$type=slider$cate=5$meta=0$cate=4$show=home$rm=0

KADINLARIN KURTULUŞU: MARKSİZM’SİZ OLUR MU?

“Yemek istiyorsan, aşçıya küfretme…” [1] Kabul etmeli, her yeni “izm”, her yeni akım, en Ƨok da, en fazla beslendiği ideolojilerden...

“Yemek istiyorsan,
aşçıya küfretme…”[1]

Kabul etmeli, her yeni “izm”, her yeni akım, en Ƨok da, en fazla beslendiği ideolojilerden bir “kopuş” savıyla ortaya Ƨıkar. Hele ki, yeni “izm” kendini yıkım koşulları üzerine inşa etme savı ve gayretindeyse, bu “kopuş” daha sancılı, daha inkĆ¢rcı, daha keskin olmaya yƶnelecektir.
Bir “rüşt” ispatı güdüsünden itim sağladığı ƶlçüde, bu anlaşılabilir bir durumdur da…
Neo-liberal ideoloji ve uygulamaların emekƧilerin tüm sosyal kazanımlarını yeryüzü ƶlƧeğinde budadığı, dünya kaynaklarının tümünü bir avuƧ Ƈokuluslu şirketin talan alanına dƶnüştürdüğü bir tarihsel kesitte, “Marksizm iflas etti, proletarya ƶldü, tarih sona erdi!” vaveylaları arasında boy veren “yeni sol hareketler” de, ƶyle gƶrülüyor ki, bu “erginleme” mantığından, bu neredeyse “Freudyen” “patricide” (babayı ƶldürme) güdüsünden kaƧınamamaktalar…
 “Muhalif” cephede “büyük anlatılar” yapıbozumuna uğratılır, yatay sınıf Ƨelişkilerinin yerine dikey kimlik savları ikame edilir, giderek parƧalanan [Kadın; Güneyli kadın; Güneyli siyahĆ® kadın; Güneyli eşcinsel siyahĆ® kadın; Güneyli eşcinsel, siyahĆ®, Protestan kadın; Güneyli eşcinsel, siyahĆ®, Protestan, genƧ kadın; Güneyli eşcinsel, siyahĆ®, Protestan, genƧ, işsiz kadın; ve ilh…] kesimsel talepler birbiriyle yarıştırılırken, neo-liberal vahşetin krizden krize sürüklediği “egemenler” cephesinde “Marksizm’in güncelliği” Ƨoktan (yeniden) tartışma alanına girdi bile.[2]
Yıkım sürecindeki, ve/fakat bu süreƧte tüm “bios”u peşinden sürükleyen kapitalizmin alarm Ƨanları Ƨalarken, onun en “uyanık” ideologları, restorasyon umuduyla Marksizm’e sarılıyor; pekĆ¢lĆ¢, kendini şu ya da bu tarzda kapitalizm karşısında konumlandıranlar iƧin Marksizm’le “barışma” vakti gelmedi mi?
Mouffe, Touraine, Habermas gibi ideologların gƶrüşlerinden beslenen “yeni toplumsal hareketler”in Marx’ı yeterince “Ƨevreci”, “feminist”, “yerlici” vb. bulmadıklarına dair eleştirilerini fazlaca dinledik. Bu eleştiriler, ağırlıklı olarak Marx ile Engels’in “ne demediği” üzerine yaslanmaktaydı.
Gelin bu kez tersinden bir yol izleyelim, ve ƶrneğin Marx’ın kadın sorunu üzerinde sƶylediklerinden hareketle neler yapabileceğimize bir bakalım…

MARKSİZM’E FEMİNİST İTİRAZLAR

1960’lı yılların sonlarına doğru radikal toplumsal muhalefet hareketlerinin iƧerisinden Ƨıkan “yeni” feminizm(ler), ƶzellikle de reel sosyalizmin Ƨƶküşünün ardından hayatta kalabilmeyi başaran diğer muhalif hareketlerin Ƨoğu gibi, ideolojik aƧıdan hızla Marksizm’den uzaklaşma yoluna girdi. Bu yoldaki argümanlar kabaca şöyle ƶzetlenebilir:
-                     Bir sınıf mücadelesi stratejisi olarak Marksizm, toplumların zıt Ƨıkarlara sahip sınıflar olarak yatay bir eksende bƶlündüğünü savunur. Oysa bu saptamanın doğru olup olmadığından bağımsız olarak toplumlar cinsiyetler ve cinsiyet rolleri, yani kadınlık ve erkeklik ekseninde dikey olarak (da) bƶlünmüştür. Tüm kadınlar, tüm erkekler tarafından baskı ve denetim altında tutulmakta ve (bazı feminist tahlillere gƶre) sƶmürülmektedir. Şu hĆ¢lde kadınların mücadelesinin ana mihveri, sınıfsal baskı ve sƶmürüye karşı değil, üzerlerindeki cinsel baskıya karşı mücadele olmalıdır. Bir başka deyişle kadınların en büyük (ve ortak) düşmanı kapitalizm (ya da sınıflı toplum) değil, Patriyarka/Ataerkidir.
-                     Ä°ÅŸĆ§ilerin/emekƧilerin siyasal ve toplumsal kurtuluşu iƧin Ƨağrı Ƨıkartan Marksizm, cinsiyet kƶrüdür; Marx’ın tarihin aktƶrü olmaya Ƨağırdığı işçi sınıfı, ƶzünde “eril”dir; Marksist “toplumsal kurtuluş projesi” kadınların “kurtuluş”tan sonra bulaşık yıkamaya, dayak yemeye devam edip etmeyecekleri konusunda bir şey sƶylemez.
-                     Marksizm kadınları burjuvazi-proletarya ekseninde bƶlerek, “burjuva feminizmi” olarak mahkĆ»m ettiği, kadınların XIX. yüzyıl mücadelelerinin kadınlar aƧısından taşıdığı ƶnemi ikincilleştirmekte, ƶnemsizleştirmekte, gƶrünmezleştirmektedir.
-                     Marksistler arasında kadın konusunda en duyarlısı sayılan Engels’in Ailenin, Devletin, Ɩzel Mülkiyetin Kƶkeni kitabı, etnografik hataları ve bugün geƧersizliği yaygın kabul gƶren evrimci hattı benimsemesinin yanı sıra, “kadının tarihsel yenilgisi”ni aƧıklamada yetersiz, hatta hatalıdır. Ɩzel mülkiyetin erkeklerin elinde yoğunlaşmasının, erkeklerin kadınları da temellük etmesine zemin hazırladığını kabul edecek olsak bile, ne Marx, ne de Engels, ƶzel mülkiyetin neden kadınların değil de erkeklerin elinde temerküz ettiğini aƧıklayamamaktadırlar. Bu durum, kadının ikincil/madĆ»n konumunu aƧıklamada ekonomi-politik dışında başka faktƶrlerin etken olmuş olabileceğinin kanıtıdır. Bƶylelikle farklı feminist eğilimler kadınların ezilmesinin kƶkeni konusunda farklı aƧıklama ƧerƧevelerine müracaat edecekler: psikoloji, kültür, biyoloji… ya da “kƶken” arayışıyla ilgilenmeyi tümüyle terk edeceklerdir[3]
XX. yüzyılın son Ƨeyreği feminizmi ƶzet, ƶzet olduğu ƶlçüde de basitleştirilmiş olan bu argümanlarla Marksizm’le arasına hatırı sayılır bir mesafe koyarken (bu mesafede Marksistlerin feministlere karşı yürüttükleri sert “ideolojik mücadele”nin ve yaşanan sosyalizmin “Kahraman Analık Madalyaları” gibi ‘absürd’ uygulamaların da hatırı sayılır bir payı olduğu geƧerken belirtilmeli), reel sosyalizmin Ƨƶküşü, feminizm(ler)i, yapıbozumculuk, postmodernizm gibi, kendisini daha rahat hissedebileceği bağlamlara yerleşmesinin ortamını biƧimlendirdi.

MARX VE ENGELS: NE DİYORLARDI?

