“Hepimiz mahpusuz. Ama kimimizin hücresinde pencere var kimimizinkinde yok.” [2] ‘Kadına Yƶnelik Åiddete KarÅı Ulusl...
“Hepimiz mahpusuz.
Ama kimimizin hücresinde
pencere var
kimimizinkinde yok.”[2]
‘Kadına Yƶnelik Åiddete KarÅı Uluslararası
DayanıÅma ve Mücadele Günü’ dolayısıyla düzenlediÄiniz bu etkinliÄe “Kent ve
Kadın” konulu bir sunuÅla katılmamı istediniz benden…
Büyük bir sevinçle. Ama madem ki bu
semineri geceyarısına doÄru düzenliyorsunuz, bir bildiÄiniz vardır, diyorum.
Ve izninizle, benden istediÄiniz temalar
arasına bir de “gece”yi ekliyorum.
Ćünkü hepimiz biliyoruz ki geceler
kadınlar iƧin tekinsizdir. Ama ƶzellikle kentlerde!
Kırsal kesimde yaÅayanlar gecenin sorun
teÅkil etmediÄini bilirler orada. Zaten erkekler iƧin de fazla bir anlam ifade
etmez.
Ya gün boyu ekinde ƧalıÅır, gece ise
televizyon karÅısında uyuklarsınız… Ya erkekler kahvede okey oynarken kadınlar
konu komÅu ziyaretine, mukabeleye filan gider. En iyi ihtimalle de düÄüne… Kƶy
yaÅamında ne kadın ne de erkeÄin, kendini “güvensiz” hissetmesi iƧin fazlaca
bir neden yoktur.
Ćünkü hemen herkes ya komÅu ya
akrabadır. 300-500 kiÅilik bir yerleÅimde, toplumsal denetim, bireylerin
ƶzgürlüklerini sınırlandırırken, güvenliÄi büyük ƶlçüde saÄlar… En kƶtü risk,
gece karanlıÄından yararlanan kaƧamak iliÅkilerin konu-komÅu tarafından
yakalanıp “dedikodu” konusu olmasıdır. O kadar…
Oysa kentlerde… Hele metropol
kentlerde.. Gece kadınlar aƧısından büyük soruna dƶnüÅür. TehditkĆ¢r, tehlikeli,
tekinsizdir…
Bir zamanlar Londra polisinin kadınların
güvenliÄi iƧin yayınladıÄı bir broÅür geƧmiÅti elime… Kadınlara geceleri ana caddeden
ayrılmamaları, tek baÅlarına karanlık sokaklara girmemeleri, toplu taÅıma
araçlarında erkek grupları ya da güven telkin etmeyen erkeklerle gözgöze
gelmekten kaƧınmaları, evlerinin kapılarını sıkıca kilitlemeleri, tanımadıkları
kiÅilere kapı aƧmamaları… vb. telkin ediliyordu. Londra polisi kadınlara adeta
“bizden umut yok,” diyordu; “baÅınızın Ƨaresine bakın…”
Kentlerdeki
erkek egemenliÄi kadınları ikiye bƶlmüÅtür. “Gündüz kadınları” ve “gece
kadınları”... Gündüz kadınları, anadır, bacıdır, karıdır, yardır. Mahremdirler;
“KiÅiye ƶzel”dirler yani. Ya ƧarÅıya ƧıkmıÅlardır, ya akraba-komÅu gezmesine,
hasta ziyaretine… Mubahtır.
Oysa
gece kadınları? Onlar mahrem deÄildirler… Kimsenin bacısı, anası, avradı, yari
olamazlar. Kimse onları tam olarak bilemez, avucunun iƧinde tutamaz. Erkeklerin
ortak ilgi ve iyelik alanına dahil olabilirler ancak. Ćzerlerinde her erkeÄin
“hak”kı vardır; bu hakkı tek baÅına temellük etmeye kalkıÅmak,” racona
ters”tir. Ya bar-pavyona ya da geneleve dairdirler gece kadınları. DüÅmanca,
aÅaÄılayıcı bir kƶsnüllüÄün hedefi, nesnesidirler her daim. Cazip ama
tehlikeli, eÄlendirici ama güvenilmezdirler. Arzulanırlar ve ürkülür onlardan.
Geceleyin yuvasının, erkeÄinin (babası,
aÄabeyi, kocası…) koruyuculuÄundan sıyrılıp da sokaÄın tekinsizliÄine adım atan
kadınlar erkekler iƧin bir ikircim kaynaÄı olagelmiÅtir ƶteden beri. Ćyle ya,
cadılar gündüz sıradan, zararsız ihtiyarlarken, gece olunca süpürgelerine
binip, Åeytan’la meÅ’um randevuları iƧin havalanmazlar mı?
