“ErkekliÄin bizi gƶtürdüÄü ve asla geri dƶnülmeyecek kĆ¢bustan bizi diÅilik kurtaracak, çünkü erkek ƶlümün eÅidir.” [2] 1) Tekin ...
“ErkekliÄin bizi gƶtürdüÄü ve
asla geri dönülmeyecek kâbustan
bizi diÅilik kurtaracak,
çünkü erkek ƶlümün eÅidir.”[2]
1) Tekin Yayınevi’nin yayınladıÄı ‘Marksizm ve Kadın’ baÅlıklı kitabınızı Marksist yaklaÅım iƧin bir girizgĆ¢h olarak düÅünmüÅsünüz. Bunu, Marksizmin kadın sorunu konusunda yeterli/ bütünlüklü bir yaklaÅım geliÅtirmemiÅ olduÄu biƧiminde okuyabilir miyiz?
HiƧ kuÅku yok ki, Marksizm, inÅa hĆ¢lindeki bir ƶÄreti. Yani, dünyadaki tüm olası soruları yanıtlayan, tamamlanmıŠbir “kitap” yok elimizde. Ama günün getirdiÄi sorulara yanıt ararken bakabileceÄimiz bir perspektif sunuyor bizlere: Sınıf perspektifi…
Ćte yandan, bilindiÄi üzere, Marx’ın yazıları, büyük ƶlçüde ekonomi-politik üzerine yoÄunlaÅır... Marx’ın temel sorunsalı, kapitalizmin, kapitalistlerin sermayelerini iÅƧileri, emekƧileri sƶmürerek arttırmaktan ibaret olan doÄasını deÅifre ederek bu sistemin nasıl deÄiÅtirilebileceÄine ve yerine nasıl bir sistem kurulabileceÄine iliÅkin yol gƶsterici fikirler ƶne sürmek. Irk, etnisite, toplumsal cinsiyet, ekoloji gibi (günümüzde ƶn plana Ƨıkan) toplumsal eÅitsizliklere deÄgin sorunları, “sınıfsal sƶmürü” baÄlamında ele alınmasına iliÅkin ƶnerisi dıÅında, Marx sistemli bir biƧimde ele almıŠdeÄildir. Ancak “kadın sorunu”nun Marksist literatürde “ihmal edildiÄi” ƶnermesine katılmak, mümkün deÄil. Bu, bu konuda hatırı sayılı ƶlçüde yazmıŠolan Marx bir yana, Engels’e, Bebel’e, Zetkin’e, Lenin’e, Kollontai’ya büyük haksızlık olur.
Benim bu kitapta yapmaya ƧalıÅtıÄım Åey ikili.
İlki, günümüz genƧ kuÅaklarına, Marksizm’in toplumsal cinsiyet konusundaki birikimini, mirasını anımsatmak.
İkincisi ise; malĆ»m; “post-marksist” sƶylem, Marksizm’in iÅgücünün sƶmürüsünü merkeze yerleÅtiren sƶmürü ve tahakküm tahlillerini, dolayısıyla iÅƧi sınıfının mücadelesini eksen alan yaklaÅımını “tekƧi” bularak etnisite, toplumsal cinsiyet ve insan-doÄa iliÅkilerindeki eÅitsizlik ve tahakküm biƧimlerini birbirinden baÄımsızmıÅƧasına ele almak eÄilimindedir. Bu “(sƶmürü ve tahakkümden) kurtuluÅ” hedefini fiiliyatta, farklı gündemlerin (etnik gruplar, kadınlar, LGBTI, ekolojistler, iÅƧiler, hayvan hakları savunucuları...) hiƧbir mücadele biƧimine ƶncelik tanımayan yanyana getirilebilme olasılıÄına tehir etmektedir.
GeƧmiÅteki sosyalist deneyimlerin hatalarını eleÅtirmek ayrı bir Åey, Marksist “proletarya ihtilali” ve Enternasyonal fikrini post-modern bir “radikal demokrasi” sƶylemiyle ikame etmek ise baÅka bir Åeydir.
