“Güneşe bakarsan, gölgeleri göremezsin.” [1] Aslına bakılırsa Brezilya’da olan bitenin provası, üç yıl önce küçük ve yoksul bir baş...
“Güneşe bakarsan,
gölgeleri göremezsin.”[1]
Aslına bakılırsa Brezilya’da olan bitenin provası, üç yıl önce küçük ve yoksul bir başka Latin Amerika ülkesinde yapılmıştı: 2008’deki seçimlerde irili ufaklı sol partilerden oluşan bir ittifakın desteğiyle devlet başkanlığına getirilen, Kurtuluş Teolojisine bağlı eski bir rahip, Fernando Lugo (halk arasında popüler lakabıyla “Yoksulların Psikoposu”), -üstelik de Anayasa’ya göre bir daha devlet başkanı olamayacak olmasına rağmen, seçimlere bir yıl kala, 2012’de yine bir senato darbesiyle görevinden azledilmişti.
Lugo’nun azli de, üç yıl önce Honduras’da Manuel Zelaya’nın -bu kez Yüksek Mahkeme kararıyla- azlini izlemişti… Ve Honduras, Paraguay, Brezilya… ABD her üç ülkedeki “teknik darbe”leri “hayırlısı, bakalım, göreceğiz” kıvamında, sevincini zor gizleyen ‘yücegönüllü’ bir hayırhahlıkla karşıladı…
Ekvator’daki yerli cemaatleri arasında uzun süre çalışmış Katolik bir rahipti, Fernando Armindo Lugo Méndez. Vatikan tarafından Kutsal Kelam tarikatının başına getirilmiş; 1994’te ise San Pedro bölgesi piskoposu olmuştu. Ne ki, bir yandan Colorado Partisi, bir yandan da Paraguay ordusu tarafından desteklenen diktatör Alfredo Stroessner’e karşı muhalif konumu ve topraksız köylülerin sahiplerinin işlemediği toprakları işgallerine verdiği destek Vatikan’ın da hoşuna gitmeyecek ve kilise görevlerinden istifaya zorlanacaktı.[2]
Ama Kilise kapısının kapanması, Lugo’nun önünde yeni bir kapıyı açtı: 2006’dan itibaren yürütmeye başladığı gayrıresmî seçim kampanyası, işgallerde, protesto gösterilerinde üstlendiği aktif rol, popülaritesini arttırdı; yedi küçük sol/muhalif partiden oluşan koalisyonun (Değişim İçin Yurtsever İttifak – APC) desteğiyle, ittifak üyesi Hıristiyan Demokrat Parti adayı olarak katıldığı 2008 Başkanlık seçimlerini kazanarak ülkeyi büyük bir bölümü tek-parti rejimi olmak üzere 61 yıl yönetmiş olan Colorado Partisi’nin egemenliğine son verdi.
Lugo’nun vaatleri arasında tarım reformu, 300 bin topraksız köylüye toprak dağıtılması, eğitim ve sağlık hizmetlerinin ücretsiz sağlanması, daha adil bir yargı sistemi ve diktatör Stroessner’in keyfî biçimde eşe-dosta dağıttığı 7 milyon hektarlık toprağın geri alınması vardı.[3]
Aslına bakılırsa Lugo’nun 1954-1989 arasında hüküm süren Stroessner’in ve Stroessner sonrasında da kesintisiz biçimde iktidarda kalan Colorado Partisi’nden devraldığı miras; toprak sahiplerinin % 1.5’inin tüm toprakların % 77’sine sahip olduğu, eşi az bulunur bir eşitsizlik tablosuydu. Son yirmi yıl boyunca bu eşitsizliğe bir de Çokuluslu tarım şirketlerinin baskısı eklenmişti: Paraguay ihracatının % 30’unu elinde tutan Cargill, Archer, Daniels Midland, Bunge ve Monsanto gibi tarım devleri, ülke kırsalının neredeyse tümünü, -çoğu Brezilyalı göçmen çiftçiler tarafından işlenen- uçsuz bucaksız bir soya tarlasına dönüştürmüşlerdi.[4] Paraguay’ın ekilebilir topraklarının % 25’inde, Avrupa çiftçilerinin hayvanlarını beslemek üzere genetiği değiştirilmiş soya tarımı yapılmaktaydı. En vahimi, ne çokuluslu tarım şirketleri ne de topraklarını onlara kiralayan büyük toprak sahipleri, Paraguay devletine tek kuruş vergi ödemiyordu.[5] Bir yandan tarım devlerinin, bir yandan da sığır yetiştiricilerinin baskısı altında, her yıl on binlerce köylü topraktan koparak büyük kentlerdeki işsiz yığınlarına katılıyordu. Kırsal yaşam yalnızca soya üreticisi şirketlerin paramiliter timlerinin değil, aynı zamanda, topraklarda soyadan başka herşeyi öldüren, su kaynaklarını zehirleyen, insanlarda körlük, kanser ve doğuştan deformasyonlara yol açan tarım ilaçlarının tehdidi altındaydı.[6] Yoksulluk ve açlık, hem kırda hem de kentte iktidardaydı.
