“Yemek istiyorsan, aÅƧıya küfretme…” [1] Kabul etmeli, her yeni “izm”, her yeni akım, en Ƨok da, en fazla beslendiÄi ideolojilerden...
“Yemek istiyorsan,
aÅƧıya küfretme…”[1]
Kabul etmeli, her yeni “izm”, her yeni akım, en Ƨok da, en fazla beslendiÄi ideolojilerden bir “kopuÅ” savıyla ortaya Ƨıkar. Hele ki, yeni “izm” kendini yıkım koÅulları üzerine inÅa etme savı ve gayretindeyse, bu “kopuÅ” daha sancılı, daha inkĆ¢rcı, daha keskin olmaya yƶnelecektir.
Bir “rüÅt” ispatı güdüsünden itim saÄladıÄı ƶlçüde, bu anlaÅılabilir bir durumdur da…
Neo-liberal ideoloji ve uygulamaların emekƧilerin tüm sosyal kazanımlarını yeryüzü ƶlƧeÄinde budadıÄı, dünya kaynaklarının tümünü bir avuƧ Ćokuluslu Åirketin talan alanına dƶnüÅtürdüÄü bir tarihsel kesitte, “Marksizm iflas etti, proletarya ƶldü, tarih sona erdi!” vaveylaları arasında boy veren “yeni sol hareketler” de, ƶyle gƶrülüyor ki, bu “erginleme” mantıÄından, bu neredeyse “Freudyen” “patricide” (babayı ƶldürme) güdüsünden kaƧınamamaktalar…
“Muhalif” cephede “büyük anlatılar” yapıbozumuna uÄratılır, yatay sınıf ƧeliÅkilerinin yerine dikey kimlik savları ikame edilir, giderek parƧalanan [Kadın; Güneyli kadın; Güneyli siyahĆ® kadın; Güneyli eÅcinsel siyahĆ® kadın; Güneyli eÅcinsel, siyahĆ®, Protestan kadın; Güneyli eÅcinsel, siyahĆ®, Protestan, genƧ kadın; Güneyli eÅcinsel, siyahĆ®, Protestan, genƧ, iÅsiz kadın; ve ilh…] kesimsel talepler birbiriyle yarıÅtırılırken, neo-liberal vahÅetin krizden krize sürüklediÄi “egemenler” cephesinde “Marksizm’in güncelliÄi” Ƨoktan (yeniden) tartıÅma alanına girdi bile.[2]
Yıkım sürecindeki, ve/fakat bu süreƧte tüm “bios”u peÅinden sürükleyen kapitalizmin alarm Ƨanları Ƨalarken, onun en “uyanık” ideologları, restorasyon umuduyla Marksizm’e sarılıyor; pekĆ¢lĆ¢, kendini Åu ya da bu tarzda kapitalizm karÅısında konumlandıranlar iƧin Marksizm’le “barıÅma” vakti gelmedi mi?
Mouffe, Touraine, Habermas gibi ideologların gƶrüÅlerinden beslenen “yeni toplumsal hareketler”in Marx’ı yeterince “Ƨevreci”, “feminist”, “yerlici” vb. bulmadıklarına dair eleÅtirilerini fazlaca dinledik. Bu eleÅtiriler, aÄırlıklı olarak Marx ile Engels’in “ne demediÄi” üzerine yaslanmaktaydı.
Gelin bu kez tersinden bir yol izleyelim, ve ƶrneÄin Marx’ın kadın sorunu üzerinde sƶylediklerinden hareketle neler yapabileceÄimize bir bakalım…
MARKSİZM’E FEMİNİST İTİRAZLAR
1960’lı yılların sonlarına doÄru radikal toplumsal muhalefet hareketlerinin iƧerisinden Ƨıkan “yeni” feminizm(ler), ƶzellikle de reel sosyalizmin ƧƶküÅünün ardından hayatta kalabilmeyi baÅaran diÄer muhalif hareketlerin ƧoÄu gibi, ideolojik aƧıdan hızla Marksizm’den uzaklaÅma yoluna girdi. Bu yoldaki argümanlar kabaca Åƶyle ƶzetlenebilir:
- Bir sınıf mücadelesi stratejisi olarak Marksizm, toplumların zıt Ƨıkarlara sahip sınıflar olarak yatay bir eksende bƶlündüÄünü savunur. Oysa bu saptamanın doÄru olup olmadıÄından baÄımsız olarak toplumlar cinsiyetler ve cinsiyet rolleri, yani kadınlık ve erkeklik ekseninde dikey olarak (da) bƶlünmüÅtür. Tüm kadınlar, tüm erkekler tarafından baskı ve denetim altında tutulmakta ve (bazı feminist tahlillere gƶre) sƶmürülmektedir. Åu hĆ¢lde kadınların mücadelesinin ana mihveri, sınıfsal baskı ve sƶmürüye karÅı deÄil, üzerlerindeki cinsel baskıya karÅı mücadele olmalıdır. Bir baÅka deyiÅle kadınların en büyük (ve ortak) düÅmanı kapitalizm (ya da sınıflı toplum) deÄil, Patriyarka/Ataerkidir.
- İÅƧilerin/emekƧilerin siyasal ve toplumsal kurtuluÅu iƧin ƧaÄrı Ƨıkartan Marksizm, cinsiyet kƶrüdür; Marx’ın tarihin aktƶrü olmaya ƧaÄırdıÄı iÅƧi sınıfı, ƶzünde “eril”dir; Marksist “toplumsal kurtuluÅ projesi” kadınların “kurtuluÅ”tan sonra bulaÅık yıkamaya, dayak yemeye devam edip etmeyecekleri konusunda bir Åey sƶylemez.
- Marksizm kadınları burjuvazi-proletarya ekseninde bƶlerek, “burjuva feminizmi” olarak mahkĆ»m ettiÄi, kadınların XIX. yüzyıl mücadelelerinin kadınlar aƧısından taÅıdıÄı ƶnemi ikincilleÅtirmekte, ƶnemsizleÅtirmekte, gƶrünmezleÅtirmektedir.
- Marksistler arasında kadın konusunda en duyarlısı sayılan Engels’in Ailenin, Devletin, Ćzel Mülkiyetin Kƶkeni kitabı, etnografik hataları ve bugün geƧersizliÄi yaygın kabul gƶren evrimci hattı benimsemesinin yanı sıra, “kadının tarihsel yenilgisi”ni aƧıklamada yetersiz, hatta hatalıdır. Ćzel mülkiyetin erkeklerin elinde yoÄunlaÅmasının, erkeklerin kadınları da temellük etmesine zemin hazırladıÄını kabul edecek olsak bile, ne Marx, ne de Engels, ƶzel mülkiyetin neden kadınların deÄil de erkeklerin elinde temerküz ettiÄini aƧıklayamamaktadırlar. Bu durum, kadının ikincil/madĆ»n konumunu aƧıklamada ekonomi-politik dıÅında baÅka faktƶrlerin etken olmuÅ olabileceÄinin kanıtıdır. Bƶylelikle farklı feminist eÄilimler kadınların ezilmesinin kƶkeni konusunda farklı aƧıklama ƧerƧevelerine müracaat edecekler: psikoloji, kültür, biyoloji… ya da “kƶken” arayıÅıyla ilgilenmeyi tümüyle terk edeceklerdir[3]…
XX. yüzyılın son ƧeyreÄi feminizmi ƶzet, ƶzet olduÄu ƶlçüde de basitleÅtirilmiÅ olan bu argümanlarla Marksizm’le arasına hatırı sayılır bir mesafe koyarken (bu mesafede Marksistlerin feministlere karÅı yürüttükleri sert “ideolojik mücadele”nin ve yaÅanan sosyalizmin “Kahraman Analık Madalyaları” gibi ‘absürd’ uygulamaların da hatırı sayılır bir payı olduÄu geƧerken belirtilmeli), reel sosyalizmin ƧƶküÅü, feminizm(ler)i, yapıbozumculuk, postmodernizm gibi, kendisini daha rahat hissedebileceÄi baÄlamlara yerleÅmesinin ortamını biƧimlendirdi.
MARX VE ENGELS: NE DİYORLARDI?
Sanıyorum iÅe “feministlerin Marx’a, Marksizm’e yƶnelttikleri eleÅtiriler doÄru mu/ne kadar doÄru?” sorusuyla baÅlamak, sorunu tümüyle bataÄa saplayacak bir giriÅim olacaktır. Zira bƶylesi bir soru, Marx ve Marksizm’i tamamlanmıŠbir ƶÄreti, noktalanmıŠbir dogma olarak gƶren feminist (ya da Ƨevreci, Ćçüncü Dünya’cı, yerlici vb.) yanılgıyı paylaÅmak olacaktır.
DoÄrudur; Marx’ın onca yapıtı arasında kadınlık durumuna iliÅkin gƶreli pek az veri vardır. YaÅamının büyük bir bƶlümünü sermayeyi deÅifre etme ve insanlıÄın sermaye tahakkümünden ƶzgürleÅmesi perspektifini geliÅtirme yolunda geƧiren Marx, insanları “cinsiyet rolleri”nden Ƨok, sermaye karÅısındaki toplumsal konumlanıÅları aƧısından ele alma eÄilimindedir. Bu aƧıdan “feminist” olduÄu sƶylenemez.
Ancak, Engels’le birlikte Marx, kendi ƧaÄında kadının ƶzgürleÅmesi perspektifinin en ısrarlı savunucuları arasında yer almıÅlardır.
