doğrulamaktaydı. Ayinin bir başka veƧhesini ise, kral dahil tĆ¼m bireyleri atalarıyla yeniden buluşturan, dolayısıyla toplumsal sĆ¼regenliği teşhir eden ritler oluşturuyordu. Ɩte yandan, kralın yıkandığı suyun temin edildiği yerlerin “Vazimba” adı verilen yaratıklarla ilişkilendirilmesi, kralĆ® banyoya Merina tarihinin yeniden sahnelendiği bir dram gƶrĆ¼nĆ¼mĆ¼ veriyordu: Vazimbalar, Merinaların alt ederek topraklarını işgal ettiği, kadınlarına el koyduğu Imerina soylularıydı! Yenilgiye uğrayan bu halkın anısı, Merina belleğinde toprağın bereketini denetleyen doğa ruhlarına dƶnĆ¼ÅŸmĆ¼ÅŸtĆ¼…
Bƶylelikle Merina kralının “ayinsel banyosu”, salt bir refah/bolluk/bereket sağlayıcısı değil, bir tarih (yeniden-) yazımı, kralın merkezine yerleştiği kozmik-siyasal-toplumsal-doğal dĆ¼zenler arasındaki uyumun onaylanmasıdır. Bloch’un (1992: 287) deyişiyle,


“(…) Merina yƶneticilerinin iktidarı ele geƧirdiği şaibeli tarzı gƶzlerden gizleyip onu tarih-dışı bir silsile ile ikame etmektedir. Bu şekilde de banyo ayini Ć¼zerine dĆ¼ÅŸĆ¼nmek bizi dĆ¼zen fikrine ulaştırmaktadır. Ayin yalnızca astronomik olanlarla sĆ¼regenlik sergileyen toplumsal, duygusal ve siyasal sĆ¼reƧleri gƶstermekle kalmaz, aynı zamanda salt insanĆ® zamanı aşan bir sĆ¼regenliği ima eden toplumsal sĆ¼reƧlere de işaret eder. Kuşaklar boyu, birbirine iktidarı devreden bir kraldan diğerine, pĆ¼rĆ¼zsĆ¼z, dolayısıyla da değişmez gƶzĆ¼ken bir devir teslim sĆ¼regenliğidir.


Gilbert de (1992, 2012) Gana’nın gĆ¼neydoğusundaki kĆ¼Ć§Ć¼k bir Akan krallığı olan Akuapem kralını “kral”a dƶnĆ¼ÅŸtĆ¼ren ritĆ¼eller dizisini betimlerken, bu sĆ¼recin Akuapem ata ruhları, aristokrasisi, ruhbanı, soy grubu ƶnderleri ve sıradan halk arasındaki karmaşık hiyerarşik ilişkilerin kralın bedeninin kutsallaştırılmasına eşlik eden ayinlerde doğrulanışına ilişkin canlı bir anlatı sunmaktadır…
Tipik biƧimleri Afrika’da teşhis edilip ayrıntılı bir literatĆ¼re konu olmakla birlikte, kutsal krallığa Afrika-dışı bağlamlarda da rastlanmaktadır. Ɩrneğin “kutsal krallık” temasıyla sıkı sıkıya bağlantılı ayinsel kral-ƶldĆ¼rĆ¼mĆ¼ Hindistan’ın Brahmanizm’in hĆ¼kmĆ¼ altındaki birƧok bƶlgesinde de olasılıkla tohum hĆ¢linde muhafaza edilmiştir. De Heusch (2009: 112) Orta Hindistan’da Bastar halkının her yıl hasattan sonra uyguladığı ve her tĆ¼rlĆ¼ bereketin kaynağı sayılan dasara ayininin kralın simgesel katli olarak yorumlanabileceğini bildirir. Tƶren sĆ¼resince kralın yerini alan ikame dokuz gĆ¼n boyunca yemeden iƧmeden hareketsiz durur, bundan sonra yeniden tahta oturup sunuları kabul eden kralı asla gƶrmezdi.
Polinezya’da merkezĆ® bir iktidarın biƧimlendiği bƶlgelerde, iktidar hem siyasal hem de ritĆ¼el ƶzellikler gƶstermekteydi. Soy hiyerarşisini hem kutsayan hem de altını mayınlayan ayinler, tanrısal ensest ya da “kutsal evlilik” yoluyla kız kardeşiyle evlenen kralı “tanrıların en yakını” kılmaktaydı. Polinezya’da kralın konumunu gĆ¼Ć§lendiren ikinci etken ise şiddet ve savaÅŸĆ§Ä± işleviydi: Hawai’de tahtın varisleri arasındaki askerĆ® Ƨatışmalar, galibi yarı-ilahĆ® kılıyordu.
Şu hĆ¢lde gerek Kara Afrika, gerekse Afrika dışı bağlamlarda, yazıdan yoksun krallıklarda kral, doğrudan bir tanrı olarak tanımlanmamakla/algılanmamakla birlikte, kendisini kozmik, siyasal, toplumsal ve doğal sĆ¼reƧlerin merkezine yerleştiren bir dizi ayin aracılığıyla bir “fetiş”e dƶnĆ¼ÅŸtĆ¼rĆ¼lmektedir. Bu ayinler, bir yandan bu toplumların temel dĆ¼zenleyici ilkesi olan akrabalık ilişkilerini doğrular gƶzĆ¼kĆ¼rken lağvetmekte, dolayısıyla da sayıları onbinleri, yĆ¼zbinleri bulan uyrukları teritoryal bir dĆ¼zenleme iƧerisinde hiyerarşik bir dizilim iƧerisinde yerleştirmekte, bir yandan da topluluğun tarihini, iktidar yapılarını doğrulayıp meşrulaştıracak tarzda yeniden yorumlamaktadır.
Dolayısıyla, “kutsal krallık”ı Ƨevreleyen ritĆ¼eller, salt “refah/bolluk/bereket”e ilişkin değildir; giderek, “refah/bolluk/bereket”i siyasal bir konumlanışı doğrulayan/onaylayan/ meşrulaştıran birer temaya dƶnĆ¼ÅŸtĆ¼rdĆ¼klerini sƶyleyebiliriz.


… Ä°lahĆ® Krallığa


De Heusch’a gƶre (2009: 20) gƶre,


“ilahĆ® krallık merkezĆ® iktidarın ikinci simgesel yapısıdır. Egemenin ilahlaştırılması kimi yazısız toplumlarda (Polinezyalılar, Ä°nkalar) gƶrĆ¼lebilse de, esas olarak elitleri yazıya sahip toplumların yaygınlaşmasıyla bağlantılıdır. Bereketten sorumlu Afrikalı kral ile eşi (double), savaş şefi arasındaki ayırım bu tip toplumlarda ortadan kalkar: Afrika toplumlarının kutsal krallıklarında birbirinden ayrı olan bu iki işlev, ilahĆ® kral ya da imparatorun uhdesinde kaynaşır.”


KadĆ®m Yakın Doğu krallıkları Ć¼zerine ilk ve en kapsamlı Ƨalışmalardan birinin yazarı Henri Frankfort (1948: 287), ilkƧağ Mezopotamya ve Mısır krallıklarının Frazer’ın “ilahĆ® krallık” modeline uymadığını ilk sezinleyenlerdendi. Bu bƶlgelerde kral gĆ¼nah tekesi işlevini Ć¼stlenmediği gibi, ayinsel kral ƶldĆ¼rĆ¼mĆ¼ne de rastlanmamaktaydı. Mezopotamya kralları, bedenleri ayinsel işlemlerle kozmik, toplumsal ve doğal dĆ¼zenin sĆ¼rdĆ¼rĆ¼mĆ¼nĆ¼n gĆ¼vencesine dƶnĆ¼ÅŸtĆ¼rĆ¼len, ancak kendileri “tanrı” sayılmayan Afrika krallarının tersine, geƧici ya da (Mısır’da olduğu Ć¼zere) kalıcı olarak “tanrısallaşmakta”, yani bizatihi Tanrı (ya da onun oğlu/eşi) vasfını kazanmaktaydılar.
Mezopotamya’da (Mısır’la karşılaştırıldığında) daha ender rastlanan bir gƶrĆ¼ngĆ¼ olarak “tanrı-krallar” aslında bƶlge tarihinde uzun bir geƧmişe dayanmaktadır: Daha Ä°.Ɩ. Ć¼Ć§Ć¼ncĆ¼ bin ortalarında Uruk’un efsanevĆ® yƶneticileri, Gılgames ile Lugalbanda, ƶlĆ¼mlerinden kısa bir sĆ¼re sonra resmi kĆ¼lt panteonuna dĆ¢hil edilmişlerdi. (Selz 2012: 21). Yanı sıra, Mezopotamya krallarının geride bıraktıkları steller, site devletlerin tanrılarıyla krallardan bazıları arasındaki akrabalığı ifade ediyordu. Ɩrneğin Lagaş I sĆ¼lalesinin kurucusu Ur-NanÅ”e(-k), yazıtlarından birinde Ur-Nimin adlı birinin (bu kişinin kendisi olduğu dĆ¼ÅŸĆ¼nĆ¼lmekte) kehanetle “(TanrıƧa) NanÅ”e’nin kocası” olarak seƧildiği belirtmektedir. Lagaş Erken SĆ¼lalesi yƶneticileri “tanrı Ningirsu’nun dƶllediği”, “ilah NN’in doğurduğu Ƨocuk”, “TanrıƧa Ninhursaga’nın saf sĆ¼tĆ¼yle beslenmiş” gibi vasıflarla anılmakta, bƶylelikle de tanrılar ailesine dĆ¢hil edilmekteydiler.
Ancak Michalowski’nin (2012: 34) “tĆ¼m krallar kutsaldır ve kutsal ile dindışı arasında dolayımlarlar; fakat tĆ¼m krallar tanrı değildir,” saptaması ƶnemlidir. Kralların “yaşayan tanrı” addedildiği Mısır’ın tersine, Mezopotamya’da “Tanrı-kral”, ƶzgĆ¼l siyasal koşullarda ortaya Ƨıkan ender bir gƶrĆ¼ngĆ¼ olarak boy gƶstermektedir. Mezopotamya tarihinde, kişi olarak tanrılaştırılan ilk kral, Naram-Sin’dir. Bu kralın tanrılaştırılmasına yol aƧan siyasal-tarihsel koşullara yakından bakmak, iktidara sunulan bu “ilahĆ®” desteğin hangi ƶzgĆ¼l koşullarda biƧimlendiğini gƶrmek konusunda aydınlatıcı olacaktır.
Akad kralı Naram-Sin (Ä°.Ɩ. 2254-2218), Agade (Akad) sĆ¼lalesinin (Ä°.Ɩ. 2334-2154) kurucusu Sargon’un torunu ve sĆ¼lalenin dƶrdĆ¼ncĆ¼ kralıdır. Ve Mezopotamya tarihinde, tanrısal attribut’lerle tasvir edilen ilk kraldır: olasılıkla ilkin Sippar’da diktirdiği, ancak Susa’da bulunan (Winter 2012: 76) Ć¼nlĆ¼ stelinde ilahlara ƶzgĆ¼ olan boynuzlu bir taƧla tasvir edilmektedir. Yanı sıra, kralĆ® yazıtlarda “Akad kralı” sƶzcĆ¼ÄŸĆ¼nĆ¼ karşılayan “LUGAL a-ga-dĆØ” terimindense “Agade Tanrısı” anlamına gelen “DINGIR a-ga-dĆØ” terimiyle anılmaktadır.[4] KralĆ® yazıtlardan birinde yer alan şu ifade ilginƧtir:


Zor zamanlara kentinin temellerini gĆ¼vence altına aldığı iƧin kenti Eana’da Ishtar’dan, Nippur’da Enlil’den, Tuttul’da Dagan’dan, Kesh’de Ninhursanga’dan, Eridu’da Ea’dan, Ur’da Sin’den, Sippar’da Shamash’dan ve Kutha’da Nergal’den (Naram-Sin’in) tanrı yapılmasını istedi ve tapınağını (kenti) Agade’nin ortasında inşa ettiler.[5]