Bir bakıma ƶzel-kamusal; mahrem-umumƮ
ikiliÄine denk düÅen gece-gündüz kliÅesi nedeniyledir ki “mazbut” kadınlardan
beklenen, geceleyin evlerinde oturmaları, yanlarında namahrem olmadan sokaÄa
Ƨıkmamalarıdır. Tek baÅına sokaÄa Ƨıkmayı gƶze alan kadın, “gece kadını” muamelesinin
muhatabıdır; buna istekli olduÄu varsayılır. İtirazı ise “ceza”yı gerektirir:
sƶzlü ya da fiilĆ® taciz, tecavüz, Åiddet, belki de ƶldürülmek…
Evet, kentler geceleyin kadınlar iƧin
tekinsizdir… Bu nedenledir ki kadın hareketlerinin taleplerinden biri,
sokakları bol ıÅıklandırılmıÅ, bol meydanlı, insan-merkezli, Åenlikli ve güvenlikli
kentlerdir…
* * *
Yalnız geceleri mi?
İƧerdikleri olanca “ƶzgürlük” vaadine
karÅın, kentler kadınlar iƧin genelde tekinsizdir… Tekinsiz ne sƶz, giderek bir
cehenneme dƶnüÅmektedir. Ćzellikle son yıllarda kentsel rantın kapitalist sermaye
birikiminin merkezine yerleÅmesinin “metamorfoza uÄrattıÄı” günümüz
kentlerinde.[3]
Evet, metamorfoz. Birden Ƨehresi deÄiÅti
kentlerin. Upuzun, yüksek mi yüksek binalar sardı ufuklarını. Türkiye 141
gƶkdelenle Avrupa’nın en Ƨok gƶkdeleni olan ülke unvanını kazandı… 91 binayla
İstanbul, Moskova’yı takip ediyor; ama endiÅelenmeyin, 2016’da, 127 gƶkdelenle
onu geride bırakacak… Ve ister inanın ister inanmayın, 37 gƶkdelenli Ankara,
Paris’i Åimdiden “geƧmiÅ” durumda![4]
Ya AVM’ler?[5] Åimdiden
memleketin 9 milyon metrekaresini iÅgal etmiÅ durumdalar… Dile kolay; 2014 sonu
itibariyle sayıları 368’i bulacak. 100’den fazlası İstanbul, 40 kadarı Ankara,
20’si İzmir’de…[6] (Oysa
Paris’teki AVM sayısı 17;[7] Berlin’de 23;[8] Zürih’te ise 3![9])
Ve kentin baÄrını delik deÅik eden
bilmem kaƧ Åeritli yollar, tüneller, kƶprüler… Kent merkezlerini yayalara
kapayıp otomobillerin iÅgaline aƧan ucube bir kent planlamacılıÄı… (Hatırlar
mısınız bilmem; Melih GƶkƧek bir zamanlar Ćankaya’dan hareket eden bir
otomobilin yolda hiƧ durmadan EsenboÄa’ya varacaÄı bir kent oluÅturmak üzere
düÄmeye basmıÅtı: Sanırım mimarlar, kent planlamacıları, kentliler, genƧler
gibi bir takım “bozguncu” unsurların muhalefeti olmasaydı, AKP
belediyeciliÄinin dünya kentbilim tarihine armaÄanı olacaktı bu: otoyol-kent.
Evet, muhalefetinizle Melih GƶkƧek’i o kendinden menkul “uluslararası
ƶdül”lerinden birinden ettiniz!)[10]
Uzmanlar 40 bin kiÅiyi bir saatte bir
kƶprüden karÅıya raylı sistem ile geƧirmek iƧin iki, otobüs ile geƧirmek iƧin
dƶrt, otomobille geƧirebilmek iƧin ise oniki Åeride gereksinim olduÄunu
kaydediyorlar. 15 yılda Ankara’da yeni bir metro hattı aƧmayan, aƧılanların
taÅıdıÄı yolcu sayısının ise, yapılan katlı kavÅaklar, geniÅletilen yollar,
araç kapasitesini sürekli arttırma çabaları nedeniyle beklenenin çok altında
kaldıÄı bir belediyeciliÄin vardıracaÄı sonuƧ…[11]
Peki, kentsel rant uÄruna AVM’lerin,
gƶkdelenlerin, bilmem kaƧ Åeritli yolların istilasına uÄrayan neo-liberal
kentlerde insanların, ƶzellikle de kadınların yaÅam Åansı nedir?