“Kendi ƧaÄında” dedim; Avrupa’da Fransız İhtilali’nin yarattıÄı altüstlüklerin bir “burjuva düzeni” hĆ¢linde nizam ve intizama sokulduÄu bu “ƧaÄ”da, kadınların durumunu en iyi, 1804 tarihli Napoleon Medeni Yasası temsil eder. 213. maddesinde “Koca karısını korumalı, kadın kocasına itaat etmelidir,” denilen bu yasa, evli kadınları kocasının izni olmadan miras bırakmak, mirasa konmak, para biriktirmek, mülk satın almak, satmak, yolculuk yapmak, meslek sahibi olmak, ticaretle uÄraÅmak vb. haklarından yoksun bırakmaktadır. MedenĆ® Yasa’nın gerisindeki “demir yumruk”, Napoleon ise, Devlet Konseyi (Conseil d’Etat)’ne Åƶyle seslenmekte beis gƶrmemekteydi: “Tabiat kadınları bizim kƶlemiz olarak yaptı. Kocanın karısına: Madam dıÅarı Ƨıkmayacaksınız, Madam Komedya’ya gitmeyeceksiniz! Madam, Åu veya bu kiÅiyi gƶrmeyeceksiniz! Yani, Madam, beden ve ruh olarak bana aitsiniz demek hakkı vardır.”[4]
Evet, devir restorasyon devridir; tabii kadınlar iƧin de… Fransız İhtilali’nin barikatlara ƧıkardıÄı kadınlar evlerine geri püskürtülmüÅ, buna direnenlerse kodeslere, hatta giyotine gƶnderilmiÅtir - Olympe de Gouges, Rose Lacombe gibi…
Napoleon Yasası’nın “ruhu”, yalnızca Fransa’da deÄil, tüm Avrupa ülkelerinde kol gezmektedir. ĆrneÄin İngiltere’de 1870’e dek, gƶreneksel hukuka gƶre kadın evlendiÄinde hükmĆ® Åahsiyetini yitirmekte, kocasının yasal kiÅiliÄi iƧinde massolmaktaydı.[5] Yine İngiltere’de (1840’larda) yargıƧlar kocalara karılarını dƶvme ve “zalimce davranmadıÄı sürece hapsetme” yetkisini vermekteydi, dahası, Almanya’da kocanın karısına karÅı zor kullanması, 1900’e kadar yasaldı.[6]
Ćstelik bu durum, dƶnemin burjuva entelijansiyası aƧısından hiƧ de “sorunlu” sayılmamaktaydı. “Kadının kaderi ve tek Åƶhreti erkeklerin kalbini Ƨarpıtmasıdır,” diyordu H. de Balzac. “Kadın kontratla elde edilen bir maldır; taÅınır bir maldır, çünkü malik olmak senettir; nihayet kadın, aƧık konuÅursak erkeÄin eklentisinden baÅka bir Åey deÄildir.”
“Napolyon gibi ben de kadınlardan hiƧ hoÅlanmam,” diye ekliyordu Lord Byron. “Eline bir ayna, bir de Åeker tutuÅturun, mutlu olacaktır.”
Ve “kadının yeri ne olmalıdır?” sorusuna Bonald’ın yanıtı netti: “Kadınlar politik topluma deÄil, aileye aittir; ve tabiat onları kamu hizmetleri iƧin deÄil, ev iÅleri iƧin yapmıÅtı.”
XIX. yüzyıl Avrupası’nda, kadınların mevcut konumlarına itirazlar, genellikle ütopik ya da bilimsel, sosyalistlerden yükselmekteydi.
Ćtopik sosyalistlerden Saint Simon, Olinde Rodrigues, Prosper Enfantin, hele ki “Toplumsal ilerleme ve ƧaÄ deÄiÅimleri, kadınların ƶzgürlüÄe doÄru ilerleyiÅiyle orantılıdır; toplum alanında gerilemeler ise kadınların ƶzgürlüÄünün azalmasıyla meydana gelirler. Kadın imtiyazlarının geniÅlemesi, tüm toplumsal ilerlemenin genel ilkesidir,” diyen, kadınların “dikiÅ ve mutfakla sınırlanması”na karÅı Ƨıkıp kurguladıÄı “falanster”lerde “genƧ kızları bir mal olarak sunup alƧaltan” evliliÄi ilga eden, kadınları bilimle, eÄitimle uÄraÅmaya ƧaÄıran Fourier[7]… kadınlar iƧin “ƶzgürleÅme” ƧaÄrısı Ƨıkartan devrimci seslerdir.
Marx ile Engels, kadınların ƶzgürleÅmesi konusunda ütopik sosyalistlerin perspektiflerini eleÅtirel bir tarzda devralmıÅlardır. Marx, Kutsal Aile’de Fourier ile birlikte seslenir:
“Kadın cinsinin aÅaÄılanması aynı zamanda hem uygarlık hem de barbarlıÄın ƶzsel bir ƶzelliÄidir, Åu tek ayırımla ki, uygar düzen, barbarlıÄın yalın biƧimde uyguladıÄı kusurlardan her birini, Ƨift yƶnlü, belirsiz ve ikiyüzlü, bileÅik bir varoluÅ biƧimine yükseltir… Kadının kƶlelik iƧinde tutulması olgusundan kimse, erkekten daha derin biƧimde cezalandırılmamıÅtır.”[8]
Ćte yandan, kadının “metalaÅması” ile kapitalist sistem arasındaki baÄlantıyı, erken yıllarında, 1848’de kaleme aldıkları Komünist Manifesto’da aƧıÄa Ƨıkartırlar…
“Ama siz komünistler kadınların ortaklaÅalıÄını getireceksiniz” diye baÄırıyor tüm burjuvazi koro hĆ¢linde.
Burjuva karısını salt bir üretim aracı olarak gƶrür. Ćretim araƧlarının ortaklaÅa kullanılacaÄını duyunca doÄal olarak, kadınların da herkes iƧin ortak olma yazgısından kaƧınamayacaÄı sonucuna varır.
Oysa burjuvalarımızın Komünistlerin aƧıkƧa ve resmen tesis edeceklerini ƶne sürdükleri kadınların ortaklaÅalıÄı karÅısındaki erdemli ƶfkelerinden daha gülünƧ bir Åey yoktur. Komünistlerin kadınların ortaklaÅalıÄını getirmelerine gerek yok; o hatırlanamayacak kadar uzun bir zamandır var.
Ortak kullanılan fahiÅeleri bir yana bırakacak olursak, emrindeki proleterlerin karıları ve kızlarıyla yetinmeyen burjuvalarımız birbirlerinin karılarını ayartmaktan büyük zevk alıyorlar.
Burjuva evliliÄi gerƧekte ortak karılar sistemidir ve Komünistler olsa olsa, ikiyüzlüce gizlenen bir kadınların ortaklaÅalıÄı yerine aƧıkƧa yasallaÅmıŠbir ortaklıÄı getirme isteÄiyle suƧlanabilirler. Ćte yandan, mevcut üretim sisteminin ilgasının bu sistemden kaynaklanan kadınların ortaklaÅalıÄının, yani hem kamusal hem de ƶzel fuhÅun ortadan kaldırılmasını getirmesi gerekeceÄi, kendinden bellidir.”[9]
Marx, sermayenin insanlıÄı tahakküm altına alıŠkoÅullarını olduÄu kadar burjuvazinin “püriten” ahlĆ¢kındaki ikiyüzlülüÄü de aƧıÄa Ƨıkartmanın peÅindedir:
“Ćapkın burjuva, evliliÄi ihlĆ¢l eder ve gizlice zina yapar; tüccar spekülasyon ve sahte iflas yoluyla baÅkalarını mülkiyetten mahrum bırakarak mülkiyet kurumunu ihlĆ¢l eder; genƧ burjuva kendini imkĆ¢n bulduÄu zaman kendi ƶz ailesinden baÄımsız kılar; kendi Ƨıkarı iƧin fiilen ailesini daÄıtır; fakat evlilik, ƶzel mülkiyet, aile teorik olarak el sürülmemiÅ kalırlar; zira pratikte bunlar, üzerinde burjuvazinin hĆ¢kimiyetini kurduÄu temeldirler; zira burjuva Åekli ile, bunlar her zaman ihlĆ¢l edilen kanunun dini bütün bir Yahudi’yi gene dini bütün bir Yahudi yaptıÄı gibi, burjuvayı burjuva yapan Åartlardır.”[10]
“ĆzgürleÅme”nin ƶnkoÅullarını bƶylelikle -proletarya iƧin olduÄu kadar kadınlar iƧin de- mevcut üretim ve mülkiyet iliÅkilerinin deÄiÅtirilmesi baÄlamına yerleÅtiren bu perspektifin ƶtesinde, Marx yazılarında kadınlık sorununa iki baÄlamda deÄinmektedir: Ćzel mülkiyetin ilgasını ailenin ilgası, dolayısıyla serbest ve kuralsız cinsel iliÅkiler olarak algılayan (kendi deyiÅiyle) “kaba komünizm”in “liberterliÄi” karÅısında “komünist ahlĆ¢k”ın savunulması ve kadınların (ve Ƨocukların) XIX. yüzyıl Avrupası’nda emekƧi sınıflar iƧerisindeki acınası koÅullarına dikkat Ƨekmek… İki ƶrnekle yetinelim. İlki:
“Ćzel mülkiyete karÅı, kamulaÅtırılmıŠözel mülkiyeti Ƨıkarmaya yƶnelen bu hareket, evliliÄe (Åüphesiz bu münhasır ƶzel mülkiyetin bir Åeklidir) karÅı, kadının kolektif ve bayaÄı bir mülkiyet hĆ¢line geldiÄi, kadınların ortaklaÅa kullanılmasını ƧıkardıÄı zaman hayvanĆ® bir Åekilde ifade edilmiÅ olur. Kadınların ortaklaÅa kullanılması fikrinin bu kaba ve düÅünceden yoksun komünizmin sırrını meydana ƧıkardıÄı sƶylenebilir. (…) -Her yerde insan kiÅiliÄini reddeden- bu komünizm, zaten kendi zıttı olan ƶzel mülkiyetin bir belirtisidir. (...)