Sanıyorum işe “feministlerin Marx’a, Marksizm’e yƶnelttikleri eleştiriler doğru mu/ne kadar doğru?” sorusuyla başlamak, sorunu tümüyle batağa saplayacak bir girişim olacaktır. Zira bƶylesi bir soru, Marx ve Marksizm’i tamamlanmış bir öğreti, noktalanmış bir dogma olarak gƶren feminist (ya da Ƨevreci, Üçüncü Dünya’cı, yerlici vb.) yanılgıyı paylaşmak olacaktır.
Doğrudur; Marx’ın onca yapıtı arasında kadınlık durumuna ilişkin gƶreli pek az veri vardır. Yaşamının büyük bir bƶlümünü sermayeyi deşifre etme ve insanlığın sermaye tahakkümünden ƶzgürleşmesi perspektifini geliştirme yolunda geƧiren Marx, insanları “cinsiyet rolleri”nden Ƨok, sermaye karşısındaki toplumsal konumlanışları aƧısından ele alma eğilimindedir. Bu aƧıdan “feminist” olduğu sƶylenemez.
Ancak, Engels’le birlikte Marx, kendi Ƨağında kadının ƶzgürleşmesi perspektifinin en ısrarlı savunucuları arasında yer almışlardır.
“Kendi Ƨağında” dedim; Avrupa’da Fransız İhtilali’nin yarattığı altüstlüklerin bir “burjuva düzeni” hĆ¢linde nizam ve intizama sokulduğu bu “Ƨağ”da, kadınların durumunu en iyi, 1804 tarihli Napoleon Medeni Yasası temsil eder. 213. maddesinde “Koca karısını korumalı, kadın kocasına itaat etmelidir,” denilen bu yasa, evli kadınları kocasının izni olmadan miras bırakmak, mirasa konmak, para biriktirmek, mülk satın almak, satmak, yolculuk yapmak, meslek sahibi olmak, ticaretle uğraşmak vb. haklarından yoksun bırakmaktadır. MedenĆ® Yasa’nın gerisindeki “demir yumruk”, Napoleon ise, Devlet Konseyi (Conseil d’Etat)’ne şöyle seslenmekte beis gƶrmemekteydi: “Tabiat kadınları bizim kƶlemiz olarak yaptı. Kocanın karısına: Madam dışarı Ƨıkmayacaksınız, Madam Komedya’ya gitmeyeceksiniz! Madam, şu veya bu kişiyi gƶrmeyeceksiniz! Yani, Madam, beden ve ruh olarak bana aitsiniz demek hakkı vardır.”[4]
Evet, devir restorasyon devridir; tabii kadınlar iƧin de… Fransız İhtilali’nin barikatlara Ƨıkardığı kadınlar evlerine geri püskürtülmüş, buna direnenlerse kodeslere, hatta giyotine gƶnderilmiştir - Olympe de Gouges, Rose Lacombe gibi…
Napoleon Yasası’nın “ruhu”, yalnızca Fransa’da değil, tüm Avrupa ülkelerinde kol gezmektedir. Ɩrneğin İngiltere’de 1870’e dek, gƶreneksel hukuka gƶre kadın evlendiğinde hükmĆ® şahsiyetini yitirmekte, kocasının yasal kişiliği iƧinde massolmaktaydı.[5] Yine İngiltere’de (1840’larda) yargıƧlar kocalara karılarını dƶvme ve “zalimce davranmadığı sürece hapsetme” yetkisini vermekteydi, dahası, Almanya’da kocanın karısına karşı zor kullanması, 1900’e kadar yasaldı.[6]
Üstelik bu durum, dƶnemin burjuva entelijansiyası aƧısından hiƧ de “sorunlu” sayılmamaktaydı. “Kadının kaderi ve tek şöhreti erkeklerin kalbini Ƨarpıtmasıdır,” diyordu H. de Balzac. “Kadın kontratla elde edilen bir maldır; taşınır bir maldır, çünkü malik olmak senettir; nihayet kadın, aƧık konuşursak erkeğin eklentisinden başka bir şey değildir.”
“Napolyon gibi ben de kadınlardan hiƧ hoşlanmam,” diye ekliyordu Lord Byron. “Eline bir ayna, bir de şeker tutuşturun, mutlu olacaktır.”
Ve “kadının yeri ne olmalıdır?” sorusuna Bonald’ın yanıtı netti: “Kadınlar politik topluma değil, aileye aittir; ve tabiat onları kamu hizmetleri iƧin değil, ev işleri iƧin yapmıştı.”
XIX. yüzyıl Avrupası’nda, kadınların mevcut konumlarına itirazlar, genellikle ütopik ya da bilimsel, sosyalistlerden yükselmekteydi.
Ütopik sosyalistlerden Saint Simon, Olinde Rodrigues, Prosper Enfantin, hele ki “Toplumsal ilerleme ve Ƨağ değişimleri, kadınların ƶzgürlüğe doğru ilerleyişiyle orantılıdır; toplum alanında gerilemeler ise kadınların ƶzgürlüğünün azalmasıyla meydana gelirler. Kadın imtiyazlarının genişlemesi, tüm toplumsal ilerlemenin genel ilkesidir,” diyen, kadınların “dikiş ve mutfakla sınırlanması”na karşı Ƨıkıp kurguladığı “falanster”lerde “genƧ kızları bir mal olarak sunup alƧaltan” evliliği ilga eden, kadınları bilimle, eğitimle uğraşmaya Ƨağıran Fourier[7]… kadınlar iƧin “ƶzgürleşme” Ƨağrısı Ƨıkartan devrimci seslerdir.
Marx ile Engels, kadınların ƶzgürleşmesi konusunda ütopik sosyalistlerin perspektiflerini eleştirel bir tarzda devralmışlardır. Marx, Kutsal Aile’de Fourier ile birlikte seslenir:
“Kadın cinsinin aşağılanması aynı zamanda hem uygarlık hem de barbarlığın ƶzsel bir ƶzelliğidir, şu tek ayırımla ki, uygar düzen, barbarlığın yalın biƧimde uyguladığı kusurlardan her birini, Ƨift yƶnlü, belirsiz ve ikiyüzlü, bileşik bir varoluş biƧimine yükseltir… Kadının kƶlelik iƧinde tutulması olgusundan kimse, erkekten daha derin biƧimde cezalandırılmamıştır.”[8]
Ɩte yandan, kadının “metalaşması” ile kapitalist sistem arasındaki bağlantıyı, erken yıllarında, 1848’de kaleme aldıkları Komünist Manifesto’da açığa Ƨıkartırlar…
“Ama siz komünistler kadınların ortaklaşalığını getireceksiniz” diye bağırıyor tüm burjuvazi koro hĆ¢linde.
Burjuva karısını salt bir üretim aracı olarak görür. Üretim araçlarının ortaklaşa kullanılacağını duyunca doğal olarak, kadınların da herkes için ortak olma yazgısından kaçınamayacağı sonucuna varır.
Oysa burjuvalarımızın Komünistlerin açıkça ve resmen tesis edeceklerini öne sürdükleri kadınların ortaklaşalığı karşısındaki erdemli öfkelerinden daha gülünç bir şey yoktur. Komünistlerin kadınların ortaklaşalığını getirmelerine gerek yok; o hatırlanamayacak kadar uzun bir zamandır var.
Ortak kullanılan fahişeleri bir yana bırakacak olursak, emrindeki proleterlerin karıları ve kızlarıyla yetinmeyen burjuvalarımız birbirlerinin karılarını ayartmaktan büyük zevk alıyorlar.
Burjuva evliliği gerƧekte ortak karılar sistemidir ve Komünistler olsa olsa, ikiyüzlüce gizlenen bir kadınların ortaklaşalığı yerine aƧıkƧa yasallaşmış bir ortaklığı getirme isteğiyle suƧlanabilirler. Ɩte yandan, mevcut üretim sisteminin ilgasının bu sistemden kaynaklanan kadınların ortaklaşalığının, yani hem kamusal hem de ƶzel fuhşun ortadan kaldırılmasını getirmesi gerekeceği, kendinden bellidir.”[9]
Marx, sermayenin insanlığı tahakküm altına alış koşullarını olduğu kadar burjuvazinin “püriten” ahlĆ¢kındaki ikiyüzlülüğü de açığa Ƨıkartmanın peşindedir:
“Ƈapkın burjuva, evliliği ihlĆ¢l eder ve gizlice zina yapar; tüccar spekülasyon ve sahte iflas yoluyla başkalarını mülkiyetten mahrum bırakarak mülkiyet kurumunu ihlĆ¢l eder; genƧ burjuva kendini imkĆ¢n bulduğu zaman kendi ƶz ailesinden bağımsız kılar; kendi Ƨıkarı iƧin fiilen ailesini dağıtır; fakat evlilik, ƶzel mülkiyet, aile teorik olarak el sürülmemiş kalırlar; zira pratikte bunlar, üzerinde burjuvazinin hĆ¢kimiyetini kurduğu temeldirler; zira burjuva şekli ile, bunlar her zaman ihlĆ¢l edilen kanunun dini bütün bir Yahudi’yi gene dini bütün bir Yahudi yaptığı gibi, burjuvayı burjuva yapan şartlardır.”[10]
“Ɩzgürleşme”nin ƶnkoşullarını bƶylelikle -proletarya iƧin olduğu kadar kadınlar iƧin de- mevcut üretim ve mülkiyet ilişkilerinin değiştirilmesi bağlamına yerleştiren bu perspektifin ƶtesinde, Marx yazılarında kadınlık sorununa iki bağlamda değinmektedir: Ɩzel mülkiyetin ilgasını ailenin ilgası, dolayısıyla serbest ve kuralsız cinsel ilişkiler olarak algılayan (kendi deyişiyle) “kaba komünizm”in “liberterliği” karşısında “komünist ahlĆ¢k”ın savunulması ve kadınların (ve Ƨocukların) XIX. yüzyıl Avrupası’nda emekƧi sınıflar iƧerisindeki acınası koşullarına dikkat Ƨekmek… İki ƶrnekle yetinelim. İlki:
“Ɩzel mülkiyete karşı, kamulaştırılmış ƶzel mülkiyeti Ƨıkarmaya yƶnelen bu hareket, evliliğe (şüphesiz bu münhasır ƶzel mülkiyetin bir şeklidir) karşı, kadının kolektif ve bayağı bir mülkiyet hĆ¢line geldiği, kadınların ortaklaşa kullanılmasını Ƨıkardığı zaman hayvanĆ® bir şekilde ifade edilmiş olur. Kadınların ortaklaşa kullanılması fikrinin bu kaba ve düşünceden yoksun komünizmin sırrını meydana Ƨıkardığı sƶylenebilir. (…) -Her yerde insan kişiliğini reddeden- bu komünizm, zaten kendi zıttı olan ƶzel mülkiyetin bir belirtisidir. (...)
(…) Kolektif şehveti tatmine yarayan bir nesne ve bir av gibi gƶrülen kadın, sadece kendisi iƧin yaşayan insanın sonsuz alƧalışını ifade eder; zira insanın kendi hemcinsi ile olan ilişkilerinin sırrı, Ƨelişkisiz, kesin, aƧık ifadesini, kadın ve erkek ilişkisinde ve dolaysız ve doğal cinsel ilişkiyi anlayış tarzında bulur. BeşerĆ® varlıkların gerekli, doğal gerekli, doğal, dolaysız ilişkisi, kadın ile erkek arasındaki ilişkidir. Bu doğal ilişkide, insanın doğa ile ilişkisi doğrudan doğruya insanın hemcinsi ile olan ilişkisini temsil eder, aynı şekilde insanın hemcinsi ile olan ilişkisi, doğrudan doğruya doğa ile, kendi ƶz doğal doğrultusu ile olan ilişkisini temsil eder. Bƶylece bu ilişki, hissedilir bir şekilde belirli bir olaya indirgenmiş insanĆ® ƶzün ne dereceye kadar insan iƧin tabiat hĆ¢line geldiğini ve ne dereceye kadar tabiatın insanın beşerĆ® ƶzü hĆ¢line geldiğini ortaya Ƨıkarır. Bunun iƧindir ki, bu ilişkiye dayanarak, insanın gelişim derecesi hakkında hüküm verilebilir.”[11]
Marx’a gƶre burjuva düzeninin kendi “aile”sini tahrip etmesinin iki biƧimi vardır. Bunlardan ilki, “birbirlerinin karılarını ayartmaktan büyük zevk duyan” burjuvazinin ikiyüzlü ahlĆ¢kı ise, ikincisi, kapitalizmin acımasız bir sƶmürü sistemiyle proleter ailesini iƧerisine sürüklediği “sürdürülemezlik”tir… Yani kadın ve Ƨocukları günde 14-15 saatlik bir Ƨalışmaya, “erimiş domuz yağıyla birkaƧ dilim ekmek ve bir fincan sütsüz Ƨay”dan[12] ibaret bir tayına, “ergen genƧ erkek ve kızların, babalarla annelerin, hepsinin domuzlar gibi yaşayıp aynı odada beraber yattığı”[13]koşullara mahkĆ»m kılan kapitalizmin insanlıktan uzaklaştırıcı koşulları… Bƶylelikle, dƶnemin emekƧilerin yaşam koşullarında bazı düzeltimleri ƶngƶren kimi raporlarından aktarır:
“Ƈocuklarını okula gƶnderecek yerde işten Ƨıkarılma tehdidiyle onlardan menfaat sağlamaya ebeveyni zorlayan bazen bucak memuru, bazen patronlardır. Tüm kuvvet ve zaman kaybı, ekici ve ailesine olağanüstü ve gereksiz yorgunluğun neden olduğu tüm acılar, ebeveynin Ƨocuklarındaki ahlĆ¢ksızlığı kır evlerinin sıkışıklığına ve grupların iğrenƧ tesirine bağladıkları tüm olaylar, yoksul emekƧilerin ruhunda anlaşılması kolay ve ayrıntılarına girilmesi gereksiz hisler uyandırırlar. EmekƧiler, asla sorumlu olmadıkları ve ellerinde olaydı hiƧbir zaman rıza gƶstermeyecekleri ve yenecek kudrete sahip olmadıkları şartlardan gelen ahlĆ¢kĆ® ve fiziksel dertlerle kuşatılmış olduklarını gayet iyi biliyorlar.”[14]
F. Engels ise, “kadın sorunu”nu ele alışı bakımından daha kapsamlı, daha bütüncüldür.Ailenin, Ɩzel Mülkiyetin, Devletin Kƶkeni (AƖMDK), kadınların tarihsel yenilgisiyle emekƧilerin tarihsel yenilgisini, ƶzel mülkiyet ve devletin koşut ortaya Ƨıkış tarihi iƧerisinde birbirine bağdaştırma girişimidir. Modern (kapitalist) toplumda erkeğin kadın üzerindeki başatlığını kapitalist mülkiyet ilişkileriyle aƧıklar. Bu başatlık, hukukĆ® reformlarla giderilemez. (“Modern bireysel aile kadının gizli ya da aƧık eviƧi kƶleliğine dayanmaktadır; ve modern toplumda yalnızca, kendisinin molekülleri gibi olan ferdĆ® ailelerden oluşmuş bir yığındır. Günümüzde, ƶrneklerin büyük Ƨoğunluğunda erkeğin ailesini besleyecek parayı, hiƧ olmazsa mal-mülk sahibi sınıflarda kazanması gerekir, bu da kendisine ƶzellikle kanunla imtiyaz tanınması gerekmeyen başat bir konum vermektedir. Aile iƧinde erkek burjuvadır ve kadın proletaryayı temsil eder. Ama sanayi dünyasında, proletarya üzerindeki ekonomik baskının ƶzel niteliği, bütün aƧılığıyla, ancak kapitalist sınıfların bütün yasal imtiyazları kaldırıp iki sınıfın hukuksal eşitliği tam yerleştirilince kendisini belli eder; demokratik cumhuriyet iki sınıf arasındaki zıtlığı elemez, tersine bu zıtlığın mücadeleyle Ƨƶzümlendiği bir alan sağlamaktan başka şey yapmaz. Ve aynışekilde, modern ailede erkeğin kadına üstünlüğünün ƶzel niteliği ve aralarında gerƧek bir toplumsal eşitlik sağlama şekli ve gerekliliği ancak iki cinsiyet hukukĆ® alanda eşit haklara sahip olunca bütünüyle gün ışığına Ƨıkacaktır. İşte o zaman kadının kurtulmasının birinci şartının bütün kadınların kamu sanayine girmesi olduğu ve bu şartın da ferdĆ® ailenin toplumun ekonomik birimi niteliğinin ortadan kaldırılmasını gerektirdiği gƶrülecektir.”[15]
Hem emekçiler hem de kadınlar, her ikisi için de kurtuluş, özel mülkiyetin nihaî biçimi olan kapitalist üretim (ve mülkiyet) ilişkilerinin ortadan kaldırılmasıdır. Bundan sonrası ise, gelecek kuşakların işidir:
“Ƈok yakında kapitalist üretime vurulacak bir süpürge darbesinden sonradır ki cinsel ilişkilerin ƶrgütlenmesi hakkında bulunacağımız kehanet, bilhassa ortadan kalkacak olan şeylerle sınırlıdır. Fakat sonra ne olacaktır? Bu yeni bir nesil yetiştiği zaman kararlaştırılacaktır; hayatlarında asla, bir kadının teslimiyetini para karşılığında, veya herhangi bir sosyal zorunluluk yardımıyla satın alma durumunda kalmayacak bir erkek nesli; asla, ne kendilerini gerƧek bir aşk dışındaki sebeplerden dolayı bir erkeğe teslim etme durumunda, ne de bu teslimiyetin ekonomik sonuƧlarının korkusu yüzünden sevdiği kişiyi reddetme durumunda kalmayacak bir kadın nesli. Bu insanlar yaşadığı zaman, bugünden nasıl davranmaları gerektiğine inandığımız şeylerden tasa duyarlarsa ne Ć¢lĆ¢; kendi tƶrelerini ve herkesin hareket tarzı hakkında karar verecek kamu oyunu kendileri yaratacaklardır. İşte hepsi bu kadar.”[16]

ATAERKİ/SINIFSAL SƖMƜRƜ - NE KADAR AYRI?