Burada “zor zamanlar” nitelemesi ilginƧtir; gerƧekten de Naram-Sin, “tanrı” vasfını, kenti yıkılmanın, sĆ¼lalesini ise devrilmenin eşiğine getiren bir ayaklanmayı bastırdıktan sonra almışa (daha doğru bir deyişle, Agade halkının aracılığıyla Tanrılar tarafından bu vasıfla donatılmışa) benzemektedir (Michalowski 2012: 34-35). Naram-Sin, Akad Ć¼lkesinin değil, Agade kentinin tanrısı, yani yerel bir tanrıdır. YeryĆ¼zĆ¼ndeki tanrılık sĆ¼resi, kısa sĆ¼rmĆ¼ÅŸe benzemektedir: “Tanrı-kral” olarak 20 yıl kadar hĆ¼kĆ¼m sĆ¼rdĆ¼kten sonra, tahtı oğlu Sharkalisharri’ye bırakarak ƶlmĆ¼ÅŸtĆ¼r. Dahası, Naram-Sin, “tanrı” olarak geƧirdiği 20 yıllık sĆ¼rede, daha ƶnce girişmediği tarzda Ć¼lkesinin Ƨeşitli kentlerinde tanrıların kĆ¼ltlerini gĆ¼Ć§lendirmek iƧin uğraşmıştır. İşin ilginƧ yanı, Naram-Sin’in “tanrılık” vasfı, kalıtsal da değildir; Sharkalisharri’ye (Ä°.Ɩ. 2217-2193) ilahĆ® bir statĆ¼ bahşedilmiş değildir.
Ne de Sharkalisharri’nin hĆ¼kĆ¼mdarlığının hemen ardından yıkılan Akad krallığını yeniden tesis eden ve Ä°.Ɩ. 2112-2004 yılları arasında Mezopotamya’da hĆ¼kĆ¼m sĆ¼ren III. Ur sĆ¼lalesinin kurucusu Ur-Namma, ilahĆ® statĆ¼den yararlanabilecekti… Aksine, Ur-Namma “tanrıların kendilerinden yĆ¼z Ƨevirdiği”ni gƶrmĆ¼ÅŸtĆ¼r!
Ur-Namma başkenti Ur’a taşıdı. Mezopotamya’nın kuzey ve gĆ¼neyini Ä°ran’ın siyasal etkisinden arındırdıktan sonra imar faaliyetlerine hız verip Ć¼lkesinin en ƶnemli dƶrt kenti, Ur, Eridu, Nippur ve Uruk’u “insanĆ® ve aşkın alemler arasında kralĆ® patronaj ve kralĆ® dolayımın simgesi” (Michalowski 2012: 35) zigguratlarla donatacaktı. Ur-Namma’nın hiƧbir kehanetin ƶngƶrmediği biƧimde bir muharebede ƶlĆ¼mcĆ¼l bir yara alması, tanrı ve tanrıƧaların krallığa sırt Ƨevirdikleri biƧiminde yorumlandı.
Ur-Namma’nın beklenmedik ƶlĆ¼mĆ¼, yerel elitlerin merkezkaƧ girişimlerini tetikleyecekti… Kargaşayı kralın yerini alan oğlu Shulgi (Ä°.Ɩ. 2094-2047) engelledi. Michalowski (2012: 36) kralın faaliyetlerini anlatan yıl adlarından, bu sĆ¼recin oldukƧa uzun ve usta bir manipĆ¼lasyon sĆ¼recini gerektirdiğini Ƨıkarsamaktadır: Shulgi’nin hĆ¼kĆ¼mdarlığının ilk yarısı kĆ¼ltik faaliyetleri desteklemekle geƧmişe benziyor. 10. ve 11. yıllarda kuzey ve doğudaki stratejik sınırlar Ć¼zerinde denetim sağlanmış, kral gĆ¼Ć§lĆ¼ Ä°ran devleti Marhashi prensesiyle evlenmiş, 21. yıldan itibaren doğudaki dağlık bƶlgelerde askerĆ® faaliyetler hız kazanmıştır. AskerĆ® girişimler Shulgi’nin ƶldĆ¼ÄŸĆ¼ 48. yıla kadar sĆ¼rmĆ¼ÅŸ gƶrĆ¼nmektedir.
İşin ilginƧ yanı, Shulgi’nin XXI. yıldan itibaren, adının başına “tanrı” sanını ekletmesidir. Yani kral hĆ¼kĆ¼mranlığının ilk yirmi yılını tanrıları yatıştırma, iƧeride birlik ve gĆ¼venliği sağlama faaliyetleriyle geƧirmiş, iƧ gĆ¼venliği tesis ettikten sonra, fetihlere yƶneldiği XXI. yılda ise (Uruk’lu atası Gılgames modelinde) “tanrı”lığını ilan etmiştir! Ve bu vasıf, kalıtsal bir nitelik kazanır: Shulgi’nin ardılları da Tanrı-kral’lar olarak sĆ¼rdĆ¼receklerdir misyonlarını.
Shulgi’nin hĆ¼kĆ¼mdarlığı, krallık tarihinin sƶzcĆ¼ÄŸĆ¼n tam anlamıyla “yeniden yazıldığı” bir dƶnem olmuştur:


“Dƶnemden kalma yĆ¼zbinlerce idarĆ® belgenin tanıklık ettiği Ć¼zere yazı, tahtın gƶzetim ve denetim uyguladığı araƧtı. Bu okur-yazar hizmetkĆ¢rların yĆ¼rekleri ve akılları onlara yalnızca yazma becerisini kazandırmakla kalmayıp yeni devletin ideolojik ƶzlemleri doğrultusunda doktrine eden okul aracılığıyla biƧimlendirilecekti. Ƈağdaş kanıtlar hĆ¢lĆ¢ ender olsa da, Shulgi yƶnetimi altında bir zaman kralĆ® akademilerin hocaları yazılı belleği silip Erken SĆ¼lale’ye, yani 500 yıl kadar ƶncesine tarihlenen birkaƧ belge dışında her şeyi silip yok ettikleri anlaşılmaktadır. SƶzcĆ¼k listeleri gibi kimi temel pedagojik araƧları elde tutmuşlar ama eski anlatıların hemen tĆ¼mĆ¼nĆ¼ yok edip Ƨağdaş yƶnetimin onuruna yazılmış malzemeyle ikame etmişlerdi.” (Michalowski 2012: 38).


Shulgi’nin tanrılığı, bir dizi idarĆ® reformla atbaşı gitmişe benzemektedir: HĆ¼kĆ¼mdarlığının ortalarına doğru, yerel yƶneticiler evlilikler yoluyla merkezĆ® idareye bağlanmış, gĆ¼Ć§lĆ¼ bir ordu hĆ¼kĆ¼met faaliyetlerinde merkezĆ® bir konum kazanmış, doğu sınırı askerĆ® yerleşimlerle pasifize edilip haraca bağlanmış, vergi sistemi reforme edilmişti. Yerel elitler kralĆ® armağanlarla susturulmuş, bu sĆ¼reƧ iƧerisinde yaşayan bir tanrı olarak, Shulgi-dumu-Ana [An’ın (= GƶkyĆ¼zĆ¼) oğlu Shulgi] adını alan kralın kĆ¼ltĆ¼, tĆ¼m Ć¼lkeye yayılmıştı. Bƶylelikle Shulgi’nin ƶlĆ¼mĆ¼yle krallık geldiği yere, gƶkyĆ¼zĆ¼ne Ƨekilecekti[6]… Shulgi’nin ardıllarını onurlandırmak Ć¼zere… “Krallar gelip gidebilirdi, ancak ilahĆ® olarak ilan edilmiş krallık, sonsuzdu” (Michalowski 2012: 38).
Mezopotamya krallarının, Naram-Sin’in ƶmrĆ¼yle ve III. SĆ¼lalesi krallarıyla sınırlı gƶzĆ¼ken (III. Uruk sĆ¼lalesini izleyen Isin krallarının “ilahĆ®lik iddiaları yoktur) “Tanrı-kral(lık)” serĆ¼veni, oldukƧa Ć¶ÄŸreticidir.
Naram-Sin ve ardından da Shulgi’nin girişimleri, Mezopotamya krallarının kırılgan siyasal yaşamlarında ilahiyatı konumlarını desteklemek Ć¼zere manipĆ¼le etme yetilerine işaret eder. Her iki kral da iƧ kargaşalar ve yerel gĆ¼Ć§ odaklarının iddialarıyla yıkılmanın eşiğine gelmiş ve meşruiyet temelleri bir hayli sarsılmış krallıkları devralmış, hem dinsel dolayımları hem de diplomatik girişimleri gerektiren bir dizi manevra sonucu iktidarlarını istikrara kavuşturmanın ardından, “tanrı kral” vasfının kendilerine sağlayacağı meşruiyeti talep ve tesis etmişe benzemektedirler. Her iki kralın da ƶldĆ¼kten sonra tanrılar katına karışan efsanevĆ® Uruk kralı Gılgames’in ƶrneğinden etkilendiği anlaşılmaktadır; bir başka deyişle mitos, politik davranışın Ć¼zerinde biƧimleneceği bir model gƶrevi gƶrmĆ¼ÅŸtĆ¼r.
HiƧ kuşku yok ki ne Naram-Sin ne de Shulgi’nin “ilahĆ® kral”lıkları iki kral adına pragmatik bir manipĆ¼lasyondan ibaret değildir. Her iki kral da girişimlerinde, antikite krallıklarının tĆ¼mĆ¼nde farklı biƧimlerde geƧerli olan krallık ile tanrısallık arasında ƶzgĆ¼l bir ilişkinin bulunduğu, krallığın “dĆ¼nyevĆ®-olmayan”, kutsal/ilahĆ® bir boyutu bulunduğu fikriyle beslenen bir ideolojik arkaplandan beslenmektedirler. Bu ideolojik arkaplan ise, antik dĆ¼nyada hanedan mensupları, ruhban, yƶnetilenler ile merkezkaƧ gĆ¼Ć§ler (yerel aristokrasiler) arasındaki gerilimli ilişkiler ƧerƧevesinde tarihsel olarak (ve hiƧ kuşkusuz, her bir durumun kendi ƶzgĆ¼llĆ¼ÄŸĆ¼ iƧinde) biƧimlenmiş; ve karmaşık bir ayinler, mitoslar, ve diğer temsil sistemleri (mimarĆ®, anıtsal sanat, kutsal yazılar vb.) aracılığıyla pekişmiştir.
Ancak her iki vaka da, bu dƶneme ait olayların pek azında gƶrĆ¼lebilen bir aƧıklıkla belgelendikleri iƧin bize politik ve dinsel sĆ¼reƧlerin “taammĆ¼den” kaynaştırıldığı, ilahiyatın iktidara destek olacak tarzda yeniden biƧimlendirildiği bir konjonktĆ¼re ilişkin eşsiz bir gƶrĆ¼ sağlamaktadırlar bize.


“Tanrı-Ä°mparatorlardan Tanrı’nın HizmetkĆ¢rlarına…


Yƶneticilerin, daha kesin bir deyişle imparator ve ailesinin incelikli politik hesaplar sonucu tanrılaştırıldığı bir başka Ƨarpıcı tarihsel durak da Roma Ä°mparatorluğu’dur:


“Geride yerlerini alacak Ƨocuklar bırakarak ƶlen imparatorları ilahlaştırmak normal bir Roma uygulamasıdır. Bu tƶrene verdikleri isim apotheosis’tir… ƖlĆ¼ imparatorun cesedi, pahalı bir cenazeyle insan gibi gƶmĆ¼lĆ¼r. Ancak sonra onun balmumu bir modelini yaparak [odun yığını Ć¼zerine yerleştirip tutuştururlar.] Sonra yığının en Ć¼st katından bir kartal serbest bırakılır ve alevler arasında gĆ¶ÄŸe yĆ¼kselir; Romalılar onun imparatorun ruhunu gƶkyĆ¼zĆ¼ne Ƨıkardığına inanırlar. Bunun ardından, diğer tanrılarla birlikte kendisine tapınılır.” [Herodian’dan akt. Price 1992: 56]


Price (1992: 57), ilk imparator Augustus’tan (Ä°S 14) ilk Hıristiyan imparator Constantine’e (Ä°S 337) hĆ¼kĆ¼m sĆ¼ren altmış imparatordan otuzaltısının ve 27 aile Ć¼yesinin apotheosis’e tabi olduğunu ve divus (‘ilahĆ®’) sanını[7] aldığını bildirmektedir.
İşin ilginƧ yanı, Roma Ä°mparatorluğunda apotheosis’in Senato’nun kararıyla gerƧekleştirilmesidir; bir başka deyişle hangi imparatorun (ƶlĆ¼mĆ¼nden sonra) tanrı ilan edileceğini belirleyen, Roma aristokrasisidir.
Apotheosis, Ä°mparatorluk Ƨağında başlamış değildir. ƖlĆ¼mĆ¼nĆ¼n ardından tanrı ilan edilen ilk Romalı yƶnetici (efsanevĆ® Romulus’un ardından ve onun modelinde), trajik biƧimde ƶldĆ¼rĆ¼len Caesar’dır. Roma senatosu Cesar’ın ƶlĆ¼mĆ¼nĆ¼n ardından iki yƶnlĆ¼ bir “normalizasyon” Ƨabası yĆ¼rĆ¼tmĆ¼ÅŸe benzemektedir: DĆ¼zenlenen gƶrkemli cenaze tƶreni, Antonius’un cenaze tƶreninde, Caesar’ı “tanrı” ilan eden konuşması, balmumu modelin Ƨevrilerek yaralarının halka teşhir edilmesi, cenazeyi izleyen aylarda onuruna dĆ¼zenlenen oyunlarda gƶzĆ¼ken gƶktaşının “Caesar’ın ruhu” olarak yorumlanması, EylĆ¼l ayında Antonius’un basıncıyla Senato’nun Caesar’a dua edilecek bir gĆ¼n ekleme kararı alması, nihayet Senato’nun Ä°.Ɩ. 42’de apotheosis kararını resmen alması ve divus Julius adına bir tapınağın inşası… Bunların her biri, Caesar’ın travmatik ƶlĆ¼mĆ¼nĆ¼n ardından koşulların normalleşmesi ve Ć¼lkenin yƶnetilebilirliğini sağlama girişimine denk dĆ¼ÅŸmektedir.
Ancak bu Ƨabaların ikinci bir yƶnĆ¼ vardır: Caesar’ın ardından iktidara gelen Augustus’la birlikte Roma’da Ä°mparatorluk Ƨağı aƧılmıştır. Apotheosis, imparatorluk gĆ¼cĆ¼nĆ¼n tesisi ve takviyesi aƧısından da uygun bir araƧ olarak algılanmış olmalıdır. Nitekim, Caesar’ın “resmĆ®” apotheosis’i, Ä°.Ɩ. 42’de Roma panteonuna “Senato kararıyla” yeni tanrılar eklenebilmesinin ƶnĆ¼nĆ¼ aƧmıştır. Nitekim, Caesar’ın tanrılaştırılması iƧin ƶlĆ¼mĆ¼nden sonra iki yıl beklemek gerekmişken, ardılı, Ä°mparator Augustus cenaze tƶreninin hemen ardından tanrılaştırılacaktır.
Price (1992) Roma imparatorlarının apotheosis’lerinin bir yandan Ä°mparatorluğun ilanı ile birlikte siyaset sahnesindeki etkinliğini giderek yitiren halk (pleb) ile soylular, bir yandan da soylularla imparatorun kendisi (ve ailesi) arasındaki mesafenin vurgulanmasında işlevsel olduğunu belirtmektedir. Ä°mparatorluğun Ć¼Ć§ yĆ¼zyılı iƧerisinde soyluların (dolayısıyla Senato’nun) etkinliğinin giderek aşınmış gƶzĆ¼kmektedir.
Ancak bizzat apotheosis’in aşınması, Ä°.S. dƶrdĆ¼ncĆ¼ yĆ¼zyılda birleşik Roma’nın son imparatoru, aynı zamanda Hıristiyanlığı benimseyen (312) ilk imparator olan Constantin ile gerƧekleşecektir. Ä°mparator, Romalı Hıristiyanların Ƨoktanrıcılığına olduğu kadar, imparatorları tanrılaştırma uygulamasına olan nefretini paylaşmaktadır.[8] ƖldĆ¼ÄŸĆ¼nde Romalı senatƶrlerin naaşını (pagan gelenekleri uyarınca bir tƶren dĆ¼zenlemek Ć¼zere) Roma’ya istemesine karşın, Konstantinopolis’de gƶrkemli bir tƶrenle Hıristiyan bir imparator olarak gƶmĆ¼ldĆ¼…
Konstantin’den itibaren hiƧbir Hıristiyan yƶnetici, ne yaşarken ne de ƶldĆ¼kten sonra “tanrı” olduğunu iddia edemeyecekti. Meşruiyet iddiaları, “Tanrı’nın hizmetkĆ¢rı”, gƶzdesi, yakını vb. olma savlarına dayandırılabilirdi bundan bƶyle… De Heusch’un (2009: 20) vurguladığı Ć¼zere,


“Ä°ktidarın kutsallaştırılmasının Ć¼Ć§Ć¼ncĆ¼ tipi, baş tanrı ya da tek tanrının hizmetindeki rahip-kraldır, ve paradoksal bir tarihsel konuma denk dĆ¼ÅŸer. Egemenin ilahĆ®leştirilmesinden ƶnce SĆ¼mer’de ortaya Ƨıkar. Tektanrıcı dinlerin ortaya Ƨıkışında papa dahil kimse Tanrı’yla ƶzdeşleştirilemez. Bƶylelikle emperyalizm iƧin yeni bir Ƨağ aƧılmıştır. En yĆ¼ce erki elinde tutan, tikel bir rahipliğin efendisidir.”