(…) Kolektif Åehveti tatmine yarayan bir nesne ve bir av gibi gƶrülen kadın, sadece kendisi iƧin yaÅayan insanın sonsuz alƧalıÅını ifade eder; zira insanın kendi hemcinsi ile olan iliÅkilerinin sırrı, ƧeliÅkisiz, kesin, aƧık ifadesini, kadın ve erkek iliÅkisinde ve dolaysız ve doÄal cinsel iliÅkiyi anlayıŠtarzında bulur. BeÅerĆ® varlıkların gerekli, doÄal gerekli, doÄal, dolaysız iliÅkisi, kadın ile erkek arasındaki iliÅkidir. Bu doÄal iliÅkide, insanın doÄa ile iliÅkisi doÄrudan doÄruya insanın hemcinsi ile olan iliÅkisini temsil eder, aynı Åekilde insanın hemcinsi ile olan iliÅkisi, doÄrudan doÄruya doÄa ile, kendi ƶz doÄal doÄrultusu ile olan iliÅkisini temsil eder. Bƶylece bu iliÅki, hissedilir bir Åekilde belirli bir olaya indirgenmiÅ insanĆ® ƶzün ne dereceye kadar insan iƧin tabiat hĆ¢line geldiÄini ve ne dereceye kadar tabiatın insanın beÅerĆ® ƶzü hĆ¢line geldiÄini ortaya Ƨıkarır. Bunun iƧindir ki, bu iliÅkiye dayanarak, insanın geliÅim derecesi hakkında hüküm verilebilir.”[11]
Marx’a gƶre burjuva düzeninin kendi “aile”sini tahrip etmesinin iki biƧimi vardır. Bunlardan ilki, “birbirlerinin karılarını ayartmaktan büyük zevk duyan” burjuvazinin ikiyüzlü ahlĆ¢kı ise, ikincisi, kapitalizmin acımasız bir sƶmürü sistemiyle proleter ailesini iƧerisine sürüklediÄi “sürdürülemezlik”tir… Yani kadın ve Ƨocukları günde 14-15 saatlik bir ƧalıÅmaya, “erimiÅ domuz yaÄıyla birkaƧ dilim ekmek ve bir fincan sütsüz Ƨay”dan[12] ibaret bir tayına, “ergen genƧ erkek ve kızların, babalarla annelerin, hepsinin domuzlar gibi yaÅayıp aynı odada beraber yattıÄı”[13]koÅullara mahkĆ»m kılan kapitalizmin insanlıktan uzaklaÅtırıcı koÅulları… Bƶylelikle, dƶnemin emekƧilerin yaÅam koÅullarında bazı düzeltimleri ƶngƶren kimi raporlarından aktarır:
“Ćocuklarını okula gƶnderecek yerde iÅten Ƨıkarılma tehdidiyle onlardan menfaat saÄlamaya ebeveyni zorlayan bazen bucak memuru, bazen patronlardır. Tüm kuvvet ve zaman kaybı, ekici ve ailesine olaÄanüstü ve gereksiz yorgunluÄun neden olduÄu tüm acılar, ebeveynin Ƨocuklarındaki ahlĆ¢ksızlıÄı kır evlerinin sıkıÅıklıÄına ve grupların iÄrenƧ tesirine baÄladıkları tüm olaylar, yoksul emekƧilerin ruhunda anlaÅılması kolay ve ayrıntılarına girilmesi gereksiz hisler uyandırırlar. EmekƧiler, asla sorumlu olmadıkları ve ellerinde olaydı hiƧbir zaman rıza gƶstermeyecekleri ve yenecek kudrete sahip olmadıkları Åartlardan gelen ahlĆ¢kĆ® ve fiziksel dertlerle kuÅatılmıŠolduklarını gayet iyi biliyorlar.”[14]
F. Engels ise, “kadın sorunu”nu ele alıÅı bakımından daha kapsamlı, daha bütüncüldür.Ailenin, Ćzel Mülkiyetin, Devletin Kƶkeni (AĆMDK), kadınların tarihsel yenilgisiyle emekƧilerin tarihsel yenilgisini, ƶzel mülkiyet ve devletin koÅut ortaya ƧıkıŠtarihi iƧerisinde birbirine baÄdaÅtırma giriÅimidir. Modern (kapitalist) toplumda erkeÄin kadın üzerindeki baÅatlıÄını kapitalist mülkiyet iliÅkileriyle aƧıklar. Bu baÅatlık, hukukĆ® reformlarla giderilemez. (“Modern bireysel aile kadının gizli ya da aƧık eviƧi kƶleliÄine dayanmaktadır; ve modern toplumda yalnızca, kendisinin molekülleri gibi olan ferdĆ® ailelerden oluÅmuÅ bir yıÄındır. Günümüzde, ƶrneklerin büyük ƧoÄunluÄunda erkeÄin ailesini besleyecek parayı, hiƧ olmazsa mal-mülk sahibi sınıflarda kazanması gerekir, bu da kendisine ƶzellikle kanunla imtiyaz tanınması gerekmeyen baÅat bir konum vermektedir. Aile iƧinde erkek burjuvadır ve kadın proletaryayı temsil eder. Ama sanayi dünyasında, proletarya üzerindeki ekonomik baskının ƶzel niteliÄi, bütün aƧılıÄıyla, ancak kapitalist sınıfların bütün yasal imtiyazları kaldırıp iki sınıfın hukuksal eÅitliÄi tam yerleÅtirilince kendisini belli eder; demokratik cumhuriyet iki sınıf arasındaki zıtlıÄı elemez, tersine bu zıtlıÄın mücadeleyle ƧƶzümlendiÄi bir alan saÄlamaktan baÅka Åey yapmaz. Ve aynıÅekilde, modern ailede erkeÄin kadına üstünlüÄünün ƶzel niteliÄi ve aralarında gerƧek bir toplumsal eÅitlik saÄlama Åekli ve gerekliliÄi ancak iki cinsiyet hukukĆ® alanda eÅit haklara sahip olunca bütünüyle gün ıÅıÄına Ƨıkacaktır. İÅte o zaman kadının kurtulmasının birinci Åartının bütün kadınların kamu sanayine girmesi olduÄu ve bu Åartın da ferdĆ® ailenin toplumun ekonomik birimi niteliÄinin ortadan kaldırılmasını gerektirdiÄi gƶrülecektir.”[15]
Hem emekƧiler hem de kadınlar, her ikisi iƧin de kurtuluÅ, ƶzel mülkiyetin nihaĆ® biƧimi olan kapitalist üretim (ve mülkiyet) iliÅkilerinin ortadan kaldırılmasıdır. Bundan sonrası ise, gelecek kuÅakların iÅidir:
“Ćok yakında kapitalist üretime vurulacak bir süpürge darbesinden sonradır ki cinsel iliÅkilerin ƶrgütlenmesi hakkında bulunacaÄımız kehanet, bilhassa ortadan kalkacak olan Åeylerle sınırlıdır. Fakat sonra ne olacaktır? Bu yeni bir nesil yetiÅtiÄi zaman kararlaÅtırılacaktır; hayatlarında asla, bir kadının teslimiyetini para karÅılıÄında, veya herhangi bir sosyal zorunluluk yardımıyla satın alma durumunda kalmayacak bir erkek nesli; asla, ne kendilerini gerƧek bir aÅk dıÅındaki sebeplerden dolayı bir erkeÄe teslim etme durumunda, ne de bu teslimiyetin ekonomik sonuƧlarının korkusu yüzünden sevdiÄi kiÅiyi reddetme durumunda kalmayacak bir kadın nesli. Bu insanlar yaÅadıÄı zaman, bugünden nasıl davranmaları gerektiÄine inandıÄımız Åeylerden tasa duyarlarsa ne Ć¢lĆ¢; kendi tƶrelerini ve herkesin hareket tarzı hakkında karar verecek kamu oyunu kendileri yaratacaklardır. İÅte hepsi bu kadar.”[16]
ATAERKİ/SINIFSAL SĆMĆRĆ - NE KADAR AYRI?
Evet, Marx ile Engels, kadınların madĆ»nluÄunu, maddĆ® yaÅamın üretilmesi süreƧleriyle aƧıklayarak, kadınların ƶzgürleÅmesi konusunda maddeci bir perspektif sunmuÅlardır. Marksizm “gƶkyüzünden inme” bir kutsal doktrin deÄil de, inÅa hĆ¢linde bir süreƧ olduÄundan, bu sunum, hiƧ kuÅku yok ki, geliÅtirilmeye, zenginleÅtirilmeye aƧıktır; yine hiƧ kuÅku yok ki “Marksizm ve kadın” denildiÄinde akla ilk gelen katkılardan biri olan Engels’in Ailenin, Ćzel Mülkiyetin, Devletin Kƶkeni’nde, dayandıÄı kaynaÄın (L. H. Morgan’ın Eski Toplum’u) etnografik eksikliklerinden ve dƶnemin baÅat paradigması evrimciliÄin topyekĆ»nluÄundan kaynaklanan hatalar vardır. Peki bu eksiklik ve hatalar, kadınlıÄın madĆ»nluÄuna iliÅkin Ƨƶzümlemelerde Marksizm’i bir kenara atmayı gerektirir mi? Ya da, Marksizm’i kaale almayan bir kadınların kurtuluÅu perspektifi mümkün müdür? Dilerseniz, biraz bunu tartıÅalım…
Feminist literatür, kendi iƧerisindeki ƧeÅitli gƶrüŠayrılıklarına karÅın, kadınların ezilmiÅliÄinin toplumların sınıflı yapısından deÄil, bir “eril tahakküm ve/veya temellük biƧimi” olan Ataerki/Patriyarka’dan kaynaklandıÄı konusunda neredeyse oybirliÄi iƧerisindedir. Ataerki’nin salt bir tahakküm biƧimi mi olduÄu, yoksa kadının bedeni üzerinde olduÄu kadar emeÄi üzerinde bir temellük (dolayısıyla da sƶmürüy)ü iƧerip iƧermediÄi konusunda rivayet muhtelif de olsa, toplumların sınıflara bƶlünmesini ƶncelediÄi ya da onunla “iliÅkinsiz” olduÄu, yaygın bir kabul gƶrmektedir. O zaman iÅe, ataerkinin sınıflı toplum tarihiyle iliÅkileri üzerine tartıÅmakla baÅlamak gerekecektir.