Benimkisi, iÅgücünün sƶmürüsü ile kadınlar üzerindeki tahakküm arasındaki ƶrtük iliÅkileri, dolayısıyla “kadınların kurtuluÅu” ile “emekƧilerin kurtuluÅu” arasındaki baÄları aƧıÄa Ƨıkarma giriÅimidir. Bunu ise, kadınlar üzerindeki tahakkümün “yeniden üretim” süreƧleri (iÅgücünün, ama aynı zamanda toplumun maddi ve ideolojik süregenliÄinin saÄlanması) arasındaki baÄlantılara iÅaret ederek yapmaya ƧalıÅıyorum.
Bir baÅka deyiÅle, günümüzün post marksist, radikal demokrat “moda” yaklaÅımları karÅısında, Marksizm’in gereƧlerine baÅvurarak devrimci-sosyalist hatta kendi Ƨapımda bir “ideolojik mücadele” vermeye Ƨabalıyorum...
2) Kitabınızda, Feministlerden farklı olarak; kadınların üreme, cinsellik, ev kadınlıÄı vb. konumlarının iÅƧiler olarak konumlarıyla beraber ele alınması gerektiÄini sƶylüyorsunuz. Kƶklü sorunlar kƶklü Ƨƶzümler gerektirir anlamına da gelen bu sınıfsal yaklaÅımın aksine gƶrüngülerle yetinen, erkeÄi hem neden hem de hedef olarak gƶsteren yaklaÅım, bugün ƶrgütlü kadın Ƨevrelerinde daha fazla ilgi gƶrüyor. Sizce bunun nedeni nedir?
Aslına bakarsanız, her biri Aydınlanma’nın ƶzgürleÅtirici perspektiflerinden kaynaklanan sınıfsal, cinsel ve ulusal talep ve mücadeleler, XIX. yüzyıl baÅlarında birlikte yürürken (ki bunu ütopyacı sosyalist hareketlerde gƶzlemlemek mümkündür), 1848 yenilgisi, bu cepheyi daÄıtarak her birinin kendi mecrasına Ƨekilmesine ve birbirleriyle rekabete girmelerine yol aƧtı.
Marksizm, XIX. yüzyıl sonlarında kuramda ve fiiliyatta bu hatları emekƧilerin mücadelesi ekseninde yeniden birleÅtirme giriÅimiydi. Ancak indirgemeci okuma ve uygulamalar, onun “herÅeyi” iÅƧilerin mücadele ve taleplerine tabi kılmaya kalkıÅtıÄı gibi bir algıya yol aƧtı. Bƶylelikle, iÅƧiler iƧin marksizm/sosyalizm, kadınlar iƧin feminizm, ezilen uluslar iƧin ulusal kurtuluÅ gibi bir anlayıŠbiƧimlendi.
Tüm sƶmürülen ve ezilenlerin ƶzgürleÅmesi gibi bir derdimiz varsa, bu anlayıÅın ƶtesine geƧebilmemiz gerek. Tabii, her ƶzgül sƶmürü ve tahakküm alanının, kendi inceltilmiÅ tahlil ve mücadele araƧ ve süreƧlerini gerektirdiÄi gerƧeÄini gƶzardı etmeden...
Kadınlar, tarihsel ve güncel boyunduruklarını aÅma Ƨabalarında, karÅılarında erkekleri buluyorlar: boÅanmak, ƧalıÅmak, okumak isteyen ya da karÅısındaki erkeÄi reddeden bir kadın ƶldürülüyorsa, kadınlar tecavüze uÄruyor, dayak yiyor, evlere kapatılıyor vb. ise, “bakın bu durumun suƧlusu erkekler deÄil, sistemdir” demenin fazla bir anlamı olduÄunu sanmıyorum.
Bu pratikte böyle. Ama nihaî kertede sorumlu olan, tabii ki sömürücü-baskıcı sistemdir. Nihayetinde kapitalizm ile ataerki, birbirlerini yeniden üreten formlardır. Baskı (ataerki) olmasa sömürü (kapitalizm) olabilir mi?
Ancak sorun, sanırım somut bireylerin bu formların sürdürümünden nemalandıÄının gƶzardı edilmesinden kaynaklanıyor. Ćretim (kamusal) alanında sƶmürülen, baskı ve denetim altında tutulan erkek, domestik (ƶzel) yeniden üretim alanında yükümlendirilmiÅ bir kƶleye sahip olduÄunda, yani elinin altında Ƨocuklarını doÄurup büyütecek, yemeÄini yapacak, ƧamaÅırını, bulaÅıÄını yıkatacak bir kadın olduÄunda, kendisini “efendi” sayıyor. Engels, kadınların “kƶlenin kƶlesi” olduÄunu sƶylerken, haksız deÄil.