Yarattığı umut nedeniyle kır ve kent yoksulları, Lugo’nun başkanlığını coşkuyla karşılamışlardı. Binlerce köylü ailesi, toplumsal reformları desteklemek üzere oluşturulan Toplumsal ve Halk Cephesi’ne dahil olan kırsal kooperatiflere katıldı. Kırsal örgütler, toprak reformunun acilliğine dikkat çekmek üzere bir dizi toprak işgali başlatmıştı.
Kırsaldaki bu radikalleşme, toprak sahipleri ve tarım devleri nezdinde alarm zilleri çalmasına yetecekti: bu kesimde campesino’lara desteğini bırakmazsa Lugo’nun gelecek seçimlere dek iktidarda kalamayacağına dair homurtuların yükselmesi gecikmedi.
Tehditler, Lugo’yu ürkütmüş olmalı: Kırsal ayaklanmaları bastırmaya yönelik özel askerî birliklerin eğitimine hız verilmesi, Lugo destekçileri arasında derin kuşku ve güvensizliğe yol açacaktı. Bu adımı, köylülerin -haklı olarak- büyük toprak sahiplerinin kolluk gücü olarak gördükleri jandarma karakollarının kırsaldaki yaygınlaşması izledi. Köylü örgütlerin bu önlemlere karşısı sert oldu: Toprak işgalleri yoğunlaşırken köylülerle polis/jandarma arasındaki çatışmalar sıklaştı.[7]
Başkan Lugo, kendisini ileri adımlar atmaya zorlayan campesino örgütleri, sol partiler ve Halk Cephesi ile köylüler ve diğer taban örgütleriyle tüm ilişkilerini kesmeye zorlayan toprak sahipleri ve tarım şirketleri arasında sıkışmış durumdaydı. Özellikle de iktidar ortağı Otantik Radikal Liberal Parti, muhalefetle el ele, üzerinde yoğun basınç uygulamaktaydı. Ulusal Campesino Örgütleri Koordinasyonu Genel Sekreteri Luis Aguayo’nun deyişiyle “Kongre ona karşı; yargı erki ona karşı. Hatta başkan kabinenin bütününü dahi kontrol edemiyor”du.[8]
Söylemeye gerek var mı, Lugo, Başkanlık yaptığı dört yıl içinde vaatlerinin -sağlık hizmetlerinde düzeltimlerin dışında[9]- hemen hiçbirini yerine getir(e)medi.[10]
Buna karşılık, toprak reformu söylemlerinin sürmesi içeride, Küba, Venezuela, Bolivya, Ekvator gibi Latin Amerika’nın göreli “radikal” (dolayısıyla ABD’nin antipati beslediği) yönetimleriyle iyi ilişkilerini sürdürmesi, Küba’ya karşı oluşturulan blokun karşısında yer alması,[11] ve belki daha da önemlisi, 2009’da Paraguay’da inşası planlanan ABD üssüne izin vermemesi[12], dışarıda (ABD nezdinde) onu hedef tahtasına yerleştirmeye yetmişti. Aslına bakılırsa, GDO’cu şirket Monsanto temsilcilerinin de katıldığı ABD elçiliğindeki darbe toplantıları daha Lugo’nun göreve başlamasının ertesi yılı, 2009’da başlamıştı. İlk darbe girişiminin bu yıl gerçekleştiği Wikileaks belgelerinde açığa çıkacaktı.[13] Devlet Başkanı Fernando Lugo, darbe söylentilerini yalanladıktan bir gün sonra ordu komutanlarını görevden aldı.[14]
Ordulu darbe teşebbüsünden sonuç alınamayınca, bu kez “parlamenter” (ya da “teknik”) darbenin yasal koşulları oluşturulmaya başlandı. Paraguay Senatosu 22 Haziran 2012’de anayasaya “görevlerini düşük performansla yerine getirdiği” takdirde başkanı görevini ihmalden ötürü yargılanabilmesine izin veren bir madde ekledi.[15] Hedefte tabii ki Başkan Lugo vardı.