Bilmem biliyor musunuz? Brezilya’nın
Topraksızlar Hareketi MST’nin liderlerinden Charles Trocate’nin “Otomobil ile
ulaÅım erkektir ve ırkƧıdır,” dediÄini aktarır Metin YeÄin bir yazısında.[12] Ćyle ya, New
York’ta yapılan bir araÅtırma, otomobil sürücülerinin yüzde 75’inin erkek, bir
o kadarının da beyaz olduÄunu gƶsteriyor.
Neo-liberal kent politikaları kentsel
alanları “soylulaÅtırıp” yoksullardan zenginlere aktarıyorsa, bu durumda kentin
madunları da giderek kadınlaÅıyor, demektir. Ćyle ya, dünya mülksüzlerinin
ƧoÄunluÄunu (yüzde 70) kadınlar oluÅturuyorsa ve ƶrneÄin Türkiye’de kentsel
mülkiyetin büyük bƶlümü (yüzde 70 dolayları) erkeklerin elinde toplanmıÅsa,[13] siz bakmayın plaza
reklamlarında boygƶsteren albenili, Åık, bakımlı kadınların bolluÄuna; kentsel
“soylulaÅmanın” da esasta “eril”, bir baÅka deyiÅle erkek zenginliÄiyle Ć¢lĆ¢kalı
bir süreƧ olduÄunu sƶyleyebiliriz. Ya da, kadınların büyük ƧoÄunluÄunun
kentlilerin “en alttakiler”ini oluÅturduÄunu.
Åunu unutmamak gerek; kentsel
soylulaÅma, bir baÅka süreƧle, yoksulların giderek kent saƧaklarına itilmesiyle
atbaÅı gitmekte… Bu, dünyada Ƨok bilinen bir uygulama; Türkiye’de ise ekonominin lokomotifine inÅaat
sektƶrünü yerleÅtiren AKP hükümetlerinin kentsel mekĆ¢nların tükenmesi üzerine,
“depreme dayanıklı konutlar inÅa edeceÄiz” diye “kentsel dƶnüÅüm” adı altında
mahalleleri yerle bir edip yerlerine plazalar, lüks konutlar, AVM’ler filan
inÅa etmesi Åeklinde tezahür ediyor. Bunu yaparken de yıktıkları mahallelerin
eski sakinlerini, kent dıÅlarında inÅa edilmiÅ beton kutulara sürüyorlar.
ĆrneÄi Ƨok; İstanbul/ Ayazma’da olan-bitenleri hatırlamak yetecek.
Biliyorsunuz, Ayazma AÄaoÄlu’na peÅkeŠçekilip onun elinde My World Europe adıyla
bir “marka kent” ucubesine dƶnüÅtürülürken, Ayazma’nın ƧoÄu Kürt olan eski
sakinleri, Halkalı/ BezirganbahƧe’deki TOKİ konutlarına gƶnderildiler. ĆoÄunun
aylık geliri 600-900 TL arasındaydı, düzenli bir iÅleri yoktu. Bu parayla
BezirganbahƧe’de yerleÅtirildikleri konutların banka kredi borcunu, apartman
giderlerini, elektriÄini, suyunu ƶdeyemediler. Dairelerini satıp, yeniden
gecekondularını inÅa etmek üzere Silivri’ye, Trakya’ya gƶƧtüler… Bƶylelikle
ekmeklerini kazandıkları kentten iyice uzaklaÅtırılmıŠoldular.
Bir an iƧin kendinizi BezirganbahƧe’deki
“toplu mezar”lardan birine yerleÅtirilmiÅ kadınlardan biri olarak tahayyül
edin…
Bilirsiniz, büyük kentlerdeki gecekondu
mahalleleri, akrabalık ve hemÅerilik iliÅkisi üzerinden oluÅturulmuÅtu. Yeni
gelen, eski gelenlerden aldıÄı yardımla inÅa ederdi gecekondusunu ve kırsal
dayanıÅma ƶrüntüleri, kente taÅınmıŠolurdu. Darda kalana maddi yardım, iÅ
bulma, hastaya bir kĆ¢se Ƨorba gƶtürme, veresiye alıÅveriÅ yapabileceÄin bakkal…
Yabancı, düÅmansı kent ortamında, yeni kentli yoksullara bir soluk alma
olanaÄıydı. Bir Åey daha… Gecekondunun bahƧesinde yetiÅtirilen biber, domates,
patlıcan, tandırda piÅirilen ekmek, kümeste yetiÅtirilen tavuk, dar zamanların
bankası görevini görüyordu adeta.