Åu hĆ¢lde, ataerkinin kadının karÅısına diktiÄi erkek, biyolojik ya da fiziksel yapılanıÅı gereÄi, ya da kadın ile erkek arasındaki evrensel bir cinsel eÅitsizlikten dolayı deÄil, baskı ve sƶmürüye dayalı bir toplumsal iliÅkinin üyesi, aktƶrü, taÅıyıcısı, sürdürücüsü olduÄu iƧin tahakkümü sürdürüyor.
Bu nedenledir ki sosyalizm mücadelesi, bir yandan üretim iliÅkilerini sƶmürü iliÅkilerini tasfiye edecek tarzda dƶnüÅtürürken, yeniden üretim alanındaki iliÅkileri de eÅitlikƧi-paylaÅımcı bir tarzda yeniden ƶrgütlemeyi hedefine yerleÅtirmek zorunda. Yani erkeÄin iƧindeki “efendi”yi ƶldürmeli... Ćstelik de bunu belirsiz bir gelecekteki sosyalizme ertelemeksizin, “bugün, buradan” baÅlayarak gündemine almalı... Sosyalistler iÅƧi sınıfı ve emekƧilerin kurtuluÅu kadar kadınların kurtuluÅunda da samimi oldukları, bunu sosyalist mücadelenin bir “yan ürün”ü, deyim yerindeyse bir “bonus”u olarak deÄil de, esası olarak gƶrdükleri sürece, iÅƧi sınıfının, emekƧilerin, ezilen ulusların ve kadınların taleplerini yeniden harmanlayabileceklerdir.
3) BilindiÄi gibi Feminist Ƨevrelerce yapılan “Marksizm cinsiyet kƶrüdür” eleÅtirisi, Marksizmin ücretsiz kadın emeÄine (bakım emeÄine) yer vermemesiyle gerekƧelenir. Marksizm gerƧekten cinsiyet kƶrü müdür? ĆrneÄin sosyalizmin uygulandıÄı ülkelerde bakım emeÄine dair kolektif bir Ƨƶzüm üretilmiÅ midir?
Yukarıda deÄindiÄim “üretim/yeniden üretim” iliÅkilerinin (ki feministlerin de baÅvurduÄu jargonda “kamusal-domestik alan” ayrımına denk düÅüyor) tahlili, toplumsal cinsiyet konusunda kafa yoran Marksist Ƨevrelerde oldukƧa yeni bir kuramsal tahlil aracı. İÅe yarayacaÄını düÅünüyorum.
Ancak Marksizm “ev iÅlerinin bunaltıcı, aptallaÅtırıcı etkisi”nden ilk dem vuran ve bu durumu, yani kadınların domestik kƶlelik koÅullarını dƶnüÅtürmek üzere harekete geƧen ilk ideolojik-siyasal akımdır. Feminist hareketin “kadınlara oy hakkı” mücadelesinde odaklandıÄı yıllarda, Lenin ve yoldaÅları (kabul etmek ve vurgulamak gerekir ki aÄırlıklı olarak Lenin’in kadın yoldaÅları), toplu ƧamaÅırhaneler, aÅevleri, Ƨocuklar iƧin kreÅler vb. yoluyla ev iÅlerinin kollektifleÅtirilmesi ve kadınların domestik boyunduruktan kurtarılması konusunda Ƨaba gƶsteriyor, Ƨekirdek ailenin laÄvedileceÄi yeni iliÅki biƧimlerine iliÅkin denemelere giriÅiyordu.