Ne ki, OrtaƧağ (Batı) Avrupası krallıklarında yƶneticilerin meşruiyet kaynaklarının en ƶnemlilerinden birini oluşturan kralĆ® ritĆ¼eller, Fransa, Ä°ngiltere, Ä°spanya Roma (hatta Roma’nın “Hıristiyanlaştırılmış” versiyonu olarak Bizans) değil, Karolenj modelinde ƶrgĆ¼tlenmiş gƶzĆ¼kmektedir: “Bourbonların sonuncusu, X. Charles’ın 1825’teki taƧ giyme tƶreninde terennĆ¼m edilen dua, onun Karolenj atası Kel Charles iƧin 869’da edilen dua ile ƶzde aynıydı.” (Nelson 1992: 137) Karolenj kralĆ® ritĆ¼ellerinin iki aslĆ® unsuru, -her ikisi de Karolenjlerin ƶnceli olan Merovenjlerde ilginƧ bir şekilde mevcut olmayan- kralın bedeninin meshedilmesi ve taƧ kuşanmadır.
Merovenj hanedanının kurucusu Frank Clovis, egemenliğini bir Roma eyaleti olan Galya’ya dayatırken, Katolik Gallo-Romen aristokrasisinin desteğini sağlayabilmek Ć¼zere Katolikliği benimsemişti (508). Ancak Merovenj hanedanı ile Katolik Kilise arasındaki ilişki, oldukƧa mesafeli kalmışa benzemektedir: pozisyonlarını savaÅŸĆ§Ä± nitelikleri sayesinde elde tutan Merovenj kralları Katolik ruhbanı bir yandan kollamakta, bir yandan da denetim altında tutmaya gayret etmektedirler. Her durumda, Merovenj krallarının tahta Ƨıkışına eşlik eden tƶrenlerde, ruhban, mevcut değildir ya da yalnızca ikincil bir rol oynamaktadır.
Ancak sekizinci yĆ¼zyıldan itibaren gĆ¼cĆ¼nĆ¼ yitiren Merovenjleri yerinden ederek kendi hanedanlarını tesis eden Karolenjler, ƶzellikle de krallık sanını Ć¼stlenen (750) Pippin dƶneminde bu durum değişecektir. Pippin, Frank aristokrasisi nezdinde meşruiyetini tesis edebilmek iƧin Papa’ya bir elƧi gƶnderecek ve Karolenj kralı olarak onun onayıyla tahta geƧecektir. Bunu yeni kralın Frank piskoposları tarafından Soissons’da kutsal suyla meshedilmesi izler. Sekizinci yĆ¼zyılın ikinci yarısından itibarense, Karolenj krallarının meshedilmesi gƶrevini bizzat papa Ć¼stlenecektir.
Papa Hadrian (772-795) Karolenj kralĆ® ritĆ¼eline taƧ kuşatmayı da ekler.[9]
Gerek kutsal suyla meshetme, gerekse taƧ kuşanma ayinlerinin ruhban tarafından gerƧekleştiriliyor olması, Karolenj iktidarında kilisenin giderek artan ağırlığına işaret eder. Ullmann (1969) dokuzuncu yĆ¼zyılda piskoposların yƶnettiği Frank tahta Ƨıkma tƶrenlerinin uzun bir geleneğin sonu ve Yƶneticilik ideolojisinde yapılanışı itibariyle aşırı ƶlĆ§Ć¼de Kilisevari (ecclesiastical), tƶzĆ¼ itibariyle teokratik, icrası itibariyle simgesel yeni bir Ƨağın simgesel başlangıcı olduğunu kaydetmektedir. SekĆ¼lerin dinsele tabi olacağı sĆ¼reƧ başlamıştır Batı Avrupa’da. Merovenjler dƶneminde Kilisenin “patron”u olan krallar, Karolenj iktidarında, meşruiyetlerini ancak kilisenin onayıyla elde tutabilen, Tanrı tarafından gƶrevlendirilen, dolayısıyla da Kilise’nin gĆ¼Ć§lĆ¼ eli rolĆ¼nĆ¼ Ć¼stlenen Hıristiyan krala dƶnĆ¼ÅŸmĆ¼ÅŸtĆ¼r.


Ve Ä°slĆ¢m…


Kuramsal olarak bir “yeryĆ¼zĆ¼ melekĆ»tu”nu varsaymayan, dolayısıyla bir “dinsel iktidar” fikrini “Gƶklerin melekĆ»tu”na erteleyen, bƶylelikle de “sekĆ¼ler bir rejim” olasılığını dıştalamayan Hıristiyanlığın tersine, Ä°slĆ¢m dini her tĆ¼rlĆ¼ iktidar/egemenlik fikrini Allah’a ve başta peygamber olmak Ć¼zere vekillik yetkisiyle donattıklarına tevcih etmektedir. Ä°slĆ¢m Ć¢leminin geƧerli yasası Kur’an’dır; bu ƶylesine nettir ki, Ä°slĆ¢m devletinde ancak yĆ¼rĆ¼tme ve yargı erklerinden sƶz edilmektedir; yasa yapma yetkisi yalnızca Allah’a mahsustur (Iqbal, tarihsiz). Kur’an ve ona dayanan SĆ¼nnet, yani Ä°slĆ¢mĆ® yasa ƶzel yaşamdan ticarete, giyim-kuşamdan cinsel ahlĆ¢ka, eğitimden askeriyeye yaşamın her alanına nĆ¼fuz etmekte, her alanı dĆ¼zenlemektedir.
Ancak yaşamın her alanını dĆ¼zenleme konusunda bu denli iddialı bir dinin, yetkenin devrediliş tarzını belirlememiş olması, ilginƧtir. Iqbal (tarihsiz) sekĆ¼ler devletten, 1. Egemenlik yalnızca Allah’a ait olduğu iƧin “egemenliğinden” sƶz edilememesi; 2. Aynı imanı paylaşan farklı kabile, milliyet ve ırklardan oluştuğu iƧin “ulus-devlet” niteliği taşımaması; 3. Evrenselliği (cihanÅŸĆ¼mulluğu, dolayısıyla da zorunlu olarak istilacılığı) ƶngƶrdĆ¼ÄŸĆ¼ iƧin “teritoryal” olarak da tanımlanmamasıyla ayrılan Ä°slĆ¢m devletinin, “cemaatin en iyileri/en yetkinleri” tarafından yƶnetilmesi ƶngƶrĆ¼ldĆ¼ÄŸĆ¼nden sekĆ¼ler demokrasiden de farklılaştığını vurgulamaktadır. “Cemaatin en iyileri, en yetkinleri”nin nasıl belirleneceği ise, Ä°slĆ¢m’ın kurucusu tarafından kasıtlı olarak boş bırakmışa benzemektedir. GerƧekten de Muhammed Peygamber, halefi olarak kimseye işaret etmezken, kendisinden sonra Ä°slĆ¢m dĆ¼nyasını yƶnetecek kişinin nasıl belirleneceği konusunda herhangi bir yƶntem ƶnermiş de değildir. Muhammed’i izleyen dƶrt halifenin her biri de, farklı usuller doğrultusunda gƶreve getirilmişlerdir. [Ebubekir Muhacirun ve Ensar’ın istişaresiyle; Ɩmer Ebubekir’in aday gƶstermesi sonucu; Osman Ɩmer’in oluşturduğu altı kişilik bir danışma heyetinin istişareleriyle; Ali ise Osman’ın ƶldĆ¼rĆ¼lmesi Ć¼zerine…]
Ancak konumuz aƧısından ilginƧ olan, EmevĆ® dƶnemiyle birlikte, istişarelere dayalı ve veraset iƧermeyen bu sistemin ilga edilerek hilafetin babadan oğla devredilen bir hanedana dƶnĆ¼ÅŸtĆ¼rĆ¼lmesinin Ä°slĆ¢m hukukƧularınca yadırganmadan kabul edilmesidir. Fakihler EmevĆ® hanedanının kurucusu Muaviye’nin hem hilafeti gaspını, hem de oğlu Yezid’e devredişini (bu devri “veraset” değil, “liyakat” ilkesi uyarınca gerƧekleştirdiği gerekƧesiyle) “meşru” saymışlardır. Bu “meşruiyet”, daha sonra, El Maverdi’nin kaleminden, “gasıp bir Emir’in yƶnetiminin, devlet Şeriat esasına gƶre yƶnetildiği sĆ¼rece meşrudur” ilkesiyle pekişecektir. Kaynak ise, zorba bir Emir’in tiranlığının kaostan yeğ olduğunu sƶyleyen Ä°mam GazalĆ®’dir. Bir başka deyişle, Ä°slĆ¢m’da, “ulĆ»’l emre itaat” esastır.
Yemek yerken hangi elin nasıl kullanılacağından, kadınların boşanmaları iƧin aybaşları Ć¼zerine kaƧ gĆ¼n geƧmesi gerektiğine dek yaşamın en ince ayrıntılarını regĆ¼le eden Şeriat’ın ƶzgĆ¼l bir yƶnetim tarzını ƶngƶrmemesi, aslına bakılırsa Ä°slĆ¢m’ın ƶngƶrdĆ¼ÄŸĆ¼ teokrasi ile MĆ¼slĆ¼man devletler ve dinsel ile dĆ¼nyevĆ® iktidar arasındaki ilişkilerin pratikte nasıl gerƧekleştiği konusundaki olasılıkları biƧimlendirmesi aƧısından anlamlıdır. Bu “boşluk” Ä°slĆ¢m Ć¼lkelerinde iktidarı elinde tutanlara, oldukƧa geniş bir manevra alanı sağlamışa benzemektedir. “Ulu’l emre itaat” ilkesiyle desteklendiğinde bu, hem Halife Osman ve Ali, hem Muaviye ve Yezid, hem Şah Cihan, hem AbdĆ¼lhamid, hem de Taliban yƶnetimini “meşru” sayan bir gevşekliğe yol aƧar.
Bu durum ise, kuramsal olarak “teokrasi” ile yƶnetilen, bir başka deyişle Şeriat’ı temel yasa kabul etmiş Ä°slĆ¢m Ć¼lkelerinde, devlet(ler) ile Ä°slĆ¢m dini arasındaki ilişkilerin oldukƧa değişken ve karmaşık bir gƶrĆ¼nĆ¼m almasına yol aƧmaktadır: Ɩzellikle de Ä°slĆ¢m dĆ¼nyasının sƶmĆ¼rgeciliğin etkisi altında Batı tipi yƶnetimleri deneyimleyip, dĆ¼ÅŸkırıklığına uğrayarak “tabandan” (Ä°slĆ¢mcı hareketler eliyle) ya da “tepeden” (Pakistan ve Endonezya’da olduğu Ć¼zere devlet eliyle) 20. yĆ¼zyıl sonlarına doğru Şeriat rejimine yƶnelen Ć¼lkelerde… Nasr (2001) ƶzellikle ikinci durumda, sekĆ¼larizmi deneyimlemiş devletlerin, neoliberal basınƧ altında toplumsal talepleri karşılayamaz hĆ¢le geldiklerinde, kendilerine yeni meşruiyet kaynağı yaratmak Ć¼zere Ä°slĆ¢m’a yƶneldiklerini vurgulamaktadır. Nasr (2001:10-11) postkolonyal dƶnemde bağımsızlığına kavuşan MĆ¼slĆ¼man devletlerin Avrupa tarzında ƶrgĆ¼tlenmekle birlikte, devlet ile yurttaş ilişkilerini Avrupa devletlerinden Ƨok farklı biƧimde kurduğunu, bu ilişkinin modern demokrasidense, geleneksel yƶnetime daha yakın olduğunu vurgular. Bu “neopatrimonyalist” devletler, modern hukuksal ƧerƧeveleri ve rasyonel ve sekĆ¼ler karar alma mekanizmalarına karşın, yƶnetici-yƶnetilen ilişkilerinde geleneksel otorite kurumlarını sĆ¼rdĆ¼regelmişlerdir. Batılılaşmış yƶnetici elitlerin ithal milliyetƧilik ideolojilerini “yerlileştirme” Ƨabaları kĆ¼ltĆ¼rel bir dĆ¼alizme yol aƧacak ve nihayetinde, postkolonyal devletin (neoliberal dayatmalar ile toplumsal destek mekanizmalarını tasfiyesine eşlik eden) krizine yol verecektir. MilliyetƧilik ideolojisi, sƶmĆ¼rgeciliğin etnik, kabilesel, cemaat bağları hatlarında bƶlĆ¼nmesine katkıda bulunduğu parƧalanmış MĆ¼slĆ¼man toplulukları bir arada tutmaya yetili değildir. MĆ¼slĆ¼man devletlerden bazılarının, aşağıdan Ä°slĆ¢mcı hareketlerin yĆ¼kselmesine yol aƧan bu krize verdiği tepki, yerel ideolojilere, popĆ¼ler kĆ¼ltĆ¼rel inanƧ ve pratiklere (Hindistan’da Hinduizm; MĆ¼slĆ¼man dĆ¼nyada Ä°slĆ¢m) dƶnĆ¼ÅŸ olacaktır. Şu hĆ¢lde, 1980-sonrası “devlet eliyle gerƧekleştirilen Ä°slĆ¢mĆ®leşme, ƶzĆ¼nde postkolonyal devletin yerlileşmesi, yerel değer sistemleri iƧine gƶmĆ¼lmesidir” (Nasr 2001: 13).
Bu durumda, Ä°slĆ¢m Ć¼lkeleri, Ä°slĆ¢mĆ® ideolojiyi, “ƶnceki onyıllarda milliyetƧi hareketlerin yarım bıraktığı gƶrevi tamamlamak Ć¼zere kullanmaktadırlar: MĆ¼slĆ¼man toprakları Batı’nın fiziksel olduğu kadar, entelektĆ¼el etkisinden kurtarmak…” (a.y.) Ä°slĆ¢m’a yƶneliş, aynı zamanda sekĆ¼ler-Batı tipi yƶnetimler dƶneminde rejime yabancılaşmış unsurlar arasında (“Ƨarşı” esnafı, “karşı-elit”i oluşturan aydınlar ve kentsel genƧ işsizler) ittifak oluşmasını engelleyerek bu unsurları yeniden devlet safına kazanma Ƨabasının da gƶstergesidir; bir başka deyişle, Ä°slĆ¢mĆ®leşerek ‘radikal Ä°slĆ¢m’ın ƶnĆ¼nĆ¼ kesmek… [Dahası Nasr, bunu temel yapılarını hatta politik yƶnelimlerini muhafaza ederek gerƧekleştirdiklerini kaydetmektedir…]: “Bu durumda devlet gĆ¼dĆ¼mlĆ¼ Ä°slĆ¢mĆ®leşme bazı devletlerin devlet kurumlarını gĆ¼Ć§lendirme ve devlet iktidarını, yetisini ve erimini genişletmek iƧin yƶneldikleri bilinƧli bir stratejik seƧimdir” (s. 17).
Burada bir parantez aƧmakta fayda var: ister devlet(ler) eliyle [ki son dƶnemde bu “trend”e TĆ¼rkiye de eklenmiştir] gerekse tabandan zorlamalarla olsun, Ä°slĆ¢mĆ® yƶneliş, bir gerƧeği ıskalamaktadır: Ä°slĆ¢m Ć¢leminde yaygın olan sƶylemin tersine, Samir Amin’in (2006: 55) deyişiyle Batı, ya da “Modern kĆ¼ltĆ¼r ne Hıristiyan ne de Yahudi-Hıristiyandır; ama burjuvadır. Burjuva uygarlığı Hıristiyanlık ya da Yahudi-Hıristiyanlığın eseri değildir. Tersine Hıristiyanlık ve Avrupalı Yahudilerin judaizmi burjuva uygarlığına uyum sağlamışlardır.” Bu nedenle, Ä°slĆ¢mcılığın “Batı” eleştirisi, kĆ¼ltĆ¼ralist bir eleştiri olmanın ƶtesine geƧememekte, Batı uygarlığını biƧimlendiren ekonomi-politikten, yani kapitalizmden kopuşa denk dĆ¼ÅŸmemektedir. Aksine, ƶzellikle neoliberal siyasalar, Ä°slĆ¢m burjuvazilerinin kĆ¼resel malĆ® sistemle entegrasyonunun hızlanmasına yol aƧmıştır. Ä°slĆ¢mĆ® devletlerin kĆ¼resel sermayeyle kurduğu sıkı fıkı ilişkiler, aynı zamanda BOP/GOP kimliğinde, SĆ¼nnĆ® rejimlerin ABD/Batı ekseninde, Şii rejimlerle (Ä°ran, Suriye/Baas) karşı karşıya gelmesine, ya da “aşırılar”ın tasfiyesinde ABD’ye aƧık destek vermelerine yol aƧmıştır. Bir başka deyişle, postkolonyal Ä°slĆ¢mĆ® rejimler, Batı’dan, sekĆ¼ler seleflerine gƶre daha “bağımsızlaşmış” değillerdir. Hatta ƶrneğin Emanullah Han, Cemal Abdul Nasır, Bumedyen gibi sekĆ¼ler milliyetƧilerin antiemperyalizminden geriye pek az şey kaldığı sƶylenebilir.
Bu durumda, Ä°slĆ¢mĆ® sƶylem, ya da daha genel bir deyişle “Siyasal Ä°slĆ¢m” rejimlerin iƧ meşruiyetlerini sağlamanın bir aracı, bir “iƧ-tahkimat” aygıtı olmaktan ƶte bir işlev gƶrmemektedir.