Konuya ilk dikkat Ƨeken, yıllar boyunca SSCB’nin Stalin dƶneminde benimsenmiÅ “ilkel-kƶleci-feodal-kapitalist-sosyalist” sıralı “beÅli toplumsal evrim Åeması”na karÅı Åiddetli bir mücadele yürüten Fransız yapısal Marksistleri olmuÅtur.[17] Ćzetin ƶzetiyle, yapısal Marksistler, Marksist literatürde “eÅitlikƧi/komünalist” olarak tanımlanan toplum tiplerindeki farklılaÅmıŠgüç iliÅkileri üzerinde durmuÅlar, ve ƶrneÄin, hemen tüketil(e)mediÄi iƧin denetlenmesi gereken toplumsal bir ürünün, yani “hasadın” sƶz konusu olduÄu, bu nedenle daha istikrarlı grup yapıları gerektiren “Ƨapa/bahƧe-tarımcısı (horticulturalist)” toplumlarda emek-gücü kritik bir unsur hĆ¢line geldiÄinden, kadınların üreme potansiyelinin denetim altına alındıÄına, bu denetimin akraba grubu ya da kabilenin yaÅlı erkeklerince üstlenildiÄine iÅaret etmektedir. Bƶylelikle grubun yaÅlı erkek üyeleri bir yandan toplumsal ürünün üretim ve daÄıtımının kooperatif ƶrgütlenmesi, bir yandan da kadınların farklı gruplar arasındaki mübadelesi yoluyla toplumsal yeniden-üretim/üremenin denetimi iÅlevini üstlenmektedirler.[18]
GerƧekten de, etnografik araÅtırmalar ƧoÄu hortikültüralist toplumun, Ƨiftlerin serbestƧe farklı gruplar arasında dolaÅabildiÄi, kolayca Ƨƶzülüp yeniden toplanabilen, istikrarsız “takım”lar hĆ¢linde ƶrgütlenen avcı-toplayıcıların tersine, soyun ana ya da baba hattından izlendiÄi, istikrarlı “kabileler” biƧiminde ƶrgütlendiÄini ortaya koymaktadır. Bƶylelikle kadınların gƶreli ƶzerk bir yaÅam sürdürebildiÄi avcı-toplayıcıların tersine,[19] ƶzellikle soyun babadan izlendiÄi kabilelerde kadınların bedenleri ve emekleri, kabilenin yaÅlı erkeklerinin oluÅturduÄu bir jerontokrasinin sıkı denetimi altında tutulmakta, kadınlar -ittifak ve ticareti güvence altına alınacak tarzda- kabileler arasında mübadele edilmekte, kadın zinası aÄır yaptırımlara tabi tutulabilmektedir…
Bu bulgular, kadınların “ÅeyleÅtirilmesi”nin, tarihsel olarak Marksist literatürün kabul ettiÄinden farklı bir noktada, iktisadi-toplumsal sınıfların biƧimleniÅinden ƶnceye denk düÅebileceÄine iÅaret etmesi aƧısından ƶnemlidir. [Ancak Åunu vurgulamak ƶnemli: Engels, “erkeÄin kadın üzerindeki sƶmürüsünün tarihteki ilk sƶmürü biƧimi” olduÄunu sƶylerken[20] hortikültüralist toplumlara iliÅkin, ƧoÄu XX. yüzyılın ikinci yarısında aƧıÄa ƧıkmıŠbu bulgulardan habersiz olmasına karÅın, gerƧekten de ÅaÅırtıcı bir ƶnsezi sergilemektedir!]
Her durumda, ataerkinin tohumlarını hortikültüralist toplumlarda teÅhis etmek, onun sınıfsal sƶmürü iliÅkilerinden baÄımsız, cinsiyete dayalı bir gƶrüngü olduÄunu kanıtlamaya yetmemektedir. Tam tersine ataerki, ancak sınıflı toplumlarda kalıcılıÄını saÄlayan, istikrar kazanan, yapısallaÅan bir “iktidar formu”, yani ƶzünde siyasal bir gƶrüngüdür. Atayanlı (soyu erkek tarafından izleyen) kabile toplumlarında kadınlarla erkekler arasındaki güç iliÅkilerini kadınlar aleyhine asimetrikleÅtiren bu (terimin geniÅ anlamında yorumlanması kaydıyla) “siyasallık”, ortaya ƧıktıÄında iktisadĆ® sƶmürünün iƧerisine yerleÅeceÄi tahakküm kalıplarını bƶylelikle saÄlayabilmiÅtir… Ve bu asimetrikleÅtirici etkisi sayesindedir ki kadınları, bilinen tüm sƶmürüye dayalı toplumsal formasyonlarda bir toplumsal kategori olarak ikincilleÅtirebilmiÅtir. Åu hĆ¢lde “ataerki”nin, -bir sınıfın bir baÅka sınıfı (daha doÄrusu toplumun geri kalanını) sƶmürmesinden ibaret olan- iktisadĆ® “ƶz”ün, tarihsel olarak deÄiÅken “tezahürü” olduÄunu sƶyleyebiliriz - ve bunu sƶylerken Marx’tan kopmamız da gerekmez…
Ataerki (tahakküm) ile (sınıfsal) sƶmürü arasındaki iliÅkiyi bu tarzda kurgulamak, kadınlar üzerindeki eril tahakkümün, sƶmürü biƧimleri deÄiÅse dahi neden ve nasıl süregittiÄini anlamamıza olanak saÄlayacaktır. Ćünkü, tarihte tahakküm ve sƶmürüye dayalı tüm toplumsal iliÅki türleri, bir sınıflı toplum biƧiminden diÄerine, biƧim deÄiÅtirerek de olsa devredilir. Yani Asyatik, kƶleci, yarı-feodal ya da feodal tüm sƶmürü sistemleri, kabile toplumlarının baÄrında biƧimlenmiÅ olan bu eÅitsizlik biƧimini devralarak yeniden biƧimlendirmiÅlerdir. Ama kadınların eÅitsizliÄi sorunu en ƧapraÅık biƧimini kapitalizmde edinecektir.
KAPİTALİZMİN ATAERKİNİ YENİDEN ĆRETMESİ
Åu hĆ¢lde vurgulamalı, kadınların eÅitsizliÄi kapitalizmin bir ürünü deÄil, deyim yerindeyse, bir “girdi”sidir. Kapitalizm kendisini ƶnceleyen sistemlerden devraldıÄı diÄer eÅitsizlikler -kır-kent eÅitsizliÄi, etnik-dinsel azınlıklar, bƶlgeler arası eÅitsizlikler, yƶneten-yƶnetilen eÅitsizliÄi…- gibi, kadın-erkek eÅitsizliÄini de kendi iÅlerliÄi doÄrultusunda dƶnüÅtürerek iƧselleÅtirmiÅ/iÅlevselleÅtirmiÅtir.
Yükselen kapitalizmin devraldıÄı kadınlık manzarası, kadınların ikinci sınıf varlıklar olarak konumlarının dinsel buyrultularla tescil edildiÄi, kamusal alandan, yani iktisadĆ®, siyasal, toplumsal karar alma süreƧlerinden dıÅlandıkları, beden ve cinsellikleri üzerinde aÄır bir denetim ve tahakkümün sürdürüldüÄü bir sahnedir. Kapitalizm boyunca kadınların her türlü kazanımı, kanları, canları pahasına elde ettiklerinin tanıÄı, taÅlanan, hakaretlere uÄrayan, hapislerde sürünen İngiliz Sufragette’ler, giyotinde can veren Fransız Olympe de Gouge ve benzerleridir…
Oysa kapitalist sistem iƧerisinde kadınların kazandıÄı her hak, yeni ve farklı eÅitsizliklere dƶnüÅecektir. Bƶylelikle, ƶrneÄin mülk edinme, eÄitim gƶrme, ƧalıÅma, sosyal güvence, seƧme ve seƧilme gibi hakları kazanmıŠolmaları, kadınların dünyadaki mülklerin yalnızca yüzde 4’üne sahip olmalarına, eÄitim düzeylerinin erkeklerin gerisinde seyretmesine ve “kadınca” alanlara yƶneltilmesine, en düÅük gelir ve prestijli iÅlerde yoÄunlaÅmalarına, erkeklerle ücret farklılıÄının en iyi koÅullarda yüzde 15-20 düzeyinde seyretmesine, siyasal karar mekanizmalarındaki temsillerinin vitrin deÄerinin üzerine Ƨıkamamasına, eril Åiddete uÄramalarına, ev iÅleri ve Ƨocukların bakım yükünü hemen tümüyle üstlenmelerine engel oluÅturmamıÅtır.
Bir baÅka deyiÅle sistem, devraldıÄı eÅitsizliÄi boyutlandırarak sürdürmektedir. Ćünkü ƶncelleri gibi kapitalizm de, nihaĆ® olarak bir kaynak aktarma rejimidir: emekƧilerden patronlara, azınlıklardan hĆ¢kim gruplara, Güney ülkelerinden Kuzey’e, kadınlardan erkeklere aktarılan kaynakların giderek azalan sayıda elde yoÄunlaÅması, bir sistem mantıÄıdır. Bu gƶrüngüyü, “kapitalizmin ataerkini yeniden üretmesi” olarak tanımlayabiliriz.
Yüzlerce yıllık sınıf mücadelelerinin emek kesimine kazandırdıÄı tüm “haklar”ı berhava etme giriÅimi olarak, kapitalizmin “ƶzüne dƶnüÅü” olarak tanımlayabileceÄimiz neo-liberal kapitalizmde ise bu “kaynak aktarma”, emekƧi sınıfların direniÅ hatları geriye ƧekildiÄi ƶlçüde, had safhaya ulaÅmaktadır. Bu bakımdan kapitalizmin neo-liberal evresinde, kadınlık durumunda da bir “bozgun”un yaÅanmakta olduÄunu rahatlıkla sƶyleyebiliriz. İÅte bu durumun somut verileri:
BilindiÄi üzere, neo-liberalizm, istihdamın “deregülarizasyonu”, “emeÄin esnekleÅtirilmesi”, sermayenin “devingenleÅmesi” adına iÅgücünün en ucuz, iÅƧilerin en ƶrgütsüz olduÄu bƶlgelere yƶnelmesini (de) iƧermektedir. En “ucuz”, “uysal” ve “ƶrgütsüz” iÅgücünü ise, kadınlar sunmaktadır Ƨokuluslu sermayeye.[21] Bƶylelikle neo-liberalizm, ataerki Åahsında, sermaye temerküzü ve sƶmürünün yoÄunlaÅtırılması alanında “harika” bir müttefik bulmuÅtur. Bunun en Ƨıplak ƶrneÄini, bize, “bir ülkenin siyasi sınırları iƧinde bulunmasına raÄmen, gümrük uygulamaları gibi dıŠticaret kısıtlamaları dıÅında bırakılmıÅ, yatırımcılara vergi muafiyeti tanınmıÅ, altyapı ve iletiÅim olanakları dünya düzeyinde olan, ƶrgütlenme zorlukları nedeniyle sendikaların pek uÄrayamadıÄı yerler”[22]olan, Novamed’in kadın emekƧilerinin direniÅinden tanıdıÄımız “serbest bƶlgeler” sunmaktadır:
“Bƶlge yaÅam alanı olarak da soyutlanmıÅ, ya duvar var Ƨevresinde ya da tel ƶrgü. Kapitalizm küresel ƶlƧekte yayıldıkƧa, üretim yedek sanayi iÅgücünün bol bulunduÄu ülkelere kayıyor ve serbest bƶlgelerin sayıları artıyor. 1975’te Asya, Avrupa, Latin Amerika’da, 25 ülkede 79 tane ‘serbest üretim bƶlgesi’ varken, 1995’te bunların sayısı 200’e ƧıkmıÅ. Buralarda ƧalıÅan iÅƧi sayısı 1970’lerde 725 bin iken, 90’ların ikinci yarısında 4 milyonu aÅtı. Bu bƶlgelerde ƧalıÅan kadınların hikĆ¢yeleri ortak.