Kentsel dƶnüÅüm, mahalleleri daÄıtıp
aileleri beton bloklara gƶmerken, bu dayanıÅmayı da tarumar etmekte. Bundan en
Ƨok etkilenenler ise, ocaÄı kaynatmaktan, ƧocuÄa bakmaktan, ƧamaÅırı-bulaÅıÄı
yıkamaktan sorumlu kadınlar, hiƧ kuÅkusuz. TıkıÅtırıldıkları kümesten hallice
beton bloklarda, hoÅbeÅ edecek, eriÅteyi imeceyle kesecekleri, ƧamaÅırı
birlikte yıkayacakları, Ƨocuklarını emanet edecekleri komÅularından, veresiye
yazdıracakları bakkaldan, domates-biber yetiÅtirecekleri bahƧelerinden
kopartılmıÅ, izole bir yaÅama mahkĆ»m kılınırken kent yaÅamı daha da
ƧekilmezleÅiyor onlar iƧin…[14] Mimar Sinan
Güzel Sanatlar Ćniversitesi Åehir ve Bƶlge Planlama Bƶlümü ƶÄretim üyelerinden
Yard. DoƧ. Dr. Erbatur ĆavuÅoÄlu’nun AKP’nin kentsel dƶnüÅümünü “Filistin tipi
kentsel dƶnüÅüm” olarak tanımlaması boÅuna deÄil.[15]
“Ama,” diye itiraz edebilir liberal gƶrüÅlü aklıevvel
bir iktisatƧı bu sƶylediklerime, “kentleÅme kadınların iktisadĆ® yaÅama
katılmasını hızlandırıyor, onları baÄımsız bir gelire sahip kılıyor…”
DoÄrudur, kentleÅme kadınların ƶnünde
ücretli iÅ imkĆ¢nını aƧıyor. En düÅük ücretli, en güvencesiz, en kayıtdıÅı
olanları genellikle. Kadın istihdamının dünya ƶlƧeÄinde kayıtdıÅında
yoÄunlaÅması, ÅaÅırtıcı deÄil. Dünyada düÅük gelirli ülkelerde kadınların yüzde
60’ının informel sektƶrde istihdam edildiÄi hesaplanmakta. SonuƧ mu? En düÅük
ücretli, en güvencesiz, en kƶtü koÅullu iÅlerde ƧalıÅan kadınlar, bunu
saƧaklarında dıÅlanmıŠbir yaÅam sürdürdükleri kentlerde
gerƧekleÅtirdiklerinde, iÅte ve evde günde 17 saat ƧalıÅmak zorunda kalıyorlar.[16]
Bir baÅka deyiÅle, “ücretli bir iÅte
ƧalıÅıyor olmak”, kentli kadınların ƧoÄunun durumunu hiƧ de düzeltmiyor.
Tersine, iŠile konut arasında giderek uzayan mesafeleri[17] her gün biraz
daha sıkıÅan trafik, biraz daha kalabalıklaÅan toplu taÅıma araƧları iƧinde kat
etmek, pazar pazar dolaÅarak sebzenin, deterjanın en ucuzunu bulmaya Ƨabalamak,
Ƨocukları okuldan ya da emanet edilen akraba, konu komÅu veya sokaktan -neo-liberal
iktisat politikaları kreÅ ve yuvaları düÅük gelirliler iƧin eriÅebilir olmaktan
Ƨıkardı, biliyorsunuz- toparlamak, eve koÅturup yemek yapıp bulaÅık yıkamak…
yani hem evde hem de iÅte, boÄaz tokluÄuna ƶlesiye ƧalıÅmak anlamına geliyor…
Ve “dƶnüÅtürülmüŠkentler”in, ya da neo-liberal
kent politikalarının kentli kadınların ƧoÄunluÄunu oluÅturan yoksul, hatta orta
hĆ¢lli kadınlara sunacak hiƧbir Åeyleri yok. Tam tersine, onların son yaÅam
alanlarını da ellerinden almanın peÅinde… ĆrneÄin, Ƨevreyi hoyratƧa yok
ederken, soludukları havayı, iƧtikleri, yemek piÅirdikleri, ƧamaÅır-bulaÅık yıkadıkları
suları kirleterek…[18]
ĆrneÄin arada bir Ƨıkıp bir soluk
alacakları, Ƨocuklarını salacakları parkları, diÄer insanlarla
buluÅabilecekleri, fikir, haber, dedikodu alıÅveriÅinde bulunabilecekleri
meydanları yok etmekle meÅgul. Belki biliyorsunuzdur; Dünya SaÄlık Ćrgütü’ne
gƶre kentlerde yaÅayan insan baÅına minimum 9 m2, tercihan 15 m2
yeÅil alan gerekiyor. Dünyanın megakentlerinde bile bu gƶzetiliyor.