TĆ¼rkiye’de Rejim ve Ä°slĆ¢m


XVIII. yĆ¼zyıldan itibaren, ama ağırlıklı olarak 19. yĆ¼zyılda rakip emperyal gĆ¼Ć§lerin nĆ¼fuz mĆ¼cadeleleri, “ayrılıkƧı” ulusal hareketlerin yanı sıra Batı kapitalizminin yoğun etkisi altında dağılma sĆ¼reci hızlanan Osmanlı Ä°mparatorluğu’nun iƧine sĆ¼rĆ¼klendiği yoğun ve kapsamlı değişim sĆ¼recine tepkisi, yƶnetim mekanizmasını modernize etmek/sekĆ¼lerleştirmek olacaktı. Eşzamanlı olarak, yƶnetici elit, ilk kez Ƨeşitlenmiş ve ƶzerkleşmiş “ideolojiler”le tanışacaktır: Dağılmaktaolan imparatorluğu “kurtarmak” Ć¼zere, (MĆ¼slĆ¼man ve gayrımĆ¼slim uyruklar arasında “eşitliği” tesis ederek tekil ve birleşik bir Osmanlı yurttaşlığı alanı yaratma ve sultanın uyruklarını devletin yurttaşlarına dƶnĆ¼ÅŸtĆ¼rmeyi hedefleyen) Osmanlıcılık; (Ä°mparatorluk topraklarında yaşayan MĆ¼slĆ¼man toplumları tekil bir Ć¼mmet olarak birleştirip Ä°mparatorluğun temeli kılmayı hedefleyen) Ä°slĆ¢mcılık; ve (–başlıca ideologları Rusya TĆ¼rkĆ§Ć¼leri olması hasebiyle- TuranĆ® heveslerle başlayan; “Kızıl Elma”nın acı deneyimi sonucu “Misak-ı millĆ®”yle iktifa etmeyi Ć¶ÄŸrenen) TĆ¼rkĆ§Ć¼lĆ¼k, birbiriyle Ƨatışkılı, birbirinden Ć¶ÄŸrenen ideolojiler olarak serilmendi 19. yĆ¼zyıl Osmanlı siyasal-toplumsal sahnesinde.
Ä°slĆ¢mcılık, burada konumuz aƧısından ƶnem taşıyor. 1878’den itibaren Sultan AbdĆ¼lhamid’in desteğiyle “devletin resmĆ® ideolojisi” niteliğini Ć¼stlenen Ä°slĆ¢m(cılık) bƶylelikle, Yavuz Selim dƶneminden beri hilafet, dolayısıyla da (SĆ¼nni) Ä°slĆ¢m toplumlarının ƶnderliği iddiasını da Ć¼stlenen ve devlet ile din arasında (Bizans’tan tevarĆ¼s ettiği) oldukƧa hassas bir dengeyi sĆ¼rdĆ¼regelen, devletin meşruiyet kaynağı ve toplumsal denetim aracı olma işlevinden farklı bir işlevi daha Ć¼stlenecekti. Devlet yƶnetiminin Ä°slĆ¢m’dan bolca yararlanırken, ulemĆ¢yı sıkı bir denetim altında tuttuğu uzun sĆ¼reli bir caesaropapism deneyiminin ardından, Ä°slĆ¢m(cılık) ilk kez net hatlarıyla ayrışmış (modern) bir siyasal ideoloji olarak devletle yeniden entegre olacaktı.[10] Modernizmin (ƶzellikle de devletin ƶrgĆ¼tlenişi, ordu, eğitim, teknoloji vb. alanlarında) gerekliliği vurgusunun yanı sıra, derin bir Batı-karşıtlığı ve pan-Ä°slĆ¢mist yƶnelişiyle tanımlanan Ä°slĆ¢mcılık ideolojisi, bu sĆ¼reƧte, Karpat’ın (2001: 17) EylĆ¼l 1906 tarihli Ä°ngiliz Blackwood’s Magazine’deki bir yazıdan aktardığı ƶnemli bir saptamayla yĆ¼klenecek ve bundan bƶyle bu veƧhesiyle karakterize olacaktı: “SƶmĆ¼rgeciliğe karşı ya da Ä°slĆ¢m toplumlarını muhafaza ya da canlandırmaya yƶnelik bir girişimdense, Ä°slĆ¢m’ın Hıristiyanlık ve Avrupa uygarlığıyla Ƨatışması olma” ƶzelliği. Evet, geƧ-Osmanlı (ve ardından gĆ¼nĆ¼mĆ¼zde TĆ¼rk) Ä°slĆ¢m(cılığ)ı anti-sƶmĆ¼rgeci (ya da antiemperyalist) olmaktan Ƨok Batı-karşıtı olmakla tanımlanmaktadır. Ve bu hĆ¢liyle kĆ¼ltĆ¼ralist bir yƶneliştir…
* * *
Kemalizm’e ilişkin yaygın algı, onun laikliği, Ć¼stelik de Fransa’dan mĆ¼lhem radikal bir laikliği benimseyerek dini kişisel iman planına doğru sĆ¼rdĆ¼ÄŸĆ¼ yƶnĆ¼ndedir - ki oldukƧa eksikli bir algıdır bu. TĆ¼rkiye Cumhuriyeti Devleti’nin erken dƶnem “laikliği”ni karakterize eden “din” işleriyle “devlet” işlerini birbirinden ayrılmasından Ƨok dinin (elbette ki Ä°slĆ¢m dininin) devletin bir aygıtı olarak yeniden biƧimlendirilmesidir.[11] BirkaƧ nedenden dolayı:
- Ɩncelikle Kemalist rejim, Osmanlı’nın caesaropapist geleneğinin doğrudan sĆ¼rdĆ¼rĆ¼cĆ¼sĆ¼dĆ¼r. Ä°slĆ¢m dini, eklemlendiği her rejime, Kemalist devletin vazgeƧemeyeceği bir meşruiyet temeli sağlamaktadır. Yanı sıra, Ä°slĆ¢mi “ulĆ»l emre itaat” ilkesinin, “devletine, milletine bağlı, muti, tokgƶzlĆ¼, ahlĆ¢klı” yurttaşlar biƧimlendirmede işlevsel olacağını kestirmek iƧin kĆ¢hin olmaya gerek yoktur. Kaldı ki, Cumhuriyet rejimi, halkın sefalet ve acılara katlanmaya ancak gĆ¼Ć§lĆ¼ dinsel referanslar sayesinde ikna edilebildiği uzun ve acılı bir savaşlar silsilesinin sonucunda kurulabilmiştir. Bu durumda, devletin halkın dinsel inanƧlarıyla Ƨatışmayı gƶze alması, beklenemez.
- Dahası, yeni devlet, otokton TĆ¼rkmen, KĆ¼rt, Arap nĆ¼fusun Ć¼zerine Balkan ve Kafkaslar’dan gƶƧ etmiş gƶƧmenlerden bir “ulus” yaratma sorunuyla karşı karşıyadır. Ermenilerin soykırım, Rumların mĆ¼badele, Yahudilerin bezdirme yƶntemleriyle tasfiye edilerek gayrımĆ¼slimlerden arındırıldığı koşullarda MĆ¼slĆ¼manlık, “misak-ı millĆ®” dĆ¢hilinde kalan nĆ¼fusun bĆ¼yĆ¼k Ƨoğunluğunun elindeki tek ortak paydadır. (“TĆ¼rkleştirme”, 20’lerin sonlarına doğru başlamakla birlikte, esas olarak 1930’ların marifetidir.) Bir başka deyişle, uzun sĆ¼re yurttaşlığın tek referansını oluşturacaktır. (TĆ¼rk mevzuatında gayrımĆ¼slim yurttaşların hĆ¢len “yabancı” yerine konulmasının nedeni de budur).
- Ve nihayet, Ä°slĆ¢m(cılık) Cumhuriyet’in bƶlgesel iddialar iƧin, yani MĆ¼slĆ¼man Ortadoğu ya da TĆ¼rkĆ® cumhuriyetler Ć¼zerinde nĆ¼fuz sağlayabilmek iƧin her zaman elinde tutmak isteyeceği bir ideolojik araƧtır.
Bu nedenlerledir ki genƧ TĆ¼rkiye Cumhuriyeti, bir yandan hilafetin ilgası, devletin resmĆ® dini ilkesini kaldıran Anayasa değişikliği (1937), tevhid-i tedrisat, kamusal alanlarda dinsel simge kullanımının yasaklanması, şapka, kıyafet devrimi, Latin alfabesi ve miladĆ® takvimin benimsenmesi vb. bir dizi “sekĆ¼lerleştirici/batılılaştırıcı” reformu benimserken, bir yandan da SĆ¼nnĆ® Ä°slĆ¢m’ın başatlığı altındaki Diyanet İşleri’ni (1924) ƶrgĆ¼tleyip tĆ¼m dinsel sorunlarda bir Ƨeşit “fetva yetkisi”yle donatarak, ilkĆ¶ÄŸretim kuruluşlarında, SĆ¼nnĆ® Ä°slĆ¢m ilkelerinin Ć¶ÄŸrencilere aktarıldığı din dersleri (12 EylĆ¼l sonrası zorunlu hĆ¢le gelecektir) aracılığıyla; Ä°mam-Hatip liselerini yaygınlaştırarak… Ä°slĆ¢m’ı “devletleştirmektedir.”
Bu “aracılıklar” arasında devletin dinsel yaşamı denetim altında tuttuğu kurum olarak “Diyanet” ƶzel bir ƶnem taşımaktadır: Devlet bĆ¼tƧesinden kendisine tahsis edilen devasa payla (2013 yılında 4 milyar 604 milyon TL. ile bĆ¼tƧeden en fazla payı alan kurumlar arasında 12. sırayı tutmakta. Diyanet bĆ¼tƧesi, İƧişleri, ya da sağlık bakanlıkları bĆ¼tƧesinin iki katına ulaşıyor) Diyanet İşleri Başkanlığı, 78 000 kadar cami ve 5000 kadar Kur’an kursunu yƶnetmekte, Ć¼lkede her bir camide verilecek Cuma vaazını dikte ettirmekte, devletin medya araƧlarının dinsel iƧerikli yayınlarını denetlemekte, dinsel metinlerin TĆ¼rkƧe Ƨevirilerini gerƧekleştirmekte, toplumsal konularda “fetva” mercii işlevini gƶrmekte, Hac yolculuklarını ƶrgĆ¼tlemekte ve (DITIB adı altında) Avrupa’da yaşayan TĆ¼rkiyeli MĆ¼slĆ¼manlara dinsel hizmet gƶtĆ¼rmektedir.
Bƶylelikle yurttaşlarının “dinsel gereksinimleri”ni monolitik bir devlet kurumu aracılığıyla karşılayan, dolayısıyla da yurttaşlara dini nasıl yaşamaları (ve nasıl “yaşamamaları” gerektiğini dikte ettiren bir devlet kurumu eliyle TĆ¼rkiye Cumhuriyeti, oldukƧa ilginƧ bir “laiklik” gƶrĆ¼ntĆ¼sĆ¼ vermektedir: AlevĆ®lerden, kendilerini “MĆ¼slĆ¼man” olarak tanımlamakla birlikte herhangi bir dinsel gereği yerine getirmeyen “laik” yurttaşlardan, gayrımĆ¼slimlerden, agnostiklerden, ateistlerden… alınan vergilerle de beslenen ve resmĆ® bir SĆ¼nni Ä°slĆ¢m versiyonunu dayatan bir devlet kurumunun varlığı, devletin din karşısındaki her tĆ¼rlĆ¼ “nƶtralite” iddiasını boşa Ƨıkartmaktadır.[12]
Şu hĆ¢lde rahatlıkla ƶne sĆ¼rebiliriz: TĆ¼rkiye’de Ä°slĆ¢m, Osmanlı’dan bu yana “devlet dini”dir; ve iƧeriğiyle mesajları, işlevleri devlet Ć¼zerinde sƶz sahibi sınıfların mahiyetine gƶre değişikliğe uğramaktadır.
Bu saptama, kanımca TĆ¼rkiye’de 2002 seƧimlerinde iktidara gelen ve o gĆ¼nden bu yana tek başına iktidarda kalmayı başaran AKP’yi anlayabilmede de işlevseldir. Bilindiği Ć¼zere, TĆ¼rkiye’de sekĆ¼ler Ƨevrelerin AKP iktidarı konusundaki gƶrĆ¼ÅŸleri, esas olarak iki ƧerƧevede kutuplaşıyor:
1. AKP iktidarı Orta Doğu’nun SĆ¼nnĆ®/Şeriat rejimlerle yƶnetilen petrol zengini Ć¼lkelerin yƶnetimleriyle iƧli-dışlı, esas olarak Arap sermayesinden beslenen, radikal Ä°slĆ¢mcı kadroların ağır bastığı, takiyyeci bir partidir. “MillĆ® GƶrĆ¼ÅŸ” geleneğinin kimi unsurları, laiklik karşıtı sƶylemlerinin her seferinde rejimin gĆ¼vencesini oluşturan TSK’nın mĆ¼dahaleleriyle partilerinin kapatılması sonucunu vermesinden ders alarak ılımlı, laiklik yanlısı bir gƶrĆ¼ntĆ¼ veren AKP’yi kurup iktidara gelmişlerdir. Liberal, demokrat gƶrĆ¼ntĆ¼leri bir yanıltmacadır; AKP’nin, ƶzellikle 2007’deki seƧim başarısının ardından adım adım hayata geƧirdiği bir gizli gĆ¼ndemi vardır: TĆ¼rkiye’de Şeriat rejimini kurmak.