Malezya’da yabancı sermaye yatırımlarını ƶzendirmek amacıyla hazırlanan bir broÅürde yazılanlar ‘ortak hikĆ¢ye’ tespitini destekler nitelikte: ‘Oryantal kadınların el hünerleri dünya Ƨapında meÅhurdur. Onların elleri küçüktür, olaÄanüstü bir hız ve dikkatle ƧalıÅırlar. DoÄalarından kaynaklanan bu meziyetlerle üretim hattınızın etkinliÄine daha fazla katkı sunabilirler.’
Asya’dan Latin Amerika’ya geƧelim. İlk olarak 1960’larda Meksika-Amerika sınırında serbest bƶlgede kurulan ‘maquila’ adı verilen ve kadınların parƧa birleÅtirerek üretim yaptıÄı
fabrikalarda da durum pek farklı deÄil. Yapılan araÅtırmalar kadınların buralarda ƧalıÅabilmek iƧin gebelik testine, cinsel hayatlarının aƧıÄa Ƨıkarılmasına, aybaÅı dƶnemlerinin sorgulanmasına ses Ƨıkarmadıklarını gƶsteriyor. ĆalıÅma konusunda pek seƧenekleri yok çünkü.
Nikaragua’da ise hükümet yeni serbest bƶlgeler inÅa ediyor. BaÅÅehir Managua yakınlarındaki Maquila’larda kadın iÅƧilerin Åartları Meksika’dan farklı deÄil. Nikaragua’da faaliyet gƶsteren ‘Maria Elena Cuadra’ (MEC) isimli bir kadın ƶrgütünün serbest bƶlgelerde ƧalıÅan kadınlara iliÅkin gƶzlemleri Åƶyle: ‘Kadınlar dikiÅ makinelerinde günde 8-12 saat, taburelerde oturarak ƧalıÅıyorlar. Åeflerin sistemli kontrolü ve aÅaÄılanmalarına maruz kalarak akort üretimi yapıyorlar. Günde iki kez tuvalete gidiyorlar. DikiÅ tozları nedeniyle kadınların ƧoÄunda nefes alma güçlüÄü var. DüÅük sayısı fazla ve sistemli cinsel tacize maruz kalıyorlar. Hamile kalınca iÅten Ƨıkarılıyorlar’...”[23]
Ćstelik, neo-liberalizm koÅullarında yoÄunlaÅan emek, ƶzellikle de kadın emeÄi sƶmürüsü, yalnızca “serbest bƶlgeler”le sınırlı deÄildir. 1980’lerden bu yana kadın istihdamında -Kuzey ülkelerinde artıyor gƶrünse bile- genel bir daralma ve vasıfsızlaÅma süreci yaÅanmaktadır. Kadınların gerek “esnek/yarı zamanlı iÅler” olarak nitelenen ve daha düÅük ücretler ƶdenen iÅlerde, gerekse sƶmürünün “kayıtsız Åartsız” bir tarzda zincirinden boÅandıÄı “enformel sektƶr”de yoÄunlaÅması, bir rastlantı deÄildir…
Durumu dilerseniz, Türkiye verilerinden izleyelim:
2004 yılı sayımına gƶre Türkiye’de 70 milyon 556 bin insan yaÅıyor. Bu insanların 21 milyon 791 bini ƧalıÅan nüfus. 2001’den beri ƧalıÅan nüfus oranında kayda deÄer bir farklılaÅma yok. Bu ƧalıÅan sayısında 16 milyon 23 bini erkeklerden, 5 milyon 768 bini ise kadınlardan oluÅuyor. ĆalıÅan erkeklerin 3 milyon 676 bini nitelikli tarım, hayvancılık, ormancılık ve su ürünleri alanında toplanıyor ve toplam ƧalıÅan erkek nüfusunun yüzde 23’ünü oluÅturuyor. ĆalıÅan kadınların 2 milyon 774 bini ƧalıÅan erkeklerle aynı alanda toplanıyor. Yani ƧalıÅan kadınların yüzde 48’i nitelikli tarım, hayvancılık, avcılık, ormancılık ve su ürünleri alanında, bir baÅka deyiÅle kırsal alanda toplanıyor. Kadınların ikinci yoÄunlaÅtıkları alan da nitelik gerektirmeyen iÅler. Bu alanda ƧalıÅan kadınların tüm ƧalıÅan kadınlara oranı yüzde 14.
Bu genel tablonun yanı sıra Åunları da aktarmak faydalı olacaktır. Erkeklerde madencilik ve taÅocaklarında 103 bin, imalat sanayiinde 3 milyon 21 bin kiÅi ƧalıÅıyor. UlaÅtırma, haberleÅme ve depolama da ƶnemli bir baÅlık. Burada da 1 milyon 38 bin insan ƧalıÅıyor. Kadınlarda ise madencilik ve taÅocaÄı Ƨok yoÄunluk olan bir alan kuÅkusuz deÄil. Buna raÄmen imalat sanayide 779 bin kiÅi ƧalıÅıyor. UlaÅtırma, haberleÅme ve depolamada sadece 62 bin kiÅi ƧalıÅıyor. Kadınların ikinci büyük iÅ alanı sosyal hizmetler ve kiÅisel hizmetler alanı. Bu alanda 877 bin kadın ƧalıÅıyor. Bu ƧalıÅan nüfus daÄılımlarına bakarak klasik anlamda bir proleter nüfus birikiminin ciddi anlamda olmadıÄı ileri sürülebilir. Ayrıca ƧalıÅan erkek nüfusun 3 milyon 677 bini toptan ve perakende ticaret, lokanta ve otellerde yer alıyor. Bu alanda ƧalıÅan kadın sayısı 502 bin. Burası ƧalıÅan kadınların üçüncü büyük ƧalıÅma alanı.
Yine 2004 sayımına gƶre 49 milyon 906 bin kiÅi 15 yaÅının üzerinde yani 20 milyon civarında bir nüfus 15 yaÅın altında. Burada muhakkak iÅarete edilmesi gereken bir nüfus kesimi de 18 milyon 763 bin iÅgücüne dĆ¢hil olmayan kadından 13 milyon 301 binini ev kadınlarının oluÅturması.
Åu hĆ¢lde, Türkiye’de ƧalıÅan kadınların büyük bƶlümü, yani yüzde 48’i kırsal alanda, büyük ƧoÄunluÄu “ücretsiz aile iÅƧisi” statüsüyle ƧalıÅmaktadır. Kırsaldan kentlere gƶƧ arttıkƧa bu kadınlar “ev kadını” kimliÄini edinir; bir baÅka deyiÅle ülkemizde 13 milyon 301 bin kadın ev kadını, ya da daha doÄru bir deyiÅle, “gizli iÅsiz”dir,[24] ve toplumun en kırılgan kesimini oluÅtururlar. Dahası, son yıllarda giderek “geri dƶnüÅsüz” bir gƶrünüm yüklenen iÅsizlik, kadınların “eve Ƨekilmesi”ni hızlandırmaktadır; ƶrneÄin, TĆİK (Türkiye İstatistik Kurumu) Hanehalkı İÅgücü anketi sonuƧlarına gƶre 2007 yılı iƧerisinde istihdam alanından Ƨekilen 368 bin kiÅinin 248 bini kadındır; yani son bir yıl iƧerisinde “ev kadınları”nın sayısı 248 bin artmıÅtır.[25] Buna bir de “iktisatta neo-liberal, siyasette muhafazakĆ¢r” AKP hükümetinin kadınların istihdamını teÅvik edici politikalardan vazgeƧtiÄini [gerekƧe trajikomik: “eÅitliÄe aykırı olduÄu iƧin” deniliyor…] ekleyecek olursak, bu eÄilimin hızlanarak süreceÄini kestirmek, kehanet sayılmaz. Ćte yandan, kadının ƧalıÅmasının durumunda fazla bir düzeltime yol aƧtıÄını ƶne sürmek de pek mümkün gƶzükmemekte. Ćünkü:
“Türkiye’de 9 milyon 480 bin kiÅinin herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna kaydı olmadan ƧalıÅtıÄı belirlendi. Türkiye İstatistik Kurumu’nun verilerine gƶre kasım ayında istihdamdaki toplam nüfus 20 milyon 867 bin kiÅi olurken, bunun 9 milyon 480 binini, herhangi bir sosyal güvenlik kuruluÅuna kaydı bulunmayanlar oluÅturdu. Ćcretli olarak ƧalıÅan toplam 10 milyon 989 bin kiÅiden, yüzde 20.6 oranındaki 2 milyon 268 bininin kayıt dıÅı ƧalıÅtıÄı belirtildi.
Toplam sayıları 1 milyon 468 bin olan yevmiyelilerin ise yüzde 90.6 oranındaki 1 milyon 330 bini kayıt dıÅı olarak ƧalıÅıyor.(…)
Kayıt dıÅı ƧalıÅanlar iƧinde en büyük grubu ücretsiz aile iÅƧileri oluÅturuyor. Bu kiÅilerin toplam sayısı 2 milyon 722 bin kiÅi düzeyinde bulunuyor. Bunların da yüzde 95.8 oranındaki 2 milyon 609 bini sosyal güvenlik Åemsiyesinden yoksun durumda. Normal bir istihdam olanaÄı elde edemediÄi iƧin mevcut konumda yer alan bu kiÅilerin, ücretsiz aile iÅƧisi Åeklinde tanımlanması, Türkiye’deki iÅsizliÄin boyutlarını da olduÄundan küçük gƶsteriyor. Kayıt dıÅı ƧalıÅanlar toplamının 4 milyon 531 bini tarımda, 4 milyon 949 bini ise tarım dıÅı sektƶrlerde bulunuyor. Kayıt dıÅılık oranı tarımda yüzde 87, diÄer sektƶrler ortalamasında yüzde 31.6 düzeyinde bulunuyor.”[26]
“KayıtdıÅı”nda büyük ƧoÄunluÄu oluÅturanların ana gƶvde itibariyle kadınlar olduÄunu belirtmeye gerek var mı?
Åu hĆ¢lde gelin, bir saptama yapalım: Neo-liberal kapitalizm, ülkemizde olduÄu gibi küresel ƶlƧekte de kadın emeÄini deÄersizleÅtirmektedir. Emek cephesi zayıfladıkƧa, kadın emeÄi üzerindeki sƶmürünün ve “vasıflasızlaÅma”nın süregideceÄi, ƶngƶrülmelidir.