Ancak İƧ SavaÅ, ekonomik Ƨƶküntü, İkinci PaylaÅım SavaÅı vb. ƶnceliklerin deÄiÅmesinin de etkisiyle kolektivizasyon Ƨbaları akamete uÄradıÄında ve Sovyetler BirliÄi genƧ nüfusta, ƶzellikle de genƧ erkek nüfusta büyük yitimlere uÄrama, sınai altyapısını yitirme gibi aÄır sorunlarla karÅılaÅtıÄında, bu ƶncü deneyimlerden vazgeƧerek kadınları hem üretim, hem de yeniden üretim alanında gƶreve ƧaÄırdı. Büyük ƶlçüde karÅılıksız bir ƶzveri ƧaÄrısıydı bu; “sosyalist anavatan” uÄruna kadınlar bir yandan olabildiÄince Ƨok Ƨocuk doÄurmaya, bir yandan da tahrip edilmiÅ demiryollarını, fabrikaları onarmaya, üretime katılmaya ƧaÄrılıyordu. Bu durum, baÅta SSCB olmak üzere, onun modeli üzerine kurulan sosyalist blokta bir “üretim kültü”ne yol aƧtı. “Kadın ƶzgürlüÄü” tamamlanmıŠsayıldı; nihayetinde kadınlar okuyabiliyor, ƧoÄu aÄır iÅler dahil her türlü meslekte ƧalıÅabiliyor, karar alma mekanizmalarına katılabiliyorlardı...
Ama unutulan birÅey vardı; günde 10 saat ƧalıÅan kadın makinist, iŠçıkıÅı koÅtura koÅtura Ƨocuklarını kreÅten almak, alıÅveriÅ yapmak, eve gelip yemek yapmak, bulaÅık-ƧamaÅır yıkamak vb. zorundaydı. HĆ¢liyle yorgun düÅtüler...
4) Türkiye’de tecavüzlerin ve kadın cinayetlerinin yaygın olmasının nedeni nedir?
Ben bunun birbiriyle baÄlantılı ikili geliÅmenin sonucu olduÄunu düÅünüyorum. İlki, 1980’li yıllardan bu yana bu ülkede uygulamaya sokulan neo-liberal kapitalizm, kadınların konumunu hem fiili, hem de ideolojik olarak Ƨok geriletti. Emek hareketinin yükseliÅinin de etkisiyle ülkenin ideolojik iklimine damgasını vuran paylaÅımcı, eÅitlikƧi ethos neo-liberalizmle birlikte daÄılmaya uÄrarken, “altta kalann canı Ƨıksın” düsturuna dayalı, benmerkezci, kestirmeci, hazcı ve eril-merkezli bir iklim egemen hĆ¢le geldi. Neo-liberal olduÄu kadar İslĆ¢mcı olan AKP’nin ülkenin temel deÄerler sistemini İslĆ¢mcı-fütuhatƧı doÄrultuda dƶnüÅtürme giriÅimleri bu duruma tüy dikti.
Bugün dizginsiz biƧimde kıÅkırtılan erillik (bu kıÅkırtmada hem zincirinden boÅalmıŠpiyasa ekonomisinin, hem de “kadını dƶvmek caizdir”, “kadının yeri evidir” diyen İslĆ¢m kaynaklı mühafazakĆ¢r iklimin birleÅik etkisi var) tecavüzü kendinde hak biliyor; kadının her bakımdan boyun eÄici, uysal, itaatkĆ¢r olmasını bekliyor. Kadınlar buna itiraz ettiÄindeyse, sonuƧ, günümüzde katliam boyutuna varan Åiddet oluyor.
5) Kadın cinayetlerine karÅı ƶnerilen Ƨƶzümlerden biri de cezaların artırılmasıdır. SuƧun nedeni ile ceza arasında bƶyle doÄrudan bir iliÅki kurulması sizce bilimsel bir yaklaÅımıdır? Bu yaklaÅıma katılıyor musunuz?
Nedeni bƶyle koyunca, kadına yƶnelik eril Åiddettin en aÄırından da olsa cezalarla engellenebileceÄini sanmak, safdillik olacaktır. Cezaların caydırıcılıÄı, bir yere kadardır. Ama ya o cezaları verecek sistemin kendisi erilse?
Yani tecavüze uÄrayan kadının müracaat edeceÄi polis, “diÅi kƶpek kuyruk sallamazsa...”; tecavüzcü ya da katili yargılayacak olan hĆ¢kim, “canım kadın da adamın erkekliÄine laf etmiÅ, kısa etek giyiyor, baÅka erkeklerle düÅüp kalkıyormuÅ...” zihniyetindeyse...