2. MillĆ® gƶrĆ¼ÅŸ kadrolarından samimĆ® bir ƶzeleştiriyle kopan unsurların kurduğu AKP, iktidara geƧtiğinden bu yana demokrasi gƶrĆ¼ntĆ¼sĆ¼ altında askerĆ® bir vesayet rejiminden başka bir şey olmayan eski siyasal sisteminin liberalizasyonu ve demokratikleştirilmesi yƶnĆ¼nde işlemektedir. TSK’nın siyaset sahnesindeki ağırlığının ve “derin devlet” yapılarının tasfiyesi, insan ve azınlık hakları konusundaki ilerlemeler, KĆ¼rt sorununun ƧƶzĆ¼mĆ¼ yolunda atılan adımlar, bu gƶrĆ¼ÅŸĆ¼ desteklemektedir. MuhafazakĆ¢r olduğunu gizlemeyen AKP’nin gizli bir gĆ¼ndemi yoktur. Eksik olan, geƧmişinden taşıdığı alışkanlıkları sınırlandıracak liberal sol bir partinin varlığıdır…[13]
Ä°ki analizin de AKP’nin gƶvdesini oluşturan ve siyaset alanında sƶzcĆ¼lĆ¼ÄŸĆ¼nĆ¼ Ć¼stlendiği sermaye kesiminin ƶzlem ve taleplerini dikkate almaması, ilginƧtir.
Oysa AKP’nin din/Ä°slĆ¢m ile ilişkisinde bu kesim kritik bir rol oynamakta.
12 EylĆ¼l darbesi, bilindiği Ć¼zere TĆ¼rkiye’de ithal ikameci politikaların terk edilerek neoliberal iktisadĆ® rejimin benimsenmesini ƶngƶren 24 Ocak kararlarının hayata geƧirilmesini sağlamak amacıyla gerƧekleştirildi. Bu yolla ƶnĆ¼ aƧılan yeni sermaye birikimi rejimi, emeğin hareket/ƶrgĆ¼tlenme olanaklarını bĆ¼yĆ¼k ƶlĆ§Ć¼de kısıtlarken, mevcut sermayeye kesimlerine de geniş bir hareket alanı aƧacaktı. Cumhuriyet rejiminin geleneksel burjuvazisi Marmara sermayesi dışında, “başıbozuk” (rogue) olarak tanımlayabileceğimiz bir dizi girişimci (TĆ¼rkiye Cumhuriyet devletinin 12 EylĆ¼l rejiminin hemen ardından angaje olduğu “dĆ¼ÅŸĆ¼k yoğunluklu” KĆ¼rt savaşının sağladığı elverişli ortamdan da yararlanarak) “Yeni DĆ¼nya DĆ¼zeni”nin olanaklarını lehlerine Ƨevirmeyi başardı: Ƨaycılardan banker, mafya ayakƧılarından medya patronu yaratan bu hızlı devingenlik ortamı; Anadolu’daki, kĆ¼Ć§Ć¼k Ƨaplı, geleneksel olarak muhafazakĆ¢r, kĆ¼Ć§Ć¼k ve orta boy mĆ¼teşebbislerine de pek Ƨok yeni olanaklar sunacaktı.
Cemaat bağlarını ticarĆ® girişimlere tahvil eden bu kesim, Turgut Ɩzal iktidarı dƶneminde atağa kalktı. TƜSÄ°AD’ın temsil ettiği Marmara sermayesinin ortaklık iƧin geleneksel tercihi AB Ć¼lkelerindense, başta Arap sermayesi olmak Ć¼zere MĆ¼slĆ¼man sermayedarlar ile kurulan ticarĆ® ilişkiler, MƜSÄ°AD’da temsil edilen bu kesimin hızla bĆ¼yĆ¼mesinin ƶnĆ¼nĆ¼ aƧacaktı.
“Anadolu sermayesi”, bƶylelikle hızlı bir şekilde palazlanarak siyasetin merkezine doğru kaymaya başladı. “Konsept (MASK= Milli AskerĆ® Stratejik Konsept) değiştiren” TSK’nın 1997’de giriştiği “postmodern darbe” teşebbĆ¼sĆ¼nĆ¼ ustaca manevralarla savuşturarak bu girişimi TSK’nın kamuoyu nezdindeki son kredibilitesini yok edecek bir “halkla ilişkiler” kampanyasıyla tersine Ƨevirmeyi başardı. Ve bir yandan “Genişletilmiş Orta Doğu Projesi” ƧerƧevesinde bƶlgedeki “ılımlı” Ä°slĆ¢mĆ® rejimlerle işbirliğine yƶnelen ABD’nin ƶnayak olduğu yeni uluslar arası konjonktĆ¼rĆ¼n, bir yandan da Ć¼lkede 2000 krizi ve ƶnceleyen yolsuzluklar ve Ć§Ć¼rĆ¼meye duyulan tepkinin yol aƧtığı olumlu hava iƧerisinde AKP şahsında iktidara gelmeyi başardı.
AKP ile iktidara gelen ve kendilerini “modern muhafazakĆ¢r” olarak tanımlamaktan hoşlanan yeni burjuvalar, iktisaden liberalizmi sonuna kadar savunsalar da neoliberalizmin “ruhu”yla uyumlu bir şekilde, toplumsal-kĆ¼ltĆ¼rel alanda “yeni-muhafazakĆ¢rlık”ı benimsemektedirler. BirkaƧ nedenle:
1. Ɩncelikle, “halkın bağrından Ƨıkmış”, onun değerlerine bağlı, dini bĆ¼tĆ¼n, “baba” patronlar imgesi, onlara, siyasĆ® başarıya tahvil edebilecekleri (ve ettikleri) bir toplumsal meşruiyet temeli sağlamaktadır. AKP’nin “yeni eliti” TĆ¼rk kĆ¼ltĆ¼rel hayatının Tanzimat’tan bu yana “duƧar olduğu” “halkına yabancılaşmış, Batıcı seƧkinler ile halk” Ƨelişkisini ustalıkla manipĆ¼le ederek, anti-entellektĆ¼alizmle kaynaştırdığı eklektik ve pragmatik bir anti-Batıcılığı kendi pozisyonunu sağlamlaştırma yƶnĆ¼nde kullandı.
2. Yanı sıra, yeni-muhafazakĆ¢rlığın iƧerdiği aile ve cemaat değerlerinin ihdası, ƶrgĆ¼tlĆ¼ sınıf mĆ¼cadeleleri karşısında Marmara sermayesi kadar donanımlı olmayan bu yeni burjuvaziye, istihdam ettiği emekƧilerle “patronaj” ilişkileri kurma olanağı sağlamakta, dolayısıyla daha ucuz ve talepkĆ¢rlığı daha dĆ¼ÅŸĆ¼k bir işgĆ¼cĆ¼ kaynağına erişim olanağı sağlayacaktı.
3. Yanı sıra, “muhafazakĆ¢rlık”, kĆ¼resel kapitalizmin yĆ¼kselen gĆ¼Ć§leri, ƶzellikle de Anadolu’nun MĆ¼slĆ¼man-muhafazakĆ¢r girişimcilerinin kĆ¼ltĆ¼rel tercihleriyle daha kolay rezonansa girebilen Arap-Ä°slĆ¢m sermayeyle ilişkileri daha kolaylaştıran bir kisveydi.
4. Bununla koşut olarak, “Arap Baharı”nın sağladığı uygun atmosferde dinsel referanslı muhafazakĆ¢rlık, AKP’nin neo-Osmanlıcı yƶnelişinde TĆ¼rkiye’nin Ortadoğu’daki nĆ¼fuz alanını genişletme hedefiyle de uyumlu gƶzĆ¼kmektedir.
Şunu da belirtmekte bir beis yok; neoliberalizm, salt sermayenin yĆ¼ksek ƶlĆ§Ć¼de ve sınırsız devingenliğini ƶngƶren bir iktisadĆ® tercih olmanın Ƨok ƶtesinde, (Sosyalist Blok’un Ƨƶkmesi ve bunun sağladığı ideolojik ƧƶzĆ¼lme, iletişim teknolojilerindeki hızlı gelişmeler, dayanıksız tĆ¼ketim malları Ć¼retiminin Ƨapının devasa ƶlĆ§Ć¼lerde genleşmesi, finans vb. sektƶrlerin sınaĆ® Ć¼retime ƶndelik kazanması, vb… etkenlerin sonucu) kapitalizmin “modernist” paradigmasında bir kırılmaya da denk dĆ¼ÅŸmektedir. “Postmodern” sıfatıyla tanımlanan bu kırılma, kapitalist modernizmin ulus-devlet, sekĆ¼larizm, liberal demokrasi, insan hakları gibi “olmazsa olmaz” sayılan bir dizi standardından vazgeƧişe işaret eder. Bir başka deyişle, neoliberal evresinde kapitalizmin “ethos”unu “Batı uygarlığı”nın standartları değil, “Kuzey tĆ¼ketim toplumu”nun daha gevşek, muğlak, esnek ve geƧirgen “norm”ları biƧimlendirmektedir. Postmodern norm aşımı, dinselin gƶrĆ¼nĆ¼rlĆ¼k kazanması konusunda Ƨok daha hoşgƶrĆ¼lĆ¼dĆ¼r; ƶzellikle de “sınıf mĆ¼cadelesi”ni ikame eden “kimlik” ƧerƧeveleri aracılığıyla alttan gelecek itirazları sisteme entegre etme yetisi sergilediklerinde…
Kabul etmeli, krizlerle sarsılan AB’ye girme ısrarından vazgeƧip, bir “Ƨeper Ć¼lke” konumuyla Orta Doğu’da Kuzey’in “koƧbaşlığını” Ć¼stlenen “ılımlı MĆ¼slĆ¼man” bir TĆ¼rkiye ABD-AB Ƨevreleri tarafından da oldukƧa “hayırhah” karşılanmıştır – en azından AKP Arap Baharı’nda yakaladığı popĆ¼laritenin rĆ¼zgĆ¢rıyla Orta Doğu’ya mĆ¼dahil, ƶzerk bir gĆ¼Ć§ olma niyetini aşikĆ¢r edene dek…
* * *
Bu durumda, vurgulamalı: gĆ¼nĆ¼mĆ¼z TĆ¼rkiyesi’nde din-devlet ilişkilerinde kƶklĆ¼ bir dƶnĆ¼ÅŸĆ¼m yaşanmamaktadır. TĆ¼rkiye’de devlet Ä°slĆ¢m dini Ć¼zerindeki denetimini sĆ¼rdĆ¼rmektedir; tersi varit değildir. Ne ki, devletin dĆ¼meninde bir kadro değişikliği yaşanmıştır. Marmara baronları, yani geleneksel Batıcı, sekĆ¼ler burjuvazi iktidarını AKP’nin temsilcisi olduğu, kĆ¼ltĆ¼rel olarak muhafazakĆ¢r taşra burjuvazisiyle paylaşmaya razı gelmek durumunda kalmıştır. Ve bu “yeni” burjuvazinin siyasal temsilcileri, dinsel referanslara eski kadrolardan Ƨok daha fazla bağlıdır. Bir başka deyişle, devlet, yƶnetimi bugĆ¼n din ile Ć¼nsiyeti Ƨok daha yĆ¼ksek bir kadronun elindedir.
Bu durum, Kemalist cenahın yaymaya Ƨalıştığı Ć¼zere laikliğin ilga edilerek Şeriat’ın Anayasa ilan edilmesine yol aƧmayacaktır kuşkusuz. Ya da TĆ¼rkiye’nin rejiminin Ä°slĆ¢mĆ® bir teokrasiye dƶnĆ¼ÅŸmesi bir hayli uzak bir ihtimaldir. Ancak yeni burjuvazi, yukarıda ƶzetlemeye Ƨalıştığım sınıfsal yƶnelimlerini hayata geƧirmek Ć¼zere, SĆ¼nni-Ä°slĆ¢m yorumunu alabildiğince yaygınlaştırma ve toplumsal konsensĆ¼s temelini Ä°slĆ¢mĆ® bir eksene kaydırma Ƨabası iƧerisinde olacaktır. Bu, Ä°slĆ¢m dininin (SĆ¼nnĆ® yorumunun), belki siyasal değil ama toplumsal-kĆ¼ltĆ¼rel rolĆ¼nĆ¼n giderek artması anlamına gelir. Bir başka deyişle, TĆ¼rkiye, yeni yƶnetici kadrolarının elinde, Diyanet fetvalarının toplumsal yaşamın her alanında daha fazla etkili olduğu, kadınlarla erkekler arasındaki toplumsal mesafenin daha da arttığı, ahlĆ¢k bekƧiliğinin daha yoğunlaştığı, bireysel yaratıcılığın daha Ƨok tƶrpĆ¼lendiği, mahalle baskısına teslim bir Orta Doğu Ć¼lkesi olmaya yƶnelmektedir.
SĆ¼nnĆ®-Ä°slĆ¢m referanslı bu toplumsal-kĆ¼ltĆ¼rel muhafazakĆ¢rlık iklimi ise, gerek iƧeride, gerek dışarıda, yĆ¼kselen sınıf “MĆ¼slĆ¼man sanayiciler ve iş adamları”nın vizyonlarıyla hiƧ kuşkusuz ki daha uyumludur…