Evet, Marx ile Engels, kadınların madĆ»nluğunu, maddĆ® yaşamın üretilmesi süreƧleriyle aƧıklayarak, kadınların ƶzgürleşmesi konusunda maddeci bir perspektif sunmuşlardır. Marksizm “gƶkyüzünden inme” bir kutsal doktrin değil de, inşa hĆ¢linde bir süreƧ olduğundan, bu sunum, hiƧ kuşku yok ki, geliştirilmeye, zenginleştirilmeye aƧıktır; yine hiƧ kuşku yok ki “Marksizm ve kadın” denildiğinde akla ilk gelen katkılardan biri olan Engels’in Ailenin, Ɩzel Mülkiyetin, Devletin Kƶkeni’nde, dayandığı kaynağın (L. H. Morgan’ın Eski Toplum’u) etnografik eksikliklerinden ve dƶnemin başat paradigması evrimciliğin topyekĆ»nluğundan kaynaklanan hatalar vardır. Peki bu eksiklik ve hatalar, kadınlığın madĆ»nluğuna ilişkin Ƨƶzümlemelerde Marksizm’i bir kenara atmayı gerektirir mi? Ya da, Marksizm’i kaale almayan bir kadınların kurtuluşu perspektifi mümkün müdür? Dilerseniz, biraz bunu tartışalım…
Feminist literatür, kendi iƧerisindeki Ƨeşitli gƶrüş ayrılıklarına karşın, kadınların ezilmişliğinin toplumların sınıflı yapısından değil, bir “eril tahakküm ve/veya temellük biƧimi” olan Ataerki/Patriyarka’dan kaynaklandığı konusunda neredeyse oybirliği iƧerisindedir. Ataerki’nin salt bir tahakküm biƧimi mi olduğu, yoksa kadının bedeni üzerinde olduğu kadar emeği üzerinde bir temellük (dolayısıyla da sƶmürüy)ü iƧerip iƧermediği konusunda rivayet muhtelif de olsa, toplumların sınıflara bƶlünmesini ƶncelediği ya da onunla “ilişkinsiz” olduğu, yaygın bir kabul gƶrmektedir. O zaman işe, ataerkinin sınıflı toplum tarihiyle ilişkileri üzerine tartışmakla başlamak gerekecektir.
Konuya ilk dikkat Ƨeken, yıllar boyunca SSCB’nin Stalin dƶneminde benimsenmiş “ilkel-kƶleci-feodal-kapitalist-sosyalist” sıralı “beşli toplumsal evrim şeması”na karşı şiddetli bir mücadele yürüten Fransız yapısal Marksistleri olmuştur.[17] Ć–zetin ƶzetiyle, yapısal Marksistler, Marksist literatürde “eşitlikƧi/komünalist” olarak tanımlanan toplum tiplerindeki farklılaşmış güç ilişkileri üzerinde durmuşlar, ve ƶrneğin, hemen tüketil(e)mediği iƧin denetlenmesi gereken toplumsal bir ürünün, yani “hasadın” sƶz konusu olduğu, bu nedenle daha istikrarlı grup yapıları gerektiren “Ƨapa/bahƧe-tarımcısı (horticulturalist)” toplumlarda emek-gücü kritik bir unsur hĆ¢line geldiğinden, kadınların üreme potansiyelinin denetim altına alındığına, bu denetimin akraba grubu ya da kabilenin yaşlı erkeklerince üstlenildiğine işaret etmektedir. Bƶylelikle grubun yaşlı erkek üyeleri bir yandan toplumsal ürünün üretim ve dağıtımının kooperatif ƶrgütlenmesi, bir yandan da kadınların farklı gruplar arasındaki mübadelesi yoluyla toplumsal yeniden-üretim/üremenin denetimi işlevini üstlenmektedirler.[18]
GerƧekten de, etnografik araştırmalar Ƨoğu hortikültüralist toplumun, Ƨiftlerin serbestƧe farklı gruplar arasında dolaşabildiği, kolayca Ƨƶzülüp yeniden toplanabilen, istikrarsız “takım”lar hĆ¢linde ƶrgütlenen avcı-toplayıcıların tersine, soyun ana ya da baba hattından izlendiği, istikrarlı “kabileler” biƧiminde ƶrgütlendiğini ortaya koymaktadır. Bƶylelikle kadınların gƶreli ƶzerk bir yaşam sürdürebildiği avcı-toplayıcıların tersine,[19] Ć¶zellikle soyun babadan izlendiği kabilelerde kadınların bedenleri ve emekleri, kabilenin yaşlı erkeklerinin oluşturduğu bir jerontokrasinin sıkı denetimi altında tutulmakta, kadınlar -ittifak ve ticareti güvence altına alınacak tarzda- kabileler arasında mübadele edilmekte, kadın zinası ağır yaptırımlara tabi tutulabilmektedir…
Bu bulgular, kadınların “şeyleştirilmesi”nin, tarihsel olarak Marksist literatürün kabul ettiğinden farklı bir noktada, iktisadi-toplumsal sınıfların biƧimlenişinden ƶnceye denk düşebileceğine işaret etmesi aƧısından ƶnemlidir. [Ancak şunu vurgulamak ƶnemli: Engels, “erkeğin kadın üzerindeki sƶmürüsünün tarihteki ilk sƶmürü biƧimi” olduğunu sƶylerken[20] hortikültüralist toplumlara ilişkin, Ƨoğu XX. yüzyılın ikinci yarısında açığa Ƨıkmış bu bulgulardan habersiz olmasına karşın, gerƧekten de şaşırtıcı bir ƶnsezi sergilemektedir!]
Her durumda, ataerkinin tohumlarını hortikültüralist toplumlarda teşhis etmek, onun sınıfsal sƶmürü ilişkilerinden bağımsız, cinsiyete dayalı bir gƶrüngü olduğunu kanıtlamaya yetmemektedir. Tam tersine ataerki, ancak sınıflı toplumlarda kalıcılığını sağlayan, istikrar kazanan, yapısallaşan bir “iktidar formu”, yani ƶzünde siyasal bir gƶrüngüdür. Atayanlı (soyu erkek tarafından izleyen) kabile toplumlarında kadınlarla erkekler arasındaki güç ilişkilerini kadınlar aleyhine asimetrikleştiren bu (terimin geniş anlamında yorumlanması kaydıyla) “siyasallık”, ortaya Ƨıktığında iktisadĆ® sƶmürünün iƧerisine yerleşeceği tahakküm kalıplarını bƶylelikle sağlayabilmiştir… Ve bu asimetrikleştirici etkisi sayesindedir ki kadınları, bilinen tüm sƶmürüye dayalı toplumsal formasyonlarda bir toplumsal kategori olarak ikincilleştirebilmiştir. Şu hĆ¢lde “ataerki”nin, -bir sınıfın bir başka sınıfı (daha doğrusu toplumun geri kalanını) sƶmürmesinden ibaret olan- iktisadĆ® “ƶz”ün, tarihsel olarak değişken “tezahürü” olduğunu sƶyleyebiliriz - ve bunu sƶylerken Marx’tan kopmamız da gerekmez…
Ataerki (tahakküm) ile (sınıfsal) sƶmürü arasındaki ilişkiyi bu tarzda kurgulamak, kadınlar üzerindeki eril tahakkümün, sƶmürü biƧimleri değişse dahi neden ve nasıl süregittiğini anlamamıza olanak sağlayacaktır. Çünkü, tarihte tahakküm ve sƶmürüye dayalı tüm toplumsal ilişki türleri, bir sınıflı toplum biƧiminden diğerine, biƧim değiştirerek de olsa devredilir. Yani Asyatik, kƶleci, yarı-feodal ya da feodal tüm sƶmürü sistemleri, kabile toplumlarının bağrında biƧimlenmiş olan bu eşitsizlik biƧimini devralarak yeniden biƧimlendirmişlerdir. Ama kadınların eşitsizliği sorunu en Ƨapraşık biƧimini kapitalizmde edinecektir.