Bu bir yana; eril Åiddetle baÅ etmek, bir toplumsal dƶnüÅüm ve rehabilitasyon sorunudur; bir adım daha ileri atayım; jeopolitik boyutları vardır. Bir yandan ƶrneÄin “OrtadoÄu fatihi” olma hayalleri güderken bir yandan da gündelik yaÅamın barıÅƧıl ve eÅitlikƧi ilkeler doÄrultusunda dƶnüÅtürülmesini hedefleyemezsiniz; er geƧ askeri müdahaleye ihtiyacınız olacaÄını düÅünüyorsanız, eril Åiddetin en ƶnemli besleyenlerinden militarist ajitasyonu elinizde tutmak zorundasınızdır.
“Eril Åiddetle baÅ etmek, bir toplumsal dƶnüÅüm ve rehabilitasyon sorunudur,” diyorum; eril Åiddeti ancak toplumun tüm bireylerini eÅitlikƧi, paylaÅımcı ve barıÅƧıl bir ethos doÄrultusunda dƶnüÅtürmeyi hedefleyen bir topyekĆ»n tahayyül aracılıÄıyla yok edebilirsiniz. Toplumsal cinsiyet algıları ve rolleri arasındaki farkı asgarileÅtirecek, insan-doÄa ve insan-insan iliÅkilerinde empati, saygı ve ƶzsaygınlıÄa deÄer kazandıracak bir sosyalizasyon süreciyle...
6) Sizce kadın cinayetleri ve tecavüzler nasıl ƶnlenir? Asgari program baÄlamında da olsa bugünden yarına kadına yƶnelik ayrımcılıÄı, baskı ve Åiddeti ƶnlemek iƧin neler ƶneririsiniz?
Kabul ve itiraf etmeliyim ki, yukarıda sƶylediklerim, “azamĆ® program”a iƧkin. Yani insanlar arasındaki iliÅkileri dƶnüÅtürmeyi de iƧine alan bir iktisadi-siyasal-toplumsal devrimi gerektiriyor.
Kadın cinayetleri ve tecavüzlerin ƶnlenmesini bƶyle bir devrime erteleyecek olursak, korkarım ortalıkta bu devrimi gerƧekleÅtirecek kadın kalmaz!
Bugünden yapılacak olan, sƶzünü ettiÄim perspektifi gƶzden kaƧırmadan, kadınların konumlarının güçlendirilmesi iƧin ƧalıÅmaktır. Åiddete uÄrayan her kadın, kapıyı vurup evinden Ƨıkabilecek olanaklara, yani insanca bir yaÅam düzeyini kendisine saÄlayacak vasıf ve iÅ olanaklarına sahip olabilmeli. Bu konuda Türkiye’de kendini “ev kadını” olarak tanımlayan kadınların sayısının 15 milyonu aÅmıŠolmasının kadınlık iƧin bir “AÅil TopuÄu” olduÄunu düÅünüyorum. Ćlkede ƧalıÅabilir yaÅ ve durumdaki kadınların yarıdan fazlası, geƧim konusunda, koca ya da baba, bir erkeÄin eline bakıyor. Bu durum ise, hem dünyalarını hem de hareket olanaklarını büyük ƶlçüde sınırlandırıyor. Oysa bu ülkede 15 milyon ev kadını yok, 15 milyon “iÅsiz kadın” var. Ve onlara insanca geƧinmelerini saÄlayacak vasıf kazandırıp istihdam alanı aƧmak, iktidar(lar)ın temel gƶrevleri arasında...
Devam edeyim; Kentler, sokaklar kadınlar iƧin daha güvenli mekanlara dƶnüÅtürülmeli; emniyet ve adalet mekanizmalarının “kadından yana” biƧimlenmesini saÄlanmalı... Kadına yƶnelik eril Åiddet konusunda toplumsal kanıların dƶnüÅtürülmesi iƧin uÄraÅılmalı, bu konuda duyarlılık ve tepkiyi güçlendirecek ƧalıÅmalar yürütülmeli, okul-ƶncesi eÄitimden baÅlamak üzere toplumsal cinsiyet rolleri konusundaki bakıŠaƧısını deÄiÅtirecek ƧalıÅmalar yürütülmeli, cinsiyetƧi sƶylemler ders kitaplarından olduÄu kadar TV ekranlarından, medyadan silinmeli...