N O T L A R
[*] Latince. “Ä°ktidar kiminse onun dini geƧerlidir.” (Joachim Stephani, 1612)
[1] “Din: Teorisi/ Pratiği, DĆ¼nĆ¼, BugĆ¼nĆ¼” (6 ve 13 Nisan 2013) Sempozyumu’nun Ankara’daki (6 Nisan 2013) “Dini- Eleştirel Olarak Anlayabilmek” oturumuna sunulan tebliğ… Din: Teorisi/ Pratiği, DĆ¼nĆ¼, BugĆ¼nĆ¼- Sempozyum Tebliğleri, Editƶr: Sibel Ɩzbudun - Mahmut Konuk, Ɯtopya Yay., 2013… iƧinde…
[2] Gilbert 1992: 298.
[3] Gilbert (2012: 173) Heusch’un “kutsal (sacred)/ ilahĆ® (divine) ayrımına, bu iki kavramın Batı-Hıristiyan dĆ¼nyasında birbirinden ayırt edildiği, ve ancak yerel halklar bƶyle bir ayırım yaptığında antropolojik bir geƧerliliği olacağını ƶne sĆ¼rerek karşı Ƨıkmakta. Kanımca, Afrika (ve kimi GĆ¼neydoğu Asya) krallıkları ile antik Yakın Doğu krallıkları arasındaki farklılıkların ifadesinde işlevsel olduğu ƶlĆ§Ć¼de, bu ayrıma mĆ¼racaat etmekte bir beis yoktur.
[4] Oysa kralın gĆ¼Ć§lĆ¼ dedesi Sargon ve halefleri, Rimush ve Manishtusu sar kissati (“evrenin kralı”) sanıyla anılmaktaydı.
[5] Aktaran: Michalowski (2012: 34)
[6] SĆ¼mer mitolojisine gƶre krallık, Tufan’dan sonra gƶkyĆ¼zĆ¼nden inmiştir. Bkz. Pritchard (der.) (1973: 28-29).
[7] ƖlĆ¼mden sonra apotheosis’e uğrayan Roma imparatorları divus adıyla anılırken, Roma tanrıları “deus” olarak adlandırılmaktaydı. Yalnızca bu bile, Romalıların ƶlĆ¼ imparator ile tanrı arasındaki “fark”ın bilincinde olduklarını ve imparatorun “tanrı”lığının bir imalat olduğunu gƶstermektedir. Price (1992: 79) da divi’nin dei’yle aynı muameleyi (kurban sunuları, tapınaklar vb.)gƶrmesine karşın, ancak tanrıların “ata” kabul edildiğini, divi’ye bƶyle bir ayrıcalığın tanınmadığını belirtir.
[8] “Tanrılar korkusunu arkalarına alan tiranlarınız ve krallarınız tapınak hazinelerini yağmalıyor; yasak, sĆ¼rgĆ¼n ve cinayetlerle kentleri aristokrasilerinden yoksun bırakıyor; ahlĆ¢ksız bir şiddetle kadın ve kızları onurundan ediyor, onlara Indigetes [atasal tanrılar] ve divi adını veriyorsunuz; en derin nefretle kovalamanız gerekenleri tahtırevanlarla, sunaklarla, tapınaklarla ve başka kĆ¼ltlerle onurlandırıyor, doğumgĆ¼nlerini oyunlarla kutluyorsunuz. (Oracula Sibyllina viii. 392-401. Akt. Price 1992: 99).
[9] Nelson (1992: 142) Papa’nın bu ritĆ¼eli, tahta geƧmenin merkezĆ® ayinini oluşturduğu Bizans’tan esinlenmiş olabileceğini kaydediyor. Ancak taƧ kuşanma, kesinlikle Yeni Ahit’e dayandırılan bir edimdir.
[10] Bkz Karpat (2001).
[11] “Kemalist laiklik modeli hem otoriter hem de antidemokratiktir. TĆ¼rk devleti Ä°slĆ¢m’ “yukarıdan” siyasallaştırmıştır, yani, onun Ć¼zerinde yorum tekeli ve denetim sağlamıştır. AmaƧ nĆ¼fusu sekĆ¼lerleştirmek, farklı mĆ¼min cemaatlerini tĆ¼rdeşleştirmek, ve cumhuriyetƧi, laik, etno-milliyetƧi (“TĆ¼rkleştirici) bir devlet Ä°slĆ¢mı’nı yaygınlaştırarak Ć¼lkenin teritoryal bĆ¼tĆ¼nlĆ¼ÄŸĆ¼nĆ¼ sağlamaktır.” (Karakaş 2007: 3)
[12] Nitekim dinin devletin denetimi altında tutulması gereği ve bunun yararları bizzat Diyanet sƶzcĆ¼leri tarafından da dile getiriliyor. Nasıl mı? İşte Alevi-Bektaşi Dernekleri Federasyonu eski genel başkanı Turan Eser’in Diyanet İşleri Başkanlığı (DÄ°B) hakkında Ankara 17. Ä°dare Mahkemesi’nde aƧtığı davada, DÄ°B’in savunması:
“Diyanet İşleri Başkanlığı (DÄ°B), Ankara 17. Ä°dare Mahkemesi’ne verdiği yanıtta cemevi dememeye ƶzen gƶstererek kurumun AtatĆ¼rk’Ć¼n sağlığında laiklik ilkesinin gereği olarak kurulduğunu ifade etti. Yanıtta laiklik ilkesinin bir ƶzelliğinin de devlete din hĆ¼rriyeti Ć¼zerinde denetim yetkisi tanıyan bir nitelik taşıdığı belirtilerek dini denetim altında tutmanın devletin işi olduğu ifadelerine yer verildi.
DÄ°B’nın kurulmasının tarihi nedenlerin gerƧeklerin ve Ć¼lke koşullarıyla gereksinmelerinin doğurduğu bir zorunluluk sonucu olduğu belirtilen yanıtla hĆ¢len 1924 savaş koşullarının devam ettiği kaydedilerek kurumun dini bir teşkilat değil idari bir teşkilat olduğu, dinin devletƧe denetiminin yĆ¼rĆ¼tĆ¼lmesinin TĆ¼rk milletinin Ƨağdaş uygarlık seviyesine erişmesi ve yĆ¼celmesine hizmet ettiği iddia edildi. Yanıtta, Diyanet’in gĆ¼cĆ¼nĆ¼n tartışılmayacağını vurgulanarak bunun bir Anayasa hĆ¼kmĆ¼ olduğunu 2280 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun 89. Maddesinde yer alan bir ifadeyle DÄ°B’in yerinin korunması iƧin siyasi parti kapatabileceği ifade edildi.” (Esra KoƧak, “Diyanet’ten AtatĆ¼rk’lĆ¼ Cevap”, BirgĆ¼n, 18 Ocak 2013)
[13] Bu eğilim, en azından yakın zaman ƶncesine dek Batı dĆ¼nyasından gƶzlemcilerin gƶrĆ¼ÅŸlerini de ifade etmekteydi. Ɩrnek iƧin bkz. Karakaş (2007), Steinbach (2011).


KAYNAKLAR
Amin, Samir (2006). Modernite Demokrasi ve Din. KĆ¼ltĆ¼ralizmlerin Eleştirisi. TOFV/ƖzgĆ¼r Ɯniversite, Ankara, 2006.
Bloch, Maurice (1992). “The ritual and royal bath in Madagaskar: the dissolution of death, birth and fertility into authority”, Rituals of Royalty, D. Cannadine ve S. Price (der.) Cambridge University Press.
Frankfort, Henri (1948). Kingship and the Gods: A Study of the Near Eastern Religion as the Integration of Society and Nature. University of Chicago Press.
Garster, T. H. (der.)(1964). The New Golden Bough. A New Abridgment of the Classic Work by Sir James George Frazer. Chicago: Mentor Books.
Gilbert, Michelle (1992). “The person of the king: ritual and power in a Ghanaian state. Rituals of Royalty, D. Cannadine ve S. Price (der.) Cambridge University Press.
- (2012) “The Sacralized Body of the Akwapim King”, Religion and Power, Nicole Brisch (der.), The Oriental Institute of the University of Chicago.
de Heusch, Luc (2009). Pouvoir et Religion (Pour rĆ©concilier l’Histoire et l’anthropologie) CNRS Editions, Paris.
Houtart, FranƧois (2006). SociologĆ­a de la ReligiĆ³n, Editorial de Ciencias Sociales, La Habana.
Karakaş, Cemal (2007). Turkey: Islam and Laicism Between the Interests of State, Politics and Society, PRIF Reports no. 78. Peace Research Institute, Frankfurt.
Karpat, Kemal H. (2001). The Politicization of Islam. Reconstructing Identity, State, Faith and Community in the Late Otoman State. Oxford University Press.
Kepel, Giles (1993). The Revenge of God: The Resurgence of Islam, Christianity and Judaism in the Modern World. Polity Press.
McCaffrey, Enda (2009). The Return of Religion in France: From Democratisation to Postmetaphysics. Palgrave McMillan.
Michalowski, Piotr (2012). “The Mortal Kings of Ur: A Short Century of Divine Rule in Ancient Mesopotamia. Religion and Power, Nicole Brisch (der.), The Oriental Institute of the University of Chicago.
Nasr, Sayyed Vali Reza (2001). Islamic Leviathan. Islam and the Making of State Power. Oxford University Press.
Nelson, Janet L. (1992). “The Lord’s anointed and the people’s choice: Carolingian royal ritual.” Rituals of Royalty, D. Cannadine ve S. Price (der.) Cambridge University Press.
Price, Simon (1992). “From noble funerals to divine cult:the consecration of Roman Emperors”, Rituals of Royalty, D. Cannadine ve S. Price (der.) Cambridge University Press.
Pritchard James B. (der.) (1973). The Ancient Near East, An Anthology of Texts and Pictures. Princeton University Press.
RiviĆØre, Claude (2005). Socio-anthropologie des religions, Armand Colin.
Selz, Gebhard J. (2012). “The Divine Prototypes”, Religion and Power, Nicole Brisch (der.), The Oriental Institute of the University of Chicago.
Steinbach, Udo (2011). “State and Religion in Turkey”. J. Namour (der.) State And Religion. Comparing Cases of Changing Relations. A conference report. Beyrut: Friedrich Ebert Stiftung.
Ullmann, Walter (1969). The Carolingian Rennaissance and the Idea of Kingship, Londra, Methuen.
Winter, Irene J. (2012). “Touched by the Gods: Visual Evidence fort he Divine Status of Rulers in the Ancient Near East”, Religion and Power, Nicole Brisch (der.), The Oriental Institute of the University of Chicago.