KAPİTALİZMİN ATAERKİNİ YENİDEN ÜRETMESİ

Şu hĆ¢lde vurgulamalı, kadınların eşitsizliği kapitalizmin bir ürünü değil, deyim yerindeyse, bir “girdi”sidir. Kapitalizm kendisini ƶnceleyen sistemlerden devraldığı diğer eşitsizlikler -kır-kent eşitsizliği, etnik-dinsel azınlıklar, bƶlgeler arası eşitsizlikler, yƶneten-yƶnetilen eşitsizliği…- gibi, kadın-erkek eşitsizliğini de kendi işlerliği doğrultusunda dƶnüştürerek iƧselleştirmiş/işlevselleştirmiştir.
Yükselen kapitalizmin devraldığı kadınlık manzarası, kadınların ikinci sınıf varlıklar olarak konumlarının dinsel buyrultularla tescil edildiği, kamusal alandan, yani iktisadĆ®, siyasal, toplumsal karar alma süreƧlerinden dışlandıkları, beden ve cinsellikleri üzerinde ağır bir denetim ve tahakkümün sürdürüldüğü bir sahnedir. Kapitalizm boyunca kadınların her türlü kazanımı, kanları, canları pahasına elde ettiklerinin tanığı, taşlanan, hakaretlere uğrayan, hapislerde sürünen İngiliz Sufragette’ler, giyotinde can veren Fransız Olympe de Gouge ve benzerleridir…
Oysa kapitalist sistem iƧerisinde kadınların kazandığı her hak, yeni ve farklı eşitsizliklere dƶnüşecektir. Bƶylelikle, ƶrneğin mülk edinme, eğitim gƶrme, Ƨalışma, sosyal güvence, seƧme ve seƧilme gibi hakları kazanmış olmaları, kadınların dünyadaki mülklerin yalnızca yüzde 4’üne sahip olmalarına, eğitim düzeylerinin erkeklerin gerisinde seyretmesine ve “kadınca” alanlara yƶneltilmesine, en düşük gelir ve prestijli işlerde yoğunlaşmalarına, erkeklerle ücret farklılığının en iyi koşullarda yüzde 15-20 düzeyinde seyretmesine, siyasal karar mekanizmalarındaki temsillerinin vitrin değerinin üzerine Ƨıkamamasına, eril şiddete uğramalarına, ev işleri ve Ƨocukların bakım yükünü hemen tümüyle üstlenmelerine engel oluşturmamıştır.
Bir başka deyişle sistem, devraldığı eşitsizliği boyutlandırarak sürdürmektedir. Çünkü ƶncelleri gibi kapitalizm de, nihaĆ® olarak bir kaynak aktarma rejimidir: emekƧilerden patronlara, azınlıklardan hĆ¢kim gruplara, Güney ülkelerinden Kuzey’e, kadınlardan erkeklere aktarılan kaynakların giderek azalan sayıda elde yoğunlaşması, bir sistem mantığıdır. Bu gƶrüngüyü, “kapitalizmin ataerkini yeniden üretmesi” olarak tanımlayabiliriz.
Yüzlerce yıllık sınıf mücadelelerinin emek kesimine kazandırdığı tüm “haklar”ı berhava etme girişimi olarak, kapitalizmin “ƶzüne dƶnüşü” olarak tanımlayabileceğimiz neo-liberal kapitalizmde ise bu “kaynak aktarma”, emekƧi sınıfların direniş hatları geriye Ƨekildiği ƶlçüde, had safhaya ulaşmaktadır. Bu bakımdan kapitalizmin neo-liberal evresinde, kadınlık durumunda da bir “bozgun”un yaşanmakta olduğunu rahatlıkla sƶyleyebiliriz. İşte bu durumun somut verileri:
Bilindiği üzere, neo-liberalizm, istihdamın “deregülarizasyonu”, “emeğin esnekleştirilmesi”, sermayenin “devingenleşmesi” adına işgücünün en ucuz, işçilerin en ƶrgütsüz olduğu bƶlgelere yƶnelmesini (de) iƧermektedir. En “ucuz”, “uysal” ve “ƶrgütsüz” işgücünü ise, kadınlar sunmaktadır Ƨokuluslu sermayeye.[21] Bƶylelikle neo-liberalizm, ataerki şahsında, sermaye temerküzü ve sƶmürünün yoğunlaştırılması alanında “harika” bir müttefik bulmuştur. Bunun en Ƨıplak ƶrneğini, bize, “bir ülkenin siyasi sınırları iƧinde bulunmasına rağmen, gümrük uygulamaları gibi dış ticaret kısıtlamaları dışında bırakılmış, yatırımcılara vergi muafiyeti tanınmış, altyapı ve iletişim olanakları dünya düzeyinde olan, ƶrgütlenme zorlukları nedeniyle sendikaların pek uğrayamadığı yerler”[22]olan, Novamed’in kadın emekƧilerinin direnişinden tanıdığımız “serbest bƶlgeler” sunmaktadır:
 “Bƶlge yaşam alanı olarak da soyutlanmış, ya duvar var Ƨevresinde ya da tel ƶrgü. Kapitalizm küresel ƶlƧekte yayıldıkƧa, üretim yedek sanayi işgücünün bol bulunduğu ülkelere kayıyor ve serbest bƶlgelerin sayıları artıyor. 1975’te Asya, Avrupa, Latin Amerika’da, 25 ülkede 79 tane ‘serbest üretim bƶlgesi’ varken, 1995’te bunların sayısı 200’e Ƨıkmış. Buralarda Ƨalışan işçi sayısı 1970’lerde 725 bin iken, 90’ların ikinci yarısında 4 milyonu aştı. Bu bƶlgelerde Ƨalışan kadınların hikĆ¢yeleri ortak.
Malezya’da yabancı sermaye yatırımlarını ƶzendirmek amacıyla hazırlanan bir broşürde yazılanlar ‘ortak hikĆ¢ye’ tespitini destekler nitelikte: ‘Oryantal kadınların el hünerleri dünya Ƨapında meşhurdur. Onların elleri küçüktür, olağanüstü bir hız ve dikkatle Ƨalışırlar. Doğalarından kaynaklanan bu meziyetlerle üretim hattınızın etkinliğine daha fazla katkı sunabilirler.’
Asya’dan Latin Amerika’ya geƧelim. İlk olarak 1960’larda Meksika-Amerika sınırında serbest bƶlgede kurulan ‘maquila’ adı verilen ve kadınların parƧa birleştirerek üretim yaptığı
fabrikalarda da durum pek farklı değil. Yapılan araştırmalar kadınların buralarda Ƨalışabilmek iƧin gebelik testine, cinsel hayatlarının açığa Ƨıkarılmasına, aybaşı dƶnemlerinin sorgulanmasına ses Ƨıkarmadıklarını gƶsteriyor. Ƈalışma konusunda pek seƧenekleri yok çünkü.
Nikaragua’da ise hükümet yeni serbest bƶlgeler inşa ediyor. Başşehir Managua yakınlarındaki Maquila’larda kadın işçilerin şartları Meksika’dan farklı değil. Nikaragua’da faaliyet gƶsteren ‘Maria Elena Cuadra’ (MEC) isimli bir kadın ƶrgütünün serbest bƶlgelerde Ƨalışan kadınlara ilişkin gƶzlemleri şöyle: ‘Kadınlar dikiş makinelerinde günde 8-12 saat, taburelerde oturarak Ƨalışıyorlar. Şeflerin sistemli kontrolü ve aşağılanmalarına maruz kalarak akort üretimi yapıyorlar. Günde iki kez tuvalete gidiyorlar. Dikiş tozları nedeniyle kadınların Ƨoğunda nefes alma güçlüğü var. Düşük sayısı fazla ve sistemli cinsel tacize maruz kalıyorlar. Hamile kalınca işten Ƨıkarılıyorlar’...”[23]
Üstelik, neo-liberalizm koşullarında yoğunlaşan emek, ƶzellikle de kadın emeği sƶmürüsü, yalnızca “serbest bƶlgeler”le sınırlı değildir. 1980’lerden bu yana kadın istihdamında -Kuzey ülkelerinde artıyor gƶrünse bile- genel bir daralma ve vasıfsızlaşma süreci yaşanmaktadır. Kadınların gerek “esnek/yarı zamanlı işler” olarak nitelenen ve daha düşük ücretler ƶdenen işlerde, gerekse sƶmürünün “kayıtsız şartsız” bir tarzda zincirinden boşandığı “enformel sektƶr”de yoğunlaşması, bir rastlantı değildir…
Durumu dilerseniz, Türkiye verilerinden izleyelim:
2004 yılı sayımına gƶre Türkiye’de 70 milyon 556 bin insan yaşıyor. Bu insanların 21 milyon 791 bini Ƨalışan nüfus. 2001’den beri Ƨalışan nüfus oranında kayda değer bir farklılaşma yok. Bu Ƨalışan sayısında 16 milyon 23 bini erkeklerden, 5 milyon 768 bini ise kadınlardan oluşuyor. Ƈalışan erkeklerin 3 milyon 676 bini nitelikli tarım, hayvancılık, ormancılık ve su ürünleri alanında toplanıyor ve toplam Ƨalışan erkek nüfusunun yüzde 23’ünü oluşturuyor. Ƈalışan kadınların 2 milyon 774 bini Ƨalışan erkeklerle aynı alanda toplanıyor. Yani Ƨalışan kadınların yüzde 48’i nitelikli tarım, hayvancılık, avcılık, ormancılık ve su ürünleri alanında, bir başka deyişle kırsal alanda toplanıyor. Kadınların ikinci yoğunlaştıkları alan da nitelik gerektirmeyen işler. Bu alanda Ƨalışan kadınların tüm Ƨalışan kadınlara oranı yüzde 14.
Bu genel tablonun yanı sıra şunları da aktarmak faydalı olacaktır. Erkeklerde madencilik ve taşocaklarında 103 bin, imalat sanayiinde 3 milyon 21 bin kişi çalışıyor. Ulaştırma, haberleşme ve depolama da önemli bir başlık. Burada da 1 milyon 38 bin insan çalışıyor. Kadınlarda ise madencilik ve taşocağı çok yoğunluk olan bir alan kuşkusuz değil. Buna rağmen imalat sanayide 779 bin kişi çalışıyor. Ulaştırma, haberleşme ve depolamada sadece 62 bin kişi çalışıyor. Kadınların ikinci büyük iş alanı sosyal hizmetler ve kişisel hizmetler alanı. Bu alanda 877 bin kadın çalışıyor. Bu çalışan nüfus dağılımlarına bakarak klasik anlamda bir proleter nüfus birikiminin ciddi anlamda olmadığı ileri sürülebilir. Ayrıca çalışan erkek nüfusun 3 milyon 677 bini toptan ve perakende ticaret, lokanta ve otellerde yer alıyor. Bu alanda çalışan kadın sayısı 502 bin. Burası çalışan kadınların üçüncü büyük çalışma alanı.
Yine 2004 sayımına göre 49 milyon 906 bin kişi 15 yaşının üzerinde yani 20 milyon civarında bir nüfus 15 yaşın altında. Burada muhakkak işarete edilmesi gereken bir nüfus kesimi de 18 milyon 763 bin işgücüne dâhil olmayan kadından 13 milyon 301 binini ev kadınlarının oluşturması.
Şu hĆ¢lde, Türkiye’de Ƨalışan kadınların büyük bƶlümü, yani yüzde 48’i kırsal alanda, büyük Ƨoğunluğu “ücretsiz aile işçisi” statüsüyle Ƨalışmaktadır. Kırsaldan kentlere gƶƧ arttıkƧa bu kadınlar “ev kadını” kimliğini edinir; bir başka deyişle ülkemizde 13 milyon 301 bin kadın ev kadını, ya da daha doğru bir deyişle, “gizli işsiz”dir,[24] ve toplumun en kırılgan kesimini oluştururlar. Dahası, son yıllarda giderek “geri dƶnüşsüz” bir gƶrünüm yüklenen işsizlik, kadınların “eve Ƨekilmesi”ni hızlandırmaktadır; ƶrneğin, TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) Hanehalkı İşgücü anketi sonuƧlarına gƶre 2007 yılı iƧerisinde istihdam alanından Ƨekilen 368 bin kişinin 248 bini kadındır; yani son bir yıl iƧerisinde “ev kadınları”nın sayısı 248 bin artmıştır.[25] Buna bir de “iktisatta neo-liberal, siyasette muhafazakĆ¢r” AKP hükümetinin kadınların istihdamını teşvik edici politikalardan vazgeƧtiğini [gerekƧe trajikomik: “eşitliğe aykırı olduğu iƧin” deniliyor…] ekleyecek olursak, bu eğilimin hızlanarak süreceğini kestirmek, kehanet sayılmaz. Ɩte yandan, kadının Ƨalışmasının durumunda fazla bir düzeltime yol aƧtığını ƶne sürmek de pek mümkün gƶzükmemekte. Çünkü:
“Türkiye’de 9 milyon 480 bin kişinin herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna kaydı olmadan Ƨalıştığı belirlendi. Türkiye İstatistik Kurumu’nun verilerine gƶre kasım ayında istihdamdaki toplam nüfus 20 milyon 867 bin kişi olurken, bunun 9 milyon 480 binini, herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna kaydı bulunmayanlar oluşturdu. Ücretli olarak Ƨalışan toplam 10 milyon 989 bin kişiden, yüzde 20.6 oranındaki 2 milyon 268 bininin kayıt dışı Ƨalıştığı belirtildi.
Toplam sayıları 1 milyon 468 bin olan yevmiyelilerin ise yüzde 90.6 oranındaki 1 milyon 330 bini kayıt dışı olarak Ƨalışıyor.(…)
Kayıt dışı Ƨalışanlar iƧinde en büyük grubu ücretsiz aile işçileri oluşturuyor. Bu kişilerin toplam sayısı 2 milyon 722 bin kişi düzeyinde bulunuyor. Bunların da yüzde 95.8 oranındaki 2 milyon 609 bini sosyal güvenlik şemsiyesinden yoksun durumda. Normal bir istihdam olanağı elde edemediği iƧin mevcut konumda yer alan bu kişilerin, ücretsiz aile işçisi şeklinde tanımlanması, Türkiye’deki işsizliğin boyutlarını da olduğundan küçük gƶsteriyor. Kayıt dışı Ƨalışanlar toplamının 4 milyon 531 bini tarımda, 4 milyon 949 bini ise tarım dışı sektƶrlerde bulunuyor. Kayıt dışılık oranı tarımda yüzde 87, diğer sektƶrler ortalamasında yüzde 31.6 düzeyinde bulunuyor.”[26]
“Kayıtdışı”nda büyük Ƨoğunluğu oluşturanların ana gƶvde itibariyle kadınlar olduğunu belirtmeye gerek var mı?
Şu hĆ¢lde gelin, bir saptama yapalım: Neo-liberal kapitalizm, ülkemizde olduğu gibi küresel ƶlƧekte de kadın emeğini değersizleştirmektedir. Emek cephesi zayıfladıkƧa, kadın emeği üzerindeki sƶmürünün ve “vasıflasızlaşma”nın süregideceği, ƶngƶrülmelidir.

DEĞERSİZLEŞEN YALNIZ EMEK Mİ?