Ama en ƶnemlisi, kadınların ƶrgütlü mücadele alanına dahil olması. GeƧtiÄimiz günlerde bunun ne denli hayati ƶnem taÅıdıÄına deÄgin bir ƶrnek yaÅadık; hatırlayacak olursanız. Halkevci bir genƧ kadın, bir süredir kendisini taciz eden bir kiÅi tarafından kaƧırılınca, arkadaÅları ortalıÄı birbirine katarak kısa sürede kadının bulunması, suƧluların da yakalanmasını saÄladı. Bunun bu sürece katılan, omuz veren her kadında yaratacaÄı ƶzgüveni düÅünebiliyor musunuz?
GerƧekten de kadınların ƶrgütlü mücadelesi, maruz kaldıkları eril terƶre karÅı en acil ƶnlem gibi gƶzüküyor.
7) AtaerkilliÄin kadını da biƧimlendirdiÄi dolayısıyla yer yer kadının da kadını ezdiÄi sƶylenebilir mi?
HiƧ kuÅkusuz ki sƶylenebilir. Tansu Ćiller, Margaret Thatcher, Golda Meir gibi “klasik” ƶrnekleri, ya da kozmetik, tekstil, biliÅim, gıda vb. kadın aÄırlıklı sektƶrlerin kadın patronlarını geƧelim; ataerki, kadınlar ile erkekler arasında eÅitsiz bir dengeye dayalı bir dünya biƧimlendiriyor. Bu, geƧmiÅte “eÅitsiz, ama huzurlu” olarak formüle edilebilecek bir duruma dayanmataydı. Ataerkinin (en azından bu coÄrafyada en yaygın biƧimleniÅlerinin) damgasını taÅıyan sistemlerde, ƶyle gƶzüküyor ki, kadınlara “ƶzgürlükleri”nden feragat etmeleri karÅılıÄında “güven” vaad ediliyor. “Domestik” alanın ekmeÄini, Ƨocuklarının iaÅe ibadesini, dokunulmazlıÄını bir erkeÄin sırtına yıkan “güven”i. Sabahın kƶründe kalkıp Ƨocukları-kocayı besleyip tıklım tıklım otobüslerde, metrolarda, itiÅ-kakıŠiÅe yetiÅip patronun, amirin, ustabaÅının aÄız kokusunu Ƨekmekten, akÅam alel acele eve dƶnüp yemek-ƧamaÅır-bulaÅıkta helak olmaktansa “evinin kadını” olmanın, para kazanma gƶrevini, ırzını namusunu koruma sorumluluÄunu, Ƨoluk-ƧocuÄun geƧimini kocaya havale etmenin rahatlıÄı...
Sorun Åurada ki, bƶylesi bir “ataerkil ideal” geƧmiÅte yalnızca emekƧi sınıflar, yani “alttakiler” iƧin mümkün deÄildi; Åimdiyse, toplumun büyük kesimi iƧin hayal... Ekmek yalnızca erkeÄin deÄil, kadının da derdi. “Ćekirdek aile” orta sınıflarda dahi, erkeÄin yanısıra kadın da ƧalıÅmaksızın kendini sürdüremiyor.
Ancak sosyal bilinƧ, maddi koÅullar gibi, onlar kadar hızlı ve onlarla aynı yƶnde deÄiÅmiyor. Ćünkü sosyal bilinƧ, kültürel deÄerler ya da daha doÄrusu ideolojiler, farklı toplumsal kesimlerin Ƨıkarlarının doÄrudan ya da dolaylı ifadelerini de ihtiva etmekte.
ĆaÄımızda bir yandan kadınlar ezici bir ƧoÄunlukla üretime Ƨekilirken bir yandan da “kadınlık rolleri” üzerindeki vurgunun bu denli artmasının bir nedeni var kuÅkusuz. Günümüzde kapitalist sistem, kadınların hem ucuz, bol ve uysal emeÄinden (üretimde) yararlanmak, hem de yeniden üretim alanındaki sosyal maliyeti, bu alanı olabildiÄi kadar kadınların sırtına yıkarak düÅürmenin peÅinde. Neo-liberal kapitalizm, sermayeyi tüm yükümlülüklerden kurtararak sonsuz-sınırsız bir serbestliÄe kavuÅturmanın ideolojisi; iÅƧilerin, emekƧilerin mücadeleleri sonucu kendi payına yüklenmiÅ sosyal sorumlulukları yeniden topluma (dolayısıyla da bu konuda gelenksel olarak yükümlendirilmiÅ kadınlara) iade etme giriÅimi. Sosyal güvencelerin budanması, saÄlık, eÄitim gibi temel hizmetlerin piyasa tarafından temellükü, kamusal harcamaların kısılması... bunların her biri, emekƧileri, ama en Ƨok da kadınları vuran geliÅmeler. Devlet, sermaye eliyle bu yükümlülüklerinden soyundukƧa, bu gƶrevler kadınların sırtına yıkılıyor.