DEÄERSİZLEÅEN YALNIZ EMEK Mİ?
Kadın emeÄinin bu “deÄersizleÅmesi” sürecine, kadın bedeninin ve kiÅiliÄinin “deÄersizleÅmesi” süreci eÅlik ediyor. Bunun somut gƶstergeleri ise, bir yandan kadın saÄlıÄı ve kadınlara yƶnelik Åiddete iliÅkin veriler, diÄer yanda ise, “kadın karÅıtı sƶylem”in eriÅtiÄi pervasızlık düzeyi.
Ćnce ikinciden baÅlayalım. BilindiÄi üzere ABD tarihinde ilk kez bir kadın, baÅkanlık yarıÅında sahne aldı ve Demokrat Parti’nin baÅkan adayı olmak üzere, kıran kırana yarıÅıyor. “Kadının ƶzgürleÅmesi” adına “gƶz yaÅartıcı” bir ƶrnek, deÄil mi? Kazın ayaÄı hiƧ de ƶyle deÄil oysa. AyÅe KadıoÄlu’nun izlenimlerinden okuyoruz:
“(…) Bu tartıÅmalar arasında, yine ünlü feminist yazar ve eylemci Robin Morgan’ın Hillary Clinton’ı desteklemek iƧin kaleme aldıÄı bir yazı var ki, Ƨok ama Ƨok etkileyici. Morgan, Hillary Clinton’a desteÄini ise kadına karÅı olan ayrımcılıÄın ne denli ‘ince’ bir konu olduÄunu hatırlatarak veriyor. ĆrneÄin, seƧim konuÅmalarından birini yaparken dinleyiciler arasından birisi Hillary Clinton’a ‘Sen git de benim gƶmleklerimi ütüle’ diye baÄırıyor. Bu duruma basın ve televizyonlarda fazlaca tepki verilmiyor. Oysa, diyor Morgan, birisi Ƨıkıp da Obama’ya ‘sen git de benim pabuƧlarımı parlat’ deseydi (yani ırkƧı bir imada bulunsaydı) yer yerinden oynardı. John McCain’e ‘DiÅi kƶpeÄi (bitch) nasıl yeneceÄiz?’ diye sorduklarında, McCain kahkahalarla güldükten sonra ‘Mükemmel bir soru’ diyerek cevap vermiÅ. Oysa, diyor Morgan ‘siyah piƧi nasıl yeneceÄiz?’ diye sorsalardı yer yerinden oynardı. Kimi yorumcular Hillary Clinton’ın kalın ayak bileklerini ne kadar sevmediÄini dile getirmekte bir sakınca gƶrmüyorlar. Ćzerinde ‘KeÅke Hillary O. J. Simpson ile evli olsaydı’ yazan t-shirt’ler, bir TV dizisinde terƶristlerin Hillary Clinton’ın vajinası iƧine bomba koymaktan sƶz edebilmeleri ve daha türlü ƧeÅitli kadın ayrımcılıÄı iƧeren ifadeler. Ve en ƶnemlisi, bütün bunların sonucunda ortalıÄın ayaÄa kalkmaması. Morgan kadınlara karÅı yapılan ‘ince’ ayrımcılıÄı, belden aÅaÄıya vurmanın ses getirmemesini iÅte bƶyle anlatıyor.”[27]
“Git, gƶmleklerimi ütüle!” “DiÅi kƶpek!” “Kalın bacaklı!” “Vajinasına bomba koduÄum!”… GeƧtiÄimiz yıllarda Fransa’da baÅkanlık seƧimlerine adaylıÄını koyan bir baÅka kadın, Segolene Royal da benzer (belki daha rafine) aÅaÄılamaların muhatabı olmamıŠmıydı? Forbes dergisinin “Dünyanın En Güçlü 100 Kadını”[28] listesindeki kadınlar bu maƧo gƶvde gƶsterisinden yakayı kurtaramıyorlarsa, bu listeye hiƧbir zaman dahil olamayacak milyarlarca kadının durumunu, varın siz tahayyül edin.
Ya da ben ƶrnekler vermeye devam edeyim…
* Bugün dünyada her üç kadından biri fiziksel Åiddet gƶrüyor.
* Her yıl yaÅları 5 ile 15 arasında deÄiÅen iki milyona yakın kız ƧocuÄu fuhuÅa zorlanıyor.
* Dünyada her 6 dakikada 1 kadına tecavüz ediliyor.
* ABD’de her yıl 4 milyon kadın Åiddete maruz kalıyor.
* Hindistan’da her gün 5 kadın Ƨeyiz kavgaları yüzünden ƶlüyor.
* Güney Afrika’da her 90 saniyede bir kadına tecavüz ediliyor.
* Ćin’de l milyon kız ƧocuÄu sadece kız oldukları iƧin anne karnında ƶldürülüyor.
* Irak’ta savaÅın ilk aylarında yirmi bin kadına tecavüz edildi.[29]
* Her yıl 2 milyon kadın uluslararası kadın ticaretinde kullanılıyor.[30]
Åiddet, taciz, tecavüz sarmalının parƧaladıÄı kadın bedenleri, üstüne üstlük, borƧ sarmalında boÄulan yoksul ülkelerde yaÅayan dünya yoksullarının saÄlık hizmetlerine eriÅim olanaksızlıklarıyla, ya da Ƨƶkertilen kamusal saÄlık sektƶrünün enkazı altında ezilmektedir. Okuyalım:
“BirleÅmiÅ Milletler Ćocuklara Yardım Fonu’nun (UNICEF) Dünya Ćocuklarının Durumu 2007 raporuna gƶre dünyada dakikada bir kadın hayata veda ediyor. Tahminlere gƶre, dünyada her yıl 500 bini aÅkın kadın gebelik ve doÄumla ilgili nedenler sonucu ƶlüyor, Ƨok sayıda kadın da yaÅamları boyunca sürecek sorunla karÅılaÅıyor. Anne ƶlümlerinin yüzde 99’u geliÅmekte olan ülkelerde meydana geliyor. Afrika ile Asya’daki anne ƶlümleri ise bu toplamda yüzde 90 paya sahip.
Raporda, 2000 yılında meydana anne ƶlümlerinin üçte ikisinin dünyanın en yoksul 13 ülkesinde gƶrüldüÄü, aynı yılda bütün anne ƶlümlerinin dƶrtte birinin Hindistan’da meydana geldiÄi anımsatıldı.
Afrika’nın Güneyi Afrika’da yaÅayan her 16 kadından birinin gebelik veya doÄum sırasında ƶldüÄü belirtilen raporda, Åƶyle denildi: ‘Oysa sanayileÅmiŠülkelerde bu nedenler yüzünden ƶlen kadın sayısı dƶrt binde 1’dir. Dahası, annelerini yitiren yeni doÄanların ƶlme olasılıkları da anneleri hayatta olan yeni doÄanlara gƶre 3 ila 10 kat daha fazladır. Oysa temel saÄlık hizmetlerine eriÅim olanaklarının bulunması hĆ¢linde bu kadınların ƧoÄunun yaÅamı kurtarılabilirdi. Sƶz konusu hizmetler bütün doÄumlara eÄitilmiÅ gƶrevlilerin eÅlik etmesi ve komplikasyonlar karÅısında acil doÄum bakım yardımlarının saÄlanmasıdır.’
(…) Anne ƶlüm oranları aƧısından Türkiye’de de durum vahim. Türkiye’de her yıl ortalama 2 bin 500 kadın anne olmak isterken ƶlüyor. Anne ƶlüm oranı İrlanda’da yüz binde 4, İtalya, Fransa ve İspanya’da yüz binde 5, Türkiye’de ise yüz binde 49.2.”[31]
Türkiye’nin, kadınla iliÅkili tüm konularda olduÄu gibi[32] yƶnelik Åiddet verilerinde de “baÅa güreÅtiÄi” bilinmeyen bir Åey deÄil. [33]
Nitekim, son olarak Sabancı Ćniversitesi’nden AyÅe Gül Altınay ile BoÄaziƧi Ćniversitesi’nden YeÅim Arat, 18 ay süren araÅtırmayla kadına yƶnelik Åiddetin boyutlarını ortaya koydular. Türkiye’de her üç kadından birinin ailesi iƧerisinde Åiddet gƶrdüÄünü ortaya koyan araÅtırmanın sonuƧları Åƶyle:
“EÄitim düzeyi arttıkƧa fiziksel Åiddet gƶrdüÄünü sƶyleyen kadınların oranı genel eÄilim olarak azalmaktadır. (Okuma yazma bilmeyenlerde Åiddete maruz kalma yüzde 43, yüksekƶÄrenim gƶrmüŠolanlarda yüzde 12. Ćniversite mezunu altı erkekten biri kadına Åiddet uyguluyor!) Aile iƧi Åiddet kentlerde yoÄunlaÅmaktadır. Cinsel zorlama ve Åiddete uÄrayan kadınların yüzde 67’si aynı zamanda Åiddete de maruz kalmaktalar. Gelir düzeyi yükseldikƧe Åiddet azalmakta, buna karÅılık kadınların aileye kocalarından daha Ƨok gelir getirmesi Åiddet riskini artırmaktadır.” AraÅtırmaya gƶre kadınlara yƶnelik aile iƧi Åiddetin nedenleriyse, Åƶyle sıralanmakta:
“İtaatsizlik (yüzde 13), ekonomik sorunlar (yüzde 14), geƧimsizlik (yüzde 6), psikolojik sorunlar (yüzde 9) erkeklik gƶsterisi, güçsüzlük ya da acizlik nedeniyle üstünlük saÄlama (yüzde 27).”[34]
Hatırlayacaksınız; yukarıda bir yerde “Neo-liberal kapitalizm, ülkemizde olduÄu gibi küresel ƶlƧekte de kadın emeÄini deÄersizleÅtirmektedir. Emek cephesi zayıfladıkƧa, kadın emeÄi üzerindeki sƶmürünün ve “vasıflasızlaÅma”nın süregideceÄi ƶngƶrülmelidir,” demiÅtim. İzninizle buna ikinci saptamamı da ekleyeyim.
Neo-liberal kapitalizmin küresel ƶlƧekte yol aƧtıÄı ve “sürdürülemezleÅtirdiÄi” yoksullaÅmanın Ƨapı geniÅledikƧe, kadının kiÅilik ve bedenine yƶnelik “hiƧleÅtirme” de Ƨapı geniÅleyerek süregidecektir…
MARKSİZM’SİZ OLUR MU?