Kadın emeğinin bu “değersizleşmesi” sürecine, kadın bedeninin ve kişiliğinin “değersizleşmesi” süreci eşlik ediyor. Bunun somut gƶstergeleri ise, bir yandan kadın sağlığı ve kadınlara yƶnelik şiddete ilişkin veriler, diğer yanda ise, “kadın karşıtı sƶylem”in eriştiği pervasızlık düzeyi.
Ɩnce ikinciden başlayalım. Bilindiği üzere ABD tarihinde ilk kez bir kadın, başkanlık yarışında sahne aldı ve Demokrat Parti’nin başkan adayı olmak üzere, kıran kırana yarışıyor. “Kadının ƶzgürleşmesi” adına “gƶz yaşartıcı” bir ƶrnek, değil mi? Kazın ayağı hiƧ de ƶyle değil oysa. Ayşe Kadıoğlu’nun izlenimlerinden okuyoruz:
“(…) Bu tartışmalar arasında, yine ünlü feminist yazar ve eylemci Robin Morgan’ın Hillary Clinton’ı desteklemek iƧin kaleme aldığı bir yazı var ki, Ƨok ama Ƨok etkileyici. Morgan, Hillary Clinton’a desteğini ise kadına karşı olan ayrımcılığın ne denli ‘ince’ bir konu olduğunu hatırlatarak veriyor. Ɩrneğin, seƧim konuşmalarından birini yaparken dinleyiciler arasından birisi Hillary Clinton’a ‘Sen git de benim gƶmleklerimi ütüle’ diye bağırıyor. Bu duruma basın ve televizyonlarda fazlaca tepki verilmiyor. Oysa, diyor Morgan, birisi Ƨıkıp da Obama’ya ‘sen git de benim pabuƧlarımı parlat’ deseydi (yani ırkƧı bir imada bulunsaydı) yer yerinden oynardı. John McCain’e ‘Dişi kƶpeği (bitch) nasıl yeneceğiz?’ diye sorduklarında, McCain kahkahalarla güldükten sonra ‘Mükemmel bir soru’ diyerek cevap vermiş. Oysa, diyor Morgan ‘siyah piƧi nasıl yeneceğiz?’ diye sorsalardı yer yerinden oynardı. Kimi yorumcular Hillary Clinton’ın kalın ayak bileklerini ne kadar sevmediğini dile getirmekte bir sakınca gƶrmüyorlar. Üzerinde ‘Keşke Hillary O. J. Simpson ile evli olsaydı’ yazan t-shirt’ler, bir TV dizisinde terƶristlerin Hillary Clinton’ın vajinası iƧine bomba koymaktan sƶz edebilmeleri ve daha türlü Ƨeşitli kadın ayrımcılığı iƧeren ifadeler. Ve en ƶnemlisi, bütün bunların sonucunda ortalığın ayağa kalkmaması. Morgan kadınlara karşı yapılan ‘ince’ ayrımcılığı, belden aşağıya vurmanın ses getirmemesini işte bƶyle anlatıyor.”[27]
 “Git, gƶmleklerimi ütüle!” “Dişi kƶpek!” “Kalın bacaklı!” “Vajinasına bomba koduğum!”… GeƧtiğimiz yıllarda Fransa’da başkanlık seƧimlerine adaylığını koyan bir başka kadın, Segolene Royal da benzer (belki daha rafine) aşağılamaların muhatabı olmamış mıydı? Forbes dergisinin “Dünyanın En Güçlü 100 Kadını”[28] listesindeki kadınlar bu maƧo gƶvde gƶsterisinden yakayı kurtaramıyorlarsa, bu listeye hiƧbir zaman dahil olamayacak milyarlarca kadının durumunu, varın siz tahayyül edin.
Ya da ben ƶrnekler vermeye devam edeyim…
* Bugün dünyada her üç kadından biri fiziksel şiddet görüyor.
* Her yıl yaşları 5 ile 15 arasında değişen iki milyona yakın kız çocuğu fuhuşa zorlanıyor.
* Dünyada her 6 dakikada 1 kadına tecavüz ediliyor.
* ABD’de her yıl 4 milyon kadın şiddete maruz kalıyor.
* Hindistan’da her gün 5 kadın Ƨeyiz kavgaları yüzünden ƶlüyor.
* Güney Afrika’da her 90 saniyede bir kadına tecavüz ediliyor.
* Ƈin’de l milyon kız Ƨocuğu sadece kız oldukları iƧin anne karnında ƶldürülüyor.
* Irak’ta savaşın ilk aylarında yirmi bin kadına tecavüz edildi.[29]
* Her yıl 2 milyon kadın uluslararası kadın ticaretinde kullanılıyor.[30]
Şiddet, taciz, tecavüz sarmalının parƧaladığı kadın bedenleri, üstüne üstlük, borƧ sarmalında boğulan yoksul ülkelerde yaşayan dünya yoksullarının sağlık hizmetlerine erişim olanaksızlıklarıyla, ya da Ƨƶkertilen kamusal sağlık sektƶrünün enkazı altında ezilmektedir. Okuyalım:
“Birleşmiş Milletler Ƈocuklara Yardım Fonu’nun (UNICEF) Dünya Ƈocuklarının Durumu 2007 raporuna gƶre dünyada dakikada bir kadın hayata veda ediyor. Tahminlere gƶre, dünyada her yıl 500 bini aşkın kadın gebelik ve doğumla ilgili nedenler sonucu ƶlüyor, Ƨok sayıda kadın da yaşamları boyunca sürecek sorunla karşılaşıyor. Anne ƶlümlerinin yüzde 99’u gelişmekte olan ülkelerde meydana geliyor. Afrika ile Asya’daki anne ƶlümleri ise bu toplamda yüzde 90 paya sahip.
Raporda, 2000 yılında meydana anne ƶlümlerinin üçte ikisinin dünyanın en yoksul 13 ülkesinde gƶrüldüğü, aynı yılda bütün anne ƶlümlerinin dƶrtte birinin Hindistan’da meydana geldiği anımsatıldı.
Afrika’nın Güneyi Afrika’da yaşayan her 16 kadından birinin gebelik veya doğum sırasında ƶldüğü belirtilen raporda, şöyle denildi: ‘Oysa sanayileşmiş ülkelerde bu nedenler yüzünden ƶlen kadın sayısı dƶrt binde 1’dir. Dahası, annelerini yitiren yeni doğanların ƶlme olasılıkları da anneleri hayatta olan yeni doğanlara gƶre 3 ila 10 kat daha fazladır. Oysa temel sağlık hizmetlerine erişim olanaklarının bulunması hĆ¢linde bu kadınların Ƨoğunun yaşamı kurtarılabilirdi. Sƶz konusu hizmetler bütün doğumlara eğitilmiş gƶrevlilerin eşlik etmesi ve komplikasyonlar karşısında acil doğum bakım yardımlarının sağlanmasıdır.’
(…) Anne ƶlüm oranları aƧısından Türkiye’de de durum vahim. Türkiye’de her yıl ortalama 2 bin 500 kadın anne olmak isterken ƶlüyor. Anne ƶlüm oranı İrlanda’da yüz binde 4, İtalya, Fransa ve İspanya’da yüz binde 5, Türkiye’de ise yüz binde 49.2.”[31]
Türkiye’nin, kadınla ilişkili tüm konularda olduğu gibi[32] yƶnelik şiddet verilerinde de “başa güreştiği” bilinmeyen bir şey değil. [33]
Nitekim, son olarak Sabancı Üniversitesi’nden Ayşe Gül Altınay ile BoğaziƧi Üniversitesi’nden Yeşim Arat, 18 ay süren araştırmayla kadına yƶnelik şiddetin boyutlarını ortaya koydular. Türkiye’de her üç kadından birinin ailesi iƧerisinde şiddet gƶrdüğünü ortaya koyan araştırmanın sonuƧları şöyle:
“Eğitim düzeyi arttıkƧa fiziksel şiddet gƶrdüğünü sƶyleyen kadınların oranı genel eğilim olarak azalmaktadır. (Okuma yazma bilmeyenlerde şiddete maruz kalma yüzde 43, yükseköğrenim gƶrmüş olanlarda yüzde 12. Üniversite mezunu altı erkekten biri kadına şiddet uyguluyor!) Aile iƧi şiddet kentlerde yoğunlaşmaktadır. Cinsel zorlama ve şiddete uğrayan kadınların yüzde 67’si aynı zamanda şiddete de maruz kalmaktalar. Gelir düzeyi yükseldikƧe şiddet azalmakta, buna karşılık kadınların aileye kocalarından daha Ƨok gelir getirmesi şiddet riskini artırmaktadır.” Araştırmaya gƶre kadınlara yƶnelik aile iƧi şiddetin nedenleriyse, şöyle sıralanmakta:
 “İtaatsizlik (yüzde 13), ekonomik sorunlar (yüzde 14), geƧimsizlik (yüzde 6), psikolojik sorunlar (yüzde 9) erkeklik gƶsterisi, güçsüzlük ya da acizlik nedeniyle üstünlük sağlama (yüzde 27).”[34]
Hatırlayacaksınız; yukarıda bir yerde “Neo-liberal kapitalizm, ülkemizde olduğu gibi küresel ƶlƧekte de kadın emeğini değersizleştirmektedir. Emek cephesi zayıfladıkƧa, kadın emeği üzerindeki sƶmürünün ve “vasıflasızlaşma”nın süregideceği ƶngƶrülmelidir,” demiştim. İzninizle buna ikinci saptamamı da ekleyeyim.
Neo-liberal kapitalizmin küresel ƶlƧekte yol aƧtığı ve “sürdürülemezleştirdiği” yoksullaşmanın Ƨapı genişledikƧe, kadının kişilik ve bedenine yƶnelik “hiƧleştirme” de Ƨapı genişleyerek süregidecektir…

MARKSİZM’SİZ OLUR MU?

Marx ile Engels, kadınların ikincil konumunun nedenlerini üretim ve mülkiyet ilişkileri iƧerisinde aramak gerektiğini va’zetmişlerdi bize; neo-liberalizm, onları bir kez daha doğruluyor.
Çünkü kadınların toplumsal kurtuluşu”, ƶncelikle konumlarının düzeltilmesine yƶnelik toplumsal kaynakların tahsisini gerektirmektedir: kadın eğitimi, istihdamı, sağlığı, kadına ilişkin toplumsal/kültürel değerlerin dƶnüştürülmesi, kadınların siyasete katılımı, Ƨocuk ve yaşlıların bakım yükünün kadınların sırtından alınması, kadınlara yƶnelik şiddetin engellenmesi… bunların tümü, toplumun kaynaklarının[35] kadınlar lehine kullanımını gerektiren sorunlar.
Oysa bilindiği üzere neo-liberal kapitalizm, bırakın kadınlar lehine yeni kaynak yaratmayı, mevcutları dahi Ƈokuluslu şirketlere yƶneltme doğrultusunda sınır tanımayan bir itim anlamına geliyor. Kadın(lar)ın küresel kapitalizm aƧısından yalnızca iki anlamı var: alt katmanlarda ucuz, ƶrgütsüz, azla yetinen, uysal emekƧiler olmaları, yaşlı ve Ƨocukların bakımını, ev işlerini itirazsızca üstlenip sağlık, eğitim vb. sektƶrlerdeki kesintilerin, emekƧilerin daha fazla yoksullaşmasının şokunu massetmeleri; orta ve üst kesimlerdeyse tüketmeleri, daha Ƨok tüketmeleri[36]… Bƶylelikle günümüz kapitalizminin dünyası, kadınlar aƧısından, bir yanda ‘dikiş makinelerinde günde 8-12 saat, taburelerde oturarak Ƨalışma; şeflerin sistemli kontrolü ve aşağılanmalarına maruz kalma; günde iki kez tuvalete gidebilme; dikiş tozları nedeniyle nefes alma güçlüğü Ƨekme; birbiri peşisıra düşük yapma; sistemli cinsel tacize uğrama ve hamile kalınca işten Ƨıkarılma’; diğer yanda ise mücevherler, rujlar, rimeller, kırışık gidericiler, şampuanlar, el, saƧ kremleri, ojeler, deterjanlar, parlatıcılar, kireƧ ƶnleyiciler, pedler, perdeler, koltuk takımları, baza ve nevresimler, bebek bezleri, mamalar, leke sƶkücüler, margarinler, bitkisel yağlar, bulyonlar, kremalar, pastalar, diyet ürünleri, selülit gidericiler, masaj aletleri…vb. vb.den oluşan bir “Ƨƶp yığını”…
Bütün bunları duyup, bilip de, -Marksist- topyekĆ»n bir kurtuluş perspektifinin dışında bir “Kadın Ɩzgürlüğü” tasarlamak mümkün mü?

26 Şubat 2008 20:10:53, Ankara.