Åu hĆ¢lde neo-liberal kapitalizmde, kadınlar hem üretime, hem de yeniden üretime Ƨekilirken, kendi emeklerini ikincil, yardımcı, yedek, “aile bütƧesine katkı amaƧlı” olarak gƶrmelerine büyük ƶnem atfediliyor – kırsaldan yeni kopmuÅ genƧ kadın kitlelerinin “Ƨeyizlerini düzmek; evliliÄe hazırlanmak vb.”motiflerle geƧici olarak, üç kuruÅluk ücretler karÅılıÄında üretime Ƨekilip, bir kaƧ yıl sonra (yani haklarını talep edecek kertede “palazlanmadan”, üstelik de kıdem tazminatı gibi gereksiz yüklere neden olmadan) yerlerini yeni gelenlere bırakmak üzere evlerine dƶnmeleri, hastaların, Ƨocukların, yaÅlıların bakımı gibi sosyal gƶrevleri bila bedel üstlenmeleri, kĆ¢r marjını yükselttikƧe yükselten bir durum.
Kadınlık rollerine iliÅkin geleneksel gƶrüÅlerin yeniden deÄer kazanması, bu nedenle hem “yükselen piyasalar”daki yerel kapitalistlerin, hem de “kültürlere saygı” adı altında metropol patronlarının üzerinde uzlaÅtıÄı bir durum.
Ancak bu “yeni” ataerki, kadınlık dünyasında da kendine ƶzgü hiyerarÅiler yaratarak gündelik yaÅam iƧinde, sıradan insanlar arasında kadının kadına hükmettiÄi koÅulları yeniden devreye sokmakta. EÄer üretim toplu olarak icra edildiÄi devasa fabrikalardan Ƨıkartılıp etnik, aÅiret, yerel iliÅkilerin hĆ¢kim olduÄu ter atƶlyeleri, mahalle arası imalathaneler, ev-iƧi üretim vb. “feodal” iliÅkilere deÄer kazandıran yerel biƧimlere irca oldu ise, bu kadınlar arası “geleneksel” hiyerarÅilerin de hayat bulabildiÄi ortamların geƧerlileÅeceÄi anlamına gelmektedir. Kız karÅısında anaya, gelin karÅısında kaynanaya, kardeÅ karÅısında ablaya, genƧler karÅısında matronlara iktidar veren, din “alime”lerine mahalleli nezdinde otorite konumu kazandıran, yani ataerkinin yeniden üretilmesinde, sürdürülmesinde gƶrev üstlenen kadınlara pozisyon ve kudret saÄlayan bir iklimin hĆ¢kim olduÄu bir dƶnemden geƧiyoruz. Mahalle aralarından sosyal medyaya, kadınlara “kadın gibi davranmaları”nı, evlerini, kocalarını, Ƨocuklarını ihmal etmemelerini, temiz-tertipli olmalarını, lezzetli yemekler yapmalarını, evlerini ƧiƧek gibi tutmalarını, ne bileyim, kocalarına karÅı hem alımlı hem de uysal olmalarını salık veren “kadın akıl hocaları”ndaki patlamanın bir nedeni de bu!
8) Sizce aÅk nedir?
Zor soru... Hele benim gibi 60’ına merdiven dayamıŠbiri iƧin. Ama Åƶyle sƶyleyeyim; aÅk insanın her an kendisine karÅı dürüst ve eleÅtirel, karÅısındakine karÅı sevecen, ƶzenli ve dayanıÅmacı, insanlara karÅı empatik olmasını saÄlayan yaÅam enerjisidir; yani günümüzün bireyleri bireycilik ne kelime, tekbenciliÄe sürükleyen ana akımına karÅı insan olmak ve insan kalmak Ƨabasıdır. AÅk insanın piyasaya tekabül edemeyecek, piyasa tarafından temellük edilemeyecek tek yƶnüdür; bƶyle olduÄu andan itibaren “aÅk” olmaktan Ƨıkar çünkü...