Yorum Ekle

BLOGGER

|/fa-clock-o/ Başlıklar$type=list-tab$c=5$date=1$au=0$page=1$sn=1

/fa-star-o/ Ɩne Cıkanlar$type=list-tab

/fa-comments/ Yorumlar$type=list-tab$com=0$c=5$src=recent-comments$pages=1

/fa-history/ Arşivden $type=list-tab$source=random-posts$author=0$c=5

/fa-users/ TAKIP ET

Ad

“HOŞGƖRƜDEN EŞİTLİĞE: TƜRKLERLE ERMENÄ°LER ARASINDAKÄ° GƜƇ Ä°LİŞKÄ°LERÄ°NÄ° BÄ°R SÄ°VÄ°L HAKLAR MODELÄ° ARACILIĞIYLA DEĞİŞTÄ°RMEK,1,“KOBANƊ’NÄ°N ‘BÄ°Z’Ä°MLE NE ALƂKƂSI VAR?,1,“NEFRET SUƇLARI” VE “ZEHÄ°RLÄ° KAN” ƜZERÄ°NE,1,1 MAYIS 2015’DE Ä°STÄ°KAMET(Ä°MÄ°Z) -2014’TE OLDUĞU GÄ°BÄ°!- TAKSÄ°M,1,1 MAYIS 2016 DERS(LER)Ä°,1,1 MAYIS’A GÄ°DERKEN: AKP KADINLAR İƇİN NE YAPTI,1,1 mayis,14,100. YAŞINDA EKÄ°M DEVRÄ°MÄ°’NÄ°N ANIMSATTIKLARI,1,100’E 1 KALA ERMENÄ° GERƇEĞİNÄ°N TOPOĞRAFYASI,1,12 eylul,4,12 EYLƜL 2010 SONRASI,1,12 EYLƜL KÄ°ME KARŞIYDI?,1,12 EYLƜL YARGILANDI… MI?,1,12 EYLƜL’Ɯ YARGILAMAK...,1,1915- HRANT VE ADALET,1,1968’Ä°N 50. YILINDA SARI YELEKLÄ°LER,1,2013,1,2014,1,2014 İƇİN 2013’ƜN 1 MAYIS DERSLERÄ°,1,2015,1,2015 1 MAYIS’INDAN 2016’YA YÄ°NE YENÄ°DEN ISRARLA TAKSÄ°M,1,2016,1,2018,1,2019: YERKƜREDE VE COĞRAFYAMIZDA Ä°ÅžĆ‡Ä° SINIFI(MIZ),1,23 NÄ°SAN BÄ°TTÄ° ‘KUTLU DOĞUM’ VERELÄ°M,1,24 HAZÄ°RAN SEƇİM(LER)Ä° VE TAVIR(IMIZ),1,7 HAZÄ°RAN 2015 SEƇİMLERÄ°’NE DAÄ°R -GEREKƇELÄ°- TAVRIMIZ,1,7 HAZÄ°RAN’DAN 1 KASIM’A HDP NOTLARI,1,8 mart,3,A-UTOPYA’YA UNUTULMAZ BÄ°R YOLCULUK,1,ABD EMPERYALÄ°ZMÄ° VE VENEZƜELLA 2019,1,AƇIK SƖZLƜ OLMAK Ä°YÄ°DÄ°R (7 HAZÄ°RAN SONRASINA DAÄ°R DEĞERLENDÄ°RME),1,ADALET: ANTROPOLOJÄ°K BÄ°R BAKIŞ,1,afis,1,AFRÄ°N (VE SURÄ°YE’N)Ä°N ƖTESÄ°DÄ°R,1,AFRÄ°N (VE SURÄ°YE),1,AKADEMÄ°NÄ°N ƖZGƜRLƜĞƜ İƇİN,1,akademisyen,2,AKADEMÄ°SYEN SORUMLULUĞU,1,AKLIMIZDA TAŞIYORUZ SÄ°ZLERÄ°,1,akp,36,AKP Ä°KTÄ°DARI VE GƜNDELÄ°K HAYATIN Ä°SLƂMÄ°LEŞTÄ°RÄ°LMESÄ°,1,AKP Ä°SLƂM FAŞİZM ve KADINLAR,1,akp.kriz,1,AKP’NÄ°N ‘KƜLTƜR POLÄ°TÄ°KALARI’?,1,AKP’NÄ°N “DERÄ°N DEVLET”Ä°,1,AKP’NÄ°N “KINDER KUCHE KIRCHE”SÄ°,1,AKP’NÄ°N “MUHAFAZAKƂR”LIĞI NEYE DENK DĆœÅžER,1,AKP’NÄ°N “ORGANÄ°K AYDINLARI” VE HAZÄ°RAN KALKIŞMASI,1,AKP’NÄ°N BAŞKAN”LIĞI,1,AKP’NÄ°N EĞİTÄ°M SÄ°STEMÄ° MÄ° DEDÄ°NÄ°Z,1,AKP’NÄ°N EĞİTÄ°M SÄ°STEMÄ°: MÄ°LLÄ°YETƇİ MANEVÄ°YATƇI VE PÄ°YASACI,1,AKP’NÄ°N EĞİTÄ°M SÄ°STEMÄ°YLE Ä°MTÄ°HANI,1,AKP’NÄ°N KADINLARA KARŞI SAVAŞI: MADAM GÄ°BÄ° ƖLMEK,1,AKP’NÄ°N MUHAFAZAKƂRLIĞI Ä°SLƂMCILIĞI NEOLÄ°BERALÄ°ZMÄ° VE KADINLAR,1,aktuel,4,aktĆ¼el,2,ALEVƎLÄ°K VE SINIF MƜCADELESÄ°: KƜLTƜR VE EKONOMÄ° POLÄ°TÄ°K,1,aleviler,1,amerika,2,ANADOLU’NUN “YA BASTA”SI,1,antropoloji,10,ANTROPOLOJÄ°: NASIL VE NİƇİN,1,arkeoloji,1,ARSIV,1,ATAERKÄ°” ƜZERÄ°NE,1,ATAERKÄ°L PAZARLIK BOZULDU,1,AVM’LER,1,AVRUPA BÄ°RLİĞİ: ƇOKKƜLTƜRCƜLƜĞƜN “KRÄ°ZÄ°”,1,aydinlar,9,aydinlar devrimciler,27,AYŞE ƖĞRETMEN “DAVA”SININ ANIMSATTIĞI,1,Barış Bildirimi metni,1,baris,7,basin,3,BAŞKALDIRIDIR MÄ°ZAH YA DA HİƇ!,1,BE ZÄ°MAN JƎYAN NA BE,1,BEJDAR’IN TUTSAK ALINAMAYAN ŞİİRLERÄ°,1,BEKLE BÄ°ZÄ° -YENÄ°DEN- TAKSÄ°M,1,BELLEKLE GELECEĞİN KARŞILAŞMASI,1,bilim,3,BÄ°R “ELEŞTÄ°RÄ°”YE KISA KENAR NOTLARI,1,BÄ°R “Ä°MKƂNSIZ AŞK” HÄ°KƂYESÄ°: “AKADEMÄ° VE ƖZGƜRLƜK,1,BÄ°R “PRAKSÄ°S ANTROPOLOJÄ°SÄ°” İƇİN,1,BÄ°R AYDIN(LIK) HƂLÄ° FÄ°KRET BAŞKAYA,1,BÄ°R DAHA ASLA DÄ°YEBÄ°LMEK İƇİN: GƖZALTINDA KAYIPLAR,1,BÄ°R Ä°KTÄ°DAR (YENÄ°DEN-)ƜRETME ARACI OLARAK MOBBÄ°NG[*],1,BÄ°R Ä°KTÄ°DAR ARACI OLARAK KORKU,1,BÄ°R KEZ DAHA “TERƖR” MƜ,1,BÄ°R KÄ°MLÄ°K SÄ°YASETÄ° OLARAK MÄ°LLÄ°YETƇİLÄ°K VE IRKƇILIK,1,BÄ°R MÄ°LAT: REFERANDUM VE SONRASI,1,BÄ°YOLOJÄ° KADER MÄ°? ya da “FITRAT”A DAÄ°R,1,BÄ°ZÄ°M DELÄ°LERÄ°MÄ°Z,1,BM DB VE IMF’NIN DILINDE KADIN YOKSULLUĞU,1,bƶlge,3,BU 12 EYLƜL REJÄ°MÄ°… BURADAN ƇIKIŞ YOK,1,BU NE ŞİDDET BU CELƂL? (YA DA “GULYABANÄ°” KÄ°M),1,BUGƜN ADNAN YƜCEL KONUŞACAĞIZ,1,CELLATLARIN DƖKTƜKLERÄ° KAN,1,cevre,14,CHARLIE HEBDO’YA SALDIRI TE’VÄ°LLERÄ° VE TAVRIMIZ,1,chd,1,cinayetler,12,CUJUS REGIO EJUS RELIGIO,1,CUMHURBAŞKANLIĞI SÄ°STEMÄ° VEYA BU KADAR YETKÄ°YÄ° BABANIZA VERÄ°R MÄ°YDÄ°NÄ°Z,1,Ƈile'nin Antropolojisi: Bir Anı Bir Gƶzlem ve Bir Tahlil Girişimi,1,ƇOCUKLAR ƖLMESÄ°N DEMEK TERƖR SUƇU MU,1,ƇOCUKLARININ ETÄ°YLE BESLENEN ƜLKE,1,ƇƖZƜMƜN SOSYO-EKONOMÄ°K YANI,1,DAĞLAR ERÄ°RSE – ZEVEBƂN,1,DAÄ°MA YAŞAYACAKTIR Ä°SMÄ°YLE MƜSEMMA YAŞAR KEMAL,1,DARBE GÄ°RİŞİMÄ° VE SONRASI,1,dava,13,davalar,1,DELÄ° DUMRUL’UN “KENTSEL DƖNĆœÅžĆœM”Ɯ ya da YOLSUZLUK RANTIN Ä°KÄ°Z KARDEŞİDÄ°R,1,DEMÄ°RÄ°N TUNCUNA Ä°NSANIN...,1,demokrasi,2,DEMOKRATÄ°KLEŞ-ME PAKETÄ°,1,dersim,2,devlet,12,DEVLETÄ°N ERKEKLERÄ° YA DA KADINA ŞİDDET NASIL ƖNLENMEZ,1,DEVLETÄ°N KƜRTAJI: ROBOSKƎ,1,DEVLETLƛLAR,1,devrim,9,DİĞERLERÄ° VE KENT HAKLARI…[*],1,dinler,7,DÄ°NLER Ä°SLƂM VE KADIN BEDENÄ°,1,dinleti,1,DÄ°RENEN DAMAR[*] ƇƜRƜMEYEN,1,direnis,3,dunya,5,dĆ¼nya,56,dĆ¼sĆ¼nce ƶzgĆ¼rlĆ¼gĆ¼,2,EGEMENLERÄ°N “PYRRHUS ZAFERÄ°”: F-TÄ°PÄ°,1,egitim,12,EKÄ°M DEVRÄ°MÄ° SOSYALÄ°ZM KADINLARIN KURTULUŞU,1,ekoloji,10,ekonomi,7,elestiri,1,ELEŞTÄ°RÄ° HAYATTIR; YAŞATIR,1,emek,15,emekciler,3,EMEKƇİLER İŞSÄ°ZLER YOKSULLAR NEREDE,1,emperyalizm,8,EMPERYALÄ°ZM- T. “C” VE AFRÄ°N,1,enternasyonalizm,1,ENTERNASYONALÄ°ZM ƜZERÄ°NE NOTLAR,1,ERCAN BÄ°NAY’DAN (BAFRA T TÄ°PÄ°) MEKTUP VAR: ABDULLAH KALAY’A ƖZGƜRLƜK,1,ermeniler,4,ESKÄ°(MEYEN)/ YENÄ° TƜRKÄ°YE”DE BARIŞ (MI),1,etnoloji,2,EVET ƇIKSA DA “HAYIR”,1,EVLAT YOLDAŞ,1,fasizm,6,FAŞİZM VE KADINLAR,1,felsefe,1,feminist,1,FÄ°DEL İƇİN SANCAĞI YARIYA Ä°NDÄ°RMEYÄ°N DAHA DA YƜKSELTÄ°N,1,FRIEDRICH ENGELS VE AÄ°LENÄ°N,1,genclik,2,GERƇEKTEN DE NEDÄ°R TERƖR,1,GƖBEKLÄ°TEPE BÄ°ZE NEYÄ° ANLATIYOR,1,gĆ¼ncel,4,gĆ¼ndem,11,GƜNDEM’E DƜNE VE BUGƜNE DAÄ°R,1,HAFIZASINI YÄ°TÄ°RMEYEN “DERSÄ°M’E AĞIT,1,hakkinda,1,HƂL ƜLKEYÄ° KUTUPLAŞTIRIYOR,1,HƂL VE GÄ°DİŞ(Ä°MÄ°Z),1,HANGÄ°MÄ°Z ƖZGƜRƜZ KÄ°,1,hareketler,1,Hasta Tutsak Abdullah Kalay 2. Heyet Raporuna Rağmen Tahliye Edilmiyor!‏‏,1,HAVADIR SUDUR ATEŞTÄ°R YANÄ° HAYATTIR GRUP YORUM,1,HER GƜN DƖRT Ä°ÅžĆ‡Ä° BEŞ KADIN,1,HER KƖYDE BÄ°R “KƖPEK” VARDIR,1,HİƇLEŞTÄ°RÄ°LME KAYGISINDAN ƖFKEYE SARI YELEKLÄ°LER,1,HRANT,1,hrant dink,4,hrant dink'in katline 2015 perspektifinden bakmak,1,hukuk adalet,33,IŞILTILI VE “TEHLÄ°KELÄ°” BÄ°R KADIN: SUAT DERVİŞ,1,IŞİD VE Ä°SLƂMCI “FEMÄ°NÄ°STLER”,1,ibrahim kaypakkaya,1,Ä°FADE ƖZGƜR(LƜĞƜ) MƜ,1,Ä°FADE ƖZGƜRLƜĞƜ VAZGEƇİLEMEZ ƖNCELÄ°KLÄ° DEĞERDÄ°R,1,iktidar,10,iletisim,2,inanc,7,insan haklari,1,isci-sendika,11,islam,14,islam.ortadogu,1,Ä°SLƂMCI-MUHAFAZAKƂRIN ZÄ°HÄ°N HARÄ°TASINDA BÄ°R GEZÄ°NTÄ°: “NASIL BÄ°R KADIN(LIK),1,Ä°STANBUL SEƇİMÄ° - BÄ°R DEĞERLENDÄ°RME,1,isyan,15,Ä°ÅžĆ‡Ä° SINIFI 2017 1 MAYIS(’IMIZ) VE KATLÄ°AMIN 40. YILINDA TAKSÄ°M,1,Ä°ÅžĆ‡Ä° SINIFININ KADINLAŞMASI,1,Ä°TÄ°RAZ VE ELEŞTÄ°RÄ° “HAZIROL”DA DURMAZ,1,Ä°YÄ° KÄ° YAŞADILAR Ä°YÄ° KÄ° YAZDILAR,1,KADIN(LAR) VE DEVRÄ°M(LER),1,KADINLAR KAPÄ°TALÄ°ZM FAŞİZM VE AKP,1,KADINLAR GERƇEKTEN DE “SINIFLAR-ƜSTƜ” MƜ,1,KADINLAR İƇİN OLABÄ°LECEK EN KƖTƜ ALAŞIMIN ORTASINDAYIZ,1,KADINLARA KENTLERE GECELERE DAÄ°R,1,KADINLARIN KURTULUŞU: MARKSÄ°ZM’SÄ°Z OLUR