N O T L A R

1) Ć‡in Atasƶzü.
2) Ć–rneğin Financial Times yazarlarından John Thornhill, gazetesinin 28 Aralık 2006 tarihli köşesinde soruyor: “Son küreselleşme dalgası -ki pek Ƨok bakımdan Marx’ın iƧinde yaşadığı Ƨağı anımsatmaktadır- Marx’ın kapitalizm eleştirisine olan ilgide bir canlanmaya yol aƧmıştır. Nasıl oluyor da son zamanlarda yayınlanan bir BM raporunun ortaya koyduğu gibi dünyanın yetişkin nüfusunun yüzde 2’si global iktisadi varlıkların yüzde 50’sinden fazlasına sahipken, dünyanın en yoksul yüzde 50’si bu varlıkların sadece yüzde 1’ine sahip? Sermayeyi Das Kapital olmadan nasıl anlayabiliriz?” (John Thornhill, Financial Times, 28 Aralık 2006).
3) Bu eleştirilerin bir derlemesi iƧin bkz. A. Catherine MacKinnon, “Feminism, Marxism, Method and the State: An Agenda for Theory”, Signs, 8: 635-658, 1983.
4) Aktaran: Jean Freville, “Ɩnsƶz”, Kadın ve Marksizm, Ɩncü Kitabevi, İstanbul, 1975, s.27.
5) “Koca ile karı birdir ve bu bir, kocadır.” (Blackstone).
6) Nicole Arnaud-Duc, “Hukukun Ƈelişkileri”, Kadınların Tarihi, Devrimden Dünya Savaşına, Feminizmin Ortaya Ƈıkışı, c. IV, (der.: G. Duby, M. Perrot), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2005, s.97 - 104.
7) “Ɩnsƶz”, Kadın ve Marksizm, Ɩncü Kitabevi, İstanbul, 1975, ss.32-33.
8) K. Marx, F. Engels, Kutsal Aile ya da Eleştirel Eleştirinin Eleştirisi, Sol Yayınları, Ankara, 1976, s.292.
9) K. Marx, F. Engels, “Manifesto of the Communist Party”, Selected Works, c. 1, Progress Publishers, Moskova, 1977, s.124.
10) K. Marx, F. Engels, Alman İdeolojisi, Sosyal Yayınlar, İstanbul, 1968.
11) K. Marx, Ekonomik ve FelsefĆ® Yazılar, 1844.
12) K. Marx, Kapital, I: XXIII.
13) K. Marx, Kapital, I: XXIII.
14) K. Marx, Kapital, I: XXIII.
15) F. Engels, AƖMDK.
16) F. Engels, AƖMDK.
17) Konunun ayrıntılı tartışması iƧin bkz. S.Ɩzbudun ve C. Sarı, “Erkekler Kadınları Sƶmürüyorlar mı?”, S.Ɩzbudun, C. Sarı, T. Demirer, Küreselleşme, Kadın ve Yeni Ataerki, Ütopya Yayınevi, Ankara, 2007.
18) C. Meillassoux, Femmes, greniers et capitaux, Maspero, Paris: 1975.
19) Avcı-toplayıcı takımlara bir ƶrnek olarak !Kung’lar arasından derlenmiş bir yaşam ƶyküsü iƧin bkz. M. Shostak, Nisa: Bir !Kung Kadınının Yaşamı ve Sƶzleri, Epsilon Yayıncılık, İstanbul: 2003. Ƈalışma, ƶzellikle toplayıcı-avcı takımlarda kadınların konumu, kadın-erkek ilişkileri konusunda aydınlatıcı iƧgƶrüler sunmakta. Ne ki, yukarıda sƶylenenler, “tüm” toplayıcı-avcılarda bƶylesi bir serbestliğin bulunduğu biƧiminde yorumlanmamalı. Aaby’nin isabetli olarak belirttiği gibi, ƶrneğin, toplayıcı-avcı olan Avusturalya aborijinleri “gelişkin bir kadın mübadelesi sisteminin yanısıra, jerontokratik Ƨokeşlilik sergilemekteydiler.” (bkz. P. Aaby, “Engels and Women”, Critique of Anthropology, 1977: 9&10, s.40.) Tabii, Avustralya aborijin topluluklarından bazılarında belirgin olan jerontokrasinin, beyazlarla temasın bir getirisi olduğu yolundaki ihtiyat payı da gƶzardı edilmemeli...
20) “Tarihte kendini gƶsteren ilk sınıf Ƨatışması, erkekle kadın arasındaki uzlaşmaz karşıtlığın karı-koca evliliği iƧindeki gelişmesiyle ve ilk sınıf baskısı da dişi cinsin eril cins tarafından baskı altına alınmasıyla düşümdeşti. Karı-koca evliliği büyük bir tarihsel ilerlemedir; ama aynı zamanda kƶlelik ve ƶzel mülkiyetin yanı sıra günümüze kadar ve bazılarının gƶnenƧ ve gelişmesi bazılarının da acı ve gerilemesiyle elde edildiğine gƶre her ilerlemenin gƶrece bir gerileme olduğu açığa Ƨıkar.” (F. Engels, Ailenin Ɩzel Mülkiyetin ve Devletin Kƶkeni, Sol Yay., Ƨev: Kenan Somer, 2002.)
21) Tabii bu da kapitalizmin “eski” bir hikayesi. Marx, Kapital’de Lord Ashley’in “On Saatlik İşgünü” sƶylevinden (1844) şu alıntıyı yapıyor: “Fabrikatƶr M. E. makineyle ilgili işlerde yalnızca kadınları kullandığını belirtti; bu bey, evli kadınları, ƶzellikle kalabalık ailelerde evli kadınları tercih eder; zira evli kadınlar bekĆ¢rlardan daha dikkatli olurlar ve daha disiplinli Ƨalışırlar, üstelik geƧim araƧlarını sağlamak iƧin tükenene dek Ƨalışmaya mecburdurlar. Bƶylece kadını en iyi tanımlayan faziletler onun zararına Ƨalışırlar. Kadının tabiatında ahlĆ¢k ve yumuşaklık gibi ne varsa sefalet ve kƶleliğin aracı olurlar.” (Kapital, I: XXIII).
22) Lale Bakırezen-Necla AkgƶkƧe, “Kadın Emeğinin Küresel Sƶmürüsü”, Radikal İki, 28 Ekim 2007, s.8.
23) Lale Bakırezen-Necla AkgƶkƧe, “Kadın Emeğinin Küresel Sƶmürüsü”, Radikal İki, 28 Ekim 2007, s.8.
24) “Kadınlar Ƨalışabilir yaştaki nüfusun yüzde 50.5’ini oluşturmasına rağmen, iş bulma ümidinin kaybolması işgücüne katılımı sürekli düşürüyor.
AB ülkeleri iƧinde kadın istihdam oranının en düşük olduğu ülkeler arasında yer alan Türkiye’de, Ƨalışabilir yaştaki nüfusun yüzde 50.5’ini oluşturan kadınların ancak dƶrtte biri istihdam ediliyor. İşgücünün yüzde 35.4’ünü oluşturan kadınların ancak yüzde 24.9’u işgücüne katılırken, erkeklerin işgücüne katılım oranı yüzde 71.5 düzeyinde bulunuyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ve Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) verilerinden yapılan derlemeye gƶre, işgücü dışında olan kadınların yüzde 47.5’i yani yarısına yakını ev işleriyle uğraşanlardan oluşuyor. İşgücü dışındaki kadınların yüzde 35.4’ü 15-29 yaş aralığında bulunuyor. Ekonomide tarım sektƶrünün payının sürekli azalışının sonucu olarak kadınların işgücünden Ƨekilmesi, kadınların işgücüne katılma oranını düşürüyor. Tarım sektƶründen ayrılan kadın işgücü niteliksiz ve işgücü arzı anlamında işgücü piyasasının artan gerekliliklerini karşılayamıyor. Bu kadınlar iş bulma ümitlerini kaybediyor ve işgücü piyasasından Ƨekiliyor. Kentsel alanlarda sınırlı Ƨocuk ve yaşlı bakımı hizmetleri de kadınların işgücüne katılmalarının ƶnünde bir engel olarak duruyor. (“Kadınlar İşgücünden Ƈekiliyor”, Cumhuriyet, 5 Kasım 2007, s.13.) Ve TİSK tarafından yapılan bir araştırmaya gƶre, “OECD’ye üye ve aday 30 ülke arasında öğrenim gƶrmeyen, istihdam edilmeyen ve iş aramayan genƧ kızların Ƨağ nüfusuna oranının aƧık arayla en yüksek Türkiye’de olduğu ortaya konuldu. Türkiye’de 15 - 29 yaş grubu kızların yaklaşık yüzde 60’ı, 25 - 29 yaş grubundakilerin ise yüzde 66’sı hem eğitimin hem de istihdamın dışında.” (“Kızlar Evlerinde Oturuyor”, Cumhuriyet, 6 Şubat 2008, s.13.)
25) “Kadınlar ‘eve’ Ƨekildi”, Cumhuriyet, 23 Şubat 2008, s.4.
26) “Ne Kayıt Var ne de Güvence”, Cumhuriyet, 18 Şubat 2008, s.13.
27) Ayşe Kadıoğlu, “Kadınlar ve Siyaset”, Radikal İki, 17 Şubat 2008, s.1-4.
28) “100 Güçlü Kadın Arasında 2 Türk”, Cumhuriyet, 1 Eylül 2007, s.13.
29) Ve buna ekleyelim: “Irak’ta ABD işgalinin bedelini en ağır ƶdeyenlerin başında gelen kadınlar, şiddet dƶngüsü iƧinde bir başka şiddetin de kurbanı oluyor. Kuzey Irak Kürt yƶnetimine bağlı Süleymaniye kentinde morgda onlarca kadın yatıyor. BirkaƧı silahla vurulmuş ya da boğulmuş, Ƨoğuysa yakılmış. Ɩlüm nedenleri Ƨatışma değil, resmi belgelere kaza diye geƧiriliyor, ama aslında ‘namus cinayeti’. Sadece Süleymaniye’de geƧen yıl 400 kadın yakılmış. Bunların cesetlerine sahip Ƨıkan olmamış. Iraklı kadınlara yƶnelik şiddetle mücadele iƧin kurulan Asude ƶrgütünün yƶneticisi Hanım Rahim Latif, durumun giderek kƶtüye gittiğini, yakarak ƶldürmelerin arttığını, elektrik kesintilerinden ƶtürü her evde benzin bulunduğunu, ama Ƨok az ƶlümün kazara olduğunu, yanıkların biƧimi ve Ƨapının kasıtlı yapıldığını gƶsterdiğini sƶylüyor: ‘Pek Ƨok vakada kadın ya zinayla ya da evlilik ƶncesinde ilişki kurmakla yahut ailesinin istemediği bir evlilik yapmakla suƧlanıyor. Kocası, erkek kardeşi ya da başka bir akrabası namuslarını korumak iƧin kadını ƶldürüyor. Eğer adam yoksulsa tutuklanıyor, ƶnemli biriyse dokunulmuyor. Pek Ƨok vaka ise saklı tutuluyor. Kadının cesedi kilometrelerce uzağa atılıyor, bulunduğunda ailesi ‘Bizim kızımız yok’ diyor.’ (...) Irak’ta artık kadın yanında erkek eşlikƧi olmadan sokakta dolaşamıyor. Zira devlete bağlı olanlar dahil her silahlı grup aynı zamanda tecavüzcü. Ve Irak Ƨapında daha ƶnce gƶrülmemiş sayıda Ƨok kadın ƶldürülüyor. BM’nin Irak’taki yardım misyonu (UNAMI) ekimde Kürt bƶlgesinde namus cinayetlerinin endişe verici boyutta arttığını, 2007’nin ilk yarısında 255 kadının ƶldürüldüğünü, bunların dƶrtte üçünün yakıldığını rapor etti. (...) BM’nin soruşturmasında Iraklı doktorlardan Kürt yƶnetimi insan hakları bakanı Yusuf Aziz’e kadar herkes kadınların kendilerini yaktığını savundu. Ɩrgütler ise, kendileri yaptılarsa bile buna zorlandıklarını düşünüyor. “ Latif’in Kerkük’te bir erkeğe neden kız kardeşini ƶldürmek istediğini sorduğunda, aldığı yanıt ise, Ƨok Ƨarpıcı: “Çünkü artık Irak’ta demokrasi var!” (“Kürtler Namus İƧin Kadınları Yakıyor”, Radikal, 14 Aralık 2007, s.9.)
30) Ayşe Baziki, “Kadınlara Yƶnelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü”, Ürün Dergisi, No: 23, Ocak-Şubat 2008, s.102-13.
31) “Siz Bu Haberi Okurken İki Kadın Ɩlecek!”, Radikal, 29 Haziran 2007, s.4.
32) “Dünya Ekonomi Forumu’nun (DEF) 2007 Küresel Cinsiyet Eşitsizliği raporunda, İslĆ¢m ülkelerinde kadınların iş sahibi olmak, eşit ücret almak, eğitime erişim ve siyasete katılmak iƧin dünyanın diğer ülkelerindeki kadınlardan daha Ƨok mücadele etmesi gerektiği ortaya konuldu. Raporda ele alınan bir ƶlçüt de sağlık oldu. DEF’in Birleşmiş Milletler Ƈalışma Ɩrgütü, BM Kalkınma Programı ve Dünya Sağlık Ɩrgütü verilerine dayanarak 128 ülkede yürüttüğü Ƨalışmalar sonucunda dün yayımladığı raporda, geƧen yıl 115 ülke arasında 105. sırada yer alan Türkiye’nin, 121. sıraya gerilediği gƶrüldü. Raporda, Avrupa ülkeleriyle birlikte ele alınan Türkiye, değerlendirmenin yapıldığı 4 ƶlçütte de, Avrupa’daki en kƶtü ülkenin bile Ƨok gerisinde kaldı. İskandinav ülkeleri, ƶnceki yıllarda olduğu gibi listenin ilk sırasında yer alırken listenin ortalarındaki eski Sovyet ülkelerinden Azerbaycan ve Kırgızistan dışında, Müslümanların Ƨoğunluğu oluşturduğu Ortadoğu ülkelerinin hemen hemen tümü listenin son sıralarında kaldı.” (“Türkiye Listenin Sonunda”, Cumhuriyet, 9 Kasım 2007, s.10.) Ya da: “2007 Küresel Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi’nde ülkemiz, ne yazık ki kadınların ekonomik katılımı ve yararlandıkları imkĆ¢nlarda 118. sırada. Eşit işe eşit ücret konusunda dünyada 47. sıradayız ve kadınların ekonomik geliri dikkate alındığında 109. sırada yer alıyoruz.” (Yusuf Engin, “Şiddet Kadının İradesini Elinden Alıyor”, Radikal, 27 Kasım 2007, s.11.)
33) “Eğitim-Sen Diyarbakır Şube Sekreteri Hafize İpek, sendika binasında düzenlediği basın toplantısında Türkiye’de geƧen yıl 72 bin 643 kadının şiddet iƧerikli saldırılara maruz kaldığını, bu kadınlardan 842’sinin cinayete kurban gittiğini, 9 bin 317’sinin de yaralandığını belirtti. 466 kadının intihar ettiğini vurgulayan İpek, 5 bin 852 kadının da intihar girişiminde bulunduğunu ifade etti. Aile iƧi şiddete maruz kalan kadın sayısının 14 bin 989 olduğunu anlatan İpek, 1113 kadının tecavüze uğradığını, 380 kadının ise “satıldığı”nı sƶyledi. Yapılan araştırmalara gƶre tüm taciz olaylarının yüzde 46’sının işyerinde gerƧekleştiğine değinen İpek, bunların da yüzde 8’inin ƶlümle sonuƧlandığına işaret etti.” (“Şiddetsiz Günleri Yok”, Cumhuriyet, 24 Kasım 2007, s.3.)
34) Derya Sazak, “Kadına Şiddet”, Milliyet, 9 Aralık 2007, s.23.
35) Burada “kaynak” derken yalnızca parayı değil, aynı zamanda bilgi, araştırma, Ƨaba, enerji, planlama vb. etkinlikleri de kast ediyorum.
36) Size bir ƶneri: Herhangi bir TV programı boyunca yayınlanan reklamlarda amatƶr bir istatistik Ƨalışması yapın. Reklamların yüzde 90 kadarının kadınlara (ve dahi Ƨocuklara) yƶnelik olduğunu gƶreceksiniz. Ve geƧerken bir not: Kadınlara yƶnelik reklamları izlerken onların tek derdinin yaşlanmak, yaşlı gƶrünmek olduğu zehabına kapılıyor insan!