ĆrneÄin, New York’ta kiÅi baÅına 23,
Londra’da 22, Paris’te 11.5 m2 yeÅil alan düÅüyor. Ya İstanbul mu? İstanbul’da
kiÅi baÅına düÅen yeÅil alan miktarı, belki inanmayacaksınız ama, 1 m2![19]
Ya meydanlar? Türkiye’nin nabzı,
İstanbul’un Ƨarpan kalbi Taksim meydanının “yayalaÅtırma” etiketiyle dƶnüÅtüÄü
trajediden hiƧ sƶz etmiyorum. Bilmem yakın zamanlarda hiƧ gittiniz mi, orası
Åimdi geniÅ bir cezaevi avlusunu andırıyor.
GerƧek Åu ki, agorafobik AKP iktidarı,
büyük bir hızla tüketiyor kentlerin meydanlarını. DüÅünün ki, “İstanbul’da 2003
yılına kadar insanların toplanabilecekleri alan sayısı 470 iken, bu sayı Åimdi
80’e düŔmüŠdurumda.[20] Tabii ki
yerlerine AVM’ler, rezidanslar, gƶkdelenler dikildi… Uzmanlar İstanbul’da
beklenen deprem gerƧekleÅtiÄinde insanların nerede toplanacaÄını soruyor, haklı
olarak. Yanıt yok, çünkü “depreme karÅı güvenli binalar” bahanesiyle baÅlatılan
“kentsel dƶnüÅüm”, deprem toplanma alanları dĆ¢hil, meydanlarını, yeÅil
alanlarını yuttu kentlerin…
* * *
Sƶze gecelerin kentlerde yaÅayan
kadınlar iƧin tekinsiz olduÄundan bahisle baÅlayıp, ardından kapitalizmin mevcut
duraÄında bir kĆ¢r üretme alanına, deyim yerindeyse bir “üretim aracı”na dƶnüÅen
kentlerin kadınların büyük bir ƧoÄunluÄu, alt ve orta sınıf kadınları iƧin
yalnız geceleri deÄil, yaÅam boyu nasıl tekinsizleÅtiÄini sergilemeye ƧalıÅtım.
Evet, kapitalist kent, nüfusunun büyük
ƧoÄunluÄu, hele ki kadınlar iƧin bir cehennem. SƶzcüÄün gerƧek anlamında.
Yalnızca her gün biraz daha Ƨıldırtıcı hĆ¢le gelen trafiÄi, lüzumsuz
gƶkdelenleri, iƧinde satılan her Åeyin insanın cebini yaktıÄı AVM’leri,
“soylulaÅırken” sakinlerini gittikƧe daha uzaÄa sürmesiyle, hava-su-toprak
kirliliÄi, temel hizmetlerin eriÅilmezliÄi, yabancılaÅtırıcı-yalnızlaÅtırıcı
etkisi ile deÄil.
Aynı zamanda “suƧ”u, saldırganlıÄı
sıradanlaÅtırması, iƧselleÅtirmesi, yaÅamının aslĆ® unsuru hĆ¢line getirmesiyle
de ƶyle.
Evet, yoksulluk ve suƧ, modern
(“kapitalist” olarak okunmalı) kentlerin kronik ifrazatındandır. Yoksul
varoÅlar, varsıllıÄın katlandıÄı kent merkezleri, ya da zenginlerin ikamet
ettiÄi “güvenli” siteler iƧin hep esrarlı, tehditkĆ¢r, tekinsiz mekĆ¢nlardır…
İkiye bƶlünmüÅtür neo-liberal kent, yoksullarla zenginleri ayıran sınır, her
gün biraz daha belirgin hâle gelmektedir. Bir tarafta lüksün tepeleme
yıÄıldıÄı, ıÅıltılı eÄlence, iÅ, yaÅam mekĆ¢nları, bir tarafta da alabildiÄine
uzaklara sürülmüÅ, duraklarda saatlerce itiÅ kakıŠdoluÅacaÄınız otobüsleri,
minibüsleri beklediÄiniz, elektriÄine, suyuna güç yetiremediÄiniz, Ƨamurlu,
karanlık sokaklarıyla teneke mahalleler…
“İstanbul’da birtakım alt yapısı
olmayan, Åehirden uzak, Åehirle baÄlantısı olmayan yerleÅim bƶlgelerine
dairelerin yanına bir cami, bir okul ve bir alıÅveriÅ merkezi yapılıyor. Burada
bir kadın ne yapar. Sosyallik tarzlarını orada icra edemez. BaÅakÅehir gibi
yerlerde, alıÅtıÄı gibi kapı ƶnüne Ƨıkamaz, komÅusuyla konuÅamaz. Bu mimari
buna izin vermez. Anketlere gƶre orada bir sürü insan antidepresanla yaÅıyor.