MU,1,kadin,57,kadinlar,11,KALBÄ°M(Ä°Z) CÄ°ZRE’DEDÄ°R,1,kapitalizm,22,KAPÄ°TALÄ°ZM KƜLTƜR DÄ°RENİŞ,1,KAPÄ°TALÄ°ZMÄ°N KENDÄ°NÄ° Ä°MHASI: NEOLÄ°BERALÄ°ZM,1,kart,1,katlamlar,1,katliamlar,7,KELLE FIYATINA HƜRRIYET ESIRLIK BEDAVA,1,KENTÄ° (YOKSULLARINDAN) TEMÄ°ZLEMEK,1,KEŞFEDÄ°LMEMİŞ GELECEĞİN BİƇİMLENMESÄ° İƇİNDÄ° SAMÄ°R AMÄ°N,1,kitap,35,KOBANƊ BÄ°ZÄ°MDÄ°R BÄ°Z KOBANƊ’YÄ°Z,1,KOLEKTÄ°F BÄ°R DEVLET CÄ°NAYETÄ°: HRANT DÄ°NK,1,komĆ¼nizm,5,kriz,53,KRÄ°Z SAVAŞ VE Ä°ÅžĆ‡Ä° SINIFI ƜZERÄ°NE GƖRĆœÅžLER,1,KRÄ°ZDEN Ä°NSAN MANZARALARI[*],1,KƜLTƜR “YERLÄ° VE MÄ°LLÄ°” MÄ°DÄ°R?YA DA NEDÄ°R,1,kĆ¼ltĆ¼r sanat,29,KƜRESEL KƜLTƜR” MƜ,1,kĆ¼rt sorunu,1,laiklik,1,LAÄ°KLÄ°K MÄ° HANGÄ°SÄ°,1,latin amerika,11,LATÄ°N AMERÄ°KA: SAĞIN GERÄ° DƖNĆœÅžĆœ - 1/ BREZÄ°LYA ƖRNEĞİ,1,LATÄ°N AMERÄ°KA: SAĞIN GERÄ° DƖNĆœÅžĆœ-2/ PARAGUAY: “TEKNÄ°K DARBE,1,LATÄ°N AMERÄ°KA’DA BARIŞ SƜREƇLERÄ°,1,LATÄ°N AMERÄ°KA’DAN “BARIŞ SƜREƇLERÄ°”: EL SALVADOR ƖRNEĞİ,1,LATÄ°N AMERÄ°KA’NIN DESAPARECIDO’LARI,1,leninizm,3,LƜZUM” ƜZERE: BÄ°R KEZ DAHA Ä°STANBUL SEƇİMÄ°,1,MAĞLUP MU DENÄ°R ŞİMDÄ° ONLARA?,1,MARKSÄ°ST-LENÄ°NÄ°ST ROMAN YAZARI : VEDAT TƜRKALÄ°,1,marksizm,5,MARKSÄ°ZM + V. Ä°. LENÄ°N = EKÄ°M DEVRÄ°MÄ° (NOTLARI),1,MARKSÄ°ZM AÄ°LE AŞK CÄ°NSELLÄ°K ƜZERÄ°NE SƖYLEŞİ,1,MARKSÄ°ZM VE KADIN ƜZERÄ°NE,1,Marksizm ve Kadın: Emek Aşk Aile,3,MARKSÄ°ZM VE KADINLARIN KURTULUŞU,1,MARX’IN DĆœÅžĆœNCE DƜNYASINA BÄ°R SEYAHAT: ETNOLOJÄ° DEFTERLERÄ°,1,MARX’TAN ƖĞRENEN BÄ°R ƇUKUROVALI: OKTAY ETÄ°MAN,1,MASKELÄ° FAŞİZM: “POPƜLÄ°ST AŞIRI SAĞ,1,medya,1,MEVTAYI Ä°YÄ° BÄ°LMEZDÄ°K,1,milliyetci,2,mizah,2,MURAT’IN DĆœÅžĆœ LAMBORGHÄ°NÄ°LER VE DƜNYAYI DEĞİŞTÄ°REBÄ°LMEK,1,mĆ¼cadele,13,MƜCADELE BOYU BÄ°R YAŞAM: SCHAFIK JORGE HANDAL,1,MƜCADELEYE DEVAM”[1] “BU DAHA BAŞLANGIƇ,1,NE OLDU O “Ä°MTÄ°YAZSIZ SINIFSIZ KAYNAŞMIŞ KÄ°TLE”YE,1,NEO-FAŞİZM(LER) “FEMÄ°NÄ°ST” MÄ°,1,NEO-LÄ°BERAL TƜRKÄ°YE’DE MUHAFAZAKƂRLAŞMA/ DĆœÅžKƜNLEŞME DÄ°YALEKTİĞİ,1,NEO-LÄ°BERAL TƜRKÄ°YE’NÄ°N “EN ALTTAKÄ°LER”Ä°: Ä°ÅžĆ‡Ä° SINIFI KƜRTLEŞİRKEN,1,neoliberal,11,newroz,1,NÄ°CE ONYILLARA ‘YENÄ°KAPI’LI YOLDAŞLAR,1,O GƜN BU ƜLKEDE. O GƜN O ALANDA,1,OĞLUM(UZ) ƖLƜMSƜZDƜR,1,ohal,4,OKTAY AĞABEY(Ä°MÄ°Z,1,ONLAR ƇALIP ƇIRPTIKƇA BÄ°Z YOKSULLAŞIYORUZ,1,ORƇUN,1,ortadogu,8,ORTADOĞU’DA BÄ°R KARABASAN: IŞİD,1,OSMANLI’YI “Ä°HYA” ETMEK: AKP’NÄ°N TƖRENLERÄ°,1,OTUZƜƇ KOR DĆœÅžTƜ YƜREĞİMÄ°ZE…,1,ƖFKELENÄ°NCE ƇOK GƜZEL OLUYORSUN TƜRKÄ°YE,1,ƖFORÄ°NÄ°N ORTASINDA,1,ƖĞRETTÄ°KLERÄ° HATIRLATTIKLARIYLA GREÄ°F DÄ°RENİŞİ,1,ƖLƜMSƜZ ABÄ°(MÄ°Z) OKTAY ETÄ°MAN,1,ƖRGƜTLƜ MƜCADELE ETİĞİ VE SOSYALÄ°ST DEMOKRAS,1,ƶteki,26,ƖZEL MƜLKÄ°YETÄ°N DEVLETÄ°N KƖKENÄ° ƜZERÄ°NE,1,ƖZERKLÄ°KƇİ ANAYASA SONRASINDA BOLÄ°VYA DERSLERÄ°,1,ƖZGECAN’IN KATLÄ°NÄ°N AKP’YLE NE Ä°LGÄ°SÄ° VAR,1,ƶzgeƧmis,1,ƶzgĆ¼rlĆ¼k,3,panel,3,PARANOYA VE MEGALOMANÄ°NÄ°N (“YENÄ°”) REJÄ°MÄ°,1,PARÄ°S KATLÄ°AMI “BARIŞ SƜRECÄ°” VE HESAPLAŞMA,1,politika,12,POPƜLER KƜLTƜRE ELEŞTÄ°REL BAKIŞLAR - KISA BÄ°R TARÄ°HƇE,1,postmodernizm,1,protesto,2,RECEP’Ä°N TƜRKƜ(/ŞİİR)LERÄ°,1,referandum,3,rejim,1,roboski,1,ROBOSKÄ°’NÄ°N KANAYAN KARANFÄ°LÄ°,1,rƶportaj,12,SAHÄ° “VESAYET (REJÄ°MÄ°)” KALKTI MI,1,SAHÄ°CÄ° OLMAK,1,savas,3,savas-baris,1,SAVAŞ ŞIDDET ƜZERINE EKONOMI-POLITIK VE ANTROPOLOJIK NOTLAR,1,SAYGI VE HAYRANLIKLA ƇHD GENEL KURULU’NA,1,secim,18,secimler,4,seƧim,5,SEƇİMLERÄ°N SONRASINDA,1,seminer,1,sempozyum,1,SEN ƇƜRƜMENÄ°N RESMÄ°NÄ° ƇİZEBÄ°LÄ°R MÄ°SÄ°N ABÄ°DÄ°N?YA DA MEMLEKETTEN EĞİTÄ°M MANZARALARI,1,SEN MÄ°SÄ°N “BARIŞ” DÄ°YEN,1,sibel ƶzbudun,1,sinifsal bakis,10,SÄ°VAS KATLÄ°AMI O GƜN ORADA BÄ°TMEDÄ°,1,siyonizm,4,SÄ°YONÄ°ZM ANTÄ°-SEMÄ°TÄ°ZM VE BÄ°R “MUGALATA” ƜZERÄ°NE,1,SOMA “SON” OLSUN; AMA DEĞİL,1,sosyal bilimler,4,SOSYAL BÄ°LÄ°MLER: BÄ°R ŞEY YAPMALI,1,sosyalizm,12,SOYKIRIM ƜZERÄ°NE RESMƎ SƖYLEMLER ya da T.C. SOYKIRIMI NEDEN TANIMALIDIR,1,SOYKIRIMA TANIKLIK(LAR),1,soykirim,2,sƶylesi,1,sƶyleşi,2,SƖYLEŞİ: OKURYAZARLIK ƜZERÄ°NE,1,suriye,2,SURUƇ’UN İŞARET ETTİĞİ,1,SUSMA SUSTUKƇA SIRA SANA MUTLAKA GELECEK,1,SUSMA! SUSTUKƇA SIRA SANA GELECEK,1,SUYUN DELÄ° DUMRULLARI: ƖZELLEŞTÄ°RMELER,1,SƜREKLÄ°LEŞTÄ°RÄ°LEN OHAL VE,1,ŞİDDET MÄ° MEŞRUÄ°YET YÄ°TÄ°MÄ° MÄ°,1,ŞİDDET NEDEN KAPÄ°TALÄ°ZMÄ°N “OLMAZSA OLMAZI”DIR,1,taksim,3,tanitim,12,TANTALOS’U YARATMAK,1,tarih,15,tck,2,tck301,1,temel demirer,17,tercĆ¼me,2,terƶr,1,TIMEO HOMINEM UNIUS LIBRI/ TEK KÄ°TAPLI Ä°NSANDAN KORKARIM,1,TOTALÄ°TARYANÄ°ZMÄ° SOKAKTA ALT EDEBÄ°LMEK,1,TOTALÄ°TERLEŞMEYE Ä°HVAN’LAŞMAYA KARŞI,1,TƖREN ULUS-DEVLET Ä°KTÄ°DAR[*],1,Turkey a Beauty When Angry,1,tĆ¼ketim,1,TĆ¼rk Akademiası: GerƧekten kadınlar iƧin Bir Cennet mi,1,TƜRK HALKI BARIÅžĆ‡I MI,1,TƜRK(Ä°YE) Ä°SLƂMI’NDA KADIN OLMAK,1,tĆ¼rkiye,79,ULAŞ ULAŞ’TIR,1,UNUTMAYACAĞIZ UNUTTURMAYACAĞIZ: ŞAHÄ°T OL ANKARA GARI,1,UNUTULMAMASI GEREKENLER,1,Ć¼niversite,6,ƜNÄ°VERSÄ°TEYÄ° ƖLDƜRMENÄ°N SEKÄ°Z YOLU (YA DA ƜNÄ°VERSÄ°TE PÄ°YASAYA NASIL ENTEGRE OLUR,1,VAHŞETÄ°N ALTERNATÄ°FÄ° VAR ELBETTE,1,VAR OLANDAN KOPMAK İƇİN YEREL SEƇİM VE SORU(N)LARI,1,VENEZƜELLA VE EMPERYALÄ°ZM KONUSU,1,VESAYET REJÄ°MÄ°” ƖLDƜ YAŞASIN “Ä°LERÄ° DEMOKRASÄ°,1,video,24,VURUN “ƖTEKÄ°”NE,1,YA SEV YA TERKET: BÄ°R BÄ°AT ARACI OLARAK MOBBÄ°NG,1,YA SOSYALÄ°ZM YA BARBARLIK,1,YANIT: OLAN VE GELEN[*],1,YARGI BAĞIMSIZLIĞI” MI DEDÄ°NÄ°Z,1,yasam,18,YENÄ° TOPLUMSAL HAREKETLER NE KADAR “YENÄ°”,1,yeni yil,2,YENÄ° YƖK YASA TASLAĞI ƜZERÄ°NE: PÄ°YASA ƜNÄ°VERSÄ°TEYÄ° YUTARKEN,1,YENÄ°DEN HAYKIRABÄ°LMEK: “YERÄ°MÄ°Z MUTFAK DEĞİL DƜNYA,1,YERELÄ° BÄ°RLÄ°KTE YƖNETMEK - NASIL BÄ°R DƜNYA Ä°STÄ°YORSAK ƖYLE BÄ°R YEREL YƖNETÄ°M,1,YILDIZLARIN GƜNCESÄ°NÄ° TUTAN ADAM: CENGÄ°Z GƜNDOĞDU,1,yƶk,3,yƶnetim,1,YƜREĞİMÄ°ZDE,1,ZAPATÄ°STALARIN 33. YILI: BÄ°R DEĞERLENDÄ°RME,1,ZEYTÄ°NLİĞİ ZÄ°NDAN YAPAN SÄ°STEMATÄ°K ZULME DÄ°RENENLER,1,ZÄ°NDAN(LAR)IN TƜRKƇESÄ°,1,ZORUNLU BÄ°R AƇIKLAMA (II)… VE BÄ°R EKLEME,1,
ltr
item
sibelšŸ‚ƶzbudun: “CUJUS REGIO, EJUS RELIGIO!” [*] [1]
“CUJUS REGIO, EJUS RELIGIO!” [*] [1]
sibelšŸ‚ƶzbudun
https://sibelozbudun.blogspot.com/2013/12/cujus-regio-ejus-religio-1.html
https://sibelozbudun.blogspot.com/
https://sibelozbudun.blogspot.com/
https://sibelozbudun.blogspot.com/2013/12/cujus-regio-ejus-religio-1.html
true
1739006321341950428
UTF-8
Loaded All Posts Not found any posts Diger daha fazla Yanıtla Cancel reply Sil Ana Sayfa Sayfa Posta Hepsini Gƶr BUNA BENZER Etiket Arsiv Ara BĆ¼tĆ¼n Yayinlar Ä°steğiniz gƶnderi bulunamadı Ana Sayfaya Dƶn Sunday Monday Tuesday Wednesday Thursday Friday Saturday Paz Pts Sal Car Per Cum Cmt January February March April May June July August September October November December Oca Sub Mar Nis May Haz Tem Agu Eyl Eki Kas Ara simdi 1 dakika ƶnce $$1$$ minutes ago 1 saat ƶnce $$1$$ hours ago dĆ¼n $$1$$ days ago $$1$$ weeks ago more than 5 weeks ago Followers Follow THIS CONTENT IS PREMIUM Please share to unlock Copy All Code Select All Code All codes were copied to your clipboard Can not copy the codes / texts, please press [CTRL]+[C] (or CMD+C with Mac) to copy