Çokuluslu şirketler, ABD ve büyük toprak sahiplerinin ortak yapımı, sonuç alıcı “teknik darbe”, 2013 yılında, ülkenin en zengin toprak sahiplerinden, Colaroda Partisi eski senatörü Blas Riquelme’nin topraklarını işgal eden bir grup köylünün tahliye operasyonu bahanesiyle gerçekleştirildi. Pepe Escobar’ın anlatımıyla:
“15 Haziran’da bir grup polis ve komando, başkentten 200 km uzaktaki Curuguaty’de tahliye emrini zorla uygulamaya hazırlanıyordu ki, çiftçilerin arasına sızan keskin nişancılar tarafından pusuya düşürüldü. Tahliye kararını Colorado partisinin eski başkanı ve eski senatör olan zengin toprak ağası Blas Riquelme’yi koruyan bir yargıç çıkarmıştı. Riquelme’nin yasalara uydurduğu sahtekârlıkla ele geçirdiği devlete ait 2 bin hektar toprak, topraksız çiftçilerin işgali altındaydı ve çiftçiler Lugo’dan toprağın yeniden paylaştırılmasını talep ediyordu. Curuguaty’de sonuç 6’sı polis, 11’i çiftçi toplam 17 ölü ve en az 50 yaralı oldu. Oysa tahliyeyle görevlendirilen Özel Operasyon Grubu adlı elit güç, ABD ‘nin Kolombiya Planı çerçevesinde Kolombiya’da kontrgerilla eğitiminden geçmişti.”[16]
Pepe Escobar’ın “Amerika kıtasının en yolsuzu desek az kalacak bir senato” sözleriyle betimlediği Paraguay Senatosu Curuguaty olayını bahane ederek Lugo ile ilgili azil sürecini başlatmakta gecikmedi. Senato, Başkan Fernando Lugo’ya 24 saat içinde hazırlanıp savunmasını vermeye ve iktidarı terk etmeye davet etti. “Lugo bu silahlı çatışmaya neyin sebep olduğunu araştırmak için öneri verdi ama muhalefet çoktan tetik düşürmüştü bile.”[17]
İşte Fernando Lugo, bir “derin provokasyon” gibi görünen bu katliam gerekçesiyle alındı görevinden. Ancak ne ilginçtir ki insanların yaşamını yitirmesinden çok “topraksız köylülere destek verdiği” suçlamasıyla!