Kadınları bırakın genƧler buralarda ne yapar? GenƧler sadece alıÅveriÅ
merkezlerinde buluÅabiliyorlar. Dolayısıyla bu dƶnüÅümler bir Åiddet alt yapısı
oluÅturuyor. Bu Fransa’da da bƶyle oldu, İngiltere’de de bƶyle oldu. O nedenle,
Åehirle baÄlantısı kopuk, sineması, kültür merkezi, kütüphanesi, küçük esnafı
olmayan yerleÅimler yapılmıyor artık. TOKİ tarafından, Ƨƶlün ortasında birden
bire mahalle oluÅturur gibi yapılan yapılar 10-15 sene sonra Åiddete yol
aƧacak,”[21] diyor bu konuda, Fransa’daki vahÅi
kentsel dƶnüÅümün günümüzdeki banliyƶ Åiddetine yol aƧtıÄının altını Ƨizerek.
Belki de yanılıyor… Belki de Åiddet,
yoksulluÄun yoÄunlaÅmasının, ya da ne bileyim, genƧlerin ƶfkesinin bir sonucu
olmaktan Ƨok, lebensraum’unu sürekli
olarak geliÅtirmeye ƧalıÅan kapitalist sistemin bir taammüdĆ® bir imalatı…
UyuÅturucu, fuhuŠçeteleri bizatihi polisin besleyip, yıldırıp kaƧırmak üzere
sakinlerinin üzerine saldıÄı Gülsuyu’nda olduÄu gibi ƶrneÄin.[22]
Ćünkü nihayetinde, kentlerin
taÅı-topraÄı gerƧekten de altın… Ama artık topraklarından kopup ekmek peÅinde
buralara gƶƧ eden yoksullar iƧin deÄil. Muteber kentsel mekĆ¢nları tüketip
gƶzünü yoksulların sıÄındıÄı gecekondu mahallelerine, varoÅlara diken inÅaat
Åirketleri, “soylulaÅtırma”dan vurgun vuran spekülatƶrler, onların haracını
yiyen yerel yƶneticiler ve hepsinin gerisindeki siyasal iktidar iƧin…
Neo-liberalizmin “Kırk HaramĆ®leri”, el
birliÄiyle yaÅamı kentlilere dar ediyorlar… Hele ki kadınlara…
21 Kasım 2014 09:56:39, Ankara.
N O T L A R
[1]
24 Kasım
2014 tarihinde Ankara’da düzenlenen “Kadın Katliamlarına, Erkek Åiddetine,
GericiliÄe KarÅı; KaranlıÄı Yırtmak ve YaÅamı Savunmak İƧin ‘YaÅam
Nƶbeti’ndeyiz!” baÅlıklı etkinliÄin “Kent-DoÄa DireniÅ ve Kadın (saat:23.40-
00.25)” oturumunda yapılan konuÅma… KaldıraƧ, No:162, Aralık 2014…
[2] Halil Cibran.
[3] “Endüstriyel üretimin
karÅılaÅtıÄı aÅırı birikim krizlerini aÅmak yolunda inÅaat yapmak üzerinden
geƧici Ƨƶzümler üretilmiÅtir, üretilmeye devam etmektedir,” diyor David Harvey.
“Kentlerde yeni büyük binaların inÅa edilerek sermayenin kĆ¢rlılıÄını devamlı
kılacak yeni bir ortamın oluÅturulması saÄlanmaya ƧalıÅılıyor. (…) Kapitalist
toplumlarda kentsel mekân sermaye için yeniden ve yeniden üretilen bir meta
hĆ¢lini almıÅtır. Büyük ƶlƧekli inÅaat yapmak hoÅa gidiyor. İŠgƶkdelenleri,
AVM’ler ve mega projeler yapılıyor ve bunun üzerinden borƧlanılarak finansman
saÄlanıyor. Bu sektƶr üzerinden Ƨok para kazanılıyor.” (“Harvey: Evsizlerden
Ćok BoÅ Ev Var”, Birgün Pazar, 30
Mart 2014, s.17.)
[4] Gülistan Alagƶz, “BaÅımız GƶÄe
Erdi”, Hürriyet, 9 Temmuz 2014, s.11.