Yorum Ekle

BLOGGER

|/fa-clock-o/ Başlıklar$type=list-tab$c=5$date=1$au=0$page=1$sn=1

/fa-star-o/ Ɩne Cıkanlar$type=list-tab

/fa-comments/ Yorumlar$type=list-tab$com=0$c=5$src=recent-comments$pages=1

/fa-history/ Arşivden $type=list-tab$source=random-posts$author=0$c=5

/fa-users/ TAKIP ET

Ad

“HOŞGƖRÜDEN EŞİTLİĞE: TÜRKLERLE ERMENİLER ARASINDAKİ GƜƇ İLİŞKİLERİNİ BİR SİVİL HAKLAR MODELİ ARACILIĞIYLA DEĞİŞTİRMEK,1,“KOBANÊ’NİN ‘BİZ’İMLE NE ALƂKƂSI VAR?,1,“NEFRET SUƇLARI” VE “ZEHİRLİ KAN” ÜZERİNE,1,1 MAYIS 2015’DE İSTİKAMET(İMİZ) -2014’TE OLDUĞU GİBİ!- TAKSİM,1,1 MAYIS 2016 DERS(LER)İ,1,1 MAYIS’A GİDERKEN: AKP KADINLAR İƇİN NE YAPTI,1,1 mayis,16,100. YAŞINDA EKİM DEVRİMİ’NİN ANIMSATTIKLARI,1,100’E 1 KALA ERMENİ GERƇEĞİNİN TOPOĞRAFYASI,1,12 eylul,4,12 EYLÜL 2010 SONRASI,1,12 EYLÜL KİME KARŞIYDI?,1,12 EYLÜL YARGILANDI… MI?,1,12 EYLÜL’Ü YARGILAMAK...,1,1915- HRANT VE ADALET,1,1968’İN 50. YILINDA SARI YELEKLİLER,1,2013,1,2014,1,2014 İƇİN 2013’ÜN 1 MAYIS DERSLERİ,1,2015,1,2015 1 MAYIS’INDAN 2016’YA YİNE YENİDEN ISRARLA TAKSİM,1,2016,1,2018,1,2019: YERKÜREDE VE COĞRAFYAMIZDA Ä°ÅžĆ‡Ä° SINIFI(MIZ),1,23 NİSAN BİTTİ ‘KUTLU DOĞUM’ VERELİM,1,24 HAZİRAN SEƇİM(LER)İ VE TAVIR(IMIZ),1,7 HAZİRAN 2015 SEƇİMLERİ’NE DAİR -GEREKƇELİ- TAVRIMIZ,1,7 HAZİRAN’DAN 1 KASIM’A HDP NOTLARI,1,8 mart,3,A-UTOPYA’YA UNUTULMAZ BİR YOLCULUK,1,abd,1,ABD EMPERYALİZMİ VE VENEZÜELLA 2019,1,AƇIK SƖZLÜ OLMAK İYİDİR (7 HAZİRAN SONRASINA DAİR DEĞERLENDİRME),1,ADALET: ANTROPOLOJİK BİR BAKIŞ,1,afis,1,AFRİN (VE SURİYE’N)İN ƖTESİDİR,1,AFRİN (VE SURİYE),1,AKADEMİNİN ƖZGÜRLƜĞƜ İƇİN,1,akademisyen,2,AKADEMİSYEN SORUMLULUĞU,1,AKLIMIZDA TAŞIYORUZ SİZLERİ,1,akp,37,AKP İKTİDARI VE GÜNDELİK HAYATIN İSLƂMİLEŞTİRİLMESİ,1,AKP İSLƂM FAŞİZM ve KADINLAR,1,akp.kriz,1,AKP’NİN ‘KÜLTÜR POLİTİKALARI’?,1,AKP’NİN “DERİN DEVLET”İ,1,AKP’NİN “KINDER KUCHE KIRCHE”Sİ,1,AKP’NİN “MUHAFAZAKƂR”LIĞI NEYE DENK DĆœÅžER,1,AKP’NİN “ORGANİK AYDINLARI” VE HAZİRAN KALKIŞMASI,1,AKP’NİN BAŞKAN”LIĞI,1,AKP’NİN EĞİTİM SİSTEMİ Mİ DEDİNİZ,1,AKP’NİN EĞİTİM SİSTEMİ: MİLLİYETƇİ MANEVİYATƇI VE PİYASACI,1,AKP’NİN EĞİTİM SİSTEMİYLE İMTİHANI,1,AKP’NİN KADINLARA KARŞI SAVAŞI: MADAM GİBİ ƖLMEK,1,AKP’NİN MUHAFAZAKƂRLIĞI İSLƂMCILIĞI NEOLİBERALİZMİ VE KADINLAR,1,aktuel,4,aktüel,3,ALEVƎLİK VE SINIF MÜCADELESİ: KÜLTÜR VE EKONOMİ POLİTİK,1,aleviler,1,amerika,3,ANADOLU’NUN “YA BASTA”SI,1,antropoloji,10,ANTROPOLOJİ: NASIL VE NİƇİN,1,arkeoloji,1,ARSIV,1,ATAERKİ” ÜZERİNE,1,ATAERKİL PAZARLIK BOZULDU,1,AVM’LER,1,AVRUPA BİRLİĞİ: ƇOKKÜLTÜRCÜLƜĞƜN “KRİZİ”,1,aydinlar,9,aydinlar devrimciler,34,AYŞE ƖĞRETMEN “DAVA”SININ ANIMSATTIĞI,1,Barış Bildirimi metni,1,baris,10,basin,3,BAŞKALDIRIDIR MİZAH YA DA HİƇ!,1,BE ZİMAN JƎYAN NA BE,1,BEJDAR’IN TUTSAK ALINAMAYAN ŞİİRLERİ,1,BEKLE BİZİ -YENİDEN- TAKSİM,1,BELLEKLE GELECEĞİN KARŞILAŞMASI,1,bilim,3,BİR “ELEŞTİRİ”YE KISA KENAR NOTLARI,1,BİR “İMKƂNSIZ AŞK” HİKƂYESİ: “AKADEMİ VE ƖZGÜRLÜK,1,BİR “PRAKSİS ANTROPOLOJİSİ” İƇİN,1,BİR AYDIN(LIK) HƂLİ FİKRET BAŞKAYA,1,BİR DAHA ASLA DİYEBİLMEK İƇİN: GƖZALTINDA KAYIPLAR,1,BİR İKTİDAR (YENİDEN-)ÜRETME ARACI OLARAK MOBBİNG[*],1,BİR İKTİDAR ARACI OLARAK KORKU,1,BİR KEZ DAHA “TERƖR” MÜ,1,BİR KİMLİK SİYASETİ OLARAK MİLLİYETƇİLİK VE IRKƇILIK,1,BİR MİLAT: REFERANDUM VE SONRASI,1,BİYOLOJİ KADER Mİ? ya da “FITRAT”A DAİR,1,BİZİM DELİLERİMİZ,1,BM DB VE IMF’NIN DILINDE KADIN YOKSULLUĞU,1,bƶlge,3,BU 12 EYLÜL REJİMİ… BURADAN ƇIKIŞ YOK,1,BU NE ŞİDDET BU CELƂL? (YA DA “GULYABANİ” KİM),1,BUGÜN ADNAN YÜCEL KONUŞACAĞIZ,1,CELLATLARIN DƖKTÜKLERİ KAN,1,cevre,15,CHARLIE HEBDO’YA SALDIRI TE’VİLLERİ VE TAVRIMIZ,1,chd,1,cinayetler,13,CUJUS REGIO EJUS RELIGIO,1,CUMHURBAŞKANLIĞI SİSTEMİ VEYA BU KADAR YETKİYİ BABANIZA VERİR MİYDİNİZ,1,Ƈile'nin Antropolojisi: Bir Anı Bir Gƶzlem ve Bir Tahlil Girişimi,1,ƇOCUKLAR ƖLMESİN DEMEK TERƖR SUƇU MU,1,ƇOCUKLARININ ETİYLE BESLENEN ÜLKE,1,ƇƖZÜMÜN SOSYO-EKONOMİK YANI,1,DAĞLAR ERİRSE – ZEVEBƂN,1,DAİMA YAŞAYACAKTIR İSMİYLE MÜSEMMA YAŞAR KEMAL,1,DARBE GİRİŞİMİ VE SONRASI,1,dava,13,davalar,1,DELİ DUMRUL’UN “KENTSEL DƖNĆœÅžĆœM”Ü ya da YOLSUZLUK RANTIN İKİZ KARDEŞİDİR,1,DEMİRİN TUNCUNA İNSANIN...,1,demokrasi,4,DEMOKRATİKLEŞ-ME PAKETİ,1,dersim,2,devlet,12,DEVLETİN ERKEKLERİ YA DA KADINA ŞİDDET NASIL ƖNLENMEZ,1,DEVLETİN KÜRTAJI: ROBOSKƎ,1,DEVLETLƛLAR,1,devrim,12,DİĞERLERİ VE KENT HAKLARI…[*],1,dinler,7,DİNLER İSLƂM VE KADIN BEDENİ,1,dinleti,1,DİRENEN DAMAR[*] ƇƜRÜMEYEN,1,direnis,3,dunya,6,dünya,65,düsünce ƶzgürlügü,2,EGEMENLERİN “PYRRHUS ZAFERİ”: F-TİPİ,1,egitim,12,EKİM DEVRİMİ SOSYALİZM KADINLARIN KURTULUŞU,1,ekoloji,10,ekonomi,7,elestiri,1,ELEŞTİRİ HAYATTIR; YAŞATIR,1,emek,20,emekciler,3,EMEKƇİLER İŞSİZLER YOKSULLAR NEREDE,1,emperyalizm,9,EMPERYALİZM- T. “C” VE AFRİN,1,enternasyonalizm,1,ENTERNASYONALİZM ÜZERİNE NOTLAR,1,ERCAN BİNAY’DAN (BAFRA T TİPİ) MEKTUP VAR: ABDULLAH KALAY’A ƖZGÜRLÜK,1,ermeniler,4,ESKİ(MEYEN)/ YENİ TÜRKİYE”DE BARIŞ (MI),1,etnoloji,2,EVET ƇIKSA DA “HAYIR”,1,EVLAT YOLDAŞ,1,fasizm,7,FAŞİZM VE KADINLAR,1,felsefe,2,feminist,1,FİDEL İƇİN SANCAĞI YARIYA İNDİRMEYİN DAHA DA YÜKSELTİN,1,FRIEDRICH ENGELS VE AİLENİN,1,genclik,4,GERƇEKTEN DE NEDİR TERƖR,1,GƖBEKLİTEPE BİZE NEYİ ANLATIYOR,1,güncel,9,gündem,12,GÜNDEM’E DÜNE VE BUGÜNE DAİR,1,HAFIZASINI YİTİRMEYEN “DERSİM’E AĞIT,1,hakkinda,1,HƂL ÜLKEYİ KUTUPLAŞTIRIYOR,1,HƂL VE GİDİŞ(İMİZ),1,HANGİMİZ ƖZGÜRÜZ Kİ,1,hareketler,2,Hasta Tutsak Abdullah Kalay 2. Heyet Raporuna Rağmen Tahliye Edilmiyor!‏‏,1,HAVADIR SUDUR ATEŞTİR YANİ HAYATTIR GRUP YORUM,1,hayat,1,HER GÜN DƖRT Ä°ÅžĆ‡Ä° BEŞ KADIN,1,HER KƖYDE BİR “KƖPEK” VARDIR,1,HİƇLEŞTİRİLME KAYGISINDAN ƖFKEYE SARI YELEKLİLER,1,HRANT,1,hrant dink,4,hrant dink'in katline 2015 perspektifinden bakmak,1,hukuk adalet,36,IŞILTILI VE “TEHLİKELİ” BİR KADIN: SUAT DERVİŞ,1,IŞİD VE İSLƂMCI “FEMİNİSTLER”,1,ibrahim kaypakkaya,1,İFADE ƖZGÜR(LƜĞƜ) MÜ,1,İFADE ƖZGÜRLƜĞƜ VAZGEƇİLEMEZ ƖNCELİKLİ DEĞERDİR,1,iktidar,10,iletisim,2,inanc,7,insan haklari,1,isci-sendika,12,islam,14,islam.ortadogu,1,İSLƂMCI-MUHAFAZAKƂRIN ZİHİN HARİTASINDA BİR GEZİNTİ: “NASIL BİR KADIN(LIK),1,İSTANBUL SEƇİMİ - BİR DEĞERLENDİRME,1,isyan,15,Ä°ÅžĆ‡Ä° SINIFI 2017 1 MAYIS(’IMIZ) VE KATLİAMIN 40. YILINDA TAKSİM,1,Ä°ÅžĆ‡Ä° SINIFININ KADINLAŞMASI,1,İTİRAZ VE ELEŞTİRİ “HAZIROL”DA DURMAZ,1,İYİ Kİ YAŞADILAR İYİ Kİ YAZDILAR,1,KADIN(LAR) VE DEVRİM(LER),1,KADINLAR KAPİTALİZM FAŞİZM VE AKP,1,KADINLAR GERƇEKTEN DE “SINIFLAR-ÜSTÜ” MÜ,1,KADINLAR İƇİN OLABİLECEK EN KƖTÜ ALAŞIMIN ORTASINDAYIZ,1,KADINLARA KENTLERE GECELERE DAİR,1,KADINLARIN KURTULUŞU: MARKSİZM’SİZ OLUR MU,1,kadin,65,kadinlar,11,KALBİM(İZ) CİZRE’DEDİR,1,kapitalizm,26,KAPİTALİZM