“Dünya delilerin yüzü suyu hürmetine dönüyor.” ( Hasan Ali Toptaş.) 1 Mayıs 2009 eşiğinde, ana hatlarıyla iki çizgi biçim...
“Dünya delilerin
yüzü suyu hürmetine
dönüyor.”
(Hasan Ali Toptaş.)
1 Mayıs 2009
eşiğinde, ana hatlarıyla iki çizgi biçimlenmişti solda: akıllılar ve “deliler”(!)…
“Akıllılar”(?),
1 Mayıs’ta Taksim ısrarının çocuksuluğundan, “sol aktivizm”le malûllüğünden,
uygun konjonktürü bekleme gereğinden, sınıfın birliğinden, yığınsallık
gereğinden, provokasyona gelmemeden vb. vb. dem vuruyorlardı.
İstanbul
valisi Muammer Güler de “makûllük” söylemleriyle sanki “arka çıkıyor”du onlara!
Deliler ise, -adları
üstünde, deliydiler işte- itidal çağrılarına, provokasyon kokularına -öyle ya,
Emniyet ne hikmetse durmuş durmuş, 1 Mayıs’a üç kala, “terör örgütleri”nin
peşine düşmüş, on küsur kentte “operasyonlar” düzenlemiş, hatta “tek kişilik”
bir örgütü çökertmek için Bostancı’da, güpegündüz, yurttaşların can güvenliğine
filan boş verip saatlerce çatışmıştı…- kulak asmadan yollara döküldü.
İşçisiyle, memuruyla, öğrencisiyle, esnafıyla, işsiziyle, kadınıyla, erkeğiyle,
Kürdüyle, Türküyle, Ermenisiyle, Alevisiyle, Sünnisiyle, ateistiyle, genciyle,
aksaçlısıyla…
Uluslararası
dayanışma adına orada olan, dünyanın dört bucağından sınıf kardeşleriyle
birlikte…
Taksim’e çıkan
bütün caddelere açılan bütün yollar barikatlarla kapatılmıştı. Barikatların
caddeye bakan yüzünde, “uzaylı” giysileriyle binlerce polis: kaskları,
kalkanları, copları, gaz maskeleri, dizlikleri, çelik yelekleri… (Harbiye
kavşağında ikisinin sohbeti çalınıyor kulağımıza: “Buraya 30 bin polis yığıldı;
nasıl aşacaklar ki onları?”)
Beri
tarafında, “bizim deliler”: soluk benizli, işporta giyimli, çelimsiz, bir
simitle bir gün geçiren cinsinden. Avurtları göçük, ince bilekli gencecik kadın
ve erkekler. Gözü karartmış…
Ve “barikatı
aşabilenleri yasal, aşamayanları yasadışı” ilan eden AKP “makûllüğü”: Demir
engelleri “müzakere” ya da “kol” gücüyle aşıp caddedekilere katılabilenlerle
birlikte büyüyor kortej… “Makûlü 600-1000 kişidir,” buyurmuştu ya İstanbul
beylerbeyi… Makûl x 2; makûl x 3, makûl x 4… Yürüyor bizim deliler. Ve her barikatın
önünde duralıyor: Haykırıyor “Makûl x 4”: “Barikatı Aç!” Barikat gerisindeki
“deliler” kaynaşıyor: “Faşizme Geçit Yok!”; “Yaşasın Devrimci Dayanışma!”
Gaz bombaları:
göz gözü görmüyor… Nefes alabilmek için kendini menzil dışına atanlara, kalanlar
sesleniyor: “Geri dönün arkadaşlar, yürüyüş devam ediyor!” Taşlar, pet şişeler,
pankart sopaları uçuşuyor havada. Deliler, geri dönüyor, yüzleri, gözleri
limona, sirkeye belenmiş… Sayıları artmış mı ne?
Polis
telsizinden, gazete manşetlerine takılan bir çaresiz çağrı: “Amirim, barikatı
zorluyorlar, çok kalabalıklar, açalım mı?”