[5] AVM’leri bir
“Amerikan yaratımı, Amerikan ihracı” olarak deÄerlendiren Profesƶr George
Ritzer, onların “Amerikan tüketim kültürünün küreselleÅmesinin bir parƧası”
olduÄunu, modern olmanın, varsıllıÄın simgesi olduÄunu vurgulayıp ekliyor:
Bence bir dereceye kadar tüketim kültürü, insanları tüketime takıntılı hâle
getiriyor. (…) Tıpkı Marx’ın ileri sürdüÄü gibi, din insanların afyonu olur ve
devrimci faaliyetlerle ilgilenmemelerini saÄlar. Bence tüketim kültürü iƧinde
Ƨok aktif olan bireyler, politik faaliyetlere zaman bulamazlar ve hatta bu
faaliyetlere ilgilerini kaybederler, ƶzelliklede muhalif olanlara... Bu
bakımdan, iktidarda kalmak isteyen bir politik rejim, daha çok tüketim
katedrali inÅa etmeye yƶnelebilir. Bu katedraller iƧinde daha Ƨok insanın
olması insanları sokaklardan ve radikal faaliyetlerden uzak tutar. (Ćmür Åahin
Keyif, “İktidarda Kalmak İsteyen AVM İnÅa Eder”, Birgün, 29 Eylül 2014, s.17.)
[6] “AVM Furyası: Sayı 368’i
Buluyor…”, Birgün, 9 Haziran 2014,
s.5.
[7] Bilgi e.parisinfo.com’dan
alındı.
[8] Kaynak: europe-cities.com.
[9]
http://www.cbre.eu/portal/pls/portal/res_rep.show_report?report_id=1672
[10] Yine de Melih GƶkƧek’in “hayali”
Ankaralılara pahalıya mal oldu. “Ćankaya’dan havaalanına giden anayolun
yanyollarla kesilmemesi iƧin ‘bat-Ƨık’larla karnından yarılan, ƶrneÄin
Kavaklıdere caddesinde bir kentin en ƶnemli ‘piyasa’sı, kamusal alanı yok
edildi,” diyor Cengiz BektaÅ. “İnsanlar karÅıdan karÅıya geƧemiyorlar.
‘Merhaba’laÅamıyorlar. Ancak el sallayabiliyorlar birbirlerine…” (Cengiz
BektaÅ, “Halk Bunun Neresinde?” Cumhuriyet,
12 Åubat, 2013, s.8)
[11] Funda Ćzgür, “Yürüyün
SeferoÄulları, YeÅil Vadi Bizimdir!”, Radikal
Kitap, 14 Åubat 2014, s.28.
[12] Metin YeÄin,
“UlaÅım ve Ćzgürlük”, Gündem, 16
Temmuz 2014, s.12.
[13] Yard DoƧ. Dr.
Bayram Uzun’a dayanarak… Bkz. “Kadın ve Mülkiyet Hakkı”, http://www.hkmo.org.tr/etkinlikler/etkinlik_detay.php?kod=3930.
Bu ortalama bir oran olmalı. ĆrneÄin HakkĆ¢ri’de kentsel mülkün yüzde 96’sı
erkeklerin elinde. (ErdoÄan Yener, “Kente KarÅı Eko-Kentler”, Gündem, 9 Temmuz
2014, s.14.)
[14] Ayazma’da
kentsel dƶnüÅüm sürecini yakından izleyen bir kent aktivisti, Cihan UzunƧarÅılı
Åƶyle diyor: “Sosyal ve kültürel boyutlardan bakarsak, TOKİ’lerde
mahallelerdeki dayanıÅma ve komÅuluk iliÅkileri, sosyal aÄlar Ƨƶküyor. Avlulu
evde oturan ya da mahallesinin sokaklarını evinin odaları gibi kullanan Romanı
alıyorsun, apartman dairesine tıkıyorsun. Ya da, “AyaÄımız topraÄa basmadan
yaÅayamayız” diyen Ayazmalı Kürt nüfusu alıyorsun 12 katlı insan silolarına dar
mekĆ¢nlara hapsediyorsun. Bu olacak Åey mi? Kına geceleri, aƧık hava düÄünleri,
kapı ƶnü komÅuyla Ƨay keyifleri bunlara TOKİ’lerde olanak yok. Ya da mahallede
yer halısını yıkayabiliyor, asıp kurutuyor, yününü dƶvüyor, TOKİ’lerde
imkĆ¢nsız.” (Sinem UÄurlu, “Yoksulu kent dıÅına sürme projeleri, Evrensel, 18 Mart 2014, s.2.)