KÜLTÜR DİRENİŞ,1,KAPİTALİZMİN KENDİNİ İMHASI: NEOLİBERALİZM,1,kart,1,katlamlar,1,katliamlar,8,KELLE FIYATINA HÜRRIYET ESIRLIK BEDAVA,1,KENTİ (YOKSULLARINDAN) TEMİZLEMEK,1,KEŞFEDİLMEMİŞ GELECEĞİN BİƇİMLENMESİ İƇİNDİ SAMİR AMİN,1,kitap,35,KOBANÊ BİZİMDİR BİZ KOBANÊ’YİZ,1,KOLEKTİF BİR DEVLET CİNAYETİ: HRANT DİNK,1,komünizm,6,kriz,57,KRİZ SAVAŞ VE Ä°ÅžĆ‡Ä° SINIFI ÜZERİNE GƖRĆœÅžLER,1,KRİZDEN İNSAN MANZARALARI[*],1,KÜLTÜR “YERLİ VE MİLLİ” MİDİR?YA DA NEDİR,1,kültür sanat,30,KÜRESEL KÜLTÜR” MÜ,1,kürt sorunu,1,laiklik,1,LAİKLİK Mİ HANGİSİ,1,latin amerika,15,LATİN AMERİKA: SAĞIN GERİ DƖNĆœÅžĆœ - 1/ BREZİLYA ƖRNEĞİ,1,LATİN AMERİKA: SAĞIN GERİ DƖNĆœÅžĆœ-2/ PARAGUAY: “TEKNİK DARBE,1,LATİN AMERİKA’DA BARIŞ SÜREƇLERİ,1,LATİN AMERİKA’DAN “BARIŞ SÜREƇLERİ”: EL SALVADOR ƖRNEĞİ,1,LATİN AMERİKA’NIN DESAPARECIDO’LARI,1,leninizm,4,LÜZUM” ÜZERE: BİR KEZ DAHA İSTANBUL SEƇİMİ,1,MAĞLUP MU DENİR ŞİMDİ ONLARA?,1,MARKSİST-LENİNİST ROMAN YAZARI : VEDAT TÜRKALİ,1,marksizm,6,MARKSİZM + V. İ. LENİN = EKİM DEVRİMİ (NOTLARI),1,MARKSİZM AİLE AŞK CİNSELLİK ÜZERİNE SƖYLEŞİ,1,MARKSİZM VE KADIN ÜZERİNE,1,Marksizm ve Kadın: Emek Aşk Aile,3,MARKSİZM VE KADINLARIN KURTULUŞU,1,MARX’IN DĆœÅžĆœNCE DÜNYASINA BİR SEYAHAT: ETNOLOJİ DEFTERLERİ,1,MARX’TAN ƖĞRENEN BİR ƇUKUROVALI: OKTAY ETİMAN,1,MASKELİ FAŞİZM: “POPÜLİST AŞIRI SAĞ,1,medya,1,MEVTAYI İYİ BİLMEZDİK,1,milliyetci,2,mizah,2,MURAT’IN DĆœÅžĆœ LAMBORGHİNİLER VE DÜNYAYI DEĞİŞTİREBİLMEK,1,mücadele,18,MÜCADELE BOYU BİR YAŞAM: SCHAFIK JORGE HANDAL,1,MÜCADELEYE DEVAM”[1] “BU DAHA BAŞLANGIƇ,1,NE OLDU O “İMTİYAZSIZ SINIFSIZ KAYNAŞMIŞ KİTLE”YE,1,NEO-FAŞİZM(LER) “FEMİNİST” Mİ,1,NEO-LİBERAL TÜRKİYE’DE MUHAFAZAKƂRLAŞMA/ DĆœÅžKÜNLEŞME DİYALEKTİĞİ,1,NEO-LİBERAL TÜRKİYE’NİN “EN ALTTAKİLER”İ: Ä°ÅžĆ‡Ä° SINIFI KÜRTLEŞİRKEN,1,neoliberal,12,newroz,1,NİCE ONYILLARA ‘YENİKAPI’LI YOLDAŞLAR,1,O GÜN BU ÜLKEDE. O GÜN O ALANDA,1,OĞLUM(UZ) ƖLÜMSÜZDÜR,1,ohal,4,OKTAY AĞABEY(İMİZ,1,ONLAR ƇALIP ƇIRPTIKƇA BİZ YOKSULLAŞIYORUZ,1,ORƇUN,1,ortadogu,10,ORTADOĞU’DA BİR KARABASAN: IŞİD,1,OSMANLI’YI “İHYA” ETMEK: AKP’NİN TƖRENLERİ,1,OTUZƜƇ KOR DĆœÅžTÜ YÜREĞİMİZE…,1,ƖFKELENİNCE ƇOK GÜZEL OLUYORSUN TÜRKİYE,1,ƖFORİNİN ORTASINDA,1,ƖĞRETTİKLERİ HATIRLATTIKLARIYLA GREİF DİRENİŞİ,1,ƖLÜMSÜZ ABİ(MİZ) OKTAY ETİMAN,1,ƖRGÜTLÜ MÜCADELE ETİĞİ VE SOSYALİST DEMOKRAS,1,ƶteki,29,ƖZEL MÜLKİYETİN DEVLETİN KƖKENİ ÜZERİNE,1,ƖZERKLİKƇİ ANAYASA SONRASINDA BOLİVYA DERSLERİ,1,ƖZGECAN’IN KATLİNİN AKP’YLE NE İLGİSİ VAR,1,ƶzgeƧmis,1,ƶzgürlük,5,panel,3,PARANOYA VE MEGALOMANİNİN (“YENİ”) REJİMİ,1,PARİS KATLİAMI “BARIŞ SÜRECİ” VE HESAPLAŞMA,1,politika,13,POPÜLER KÜLTÜRE ELEŞTİREL BAKIŞLAR - KISA BİR TARİHƇE,1,postmodernizm,1,protesto,2,RECEP’İN TÜRKÜ(/ŞİİR)LERİ,1,referandum,3,rejim,1,roboski,1,ROBOSKİ’NİN KANAYAN KARANFİLİ,1,rƶportaj,12,SAHİ “VESAYET (REJİMİ)” KALKTI MI,1,SAHİCİ OLMAK,1,savas,4,savas-baris,1,SAVAŞ ŞIDDET ÜZERINE EKONOMI-POLITIK VE ANTROPOLOJIK NOTLAR,1,SAYGI VE HAYRANLIKLA ƇHD GENEL KURULU’NA,1,secim,18,secimler,4,seƧim,5,SEƇİMLERİN SONRASINDA,1,seminer,1,sempozyum,1,SEN ƇƜRÜMENİN RESMİNİ ƇİZEBİLİR MİSİN ABİDİN?YA DA MEMLEKETTEN EĞİTİM MANZARALARI,1,SEN MİSİN “BARIŞ” DİYEN,1,sibel ƶzbudun,1,sinifsal bakis,11,SİVAS KATLİAMI O GÜN ORADA BİTMEDİ,1,siyonizm,4,SİYONİZM ANTİ-SEMİTİZM VE BİR “MUGALATA” ÜZERİNE,1,SOMA “SON” OLSUN; AMA DEĞİL,1,sosyal bilimler,4,SOSYAL BİLİMLER: BİR ŞEY YAPMALI,1,sosyalizm,15,SOYKIRIM ÜZERİNE RESMƎ SƖYLEMLER ya da T.C. SOYKIRIMI NEDEN TANIMALIDIR,1,SOYKIRIMA TANIKLIK(LAR),1,soykirim,2,sƶylesi,1,sƶyleşi,2,SƖYLEŞİ: OKURYAZARLIK ÜZERİNE,1,suriye,2,SURUƇ’UN İŞARET ETTİĞİ,1,SUSMA SUSTUKƇA SIRA SANA MUTLAKA GELECEK,1,SUSMA! SUSTUKƇA SIRA SANA GELECEK,1,SUYUN DELİ DUMRULLARI: ƖZELLEŞTİRMELER,1,SÜREKLİLEŞTİRİLEN OHAL VE,1,ŞİDDET Mİ MEŞRUİYET YİTİMİ Mİ,1,ŞİDDET NEDEN KAPİTALİZMİN “OLMAZSA OLMAZI”DIR,1,taksim,3,tanitim,14,TANTALOS’U YARATMAK,1,tarih,23,tck,2,tck301,1,teknoloji,1,temel demirer,17,tercüme,2,terƶr,1,TIMEO HOMINEM UNIUS LIBRI/ TEK KİTAPLI İNSANDAN KORKARIM,1,TOTALİTARYANİZMİ SOKAKTA ALT EDEBİLMEK,1,TOTALİTERLEŞMEYE İHVAN’LAŞMAYA KARŞI,1,TƖREN ULUS-DEVLET İKTİDAR[*],1,Turkey a Beauty When Angry,1,tüketim,1,Türk Akademiası: GerƧekten kadınlar iƧin Bir Cennet mi,1,TÜRK HALKI BARIÅžĆ‡I MI,1,TÜRK(İYE) İSLƂMI’NDA KADIN OLMAK,1,türkiye,85,ULAŞ ULAŞ’TIR,1,UNUTMAYACAĞIZ UNUTTURMAYACAĞIZ: ŞAHİT OL ANKARA GARI,1,UNUTULMAMASI GEREKENLER,1,üniversite,6,ÜNİVERSİTEYİ ƖLDÜRMENİN SEKİZ YOLU (YA DA ÜNİVERSİTE PİYASAYA NASIL ENTEGRE OLUR,1,VAHŞETİN ALTERNATİFİ VAR ELBETTE,1,VAR OLANDAN KOPMAK İƇİN YEREL SEƇİM VE SORU(N)LARI,1,VENEZÜELLA VE EMPERYALİZM KONUSU,1,VESAYET REJİMİ” ƖLDÜ YAŞASIN “İLERİ DEMOKRASİ,1,video,26,VURUN “ƖTEKİ”NE,1,YA SEV YA TERKET: BİR BİAT ARACI OLARAK MOBBİNG,1,YA SOSYALİZM YA BARBARLIK,1,YANIT: OLAN VE GELEN[*],1,YARGI BAĞIMSIZLIĞI” MI DEDİNİZ,1,yasam,24,YENİ TOPLUMSAL HAREKETLER NE KADAR “YENİ”,1,yeni yil,2,YENİ YƖK YASA TASLAĞI ÜZERİNE: PİYASA ÜNİVERSİTEYİ YUTARKEN,1,YENİDEN HAYKIRABİLMEK: “YERİMİZ MUTFAK DEĞİL DÜNYA,1,YERELİ BİRLİKTE YƖNETMEK - NASIL BİR DÜNYA İSTİYORSAK ƖYLE BİR YEREL YƖNETİM,1,YILDIZLARIN GÜNCESİNİ TUTAN ADAM: CENGİZ GÜNDOĞDU,1,yƶk,3,yƶnetim,1,YÜREĞİMİZDE,1,ZAPATİSTALARIN 33. YILI: BİR DEĞERLENDİRME,1,ZEYTİNLİĞİ ZİNDAN YAPAN SİSTEMATİK ZULME DİRENENLER,1,ZİNDAN(LAR)IN TÜRKƇESİ,1,ZORUNLU BİR AƇIKLAMA (II)… VE BİR EKLEME,1,
ltr
item
sibelšŸ‚Ć¶zbudun: KADINLARIN KURTULUŞU: MARKSİZM’SİZ OLUR MU?
KADINLARIN KURTULUŞU: MARKSİZM’SİZ OLUR MU?
sibelšŸ‚Ć¶zbudun
https://sibelozbudun.blogspot.com/2013/08/kadinlarin-kurtulusu-marksizmsiz-olur-mu.html
https://sibelozbudun.blogspot.com/
https://sibelozbudun.blogspot.com/
https://sibelozbudun.blogspot.com/2013/08/kadinlarin-kurtulusu-marksizmsiz-olur-mu.html
true
1739006321341950428
UTF-8
Loaded All Posts Not found any posts Diger daha fazla Yanıtla Cancel reply Sil Ana Sayfa Sayfa Posta Hepsini Gör BUNA BENZER Etiket Arsiv Ara Bütün Yayinlar İsteğiniz gönderi bulunamadı Ana Sayfaya Dön Sunday Monday Tuesday Wednesday Thursday Friday Saturday Paz Pts Sal Car Per Cum Cmt January February March April May June July August September October November December Oca Sub Mar Nis May Haz Tem Agu Eyl Eki Kas Ara simdi 1 dakika önce $$1$$ minutes ago 1 saat önce $$1$$ hours ago dün $$1$$ days ago $$1$$ weeks ago more than 5 weeks ago Followers Follow THIS CONTENT IS PREMIUM Please share to unlock Copy All Code Select All Code All codes were copied to your clipboard Can not copy the codes / texts, please press [CTRL]+[C] (or CMD+C with Mac) to copy