Marx ile Engels, kadınların ikincil konumunun nedenlerini üretim ve mülkiyet iliÅkileri iƧerisinde aramak gerektiÄini va’zetmiÅlerdi bize; neo-liberalizm, onları bir kez daha doÄruluyor.
Ćünkü kadınların toplumsal kurtuluÅu”, ƶncelikle konumlarının düzeltilmesine yƶnelik toplumsal kaynakların tahsisini gerektirmektedir: kadın eÄitimi, istihdamı, saÄlıÄı, kadına iliÅkin toplumsal/kültürel deÄerlerin dƶnüÅtürülmesi, kadınların siyasete katılımı, Ƨocuk ve yaÅlıların bakım yükünün kadınların sırtından alınması, kadınlara yƶnelik Åiddetin engellenmesi… bunların tümü, toplumun kaynaklarının[35] kadınlar lehine kullanımını gerektiren sorunlar.
Oysa bilindiÄi üzere neo-liberal kapitalizm, bırakın kadınlar lehine yeni kaynak yaratmayı, mevcutları dahi Ćokuluslu Åirketlere yƶneltme doÄrultusunda sınır tanımayan bir itim anlamına geliyor. Kadın(lar)ın küresel kapitalizm aƧısından yalnızca iki anlamı var: alt katmanlarda ucuz, ƶrgütsüz, azla yetinen, uysal emekƧiler olmaları, yaÅlı ve Ƨocukların bakımını, ev iÅlerini itirazsızca üstlenip saÄlık, eÄitim vb. sektƶrlerdeki kesintilerin, emekƧilerin daha fazla yoksullaÅmasının Åokunu massetmeleri; orta ve üst kesimlerdeyse tüketmeleri, daha Ƨok tüketmeleri[36]… Bƶylelikle günümüz kapitalizminin dünyası, kadınlar aƧısından, bir yanda ‘dikiÅ makinelerinde günde 8-12 saat, taburelerde oturarak ƧalıÅma; Åeflerin sistemli kontrolü ve aÅaÄılanmalarına maruz kalma; günde iki kez tuvalete gidebilme; dikiÅ tozları nedeniyle nefes alma güçlüÄü Ƨekme; birbiri peÅisıra düÅük yapma; sistemli cinsel tacize uÄrama ve hamile kalınca iÅten Ƨıkarılma’; diÄer yanda ise mücevherler, rujlar, rimeller, kırıÅık gidericiler, Åampuanlar, el, saƧ kremleri, ojeler, deterjanlar, parlatıcılar, kireƧ ƶnleyiciler, pedler, perdeler, koltuk takımları, baza ve nevresimler, bebek bezleri, mamalar, leke sƶkücüler, margarinler, bitkisel yaÄlar, bulyonlar, kremalar, pastalar, diyet ürünleri, selülit gidericiler, masaj aletleri…vb. vb.den oluÅan bir “Ƨƶp yıÄını”…
Bütün bunları duyup, bilip de, -Marksist- topyekĆ»n bir kurtuluÅ perspektifinin dıÅında bir “Kadın ĆzgürlüÄü” tasarlamak mümkün mü?
26 Åubat 2008 20:10:53, Ankara.
N O T L A R
1) Ćin Atasƶzü.
2) ĆrneÄin Financial Times yazarlarından John Thornhill, gazetesinin 28 Aralık 2006 tarihli kƶÅesinde soruyor: “Son küreselleÅme dalgası -ki pek Ƨok bakımdan Marx’ın iƧinde yaÅadıÄı ƧaÄı anımsatmaktadır- Marx’ın kapitalizm eleÅtirisine olan ilgide bir canlanmaya yol aƧmıÅtır. Nasıl oluyor da son zamanlarda yayınlanan bir BM raporunun ortaya koyduÄu gibi dünyanın yetiÅkin nüfusunun yüzde 2’si global iktisadi varlıkların yüzde 50’sinden fazlasına sahipken, dünyanın en yoksul yüzde 50’si bu varlıkların sadece yüzde 1’ine sahip? Sermayeyi Das Kapital olmadan nasıl anlayabiliriz?” (John Thornhill, Financial Times, 28 Aralık 2006).
3) Bu eleÅtirilerin bir derlemesi iƧin bkz. A. Catherine MacKinnon, “Feminism, Marxism, Method and the State: An Agenda for Theory”, Signs, 8: 635-658, 1983.
4) Aktaran: Jean Freville, “Ćnsƶz”, Kadın ve Marksizm, Ćncü Kitabevi, İstanbul, 1975, s.27.
5) “Koca ile karı birdir ve bu bir, kocadır.” (Blackstone).
6) Nicole Arnaud-Duc, “Hukukun ĆeliÅkileri”, Kadınların Tarihi, Devrimden Dünya SavaÅına, Feminizmin Ortaya ĆıkıÅı, c. IV, (der.: G. Duby, M. Perrot), Türkiye İŠBankası Kültür Yayınları, 2005, s.97 - 104.
7) “Ćnsƶz”, Kadın ve Marksizm, Ćncü Kitabevi, İstanbul, 1975, ss.32-33.
8) K. Marx, F. Engels, Kutsal Aile ya da EleÅtirel EleÅtirinin EleÅtirisi, Sol Yayınları, Ankara, 1976, s.292.
9) K. Marx, F. Engels, “Manifesto of the Communist Party”, Selected Works, c. 1, Progress Publishers, Moskova, 1977, s.124.
10) K. Marx, F. Engels, Alman İdeolojisi, Sosyal Yayınlar, İstanbul, 1968.
11) K. Marx, Ekonomik ve FelsefƮ Yazılar, 1844.
12) K. Marx, Kapital, I: XXIII.
13) K. Marx, Kapital, I: XXIII.
14) K. Marx, Kapital, I: XXIII.
15) F. Engels, AĆMDK.
16) F. Engels, AĆMDK.
17) Konunun ayrıntılı tartıÅması iƧin bkz. S.Ćzbudun ve C. Sarı, “Erkekler Kadınları Sƶmürüyorlar mı?”, S.Ćzbudun, C. Sarı, T. Demirer, KüreselleÅme, Kadın ve Yeni Ataerki, Ćtopya Yayınevi, Ankara, 2007.
18) C. Meillassoux, Femmes, greniers et capitaux, Maspero, Paris: 1975.
19) Avcı-toplayıcı takımlara bir ƶrnek olarak !Kung’lar arasından derlenmiÅ bir yaÅam ƶyküsü iƧin bkz. M. Shostak, Nisa: Bir !Kung Kadınının YaÅamı ve Sƶzleri, Epsilon Yayıncılık, İstanbul: 2003. ĆalıÅma, ƶzellikle toplayıcı-avcı takımlarda kadınların konumu, kadın-erkek iliÅkileri konusunda aydınlatıcı iƧgƶrüler sunmakta. Ne ki, yukarıda sƶylenenler, “tüm” toplayıcı-avcılarda bƶylesi bir serbestliÄin bulunduÄu biƧiminde yorumlanmamalı. Aaby’nin isabetli olarak belirttiÄi gibi, ƶrneÄin, toplayıcı-avcı olan Avusturalya aborijinleri “geliÅkin bir kadın mübadelesi sisteminin yanısıra, jerontokratik ƧokeÅlilik sergilemekteydiler.” (bkz. P. Aaby, “Engels and Women”, Critique of Anthropology, 1977: 9&10, s.40.) Tabii, Avustralya aborijin topluluklarından bazılarında belirgin olan jerontokrasinin, beyazlarla temasın bir getirisi olduÄu yolundaki ihtiyat payı da gƶzardı edilmemeli...
20) “Tarihte kendini gƶsteren ilk sınıf ƧatıÅması, erkekle kadın arasındaki uzlaÅmaz karÅıtlıÄın karı-koca evliliÄi iƧindeki geliÅmesiyle ve ilk sınıf baskısı da diÅi cinsin eril cins tarafından baskı altına alınmasıyla düÅümdeÅti. Karı-koca evliliÄi büyük bir tarihsel ilerlemedir; ama aynı zamanda kƶlelik ve ƶzel mülkiyetin yanı sıra günümüze kadar ve bazılarının gƶnenƧ ve geliÅmesi bazılarının da acı ve gerilemesiyle elde edildiÄine gƶre her ilerlemenin gƶrece bir gerileme olduÄu aƧıÄa Ƨıkar.” (F. Engels, Ailenin Ćzel Mülkiyetin ve Devletin Kƶkeni, Sol Yay., Ƨev: Kenan Somer, 2002.)
21) Tabii bu da kapitalizmin “eski” bir hikayesi. Marx, Kapital’de Lord Ashley’in “On Saatlik İÅgünü” sƶylevinden (1844) Åu alıntıyı yapıyor: “Fabrikatƶr M. E. makineyle ilgili iÅlerde yalnızca kadınları kullandıÄını belirtti; bu bey, evli kadınları, ƶzellikle kalabalık ailelerde evli kadınları tercih eder; zira evli kadınlar bekĆ¢rlardan daha dikkatli olurlar ve daha disiplinli ƧalıÅırlar, üstelik geƧim araƧlarını saÄlamak iƧin tükenene dek ƧalıÅmaya mecburdurlar. Bƶylece kadını en iyi tanımlayan faziletler onun zararına ƧalıÅırlar. Kadının tabiatında ahlĆ¢k ve yumuÅaklık gibi ne varsa sefalet ve kƶleliÄin aracı olurlar.” (Kapital, I: XXIII).
22) Lale Bakırezen-Necla AkgƶkƧe, “Kadın EmeÄinin Küresel Sƶmürüsü”, Radikal İki, 28 Ekim 2007, s.8.
23) Lale Bakırezen-Necla AkgƶkƧe, “Kadın EmeÄinin Küresel Sƶmürüsü”, Radikal İki, 28 Ekim 2007, s.8.
24) “Kadınlar ƧalıÅabilir yaÅtaki nüfusun yüzde 50.5’ini oluÅturmasına raÄmen, iÅ bulma ümidinin kaybolması iÅgücüne katılımı sürekli düÅürüyor.