9) Kapitalizm koÅullarında aÅk mümkün mü?
Elbette! Ama kapitalizme karÅı konumlanması kaydıyla... AÅk olmasa mevcut düzene karÅı Ƨıkma, onu eÅitlikƧi, dayanıÅmacı, ƶzgürlükçü ve doÄayla barıÅık bir varoluÅ tarzıyla deÄiÅtirme olasılıÄını tahayyül etmemiz de mümkün olmazdı. AÅk, insana güzel, soylu, yaÅanılası ve uÄruna ƶlünesi Åeylerin mümkün olduÄuna deÄgin bir duygulanım esinler. KarÅısındakine tutkun bir genƧ kadın ya da erkeÄe, sıradan zamanlarda gƶze alamayacaÄı, olmadık iÅler yapabilme cüretini vermesi, “ben”lik duygusunu, ƶzseverliÄi ayaklar altına almasını saÄlamasından belli deÄil mi bu? AÅk hem insanın “ƶteki”siz edemeyeceÄine dair toplumsallık duygumuzu, hem de dünyaya meydan okuma, bize dayatılan her türlü kısıtlamaya, yasaÄa karÅı Ƨıkabilme potansiyelimizi aƧıÄa Ƨıkarması aƧısından, anti-kapitalisttir, devrimcidir...
Bu nedenledir ki “aÅk” ve “devrim” sƶzcüklerinin birbirleri olmadan edememesi, boÅuna deÄilir!
10) Tekin Yayınevi’nin hazırladıÄı Marksist ĆÄreti KitaplıÄı dizisi hakkında ne düÅünüyorsunuz?
Bence olumlu bir giriÅim. Hem Marksizm’i kendi kaynakları aracılıÄıyla deÄil de, onunla bir ƧeÅit “kuyruk acısı” yaÅamıÅ, sosyalist reel deneyime iliÅkin düÅkırıklıklarını marksist kurama ciro eden teorisyenler aracılıÄıyla tanıÅtıkları iƧin kendilerini “yekten” Marksizm muhalifi olarak konumlandıran “protest” genƧ kuÅakları Marksizm’in temelleriyle tanıÅtırması aƧısından... Hem de marksistleri “Marksizm’i aÅtıÄı” savındaki gƶrüŠve kuramlarca gündemleÅtirilen günümüz sorunları (toplumsal cinsiyet, ekoloji, kimlik, etnisite, din...) konusunda kafa yormaya ƧaÄırdıÄı iƧin. Post-modern radikal demokrasi tezlerinin ƶngƶrdüÄü “parƧalı/mevzi mücadeleler” stratejisinin, yürürlükte oldukları 30-40 yıldır pek fazla ilerletici olamadıÄını gƶrdük; bu süreƧte dünyadaki servet ve iktidar farklılaÅmaları gƶrülmemiŠölçüde arttı; doÄanın talanı büyük ƶlçüde ivme kazandı;”post-sekülarizm” adına “ƶzgürleÅtirici” potansiyel atfedilen dinsel dogmalar, -en son IÅİD ƶrneÄinde yaÅadıÄımız- kƶktenci akımlar eliyle yıkım ve ƶlüm makinelerine dƶnüÅtü; kadın kıyımı felaket boyutlara ulaÅtı; “Ƨokkültürcülük” ƧaÄında ırkƧılık aldı baÅını yürüdü; vb. Bugün dünyadaki küresel servet ve iktidar temerküzüne, her türlü baskı ve tahakküm biƧimine karÅı tüm mücadele hedef ve tarzlarını harmanlayarak bir eksen etrafında toplayacak bir yaklaÅıma ihtiyaƧ var. Marksizm, bu potansiyeli iƧinde barındırıyor. Bu nedenle kapsayıcı, (tüm mücadele alanlarını) bütünleÅtirici ve ƶzgürleÅtirici potansiyelinin aƧıÄa Ƨıkartılması gerek. Bu dizinin, bu gƶrevin yerine getirilmesinde katkıda bulunacaÄını umuyorum.
TeÅekkürler
Ben teÅekkür ediyorum...
23 Haziran 2015 15:02:17, ĆeÅme Kƶyü.
N O T L A R
[1] Newroz, Yıl:9, No: 269, 14 Temmuz 2015…
[2] A. Caraco.
Yorum Ekle