Gerçekten de azil gerekçelerin başında Curuguaty gelse de aslında 4 temel suçlama vardı:
- 2009 yılında bir askeri üste, Che Guevera bayraklarıyla sosyalist bir eylem yapılmasına göz yummak;
- Ñancuday’da toprak ağalarına karşı köylülerin işgal eylemlerini desteklemek;
- Paraguay Halk Ordusuna karşı yeterli mücadele vermemek;
- Curuguaty katliamı.[18]
Başkan Lugo, “teknik olarak yasal” olmakla birlikte “gayrımeşru” ilan etse de, Senato tarafından atanacak bir başkanla yerinden edilmesine olanak tanıyan yargı kararını kabul ederek muhaliflerinin elini güçlendirdi…
Latin Amerika ülkelerinin hemen tümünün “darbe” olarak kabul ettiği ve tanımayı reddettiği bu gelişmeyi ABD, tabii ki “hayra yordu”… ABD Dışişleri Bakanlığı’na bağlı Batı Yarımküre İşleri Bürosu sözcüsü Darla Jordan, “Paraguay Senatosu’nun Devlet Başkanı Lugo’yu soruşturmak için oylama yapmasını anlıyoruz. Tüm Paraguaylıları ülkenin demokratik prensipleri doğrultusunda, soğukkanlılık ve sorumlulukla, barışçıl bir şekilde davranmaları için uyarıyoruz” diyordu darbenin hemen ardından.[19] Bir başka deyişle “sorumlu” davranması gereken, darbeciler değil, darbeyle ekmeği daha da küçülecek, topraklarını daha da yitirecek Paraguay halkıydı…
Öyle de oldu… Lugo’nun azlinden sonra Senato yerine, büyük toprak sahipleri, soya ve büyükbaş hayvan üreticileriyle işbirliği içinde; Monsanto, Cargill ve Rio Tinta Alcan gibi çokuluslu şirketlerle çok sıkı ilişkileri olan, Ayrıca ABD ile ve ABD’deki aşırı sağcı hareketlerle içli dışlı olanLiberal Parti’li yardımcısı Federico Franco’yu getirdi. Franco’nun ilk icraatı, soya şirketlerinin talepleri doğrultusunda, soya üretiminin vergi dışı bırakılması oldu. İkinci olarak, büyük Rio Tinta Alcan alüminyum rafineri şirketinin Paraguay’a 4 milyar dolarlık yatırım yapma projesi Lugo hükümeti tarafından reddedilmişti. İktidara gelen darbe hükümeti ise Paraguay’a bu rafinerinin kurulması için yeşil ışık yaktı.[20]
Paraguay’lı campesino’lar ve kent yoksulları, başlarına geleceği biliyordu. Lugo’ya karşı düzenlenen darbe üzerine sokaklara döküldüler. Ancak Lugo’nun darbeye bir karşı duruş sergilememesi, kır ve kent yoksullarının elini iyice zaafa düşürmüştü… Sokak, çaresiz kaldı…
Ve 21 Nisan 2013’de yapılan seçimler, Colorado Partisi’nin geri dönüşüne sahne oldu: Colorado adayı, homofobik Horacio Cartes Paraguay devlet başkanı olurken, parti hem Senato hem de Meclis’de çoğunluğu kazandı… Bugün Paraguay ABD merkezli tarım Çokuluslularının cirit attığı, bir avuçluk oligarşinin ülkenin toprak ve servetinin büyük bölümüne el koyduğu, toprakları ABD üslerine ve zehirli tarım ilaçlarına ardına kadar açık, kırsalında ve kentlerin sokaklarında yoksulluğun ve her türden suç çetesinin kol gezdiği bir ülke… Politikacıları, yeni başkan Cartes’e hükümet üyelerine “Çalmaya son verin. Artık hırsızlık yapmayın. Bu halkın parası”[21] çağrısını yaptıracak kertede yolsuzluğa batmış durumda… Lugo’nun başkanlığı, değerlendirilememiş bir olanak olarak geçmişte kaldı…
Paraguay bahsini kapatmadan önce Wallerstein’ın vurguladığı çok önemli bir duruma dikkat çekmek gerekiyor.
Latin Amerika ülkeleri, Paraguay darbesine çok şiddetli tepki verdi. Paraguay’ın, Latin Amerika “Ortak Pazar”ı Mercosur üyeliği askıya alındı. Üye ülkelerin oybirliğiyle… Ancak yine de, durumu ikircimli olan bir ülke var. Wallerstein’ın deyişiyle: “Ancak Brezilya’nın pozisyonu müphemlikler içeriyor. Köylüler karşısında mücadele ettikleri Paraguay’daki plantasyonların büyük bir bölümüne Brezilyalılar ve Uruguaylılar’ın (Brasiguayos) sahip olduklarını söylüyorlar ve Brezilya bunun için Paraguay ile tüm iktisadi bağlarını koparmak istemiyor. Üstelik, Paraguay Brezilya için önemli bir hidro enerji kaynağı.