AB ülkeleri iƧinde kadın istihdam oranının en düÅük olduÄu ülkeler arasında yer alan Türkiye’de, ƧalıÅabilir yaÅtaki nüfusun yüzde 50.5’ini oluÅturan kadınların ancak dƶrtte biri istihdam ediliyor. İÅgücünün yüzde 35.4’ünü oluÅturan kadınların ancak yüzde 24.9’u iÅgücüne katılırken, erkeklerin iÅgücüne katılım oranı yüzde 71.5 düzeyinde bulunuyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TĆİK) ve Devlet Planlama TeÅkilatı (DPT) verilerinden yapılan derlemeye gƶre, iÅgücü dıÅında olan kadınların yüzde 47.5’i yani yarısına yakını ev iÅleriyle uÄraÅanlardan oluÅuyor. İÅgücü dıÅındaki kadınların yüzde 35.4’ü 15-29 yaÅ aralıÄında bulunuyor. Ekonomide tarım sektƶrünün payının sürekli azalıÅının sonucu olarak kadınların iÅgücünden Ƨekilmesi, kadınların iÅgücüne katılma oranını düÅürüyor. Tarım sektƶründen ayrılan kadın iÅgücü niteliksiz ve iÅgücü arzı anlamında iÅgücü piyasasının artan gerekliliklerini karÅılayamıyor. Bu kadınlar iÅ bulma ümitlerini kaybediyor ve iÅgücü piyasasından Ƨekiliyor. Kentsel alanlarda sınırlı Ƨocuk ve yaÅlı bakımı hizmetleri de kadınların iÅgücüne katılmalarının ƶnünde bir engel olarak duruyor. (“Kadınlar İÅgücünden Ćekiliyor”, Cumhuriyet, 5 Kasım 2007, s.13.) Ve TİSK tarafından yapılan bir araÅtırmaya gƶre, “OECD’ye üye ve aday 30 ülke arasında ƶÄrenim gƶrmeyen, istihdam edilmeyen ve iÅ aramayan genƧ kızların ƧaÄ nüfusuna oranının aƧık arayla en yüksek Türkiye’de olduÄu ortaya konuldu. Türkiye’de 15 - 29 yaÅ grubu kızların yaklaÅık yüzde 60’ı, 25 - 29 yaÅ grubundakilerin ise yüzde 66’sı hem eÄitimin hem de istihdamın dıÅında.” (“Kızlar Evlerinde Oturuyor”, Cumhuriyet, 6 Åubat 2008, s.13.)
25) “Kadınlar ‘eve’ Ƨekildi”, Cumhuriyet, 23 Åubat 2008, s.4.
26) “Ne Kayıt Var ne de Güvence”, Cumhuriyet, 18 Åubat 2008, s.13.
27) AyÅe KadıoÄlu, “Kadınlar ve Siyaset”, Radikal İki, 17 Åubat 2008, s.1-4.
28) “100 Güçlü Kadın Arasında 2 Türk”, Cumhuriyet, 1 Eylül 2007, s.13.
29) Ve buna ekleyelim: “Irak’ta ABD iÅgalinin bedelini en aÄır ƶdeyenlerin baÅında gelen kadınlar, Åiddet dƶngüsü iƧinde bir baÅka Åiddetin de kurbanı oluyor. Kuzey Irak Kürt yƶnetimine baÄlı Süleymaniye kentinde morgda onlarca kadın yatıyor. BirkaƧı silahla vurulmuÅ ya da boÄulmuÅ, ƧoÄuysa yakılmıÅ. Ćlüm nedenleri ƧatıÅma deÄil, resmi belgelere kaza diye geƧiriliyor, ama aslında ‘namus cinayeti’. Sadece Süleymaniye’de geƧen yıl 400 kadın yakılmıÅ. Bunların cesetlerine sahip Ƨıkan olmamıÅ. Iraklı kadınlara yƶnelik Åiddetle mücadele iƧin kurulan Asude ƶrgütünün yƶneticisi Hanım Rahim Latif, durumun giderek kƶtüye gittiÄini, yakarak ƶldürmelerin arttıÄını, elektrik kesintilerinden ƶtürü her evde benzin bulunduÄunu, ama Ƨok az ƶlümün kazara olduÄunu, yanıkların biƧimi ve Ƨapının kasıtlı yapıldıÄını gƶsterdiÄini sƶylüyor: ‘Pek Ƨok vakada kadın ya zinayla ya da evlilik ƶncesinde iliÅki kurmakla yahut ailesinin istemediÄi bir evlilik yapmakla suƧlanıyor. Kocası, erkek kardeÅi ya da baÅka bir akrabası namuslarını korumak iƧin kadını ƶldürüyor. EÄer adam yoksulsa tutuklanıyor, ƶnemli biriyse dokunulmuyor. Pek Ƨok vaka ise saklı tutuluyor. Kadının cesedi kilometrelerce uzaÄa atılıyor, bulunduÄunda ailesi ‘Bizim kızımız yok’ diyor.’ (...) Irak’ta artık kadın yanında erkek eÅlikƧi olmadan sokakta dolaÅamıyor. Zira devlete baÄlı olanlar dahil her silahlı grup aynı zamanda tecavüzcü. Ve Irak Ƨapında daha ƶnce gƶrülmemiÅ sayıda Ƨok kadın ƶldürülüyor. BM’nin Irak’taki yardım misyonu (UNAMI) ekimde Kürt bƶlgesinde namus cinayetlerinin endiÅe verici boyutta arttıÄını, 2007’nin ilk yarısında 255 kadının ƶldürüldüÄünü, bunların dƶrtte üçünün yakıldıÄını rapor etti. (...) BM’nin soruÅturmasında Iraklı doktorlardan Kürt yƶnetimi insan hakları bakanı Yusuf Aziz’e kadar herkes kadınların kendilerini yaktıÄını savundu. Ćrgütler ise, kendileri yaptılarsa bile buna zorlandıklarını düÅünüyor. “ Latif’in Kerkük’te bir erkeÄe neden kız kardeÅini ƶldürmek istediÄini sorduÄunda, aldıÄı yanıt ise, Ƨok Ƨarpıcı: “Ćünkü artık Irak’ta demokrasi var!” (“Kürtler Namus İƧin Kadınları Yakıyor”, Radikal, 14 Aralık 2007, s.9.)
30) AyÅe Baziki, “Kadınlara Yƶnelik Åiddete KarÅı Uluslararası Mücadele Günü”, Ćrün Dergisi, No: 23, Ocak-Åubat 2008, s.102-13.
31) “Siz Bu Haberi Okurken İki Kadın Ćlecek!”, Radikal, 29 Haziran 2007, s.4.
32) “Dünya Ekonomi Forumu’nun (DEF) 2007 Küresel Cinsiyet EÅitsizliÄi raporunda, İslĆ¢m ülkelerinde kadınların iÅ sahibi olmak, eÅit ücret almak, eÄitime eriÅim ve siyasete katılmak iƧin dünyanın diÄer ülkelerindeki kadınlardan daha Ƨok mücadele etmesi gerektiÄi ortaya konuldu. Raporda ele alınan bir ƶlçüt de saÄlık oldu. DEF’in BirleÅmiÅ Milletler ĆalıÅma Ćrgütü, BM Kalkınma Programı ve Dünya SaÄlık Ćrgütü verilerine dayanarak 128 ülkede yürüttüÄü ƧalıÅmalar sonucunda dün yayımladıÄı raporda, geƧen yıl 115 ülke arasında 105. sırada yer alan Türkiye’nin, 121. sıraya gerilediÄi gƶrüldü. Raporda, Avrupa ülkeleriyle birlikte ele alınan Türkiye, deÄerlendirmenin yapıldıÄı 4 ƶlçütte de, Avrupa’daki en kƶtü ülkenin bile Ƨok gerisinde kaldı. İskandinav ülkeleri, ƶnceki yıllarda olduÄu gibi listenin ilk sırasında yer alırken listenin ortalarındaki eski Sovyet ülkelerinden Azerbaycan ve Kırgızistan dıÅında, Müslümanların ƧoÄunluÄu oluÅturduÄu OrtadoÄu ülkelerinin hemen hemen tümü listenin son sıralarında kaldı.” (“Türkiye Listenin Sonunda”, Cumhuriyet, 9 Kasım 2007, s.10.) Ya da: “2007 Küresel Toplumsal Cinsiyet EÅitsizliÄi Endeksi’nde ülkemiz, ne yazık ki kadınların ekonomik katılımı ve yararlandıkları imkĆ¢nlarda 118. sırada. EÅit iÅe eÅit ücret konusunda dünyada 47. sıradayız ve kadınların ekonomik geliri dikkate alındıÄında 109. sırada yer alıyoruz.” (Yusuf Engin, “Åiddet Kadının İradesini Elinden Alıyor”, Radikal, 27 Kasım 2007, s.11.)
33) “EÄitim-Sen Diyarbakır Åube Sekreteri Hafize İpek, sendika binasında düzenlediÄi basın toplantısında Türkiye’de geƧen yıl 72 bin 643 kadının Åiddet iƧerikli saldırılara maruz kaldıÄını, bu kadınlardan 842’sinin cinayete kurban gittiÄini, 9 bin 317’sinin de yaralandıÄını belirtti. 466 kadının intihar ettiÄini vurgulayan İpek, 5 bin 852 kadının da intihar giriÅiminde bulunduÄunu ifade etti. Aile iƧi Åiddete maruz kalan kadın sayısının 14 bin 989 olduÄunu anlatan İpek, 1113 kadının tecavüze uÄradıÄını, 380 kadının ise “satıldıÄı”nı sƶyledi. Yapılan araÅtırmalara gƶre tüm taciz olaylarının yüzde 46’sının iÅyerinde gerƧekleÅtiÄine deÄinen İpek, bunların da yüzde 8’inin ƶlümle sonuƧlandıÄına iÅaret etti.” (“Åiddetsiz Günleri Yok”, Cumhuriyet, 24 Kasım 2007, s.3.)
34) Derya Sazak, “Kadına Åiddet”, Milliyet, 9 Aralık 2007, s.23.
35) Burada “kaynak” derken yalnızca parayı deÄil, aynı zamanda bilgi, araÅtırma, Ƨaba, enerji, planlama vb. etkinlikleri de kast ediyorum.
36) Size bir ƶneri: Herhangi bir TV programı boyunca yayınlanan reklamlarda amatƶr bir istatistik ƧalıÅması yapın. Reklamların yüzde 90 kadarının kadınlara (ve dahi Ƨocuklara) yƶnelik olduÄunu gƶreceksiniz. Ve geƧerken bir not: Kadınlara yƶnelik reklamları izlerken onların tek derdinin yaÅlanmak, yaÅlı gƶrünmek olduÄu zehabına kapılıyor insan!
Yorum Ekle