Bir barikatı
daha geride bırakıyor “Makûl x 5”… DİSK’li işçiler, KESK’li kamu çalışanları,
TMMOB’li mimar-mühendisler, TTB’li hekimler, barikatı aşabilen DTP’liler, HÖC’lüler,
SDP’liler, EHP’liler, ÖDP’liler, Partizan’cılar, Kaldıraç’lılar, ESP’liler,
SP’liler, Aka-Der’liler, Alınterici’ler, Kızıl Bayrakçı’lar, anarşistler, Öğrenci
Kolektifleri, feministler, Pir Sultan’cılar, -adını unuttuklarım,
göremediklerim beni bağışlasın- ve… “Çarşı Krize Karşı!” şiarıyla yürüyen
BJK’liler…
Uluslararası
Dayanışma adına yanımızda olanların gözleri parlıyor. Seslerini yükseltiyorlar
onlar da: “El pueblo unido jamas sara
vencido! / Birleşik bir halkı hiçbir
kuvvet yenemez!”
Taksim’e
yaklaşırken DİSK’in ses aracından bir kez daha 1 Mayıs marşı yükseliyor.
Delilerin yüreklerinde bir kıpırtı… Olacak mı gerçekten?
Elmadağ’da
duraklıyoruz… Alana 31 yıl sonra, Türkiye’nin yüzüncü 1 Mayıs’ında hep birlikte
girebilmek için tüm barikatların açılmasını beklemek… CHP’lilerin alana tek
başlarına girme şantajı bu dayanışmayı engelliyor…
Tam 31 yıl
süren bir “uzun yürüyüş”ün sonunda, nihayet Taksim… Yüreklerimizden güvercin
sürüleri havalanıyor - hem 32 yıl önce orada olanlarımızın, hem de üçüncü kez
Taksim’i zorlayanlarımızın…
“Makûl x 6” tek yürek, haykırıyor: “İşte Taksim, İşte 1
Mayıs!” Köşedeki simit sarayında enterne edilmişler, pencerelerden yarı
bellerine kadar sarkmış, alkışlıyor, zafer işareti yapıyor, sesimize ses
katıyorlar… Bir süre sonra polis ambargosu kalkacak, onlar da boşanacak
meydana…
Önce anıta
bayrak dikme: Taksim’deki anıt, bir anda isyanın bütün renklerine boyanıyor,
şaşkın…
Ses aracı,
deli yığınını Kazancı Yokuşu başına yönlendiriyor. Yokuşun öbür ucunu yine
polis tutmuş. Bir kez daha haykırıyor deliler: “Barikatı Aç!”
32 yıl önce
orada bıraktıklarımız, bizleri bekliyor. Bizim saçımıza ak düşmüş, omuzlarımız
biraz çökkün. Onlar ise hiç değişmemişler. Gepgenç, ve hep umut dolular.
“Biliyorduk geleceğinizi,” diyorlar. Karanfillerle kucaklıyoruz birbirimizi…
Hep beraber
halaya duruyoruz, 1 Mayıs Alanı boyunca…
Artık
biliyoruz: 2010’un 1 Mayıs’ında, “makûl x 100, makûl x 1000” olacağız orada. “Bizim
deliler” yalnızca polis barikatını yıkmakla kalmadı; daha önemlisi bir
“psikolojik bariyeri” devirdi… Artık biliyoruz: bundan böyle “hep yenilen
takım” olmayacağız biz.
Bunu alana
gireniyle, giremeyip de sokak sokak direneniyle, “bizim deliler” sağladı…
Özellikle de barikatın gerisinde kalıp da sokakları güvenlik güçlerine dar
eden, kafası, gözü yarılı, kolu satırla doğranmış, dizkapağı parçalanmış o
gözükara çocuklar…
Ve de bu kez
sonuna kadar, ısrarla onların yanında duran DİSK ve KESK yöneticileri…
Saint Exupéry’nin,
“İnsan olmak özellikle sorumlu olmak demek. Bir taş koyarken bile, yeryüzünün
kuruluşuna katkıda bulunduğunu o insanın duyumsaması demek,” sözlerindeki üzere
1 Mayıs Alanı’nı hep birlikte geri kazandık…
Hepimize kutlu
olsun!
2 Mayıs 2009,
Ankara.
[*] Tavır Dergisi, No85, Mayıs
2009… Sosyalist Demokrasi, Yıl:4, No:79, 8 Mayıs 2009…
Yorum Ekle