Pekâlâ bundan sonra ne olacak? Kilit aktör kesinlikle Brezilya. Ortaya Bütün Güney Amerika’da Amerika Birleşik devletlerinin pozisyonunu güçlendiren bir tavır aldığı yönünde bir algıya yol açacak bir şey koyamaz. Ancak “gelişmekte” olan bir güç olarak Brezilya’nın siyasi çıkarları, yani Brezilya tarafından yönetilen güçlü bir Güney Amerika’nın oluşturulması yine aynı Brezilya’nın Güney Amerika’daki iktisadi çıkarları tarafından dengelenmek zorunda. Paraguay’da şimdi ne olacağını bilmek için gözümüzü Brezilya üzerinde tutmalıyız.”[22]
14 Temmuz 2016 10:27:35, Ankara.
N O T L A R
[1] “Jonathan’dan Notlar…”, Koyu Kırmızı, Yıl:1, No:1, Eylül 2015, s.12.
[2] April Howard, “Dissecting the Politics of Paraguay’s Next President”, 17 Nisan 2008, https://zcomm.org/znetarticle/dissecting-the-politics-of-paraguay-s-next-president-by-april-howard/.
[3] Ronald J.Morgan, “Paraguay’s Peasants under attack”, 15 Nisan 2009, https://zcomm.org/znetarticle/paraguay-s-peasants-under-attack-by-ronald-j-morgan/
[4] Ronald J. Morgan, “Paraguay’s Peasants Under Attack”, 15 Nisan 2009, https://zcomm.org/znetarticle/paraguay-s-peasants-under-attack-by-ronald-j-morgan/
[6] Ben Dangl, “The Tyranny of Soy Agribusiness in Paraguay”, 13 Aralık 2010, https://zcomm.org/zvideo/the-tyranny-of-soy-agribusiness-in-paraguay-by-ben-dangl/
[7] “Paraguay’da Kanlı Toprak Çatışması”, Sendika.org, 16 Haziran 2012.
[8] Ronald J. Morgan, “Paraguay’s Peasants Under Attack”, 15 Nisan 2009, https://zcomm.org/znetarticle/paraguay-s-peasants-under-attack-by-ronald-j-morgan/
[9] “Paraguay’da sağlık reformu kapsamında tedavi hizmetleri artık ücretsiz. Fernando Lugo’nun hükümetinin aldığı kararla 25 Aralık itibariyle tüm ülkede ücretsiz sağlık hizmetinin ikinci aşaması uygulanmaya başlandı. Sağlık sisteminin aşamalı biçimde ücretsiz hale getirmesinin ilk adımı, Lugo’nun göreve gelmesinin ardından atılmış ve bütün sağlık birimlerinde teşhis hizmeti ücretsiz hale getirilmişti. İkinci adımda ise tedavi hizmetlerinin ücretsiz olarak sağlanması öngörülüyor. Lugo hükümeti bir sonraki adımda ilacı ücretsiz hale getirmeyi planlıyor. Lugo, uzun vadeli bir plan dâhilinde sağlık altyapısını geliştirmeyi ve tamamen ücretsiz yapmayı planlıyor.” (“… ‘Yoksulların Papazı’ Sağlığı Parasız Yaptı”, Birgün, 31 Aralık 2009, s.10.)
[10] “Lugo en fazla oyu aldığı için seçildi; ancak partisi yasama organlarında, özellikle de Senato’da oldukça zayıf bir durumdaydı. Bu durumun neredeyse kaçınılmaz olan bir sonucu Lugo’nun yapma sözü verdiği çok az şeyi yapabilmesi oldu. Toprak reformu yapılamadı. Lugo uyuşturucu karşıtı adı verilen programlarında ABD birliklerinin rolünü sona erdireceği sözünü verdi. Ama onlarla çalışmaya devam etti. Paraguay’daki ABD askeri üssünü kapatmak için hiçbir hareket yapmadı.” (Immanuel Wallerstein, “Paraguay’da Darbe: Kim Ne Kazandı?”, Gündem, 28 Temmuz 2012, s.11.)
[11] Elif Görgü, “Paraguay Zenginleri Neden Seçimleri Bekleyemedi?”, Evrensel, 30 Haziran 2012, s.8.
[17] Cüneyt Göksu, “Paraguay’da Sivil Darbe”, www.sendika.org, 2 Temmuz 2012.
[18] Elif Görgü, “Paraguay Zenginleri Neden Seçimleri Bekleyemedi?”, Evrensel, 30 Haziran 2012, s.8.
[22] Immanuel Wallerstein, “Paraguay’da Darbe: Kim Ne Kazandı?”, Gündem, 28 Temmuz 2012, s.11.
Yorum Ekle