[15] “DƶnüÅüm
yapılan yerlerde fakirler, orta sınıflar istenmedi. Zenginler iƧin bu alanlar
yeniden yapıldı. Kullanıcı kimliÄi deÄiÅti. Bu mahallelerin hedef seƧilmesinin
bir sebebinin de oraların etnik kimliÄi olduÄunu sƶyleyebiliriz. Etnik
temizlik, “genocide,” bir etnik grubu yok etmek demektir. Bunun planlamadaki
karÅılıÄına biz “spacioside” diyoruz, yani “mekĆ¢nkırım..” Filistin halkının
yerinden edilmesiyle uluslararası literatüre girmiÅ bir kavram bu. Ćlümle
sonuƧlanmayan ama insanları yaÅam alanından kopardıÄınız sürgün politikası...”
(TuÄba Tekerek, “Erbatur ĆavuÅoÄlu: Filistin Tipi Kentsel DƶnüÅüm”, Taraf, 9
Haziran 2014, s.11.)
[16] Cecilia Tacoli, Urbanization, Gender and Urban
Poverty: Paid Work and Unpaid Carework in The City, International Institute for Environment and
Development, Mart 2012.
[17] “Modern kent
ulaÅımı, sanki ulaÅamamak üzerine düÅünülüp tasarlanmıÅtır. Kent merkezi,
otorite alanları yani hükümet binaları, mahkemeler, okullar, ofisler, iÅyerleri
ve onlara hizmet iƧin kurulmuÅ otel, lokanta, eÄlence yerleri ile
donatılmıÅtır. Bunlar büyüklü küçüklü kentlerde, kendi boylarına gƶre, irili
ufaklı ama benzerdir. Otorite merkezleri tekli deÄildir. Fabrika ve Ƨevreleri,
ƧarÅı, pazar ve Ƨevreleri, tapınak yerleri ve Ƨevreleri, ƶzellikle son yıllarda
finans merkezleri ve çevreleri, hepsi kentin temerküz alanlarıdır. Genellikle
insan yaÅam alanları (…) baÅta konutlar, kentin modern olmasıyla birlikte, bu
alandan süpürülürler. AÅırı deÄerlenen merkezdeki binalar, artık konut olarak
kullanılamayacak kadar pahalıdır ya da Ƨok olumsuz koÅullarda, yangında
otoritenin ilk yutacaÄı alanlar olarak var olabilirler. Bƶylece herkes iƧin bir
yolculuk baÅlar. Kentin yoksulları, kısıtlı marjinal alanlarda yer
bulamazlarsa, ofisleri, iÅyerlerini temizlemek, lokantalarında yemek piÅirmek,
seyyar satıcılık yapmak, kendilerini benzer kaderlilerden korumak için güvenlik
gƶrevlisi olarak ƧalıÅmak ve benzeri binlerce iÅ iƧin, merkeze doÄru günlük
gƶƧlerine baÅlar. (Metin YeÄin, “UlaÅım”, Gündem,
10 Temmuz 2014, s.13.)
[18] DuymamıÅ
olamazsınız: İstanbul BoÄazı’na yapılan üçüncü kƶprüyü inÅa eden ICA
konsorsiyumu, kreditƶrlerin talebi üzerine bir Ƨevresel etki deÄerlendirme
raporu hazırlattı. Rapora gƶre, kƶprü, İstanbul’un su kaynaklarını kirletecek.
Åƶyle deniyor raporda: “Kazı alanlarından, malzeme yıÄınlarından, inÅaat
alanlarından arıtılmamıŠkirli su sızıntıları, derelere, diÄer yüzeysel su
kaynaklarına karıÅabilir. Bu tür su sızıntıları ve yüzey akıÅları tortu ve
tehlikeli atıklar taÅıyabilir ve bu atıklar derelere ya da diÄer yüzeysel su
kaynaklarına karıÅabilir. İnÅaat sırasında geƧici tesisler inÅa edilecek, iÅ
makineleri kullanılacak. Bazı beton atıkları, malzemeler ve kimyasallar
kirliliÄe neden olabilecek.” (ĆiÄdem Toker, “3. Kƶprü, İƧme Suyunu da Kirletecek”,
Cumhuriyet, 14 Nisan 2014, s.10.)
[19] Funda Ćzgür, “Yürüyün
SeferoÄulları, YeÅil Vadi Bizimdir!”, Radikal
Kitap, 14 Åubat 2014, s.28.
[20] Fırat Turgut,
“SıÄınacak Yer Kalmadı”, Evrensel, 16
Mart 2014, s.14.
[21] “Kentsel DƶnüÅümün Sonu,
Paris’teki Banliyƶ Åiddeti”, Taraf, 9 Eylül 2012, s.4.
[22] Onur Erem, “Bir
Garip Polis-Ćete İliÅkisi”, Birgün, 10 AÄustos 2013, s.3.
Yorum Ekle